AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Şarku’l Avsat'a konuştu: Suriye rejiminin davranışları ve diğer ülkelerle etkileşim şekli değişmeli

Şarku’l Avsat’a konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, (BM Suriye Özel Temsilcisi Geir) Pedersen’in BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanmasında uluslararası iş birliği yapılması çağrısını desteklediğini söyledi

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
TT

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Şarku’l Avsat'a konuştu: Suriye rejiminin davranışları ve diğer ülkelerle etkileşim şekli değişmeli

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Şam’daki ‘siyasi liderliğin’ Suriye halkına yönelik zulme bir son vermek ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Koneyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararını uygulamak için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen ve denetlenen müzakerelere kendi isteğiyle girmek için açık ve kesin kararlar alması gerektiğini vurguladı.
Borrell, 29-30 Mart tarihlerinde Brüksel’de beşincisi düzenlenen Suriye Donörler Konferansı vesilesiyle verdiği röportajda, kendisine yöneltilen bir soruya, “Suriye rejimi, AB’nin katkılarıyla Suriye'nin yeniden inşası için konferans düzenlenmesi çağrısı yapılmasını düşünmeden önce davranışlarını ve dünyanın geri kalanıyla olan etkileşim şeklini değiştirmeye yönelik net bir karar vermelidir” yanıtını verdi.
Borrell sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rejim, AB tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılmasını düşünmeden önce açık ve net bir davranış değişikliği benimsemelidir.”
AB yetkilisi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in 17 Temmuz'da görev süresinin sona ermesi öncesin yapılması planlanan Suriye cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili bir soruyu ise “Halen devam savaşın çözümüne katkıda bulunan seçimler yapıldığını görmek istiyorsak, bunların BMGK’nın 2254 sayılı karar çerçevesinde yapılması gerekiyor. Bu seçimler, mevcut çatışma koşullarından ve Suriye rejimi, BM öncülüğündeki müzakerelere doğrudan katılamadığından ötürü, rejimle doğrudan normalleşmenin önünü açamaz. Bu nedenle, uluslararası toplumdaki diğer tarafları, bu tür bir normalleşmeye girmekten kaçınmaya çağırdık” şeklinde yanıtladı.
Suriye konusunda ABD-Rusya arasındaki bir diyalog başlatılması ihtimali ile ilgili soruya yanıt  vermekten kaçınan Borrell, “Brüksel’deki Donörler Konferansı, özellikle ana aktörleri ve başlıca donör ülkeleri krize siyasi bir çözüm bulma yolunda sürdürülebilir diyalogu ve ilerlemeyi teşvik etmek için bir araya getiriyor” şeklinde konuştu.
BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Suriye krizini çözmek için sahada aktif ülkeler arasında iş birliği yapılması çağrısını desteklediğini söyleyen Borrell, ‘Suriye krizinin seyrini etkileyen ve bu gidişattan endişelenen çeşitli taraflar arasındaki diyalog araçlarının güçlendirilmesinin’ önemini vurguladı.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in pazar günü Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tam metni:

-Brüksel’de Suriye için düzenlenen Donörler Konferansı’ndan siyasi ve ekonomik düzeyde beklentileriniz neler?
Uluslararası toplum, Suriye'de savaşın başlamasının üzerinden on yıl geçtikten sonra mevcut krize siyasi bir çözüm bulunması gerektiğine daha fazla odaklanmakta tereddüt etmesi mümkün değil. AB, Suriye kriziyle ilgilenen ve krizi etkileyen tüm uluslararası tarafları, BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca siyasi bir çözüme ulaşmanın güçlü bir şekilde desteklenmesi gerektiğini yeniden teyit etmek ve güçlendirmek amacıyla 30 Mart'ta Brüksel’de düzenlenen Suriye konulu konferans çerçevesindeki çabalara katılmaya ve çabalarını birleştirmeye çağırıyor. Konferans,  Suriye'nin, uluslararası çalışma gündeminin en üst sıralarında kalmasını sağlayacak.

-Yeni tip koronavirüs salgınının (Kovid-19) donör ülkelerin bağışları üzerinde etkili olabileceğini düşünüyor musunuz?
Uluslararası toplumun, Suriye içinde ve dışında başta Ürdün, Lübnan  ve Türkiye’nin yanı sıra Mısır ve Irak olmak üzere Suriye’ye komşu ülkelerde mülteci olan Suriye halkına yönelik siyasi ve mali desteğini yenilemesi öncelikli hedefimdir.
Konferans, 2021 yılında Suriye'ye ve bölgeye mali yardım taahhütlerini duyuran başlıca etkinliktir. Temel amacı, özellikle Kovid-19 salgınıyla mücadelenin getirdiği ek zorluklar göz önüne alınarak BM’nin çağrısının mümkün olan en iyi şekilde karşılanmasını sağlamaktır.

-Düzenlene son Donörler Konferansı’nda 7 milyar dolarlık mali yardım sağladı. Bu yılki konferansta aynı miktarın toplanabileceğini düşünüyor musunuz? BM’nin insani yardım çağrısına karşılık bulabilecek misiniz?
Suriye'de 2011 yılında savaşın patlak vermesinden bu yana, AB ve üye ülkeleri, Suriye topraklarında ve bölgede yaklaşık 25 milyar euro katkıda bulundu. Bir biri ardında yapılan yardım konferanslarında verilen sözlerin yaklaşık üçte ikisi AB’den geldi.

