AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Şarku’l Avsat'a konuştu: Suriye rejiminin davranışları ve diğer ülkelerle etkileşim şekli değişmeli

Şarku’l Avsat’a konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, (BM Suriye Özel Temsilcisi Geir) Pedersen’in BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanmasında uluslararası iş birliği yapılması çağrısını desteklediğini söyledi

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
TT

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Şarku’l Avsat'a konuştu: Suriye rejiminin davranışları ve diğer ülkelerle etkileşim şekli değişmeli

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Şam’daki ‘siyasi liderliğin’ Suriye halkına yönelik zulme bir son vermek ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Koneyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararını uygulamak için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen ve denetlenen müzakerelere kendi isteğiyle girmek için açık ve kesin kararlar alması gerektiğini vurguladı.
Borrell, 29-30 Mart tarihlerinde Brüksel’de beşincisi düzenlenen Suriye Donörler Konferansı vesilesiyle verdiği röportajda, kendisine yöneltilen bir soruya, “Suriye rejimi, AB’nin katkılarıyla Suriye'nin yeniden inşası için konferans düzenlenmesi çağrısı yapılmasını düşünmeden önce davranışlarını ve dünyanın geri kalanıyla olan etkileşim şeklini değiştirmeye yönelik net bir karar vermelidir” yanıtını verdi.
Borrell sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rejim, AB tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılmasını düşünmeden önce açık ve net bir davranış değişikliği benimsemelidir.”
AB yetkilisi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in 17 Temmuz'da görev süresinin sona ermesi öncesin yapılması planlanan Suriye cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili bir soruyu ise “Halen devam savaşın çözümüne katkıda bulunan seçimler yapıldığını görmek istiyorsak, bunların BMGK’nın 2254 sayılı karar çerçevesinde yapılması gerekiyor. Bu seçimler, mevcut çatışma koşullarından ve Suriye rejimi, BM öncülüğündeki müzakerelere doğrudan katılamadığından ötürü, rejimle doğrudan normalleşmenin önünü açamaz. Bu nedenle, uluslararası toplumdaki diğer tarafları, bu tür bir normalleşmeye girmekten kaçınmaya çağırdık” şeklinde yanıtladı.
Suriye konusunda ABD-Rusya arasındaki bir diyalog başlatılması ihtimali ile ilgili soruya yanıt  vermekten kaçınan Borrell, “Brüksel’deki Donörler Konferansı, özellikle ana aktörleri ve başlıca donör ülkeleri krize siyasi bir çözüm bulma yolunda sürdürülebilir diyalogu ve ilerlemeyi teşvik etmek için bir araya getiriyor” şeklinde konuştu.
BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Suriye krizini çözmek için sahada aktif ülkeler arasında iş birliği yapılması çağrısını desteklediğini söyleyen Borrell, ‘Suriye krizinin seyrini etkileyen ve bu gidişattan endişelenen çeşitli taraflar arasındaki diyalog araçlarının güçlendirilmesinin’ önemini vurguladı.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in pazar günü Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tam metni:

-Brüksel’de Suriye için düzenlenen Donörler Konferansı’ndan siyasi ve ekonomik düzeyde beklentileriniz neler?
Uluslararası toplum, Suriye'de savaşın başlamasının üzerinden on yıl geçtikten sonra mevcut krize siyasi bir çözüm bulunması gerektiğine daha fazla odaklanmakta tereddüt etmesi mümkün değil. AB, Suriye kriziyle ilgilenen ve krizi etkileyen tüm uluslararası tarafları, BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca siyasi bir çözüme ulaşmanın güçlü bir şekilde desteklenmesi gerektiğini yeniden teyit etmek ve güçlendirmek amacıyla 30 Mart'ta Brüksel’de düzenlenen Suriye konulu konferans çerçevesindeki çabalara katılmaya ve çabalarını birleştirmeye çağırıyor. Konferans,  Suriye'nin, uluslararası çalışma gündeminin en üst sıralarında kalmasını sağlayacak.

-Yeni tip koronavirüs salgınının (Kovid-19) donör ülkelerin bağışları üzerinde etkili olabileceğini düşünüyor musunuz?
Uluslararası toplumun, Suriye içinde ve dışında başta Ürdün, Lübnan  ve Türkiye’nin yanı sıra Mısır ve Irak olmak üzere Suriye’ye komşu ülkelerde mülteci olan Suriye halkına yönelik siyasi ve mali desteğini yenilemesi öncelikli hedefimdir.
Konferans, 2021 yılında Suriye'ye ve bölgeye mali yardım taahhütlerini duyuran başlıca etkinliktir. Temel amacı, özellikle Kovid-19 salgınıyla mücadelenin getirdiği ek zorluklar göz önüne alınarak BM’nin çağrısının mümkün olan en iyi şekilde karşılanmasını sağlamaktır.

-Düzenlene son Donörler Konferansı’nda 7 milyar dolarlık mali yardım sağladı. Bu yılki konferansta aynı miktarın toplanabileceğini düşünüyor musunuz? BM’nin insani yardım çağrısına karşılık bulabilecek misiniz?
Suriye'de 2011 yılında savaşın patlak vermesinden bu yana, AB ve üye ülkeleri, Suriye topraklarında ve bölgede yaklaşık 25 milyar euro katkıda bulundu. Bir biri ardında yapılan yardım konferanslarında verilen sözlerin yaklaşık üçte ikisi AB’den geldi.

-Konferans, Suriye krizinin patlak vermesinin onuncu yıldönümüne denk geliyor. Sizce Suriye’nin yeniden inşasına yönelik bir konferansın ne zaman yapılır? Avrupa ülkelerinin Suriye’nin yeniden inşasına katılma koşulları neler?
Suriye’nin yeniden inşası için bir konferans düzenleyebileceğimiz günü sabırsızlıkla bekliyorum. Fakat böyle bir konferansın zamanı, Suriye rejiminin eylemlerine bağlıdır. Bu yüzden Suriye rejimini davranışlarını değiştirmeye çağırıyoruz. Şam’daki siyasi liderliğin Suriye halkına yönelik zulme bir son vermek ve BMGK 2254 sayılı kararını uygulamak için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen ve denetlenen müzakerelere kendi isteğiyle girmek için açık ve kesin kararlar alması gerektiğinden mesele onlara bağlı.
Özetle, Suriye rejimi böyle bir konferans düzenleme çağrısı yapılmasını düşünmeden önce davranışlarını ve dünyanın geri kalanıyla olan etkileşim şeklini değiştirmeye yönelik net bir karar vermelidir.

Uluslararası standartlar
-Şam şuan, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in kazanmasına kesin gözüyle bakılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin eşiğinde. Bunun gibi seçimlere nasıl bakıyorsunuz?

