İzin alarak sosyal medya sitelerine girilmesi İran halkını küresel internet ağından “ayırıyor”

Tahran caddelerinin birinde İranlılar (AFP)
Tahran caddelerinin birinde İranlılar (AFP)
TT

İzin alarak sosyal medya sitelerine girilmesi İran halkını küresel internet ağından “ayırıyor”

Tahran caddelerinin birinde İranlılar (AFP)
Tahran caddelerinin birinde İranlılar (AFP)

İran, küresel sosyal medya platformları üzerindeki kısıtlamalarını artırmaya ve bunların yerine yerli internet ağını geçirmeye çalışıyor. Aynı şekilde Twitter ve Facebook da yasaklanmış durumda.
İngiltere merkezli The Times Gazetesi’ne göre Instagram gerek moda alanında gerek magazin gerekse rejime karşı protesto düzenlemek için olsun gençlerin dış dünyayla özgürce doğrudan iletişim kurabilecekleri sayılı platformlardan biri olmaya devam ediyor.
16 yaşındayken geçirdiği bir araba kazası yüzünden belden aşağısı felç olduktan sonra sosyal medya üzerinden makyaj, yemek pişirme ve engellilerin haklarıyla ilgili tavsiyelerde bulunan bir “influencer”a dönüşen 37 yaşındaki İranlı genç kadın Ghonche Ostovarnia, Instagram hesabından Tahran caddelerinin birinde amcası ile birlikte tekerlekli sandalyesinde dans ettiği bir videoyu paylaştı. Açık sarı saçlarını pembe bir şalla sardığı bu videosu 850 bin kez görüntülendi.
Ancak az da olsa var olan bu özgürlük yakında yok olabilir. Zira İran devleti şu an vatandaşlarının küresel “sosyal medya araçlarına” erişimini sınırlamaya, bu araçların rejim tarafından kontrol edilip izlenmesi sağlamaya ve yalnızca yerli araçları erişime açmaya yönelik çalışmalar yürütüyor.
Şu anki plana göre medya ve tıp gibi bazı alanlardaki kişiler YouTube ve Facebook başta olmak üzere küresel sosyal medya sitelerini kullanmak için devletten izin talep edebiliyor.
New York merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan Mayan Group’un Güvenlik ve Dijital Haklardan Sorumlu Müdürü Emir Raşidi “Bu planın altyapısı zaten mevcut. Sadece siyasi bir karara bakıyor” dedi.
İran, akaryakıt fiyatlarının yükselmesine karşı yapılan protestoların ülkenin dört bir yanını sarmasının ardından 2019 yılının Kasım ayında 8 günlüğüne interneti kesmişti. Bunu takip eden şiddet olaylarında güvenlik güçleri 300’den fazla kişiyi öldürmüştü. Bu, 1979 İran Devrimi’nden beri görülen en kanlı olay olarak tarihe geçmişti.
İran'da yerli internet ağı fikri, eski muhafazakar Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın iktidarda olduğu 2005 yılında ortaya atıldı. Ülke çapında kitlesel protestoların patlak verdiği 2009 yılında Yeşil Hareket sonrasında kontroller sıkılaşmaya başladı. Çok geçmeden yetkililer İran devletinin değerlerini daha iyi yansıtacağını iddia ettikleri sözde “helal internet” görüşünü kabul ettiler.
Son yıllarda yetkililer internet üzerinden iletişim kurma yollarını tek tek kapattılar. Bu yaz yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hasan Ruhani'den sonra görevi devralmak üzere radikal bir liderin ortaya çıkması bekleniyor.
İran rejimi lideri Ali Hamaney İran (Pers) Yeni Yılı’nın ardından geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmasında daha fazla kısıtlama çağrısında bulunarak bunun İran’ın düşmanlarına karşı verdiği savaşın bir parçası olduğunu söyledi.
Tahran'da bir sosyal medya pazarlama şirketi olan 29 yaşındaki fotoğrafçı Reyhane Taravati “Bunu gerçekten yaparlarsa eskisinden daha çok gözetime tabi tutulacağız. Instagram gibi sitelerle dünya ile iletişim kurabiliyoruz. Sosyal medya siteleri aracılığıyla tanınmış kişilerin ve dünyadaki diğer insanların neler yaptığından haberdar oluyoruz. Bizi onlardan koparırlarsa bu oldukça korkunç olacak” dedi.
Taravati bazı arkadaşlarıyla birlikte 7 yıl önce Tahran’da Pharrell Williams'ın Happy adlı şarkısıyla bir video çekip dans ettikleri için tutuklanmış ve birkaç gün sonra serbest bırakılmışlardı.
Taravati geçtiğimiz günlerde stüdyosunda kapalı elbiseler giyen bazı modellerle yaptığı fotoğraf çekiminin ardından tekrar tutuklandı. Polisin Taravati’yi Instagram üzerinden takip ettiği düşünülüyor ve kendisi 6 ay hapis cezasıyla karşı karşıya.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.