Eski Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Jack Straw: KKTC'yi tanıma yolunda bir adım atarak doğrudan uçuşları başlatabiliriz

Eski Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Jack Straw: KKTC'yi tanıma yolunda bir adım atarak doğrudan uçuşları başlatabiliriz
TT

Eski Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Jack Straw: KKTC'yi tanıma yolunda bir adım atarak doğrudan uçuşları başlatabiliriz

Eski Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Jack Straw: KKTC'yi tanıma yolunda bir adım atarak doğrudan uçuşları başlatabiliriz

Kıbrıs meselesinin çözümüne dair, 4 yıldır askıya alınan müzakerelerin ardından yeni bir sayfa açması beklenen gayri resmi 5+1 zirve öncesi hazırlıklar sürüyor.
Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde, 27-29 Nisan'da İsviçre'nin Cenevre kentinde gerçekleşecek zirvede Kıbrıslı taraflar; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ile İngiltere bir araya gelecek.
Tarafların ortak müzakere zemininde buluşup buluşamayacağının ele alınacağı bu zirvede, KKTC ile Türkiye, yeni çözüm önerisi olarak "egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm" modelini masaya getirecek.
Gayri resmi zirveye ilişkin tarafların hazırlıkları sürerken yeni bir gelişme yaşandı. İngiltere Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi (CTCA) ve Britanya Kıbrıslı Türkler Derneği'nin (BTCA) Türk Düşünce Kuruluşu Circle Foundation işbirliğinde, 24 Mart Çarşamba günü "Kıbrıs'ın Geleceği; İki Devletli Çözüm mü, Federasyon mu?" adlı online seminer düzenlendi.

Seminerde, Eski Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Jack Straw, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın Özel Temsilcisi Ergün Olgun, Birleşik Krallık (BK) Parlamentosu 'KKTC Partiler Üstü Grubu' (APPG) Eş Başkanı Lord Northbook, BK Milletvekili Sir David Amess ve uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal görüşlerini aktardı.
Seminerin moderatörlüğünü ise Birleşik Krallık eski bakanlarından Brooks Newmark üstlendi.

"Avrupa Birliği'nin bölünmüş Kıbrıs'ı tek bir ülke gibi kabul etmesi hata"
Seminerde Kıbrıs konusuna ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Jack Straw, Kıbrıslı Türklerin, iki bölgeli, iki toplumlu federal Kıbrıs artık mümkün olmadığı için 'iki devletli çözümü' tercih ettiklerini düşündüğünü söyledi.
Straw, Avrupa Birliği'nin (AB) bölünmüş bir Kıbrıs'ı tek bir ülke gibi kabul etmesinin hata olduğunu ve mevcut durumun Kıbrıslı Rumların lehine olduğunu ifade etti.

1960'ta kurulan devleti ihlal eden Kıbrıslı Rumların ardından Yunanistan'ın da 1974'te adada Enosis gerçekleştirmeye çalıştığını söyleyen Straw, 'bunun sonucunda Kıbrıslı Türklere karşı inanılmaz bir katliam yapıldığını' belirtti.
Sonraki yıllarda dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs sorununa ilişkin birçok çalışma yaptığını ve inanılmaz ilerlemeler kaydedildiğini ifade eden Straw, 2004 yılında gelinen noktada Rum lider Tasos Papadopulos'un referanduma karşı durduğunu ve bunun için bir de kampanya yürüttüğünü anımsattı.
Bugün gelinen noktada Rum tarafının herhangi bir şey paylaşmaya gerek duymayacak bir konumda olduğunu da dile getiren Straw, "Zaten uluslararası ortamda tüm adayı temsil edebiliyorlar. Avrupa Birliği ve tabii ki diğer ortamlarda da belirli bir statüye sahipler" dedi.

