Hamaney: Yaptırımlar kalkarsa nükleer anlaşmaya uyarız

Hamaney, ABD yaptırımlarının pratik şekilde kaldırılmasıyla nükleer anlaşmaya uyulacağını belirtti

İran rejim lideri Ali Hamaney, 21 Mart’ta televizyon konuşması yaparken ofisi tarafından yayınlanan görüntü (EPA)
İran rejim lideri Ali Hamaney, 21 Mart’ta televizyon konuşması yaparken ofisi tarafından yayınlanan görüntü (EPA)
TT

Hamaney: Yaptırımlar kalkarsa nükleer anlaşmaya uyarız

İran rejim lideri Ali Hamaney, 21 Mart’ta televizyon konuşması yaparken ofisi tarafından yayınlanan görüntü (EPA)
İran rejim lideri Ali Hamaney, 21 Mart’ta televizyon konuşması yaparken ofisi tarafından yayınlanan görüntü (EPA)

İran yönetimi, Washington ve Tel Aviv’i, seçimlere katılım oranını etkilemeye çalışmakla suçladı.
İran rejim lideri “Rehber” Ali Hamaney, ülkesinin ABD yaptırımlarının pratik şekilde kaldırılmasıyla nükleer anlaşmaya uyacağına belirtti. Dini Lider, ABD yönetimini, selefi Donald Trump’ın azami baskı politikasındaki yaklaşımını sürdürmekle ısrar ederse ‘yenilgiye uğramakla’ tehdit ederken, ABD ve İsrail’i de cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımı azaltmaya çalışmakla suçladı.
Nevruz münasebetiyle İran televizyonu aracılığıyla yaptığı ikinci geleneksel konuşmasında Ali Hamaney, üç eksene odaklanarak iç sahnenin ve İran dış politikasının bir resmini sundu. Konuşmasındaki bu üç eksen, ‘nükleer anlaşmanın geleceği, gelecek Haziran ayında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ekonomik durum’ oldu. Art arda altıncı yılda da ekonominin bu eksenler arasında yer alması, ekonomik durumun kötüleşmeye devam ettiğinin açık bir göstergesi oldu.
Hamaney, azami baskı politikasının hezimete uğradığını belirtirken, ABD Başkanı Donald Trump’a atıfta bulunarak ‘tasarımcısı ve uygulayıcısını’ da ‘önceki ahmak’ olarak nitelendirdi. Yaptırımlarla İran’ı zayıflatmayı ve dayatmalarını kabul ettirmeyi amaçladıklarını söyleyen Dini Lider, “Şu ana kadar bu siyaset boşa çıkartıldı ve bundan sonra da boşa çıkartılacak. Onlar da (Biden yönetimi) hezimete uğrayacak” dedi.
Anlaşmayı imzalayan ABD ve Avrupalı güçler, anlaşmaya ilk önce hangi tarafın dönmesi gerektiği konusunda bir ikilimle karşı karşıya. Bu durum ise, İran ekonomisini felce uğratan ABD yaptırımlarının yakında kaldırılma olasılığını ortadan kaldırıyor. Hamaney, meselenin ‘ilk kim olacağı’ olmadığını söylerken, “Onlara güvenmiyoruz, çünkü onlara Obama zamanında güvendik ve sözlerimizi yerine getirdik. Ama onlar yaptırımları yalnızca kâğıt üzerinde kaldırdı ve yükümlülüklerini yerine getirmediler” dedi.
Hamaney, “Bazı ABD’lilerin mevcut anlaşma hakkında gözlemleri bulunuyor. Bazılarının durumun 2015 yılında anlaşmanın imzalandığı zamandan farklı olduğunu söylediğini, koşulların değiştiğini ve anlaşmanın da değişmesi gerektiğini belirttiğini duydum” ifadelerini kullandı. Dini Lider, “Anlaşmaya varılan döneme kıyasla koşulların değiştiğine katılıyorum, ancak ABD’nin çıkarına değil, bizim çıkarımıza göre değişti” dedi.
Geçen 2 ay boyunca, Biden yönetiminden birden fazla yetkili, nükleer anlaşmanın genişletilmesi gereğini vurgularken, mevcut anlaşmanın ‘İran’ın bölgesel düzeydeki faaliyetlerini ve balistik füzeleri geliştirme eylemlerini ele almak için bir başlangıç ​​noktası olduğu belirtti.
Hamaney, “Nükleer anlaşmada yapılacak herhangi bir değişiklik bizim çıkarımıza olmalı, onların değil” dedi. Dini Lider, ismini zikretmeden Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye cevaben, “Bazıları fırsatı kaçırdığımızdan bahsediyor. Acelemiz yok. Fırsatları kaçırmak istemiyoruz. Ama nükleer anlaşmayı uygulamak gibi acelemiz de olmayacak” ifadelerini kullandı. “Herkesin kabul ettiği ülke politikaları ilan ettik. Bunlar geçersiz kılınmamalı. ABD’liler önce tüm yaptırımları kaldırmalıdır. Sonrasında bunu doğrulayacağız ve gerçekten kaldırılmışlarsa, o zaman Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA) taahhütlerimize sorunsuz bir şekilde geri döneceğiz. ABD’lilerin sözlerini kabul etmeyeceğiz. Pratik adımlar atmak istiyoruz” şeklinde konuştu.
