Natanz Nükleer Tesisi’ne ‘İsrail sabotajı’ mı?

İranlı bir sözcü herhangi bir yaralanma veya radyoaktif kirlenme kaydedilmediğini söylerken bir milletvekili ise sabotaj ve sızıntı ihtimallerine değindi

İran Atom Enerjisi Kurumu Müdürü, Cumartesi günü Tahran'daki bir sergide İran Cumhurbaşkanı’na gelişmiş IR9 santrifüjlerinden bahsetti (İran Cumhurbaşkanlığı)
İran Atom Enerjisi Kurumu Müdürü, Cumartesi günü Tahran'daki bir sergide İran Cumhurbaşkanı’na gelişmiş IR9 santrifüjlerinden bahsetti (İran Cumhurbaşkanlığı)
TT

Natanz Nükleer Tesisi’ne ‘İsrail sabotajı’ mı?

İran Atom Enerjisi Kurumu Müdürü, Cumartesi günü Tahran'daki bir sergide İran Cumhurbaşkanı’na gelişmiş IR9 santrifüjlerinden bahsetti (İran Cumhurbaşkanlığı)
İran Atom Enerjisi Kurumu Müdürü, Cumartesi günü Tahran'daki bir sergide İran Cumhurbaşkanı’na gelişmiş IR9 santrifüjlerinden bahsetti (İran Cumhurbaşkanlığı)