"İngiltere'de de iki devletli çözüm anlamında çalışmalar yapılması gerektiğine inanıyorum"
İki toplumlu, iki bölgeli federal çözüm arayışlarının bir sonuca ulaşamadığını da kaydeden Jack Straw, Güney Kıbrıs'ın, kuzeyi kendine dahil etmek istediğini belirtti.
"Egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm" modeli hakkında yorum yapan Straw, şu ifadeleri kullandı:
"Kovid-19'u bir kenara bırakırsak, halkın iç içe kaynaşabilmesi lazım. Ama tabii ki üst düzey yöneticiler olsun, milletvekilleri olsun, bakanlar olsun İngiltere'de de iki devletli çözüm anlamında çalışmalar yapılması gerektiğine inanıyorum."
Bu çözümün öncelikle akıllarda oturması gerektiğini söyleyen Straw, özellikle iki toplumlu yapılarda toplumların birbirleri ile normal bir şekilde yaşayabilmeleri açısından bunun daha kolay ve uygun olduğunu vurguladı.

"Dünyanın Kıbrıslı Türklerin ne yaşadığı hakkında hiç bilgisi yok"
Amerika Birleşik Devletleri'nin de önemli bir ülke olduğunu ve Yunanistan'dan fazla Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu kaydeden Straw, Yunanistan ve Rum tarafının bu bağlamda yaptıkları lobi faaliyetlerinin de iyi izlenmesi gerektiğini söyledi.
İngiltere'nin bu noktada önemli bir role sahip olduğuna da işaret eden Straw, Kıbrıs'ta imza sahibi bir devlet olduklarını anımsattı:
"Britanya hükümeti ve Britanya parlamentosu her iki kanadındaki mensuplarını iki devletli bir çözüm için çalışmamız gerektiğine ikna olmalı. Britanya, anlaşma taraflarından biri olarak Kıbrıs'ın bağımsızlığı hususunda eskiden önemli bir role sahipti. İmza sahibi devletlerden biriyiz. Bu nüfuzu daha çok kullanmalıyız."
"Kıbrıs'ın resmen Yunanistan'ın bir parçası olma yönünde Helenistik bir saplantı var. Herhangi bir güç paylaşımını, toprak kaybını Yunanistan anlayışlarına karşı bir kayıp olarak görüyorlar" diyen Straw, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başta mevcut (Britanya) Dışişleri Bakanı olmak üzere Britanyalı siyasetçilerin, bir çözüm istiyorlarsa bunun iki devletli bir çözüm olması gerektiğini anlamalarını sağlamalıyız. Britanya hükümeti dünyanın birçok yerinde, Balkanlarda, tek devlet yerine çok devletli çözümleri kabul etti."
Güney Kıbrıs'ın mali destek aldığını, ancak KKTC'nin çok fazla parası olmadığını da vurgulayan Straw, Türkiye'nin büyük ve kaynakları olan bir ülke olarak Kıbrıslı Türklere destek olduğunu söyledi.
Rum tarafının konumu gereği, istediği bilgiyi yaymak için daha fazla fırsata sahip olduğunu da dile getiren Straw, dünyanın Kıbrıslı Türklerin ne yaşadığı hakkında hiç bilgisi olmadığını belirtti:
"Onlar 1960'da ne olduğuyla ilgili hiçbir fikre sahip değiller. 1974'de ne oldu onu da bilmiyorlar. Ve Kıbrıs adasında iki tarihte ne yaşandı hiçbir fikirleri yok. Bir şeyler yaşandı Türk askerleri geldi kurtardı, yoksa bir katliam yaşanacaktı gibi şeylerle ilgili hiçbir fikirleri yok."
Kıbrıs için en mantıklı çözümün 'iki devletlilik' olacağını söyleyen Straw, bunun için KKTC'nin tanınması gerektiği fakat bunun zaman alacağını söyledi. Bunun üzerine seminer katılımcılarından Prof. Dr. Ünal, KKTC'nin tanınmasının kademeli olabileceğini vurguladı.
Prof. Dr. Ünal'ın, önce KKTC'ye uçuşların serbest bırakabileceği bir ticaret ofisi açarak Kıbrıs Türk halkı ile doğrudan diplomatik ticari ilişkiler kurabileceği, böylelikle başka devletlerin KKTC'yi tanıyabileceği ve ardından da Birleşik Krallık'ın KKTC'yi tanıyabileceği önerisine Straw tam destek verdi.