-Konferans, Suriye krizinin patlak vermesinin onuncu yıldönümüne denk geliyor. Sizce Suriye’nin yeniden inşasına yönelik bir konferansın ne zaman yapılır? Avrupa ülkelerinin Suriye’nin yeniden inşasına katılma koşulları neler?
Suriye’nin yeniden inşası için bir konferans düzenleyebileceğimiz günü sabırsızlıkla bekliyorum. Fakat böyle bir konferansın zamanı, Suriye rejiminin eylemlerine bağlıdır. Bu yüzden Suriye rejimini davranışlarını değiştirmeye çağırıyoruz. Şam’daki siyasi liderliğin Suriye halkına yönelik zulme bir son vermek ve BMGK 2254 sayılı kararını uygulamak için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen ve denetlenen müzakerelere kendi isteğiyle girmek için açık ve kesin kararlar alması gerektiğinden mesele onlara bağlı.
Özetle, Suriye rejimi böyle bir konferans düzenleme çağrısı yapılmasını düşünmeden önce davranışlarını ve dünyanın geri kalanıyla olan etkileşim şeklini değiştirmeye yönelik net bir karar vermelidir.

Uluslararası standartlar
-Şam şuan, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in kazanmasına kesin gözüyle bakılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin eşiğinde. Bunun gibi seçimlere nasıl bakıyorsunuz?

Eğer halen devam savaşın çözümüne katkıda bulunan seçimler yapıldığını görmek istiyorsak, bunların seçimlerde bilinen en yüksek uluslararası standartların uygulanmasıyla birlikte BMGK’nın 2254 sayılı karar çerçevesinde yapılması gerekiyor. Şeffaflığa ve hesap verilebilirliğe saygı duyulmasıyla birlikte özgür, adil ve tüm potansiyel adayların seçimlere katılmasına izin verilen, seçim kampanyaları özgürce düzenlenen bir ortam olmalı. Ayrıca yurtdışındakiler de dahil olmak üzere tüm Suriyelilerin yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmaları sağlanmalı.

-Şam ve Moskova, seçimleri normalleşme yönünde baskı yapmak için kullanmak istiyorlar. Seçimlerden sonra AB’nin Şam'la normalleşmesi mümkün mü?
Mevcut çatışma koşullarından ve Suriye rejimi, BM öncülüğündeki müzakerelere doğrudan katılamadığından ötürü, Suriye rejimi tarafından bu yıl içinde yapılması planlanan seçimlerin, uluslararası standartlar ve BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca düzenlenen seçimler olması mümkün değil. Aynı şekilde bu seçimler, Suriye rejimiyle doğrudan normalleşmenin önünü de açamaz. Bu nedenle, uluslararası toplumdaki diğer tarafları, bu tür bir normalleşmeye girmekten kaçınmaya çağırdık.

-Rusya’yı Brüksel’deki Suriye konulu konferansa davet ettiniz mi? Rusya ile ilişkileri bu kadar düşük seviyede tutarken, Moskova ile Suriye dosyasında nasıl çalışabilirsiniz?
Rusya’yı Brüksel'de Suriye kriziyle ilgili düzenlenen her konferansa davet ettik. Rusya hükümeti bu tür etkinliklere her zaman açıktır. Rusya ile AB arasındaki ilişkilerin şuan istenilen düzeyde olmadığını herkes biliyor. Ancak bu durum, küresel sorunlar ve ortak ilgi alanlarına ilişkin konularda görüş alışverişinde bulunmamıza engel olmadığı gibi fırsat bulduğumuzda iyi çözümlere ulaşmak için doğrudan Rusya ile çalışmamızı da engellemez. Örneğin, Ortadoğu Dörtlüsü içinde Rus hükümeti ile aramızda iyi düzeyde bir iş birliği var.

Baskı
-Peki ya Şam’a uygulanan ekonomik yaptırımlar hakkında ne diyeceksiniz? Neden uygulanıyorlar?
AB’nin Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımları, insani yardımları engellemekten kaçınmayı amaçlıyor. Aynı şekilde Kovid-19 salgınına karşı küresel mücadeledeki çabalarda göz önünde bulunduruluyor. Bu nedenle, gıda maddelerinin, ilaçların ya da tıbbi malzemelerin ihracatı hiçbir zaman AB tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların kapsamına girmemektedir. Bazı özel insani istisnalar da dikkate alınmaktadır.

-Şam ve Moskova, bu yaptırımların insani yardımların akışını etkilediğini söylüyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Mevcut durumun arkasındaki büyük resmi unutmayalım. Suriye rejimi, halkının katlandığı insani acının sorumluluğunu taşıyor. Rejim, devam eden savaş sırasındaki stratejisinin bir parçası olarak Suriye’nin birçok bölgesine insani yardımların gönderilmesini defalarca kez reddetti.
İnsani krizin başlıca sorumlusu AB yaptırımları değil, rejimin davranışlarıdır. Suriye halkının şuan çektiği sıkıntıları AB yaptırımlarına dayandırmaya yönelik başka yeni girişimler de oldu. Bu, AB’nin konferans sırasında açıklığa kavuşturmayı hedeflediği önemli noktalardan biridir.

