Türki el-Faysal Manama’da düzenlenen forumda konuştu: Körfez ülkeleri nükleer bomba sahibi bir İran’a hazırlıklı olmalı

Prens Türki el-Faysal
Prens Türki el-Faysal
TT

Türki el-Faysal Manama’da düzenlenen forumda konuştu: Körfez ülkeleri nükleer bomba sahibi bir İran’a hazırlıklı olmalı

Prens Türki el-Faysal
Prens Türki el-Faysal

Kral Faysal Araştırma ve İslami Çalışmalar Merkezi Başkanı Prens Turki el- Faysal, İran’a sert eleştiriler yöneltti. İran’ın özelde Körfez ülkesi genelde Arap ülkesi komşularına karşı saldırgan davranışlarda bulunarak bölgede ‘zorbalık ve kabadayılık’ politikası uyguladığını söyleyen Faysal, Körfez ülkelerinden İran’ın nükleer bomba sahibi olmasına hazırlıklı olmalarını talep ederek, bazı büyük devletlerin İran yönetimine şantaj yapma kabiliyetine sahip olduğunu belirtti.
Suudi Arabistan'ın eski İstihbarat Başkanı Faysal, Bahreyn merkezli El-Bilad gazetesinin sanal ortamda düzenlediği ve Arap ülkelerinden 60’tan fazla yetkilinin katıldığı büyük Arap forumuna katıldı.
Faysal, forumda yaptığı konuşmada, “İran yönetiminin, ülkelerimizin içişlerine müdahalelerde bulunmasından, siyaseti üzerinde hegemonya kurmasından, muğlak niyetlerle nükleer teknolojiye ve akabinde nükleer silah sahibi olmak için amansız bir çaba sarf etmesinden apaçık bir şekilde görülen tehdide karşı uyarıyorum” dedi.
İran yönetiminin davranışlarını görmezden gelmenin ve bu davranışları nükleer program, nükleer başlıklı füze programı ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) tehdidinden ayırmanın mümkün olmadığını dile getiren Faysal, “Bölge, her gün bu tehdidi yaşıyor çünkü bu yönetim duraksamıyor. Gelecekte ne yapacağını bilmiyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
İran’ın özellikle 40 yıldır uygulamaya çalıştığı politikalarıyla gerçek bir tehdit olduğunu belirten Faysal, “Müslümanlar ve komşu olarak ne İran’a ne de halkına düşman olmasak da güvenliğimizi korumamız gerekir. Bu da onunla güç dengeleri kurmayı gerektirir. Çatlak, İran yönetimine boşluklardan yararlanma izni veriyor” diye konuştu.
Faysal, açıklamasının devamında şunları kaydetti:
“İran tehdidi, sadece nükleer programından değil -ki bunun barışçıl olduğunu iddia ediyor- aynı zamanda son 40 yıldır ülkelerimizin iç işlerine karışması ve tüm yıkıcı çabalarının izlenmesine mahal vermemek adına toplumlarımızın ulusal dokusunu parçalamak için gizli bir şekilde çalışması açısından gösterdiği asi davranışlardan kaynaklanıyor. Körfez ülkeleri, müttefikleri tarafından endişeleri dikkate alınmasa da İran’ın bölgesel ve bölge üzerindeki tehditlerini ortaya koydu. Bunun (endişelerin dikkate alınmamasının) sebebi tecrübesiz (ABD’nin eski Başkanı Barack) Obama yönetimiydi. Bununla birlikte Körfez ülkeleri, eğer nükleer dosyanın kapanmasına ve İran’ın bölgesel meselelere devrim mantığıyla değil yeniden devlet mantığıyla yaklaşmasına katkı sağlayacaksa bu anlaşmayı memnuniyetle karşılarız dediler. Doğrusu İran, bölgesel hegemonya konusundaki politikalarını uygulama noktasında üzerindeki tüm yaptırımlardan ve kısıtlamalardan kurtuldu, zorbalıkta ve kabadayılıkta daha da ileriye gitti.”
ABD’nin 2018’de İran’ı nükleer anlaşmada değişiklik yapılmasını ve anlaşma maddelerinde bölgenin kaygılarına yer verilmesini kabul etmeye zorlamak amacıyla nükleer anlaşmadan, ABD’nin eski Başkanı Donald Trump’ın kararıyla çekildiğini hatırlatan Prens Faysal, bugün ise Biden yönetiminin bölge ülkelerinin İran’ın bölgesel politikaları ve davranışları sebebiyle aynı anlaşmaya yönelik endişe ve çekincelerinin farkında olmasına rağmen Başkan Biden’ın anlaşmaya döndüğünü söyledi.
Anlaşmaya dönmenin İran yönetiminin bölge üzerindeki tehlike sorununu çözmeyeceğini bilakis çatışmaları körükleyeceğini vurgulayan Faysal, bazı büyük devletlerin İran yönetimine şantaj uygulama kabiliyetine sahipken bölge ülkelerinin istikrarını korumak için başka seçenekler aradığını ve İran yönetiminin nükleer silah sahibi olacağı güne hazırlandığını kaydederek ekledi: “Körfez ülkeleri olarak her türlü ihtimale, özellikle de İran’ın nükleer silah sahibi olmasına hazırlıklı olmalıyız. Biz, kitlesel imha silahlarının yasaklı olduğu bir bölgeye bağlıyız.”
Yemen’deki savaşa da değinen Prens Faysal, Suudi Arabistan’ın son yaptığı girişimin kesinlikle ilk olmadığını belirterek, “Suudi Arabistan barışa çağırırken, onlar savaşa çağırıyor” dedi. Faysal, bu bağlamda gelecekte Husilerle iş birliği yapma konusunda iyimser olmadığını ifade etti.