Eğer halen devam savaşın çözümüne katkıda bulunan seçimler yapıldığını görmek istiyorsak, bunların seçimlerde bilinen en yüksek uluslararası standartların uygulanmasıyla birlikte BMGK’nın 2254 sayılı karar çerçevesinde yapılması gerekiyor. Şeffaflığa ve hesap verilebilirliğe saygı duyulmasıyla birlikte özgür, adil ve tüm potansiyel adayların seçimlere katılmasına izin verilen, seçim kampanyaları özgürce düzenlenen bir ortam olmalı. Ayrıca yurtdışındakiler de dahil olmak üzere tüm Suriyelilerin yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmaları sağlanmalı.

-Şam ve Moskova, seçimleri normalleşme yönünde baskı yapmak için kullanmak istiyorlar. Seçimlerden sonra AB’nin Şam'la normalleşmesi mümkün mü?
Mevcut çatışma koşullarından ve Suriye rejimi, BM öncülüğündeki müzakerelere doğrudan katılamadığından ötürü, Suriye rejimi tarafından bu yıl içinde yapılması planlanan seçimlerin, uluslararası standartlar ve BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca düzenlenen seçimler olması mümkün değil. Aynı şekilde bu seçimler, Suriye rejimiyle doğrudan normalleşmenin önünü de açamaz. Bu nedenle, uluslararası toplumdaki diğer tarafları, bu tür bir normalleşmeye girmekten kaçınmaya çağırdık.

-Rusya’yı Brüksel’deki Suriye konulu konferansa davet ettiniz mi? Rusya ile ilişkileri bu kadar düşük seviyede tutarken, Moskova ile Suriye dosyasında nasıl çalışabilirsiniz?
Rusya’yı Brüksel'de Suriye kriziyle ilgili düzenlenen her konferansa davet ettik. Rusya hükümeti bu tür etkinliklere her zaman açıktır. Rusya ile AB arasındaki ilişkilerin şuan istenilen düzeyde olmadığını herkes biliyor. Ancak bu durum, küresel sorunlar ve ortak ilgi alanlarına ilişkin konularda görüş alışverişinde bulunmamıza engel olmadığı gibi fırsat bulduğumuzda iyi çözümlere ulaşmak için doğrudan Rusya ile çalışmamızı da engellemez. Örneğin, Ortadoğu Dörtlüsü içinde Rus hükümeti ile aramızda iyi düzeyde bir iş birliği var.

Baskı
-Peki ya Şam’a uygulanan ekonomik yaptırımlar hakkında ne diyeceksiniz? Neden uygulanıyorlar?
AB’nin Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımları, insani yardımları engellemekten kaçınmayı amaçlıyor. Aynı şekilde Kovid-19 salgınına karşı küresel mücadeledeki çabalarda göz önünde bulunduruluyor. Bu nedenle, gıda maddelerinin, ilaçların ya da tıbbi malzemelerin ihracatı hiçbir zaman AB tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların kapsamına girmemektedir. Bazı özel insani istisnalar da dikkate alınmaktadır.

-Şam ve Moskova, bu yaptırımların insani yardımların akışını etkilediğini söylüyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Mevcut durumun arkasındaki büyük resmi unutmayalım. Suriye rejimi, halkının katlandığı insani acının sorumluluğunu taşıyor. Rejim, devam eden savaş sırasındaki stratejisinin bir parçası olarak Suriye’nin birçok bölgesine insani yardımların gönderilmesini defalarca kez reddetti.
İnsani krizin başlıca sorumlusu AB yaptırımları değil, rejimin davranışlarıdır. Suriye halkının şuan çektiği sıkıntıları AB yaptırımlarına dayandırmaya yönelik başka yeni girişimler de oldu. Bu, AB’nin konferans sırasında açıklığa kavuşturmayı hedeflediği önemli noktalardan biridir.

-Peki, yaptırımlar ne zaman kaldırılacak?
Yaptırımların amacı, baskıcı eylemlerine son vermesi için Suriye rejimi üzerindeki baskıyı sürdürmek ve ardından BM himayesinde 2254 sayılı BMGK kararı uyarınca Suriye krizine kalıcı bir siyasi çözüm bulmak için müzakereler başlatmaktır. Ayrıca bu yaptırımlar, Suriye rejiminin insan haklarına ve uluslararası insancıl hukuka saygı gösterdiği sistematik ve kapsamlı bir karşılık vermesi için uygulanıyor. Suriye rejimi, AB’nin ekonomik yaptırımlarını kaldırmasını düşünmeden önce açık ve net bir davranış değişikliği benimsemelidir.

ABD ve Rusya
-Peki ya siyasi uzlaşı ve BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen'in özellikle de BM’nin Brüksel konferansına sponsorluk yapmasından bu yana devam eden çabaları ne olacak?
AB, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen'i, BMGK’nın 2254 sayılı uygulanmasına yönelik bitmek bilmeyen çabalarında desteklemeye devam ediyor. Suriye Anayasa Komitesi'nin, bahsi geçen BMGK kararıyla ilgili diğer hususlara dikkat çeken bir platforum görevi görmesinden ötürü çalışmalarında daha fazla ilerleme kaydedilmesi büyük önem arz ediyor. Sayın Pedersen'ın diğer konularda da somut ilerleme kaydetme çabalarını sürdürdüğünün tam olarak farkındayız. AB özellikle aileler için en ciddi endişe kaynaklarından biri olan kayıp kişilerin ve Suriye rejimi tarafından gözaltına alınanların akıbetinin acilen ele alınması gerektiğine inandığından, Pedersen’i bu yöndeki çabalarında da desteklemektedir. Sayın Pedersen'i şahsi olarak bu yolda devam eden çabaları için teşvik ediyorum.

-Pedersen’in Suriye krizi ve uluslararası toplumun çözüm için iş birliği yapması gerektiğine ilişkin yeni Suriye formatı önerisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
BM Suriye Özel Temsilcisi’nin, uluslararası toplumun Suriye krizinin çözümüne pozitif ve yapıcı bir şekilde katılımı için yaptığı çağrıyı tamamen destekliyorum. Brüksel'de düzenlenen Donörler Konferansı, AB’nin Suriye krizinin seyrini etkileyen ve bu gidişattan endişelenen çeşitli taraflar arasındaki diyalog araçlarının güçlendirilme taahhüdünün pratik bir örneğidir.

-Peki ya ABD ve Rusya arasında Suriye ile ilgili bir diyalog başlatılması olasılığına ilişkin düşünceleriniz neler?
Geçmişte ABD eski Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasındaki görüşmelerde olduğu gibi ABD ve Rusya arasındaki müzakerelerin Suriye dosyasında önemli bir rol oynadığı doğrudur. Ancak şuan bu tür müzakerelerin yapılıp yapılamayacağını onlara sormanız gerekir.