-Peki, yaptırımlar ne zaman kaldırılacak?
Yaptırımların amacı, baskıcı eylemlerine son vermesi için Suriye rejimi üzerindeki baskıyı sürdürmek ve ardından BM himayesinde 2254 sayılı BMGK kararı uyarınca Suriye krizine kalıcı bir siyasi çözüm bulmak için müzakereler başlatmaktır. Ayrıca bu yaptırımlar, Suriye rejiminin insan haklarına ve uluslararası insancıl hukuka saygı gösterdiği sistematik ve kapsamlı bir karşılık vermesi için uygulanıyor. Suriye rejimi, AB’nin ekonomik yaptırımlarını kaldırmasını düşünmeden önce açık ve net bir davranış değişikliği benimsemelidir.

ABD ve Rusya
-Peki ya siyasi uzlaşı ve BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen'in özellikle de BM’nin Brüksel konferansına sponsorluk yapmasından bu yana devam eden çabaları ne olacak?
AB, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen'i, BMGK’nın 2254 sayılı uygulanmasına yönelik bitmek bilmeyen çabalarında desteklemeye devam ediyor. Suriye Anayasa Komitesi'nin, bahsi geçen BMGK kararıyla ilgili diğer hususlara dikkat çeken bir platforum görevi görmesinden ötürü çalışmalarında daha fazla ilerleme kaydedilmesi büyük önem arz ediyor. Sayın Pedersen'ın diğer konularda da somut ilerleme kaydetme çabalarını sürdürdüğünün tam olarak farkındayız. AB özellikle aileler için en ciddi endişe kaynaklarından biri olan kayıp kişilerin ve Suriye rejimi tarafından gözaltına alınanların akıbetinin acilen ele alınması gerektiğine inandığından, Pedersen’i bu yöndeki çabalarında da desteklemektedir. Sayın Pedersen'i şahsi olarak bu yolda devam eden çabaları için teşvik ediyorum.

-Pedersen’in Suriye krizi ve uluslararası toplumun çözüm için iş birliği yapması gerektiğine ilişkin yeni Suriye formatı önerisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
BM Suriye Özel Temsilcisi’nin, uluslararası toplumun Suriye krizinin çözümüne pozitif ve yapıcı bir şekilde katılımı için yaptığı çağrıyı tamamen destekliyorum. Brüksel'de düzenlenen Donörler Konferansı, AB’nin Suriye krizinin seyrini etkileyen ve bu gidişattan endişelenen çeşitli taraflar arasındaki diyalog araçlarının güçlendirilme taahhüdünün pratik bir örneğidir.

-Peki ya ABD ve Rusya arasında Suriye ile ilgili bir diyalog başlatılması olasılığına ilişkin düşünceleriniz neler?
Geçmişte ABD eski Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasındaki görüşmelerde olduğu gibi ABD ve Rusya arasındaki müzakerelerin Suriye dosyasında önemli bir rol oynadığı doğrudur. Ancak şuan bu tür müzakerelerin yapılıp yapılamayacağını onlara sormanız gerekir.

-Peki, artık Washington ve Moskova arasında bir diyalog olabilir mi?
Brüksel’deki Donörler Konferansı’nda, özellikle ana aktörleri ve başlıca donör ülkeleri krize siyasi bir çözüm bulma yolunda sürdürülebilir diyalogu ve ilerlemeyi teşvik etmek için bir araya getirmeyi amaçlıyoruz. AB, mümkün olduğunda diyaloga doğrudan katılmaya ve yardım etmeye hazırdır. Çünkü Suriye bizim için en önemli konulardan biridir.

-Suriye’deki sınır hatları bir yılı aşkın bir süredir ilk kez sabitlendi ve üç nüfuz alanı ortaya çıktı. AB’nin bu duruma ilişkin tutumu nedir? Tüm Suriye için aynı tutuma sahip misiniz?
Evet, AB, Suriye’nin birliği, egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygıya dayalı olarak her bölge için aynı tutuma sahiptir. Bu ilkelerin yanı sıra aranan siyasi çözüm, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde, Suriye’nin liderliğinde, Suriye'nin çıkarına ve geleceğine yönelik olmalıdır.