Amr Musa: Arap ve Körfez unsurunun Viyana’da olmaması ciddi ve tehlikeli bir eksilik
Arap Birliği Eski Genel Sekreteri Amr Musa da çevrimiçi forumda yaptığı konuşmada, Batı’nın çıkarlarını net bir şekilde anlamak, Arap ve Körfez ülkelerinin çıkarlarını sağlamak ve nükleer anlaşmanın hayaletini kendilerinden uzaklaştırmak amacıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da nükleer program için toplanan tarafların neler görüştüğünü takip etmek adına Arap temsilcilerden oluşan paralel bir grup kurma önerisinde bulundu.
Arap ve Körfez unsurunun Viyana’daki müzakerelerde yer almamasının ciddi ve tehlikeli bir eksilik olduğunu söyleyen Musa, Arap ülkeleri ve özellikle Suudi Arabistan’ın tutumunun Viyana’da toplanan taraflara iletilmesini talep etti. Musa, oturumlara bizzat katılımın İran tarafından reddedileceğini ve 6 ülkenin Arap ülkelerinin katılımına hazır olmadıklarını kaydetti.

Abdurrahman Raşid: Sadece Körfez değil Araplar toplu hareket etmeli
El Arabiya Yayın Kurulu Başkanı ve yazar Abdurrahman er-Raşid, forumda yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:  “Sadece Körfez’in değil Arapların toplu bir şekilde hareket etmesini gerektiren zor bir aşamadayız. Net bir yol, anlaşmanın değiştirilmesine dair beklentilerimizi, anlaşmanın imzalanması halinde hangi seçenekler olduğunu dikkate alır. Arap dünyasının anlaşmaya bağlı ülkelere gönderdiği mesajlar görmezden gelindi. İran şu an emrivaki politikasını uygulama konumunda. Bunun kanıtı, ABD güçlerinin bir kısmının Irak’tan çekilmesidir. Bu da bölgede yeni bir boşluk anlamına gelir. Yeni ABD yönetimi, İran’ın davranışları ve balistik füzelere ilişkin düzenlemelerle birlikte anlaşmaya dair konuşmasında açıktı.”
Kuveyt Üniversitesi Sosyoloji Bilimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammed er-Rumeyhi, forumda söz alarak, Körfez ve Arap ülkelerinin İran davranışlarıyla mücadelesindeki kusurlu yönlere değindi. Rumeyhi, “İran’ın diplomatik temsilcilikler, büyükelçilikler, bilim ve araştırma merkezleri üzerinden söylediği yalanları püskürtmek için bilimsel, sistematik ve örgütlü çalışmalar ile İran’ın kendisinin de yaptığı gibi Körfez Arap lobilerinin çalışmaları bulunmuyor” ifadelerini kullandı.