-Peki, artık Washington ve Moskova arasında bir diyalog olabilir mi?
Brüksel’deki Donörler Konferansı’nda, özellikle ana aktörleri ve başlıca donör ülkeleri krize siyasi bir çözüm bulma yolunda sürdürülebilir diyalogu ve ilerlemeyi teşvik etmek için bir araya getirmeyi amaçlıyoruz. AB, mümkün olduğunda diyaloga doğrudan katılmaya ve yardım etmeye hazırdır. Çünkü Suriye bizim için en önemli konulardan biridir.

-Suriye’deki sınır hatları bir yılı aşkın bir süredir ilk kez sabitlendi ve üç nüfuz alanı ortaya çıktı. AB’nin bu duruma ilişkin tutumu nedir? Tüm Suriye için aynı tutuma sahip misiniz?
Evet, AB, Suriye’nin birliği, egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygıya dayalı olarak her bölge için aynı tutuma sahiptir. Bu ilkelerin yanı sıra aranan siyasi çözüm, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde, Suriye’nin liderliğinde, Suriye'nin çıkarına ve geleceğine yönelik olmalıdır.

Suriye savaşının başlamasının üzerinden geçen 10 yılın ardından... Çatışmaya askeri bir çözüm yok
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 15 Mart 2021 tarihine denk gelen ve rejimin bastırması ve şiddet kullanmasıyla on yıldır devam eden bir çatışmaya dönüşen Suriye genelinde barışçıl protestoların başlamasının onuncu yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Rejimin Suriye halkına karşı acımasızca uyguladığı baskı ve protestoların başlıca nedenlerine çözüm getirememesi, silahlı çatışmanın tırmanmasına ve uluslararası bir hal almasına yol açtı. Son on yılda, başta Suriye rejimi olmak üzere tüm taraflarca gerçekleştirilen sayısız insan hakları ihlalleri ve uluslararası insancıl hukukun ağır ihlali, çok büyük insani acılara neden oldu. Uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukukuna yönelik tüm ihlalleri gerçekleştirenlerden hesap sorulması, yasal bir gereklilik olarak ve Suriye’de sürdürülebilir barışın ve gerçek uzlaşının sağlanmasında temel bir unsur olarak son derece önemlidir. Şuan 5,6 milyon kayıtlı mülteci ve 6,2 milyon yerinden edilmiş insanın uluslararası hukuka uygun olarak güvenli, gönüllü, onurlu ve sürdürülebilir bir şekilde evlerine geri dönüşleri için elverişsiz koşullarda yaşadıkları Suriyeli mülteciler krizi, dünyanın en büyük yerinden edilme krizi olmaya devam ediyor. Buna ek olarak çatışmanın bölge genelinde ve ötesinde risk oluşturmasına ve terör örgütlerini harekete geçirmesine neden oluyor. AB, Suriye'deki tüm aktörlerin DEAŞ ile mücadeleye odaklanması gerektiğine ve terör örgütünün yeniden ortaya çıkmasını önlemenin bir öncelik olmaya devam ettiğine işaret ediyor. AB, baskıya son verilmesi ve tutukluların serbest bırakılmasını talep etmenin yanı sıra Suriye rejiminin ve müttefiklerinin, BMGK 2254 sayılı kararının tam olarak uygulanmasına katkıda bulunması konusundaki kararlılığını sürdürmektedir. AB’nin Suriye rejiminin önde gelen isimleri ve kurumlarına yönelik yaptırımları Mayıs ayı sonunda yenilenecek. AB, Siyasi süreçte somut ilerleme sağlanmadıkça Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmamak da dahil olmak üzere AB Konseyi'nde daha önce de belirtildiği gibi politikasını değiştirmedi ve halen Suriye’nin birliğine, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlı kalmaya devam ediyor. AB her zaman, BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca ve BM himayesinde, yönetim ilkelerini ve tüm Suriyeliler için en yüksek uluslararası şeffaflık ve hesap verebilirlik standartlarını karşılayan, diasporadaki Suriyelilerin de katılabileceği Suriye'de özgür ve adil seçimlerin düzenlenmesini desteklemeye hazırdır. Geçtiğimiz yıl yapılan milletvekili seçimleri veya bu yıl yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi Suriye rejiminin düzenlediği seçimler, bu kriterleri karşılamadığından çatışmanın çözümüne katkıda bulunamaz ve Suriye rejimiyle herhangi bir uluslararası normalleşmeye yol açamaz. AB, bunu görmezden gelemez, çünkü savaş, Suriye'nin ve halkının geleceği rehin aldı. AB, BM ile birlikte 29-30 Mart tarihlerinde hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların yanı sıra Suriye sivil toplumunun katılımıyla ‘Suriye’nin Geleceği’ konulu konferansların beşincisine başkanlık edecek. AB, Suriye krizinde etkili tüm uluslararası aktörler arasındaki diyalogu güçlendirmeye ve onları BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde siyasi bir çözüme yönelik güçlü desteği yeniden teyit etmek ve pekiştirmek için konferansta çabalarını birleştirme çağrısında bulunmaya hazırdır. Bu aynı zamanda, BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’in BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesindeki çabaları için de geçerlidir. Bu çatışmanın askeri bir çözümü olamaz. Sürdürülebilir barış ve istikrar, ancak Suriye’nin liderliğinde, kadınların tam ve etkili bir şekilde katılımıyla ve Suriye toplumunun tüm kesimlerinin endişeleri dikkate alınarak gerçek ve kapsamlı bir siyasi çözümle sağlanabilir. Konferans, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi, Suriye içinde önemli ölçüde artan insani ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olmak için uluslararası mali destek sağlayacak. Aynı şekilde Suriyeli mülteciler, onları misafir eden toplumlar ve bölge ülkeleri için de mali destek temin edecek. Konferans, Suriye içindeki mevcut koşullarda yaşayan milyonlarca insanın hayati ihtiyaçlarını karşılayacak insani yardımların sınırlardan güvenli ve engelsiz bir şekilde geçmesini ve dağıtılmasını öngören 2533 sayılı BMGK kararının bir kez daha vurgulandığı güçlü bir çağrı olacak.”