"KKTC'ye doğrudan uçuşların olması çok önemli çünkü normalleşmenin bir parçası"
"Britanya hükümeti iki devletli çözümün tek çözüm olduğunu zihninde kabullenmeli" diyen Straw, "Sonra buraya nasıl ulaşılacağı üzerinde çalışmalı ve bu doğrultuda hangi müttefiklerin ikna edilebileceğini belirlemeli" diye konuştu.
KKTC'nin bir devlet olarak bütün kriterleri karşıladığı halde devlet olarak kabul edilmediğini söyleyen Straw, bu noktada İngiltere Hükümeti'nin KKTC'yi tanıma yolunda bir adım atarak doğrudan uçuşları başlatabileceğini belirtti.
Kendi bakanlığı döneminde İngiltere'den KKTC'ye doğrudan uçuşların açılmasına çok yaklaştıklarını ve bunun planlamasını dahi yaptıklarını anımsatan Straw, şunları söyledi:
"Doğrudan uçuşları açabiliriz çünkü biliyorsunuz ki Kuzey Kıbrıs'ta tatil yapan İngilizler var, tabii ki Avrupa Birliği'ni ilgilendiren konular da var. Ama doğrudan uçuşların olması çok önemli çünkü normalleşmenin bir parçası. Sembolik anlamda da çok önemli olduğunu düşünüyorum."
Esasında Straw'un KKTC'nin tanımasına yönelik açıklamaları ilk değil. Straw, The Independent'ta yayımlanan 1 Ekim 2017 tarihli makalesinde "Kıbrıs'ta iki toplum temelinde tek bir devletin kurulması amacıyla yürütülen birleşme görüşmeleri 'saçmalığına' bir son verilmesi gerektiğini ve ihtilafın çözümünün bölünmeden geçtiğini" yazmıştı.
Söz konusu makalesinde Straw, Avrupa Birliği'nin 2004 yılında çözüm girişimlerinin sonucundan bağımsız olarak Kıbrıs'ın tamamını üye olarak kabul etmesini "bugüne kadar aldığı en kötü stratejik kararlardan biri" olarak nitelendirmişti.
Peki, Straw'un üç yıl sonra yeniden ifade ettiği görüşleri ne anlam ifade ediyor?
Straw'un KKTC'nin tanımasına yönelik açıklamalarının KKTC ve Türkiye açısından önemini "Kıbrıs'ın Geleceği" seminerinin katılımcılarından Prof. Dr. Hasan Ünal'a sorduk.

Prof. Ünal: Doğrudan İngiltere nezdinde yoğun bir kamu diplomasisine ihtiyaç var
Uzun yıllardır Kıbrıs sorunu üzerine çalışan uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal'a göre, geçmişte benzeri görüşleri olsa da Straw'un açıklamaları bugün gelinen noktada oldukça önemli.
Independent Türkçe'ye konuşan Prof. Dr. Ünal, "Straw'un daha önceki benzer açıklamaları dönemsel olarak fazlaca bir anlam ifade etmemişti. Çünkü o sırada ne Türkiye ne de KKTC iki devletli çözümden yanaydı. O dönemde sahadaki müzakereler çerçevesinde Türk tarafı ortaya koyduğu politikayla 'iki devletli çözüm' talebi olduğu ve bunda ısrarcı olduğu yönünde bir işaret vermiyordu" dedi.
Jack Straw ve İngiltere'de önemli bir kesimin, artık Kıbrıs sorununun bugüne kadar yürütülen parametreler çerçevesinde bir "ortak devlet" ile çözülemeyeceği konusunda "kesin fikir sahibi olduğu" görüşünde olan Prof. Dr. Ünal, şu ifadeleri kullandı:
"Yeni jeopolitik koşulları gayet iyi anlamış bir toplumdan bahsediyoruz. İngiltere'de bu yeni jeopolitik koşullarda ve çok kutuplu dünya düzeninde Türkiye'nin önemini fark eden ciddi bir kesim var. Hatta bu belki de zaman zaman hükümet çerçevelerine bile yansıyor. Bunun üzerinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum."
KKTC ve Türkiye'nin doğrudan İngiltere nezdinde kendi dış politikasını izah etmeye yönelik faaliyetlerine hız vermesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ünal, "Aynı zamanda yoğun bir kamu diplomasisine ihtiyaç var" şeklinde konuştu.

