Cezayir Hirak hareketinde ‘İslamcılar gösterileri kontrol ediyor’ tartışması

Cezayir halk hareketi gösterilerinden (Reuters)
Cezayir halk hareketi gösterilerinden (Reuters)
TT

Cezayir Hirak hareketinde ‘İslamcılar gösterileri kontrol ediyor’ tartışması

Cezayir halk hareketi gösterilerinden (Reuters)
Cezayir halk hareketi gösterilerinden (Reuters)

Cezayir’deki Hirak hareketi (Halk Hareketi) aktivistleri arasında, ‘modernist demokratik akımın’ geri çekilmesinin ardından her Salı ve Cuma günü düzenledikleri gösterileri İslamcıların kontrol ettiği yönünde büyük bir tartışma yaşanıyor.
Hareketin içinde olduğu İç Güvenlik Teşkilatı'nın raporlarına göre, "Kara 10 Yıl" dönemi ile bağlantılı bir örgüt, "özgürlük ve demokrasi talep eden sloganları kaldırmaya ve İslam devleti projesini canlandırmaya" çalışıyor.
Protestoların Kovid-19 salgınının neden olduğu sağlık krizi nedeniyle bir yıllık bir aradan sonra Şubat ayında tekrar başladı. Abdulaziz Buteflika’yı deviren Hirak hareketinden "sadık" aktivistler arasındaki tartışmalarda, Cezayirlilerin 1980'lerin sonunda siyasal çoğulculuğun başlangıcından bu yana nadiren deneyimledikleri ideolojik çeşitliliğe tanık olan ilk aylardaki protestolara kıyasla “gösterilerde İslamcıların varlığının etkisi” etrafında dönüyor. 
Hirak hareketinin ilk zamanlarında, göstericiler arasında rejimi ve eski cumhurbaşkanının ve çoğu bir buçuk yıldır cezaevinde olan bakanlarının ve yardımcılarının yolsuzluğunu kınayan İslami Selamet Cephesi’nin (FİS) eski liderleri de yer alıyordu. Önde gelen İslamcı göstericiler arasında Kemal Gamazi ve Abdülkadir Muğni yer alıyor. Bu iki isim, generallerin 1991 yılının sonunda Selamet Cephesi’nin kazandığı parlamento seçim sonuçlarına müdahalesi ve o dönemin Cumhurbaşkanı Şazeli bin Cedid’i 1992 başlarında istifa etmeye zorlamalarının ardından ordu ile İslamcılar arasında büyük bir mücadelenin yaşandığı zorlu bir dönemi temsil ediyor.
Halk hareketinin yaşadığı ikinci dalga ise kadınların ilk zamanlardaki yoğun desteklerini geri çekmeleri oldu. Laik ve sol hareketle bağlantılı birçok aktivist de ortadan kayboldu. Buna karşılık bu dönemde özellikle seçim tarihlerinde her zaman İslamcıların kalesi olan halk mahallelerinden gösterilere katılmak için dışarı çıkan İslamcılar sahnenin başını çekiyorlardı ve her Cuma namazından sonra kalabalık kitleler halinde başkentin merkezindeki protesto alanlarına geliyorlardı. Bu durum medyada ve özellikle sosyal ağlarda Hirak’ın "İslamcıların rehinesi haline geldiği" izlenimini bıraktı. Özellikle İslamcılar gösterilerde Kara 10 Yıl’dan miras kalan ‘seçimsiz bir İslam devleti’ ve ‘doğulu veya batılı değil sadece İslami’ sloganlarıyla ön plana çıktı.
Bu izlenim harekete, Selamet Cephesi’ne yakın ve liderleri çoğunlukla Avrupa'da, özellikle İngiltere ve İsviçre'de olan Reşad örgütünün temsil ettiği yeni bir ‘oyuncunun’ katılmasıyla daha da güçlendi. Yetkililer örgütü, “Cezayirlileri ülkenin modern tarihinin en karanlık dönemine götürecek İslam Devleti projesini yeniden canlandırmak amacıyla destekçilerini Hirak hareketinin içine yerleştirmekle" suçluyor.
Güvenlik yetkilileri, Selamet Cephesi'nin eskiden ikinci önemli ismi olan Ali bin Hac'ın gösterilere katılmasını engellemek için her Cuma evinin önünde nöbet tutuyorlar. Güvenlik yetkilileri, Hac'ın kalabalıkları etkileme ve göstericileri kendi tarafına çekme gücünün çok iyi olduğunu bildikleri için faaliyetlerini kısıtlıyorlar ve onu tutuklamaktan çekinmiyorlar.
Yönetime karşı tutumu nedeniyle hapse atılan Hirak gazetecilerinden Abdulkerim Zagliş, sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı:
"İslamcılar Cezayir'de çoğunluğu temsil etmiyor ve hiçbir zaman çoğunluk da olmadılar. Bugün İslamcıların hareketi kontrol ettiğini söyleyenlerin amacı, harekete yönelik şeytanca bir adım ve göstericileri hareketten uzaklaştırmaya zorlama girişimlerinden başka bir şey değil. İslamcılar hareketin içinde kalırsa ve diğerleri hareketten çıkarsa, Cezayir rejimi bu hareketin terörist olduğuna ve diğer ülkeler için bir tehlike olduğuna tüm dünyayı ikna edebilecektir. Dünya İslamcıları sevmediği için onu bastırmak ve sona erdirmek için çalışacaktır.”
Cezayir'deki İslamcı çizgideki Adalet ve Kalkınma Cephesi (AED) Genel Başkanı Şeyh Abdullah Caballah, hareketin belirli bir çerçeveden ve vizyondan yoksun anarşist bir hareket haline geldiğini ifade etti.
İslami akımın hareketin kaybedeni olduğunu ve laiklerin bundan faydalandığına işaret eden Caballah, rejimin de kendini yenilemek için hareketten faydalandığını belirterek, “Hareketin katılımcılarına sürü gibi yürümek ve alkışlarla yetinmek yerine sloganlarda başarılı olmalarını tavsiye ettim” dedi.
Siyasi analist Abdusselam Boukoufa gösterilerle ilgili değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı: “Hareketin gücü çeşitliliğinden kaynaklanıyor. Hareketin içinde bulunmaktan en çok İslamcılar faydalanıyor. Göstericiler arasında laiklerin varlığına gelince, onlar ve diğer ideolojiler arasında bir rekabet olmaması için bu durum onlar için bir koruma sağlıyor. Benim görüşüm Hirak’ın içindeki tüm tarafların bastırılamayacağı yönünde.”



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.