Rusya ve İran’ın Suriye petrolünün ‘kalıntıları’ üzerindeki mücadelesi

Stratejik öneme sahip doğal kaynak zenginliğinin yüzde 90'ını ABD’nin müttefikleri kontrol ediyor.

Suriye'nin kuzeydoğusunda 30 Kasım'da Türk ordusuyla ortak devriye gezen bir Rus helikopteri (AFP)
Suriye'nin kuzeydoğusunda 30 Kasım'da Türk ordusuyla ortak devriye gezen bir Rus helikopteri (AFP)
TT

Rusya ve İran’ın Suriye petrolünün ‘kalıntıları’ üzerindeki mücadelesi

Suriye'nin kuzeydoğusunda 30 Kasım'da Türk ordusuyla ortak devriye gezen bir Rus helikopteri (AFP)
Suriye'nin kuzeydoğusunda 30 Kasım'da Türk ordusuyla ortak devriye gezen bir Rus helikopteri (AFP)

Rusya ile İran arasında, Suriye’nin kuzeydoğusunda, ABD liderliğindeki DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) tarafından desteklenen Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolü altında olmayan petrol sahaları konusunda yaşanan ‘gizli çekişmede’ gerilim giderek artıyor.
Suriye'nin 2011 öncesi günlük petrol üretimi 360 bin varil civarındaydı. Şuan ise günlük yaklaşık 80 bin varil civarında petrol üretiliyor. Suriye Petrol ve Maden Kaynakları Bakanı Bessam Taame, geçtiğimiz perşembe günü yaptığı açıklamada, Suriye petrol sektörünün doğrudan ve dolaylı olarak uğradığı zararın toplam 92 milyar doları aştığını söyledi. Bakan Taame, Fırat Nehri’nin doğusundaki petrol rezervlerinin yüzde 90’ından fazlasının Amerikalıların ve müttefiklerinin kontrolü altında olduğuna dikkati çekti. Öte yandan Suriye’de büyük öneme sahip gaz yataklarının yanı sıra tarım ve su kaynaklarının çoğu ve barajlar 185 bin kilometre karelik bir alanı kaplarken bu da ülkenin yüz ölçümünün yüzde 25’ine tekabül ediyor.

Kamışlı’nın müttefikleri
Genellikle, 2011 yılı sonrası çeşitli askeri kontrol dönemlerinde tahrip edilmeyen Fırat Nehri’nin doğusundaki petrol sahalarından ilkel yollarla elde edilen petrol üretiminin bir kısmı, yerel rafinerilerde rafine edildikten ya da bir kısmı Washington'ın müttefiklerinin kontrolündeki bölgelerine iade edilmesi veya hükümetin kontrolündeki bölgelerde kullanılması amacıyla arabulucular ve ‘savaş ağaları’ aracılığıyla Humus veya Baniyas rafinerisinde rafine edilmek üzere hükümet kontrolündeki alanlara transfer edildikten sonra yurtiçi tüketimine ayrılıyor. Bazen de Fırat'ın doğusunda üretilen tahıllarla petrol türevi ürünler arasında takas işlemleri yapılmaktadır. Diğer yandan petrolün bir kısmı, Fırat'ın doğusundaki ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni destekleyecek mali gelir sağlamak amacıyla Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) ve ardından Türkiye'ye kaçırılıyor. Böylece SDG’ye bağlı yaklaşık 100 bin savaşçı ve polis memurunun ödemeleri de dahil olmak üzere Özerk Yönetim ve askeri kanadının işlerinde harcanan yılda 400 milyon dolara varan tasarruf sağladığı tahmin ediliyor.
Bu arada Batı ülkeleri, tüm Suriye petrol sektörünün yanı sıra Katerji Group dahil Şam ve Kamışlı arasında arabuluculuk yapan kişi ve kuruluşları yaptırımlar listesine dahil etti. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Amerikan şirketleri arasında petrol alanında yatırımlar yapılmak üzere görüşmeler gerçekleşti. Geçtiğimiz Nisan ayında, ABD merkezli ‘Delta Crescent Energy LLC’ adlı şirket, yaptırımları atlatmak için ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi’nden (OFAC) Suriye'nin kuzeydoğusunda faaliyet göstermek üzere izin aldı.
Delta Crescent Energy LLC, Şubat 2019'da ABD’nin Delaware eyaletinde kuruldu. Şirketin ortakları arasında ABD'nin eski Danimarka Büyükelçisi James Cain, Özel kuvvetlerden (Delta Force) eski deneyimli ismi James Reese ve halen yeni sözleşmeden bağımsız olarak Fırat'ın doğusunda günlük 20 bin varil petrol üretimi yapılan kuyulardan birine sahip olan İngiliz petrol şirketi GulfSands'in eski yöneticisi John P. Dorrier Jr. bulunuyor.
ABD’li Cumhuriyetçi senatör Lindsey Graham, geçtiğimiz Temmuz ayında yaptığı bir açıklamayla SDG lideri Mazlum Abdi’nin kendisine Amerikan şirketi ile anlaşma imzaladıklarını bildirdiğini söyledi. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da anlaşmaya ilişkin yorumunda, anlaşmanın ‘petrolü modernize etmeyi’ amaçladığını ifade etti. Ancak anlaşma Şam, Moskova, Tahran ve Ankara tarafından yoğun bir şekilde eleştirildi. Suriye Petrol Bakanı, anlaşmayı, ‘korsanlık ve Suriyelilerin servetinin çalınması’ olarak niteledi. Buna karşın Washington’dan ‘Suriye petrolü Suriye halkına aittir. Biz halen Suriye'nin birliğine ve toprak bütünlüğüne bağlıyız. ABD yönetimi petrol kaynaklarına sahip değil, kontrol etmiyor veya yönetmiyor. DEAŞ'tan kurtarılan bölgelerde yaşayanlar, yerel yönetimler petrol hakkında kendi kararlarını verirler’ açıklaması geldi. Bu arada GulfSands şirketi, Delta Crescent Energy LLC ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında imzalanan anlaşmalarından uzaklaşarak, günlük 20 bin varil petrol üreten kuyudaki çıkarlarını korumak için çeşitli temaslarda bulunmaya başladı.