"Bu defa ciddi olduğumuzu ve şartların 'iki devletli çözüm' için müsait olduğunu göstermeliyiz"
Seminerde oturum başkanı Newmark'ın kendisine "Türkiye, bu konuda ne kadar ciddi" diye sorduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ünal, son olarak şunları kaydetti:
"Şu şüpheyi akıllardan silmemiz lazım:
'Türkiye ve dolayısıyla KKTC, bu iki devletli çözüm konusunu taktiksel olarak mı masaya sürüyor, yoksa gerçekten fikirleri bu mu ve bunda ısrarcı olacaklar mı?'
Türkiye ve KKTC'nin ortaya koyacağı politikalar ve İngiltere'de yürüteceği kamu diplomasisiyle bu konudaki şüpheleri izale etmesi lazım. Bu defa ciddi olduğumuzu ve şartların 'iki devletli çözüm' için müsait olduğunu göstermemiz gerekir."

"Britanya'nın KKTC'yi tanımasının önünde hiçbir engel yok"
Ayrıca seminere katılan diğer konuşmacılar Cenevre'de yapılacak olan gayri resmi 5+1 Zirvesi'ni ele aldı. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın Özel Temsilcisi Ergün Olgun, BM Genel Sekreteri'nin zirveyle ilgili hedeflerini anlattı ve "Bunun amacı ortak bir payda olup olmadığını görmeye çalışmak" dedi.
"Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin gaspçı Kıbrıs Cumhuriyeti'nde azınlık statüsünde korunabileceğini düşünüyorlar" diyen Olgun, bunun Kıbrıslı Türkler için kabul edilemez olduğunu kaydetti.

Cenevre'de ortak paydada buluşamazsa, bir ay sonra başka bir toplantı olabileceğini ve muhtemelen de böyle olacağını söyleyen Olgun, Avrupa Birliği'nin (AB) tarafsız kalma ihtimali olmadığını da söyledi.
Olgun, KKTC'nin devlet olmanın tüm koşullarını yerine getirdiğini, tanımanın siyasi bir seçim olduğunu belirterek "Britanya'nın KKTC'yi tanımasının önünde hiçbir engel yok" dedi.
Birleşik Krallık Parlamentosu 'KKTC Partiler Üstü Grubu' (APPG) Eş Başkanı Lord Northbook ise, Kıbrıslı Rumların, KKTC ve Güney Kıbrıs arasındaki sınırı AB vatandaşı olmayanlara kapatmasından da bahsederek, bu sorunun üstesinden gelebilmek için, yarı-direkt uçuş olarak da bilinen, Türkiye aracılığıyla gerçekleştirilen "touchdown" uçuşlarının yeniden başlaması gerektiğini söyledi.
Avrupa Birliği'nin rolüne ilişkin görüşlerini aktaran Birleşik Krallık Milletvekili Sir David Amess da "AB tarafsız olursa yardımcı olabilir" diye konuştu.