Suriyeliler için 10 milyar dolar toplanması çağrısı
BM’deki insani yardım, mülteci ve kalkınma işlerinden sorumlu yetkililer, donör ülkeleri, on yıldır devam eden savaşın ardından hayati öneme sahip insani yardımlara ve geçinmek için mali desteğe ihtiyaç duyan Suriye’deki ve bölgedeki milyonlarca insan için harekete geçmeye ve onların yanında durmaya çağırdı.
Yetkililer, şuan Suriye ve bölgede insani ve diğer yardımlara ihtiyaç duyan ve geçtiğimiz yıla kıyasla 4 milyon kişinin daha eklendiği 14 milyon insan olduğunu, sayının çatışmanın başlangıcından bu yana hiç bu seviyelere ulaşmadığını belirttiler. Bu yıl, Suriyeliler ve mültecileri misafir eden toplulukları tam olarak desteklemek için 10 milyar dolardan fazlasına ihtiyaç olduğunu söyleyen yetkililer, bu rakama Suriye içindeki insani yardım müdahalesi için gerekli olan en az 4,2 milyar dolar ile bölgedeki mülteciler ve ev sahibi toplulukları desteklemek için gerekli olan 5,8 milyar doların dahil olduğunu kaydettiler.
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Mark Lowcock açıklamasında şunları söyledi:
“Suriyeliler için son on yıl umutsuzluk içinde ve felaketlerle geçti. Şimdi kötüleşen hayat şartları, ekonomideki gerileme ve Kovid-19 salgının yansımaları, daha fazla açlığa, yetersiz beslenmeye ve hastalığa neden oluyor. Çatışmalar azaldı ama barış gelmiyor. Şuan savaş döneminde olduğundan daha fazla insan yardıma ihtiyaç duyuyor. Çocuklar okullarına geri dönmeliler. İyiliğe ve insanlığa yatırım yapmak her zaman iyidir. Ancak bu yatırım, Suriye'deki insanlar için temel yaşam standartlarını korumak, sürdürülebilir barış için daha da büyük önem kazanmaktadır. Bu, herkesin çıkarınadır.”
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi ise açıklamasında, “On yıllık sürgünün ardından, Kovid-19 salgınının ezici yansımaları, geçim ve eğitim kaynaklarının kaybedilmesi, açlığın ve umutsuzluğun artması, mültecilerin sıkıntılarını daha da artırdı. Yıllarca hep birlikte güçlükle elde ettiğimiz kazanımlar riske girdi. Uluslararası toplum, ne mültecilere ne de onlara ev sahipliği yapan ülkelere sırtını dönemez. Mülteciler ve ev sahipleri, kararlılığımız, dayanışmamız ve değişmeyen desteğimizden daha azıyla karşı karşıya kalmamalılar. Eğer böyle bir durum gerçekleşirse bu, insanlar ve bölge için felaket olur” ifadelerini kullandı.
Uluslararası toplum, geçtiğimiz yıl Brüksel'de düzenlenen Suriye konulu konferansta, insani yardım, dayanışma ve kalkınma faaliyetlerini desteklemek için 5,5 milyar dolarlık mali destek taahhüdünde bulunmuştu.



İsrail Refah işgali ile esir anlaşması arasında tereddütte

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta İsrail bombardımanında vurulan bir binanın enkazında gezinen Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta İsrail bombardımanında vurulan bir binanın enkazında gezinen Filistinli çocuklar (AFP)
TT

İsrail Refah işgali ile esir anlaşması arasında tereddütte

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta İsrail bombardımanında vurulan bir binanın enkazında gezinen Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta İsrail bombardımanında vurulan bir binanın enkazında gezinen Filistinli çocuklar (AFP)

İsrail, önündeki iki seçenekten hangisini tercih edeceği konusunda tereddüt yaşıyor. Bu seçeneklerden ilki, esir değişimi anlaşmasını kabul etmesi için Hamas üzerindeki baskıyı arttırmak. Diğeri ise Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine geniş çaplı bir askeri operasyon düzenlemek. Bu seçenek de iki risk taşıyor. Birincisi ABD, Mısır ve diğer birçok ülkeyle gerilimin artması, ikincisi ise Hamas'ın bu tür baskılara hiçbir şekilde yanıt vermemesi.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, Bakanlar Kurulu'nun Hamas ile yeni müzakerelerin temelini oluşturması beklenen geniş ana hatların taslağını hazırlamaya başladığını bildirdi.

Müzakereler hakkında bilgi sahibi iki kaynak, bakanların Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve Şin-Bet Başkanı Ronen Bar'ın Kahire'de Mısır İstihbarat Şefi Abbas Kâmil ile yaptıkları görüşmeler hakkında bilgi aldıklarını belirtti.

İsrail ve Arap medyası, Mısır'ın Halevi ve Bar'a, esir değişimi anlaşmasına varılması amacıyla müzakerelerin canlandırılması karşılığında Refah kentinin işgalinin dondurulmasını öngören bir girişim önerdiğini belirtti. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bu girişim, Paris Anlaşması temelinde yeni bir anlaşmanın yürürlüğe konmasını içeriyordu. Refah'ın olası bir işgalinden önce gelen Mısır müdahalesi, Hamas'ın saldırganlığı durdurma taahhüdünü ve savaşı durdurmak ve bir Filistin devletinin kurulmasına yol açacak siyasi süreci başlatmak için kapsamlı bir anlaşmanın parçası olarak uzun bir ateşkese hazır olduğunu ifade ettiği ve daha sonra silahlarını bırakıp siyasi bir parti olacağı sözünü verdiği bir zamanda geldi.

Bu arada aralarında ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da bulunduğu 18 ülke Hamas'a baskı yapmaya başladı ve ortak bir metinle ‘Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan tüm esirlerin derhal serbest bırakılması’ çağrısında bulundu.

Beyaz Saray tarafından yayınlanan metinde şu ifadelere yer verildi: “Masadaki anlaşma, Gazze Şeridi'nde derhal ve uzun süreli bir ateşkese olanak sağlayacaktır… Söz konusu anlaşma, çatışmaların gerçek anlamda sona ermesine ve Gazze halkının evlerine ve topraklarına dönmesine yol açabilir.”


ABD Gazze'de iskele inşasına başladı

Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
TT

ABD Gazze'de iskele inşasına başladı

Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, ABD ordusunun beklenen bir hamleyle Gazze Şeridi'ne insani yardımların girmesini sağlayacak bir iskele inşa etmeye başladığını ve iskelenin Mayıs ayı başında faaliyete geçmesinin planlandığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre ABD Başkanı Joe Biden mart ayında, ABD ordusunun Gazze'nin Akdeniz kıyısında insani yardımların deniz yoluyla ulaştırılması için geçici bir iskele inşa edeceğini açıklamıştı.

İskele, İsrail'in bölgeyi harap eden ve 2,3 milyon kişiyi insani bir felakete sürükleyen savaşından altı ay sonra, Gazze Şeridi'nde kıtlığı önleme girişiminin bir parçası.