Şam’ın müttefikleri
Öte yandan Şam, İran'dan petrol türevleri alarak, İran’ın ‘Suriye'deki yararlı kayıplarını’ telafi etmeye çalıştı. Ancak son yıllarda yurtdışına yapılan sevkiyatlar, ABD ve İsrail'in itirazlarıyla karşılaşırken, son olarak geçtiğimiz Çarşamba günü petrol türevleri taşıyan bir geminin Suriye limanlarına ulaşması engellendi.
Tahran ve Moskova, Suriye ekonomik krizi, Batı’nın uyguladığı yaptırımlar ve askeri operasyonların durdurulmasıyla birlikte son dönemde Suriye'nin fosfat içeren doğal kaynaklarını kontrol etmek için bir biriyle yarışırken, petrol ve doğalgaz kuyularının geri kalanına yatırım yapmaya daha fazla yönelmeye başladılar.
Şam ve Tahran, 2017 yılında, Suriye'ye ham petrol ve petrol ürünleri ihracatını finanse etmek için imzalanan bir kredi anlaşmasının yanı sıra İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından desteklenen bir şirketin üçüncü bir cep telefonu operatörü olarak Suriye’de faaliyete geçmesi ve 99 yılığına fosfat sahasının işletilmesi,  tarım ve sanayi arazilerinin satın alınması ve Akdeniz'de bir ‘petrol limanı’ kurulmasıyla ilgili dört stratejik anlaşma imzaladılar.
Buna karşın geçtiğimiz Eylül ayında Suriye ve Rusya arasında askeri iş birliği ve Lazkiye ile Tartus’taki askeri üslerin yanı sıra ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için bir dizi toplantı düzenlendi. Rusya’nın 2015 yılı sonlarında Suriye’ye müdahalesinin ardından Suriye hükümeti, Rus güvenlik şirketi Wagner'ın finansörlerinden Yevgeny Prigozhin’in sahibi olduğu ve Wagner’in yan kuruluşu olan ‘Evro Polis’ şirketi ile kârının yüzde 25'i karşılığında petrol ve doğalgaz tesislerini DEAŞ'tan korumak bir anlaşma imzaladı. Wagner'e bağlı paralı askerler, Deyrizor'daki Conoco Doğal Gaz Tesisi’ne saldırmaya teşebbüs etmiş, ancak ABD güçleri tarafından püskürtülmüşlerdi. Bu olay sonucunda Wagner yaklaşık 200 paralı askerini kaybetti.
Suriye'de savaş meydanında veya saha eğitim kamplarında faaliyet gösteren Wagner’e bağlı paralı asker sayısı 2018 yılında yaklaşık 2 bin 500'e ulaştığı tahmin edilirken, İran yanlısı Suriyeli olmayan milis sayısının 20 ile 25 bin arasında değiştiği tahmin ediliyor. Suriye’de petrol şirketlerini, konvoyları ve kuyuları korumak amacıyla Tahran ve Moskova'ya bağlı yaklaşık 70 resmi kayıtlı özel güvenlik şirketinin faaliyet gösterdiği biliniyor.