Independent Türkçe



Hochstein'ın Lübnan planı savaşı erteleyebilir, ama topyekun bir çatışma ihtimalini ortadan kaldıramaz

ABD Başkanı'nın Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüştükten sonra bir basın toplantısı düzenledi, 18 Haziran 2024 (AFP)
ABD Başkanı'nın Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüştükten sonra bir basın toplantısı düzenledi, 18 Haziran 2024 (AFP)
TT

Hochstein'ın Lübnan planı savaşı erteleyebilir, ama topyekun bir çatışma ihtimalini ortadan kaldıramaz

ABD Başkanı'nın Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüştükten sonra bir basın toplantısı düzenledi, 18 Haziran 2024 (AFP)
ABD Başkanı'nın Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüştükten sonra bir basın toplantısı düzenledi, 18 Haziran 2024 (AFP)

David Schenker

İsrail ile Hamas arasında Gazze Şeridi’nde savaş dokuz aydır devam ederken, İsrail ile İran destekli Lübnanlı Şii milis gücü Hizbullah arasında orta yoğunluklu çatışmalarda da şiddet tırmanıyor. İki taraf arasındaki açıklamalar kızıştıkça İsrail, Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanlarını hedef alırken Hizbullah, güneydeki İsrail sınırında giderek daha fazla saldırı düzenliyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, geçtiğimiz hafta ‘İsrail’in korkması gerektiği’ uyarısında bulundu. Nasrallah, savaş durumunda ‘hiçbir yerin Hizbullah’ın füzelerinden ve insansız hava araçlarından (İHA) güvende olmayacağını’ vurguladı. Buna karşın İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Hizbullah'a karşı ‘farklı ölçekte’ bir çatışmaya dair uyardı.

İsrail ve Hizbullah, yüksek maliyetli ve ölümcül olabilecek bir çatışmayı ertelemeyi ya da bundan kaçınmayı tercih etse de yeni bir savaş giderek daha kaçınılmaz hale geliyor gibi görünüyor. Öte yandan Washington, Hamas Hareketi’nin 7 Ekim'de İsrail’e saldırmasından ve ardından İran'ın bölgedeki vekillerinin İsrail'e karşı harekete geçmesinden bu yana durumu yatıştırmaya ve çatışmanın tırmanmasını önlemeye odaklanmaya devam ediyor. Ancak ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, önemli diplomatik çabalara rağmen bu hedeflerin gerisinde kalıyor ve kötü gidişatı önlemesi için zaman giderek daralıyor.

Biden yönetiminin bu savaşı önleme stratejisi, ABD Başkanı'nın Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein’ın öncülüğünde İsrail özel kuvvetlerini Hizbullah’ın elit gücü Rıdvan Tugayı’ndan ayırmaya yönelik diplomatik bir girişimdir. İsrail, 7 Ekim'den sonra Rıdvan Tugayı’nın Hamas’ın taktiklerini taklit ederek sınırı geçip İsraillileri kaçırmasından korktuğu için kuzeydeki sınır bölgesinden 70 bin kadar vatandaşını tahliye etti. Aslında Hamas, Hizbullah'ın taktiğini taklit etmişti. İsrail, 2018 yılında Lübnan-İsrail sınırında Hizbullah tarafından açılan dört tünel keşfettiğini açıklamıştı. O dönem yapılan açıklamalara göre bu tüneller gizli saldırıları ve olası adam kaçırma eylemlerini kolaylaştırmak için tasarlanmıştı. O dönemde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hizbullah'ın bu tünelleri İsrail'e sızmak ve İsraillileri kaçırmak için kullanmayı amaçladığını belirtmişti.

Bu durumda İsrail'in bölge sakinlerinin evlerine dönmesini isterken sınırdaki mevcut durumun diplomasi ya da silah zoruyla değiştirilmesi gerektiğinde ısrar etmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrail, Lübnan’ın güneyindeki kuzey sınırı boyunca Hizbullah'tan arındırılmış bir tampon bölge oluşturmakta kararlı.