Sahada ABD askeri yok

Pentagon Sözcüsü Tümgeneral Patrick Ryder gazetecilere verdiği demeçte, “USNS Benavidez de dahil olmak üzere, ABD askeri gemilerinin denizdeki geçici iskelenin ilk aşamasının inşasına başladığını teyit edebilirim” dedi.

dfvgf
Gazze limanının uydu görüntüsü (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM), Gazze Şeridi'nin kıtlıkla karşı karşıya olduğu uyarısında bulunarak, Gazze Şeridi boyunca yardım erişiminin ve dağıtımının önündeki ‘büyük engellerden’ şikâyet etti.

Yardım kuruluşları ve Biden yönetimi, İsrail'e Gazze'ye yardım malzemelerinin ulaştırılmasını kolaylaştırması ve konvoylarına Gazze Şeridi içinde güvenli geçiş izni vermesi çağrısında bulundu.

Ryder, Pentagon'un Gazze'de iskele inşaat alanında küçük hasara neden olan bir tür havan topu saldırısını takip ettiğini söyledi. Ancak ABD güçlerinin henüz o bölgeye bir şey taşımaya başlamadığını ve sahada ABD askeri bulunmadığını da belirtti.

ABD'li yetkililer iskele çalışmasının, savaştan zarar görmüş Gazze Şeridi'nde ‘ordu güçlerinin karada konuşlanmasını’ içermediğini söyledi. Ancak ABD askerleri, İsrail güçleri tarafından denetlenecek olan iskelenin inşası sırasında Gazze Şeridi civarında bulunacak.

Pentagon'un daha önce yaptığı açıklamaya göre Gazze Şeridi'ne ulaşan yardımın dağıtımı muhtemelen sivil toplum örgütleri tarafından gerçekleştirilecek.

İsrail'in onayı

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee dün yaptığı açıklamada, ordunun, Gazze Şeridi'ne insani yardım girişini genişletmeye yönelik yeni ABD girişimini onayladığını ve buna katılacağını söyledi.

Adraee, X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun girişime güvenlik ve lojistik destek sağlanacağını belirtti.

Adraee, ordunun bu girişime katılmasının, Gazze Şeridi'ndeki sivil halka insani yardım ulaştırılması için uluslararası kuruluşlarla ortaklaşa yürütülen çalışmaları onayladığına dikkat çekti.


ABD'li Senatör Sanders'tan Netanyahu'ya sert yanıt, Gazze gösterilerine destek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'li Senatör Sanders'tan Netanyahu'ya sert yanıt, Gazze gösterilerine destek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'li Senatör Sanders, Gazze eylemlerini "antisemitik" olmakla suçlayan Netanyahu'ya sert sözlerle yüklenerek,"Hayır Bay Netanyahu, sizin hükümetinizin 34 binden fazla Filistinliyi öldürmesine dikkat çekmek antisemitizm değildir." dedi.

ABD Senatosundaki önemli Yahudi isimlerden biri olan bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders, X hesabından yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze'deki politikalarını eleştirdi.

Sanders, Amerikan üniversite kampüslerinde yayılan Gazze'ye destek ve İsrail'e tepki gösterilerini "antisemitik" olmakla suçlayan Netanyahu'ya, "Hayır Bay Netanyahu, 6 aydan daha kısa bir zamanda sizin aşırılıkçı hükümetinizin, yüzde 70'i kadın ve çocuk 34 binden fazla Filistinliyi öldürmesine ve 78 binden fazlasını yaralamasına dikkat çekmek antisemitizm ya da Hamas yanlısı olmak değildir." diye seslendi.

Sanders, Netanyahu yönetiminin Gazze'deki 221 binden fazla evi yerle bir ettiğini ve 1 milyondan fazla kişiyi evsiz bıraktığını kaydederek, bu saldırılarda Gazze'nin elektrik, su ve kanalizasyon altyapısının tamamen yok edildiğine dikkati çekti.

"Eylemlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmak antisemitizm değildir"
Yahudi karşıtlığının çok kötü bir bağnazlık olduğunu ve milyonlarca kişiye zarar verdiğini hatırlatan Sanders, açıklamasına şu sözlerle devam etti:

"Ancak lütfen aşırılıkçı ve ırkçı hükümetinizin ahlaksız ve yasa dışı savaş politikalarından dikkatimizi başka yere çekmeye çalışarak Amerikan halkının zekasıyla alay etmeyin. İsrail mahkemelerinde karşılaştığını suçlamalardan dikkati kaydırmak için antisemitizmi kullanmayın. Eylemlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmak antisemitizm değildir."

ABD'li senatör, "Sizin hükümetinizin Gazze'deki sağlık sistemini yok ettiğini, 26 hastaneyi kullanılamaz hale getirdiğini ve 400'den fazla sağlık çalışanını öldürdüğünü söylemek antisemitizm değildir. Yönetiminizin Gazze'deki 12 üniversitenin ve 56 okulun tamamını yıkıma uğratmasını ve 625 bin öğrenciyi eğitimden mahrum bırakmasını kınamak antisemitizm değildir." ifadelerini kullandı ve İsrail'in uluslararası hukuku ve ABD hukukunu açıkça çiğnediğini söyledi.

İsrail Başbakanı Netanyahu, önceki gün yayınladığı bir video mesajda, Amerikan üniversitelerinde yayılan Gazze'ye destek gösterilerinin "Yahudi karşıtı gösteriler olduğunu" ve "Biden yönetiminin antisemitizme karşı gereken adımları atması gerektiğini" savunmuştu.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Mike Johnson da dün protestoların başladığı yer olan Columbia Üniversitesini ziyaret ederek burada bir konuşma yapmış ve "üniversitelerin antisemitik eylemlere izin vermemesi gerektiğini" savunmuştu.


Taliban'ın tutukladığı 6 İran sınır muhafızı serbest bırakıldı

Pakistan'ın kabile bölgelerindeki bir kontrol noktasını koruyan Taliban savaşçıları (Arşiv)
Pakistan'ın kabile bölgelerindeki bir kontrol noktasını koruyan Taliban savaşçıları (Arşiv)
TT

Taliban'ın tutukladığı 6 İran sınır muhafızı serbest bırakıldı

Pakistan'ın kabile bölgelerindeki bir kontrol noktasını koruyan Taliban savaşçıları (Arşiv)
Pakistan'ın kabile bölgelerindeki bir kontrol noktasını koruyan Taliban savaşçıları (Arşiv)

İran Mehr Ajansı, ülkenin doğusunda Afgan Talibanı tarafından tutuklanan altı İranlı sınır muhafızının dün (Perşembe) serbest bırakıldığını bildirdi.