İran, Natanz Nükleer Tesisi’nin dün sabah ‘nükleer terörizm’ olarak nitelendirdiği yeni bir siber saldırıya maruz kaldığını doğruladı. Aynı zamanda herhangi bir tarafa suç isnat edilmeden İran’ın ‘cevap verme hakkını’ saklı tuttuğu ifade edildi. Bu açıklamadan saatler önce de tesisteki elektrik dağıtım ağının bir ‘kaza’ neticesinde kesildiğinin belirtilmişti. Diğer yandan Batı ve İsrail’den kaynaklar ise Natanz'ın arkasında Mossad’ın olduğu bir ‘siber saldırıya’ maruz kaldığını iddia ediyor.
Resmi televizyonun aktardığına göre İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Salihi, Natanz nükleer tesisinin Pazar günü maruz kaldığı kazanın bir ‘terör’ eylemi olduğunu vurguladı. Reuters’ın haberine göre Salihi, “Uluslararası toplum ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) bu durumla ilgilenmesi gerekiyor. İran ise bu eylemin faillerine cevap verme hakkını saklı tutuyor” ifadelerini kullandı.
Salihi, Natanz’da olup bitenlerin İran’ın endüstriyel ve siyasi ilerleyişine karşı muhalefetin İran’ın nükleer endüstrisi gelişimini engellemede başarısız olduğuna, diğer yandan da adaletsiz yasağın kaldırılması yönündeki başarılı müzakerelere işaret ettiğine de değindi.
ABD'yi İran'ın nükleer programına ilişkin uluslararası anlaşmaya geri döndürmeyi amaçlayan müzakerelerin şu anda Viyana'da devam ettiğine atıfta bulunan Salihi, “İran, bu terör hareketinin hedeflerini engellemek için bir yandan nükleer teknolojiyi ciddi şekilde geliştirmeye devam edecek, diğer yandan da haksız ambargoyu kaldırmak için çalışacaktır” vurgusunda bulundu.
Saldırı konusunda herhangi bir grup veya devlete suç isnat etmeyen Salihi, hedeflenen tesislerin durumu hakkında da herhangi bir ayrıntı vermedi.
Söz konusu olay, Salı günü başlayan ve geçen hafta Cuma günü sona eren Viyana müzakereleri geleceğine gölge düşürdü. Nükleer anlaşma taraflarının müzakere heyetleri Çarşamba günü Viyana'ya dönüyor.
Temmuz ayında kaydedilen bir diğer olayın ve İranlı nükleer bilimci ve Savunma Bakanı Yardımcısı Muhsin Fahrizade'nin geçen yıl öldürülmesi ardından İran, UAEA ve diğer uluslararası kuruluşların ‘uluslararası bir kınama’ yayınlamasında ısrarcı olmuştu.
İsrail Kanal 13 Televizyonu’nun atıfta bulunduğu Batılı bir istihbarat kaynağı ise ‘Natanz Nükleer Tesisi’ne yönelik saldırının ardında Mossad’ın bulunduğunu, saldırının İran'ın uranyum zenginleştirme projesi çekirdeğine ciddi zarar verdiğini’ öne sürdü
The Jerusalem Post gazetesi ise Natanz'daki olayın bir ‘kaza’ olmadığını, verdiği ‘zararın İran'ın başlangıçta halka açıkladığından çok daha büyük’ olduğunu iddia etti. Aynı zamanda Batılı kaynaklara atıfta bulunan gazete, ‘tesisin siber saldırıya maruz kaldığını’ öne sürdü.
Haberi dün ilk yayınlayan Devrim Muhafızları'na bağlı Fars haber ajansına göre İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi, dün yaptığı açıklamada İsfahan’da bulunan Natanz Nükleer Tesisi’ndeki elektrik kesintisinin meydana geldiğini belirtmişti. Ardından hükümet televizyonuna verdiği röportajda ise tesisteki elektrik dağıtım ağında bir kazanın meydana geldiğini öne süren Kemalvendi, aynı zamanda “Bir kesinti yaşandı ancak sebebini bilmiyoruz” ifadelerini kullanmıştı. AFP’nin haberine göre elektrik akımının Pazar günü öğlen saatlerine dek kesildiğine işaret edildi.
Elektriğin sadece zenginleştirme tesisinde ya da Natanz’daki diğer tesislerde de kesildiğine değinmeyen Kemalvendi, “Kaza sonucunda herhangi yaralanma veya radyoaktif kirlenme kaydedilmedi. Belirli bir sorun mevcut değil. Kazaya yönelik araştırmalar sürüyor. Şu anda daha fazla bilgi bulunmuyor” ifadelerini kullandı.
Kaza, İran'ın 2015 tarihli nükleer anlaşması mucibince yasaklanan gelişmiş santrifüjlerin monte edileceği yeni bir tesisin kurulmasının ertesi günü meydana geldi. Zirâ Temmuz ayında diğer salonda yangın patlak vermiş, bunun nükleer programını sabote etme girişimi olduğunu öne süren İran ise soruşturmanın sonuçlarına ilişkin herhangi bir ayrıntı vermemişti.
Diğer yandan İran Meclisi Enerji Komisyonu Sözcüsü Milletvekili Malik Şeriati de Twitter hesabından yaptığı açıklamada “İran Batı’yı yaptırımları kaldırmaya zorlamaya çalışırken, Ulusal Nükleer Teknoloji Günü’nün ertesi günü meydana gelen bu kazanın sabotaj veya sızıntı olabileceği şüpheleri mevcut. Parlamento, olaya dair boyut ve ayrıntıları takip ediyor” ifadelerini kullandı.
Cumartesi günü İran, önceki santrifüjlere kıyasla 10 kat daha fazla uranyum üretecek 146 adetten oluşan IR6 santrifüj zinciri devreye sokmuş, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, tesiste bulunan yeni nesil IR6 santrifüjlerinden oluşan 164 santrifüjlü zincirin ve IR5 santrifüjlerinden oluşan 30 santrifüjlü zincirin resmi açılışını yapmıştı. Aynı zamanda IR-9 santrifüjlerine yönelik mekanik testlere de başlanmıştı.
İran Atom Enerjisi Kurumu mühendisleri, IR6 ve IR9'un nükleer anlaşmanın 30 ardışık seri halinde kurulu 5 bin 60 adet çalıştırılmasına izin verdiği IR1 santrifüjlerinden sırasıyla 10 ve 50 kat kat daha güçlü olduğunu öne sürüyor.
İran’ın ABD’nin anlaşmadan çekilmesine cevaben Mayıs 2019'da nükleer anlaşmayı ihlal etmeye başlaması ardından UAEA, İran’ın 4 seri halinde 696 IR2M tipi santrifüj ve tek seri halinde 174 IR4 tipi santrifüj kullandığını doğrulamıştı.
Uranyum zenginleştirme oranını nükleer anlaşmanın izin verdiği yüzde 3,67'den yüzde 4,5'e çıkaran İran, bu oranı geçtiğimiz ocak ayında ise yüzde 20’ye çıkarmış ve geçen haftaya kadar zenginleştirilmiş uranyum stokunun 55 kilograma ulaştığını bildirmişti.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Abbas Arakçi ise bir önceki yönetim tarafından uygulanan ABD yaptırımları bir defada kaldırılmadığı sürece mevcut faaliyetlerin ‘durmayacağını ve azalmayacağını’ vurgulamıştı.
ABD ve İsrail tarafından geliştirildiğine inanılan Stuxnet bilgisayar virüsü Natanz'a saldırmak için kullanılması ardından 2010 yılında keşfedilmişti. Yaşanan yeni kaza ise İranlı yetkililerin bir yıldan kısa bir süre içerisinde meydana geldiğini bildirdiği ikinci olay sayılıyor.