Geçen çarşamba günü Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, iç taraflara ‘vatana ihanet’, ‘fırsatları kaçırma’ ve hükümetin İran’a yönelik ABD yaptırımlarının kaldırılmasına dair “engel teşkil ettiği’ hususlarında uyarı yaptı. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman ise Dış İlişkiler Komitesi tarafından bu ayın başlarında düzenlenen bir oturumda, “2021 yılı, İran ile bir anlaşmaya varıldığı 2015 yılından farklıdır. Koşullar değişti. Bölgedeki jeopolitik yapılar değişti” dedi.
Geçen ay ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Washington’un ‘JCPOA’yu (nükleer anlaşma) uzatmak, değiştirmek ve diğer endişeleri (İran’ın bölgedeki faaliyetleri, balistik füzelerin gelişimi ve yayılması gibi) ele almak üzere’ müttefikleri ve ortaklarıyla birlikte çalışmaya çalışacağını belirtti.
Geçen perşembe günü ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, nükleer anlaşma krizini sonlandırmak için bir bütünlükle müzakere sürecini canlandırmak üzere çalışmaya devam etme taahhüdünde bulundu. Macron, “Anlaşmayı canlandırmak, nükleer programı kontrol ve takip etmek anlamına gelir. Aynı şekilde 2017’den bu yana, İran’ın balistik füze faaliyetlerinin kontrolünü içerir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri
Her ne kadar Hamaney’in konuşması ekonomik endişeleri de içerse de cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin düşünceler, seçimler ve büyüyen İran gücü arasındaki bağlantı hakkında daha net bir görüntü çizdi. Bu bağlamda “Sözlerimi kabul etmeyenler (muhalefet), İran’ın gücünü kabul ediyor” diyen Hamaney, cumhurbaşkanlığını ülke yönetiminde ‘en önemli ve en etkili’ merci olarak nitelendirdi.
Ali Hamaney, 18 Haziran’da yapılması planlanan İran seçimlerinin önemine de dikkati çekerken, dahili ve harici olarak iki boyutu ele aldıklarını belirtti. Dini Lider, seçimlere yoğun katılımın, İran’ın güç göstergelerinden biri olduğunu vurgulayarak, iç boyut hususunda “Ülkeyi modernleştirmek, arenaya yeni bir kana bağlıdır” dedi ve yürütme organının modernleşmesi gerektiğine atıfta bulundu.
Dış düzeye dair ise seçimlerin, İran’ın imajı açısından önemli olduğunu ifade eden Hamaney, “Bir ülkede halkın seçimlere katılım oranı, o ülkenin ulusal gücünü ortaya koyma açısından önemlidir” diyerek, askeri gücün ve diplomatik birimlerin bu hususta yeterli olmadığına dikkati çekti.
Hamaney’in konuşmasından yaklaşık 1 yıl önce İran, yasama seçimlerine düşük bir katılıma tanık oldu. Resmi istatistikler, ülke genelinde yüzde 43’lük bir oranın katılım sağladığını gösterdi.
Hamaney, özellikle ABD ve İsrail olmak üzere yabancı istihbarat servislerinin halkın sandığa gitmemesi için manipülasyon çalışması yürüttüğünü savunarak, “Halkın seçimlere katılım oranlarını düşürmeye çalışıyorlar” dedi.
Aynı şekilde Hamaney, ülkedeki internet yönetimine ve başta yabancı olmak üzere medya organlarına da ateş açarak onları, halkın başkanlık seçimlerine katılımını ‘psikolojik yollarla’ azaltmaya çalışmakla suçladı.
Hamaney, medyanın İran Cumhurbaşkanının yetkileri hakkında ortaya koyduklarını küçümserken, “Bazıları, Cumhurbaşkanının yetkilere sahip olmadığını ve onun sadece hizmetkar olduğunu söylüyor. Tüm bunlar, gerçek dışıdır. Söylenenler ya sorumluluk eksikliğinin ya dikkatle bakmamanın bir sonucudur ya da başka amaçlar vardır” değerlendirmesinde bulundu.
Hamaney, seçimlere aday olanlar hususunda ise cumhurbaşkanlığı yarışına girmeyi düşünmeden önce ülkeyi yönetmeye dair yönetici yeteneklerinden emin olunması tavsiyesinde bulundu.
Ali Hamaney, seçimlere aday olmak isteyenlere hitaben, “Ya bu önemli ağır yükü üstlenebilin ya da seçimlere girmeyin. Cumhurbaşkanlığına aday olmak isteyenlerden, iş yükünü, ülkedeki temel konuları, sorunların nerede olduğunu bilmelerini ve çözüm ve programlara sahip olmalarını bekliyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
“Karmaşık küresel politikalarla mücadele ve dış siyasi meseleler önemlidir” diyen İran Dini Lideri, “Kültür konusu da önemlidir. Ülkede neler olup bittiğini, beklentilerin neler olduğunu ve ne yapmanız gerektiğini bilmelisiniz” ifadelerini kullandı.
Ali Hamaney, İranlıları ‘yetenekli bir yönetici seçmeleri ve inancı zayıf olanları seçmemeleri gerektiği’ konusunda uyarırken, “Çünkü onlar ülkenin çıkarlarını kendi çıkarlarına karşı satıyorlar” dedi. Hamaney ayrıca, halka ‘adil ve yolsuzluğa karşı olan, devrimci bir geçmişi olan, iç yeteneklere sahip olan ve halkın içinden olan’ bir ismi seçme çağrısı yaptı.