Ajans, konu hakkında bilgi sahibi olduğunu belirttiği bir kaynağın ve Farah Eyaletindeki yerel kaynakların, Taliban'ın bu altı kişiyi Farah sınır bölgesinde tutukladığını belirttiğini aktardı.

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) haberine göre kaynaklar, sınır muhafızlarının "gerekli tedbirler alındıktan sonra" serbest bırakıldığını belirtti.


Moskova ve Tahran ittifakını güvenlik anlayışıyla güçlendiriyor

Petruşev ve Ahmadiyan güvenlik iş birliğine yönelik bir mutabakat zaptı imzaladı (Nournews)
Petruşev ve Ahmadiyan güvenlik iş birliğine yönelik bir mutabakat zaptı imzaladı (Nournews)
TT

Moskova ve Tahran ittifakını güvenlik anlayışıyla güçlendiriyor

Petruşev ve Ahmadiyan güvenlik iş birliğine yönelik bir mutabakat zaptı imzaladı (Nournews)
Petruşev ve Ahmadiyan güvenlik iş birliğine yönelik bir mutabakat zaptı imzaladı (Nournews)

Moskova ve Tahran, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Ekber Ahmadiyan ve Rus mevkidaşı Nikolai Petruşev'in St. Petersburg'da düzenlenen güvenlik konferansının oturum aralarında yaptıkları görüşmelerin sonucunda bir güvenlik anlaşması imzalayarak ittifaklarını güçlendirdi.

Rusya, Tahran ile Tel Aviv arasındaki karşılıklı saldırıların arka planında İran-Batı çatışması da dahil olmak üzere son zamanlarda artan gerilimler karşısında bölgedeki hareketliliğini artırdı.

Rusya Güvenlik Konseyi'nden yapılan açıklamada, Petruşev ile İranlı mevkidaşının "Ortadoğu'daki durum hakkında görüş alışverişinde bulundukları ve gerilimin daha fazla tırmanmasını önleme konusundaki kararlılıklarını vurguladıkları" belirtildi.

Rusya-İran ittifakının çeşitli alanlarda güçlenmesi, güvenlik anlayışı sürecine yeni bir boyut kazandırıyor. Her iki taraf da toplantıda en büyük dikkatin "güvenlik alanında Rusya-İran pratik iş birliğinin geliştirilmesine ilişkin konulara" verildiğini vurguladı.

Bu gelişme yaşanırken ABD ve İngiltere dün (Perşembe), İranlı bireylere ve şirketlere, insansız hava aracı endüstrisini ve ihracatını hedef alan yeni bir yaptırım paketi uygulama kararını açıkladı.


İsrail ordusu, iki tanksavar füzesinin fırlatıldığının tespit edilmesinin ardından Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah altyapısını vurduğunu duyurdu

Güney Lübnan'daki İsrail bombardımanından (arşiv – el-Merkeziyye)
Güney Lübnan'daki İsrail bombardımanından (arşiv – el-Merkeziyye)
TT

İsrail ordusu, iki tanksavar füzesinin fırlatıldığının tespit edilmesinin ardından Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah altyapısını vurduğunu duyurdu

Güney Lübnan'daki İsrail bombardımanından (arşiv – el-Merkeziyye)
Güney Lübnan'daki İsrail bombardımanından (arşiv – el-Merkeziyye)

İsrail ordusu bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, Hizbullah'ın aynı bölgede bir İsrail askeri konvoyunu hedef aldığını duyurmasının ardından, Lübnan'ın güneyindeki Kafr Şuba ve Markaba'da Hizbullah'a ait altyapıyı bombaladığını duyurdu.

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine iki tanksavar füzesi fırlatılmasının ardından İsrail savaş uçaklarının Hizbullah'ın altyapısını bombaladığı belirtildi.

Açıklamanın devamında “Güney Lübnan'daki Şebaa bölgesindeki ateş kaynaklarına topçu ve tanklar karşılık verdi” denildi.

Hizbullah daha önce, perşembe gecesi Kafr Şuba tepelerindeki Ruveysat el-Alem mevzisi yakınlarında ‘karmaşık bir pusuda’ iki İsrail aracını imha ettiğini duyurmuştu.

Açıklamada Hizbullah savaşçılarının Ruveysat el-Alem yakınlarındaki bir konvoya güdümlü füzeler, topçu ve roket silahlarıyla karmaşık bir pusu kurdukları belirtildi.


Belçika'nın Gazze'deki kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisi öldürüldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Belçika'nın Gazze'deki kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisi öldürüldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Reuters'in haberine göre Belçika Kalkınma İşbirliği Bakanı Caroline Gennez bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Belçika'nın kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisinin İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırısında yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Gennez, “33 yaşındaki çalışma arkadaşımız Abdullah Nabhan ve yedi yaşındaki oğlu Cemal'in dün gece Refah kentinin doğu kesiminde İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen bombardımanda hayatını kaybettiğini büyük bir üzüntü ve dehşetle öğrendik” ifadesini kullandı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerini hedef almaya ve saldırılar düzenlemeye devam ederek Gazze Şeridi'ne yönelik 200 günü aşan savaşını sürdürüyor.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik savaşı sonucunda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının 34 bin 305'e, yaralı sayısının ise 77 bin 293'e yükseldiğini duyurdu.


Refah'ta gerçekleştirilecek askeri operasyon sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve 5 hafta sürecek

İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
TT

Refah'ta gerçekleştirilecek askeri operasyon sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve 5 hafta sürecek

İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN'ın bugün (Perşembe) bildirdiğine göre, Refah'ta gerçekleştirilecek İsrail askeri operasyonu sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve beş hafta sürecek.

Şarku’l Avsat’ın KAN'dan aktardığı habere göre kara operasyonunun ilk aşamasında Gazze Şeridi'nin güneyinde, Mısır sınırına yakın Refah'taki siviller daha güvenli yerlere taşınacak.

İsrail'in müttefikleri ve muhalifleri aylardır Başbakan Binyamin Netanyahu'ya çok sayıda sivilin hayatını kaybedeceği endişesiyle Refah'a girmemesi yönünde baskı yapıyordu.

Bir milyondan fazla Filistinli kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinden Refah'a göç etmek zorunda kaldı. Refah aynı zamanda Gazze Şeridi'ne yardım girişinin yapıldığı ana sınır kapısına da ev sahipliği yapıyor.

İsrail üzerindeki artan baskıya rağmen İsrail hükümeti, Hamas'ı yok etme hedefine ulaşmak için kara harekatına devam etmesi gerektiğini söylüyor.


