ABD, Türkiye üzerindeki etkisini tamamen kaybetmenin eşiğinde

Analistler Türkiye - ABD krizinin S-400 füze anlaşması nedeniyle değil, Ak Parti’nin iktidara gelmesi ve ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ile artmaya  başladığı görüşündeler. (Reuters)
Analistler Türkiye - ABD krizinin S-400 füze anlaşması nedeniyle değil, Ak Parti’nin iktidara gelmesi ve ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ile artmaya başladığı görüşündeler. (Reuters)
TT

ABD, Türkiye üzerindeki etkisini tamamen kaybetmenin eşiğinde

Analistler Türkiye - ABD krizinin S-400 füze anlaşması nedeniyle değil, Ak Parti’nin iktidara gelmesi ve ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ile artmaya  başladığı görüşündeler. (Reuters)
Analistler Türkiye - ABD krizinin S-400 füze anlaşması nedeniyle değil, Ak Parti’nin iktidara gelmesi ve ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ile artmaya başladığı görüşündeler. (Reuters)

ABD ile Türkiye arasındaki kriz, Washington’ın Ankara’ya karşı artan hayal kırıklığının bir ürünü. Söz konusu kriz, özellikle Türkiye’nin ABD çıkarlarıyla uyumlu olması gerekmeyen, bağımsız bir dış politika takip etmeye başladığı bu yüzyılın başlarında gelişti. Basit şekilde ifade etmek gerekirse Ankara - ABD hattındaki kriz, Washington’ın taleplerine karşı alınan tutumla arttı. ABD’li siyaset bilimi profesörü Dr. Ali Demirdaş, ABD merkezli The National Interest dergisine verdiği bir röportajda S-400 krizinin zincirin son halkası olduğunu söyledi. Demirdaş krizin ‘Washington’ın Türkiye üzerindeki hakimiyetini kaybetmenin eşiğine geldiğinin de açık bir kanıtı’ olduğunu savunurken bu durumun Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun S-400 sisteminin satın alınmasının ‘bitmiş bir anlaşma’ olduğu yönündeki açıklamasından da açıkça anlaşıldığını vurguladı.
DPA’nın aktardığına göre Demirdaş, Türkiye’nin ABD’ye meydan okumasının, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte artmaya başladığını ve ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmeye hazırlandığı dönemlerde de görüldüğünü belirtti. Türkiye’nin 1991’de ABD önderliğindeki Körfez Savaşı’nın siyasi, ekonomik ve toplumsal yansımalarından zaten zarar gördüğü hatırlatan Demirdaş’a göre Mart 2003’te Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti, Washington’ın Saddam Hüseyin’i devirmek için Irak’a doğru bir kuzey cephesi açmak için Türk topraklarını kullanma talebini reddetti. Bu durum, o dönemde daha askeri odaklı bir dış politika izlemeye karar veren Bush yönetimini kızdırdı. Bu politika, bugünkü ikili ilişkiyi büyük ölçüde şekillendiren anlaşmazlığın tohumlarını da ekmiş oldu.
2011’de Suriye’de patlak veren iç savaş, iki müttefik ülke arasında büyüyen bölünmeyi daha da derinleştirdi. Bu durum ise Washington’ın krizle başa çıkmadaki verimsizliğini tamamen göstermiş oldu. Obama yönetimi, Suriye konusunda o kadar endişeliydi ki birçok ABD ajansı her biri farklı gündemlere sahip muhalefet gruplarını desteklemeye başladılar. Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA), Türkiye ile müttefik bir Sünni muhalif grup olan Özgür Suriye Ordusu’nu eğitmeye ve donatmaya başlarken ABD Savunma Bakanlığı da Türkiye’nin terör örgütü PKK’nın kolu olarak ilan ettiği YPG’yi destekleyerek Ankara’yı kızdıracak adımlar atmaktan çekinmedi. ABD, Türkiye’nin bu grupları desteklemeyi bırakma yönündeki ısrarlı taleplerine yanıt vermedi. Demirdaş, Türkiye açısından durumu kötüleştiren şeyin, ABD’nin Patriot hava savunma sistemlerini Türkiye’nin Suriye sınırlarından geri çekme kararı olduğunu söyledi. Demirdaş’a göre bu durum, Türkiye’nin saldırılara karşı savunmasını etkiledi. Aynı şekilde Washington, Türkiye’nin Patriot füzeleri satın alma yönündeki talebine de hemen yanıt vermedi.17 ay sonra uzlaşı sağladıklarında satın almak istediği füzeleri devralması için askeri teknolojinin Türkiye’ye transferine izin vermeyi de reddetti. Türkiye, Washington’ın bu adımının ardından Putin’in memnuniyetle sunduğu yardım için Rusya’ya başvurdu. Aynı şekilde Rusya, iç savaşa müdahale edip Suriye hava sahasını açtığında Türkiye, Fırat Nehri’nin batısındaki bölgenin büyük bir bölümünde güvenli bir bölge kurmayı başardı. Böylece Türkiye, Washington’ın defalarca reddettiği isteğine ulaştı. Dahası Putin, Türkiye’nin ABD'nin yörüngesinden neredeyse tamamen ayrılmasını pekiştiren bir şey önerdi. Bu da S-400 hava savunma sistemiyle ilgiliydi. Washington’ın bu anlaşmaya defalarca karşı çıkmasına rağmen sistemin ilk kısmı Temmuz 2019’da geldi. Bununla birlikte artık Ankara da Washington’ın arzusuna ters düşebilecek politikaları herhangi bir olay meydana gelmeden uygulayabileceğinin farkına vardı.
Nitekim Türkiye, Ekim 2019’da Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekatı’nı başlattı ve ABD destekli YPG’yi sınırlarından tamamen çıkardı. Onu, Suriye çölünün derinliklerine doğru itti. Bu durum ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nda (CENTCOM), askerlerini Münbiç şehrini kontrol etmeye itecek düzeyde tepkiye neden oldu. Demirdaş, Washington’ın Türkiye’ye karşı mevcut hayal kırıklığının onlarca yıllık derin köklere sahip olduğunu, daha da önemlisi ABD nüfuzundaki hızlı düşüşün açık bir göstergesi olduğunu söyledi. ABD’nin 1991’de olduğu gibi oybirliğiyle küresel bir koalisyonu harekete geçirebileceği ve 500 binden fazla ABD askerinden oluşan bir orduyu bir araya getirebileceği günler geride kaldı. Bugün ABD, YPG milislerine güvenme noktasına geldi. Görünen o ki Washington’ın Almanya’ya Kuzey Akım-2 (Nord Stream 2) doğalgaz boru hattı üzerinden yaptırım uygulama tehditleri, Almanya’yı Rusya ile projeyi tamamlamaktan caydırmıyor. Ayrıca Türkiye’nin, Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası’ndan (CAATSA) etkilenmemiş olması, Washington’ın uyarılarına rağmen Hindistan’ı S-400 sistemi istemeye teşvik etti. Dr. Ali Demirdas, S-400 sistemini ABD- Türkiye arasındaki yabancılaşmanın nedeni olarak görmenin yanlış olduğunu da belirtti. “Geleneksel olarak Ortadoğu’da ABD’nin çıkarları ve Türk güvenlik kaygıları arasında bir çatışma yaşanıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Washington’ın Türkiye’nin eylemlerini yönlendirememesi (ve bunun sonucunda ortaya çıkan hayal kırıklığı), ABD’nin baskı yaklaşımı benimseme arzusunu ve Ankara’nın inatla karşılık vermesini artırdı. Türkiye’nin yıldızının Doğu Akdeniz’de ve Libya, Suriye, Irak ve Kafkasya’da yükselişi, ABD’nin ve küresel sisteminin istikrarlı düşüşüyle aynı zamana denk geldi. Bu nedenle Biden yönetiminin Türkiye’yi çok beklenen ‘uyum sağalamaya zorlama” girişiminde bulunması hata olur. Zira bu, muhtemelen ABD’nin umduğu sonuçları ortaya koyamayacaktır. Demirdaş açıklamasının sonunda Çin’in baskın küresel güç olarak ABD’nin yerini almaya çalıştığını ve ekonomik ve siyasi çıkarlarını tehdit ettiğini belirtti.
Demirdaş’a göre belki de Washington’daki politikacıların, müttefiklere güç gösterisiyle meşgul olmaktan uzaklaşarak değerli çabalarını boşa harcamayı bırakma zamanı geldi.