Geçtiğimiz yıl Mart ayından bu yana askeri operasyonların azalması ve üç etki alanı (Fırat'ın doğusu, İdlib ve Suriye'nin geri kalanı) arasındaki temas hatlarındaki göreceli sakinlikle birlikte Rusya ve İran arasında rejim bölgelerindeki egemenlik haklarının kontrolüne ilişkin rekabeti yoğunlaştı. Hizbullah Tugayları ve Fatimiyyun Tugayı dahil olmak üzere İran yanlısı milisler, Deyrizor ve Rakka kırsalındaki petrol ve doğalgaz sahalarının kontrolünü ele geçirmesi dikkat çekici bir gelişmeydi. Ancak Rusya'ya sadık unsurlar, İran yanlısı milisleri bölgeden çıkarmak için çalıştılar ve Rus askeri polisi, müdahale ederek İranlıları bölgeden sürdü ve yerlerine Wagner’a bağlı paralı askerler ile Lazkiye'deki Rusya’ya ait Hmeymim Hava Üssü’ne bağlı Beşinci Kolordu unsurları yerleştirildi.
Rusya, Deyrizor ve Rakka kırsalındaki es-Sevra, el-Verd ve et-Teym petrolü sahaları ve Tuveynan doğalgaz santralini kontrol ediyor. Şam ise Deyrizor’da kontrolü altında petrol sahalarını, Batı'nın yaptırımlar uyguladığı Katerji Group’a ait Arfada Petroleum şirketine emanet etti.
Moskova ayrıca Suriye’nin Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgesinde petrol yatırımları yapmak için sözleşmeler imzalamaya çalışıyor. Şam, Rus petrol arama şirketi East Med Amrit ile Tartus’un kuzeyinden Baniyas’ın güneyine uzanan deniz bölgesinde ve yine bir Rus arama şirketi olan Capital Limited ile 29 yıllığına Tartus açıklarında, güney Lübnan deniz sınırlarına kadar olan bir deniz bölgesinde petrol arama ve geliştirme çalışmaları yapmak üzere birer sözleşme imzaladı.
Öte yandan Tahran, 2017 yılından bu yana etki alanı olan Elbukemal kırsalındaki petrol kuyularını ve Palmira kırsalındaki fosfat madenlerini kontrol ediyor. Bu çerçevede Tahran, 2017 yılı başlarında Şam ile yapılan bir anlaşma uyarınca Huneyfis madenleri çevresindeki koruma noktalarını güçlendirdi. Moskova bölgeyi birçok kez kontrol altına almaya çalışsa da başarılı olamadı. Ayrıca ‘Güvenlik şirketleri’ stratejik öneme sahip fosfat ve petrol ürünlerini taşıyan konvoyların korunmasına katkıda bulundular.
Amerikalı yetkililerin söylediği gibi Fırat Nehri’nin doğusundaki doğal kaynakları kontrol edilmesi Şam, Moskova ve Tahran’a yönelik ‘baskı araçlarından’ biri haline gelmiş durumda. Buna karşın Rusya ve İran, askeri operasyonlara yaptıkları katkıların maliyetini dengelemek ve Suriye'nin geleceğinde önemli bir müzakere kartını ele geçirmek için stratejik öneme sahip zenginlikleri ele geçirmeye çalışmakla meşguller.