HRW: Burkina Faso ordusu intikam saldırısında 56'sı çocuk 223 sivili kurşuna dizdi

HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
TT

HRW: Burkina Faso ordusu intikam saldırısında 56'sı çocuk 223 sivili kurşuna dizdi

HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Humans Right Watch / HRW) salı günü yaptığı açıklamada, bu yıl tek bir günde aralarında en az 56 çocuğun da bulunduğu 220'den fazla sivilin Burkina Faso ordusu tarafından katledildiğini açıkladı.

HRW tarafından yapılan araştırmaya göre, 25 Şubat'taki saldırılarda ordu Soro köyünde 179 kişiyi, yakındaki Nondin köyünde ise 44 kişiyi öldürdü.

HRW, toplu katliamı ülkede yaklaşık 10 yıldır yaşanan "en feci ordu istismarı" olayı diye nitelendirdi.

Toplu katliamın, köylülerin silahlı radikal İslamcı militanlara yardım ettiğini öne süren ordunun misillemesi olduğuna inanılıyor.

Görgü tanıkları ve hayatta kalanlar HRW'ye 25 Şubat'taki cinayetlerin, radikal İslamcı militanların eyalet başkenti Ouahigouya'ya yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki bir askeri kampa düzenlediği saldırıya misilleme olarak gerçekleştirildiğini düşündüklerini anlattı.

Saldırıdan kurtulan köylüler HRW'ye, militanların köyün yakınından geçmesinden yaklaşık 30 dakika sonra 100'den fazla askerin bulunduğu bir askeri konvoyun Nondin köyüne indiğini söyledi.

Rapor, tanık ve kurtulanların şu ifadelerine yer verdi:

Askerler kapı kapı dolaşarak köy sakinlerini evlerinden çıkardı. Daha sonra köylüleri gruplar halinde toplayarak üzerlerine ateş açtılar.

Hayatta kalan bir kişi, askerlerin katliamlardan önce köy sakinlerini radikal İslamcı militanların hareketlerini bildirmeyerek işbirliği yapmamakla suçladıklarını söyledi. Hayatta kalanlar, askerlerin bir saat sonra yaklaşık 5 km. uzaklıktaki Soro'ya vardıklarını ve burada da köylüleri toplayıp ateş açtıklarını ekledi. Görgü tanıkları, her iki köyde de askerlerin saklanmaya ya da kaçmaya çalışanlara da ateş ettiğini söyledi.

Burkina Faso hükümet sözcüsü raporla ilgili yorum taleplerine yanıt vermedi. Yetkililer daha önce sivilleri öldürdüklerini reddetmiş ve cihatçı savaşçıların genellikle asker kılığına girdiklerini ileri sürmüştü.

Bir zamanlar barış içinde yaşayan bu ülke, El Kaide ve İslam Devleti'yle (eski adıyla IŞİD) bağlantılı cihatçı militanlarla devlet destekli güçlerin çatışmaları nedeniyle harap olmuş durumda. Her iki taraf da arada kalan sivilleri hedef alıyor. 

Çatışmalar bugüne dek yarıdan fazlası çocuk olmak üzere en az 2 milyon kişiyi yerinden etti. Muhalif olarak algılanan kişileri susturan baskıcı bir rejim tarafından yönetilen ülkede saldırıların çoğu cezasız kalıyor ve rapor edilmiyor.

Associated Press, nisan başlarında yaptığı açıklamada ordunun 5 Kasım'da başka bir köye düzenlediği ve en az 70 kişinin ölümüne yol açan saldırıya ilişkin haberlerini yayımlamıştı. Ayrıntılar benzerdi: Ordu militanlarla işbirliği yapmakla suçladığı köylüleri, çocukları ve bebekleri dahil olmak üzere katletmişti.

ABD merkezli Silahlı Çatışma Yeri ve Olay Verileri Projesi'ne (Armed Conflict Location & Event Data Project /ACLED) göre El Kaide ve İslam Devleti grubuyla bağlantılı cihatçı şiddetin Batı Afrika ülkesini 9 yıl önce ilk kez vurmasından bu yana Burkina Faso'da 20 binden fazla kişi öldürüldü.

Burkina Faso 2022'de iki darbe yaşamıştı. Analistler, Eylül 2022'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana, Yüzbaşı İbrahim Traoré liderliğindeki cuntanın militanları geri püskürtme sözü verdiğini ancak şiddetin daha da kötüleştiğini söylüyor. Burkina Faso topraklarının yaklaşık yarısı hükümet kontrolü dışında kalmaya devam ediyor.
Independent Türkçe, AP, BBC, HRW, ACLED


İsrail, kuzeyinde bir 'İran cephesi' oluşmasını engellemeye çalışıyor

İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
TT

İsrail, kuzeyinde bir 'İran cephesi' oluşmasını engellemeye çalışıyor

İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)

David Schenker

İsrail, son 10 yıl içinde İran’ın Suriye’deki mevzilerini ve askeri personelini hedef alan saldırılar düzenledi. Hedefinde özellikle İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü ve Tahran'daki molla rejiminin Suriye sınırları içinde faaliyet gösteren Filistinli, Iraklı ve Lübnanlı milislerden oluşan vekil gruplarının mevzileri vardı.

İsrail, Tahran'ın Suriye'de askeri olarak varlığını artırmasını engellemenin yeni, etkili ve nispeten daha düşük maliyetli olan yol olarak önleyici hava saldırılarına başvurdu. Hizbullah'ın 7 Ekim olaylarının ardından savaşa dahil olmasıyla birlikte İsrail benzer bir stratejiyi Lübnan'da da uygulayarak Hizbullah'a bağlı Rıdvan Gücü'nü Lübnan ile olan kuzey sınırından uzaklaştırdı.

İsrail, saldırılarını son dönemde Irak’a doğru genişletti. Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana İsrail'e insansız hava araçları (İHA) ile saldırılar düzenleyen ve İran’ın 13 Nisan'da İsrail’e düzenlediği saldırıya katılmış olmaları muhtemel olan İran destekli Halk Seferberlik Güçleri'ni (Haşdi Şabi) hedef aldı.

İsrail'in kısa bir süre önce Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’da uyguladığı iddialı ve provokatif askeri taktikler, İran'ın müttefiki olan düşmanlarıyla uzun süredir devam eden ve gerilimi en aza indirmeyi amaçlayan angajman kurallarına ilişkin gayri resmi anlaşmalarda tek taraflı bir değişikliğin olduğunu gösteriyor. İsrail’in bu stratejisi, İran'ın Suriye'de gelişmiş füze üsleri ve Hizbullah mevzileri kurmasını engellemede ve nihayetinde Lübnan sınırı boyunca sürpriz bir Hizbullah saldırısı tehdidini azaltmada büyük ölçüde başarılı oldu. Diğer yandan bu strateji, Irak'taki vekillerinin İran'a maliyetlerini de artırabilir.