 


Washington, İsrail ile Suriye arasındaki gerginliği yatıştırmak için müdahale etti: ABD temsilciler gönderebilir

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
TT

Washington, İsrail ile Suriye arasındaki gerginliği yatıştırmak için müdahale etti: ABD temsilciler gönderebilir

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)

İsrail Yayın Kurumu KAN, ABD'nin Şam kırsalındaki Beyt Cin köyünde meydana gelen son olayın ardından İsrail ile Suriye arasındaki gerilimi azaltmak için çaba gösterdiğini ve Tel Aviv'e durumu yatıştırması yönünde bir mesaj ilettiğini bildirdi. Washington, bölgesel istikrarı desteklemek için önümüzdeki hafta aralarında Morgan Ortagus’un da olduğu temsilcilerini göndermeyi düşünüyor.

h
Suriye sivil savunma personeli, Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İsrail hava saldırısı sırasında yıkılan bir evi incelerken (AP)

KAN'a göre mektup, İsrail ordusu tarafından Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İslamcı bir grubun üyelerinin tutuklanmasına ilişkin bilgi sahibi olan bölgedeki ülkelerden birindeki bir kaynak tarafından açıklandı. Aktarılan bilgilere göre tutuklular soruşturma sırasında Hamas, İran ve Hizbullah ile bağlantıları olduğunu ve söz konusu taraflardan silahlandırılmaları ve İsrail'e karşı eylemlerde bulunmaları amacıyla finansman aldıklarını itiraf ettiler.

Lübnan merkezli İslamcı grup, tutuklamaların açıklanmasının ardından Suriye topraklarında faaliyetleri olduğu iddialarını ise reddetti.

r
İsrail'in saldırı düzenlediği Suriye'nin Beyt Cin köyündeki bir sokakta yanmış bir askeri araç (AFP)

İsrail televizyonu Kanal 12, perşembe gecesi ve cuma sabahı Suriye topraklarında gerçekleştirilen İsrail operasyonunun, İslamcı gruba askeri takviye sağlamayı engellemeyi amaçladığını bildirdi. İsrail ordusundan kaynaklara göre operasyonun amacı, grubun İsrail topraklarına fırlatılmaya hazır füzeler elde etmesini önlemekti.

Kanal 12, İslamcı grubun Sünni bir örgüt olduğunu, ancak Hizbullah ile iş birliği yaptığını belirtti. Kanal 12’ye göre İsrail, bu grubu artık görmezden gelemeyeceğine karar verdi.

dfrg
55. Paraşütçü Tugayı’ndan yedek askerler Suriye'nin güneyinde konuşlandırıldı, 21 Kasım 2025 (İsrail Savunma Kuvvetleri)

Kanal 12’nin haberine göre son aylarda, çeşitli örgütler tarafından Suriye Golan Tepeleri'nde tampon bölgedeki IDF güçlerini veya İsrail yerleşimlerini tehdit edebilecek altyapı kurma girişimleri arttı. İsrail ordusu da bu yüzden Suriye'nin iç kesimlerinde aktif olarak faaliyet gösteriyor ve aynı bölgede birkaç kez daha aktif olacağı tahmin ediliyor.

Terör örgütlerinin güçlerini artırma girişimlerine yanıt olarak İsrail'in çeşitli ülkeler aracılığıyla Suriye rejimine, bu gelişmelere göz yummaya devam edemeyeceğini belirten mesajlar gönderdiğini de sözlerine ekledi. İsrail, Suriye’nin kararlı adımlar atmasını bekliyor, aksi takdirde İsrail, Suriye’nin Golan Tepeleri'ndeki operasyonlarını yoğunlaştıracak.

Suriye'den gözaltına alınanların İsrail'e karşı terör eylemi planları yaptıklarını ve soruşturma için İsrail'e nakledildiklerini bildiren Kanal 12’ye göre bunlar arasında biri patlayıcı cihazlar yerleştirmiş ve yüksek bir yerden ordu güçlerine ateş açmış olan iki kardeş de bulunuyor. Bilgi, Yedioth Ahronoth gazetesi tarafından da doğrulandı.

Gazete, İsrail'in olayın ardından Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara rejimine ciddi mesajlar gönderdiğini ve misilleme hazırlıklarına başladığını yazdı. Güvenlik kaynakları, Şara'ya bağlı güvenlik unsurlarının olayda herhangi bir rol oynadığının henüz tespit etmediklerini belirtti.

drfgt
Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İsrail ordusunun operasyon düzenlediği bölgede toplanan Suriyeliler (AFP)

Kaynaklar, bu ciddi olayın İsrail'in düşman unsurların kendi çevresinde yerleşmesine izin vermemesi gerektiğini gösterdiğini ve Suriye'nin istikrarsız bir ülke olması nedeniyle şu anda herhangi bir anlaşmaya varılamayacağını vurguladı.

Kaynaklar şunları ekledi:

“Her şeyden önce, bu olay, devlet olarak ele geçirdiğimiz topraklardan, özellikle Şeyh (Hermon) Dağı'ndan çekilmememiz gerektiğini gösteriyor.”