Suriye savaşının başlamasının üzerinden geçen 10 yılın ardından... Çatışmaya askeri bir çözüm yok
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 15 Mart 2021 tarihine denk gelen ve rejimin bastırması ve şiddet kullanmasıyla on yıldır devam eden bir çatışmaya dönüşen Suriye genelinde barışçıl protestoların başlamasının onuncu yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Rejimin Suriye halkına karşı acımasızca uyguladığı baskı ve protestoların başlıca nedenlerine çözüm getirememesi, silahlı çatışmanın tırmanmasına ve uluslararası bir hal almasına yol açtı. Son on yılda, başta Suriye rejimi olmak üzere tüm taraflarca gerçekleştirilen sayısız insan hakları ihlalleri ve uluslararası insancıl hukukun ağır ihlali, çok büyük insani acılara neden oldu. Uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukukuna yönelik tüm ihlalleri gerçekleştirenlerden hesap sorulması, yasal bir gereklilik olarak ve Suriye’de sürdürülebilir barışın ve gerçek uzlaşının sağlanmasında temel bir unsur olarak son derece önemlidir. Şuan 5,6 milyon kayıtlı mülteci ve 6,2 milyon yerinden edilmiş insanın uluslararası hukuka uygun olarak güvenli, gönüllü, onurlu ve sürdürülebilir bir şekilde evlerine geri dönüşleri için elverişsiz koşullarda yaşadıkları Suriyeli mülteciler krizi, dünyanın en büyük yerinden edilme krizi olmaya devam ediyor. Buna ek olarak çatışmanın bölge genelinde ve ötesinde risk oluşturmasına ve terör örgütlerini harekete geçirmesine neden oluyor. AB, Suriye'deki tüm aktörlerin DEAŞ ile mücadeleye odaklanması gerektiğine ve terör örgütünün yeniden ortaya çıkmasını önlemenin bir öncelik olmaya devam ettiğine işaret ediyor. AB, baskıya son verilmesi ve tutukluların serbest bırakılmasını talep etmenin yanı sıra Suriye rejiminin ve müttefiklerinin, BMGK 2254 sayılı kararının tam olarak uygulanmasına katkıda bulunması konusundaki kararlılığını sürdürmektedir. AB’nin Suriye rejiminin önde gelen isimleri ve kurumlarına yönelik yaptırımları Mayıs ayı sonunda yenilenecek. AB, Siyasi süreçte somut ilerleme sağlanmadıkça Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmamak da dahil olmak üzere AB Konseyi'nde daha önce de belirtildiği gibi politikasını değiştirmedi ve halen Suriye’nin birliğine, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlı kalmaya devam ediyor. AB her zaman, BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca ve BM himayesinde, yönetim ilkelerini ve tüm Suriyeliler için en yüksek uluslararası şeffaflık ve hesap verebilirlik standartlarını karşılayan, diasporadaki Suriyelilerin de katılabileceği Suriye'de özgür ve adil seçimlerin düzenlenmesini desteklemeye hazırdır. Geçtiğimiz yıl yapılan milletvekili seçimleri veya bu yıl yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi Suriye rejiminin düzenlediği seçimler, bu kriterleri karşılamadığından çatışmanın çözümüne katkıda bulunamaz ve Suriye rejimiyle herhangi bir uluslararası normalleşmeye yol açamaz. AB, bunu görmezden gelemez, çünkü savaş, Suriye'nin ve halkının geleceği rehin aldı. AB, BM ile birlikte 29-30 Mart tarihlerinde hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların yanı sıra Suriye sivil toplumunun katılımıyla ‘Suriye’nin Geleceği’ konulu konferansların beşincisine başkanlık edecek. AB, Suriye krizinde etkili tüm uluslararası aktörler arasındaki diyalogu güçlendirmeye ve onları BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde siyasi bir çözüme yönelik güçlü desteği yeniden teyit etmek ve pekiştirmek için konferansta çabalarını birleştirme çağrısında bulunmaya hazırdır. Bu aynı zamanda, BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’in BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesindeki çabaları için de geçerlidir. Bu çatışmanın askeri bir çözümü olamaz. Sürdürülebilir barış ve istikrar, ancak Suriye’nin liderliğinde, kadınların tam ve etkili bir şekilde katılımıyla ve Suriye toplumunun tüm kesimlerinin endişeleri dikkate alınarak gerçek ve kapsamlı bir siyasi çözümle sağlanabilir. Konferans, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi, Suriye içinde önemli ölçüde artan insani ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olmak için uluslararası mali destek sağlayacak. Aynı şekilde Suriyeli mülteciler, onları misafir eden toplumlar ve bölge ülkeleri için de mali destek temin edecek. Konferans, Suriye içindeki mevcut koşullarda yaşayan milyonlarca insanın hayati ihtiyaçlarını karşılayacak insani yardımların sınırlardan güvenli ve engelsiz bir şekilde geçmesini ve dağıtılmasını öngören 2533 sayılı BMGK kararının bir kez daha vurgulandığı güçlü bir çağrı olacak.”

Suriyeliler için 10 milyar dolar toplanması çağrısı
BM’deki insani yardım, mülteci ve kalkınma işlerinden sorumlu yetkililer, donör ülkeleri, on yıldır devam eden savaşın ardından hayati öneme sahip insani yardımlara ve geçinmek için mali desteğe ihtiyaç duyan Suriye’deki ve bölgedeki milyonlarca insan için harekete geçmeye ve onların yanında durmaya çağırdı.
Yetkililer, şuan Suriye ve bölgede insani ve diğer yardımlara ihtiyaç duyan ve geçtiğimiz yıla kıyasla 4 milyon kişinin daha eklendiği 14 milyon insan olduğunu, sayının çatışmanın başlangıcından bu yana hiç bu seviyelere ulaşmadığını belirttiler. Bu yıl, Suriyeliler ve mültecileri misafir eden toplulukları tam olarak desteklemek için 10 milyar dolardan fazlasına ihtiyaç olduğunu söyleyen yetkililer, bu rakama Suriye içindeki insani yardım müdahalesi için gerekli olan en az 4,2 milyar dolar ile bölgedeki mülteciler ve ev sahibi toplulukları desteklemek için gerekli olan 5,8 milyar doların dahil olduğunu kaydettiler.
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Mark Lowcock açıklamasında şunları söyledi:
“Suriyeliler için son on yıl umutsuzluk içinde ve felaketlerle geçti. Şimdi kötüleşen hayat şartları, ekonomideki gerileme ve Kovid-19 salgının yansımaları, daha fazla açlığa, yetersiz beslenmeye ve hastalığa neden oluyor. Çatışmalar azaldı ama barış gelmiyor. Şuan savaş döneminde olduğundan daha fazla insan yardıma ihtiyaç duyuyor. Çocuklar okullarına geri dönmeliler. İyiliğe ve insanlığa yatırım yapmak her zaman iyidir. Ancak bu yatırım, Suriye'deki insanlar için temel yaşam standartlarını korumak, sürdürülebilir barış için daha da büyük önem kazanmaktadır. Bu, herkesin çıkarınadır.”
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi ise açıklamasında, “On yıllık sürgünün ardından, Kovid-19 salgınının ezici yansımaları, geçim ve eğitim kaynaklarının kaybedilmesi, açlığın ve umutsuzluğun artması, mültecilerin sıkıntılarını daha da artırdı. Yıllarca hep birlikte güçlükle elde ettiğimiz kazanımlar riske girdi. Uluslararası toplum, ne mültecilere ne de onlara ev sahipliği yapan ülkelere sırtını dönemez. Mülteciler ve ev sahipleri, kararlılığımız, dayanışmamız ve değişmeyen desteğimizden daha azıyla karşı karşıya kalmamalılar. Eğer böyle bir durum gerçekleşirse bu, insanlar ve bölge için felaket olur” ifadelerini kullandı.
Uluslararası toplum, geçtiğimiz yıl Brüksel'de düzenlenen Suriye konulu konferansta, insani yardım, dayanışma ve kalkınma faaliyetlerini desteklemek için 5,5 milyar dolarlık mali destek taahhüdünde bulunmuştu.



Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Donald Trump'ın defalarca "hiç bu kadar iyi durumda olmamıştık" diye ısrar etmesine rağmen, yeni bir ankete göre Amerikalıların en büyük endişesi hâlâ hayat pahalılığı.

SSRS'ın CNN için yaptığı son ankette, katılımcılardan, hayatı daha iyi hale getirmek için şansları olsaydı başkana odaklanmasını isteyecekleri tek bir konu seçmeleri istendiğinde, yüzde 32'si ekonomi veya hayat pahalılığına dair endişelerini dile getirdi.

CNN'in haberine göre bu oran Cumhuriyetçi seçmenler ve Cumhuriyetçi eğilimli bağımsızlar arasında yaklaşık yüzde 40'a yükseldi.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, tüm katılımcıların sadece yüzde 5'i göç ve sınır güvenliğini, yüzde 1'i ise suç ve kamu güvenliğini seçti.

Bu anket, yaygın olarak takip edilen bir ölçüye göre ABD ekonomisine olan tüketici güveninin aralık ayında 5. ay üst üste düşmesinin ardından geldi.

Trump, konuşmalarında ve Truth Social paylaşımlarında, zaten bir "altın çağ" yaşadıklarını ve Amerika'nın "ülke olarak şimdiye kadarki en iyi noktada" bulunduğunu şiddetle savunuyor.

Geçen ay "Ekonomi alanındaki harika çalışmalarım henüz tam olarak takdir edilmese de takdir edilecektir!" diye ilan etmiş, aralıkta ise "Alım gücü kelimesi Demokratların bir oyunudur" diye eklemişti.

Ancak kanıtlar, takdirin hâlâ yetersiz olduğunu gösteriyor. CNN anketine katılanlar, "orta sınıfa yardım", "sağlık hizmetleri maliyetleri", "sosyal güvenliği koruma", "konut maliyetleri" ve "gıda fiyatları" gibi birçok ekonomik konuyu en büyük endişeleri olarak gösterdi.

SSRS anket şirketinin basın açıklamasında belirttiğine göre, bu oran tüm katılımcıların yüzde 32'sini oluşturuyor. Katılımcıların dikkat çekici bir şekilde yüzde 16'sı Trump'ın istifa etmesini söyleyeceklerini, yüzde 8'i "genel olarak olumlu yorumlarda" bulunacaklarını belirtti.

Salı günü, kâr amacı gütmeyen ticaret araştırma kuruluşu Conference Board, tüketici güven endeksinin ekimde 92,9'dan kasımda 89,1'e düştüğünü ve katılımcıların mevcut iş koşullarına ilişkin değerlendirmelerinin Eylül 2024'ten bu yana ilk kez olumsuz yönde olduğunu açıkladı.

Michigan Üniversitesi tarafından yapılan benzer bir anketse farklı sonuçlar gösterdi; tüketicilerin ruh hali aralık ayında ekime kıyasla hafifçe iyileşti.

Eski MAGA destekçisi ve şimdilerde Trump eleştirmeni olan Marjorie Taylor Greene, bu yılın üçüncü çeyreğinde tüketici harcamalarındaki artışın büyük ölçüde sağlık hizmetleri maliyetlerinden kaynaklandığını gösteren son verilere dikkat çekti.

X'te yaptığı açıklamada, "Aylardır Amerikalılar için sağlık hizmetleriyle ilgili mali kriz konusunda uyarıda bulunuyordum ve işte geldi" dedi.

Cumhuriyetçilerin bunu düzeltememesi, ara seçimlerde onlara çok pahalıya mal olacak. Bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmayan Cumhuriyetçiler, Demokratları suçlayamaz.