Temmuz 2020 saldırısı
Natanz’daki bir santrifüj montaj tesisi, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yaşanan gizemli bir patlamayla ciddi şekilde hasar görmüştü. Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi ise olayın ardından yaptığı açıklamada, yangın sebebinin tespit edildiğini ancak güvenlik nedeniyle zamanında açıklanacağını duyurmuştu.
Resmi IRNA ajansı tarafından Temmuz ayında yayınlanan bir haberde, İsrail ve ABD gibi düşmanların yürüttüğü sabotaj ihtimaline değinilmiş, ancak herhangi birine yönelik doğrudan suçlamada bulunulmamıştı.
Reuters, o dönemde yayınlanan haberinde, yangının bir siber saldırıdan kaynaklandığına inanan üç İranlı yetkiliye atıfta bulunmuş, ancak herhangi bir bu kanıt sunmamıştı.
İran Hükümet Sözcüsü Ali Rebii ise geçtiğimiz Eylül ayında yaptığı açıklamada İran güvenlik servislerinin Natanz Nükleer Tesisi’nde geçen temmuz ayında meydana gelen patlamaya ‘iç unsurların’ karıştığına dair ‘güçlü hipotezler’ üzerinde çalışıldığını duyurmuştu. Rebii, ‘sabotaj girişiminin doğrulandığını’ belirttiği açıklamasında ‘eylemdeki karmaşık ilişkiler’ ışığında ‘birkaç hipotezin’ ortaya atıldığına işaret etmiş, aynı zamanda çeşitli departmanlardan güvenlik birimlerinin incelemelere devam ettiği de eklemişti.
Geçtiğimiz Aralık ayında yayınlanan uydu görüntüleri, Natanz’daki tesisin dağlara doğru yeniden genişlemeye başladığını göstermişti. Uzmanlar buranın yeni bir santrifüj montaj tesisi için genişletildiğini tahmin ediyor.
The New York Times’ın Temmuz saldırısı sonrası atıfta bulunduğu Ortadoğulu bir yetkili, Natanz'da patlamaya neden olan güçlü bir bombanın yerleştirilmesinden İsrail’in sorumlu olduğunu öne sürdü. Gazetenin haberine göre olayın patlayıcı maddeler kullanılarak gerçekleştiğini belirten Devrim Muhafızları’ndan bir yetkili, tesisin bir Cruise füzesi veya insansız hava aracı tarafından vurulduğu yönündeki iki hipotezle ilgili bir soruşturmaya da atıfta bulundu.