Hochstein çözüm olarak 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşı etkili bir şekilde sona erdiren ve diğer hükümlerin yanı sıra Hizbullah'ın Litani Nehri'nin güneyinde İsrail sınırı boyunca konuşlanmamasını şart koşan 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının bazı değişiklikler yapılmış bir versiyonunu canlandırmayı ve hayata geçirmeyi önerdi. Ancak Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Gücü (UNIFIL) Hizbullah'ın sınırdaki varlığını yeniden tesis etmesini engelleyecek kapasiteye ve iradeye sahip değildi.

Hochstein şimdi, Hizbullah güçlerini sınırın yaklaşık 7 kilometre kuzeyine, Litani Nehri sınırına taşıyacak bir ateşkes anlaşmasına arabuluculuk yapmaya çalışıyor. İsrail'in Lübnan'a yönelik hava saldırılarına son vermesi karşılığında Lübnan Ordusu'ndan birkaç bin asker bölgeye konuşlandırılmasını öngören ateşkes anlaşmasına göre Mavi Hat olarak adlandırılan tartışmalı sınır noktaları üzerinde görüşmelere başlayacak. Bu da sınırdaki tartışmalı Gacar köyünün Lübnan’a iade edilmesinin önünü açabilir.

İsrail, bölge sakinlerinin evlerine dönmesini isterken sınırdaki mevcut durumun diplomasi ya da silah zoruyla değiştirilmesi gerektiğinde ısrar ediyor.

Son olarak Hochstein'ın çözüm önerisine göre halihazırda dünyada kişi başına düşen en büyük uluslararası barış gücü olan UNIFIL'in Lübnan'ın güneyinde konuşlu 13 bin askerine, Hizbullah'ın kandırma taktiklerini daha iyi izlemek, raporlamak ve güçlerini kısıtlı bölgelerde yeniden konuşlandırmak için muhtemelen Almanya'dan takviye güçler katılacak.

uı8l8l
Lübnan'ın güneyinde UNIFIL’ın bir zırhlı aracı, 11 Ekim 2022 (Reuters)

Hochstein’ın çözüm önerisi üzerinde anlaşmaya varılması halinde birçoklarının tahmin ettiği gibi uzun soluklu olmasa bile İsrail'in Rıdvan Tugayı güçlerini geri püskürtme talebini yerine getirecek ve kuzeyde yaşayanların geçici olarak evlerine dönmelerine olanak sağlayacak, İsrail ordusuna bir sonraki çatışmadan önce büyük ihtiyaç duyduğu soluklanma imkanı verecektir. Hizbullah'a da İsrail'e karşı askeri operasyonlarla daha fazla Lübnan toprağını geri alarak somut bir zafer kazandıracak, muhtemelen böyle bir sonucu 2006 yılındaki savaştan sonraki söylemine benzer şekilde ikinci bir ‘ilahi zafer’ olarak kutlamasının önünü açacaktır.

Her iki tarafında elde edeceği bu olası faydalara rağmen Hochstein'ın çözüm önerisi halen gerekli ilgiyi çekmekte zorlanıyor ve zaman geçtikçe de daralan zaman en önemli sorun olmaya devam ediyor. Öte yandan geniş kapsamlı bir savaş istemeyen Hizbullah, İsrail ile Hamas arasında resmi bir ateşkes sağlanana kadar İsrail'e karşı bir direniş operasyonu yürütmeye kararlı. Ancak hiç değilse İsrailli rehinelerin iadesini ve çatışmaların durdurulmasını gerektiren bir ateşkes anlaşmasına varılması zor ve uzak bir ihtimal gibi görünüyor.