Kanal 12'nin ikinci bir haberinde, Şam hükümetine yakın bir kaynak, bunun münferit bir olay olduğunu doğruladı ve İslamcı unsurların İsrail'e karşı kaydedilen ilerlemeyi baltalamaya çalıştığı uyarısında bulundu.

Kanal 12 şunları aktardı:

“İsrail ile güvenlik anlaşması hazırlıkları sırasında Batı ülkeleriyle anlaşmazlığa düşmek Şeriat rejiminin çıkarına değildir. Burada Amerika'nın desteği var ve bu konuda ciddi çalışmalar yapılıyor. Güvenlik anlaşmasına varmak, herhangi bir gerginlikten çok daha önemli.”

Kanal 12’nin haberine göre gerginlik, Suriye'nin güneyinde hala direniş çizgisinin etkisi altında olan ve şiddeti kışkırtan unsurların varlığından kaynaklanıyor ve bu yüzden diğer olaylar gibi münferit olaylar meydana gelebilir.

y6tj
İsrail güçleri, Suriye'nin güneyindeki Kuneytra kırsalındaki Sayda beldesine ilerliyor (Arşiv - SANA)

İran'ı bu olaya karışmakla suçlayarak Kanal 12 haberinde “(İran) Anlaşmayı istemiyor ve bu nedenle onu sabote etmekle ilgileniyor. Belki de İranlılar ve diğer terörist unsurlar, İslamcı gruplarla birlikte bu işin içindedir” diye ekledi.

İslamcıların genel olarak birbirleriyle iş birliği yapmalarının sorun olduğu belirtilen haberde, İran, Hamas ve Hizbullah’ın Suriye ile İsrail arasında bir anlaşmaya varılmasını istemedikleri kaydedildi. Bu, Suriye hükümetine yakın bir kaynak tarafından da doğrulandı.

Kaynağa göre bazen sahadaki durum buna izin veriyor. Bu bölgede gerçek bir devlet yok, daha çok bir kaos durumu var ve bu nedenle her şey mümkün.

Hükümet Suriye’nin güneyine girerse, sınırlı imkanlarına rağmen durumu kontrol altına alabileceğini söyleyen kaynak, “Bugün, yeni yönetim, tüm dünya ülkeleriyle ilişkiler kurmayı ve yatırım yapmayı amaçlayan ekonomik ve ticari bir yaklaşım benimsedi. İslamcıların kendi iktidarına tehdit oluşturduğunun farkında. Bu yüzden Suriye'deki tüm radikal unsurlar kısıtlanıyor ve bunlarla mücadele ediliyor” dedi.


Üst düzey bir subay, soruşturma komitesine İngiliz güçlerinin Afganistan'da savaş suçu işlediğini söyledi

Afganistan'daki İngiliz askerleri, 2009 (Arşiv – Reuters)
Afganistan'daki İngiliz askerleri, 2009 (Arşiv – Reuters)
TT

Üst düzey bir subay, soruşturma komitesine İngiliz güçlerinin Afganistan'da savaş suçu işlediğini söyledi

Afganistan'daki İngiliz askerleri, 2009 (Arşiv – Reuters)
Afganistan'daki İngiliz askerleri, 2009 (Arşiv – Reuters)

Eski üst düzey bir İngiliz subay, kamu soruşturma komisyonuna verdiği ifadede, İngiliz özel kuvvetlerinin Afganistan’da şüphelileri infaz ederek savaş suçu işlediğini ve komuta kademesinin bunu bildiği halde herhangi bir adım atmadığını söyledi.

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı, BBC’nin yayımladığı bir belgeselde Özel Hava Servisi (SAS) birliğine bağlı askerlerin, Afganistan’daki savaş sırasında on yılı aşkın süre önce 54 kişiyi şüpheli koşullarda öldürdüğünün ortaya çıkmasının ardından soruşturma başlatmıştı.

Soruşturma, İngiliz birliklerinin 2010 ortası ile 2013 ortası arasında gerçekleştirdiği bir dizi gece baskınını mercek altına alıyor. Birleşik Krallık bu dönemde Taliban ve diğer silahlı gruplarla mücadele eden ABD öncülüğündeki koalisyonun parçasıydı. Daha önce İngiliz askeri polisi, Afganistan’da özel kuvvetler de dahil çeşitli birlikler hakkında kötü muamele ve hukuksuz öldürme iddialarına yönelik çok sayıda inceleme yürütmüş, ancak Savunma Bakanlığı yeterli delil bulunamadığını açıklamıştı.