Fahrizade suikasti
Muhsin Fahrizade’nin içerisinde bulunduğu araba geçtiğimiz Kasım ayı sonunda başkent Tahran’ın banliyölerinden birinde kurşun yağmuruna tutulmuştu. İranlı yetkililer suikastla ilgili soruşturmanın sonuçlarını henüz açıklamazken İran İstihbarat Bakanlığı ve ona paralel güçlerin ise çelişkili açıklamalarda bulunduğu kaydedilmişti.
İran İstihbarat Bakanı Mahmud Alevi, Fahrizade’ye düzenlenen suikasta bir ‘silahlı kuvvetler mensubunun’  lojistik destek sağladığı bilgisini paylaşmıştı. Devlet televizyonuna konuşan Alevi, “Suikast için öncelikli hazırlıkları yapan kişi silahlı kuvvetler mensubuydu. Biz, silahlı kuvvetler sahasında istihbarat çalışması yapamadık” ifadelerini kullanmıştı. İstihbarat Bakanlığının suikastın düzenleneceği yere dair birkaç gün önceden bilgi aldığını, ancak zamanlamayı bilmediklerini de eklemişti.
İsrail ise İran'ın suikastın arkasında olduğu yönündeki suçlamalarına resmi bir yorumda bulunmamıştı.
Ancak Birleşik Krallık merkezli Yahudi gazetesi The Jewish Chronicle, yine Şubat ayında yayınladığı haberinde, Fahrizade suikastına yönelik yeni ayrıntıları ortaya çıkarmış, bu yönde İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad’ın sorumluluğuna vurguda bulunmuştu. Kaynaklara atıfta bulunan gazete, aralarında İsrail ve İran vatandaşlarının da bulunduğu en az 20 ajanın Fahrizade’yi sekiz ay boyunca gözlemlediği, nitekim Fahrizade’nin Mossad tarafından parçalara ayrılarak İran’a sokulan bir ton ağırlığındaki silahla öldürüldüğünü öne sürmüştü.
Gazete, İsrailli kaynağın ABD’ye atıfta bulunarak “İran nükleer programıyla ilgili durum kritik hale geldiği taktirde kimseden izin istemeyeceğiz” ifadelerini kullandığını da aktarmıştı.



Netanyahu’nun Somaliland hamlesi ‘Büyük İsrail’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)
TT

Netanyahu’nun Somaliland hamlesi ‘Büyük İsrail’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)

İsrail'in Somaliland'ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanıma kararı, Filistinlilerin bu ayrılıkçı bölgeye yerleştirileceğine ve İsrail'in Kızıldeniz kıyılarını gören bölgede askeri üsler kuracağına dair endişeleri artırdı.

Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Somaliland'daki planının Afrika Boynuzu'nda gerilimi tırmandıracağı’ uyarısında bulundu. Barre, bu hamlenin ‘Sudan, Somali ve diğer ülkeler dahil olmak üzere bölge için ciddi sonuçlar doğuracağını’ söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, cuma günü, Somaliland'ı ‘bağımsız egemen bir devlet’ olarak tanıdığını duyurdu. Böylece Somali içindeki ‘ayrılıkçı bölge’ ilk kez tanındı. Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullahi Arawa, bu hamleyi ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı, Arap, İslam ve Afrika ülkeleri tarafından kınandı. Arap ve İslam ülkeleri, Arap Birliği (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Afrika Birliği Komisyonu, İsrail'in bu adımını tamamen reddettiklerini belirten açıklamalar yayınladı. Somali Başbakanı Barre, İsrail’in tanıma kararını Gazze Şeridi'nden Filistinlilerin yerinden edilmesiyle ilişkilendirdi. Barre, pazar günü Al-Qahera News'e verdiği röportajda “Tüm işaretler Netanyahu'nun Gazzelileri Somaliland'a yerleştirmeyi planladığını teyit ediyor” dedi. Somalili yetkili, ‘ülkesinin bunu kabul etmeyeceğini’ vurgularken Filistin halkının kendi topraklarında yaşama ve kendi bağımsız devletine sahip olma hakkı olduğunu belirtti.

İsrail'in Somaliland’ı tanımasının Netanyahu’nun ‘Büyük İsrail’ adlı planının bir parçası olduğuna inanan Barre, İsrail'in, Somali'nin kuzeyindeki varlığının Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nı kontrol etmesine ve bölgede askeri üsler kurmasına olanak sağlayacağını düşünerek, mevcut siyasi ve bölgesel koşulları istismar etmeye çalıştığını belirtti.