Ekonomiyi canlandıracak yerli üretim
Hamaney, sözlerine İran’daki ekonomik durumu ve üretimi değerlendirerek başlarken, geçen yılki ‘üretimi artırma’ sloganına atıfta bulundu. Dini Lider, “Üretim sıçraması tam olarak gerçekleşmedi, ancak ürünlerimiz önemli bir noktada ilerledi. Bu ilerlemeyi sürdürmeliyiz” dedi. Ali Hamaney, birçok kez ülkenin ekonomik koşulları hakkındaki bilgisini göstermek için raporlara ve istatistiklere atıfta bulundu. Yerli üretimi artırmak için önerdiği çözümlerin bir parçası olarak, insanların satın alma gücündeki düşüşü ve yerli malların karşılaştığı bir dizi sorunu kabul eden Hamaney, “Üretime temel yardımlardan biri, halkın satın alma gücünü artırmaktır. Halk talebi olmadıkça üretim, başarısızlıkla karşı karşıya kalacak” değerlendirmesinde bulundu.
Aynı şekilde fiyatları yükselten, üreticiye ve tüketiciye zarar verdiğini düşündüğü aracıların ‘ellerini kesme’ çağrısı yapan Hamaney, yolsuzlukla mücadeleyi de üretimi artırmadaki başka bir faktör olarak nitelendirerek, “Yolsuzluk kanalları ve çıkışları tamamen kapatılmalıdır” dedi.
İran Dini Lideri, “Ekonomimiz, iç enerjisi ve yetenekleriyle bölgenin ve dünyanın en müreffeh ekonomilerinden biri olabilir” ifadelerini kullandı. İsimlerini zikretmediği ekonomistlerin oranına da atıfta bulunan Ali Hamaney, buna rağmen, İran ekonomisinin dünyadaki en büyük ekonomiler arasında 18. sırada yer aldığını söyledi. Hamaney ayrıca, kullanılmayan potansiyellerin kullanılması halinde İran ekonomisinin dünyada 12. sıraya yükselebileceğini vurguladı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.