Ancak seçmenler bunun yakın zamanda düzeltileceğine inanmıyor gibi görünüyor. CNN anketinde, Trump'ın onların söylediklerine önem vereceğine inanıp inanmadıkları sorulduğunda, katılımcıların yüzde 51'i "Hiç inanmayacak" yanıtını verdi. Yaklaşık yüzde 38'i ise aynı durumun Demokrat liderler için de geçerli olduğunu düşünüyor.

Independent Türkçe


Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
TT

Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Rusya’nın İsrail ile Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasına varılması amacıyla gizli arabuluculuk yürüttüğünü, bu sürecin ABD yönetiminin bilgisi ve onayı dâhilinde ilerlediğini açıkladı.

İsrail devlet televizyonu Kan 11, Azerbaycan’ın şu anda üst düzey yetkililerin katıldığı toplantı ve görüşmelere ev sahipliği yaptığını; temasların Bakü’de sürdüğünü bildirdi.

Bilgi sahibi bir güvenlik kaynağı, Rus arabuluculuğuna rağmen İsrail ile Suriye arasındaki temaslarda hâlâ bir boşluk bulunduğunu, ancak son haftalarda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Kan 11’e konuşan kaynaklar, Moskova ile Şam’ın ilişkileri güçlendirmek için çalıştığını; Rusya’nın geçen ay Lazkiye kıyı bölgesine asker ve askeri teçhizat sevk ettiğini aktardı. Aynı kaynaklar, İsrail’in Suriye’nin güneyinde Türkiye’nin varlığını pekiştirme girişimleri yerine, Rusya’nın sahadaki varlığını tercih ettiğini kaydetti.

Dün (çarşamba) Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani Moskova’yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü ve iki ülke ilişkilerinin stratejik düzeye taşınmasının hedeflendiğini belirtti.

İkili ilişkilerdeki en dikkat çekici gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ekim’de Suriye’de geçiş döneminin başkanı Ahmed eş-Şera’yı kabul etmesi oldu. Görüşmede taraflar, stratejik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ile enerji ve gıda alanlarında iş birliğinin önemine vurgu yapıldı.

İsrail’in Rusya ile iyi ilişkiler sürdürdüğü ve Tel Aviv’in Suriye dosyasında Moskova ile çıkar paylaşımı konusunda uzlaşı aradığı biliniyor. Mayıs ayından bu yana Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Suriye başta olmak üzere çeşitli başlıkları ele alan dört uzun telefon görüşmesi yaptığı ifade ediliyor.

scd
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Moskova’da çarşamba günü gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare  (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı Enformasyon İdaresi, mayıstaki temasların ardından yaptığı açıklamada, Putin’in Suriye’yi bölmeye yönelik her türlü İsrail müdahalesini kesin biçimde reddettiğini ve Moskova’nın yeniden imar ile istikrarın sağlanmasına desteğini yinelediğini duyurmuştu.

cdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Şam’da düzenlenen ortak basın toplantısından bir kare (EPA)

Tel Aviv’de ise “Türkiye nüfuzuna karşı Suriye’de Moskova ile ortak çıkarlar bulunduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Maariv gazetesine göre Rusya, hem Türkiye hem de İsrail ile iyi ilişkiler sürdürüyor ve iki ülke arasında gerilimin tırmanmasını engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda, tüm tarafların—Suriye dâhil—onayıyla ülkedeki pozisyonlarını korumayı hedefliyor.

dfgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul’da cumartesi günü ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeler sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin de hazır bulunduğu an (EPA)

ABD’nin İsrail-Suriye güvenlik düzenlemelerinde başat rolü üstlenmesine rağmen, Washington’un Rusya dâhil diğer müttefiklerden gelecek “olumlu katkılara” kapıyı kapatmadığı belirtiliyor.

Eski diplomat ve Suriye-Ortadoğu uzmanı akademisyen Mihail Harari’ye göre, Ahmed eş-Şera’nın Suriye’yi temkinli ve dengeli biçimde yönetmesi, ülkeye bölgesel ve uluslararası destek kazandırdı. Harari, İsrail’in Suriye’de kaosun sürmesini isteyen bir aktör gibi görünmekten kaçınması gerektiğini savundu.

Şarku’l Avsat’ın Harari’nin Maariv’de yayınlanan makalesinden aktardığı analize göre İsrail’in çıkarlarını sağlıklı yönetebilmesi için Şam ile bir güvenlik anlaşmasını hızla sonuçlandırması gerekiyor. Harari, son savaşta elde edilen askerî kazanımların siyasi kazanca dönüştürülmesinin, mevcut “pasif” tutumla mümkün olmayacağını ifade etti.


İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
TT

İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)

Ömer Önhon

Başbakan Binyamin Netanyahu, bu hafta onuncu üçlü zirve için Yunan ve Kıbrıslı mevkidaşları Kiriakos Miçotakis ve Nikos Hristodulidis'i Kudüs'te ağırladı. Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildirinin temel noktaları şöyleydi:

• Güvenlik, savunma ve askeri konularda mevcut üçlü iş birliğinin güçlendirilmesi.

• Deniz yollarının ve hayati altyapının yenilenen tehditlerden korunmasında koordinasyonun derinleştirilmesi.

• Enerji sektöründe ortak projelerin geliştirilmesi, elektrik şebekelerinin birbirine bağlanması ve yenilenebilir enerji girişimlerinin geliştirilmesi.