Terörizm Afrika'da yayılırken dünyayı tehdit ediyor

Terörizm Afrika'da yayılırken dünyayı tehdit ediyor (AP)
Terörizm Afrika'da yayılırken dünyayı tehdit ediyor (AP)
TT

Terörizm Afrika'da yayılırken dünyayı tehdit ediyor

Terörizm Afrika'da yayılırken dünyayı tehdit ediyor (AP)
Terörizm Afrika'da yayılırken dünyayı tehdit ediyor (AP)

Senegalli yetkililer cumartesi günü, terörist grupların sızma girişimleriyle mücadele kapsamında Mali sınırına Ulusal Jandarma birlikleri konuşlandırma kararı aldı. Karar, Birleşmiş Milletler’in (BM) terörist grupların başta Sahel bölgesi olmak üzere Afrika'da etkisini artırması konusundaki uyarıları ve bunların dünya güvenliği için oluşturduğu tehlikeye dair hazırladığı raporlar üzerine alındı.

Temmuz ayı başlarında, Mali'nin batısında, Senegal sınırındaki birçok şehirde ordu mevzileri koordineli saldırılara maruz kaldı. Saldırıya uğrayan bölgeler arasında, Senegal sınırında ve Senegal'in Kidera kasabasına 500 metreden daha az mesafede bulunan Deboli kasabası da vardı.

cdfgthy
El Kaide bağlantılı örgüt Mali'nin kuzeyinde serbestçe hareket ediyor (Sosyal medya platformları)

Saldırılar, özellikle de El Kaide bağlantılı Cemaat Nusrat el-İslam vel-Müslimin (CNIM) tarafından üstlenildikten sonra Senegallilerin endişelerini artırdı. Analistlere göre bu grubun liderleri Senegal topraklarında yayılmayı hedefliyor.

BM’den uyarı

Bu arada geçtiğimiz çarşamba günü BM Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) sunulan ve tartışılan bir raporda uzmanlar, Afrika'da El Kaide ve DEAŞ'ın tehdidinin arttığı konusunda uyarıda bulundu. Uzmanlar raporda, CNIM’in Sahel bölgesinde yer alan Mali, Nijer ve Burkina Faso’da nüfuz alanı içindeki toprakları genişletmeye devam ettiğini belirtti.

Raporda uzmanlar, DEAŞ’ın da Ortadoğu'da uğradığı kayıplar nedeniyle Afrika kıtasına yöneldiğini, ancak yabancı terörist savaşçıların Orta Asya ve Afganistan'a dönerek bölgesel güvenliği bozacağına dair endişelerin arttığını ekledi.

Afrika'da yaygın bir şekilde faaliyet gösteren DEAŞ örgütünün, Avrupa ve Amerika kıtası için hala ‘en önemli tehdit’ olduğunu vurgulayan uzmanlara göre örgüt, sosyal medya ve şifreli mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla militanlar topluyor.

Uzmanlar raporlarında, ‘yetkililerin, DEAŞ'tan esinlenerek Michigan eyaletindeki bir askeri üssünde toplu silahlı saldırı düzenleme planı da dahil olmak üzere çeşitli saldırıları engellediğini’ belirtti.

Raporda sadece DEAŞ'a değinilmedi, aynı zamanda Afrika'nın Sahil bölgesi, özellikle Mali'nin kuzeyi ve Burkina Faso'nun büyük bir kısmında ‘CNIM’in nispeten özgürce hareket ettiği’ bir alan haline geldiği ve bunun da küresel güvenliğe tehdit oluşturduğu belirtildi.

Terörist işgal

Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin (AFSAM) yeni raporuna göre Afrika’da son on yılda terör örgütleri nedeniyle 150 binden fazla kişi hayatını kaybetti. 2023 yılından bu yana terör nedeniyle ölenlerin sayısı yüzde 60 arttı. Terörizm nedeniyle sadece geçtiğimiz yıl, yarısından fazlası Sahel bölgesinde olmak üzere Afrika’da 22 binden fazla ölüm meydana geldi.

Raporda, Sahel bölgesindeki terör kaynaklı ölümlerin yüzde 55'inin Burkina Faso’da meydana geldiği ve ölenlerin yüzde 83'ünün El Kaide bağlantılı CNIM tarafından öldürüldüğü ifade edildi.

İkinci sırada, 6 binden fazla kişinin öldüğü Somali yer alıyor. Raporda, Somali'de faaliyet gösteren Eş-Şebab Hareketi’nin Yemen'deki Husilerden ‘lojistik ve askeri’ destek aldığı belirtildi.

Terörizm, Afrika kıtasında 3,5 milyondan fazla insanın yerinden edilmesine neden oldu. Bunların çoğu Sahel ve Batı Afrika bölgesinde yaşıyor ve kayıtların yetersizliği nedeniyle gerçek sayının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Durumu daha da karmaşık hale getiren ise, düzenli orduların sivillerin öldürüldüğü olaylara karışması oldu. Mali ve Burkina Faso'da 6 binden fazla sivilin hükümet güçleri ve adı Afrika Lejyonu olarak değiştirilen Rus paramiliter grup Wagner üyeleri tarafından öldürüldüğü kaydedildi.

Boko Haram ve DEAŞ’ın aktif olduğu Çad Gölü'nde şiddetin arttığına ve bu örgütlerin saldırılarında insansız hava araçları (İHA) kullanmaya başladığına dikkati çeken raporda bunun endişe verici bir taktiksel gelişme olduğu vurgulandı.

Raporda, Afrika'daki terör örgütlerinin ‘daha organize ve yaratıcı’ hale geldiği, ancak ‘devletin zayıflığı’ ve ‘rastgele baskı’ olarak adlandırılan ve militanların sayısını artıran uygulamalara devam ettiği sonucuna varıldı.