Diğer taraftan İsrail hükümeti, aynı zamanda vatandaşlarını 2024 eğitim-öğretim yılının başlayacağı Eylül ayı sonuna kadar kuzeydeki bölgelerine geri dönmelerini sağlaması için içeriden yapılan ve giderek artan bir baskıyla karşı karşıya. Gazze'de ateşkes sağlanamadığı ve eylül ayı yaklaştığı için İsrail Lübnan'daki operasyonlarına hız kazandırdı. Neredeyse her gün Hizbullah'ın üst düzey komutanlarından birini öldürüyor. Hizbullah da saldırılarında dozu artırdı. Kısa bir süre önce Hayfa semalarında keşif uçakları uçurdu ve Aşağı Celile'ye kadar güneydeki İsrail kasabalarını hedef aldı.

Ancak savaş hala önlenebilir. Gazze Şeridi’nin Refah şehrinde gerçekleştirdiği kara saldırısının son aşamalarına geldiği söylenen İsrail’in önümüzdeki haftalarda ‘büyük muharebe operasyonlarının’ sona erdiğini duyurması bekleniyor. Fakat İsrail, Gazze’de yeniden canlanan Hamas oluşumlarına karşı periyodik saldırılar düzenlemeye devam etmesi halinde İsrail ve Hamas arasında resmi bir ateşkes olmadan Hizbullah'ın operasyonlarını tamamen durdurması pek olası değil.

Hizbullah, yaklaşık 400 savaşçısını kaybetmesine ve 70 bin kadar Şii seçmenin Lübnan'ın güneyinden sürülmesine rağmen mevcut durumdan nispeten rahat görünüyor ve taviz vermekte acele etmiyor. İsrail hükümeti ise Lübnan'ın güneyindeki mevcut durumu değiştirmek ve kuzey sakinlerinin güvenli bir şekilde evlerine dönmesini kolaylaştırmak için ciddi bir baskı altında. Bunun için sadece çatışmaların durdurulması yeterli olmayacağından bu durum İsrail'in Hizbullah'a karşı operasyonlarını yoğunlaştırmasına neden olabilir. Hizbullah İsrail'in derinliklerine ateş açmaya devam ettikçe, kitlesel sivil kayıpların yaşanma ihtimali artacak ve bu da bir başka potansiyel savaş nedeni olacaktır.

İsrail ordusu Hizbullah'la yapılacak bir savaşın vahim sonuçları olacağını biliyor. Böyle bir çatışma, askeri ve sivil kayıpların yanı sıra altyapıya verilen zarar açısından İsrail tarihindeki en maliyetli çatışma olacaktır. Bunun da ötesinde İsrail kendisini İran'la savaş halinde bulabilir ve durum daha da kötüleşebilir. Lübnan’ın ödeyeceği bedelin ise daha da ağır olması muhtemel.

Hizbullah mevcut durum karşısında nispeten rahat görünüyor ve taviz vermek için acele etmiyor. İsrail hükümeti ise Lübnan'ın güneyindeki mevcut durumu değiştirmek için ciddi bir baskı altında.

ABD diplomasisi, İsrail'in Hizbullah'a karşı gerçekleştirdiği ‘Gazap Üzümleri Operasyonu'nun ardından 1996 yılında eski ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher öncülüğünde varılan ateşkes anlaşmasına benzer bir anlaşmaya varılmasını sağlamayı sonunda başarabilir. Ancak böyle bir anlaşma muhtemelen kısa ömürlü olacaktır. 7 Ekim saldırısı, İran'ın Yemen ve Irak'taki vekillerinin ardı arkası kesilmeyen saldırıları ve İran'ın 13 Nisan'da İsrail’e karşı gerçekleştirdiği daha önce eşine rastlanmayan füze saldırısının ardından İsrail, kendisine yönelik yakın tehditler karşısında daha proaktif bir tutum benimsemek zorunda kalacak. Ne yazık ki Gazze’deki savaşın sona ermesi Hizbullah’ın yarattığı tehdidi azaltmıyor. İsrail ve Hizbullah arasındaki bir savaş ertelenebilse de sonunda topyekûn bir savaş kaçınılmaz hale gelebilir.