Netanyahu, üçlü zirveyi bugüne kadar yapılan tüm toplantıların en önemlisi olarak nitelendirdi. İlk üçlü zirve, Doğu Akdeniz'de doğal gaz rezervlerinin keşfedildiği 2016 yılında yapılmıştı. O dönemde Türkiye'nin İsrail ve özellikle Mısır ve bazı büyük Körfez ülkeleri başta olmak üzere çeşitli Arap devletiyle ilişkileri oldukça gergindi. Bu ittifak tarafından kurulan üçlü mekanizmanın özü, “Türkiye'ye karşı birleşik bir cephe oluşturmak ve doğal gaz kaynaklarının en uygun şekilde değerlendirilmesi için iş birliği yapmak” üzerine kurulu.

Basın toplantısında bir İsrailli gazetecinin, Türkiye'ye mesajlarının ne olduğu yönündeki sorusuna Netanyahu, Türkiye'nin adını anmadan şu yanıtı verdi: “Kimseyle çatışma arayışında değiliz. Bu, uluslararası kuralları, normları ve istikrarı savunmak için kurulmuş bir ittifaktır ve umarız test edilmek zorunda kalmaz.”

Daha sonra yine Türkiye'nin adını anmadan şunları ekledi: “Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum; bu olmayacak. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek durumdayız.”

Netanyahu bu sözleriyle, tarihsel haksızlıkları ve korkuları öne sürmeye ve “ortak tehditler” olarak algıladığı şeylerle yüzleşmek için ittifaklar kurmaya dayalı bir politikaya geri dönüyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik politikaları nedeniyle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler zaman zaman gerginleşmiş olsa da 1990'larda eşi benzeri görülmemiş bir zirveye ulaşmıştı. İsrail uçakları geniş Anadolu ovaları üzerinde eğitim tatbikatları yapmış ve yüz binlerce İsrailli turist Türkiye'nin güvenli ve misafirperver ortamında tatil yapmıştı.

Ancak, Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'de iktidara gelmesinden ve Netanyahu'nun başbakanlığından bu yana ilişkiler giderek kötüleşti.

Türk-İsrail ilişkileri, 2010 yılında İsrail güvenlik güçlerinin Gazze'ye yardım ulaştırmak için Akdeniz'deki uluslararası sularda seyreden uluslararası bir filonun parçası olan Mavi Marmara gemisine saldırmasıyla ağır bir darbe aldı. Daha sonra, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının ardından dibi gördü.

Bugün ise iki ülke arasında bir soğuk savaş yaşanıyor ve Suriye ile Akdeniz'de doğrudan çatışma riski bulunuyor. İsrail, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü, özellikle Suriye'deki etkisini ve varlığını bir tehdit olarak görüyor; zira bu durum, bölgedeki operasyonel üstünlüğünü, özellikle Suriye ve Lübnan'da olumsuz etkileyebilir.

Yunanistan ve Türkiye NATO üyesi, ancak Ege Denizi'nde uzun süredir devam eden anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkileri gergin. Bu anlaşmazlıklar arasında münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı, karasuları ve bazı ihtilaflı adaların yasal statüsü ve ilgili denizcilik hakları konuları yer alıyor. Atina ve Ankara siyasi ve teknik mekanizmalar ağını korusa ve son iki yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2023'te Atina'ya, Başbakan Kiriakos Miçotakis'in Mayıs 2024'te Ankara'ya yaptığı ziyaretler de dahil olmak üzere üst düzey temaslar yeniden canlanmış olsa da temel anlaşmazlıklarda çözümsüzlük sürüyor.

Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinde merkezi fay hattı olmaya devam ediyor. 1974'ten beri ada, güneyde Kıbrıslı Rumlar (uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti) ve kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan Kıbrıslı Türkler arasında fiilen bölünmüş durumda. Nikosia (Lefkoşa), Kıbrıs meselesindeki pozisyonunu ilerletmek ve Türk nüfuzunu sınırlamak için uluslararası forumlardan ve ortaklıklardan sürekli olarak yararlandı. Bu bağlamda, güvenlik konuları, devam eden enerji ajandası ile birlikte İsrail, Yunanistan ve GKRY arasındaki üçlü iş birliği çerçevesinin ön saflarına yerleşti.

frgty
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Kudüs'te yapılan üçlü toplantının ardından ortak basın toplantısında, 22 Aralık 2025 (AFP)

Yunanistan ve GKRY için İsrail ile iş birliğini derinleştirmenin en güçlü motivasyonu, gelişmiş teknolojik ve savunma yetenekleridir. Buna yapay zekâya olan artan ilgi, teknoloji transferi ve yüksek teknoloji sektörlerindeki yatırım bağları da dahildir. Savunma boyutu artık ikincil önemde değil; zira Yunanistan, füze topçu sistemleri de dahil olmak üzere İsrail ile büyük anlaşmalar yaptı ve Türkiye ile devam eden gerilimler arasında daha geniş hava ve füze savunma projeleri hakkında görüşmelerde bulunuyor. GKRY’nin, İsrail'in Barak-MX hava savunma sistemini teslim almaya başladığı da bildiriliyor. Türkiye bu anlaşmaya sert bir şekilde itiraz etti.

Zirveden önce üç ortağın, ortak bir “hızlı müdahale gücü” kurma niyetine dair haberler dolaşmıştı, ancak böyle bir girişim açıklanmadı. Anlatıldığına göre kavram tartışıldı, ancak nihayetinde kısmen NATO taahhütleriyle ilgili komplikasyonlardan kaçınmak, Türkiye ile gereksiz bir yüksek tansiyonu önlemek ve istenmeyen bölgesel sinyaller vermekten kaçınmak için ertelendi.