Somali hükümeti tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘Filistin işgalini ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddedildiği’ belirtilerek ‘Somali’nin Filistin halkının vatansız bırakılmasını asla kabul etmeyeceği’ vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Somali'yi vekalet savaşlarına sürükleyecek veya bölgesel ve uluslararası düşmanlıkları ülkeye taşıyacak herhangi bir yabancı askeri üs veya düzenlemenin kurulmasına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

dsgthy
İsrail'in hamlesinin ardından Cuma günü Somali hükümeti toplantısı (SONNA)

Somaliland bölgesinden araştırmacı ve siyasi analist Numan Hasan, ‘Somaliland hükümetinin Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesini kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Somalilandlı yetkililer, bölgenin bağımsız bir devlet olarak tanınması için herhangi bir siyasi çözümü engelleyeceğini düşünen Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmeyi reddettiklerini açıkça ifade ettiklerini ve halkın da aynı fikirde olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hasan, Somaliland hükümetinin, komşu ülkelere zarar vermemeleri koşuluyla, bölgede İsrail askeri üslerinin kurulmasına itiraz etmeyeceğini düşündüğünü, özellikle Arap ve İslam dünyasının İsrail'in tanınmasını reddetmesi gibi son gelişmeler çerçevesinde bölgenin herhangi bir dış müdahaleye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Numan Hasan'a göre bağımsızlığın tanınması Somaliland hükümetinin birincil hedefi olmaya devam ediyor. Hasan, Bu adımın başka hiçbir ülkenin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Öte yandan Somalili siyasi analist Hasan Muhammed Hac, İsrail'in tanınmasının, kalkınma veya güvenlik bölgeleri ve egemen tesislerin kurulması bahanesiyle yerel halkın veya Filistinlilerin bölgeye yerleştirilmesine kapı açarak, bölgenin demografik yapısı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdığını değerlendiriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hac, bu tanıma kararının Kızıldeniz kıyısında ve Babu’l-Mendeb bölgesinde İsrail’in askeri üsleri veya istihbarat tesislerinin kurulmasına kapı açacağına dair endişelerin arttığını belirtti.

Bunun, bölgeyi uluslararası çatışmaların merkezine yerleştireceğini ve Somali'nin iç meselesinden bölgesel ve uluslararası rekabetin sahnesine dönüştüreceğini söyleyen Hac, bu senaryoların (yerinden edilme ve militarizasyon) risklerinin daha geniş bölgeye ve Afrika'ya yayılacağını, kabile gerilimlerini körükleyeceğini ve kapsamlı siyasi çözümlerin şansını zayıflatacağını kaydetti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi danışmanı Tümgeneral Adil el-Umde, Somali'de yaşananların, ayrılmayı teşvik eden hareketler arasında olumsuz algıları güçlendirerek Afrika devletleri arasındaki parçalanma ve bölünmeyi daha da şiddetlendirdiğini düşünüyor. Somaliland'ın bölünmesinin bölgesel ve uluslararası istikrarı etkileyeceğini, çünkü bu bölgenin dünyadaki çoğu ülkenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi. Umde, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail'in Somaliland'ı tanımasını, uluslararası toplumun dikkatini Gazze Şeridi'nde yaşananlardan başka yöne çekmek için bölgede yeni bir çatışma cephesi açmak amacıyla kullanmak istediği yorumunda bulundu. Umde, Somali'nin birliğini ve egemenliğini korumak, Kızıldeniz bölgesinde Arap ülkelerinin ve Mısır’ın ulusal güvenliğini korumak için gerekli olduğunu söyledi.

Somali Başbakanı Barre'ye göre ülkesi, İsrail'in hamlelerine karşı egemenliği için bölgesel ve küresel destek bekliyor. Barre, yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Netanyahu'nun kararına karşı diplomatik kanalları bir seçenek olarak kullandığını ve ayrıca ülkesinin birliğini savunmak için yasal önlemler aldığını açıkladı. Barre, Somaliland Anayasası’nın bu tür bir eylemde bulunmasına izin vermediğini belirtti.

Somaliland, 1991 yılından bu yana Somali Federal Cumhuriyeti'nden tek taraflı olarak ayrıldığını ilan etti, ancak şimdiye kadar uluslararası taraflarca tanınmadı.