Devam eden kamu soruşturması, yargısız infazlara ilişkin güvenilir bilgi olup olmadığını, askeri polisin yıllar sonra yürüttüğü soruşturmaların usulüne uygun yapılıp yapılmadığını ve olası yasa dışı öldürmelerin örtbas edilip edilmediğini ortaya koymayı hedefliyor. Soruşturma Başkanı Yargıç Charles Haddon-Cave, yasayı ihlal edenlerin adli makamlara sevk edilmesinin, suçsuz olanların ise üzerlerindeki şüphelerin kaldırılmasının önemine dikkat çekti.

Soruşturma komisyonu daha önce Afganistan’da görev yapan İngiliz askerlerin, ‘UKSF1’ adıyla bilinen özel kuvvetlere bağlı bir alt birime yönelik kaygılarını da dinlemişti. Askerlerden biri, bu birimin operasyonlar sırasında tehdit oluşturup oluşturmadıklarına bakılmaksızın savaşabilecek yaştaki erkekleri öldürdüğünü belirtmişti.

Gizli sunulan ancak bugün açıklanan yeni ifadelerde, ‘N1466’ kod adıyla anılan ve o dönemde İngiliz özel kuvvetleri karargâhında operasyonlardan sorumlu genelkurmay başkan yardımcısı olarak görev yapan bir subay, 2011 yılında söz konusu alt birimin faaliyetleri sırasında öldürülen tutuklu sayısına ilişkin ciddi şüpheler taşıdığını anlattı.

Resmi operasyon raporlarını incelediğini belirten subay, çatışmalarda öldürülen kişi sayısının ele geçirilen silah sayısından fazla olduğunu, tutukluların defalarca silah almaya veya el bombası kullanmaya çalıştığı yönündeki bildirimlerin ise inandırıcı görünmediğini söyledi.

N1466 kod adlı subay, soruşturmanın baş avukatı Oliver Glasgow’a verdiği ifadede, “Açık konuşayım, burada savaş suçlarından söz ediyoruz… Tutukluların yerlerine götürülüp, sözde şiddet uyguladıkları gerekçesiyle infaz edilmelerinden söz ediyoruz” ifadelerini kullandı. Subay, konuyu 1802 kod adıyla bilinen Özel Kuvvetler Direktörü ile paylaştığını, ancak cezai bir adım atılmak yerine yalnızca operasyonel taktiklerin gözden geçirilmesi talimatı verildiğini aktardı.

Eski subay, o dönemde askeri polisle doğrudan iletişime geçmemiş olmasından üzüntü duyduğunu, ancak 2015 yılında endişelerini resmi olarak ilettiğini söyledi. İfadesinde, “Aralarında çocukların da bulunduğu masum insanların yasa dışı şekilde öldürülmüş olabileceğine dair ciddi şüphelerim vardı ve bu beni son derece kaygılandırıyordu” dedi.

Subay ayrıca, yargısız infaz iddialarının yalnızca UKSF1 birimindeki birkaç askere değil, muhtemelen daha geniş bir kesime yayıldığına ve İngiliz özel kuvvetleri içinde birçok kişi tarafından bilindiğine inandığını belirtti.


Trump: Venezuela Devlet Başkanı Maduro ile telefon görüşmesi yaptım

ABD Donanmasına ait bir C-2A Greyhound uçağı, Karayipler'deki uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele misyonu kapsamında Porto Riko'daki Luis Muñoz Marín Havalimanı'na yaklaşıyor (AFP)
ABD Donanmasına ait bir C-2A Greyhound uçağı, Karayipler'deki uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele misyonu kapsamında Porto Riko'daki Luis Muñoz Marín Havalimanı'na yaklaşıyor (AFP)
TT

Trump: Venezuela Devlet Başkanı Maduro ile telefon görüşmesi yaptım

ABD Donanmasına ait bir C-2A Greyhound uçağı, Karayipler'deki uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele misyonu kapsamında Porto Riko'daki Luis Muñoz Marín Havalimanı'na yaklaşıyor (AFP)
ABD Donanmasına ait bir C-2A Greyhound uçağı, Karayipler'deki uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele misyonu kapsamında Porto Riko'daki Luis Muñoz Marín Havalimanı'na yaklaşıyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile telefon görüşmesi yaptığını doğruladı ancak iki liderin ne konuştuğuna dair ayrıntı vermedi.

Trump, Air Force One uçağında gazetecilere konuşurken Maduro ile görüşüp görüşmediği sorulduğunda, "Bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Cevabım evet" yanıtını verdi.