Bununla birlikte, zirveden bir gün sonra üç ülkenin askeri yetkilileri Nicosia'da ortak bir eylem planı ve Yunanistan ile İsrail arasında ikili bir askeri iş birliği programı imzaladı. Açıklanan unsurlar arasında, ortak özel operasyon birimi eğitimi ve insansız sistemler, özellikle dronlar ve elektronik savaş dahil olmak üzere yenilenen tehditler konusunda uzmanlık paylaşımı ile genişletilmiş bir ortak kara, deniz ve hava tatbikatı programı yer alıyor.

df
Türk gemisi “Mavi Marmara”, Hayfa Limanı’ndan Türkiye'ye dönüş yolculuğunda bir Türk römorkörü tarafından çekiliyor, 5 Ağustos 2010 (AFP)

Liderler ayrıca deniz güvenliğinin önemini vurguladılar ve GKRY’de Denizcilik Siber Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi'nin kurulmasını onaylayarak, bunu deniz yollarının ve hayati altyapının korunmasıyla doğrudan ilişkilendirdiler. Bu endişeler, uzun zamandır üçlü iş birliğinin temelini oluşturan enerji ve enerji güvenliği dayanaklarıyla kesişiyor.

Önce İsrail açıklarında, daha sonra Kıbrıs açıklarında keşfedilen açık deniz gazı, son çeyrek yüzyılda Doğu Akdeniz'in enerji haritası üzerindeki rekabeti ve pazarlığı yoğunlaştırdı. Buna karşılık Türkiye coğrafi konumu, yakınlığı ve mevcut altyapısı sayesinde kendisini önemli bir bölgesel merkez olarak konumlandırıyor ve bu da onu Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya'dan Avrupa pazarlarına gaz ve petrol için tercih edilen bir transit güzergah haline getiriyor.

İsrail, GKRY ve Yunanistan, İsrail'den başlayıp Kıbrıs ve Girit'ten geçerek Yunanistan'a bağlanacak ve Türkiye'yi bypass edecek boru hattı aracılığıyla Avrupa'ya doğalgaz taşımak için alternatif bir rota arayışına girdiler. Ankara ayrıca GKRY, Yunanistan, İsrail, Mısır ve diğer birkaç ülkenin katılımıyla 2020 yılında kurulan Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu'ndan da dışlandı. Ancak, bin 900 kilometrelik kara ve deniz güzergahına sahip East-Med boru hattı olarak bilinen proje, maliyeti yüksek ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle reddedildi. Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğini çekmesiyle 2022 yılında donduruldu. Ancak bugün, Ukrayna'daki savaşın yarattığı ortamda, üç ülke projeyi yeniden canlandırmaya çalışıyor.

csdf
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'taki BM Genel Merkezi'nde düzenlenen BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede, 19 Eylül 2023 (AFP)

Kudüs'te bir araya gelen liderler, Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlaması planlanan Hindistan-Ortadoğu Ekonomik Koridoru (IMEC) projesini ilerletme konusundaki kararlılıklarını da vurguladılar. Koridor Hindistan'dan başlıyor, Ortadoğu'daki çeşitli Arap ülkelerinden ve İsrail'den geçerek GKRY’ne ulaşıyor ve ardından Yunanistan üzerinden Avrupa'ya bağlanıyor. Hindistan, 2025’teki askeri çatışma sırasında Türkiye'yi Pakistan'ın yanında yer almak ve ona insansız hava araçları sağlamakla suçlamış ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir bozulmaya yol açmıştı.

Üçlü (İsrail, Yunanistan ve GKRY), ortak bildiride, ABD'nin de katılımıyla “3+1” formatındaki görüşmelerinin önemini vurguladı. Başkan Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan arasında, özellikle Trump yönetiminin Türkiye'ye Suriye ve Gazze'de özel bir rol vermesinden sonra sıcak bir ilişki olsa da İsrail Suriye'deki herhangi bir Türk varlığını reddediyor ve Ankara'nın Gazze için önerilen mekanizmalara katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Netanyahu, aralık ayı sonunda Washington'da Trump ile yapacağı görüşmede büyük olasılıkla bu itirazları dile getirecek. Ayrıca ABD Başkanı’na, Gazze'deki 20 maddelik barış planının uygulanmasında Türkiye'ye alternatif olarak GKRY ve Yunanistan’ı önermesi de bekleniyor.

Buna karşılık, isminin açıklanmasını istemeyen bir Türk yetkili, GKRY ve Yunanistan'ın İsrail ile yakınlaşma yoluyla Türkiye'ye baskı yapma girişimlerinin, ikili ilişkileri iyileştirme ve Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarına zarar vereceğini vurguladı. İsrail ve bölgedeki bazı Arap devletlerinin Türkiye'nin katılımı konusundaki çekincelerini veya endişelerini dile getirebileceklerini ama Ankara'nın aksine GKRY ve Yunanistan'ın barış çabalarına katkıda bulunmak için gerekli güç ve bağlantılara sahip olmadığının açık olduğunu ve aslında, İsrail ile ittifaklarının onlara kazançtan ziyade bir yük gibi göründüğünü belirtti.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.