Riyal'in değer kaybı Tahran çarşısında protestolara yol açtı

Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)
Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)
TT

Riyal'in değer kaybı Tahran çarşısında protestolara yol açtı

Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)
Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)

İran'ın başkenti Tahran'da, İran riyali'nin dolara karşı tarihi değer kaybını protesto eden tüccarlar ve dükkan sahipleri önderliğinde dün ikinci gün üst üste gösteriler düzenlendi.

Sosyal medyada dolaşan videolarda, Tahran çarşısının çeşitli yerlerinde toplanan kalabalıklar görülüyor. Polis, rejim karşıtı sloganlar atan protestocuları dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullandı.

Protestolar, riyal'in serbest piyasada dolar karşısında yaklaşık 1,39 milyon riyal seviyesine gerilemesinin ardından geldi; riyal bir önceki gün yaklaşık 1,42 milyon riyal seviyesine düşmüş, ardından hafif bir toparlanma göstermişti.

Yargı başkanı Gulam Hüseyin Muhsini Ejei, "döviz piyasası tekelcilerini" uyararak, onlarla "kararlı ve yasal bir şekilde" mücadele edileceğini vurguladı.

Resmi raporlarda, Merkez Bankası Başkanı Muhammed Rıza Farzin'in istifa ettiği ve eski Ekonomi Bakanı Abdulnasır Hemmati'nin yeni Merkez Bankası Başkanı olarak atandığı belirtildi.


Trump: Batı Şeria konusunda Netanyahu ile tamamen aynı fikirde değilim

Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)
Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)
TT

Trump: Batı Şeria konusunda Netanyahu ile tamamen aynı fikirde değilim

Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)
Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump pazartesi günü yaptığı açıklamada, kendisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria konusunda tamamen aynı fikirde olmadıklarını söyledi, ancak anlaşmazlığın niteliği hakkında ayrıntılı bilgi vermedi.

Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, ABD Başkanı’na Batı Şeria konusunda Netanyahu'ya bir mesajı olup olmadığı ve buradaki yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin barışı tehlikeye atabileceğinden endişe duyup duymadığı soruldu. Trump gazetecilere verdiği yanıtta “Batı Şeria konusunda uzun ve yoğun bir tartışma yaptık. Bu konuda yüzde 100 aynı fikirde olduğumuzu söyleyemem, ancak bir anlaşmaya varacağız” dedi.

Trump, Netanyahu ile olan anlaşmazlıklarının niteliği hakkındaki bir soruya ise “Bu konuya girmek istemiyorum. Uygun zamanda açıklanacak” yanıtı verdi. Trump, Netanyahu'nun ‘doğru olanı yapacağını’ da sözlerine ekledi.

ABD merkezli haber sitesi Axios, Trump ve üst düzey danışmanlarının, İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptıkları görüşmede, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria'da uyguladığı politikaları değiştirmesini istediklerini bildirdi. Reuters bu haberi henüz doğrulayamadı.

İsrail, uluslararası tarafların 2,7 milyon Filistinlinin yaşadığı ve gelecekte kurulması beklenen Filistin devleti planlarının önemli bir parçası olan Batı Şeria’da yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarını durdurması için artan baskısıyla karşı karşıya. Birleşmiş Milletler (BM), Filistinliler ve çoğu ülke, yerleşimlerin uluslararası hukuka göre yasadışı olduğunu düşünüyor. İsrail ise bu görüşe, bu topraklara olan İncil'deki bağları ve güvenlik endişelerini gerekçe göstererek itiraz ediyor. Batı Şeria'da yaklaşık yarım milyon İsrailli yerleşimci yaşıyor.

Geçen yıl, Birleşmiş Milletler'in en yüksek mahkemesi, İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin ve bu topraklardaki yerleşimlerinin yasadışı olduğuna ve mümkün olan en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğine hükmetti. BM, Ekim 2023 ile Ekim 2025 tarihleri arasında Batı Şeria'da binden fazla Filistinlinin öldürüldüğünü, bunların çoğunun güvenlik güçleri tarafından yürütülen operasyonlarda, bazılarının ise yerleşimcilerin şiddet eylemleri sonucunda öldüğünü açıkladı. Aynı dönemde, Filistinlilerin saldırılarında 57 İsrailli öldürüldü.