Cidde'de Filistin'i destekleme ve İsrail'in tek taraflı adımlarını reddetme konusunda uluslararası mutabakat sağlandı

Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
TT

Cidde'de Filistin'i destekleme ve İsrail'in tek taraflı adımlarını reddetme konusunda uluslararası mutabakat sağlandı

Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)

Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde, işgal altında bulunan Filistin’deki gelişmelere ilişkin düzenlenen istişare toplantısının ardından ortak bir bildiri yayımlandı. Toplantıya, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreterliği, Arap Birliği ve Afrika Birliği (AfB) Komisyonu’ndan üst düzey heyetler katıldı. Toplantının, Filistin meselesinin seyri ile bölgesel ve uluslararası yansımaları konusunda üç kuruluş arasındaki siyasi eşgüdümün arttığını ortaya koyduğu belirtildi.

Bildiride, ABD Başkanı tarafından açıklanan ve Ekim 2025’te Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentinde Mısır-ABD himayesinde, Katar ve Türkiye’nin katılımıyla düzenlenen Uluslararası Barış Zirvesi’nde imzalanan barış planının, kan dökülmesinin durdurulması, insani yardımların engelsiz şekilde ulaştırılması, İsrail işgal güçlerinin çekilmesi ve normal hayata dönüş için gerekli koşulların hazırlanması açısından temel bir çıkış noktası olduğu vurgulandı. Planın, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararıyla kabul edildiği ve geri dönülmez biçimde ‘iki devletli çözüm’ yolunun açılmasını hedeflediği kaydedildi.

Bu çerçevede üç kuruluş, Gazze Şeridi’nde ya da Batı Şeria’da Filistin halkının zorla yerinden edilmesini hedefleyen her türlü girişim ve planı kesin bir dille reddettiklerini belirtti. Bildiride, bu tür adımların savaş suçu ve uluslararası insancıl hukukun açık ihlali olduğu, ayrıca bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğe doğrudan tehdit teşkil ettiği ifade edildi. İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın tek yönlü açılmasına ilişkin açıklamaları da sert şekilde kınanarak, Gazze Şeridi’ni yaşanamaz bir bölge haline getirmeyi amaçlayan politikaların sonuçlarına karşı uyarıda bulunuldu.

Ortak bildiride, İsrail makamlarının Gazze Şeridi’ne uyguladığı kuşatma ve sistematik aç bırakma politikası kınandı. İsrail’in Refah Sınır Kapısı ile tüm kara ve deniz geçişlerini kalıcı ve güvenli şekilde açmaya zorlanması, insani yardımların herhangi bir kısıtlama olmaksızın ulaştırılmasına izin verilmesi çağrısı yapıldı. Ayrıca Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da yerleşim faaliyetlerinin genişletilmesi, keyfi tutuklamalar, ilhak planları, sözde İsrail egemenliğinin dayatılması, şehir ve mülteci kamplarına baskınlar, altyapının tahrip edilmesi ve nüfusun zorla yerinden edilmesi gibi uygulamaların tehlikesine dikkat çekildi.

Bildiride, tüm İsrail yerleşimlerinin hukuka aykırı olduğu vurgulanarak, bunların dağıtılması ve boşaltılması gerektiği ifade edildi. İşgal güçlerinin koruması altında artan aşırı yerleşimci şiddetine karşı uyarıda bulunulurken, uluslararası topluma bu suçların faillerinin uluslararası ceza hukuku çerçevesinde hesap vermesini sağlama ve BM Güvenlik Konseyi’nin 904 sayılı kararı uyarınca yerleşimcilerin silahsızlandırılmasını hayata geçirme çağrısı yapıldı.

Bildiride, Kudüs’e ilişkin olarak İsrail’in işgal altındaki kentte siyasi, coğrafi ve demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlayan tüm uygulamaları reddedildi. Açıklamada, başta Mescid-i Aksa olmak üzere İslam ve Hristiyan kutsal mekânlarının tarihî ve hukuki statüsünün korunmasının zorunlu olduğu vurgulandı.