İsrail'in, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlediği ve Kudüs Gücü’nün üst düzey bir komutanının öldürüldüğü 1 Nisan'daki saldırısının ardından Tahran, İsrail’e yönelik stratejisini gözden geçirmeyi seçti. Tahran’ın stratejisindeki en belirgin değişiklik, İsrail’e doğrudan kendi topraklarından saldırması oldu. Her ne kadar İran'ın İsrail’e misillemede bulunacağı günler öncesinden beklense de İran topraklarından İsrail’e 300’den fazla İHA ve balistik füzenin fırlatılması, onlarca yıldır vekiller aracılığıyla yürütülen ‘gri bölge’ savaşından daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir sapma olduğuna şüphe yok.

Tahran’ın yeni stratejisindeki en belirgin değişiklik, İsrail'e doğrudan İran topraklarından saldırması oldu.

İkinci ve belki de en az birincisi kadar önemli olan bir diğer husus ise İran’ın İsrail’in Suriye ve bölgedeki diğer saldırılarına ilişkin yeni iddialı politikasıdır. DMO Genel Komutanı Hüseyin Selami İsrail'in Şam’daki saldırısından sadece bir gün sonra yani 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, ‘yeni bir denklemden’ bahsetti. Selami, “Bundan sonra halkımıza, sahip olduklarımıza ya da çıkarlarımıza yönelik herhangi bir saldırıya İran İslam Cumhuriyeti içinden karşılık verilecek” dedi.

İran’ın yeni stratejisi, geniş kapsamlı ve muğlak olmakla birlikte, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerini hedef almasının İran topraklarından fırlatılan İHA’lar ve füzelerle doğrudan misillemeye yol açabileceğinin önemli bir göstergesiydi. İsrail'in Suriye’de ve Lübnan'da Hizbullah'a ya da Irak'ta Haşdi Şabi’ye ait mevzilere düzenlediği saldırıların İran’ın çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ise daha da belirsiz.

İsrail, 19 Nisan’da İran'ın salvosuna İsfahan'daki bir askeri tesise sınırlı bir saldırı düzenleyerek karşılık verdi. Can kaybına ve ciddi bir hasara yol açmayan saldırı, gerilimi daha da tırmandırmaktan kaçınmak için dikkatlice tasarlanmıştı. Amaç, Tahran'a, İran hava savunma sisteminin kolaylıkla ihlal edilebileceği mesajı vermekti.

İran’ın İsrail saldırısı, Ekim ayından bu yana en etkili saldırılarından birini geçtiğimiz hafta düzenleyip birkaç İsrail askerini yaralamayı başaran Hizbullah'ı cesaretlendirmiş gibi görünüyor. Hizbullah o günden beri, Lübnan hava sahasında İsrail’e ait bir İHA’yı düşürürken Pesah (Fısıh/Hamursuz) Bayramı arifesinde İsrail'in kuzeyindeki Safed kentindeki askeri noktaya yönelik 35 katyuşa füzesi fırlattı. İsrail, Hizbullah'ın bu son hamlelerine karşılık olarak Lübnan’daki askeri operasyonlarını yoğunlaştırabilir.

Öte yandan İsrail'in Irak’taki saldırısının ardından Haşdi Şabi, şubat ayından bu yana ilk kez ABD güçlerini hedef aldı. Haşdi Şabi milisleri, yakında İsrail için hedef olabilir. Çünkü mevcut durumun karmaşıklığı göz önüne alındığında Irak topraklarında ABD güçlerine bir kez daha saldırı düzenlenmesi halinde İsrail’in karşılık vereceğine şüphe yok.

dfvfe
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında zırhlı askeri bir araç üzerindeki İsrail askerleri, 24 Nisan 2024 (AFP)

İsrail ve İran, tansiyonu düşürmeyi tercih etmiş olsa da bu sakin hava çok sürmeyebilir. İran’ın İsrail'e saldırısı ve ardından DM Genel Komutanı Selami'nin angajman kurallarında değişiklik yapılacağına dair siyasi açıklaması angajman kurallarının yeniden tanımlanması gerektiği anlamına geliyordu. Selami’nin açıklamasından bu yana İsrail, Lübnan'da Hizbullah’a ait mevzileri hedef almayı sürdürdü. Irak’ta da İran'a yakın Haşdi Şabi mevzilerini hedef alan saldırılar başlatmış gibi görünüyor. Basında bu ayın ortalarında yer alan haberler, İran'ın Suriye'deki DMO komutanlarının çoğunu geri çektiğini ve İsrail'in buradaki saldırılarını geçici olarak durdurduğunu gösteriyor.

İran’ın yeni stratejisi, geniş kapsamlı ve muğlak olmakla birlikte, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerini hedef almasının İran’dan doğrudan misillemeye yol açabileceğinin önemli bir göstergesiydi.

Ancak İsrail'in, özellikle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim'deki saldırısı ve İsrail'in İran topraklarından doğrudan hedef almasının ardından Tahran’ın yeni angajman kurallarını kabul etmesi pek olası değil. Bununla birlikte İsrail, Pesah Bayramı'ndan sonra DMO güçlerinin geri dönmesi beklenen Suriye'deki hava saldırılarına devam edebilir. İsrail, Suriye'deki bu saldırıları, İran’ın komşu ülkede yeni bir düşman cephe oluşturmasını engellemeye yönelik proaktif politikası çerçevesinde gerçekleştiriyor. İsrail, DMO’nun önde gelen komutanlarını hedef alma konusunda daha temkinli davranabilir, ancak Suriye'de İran güçlerine ve İran destekli milislere karşı mevcut yaklaşımını önemli ölçüde değiştirmesi beklenmiyor.

İsrail'in on yıl önce ‘savaşlar arası savaş’ operasyonunu başlatmasından sonra bugün, Suriye'deki statükoyu değiştirmeyi amaçlayan Tahran'ı zor seçeneklerle karşı karşıya bırakmış durumda. İsrail'in Suriye'deki saldırılarını sonlandırmaması halinde -ki bunun olması beklenmiyor- Tahran'ın ya son on yıldır büyük ölçüde yaptığı gibi teslim olması, İsrail'e karşı topraklarını savunmak için vekillerini görevlendirmesi ya da DMO Genel Komutanı’nın açıkladığı gibi bundan sonra saldırılarını İran topraklarından başlatması gerekecek. Diğer taraftan Hamas ve İsrail arasında Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana çatışmanın Lübnan, Yemen, Irak ve son zamanlarda İran'a sıçrayacağına dair korkular gün geçtikçe artarken gelecekte bölgesel bir savaşın patlak vermesi tehdidinin Suriye'den gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.