Ortak bildiride ayrıca, işgal hapishanelerindeki Filistinli mahkûmlara yönelik zorla kaybetme, işkence, infaz ve kötü muamele dahil ağır ihlaller kınandı. Aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in, tutuklu lider Mervan Bergusi’nin hücresini basarak hayatını tehdit ettiğine dikkat çekilerek, mahkûmların akıbetinin ortaya çıkarılması, korunmalarının sağlanması ve serbest bırakılmaları için uluslararası baskı çağrısı yapıldı.

Üç kuruluş, uluslararası toplumu İsrail’i tüm ihlallerinden dolayı hesap vermeye zorlayacak somut adımlar atmaya ve cezasızlık politikasına son vermeye davet etti. Bu çerçevede, başta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) olmak üzere ulusal, bölgesel ve uluslararası yargı mecralarının devreye sokulması gerektiği vurgulandı. Açıklamada, Filistin halkı için uluslararası korumanın sağlanmasının zorunlu olduğu ifade edildi. Bildiride ayrıca, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu teyit edilerek, Filistin hükümetinin Gazze Şeridi dahil tüm işgal altındaki Filistin topraklarında sorumluluklarını tam olarak üstlenmesinin desteklenmesi talep edildi.

Bildiride, Suudi Arabistan’ın Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nun 80’inci oturumunda açıkladığı Filistin Yönetimi’nin mali sürdürülebilirliğine yönelik acil koalisyon girişimi memnuniyetle karşılandı. Tüm ülkelere bu girişime katılma ve Filistin hükümetine mali destek sağlama çağrısı yapıldı. Ayrıca, 12 Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve Filistin meselesinin barışçıl çözümü ile iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin konferansın sonuçlarını onaylayan karar da olumlu karşılandı. Söz konusu konferansın, Suudi Arabistan ve Fransa’nın eş başkanlığında New York’ta düzenlendiği hatırlatıldı.

Açıklamada, UAD’ın İsrail’in işgal altında bulunan Filistin topraklarındaki yükümlülüklerine ilişkin danışma görüşü takdir edilirken, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) görev süresinin üç yıl uzatılması kararı memnuniyetle karşılandı. Ajansa siyasi, hukuki ve mali desteğin sürdürülmesinin gerekliliği vurgulanarak, rolünü veya yetkisini zayıflatmayı hedefleyen girişimler reddedildi.

Bildirinin sonunda, Eylül 2025’te Filistin devletini tanıyan ülkelerin tutumları takdir edilirken, diğer ülkelere de Filistin devletini tanımaları ve BM’de tam üyeliğini desteklemeleri çağrısı yapıldı. Bunun, iki devletli çözümün hayata geçirilmesinin temel unsurlarından biri olduğu belirtildi. Açıklamada, bölgede adil ve kalıcı barışın ancak İsrail işgalinin sona erdirilmesi, 4 Haziran 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin devletinin uluslararası meşruiyet kararları ve Arap Barış Girişimi doğrultusunda kurulmasıyla mümkün olacağı vurgulandı.


Suudi Arabistan'ın Tuwaiq projesi kapsamındaki ilk savaş gemisi denize indirildi

Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
TT

Suudi Arabistan'ın Tuwaiq projesi kapsamındaki ilk savaş gemisi denize indirildi

Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)

ABD'nin Wisconsin eyaletinde düzenlenen özel bir törenle, Tuwaiq projesi kapsamında üretilecek dört Suudi savaş gemisinden ilki olan "Majesteleri Kral Saud" gemisi denize indirildi.

Gemi, Suudi Arabistan Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Muhammed El-Garibi tarafından, Suudi Arabistan ve Amerikan tarafından çok sayıda üst düzey subay ve yetkilinin katılımıyla denize indirildi.

Korgeneral el-Garibi, genel olarak silahlı kuvvetlerin ve özellikle deniz kuvvetlerinin Suudi liderliğinden aldığı sınırsız desteğin, modernizasyon ve kalkınmada önemli ilerlemeler kaydedilmesine katkıda bulunduğunu vurguladı. Tuwaiq projesinin, Suudi Arabistan'ın en son askeri teknolojilere dayanan, modern ve profesyonel bir deniz kuvveti oluşturma taahhüdünü ve personelinin ileri eğitim ve nitelik programlarını somutlaştırdığını ifade etti.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, dün Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.

Görüşmede, Sudan'daki son gelişmeler, bunların sonuçları, güvenlik ve istikrarın sağlanması için gösterilen çabalar gözden geçirildi.