"Dört Büyükler" 9 ayda 841 milyon lira zarar etti

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor kulüpleri, KAP'a yaptıkları açıklamada finansal tabloları yayınladı / Fotoğraf: Pixabay
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor kulüpleri, KAP'a yaptıkları açıklamada finansal tabloları yayınladı / Fotoğraf: Pixabay
TT

"Dört Büyükler" 9 ayda 841 milyon lira zarar etti

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor kulüpleri, KAP'a yaptıkları açıklamada finansal tabloları yayınladı / Fotoğraf: Pixabay
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor kulüpleri, KAP'a yaptıkları açıklamada finansal tabloları yayınladı / Fotoğraf: Pixabay

Süper Lig'de şampiyonluk yaşayan ve "Dört Büyükler" olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor, Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) 9 aylık bilançolarını açıkladı.
Geçen ay Bankalar Birliği ile 8,4 milyar liralık yapılandırma anlaşması imzalayan ve borçlarını 9 buçuk yıla yayan kulüplerin, 9 aylık süreçte 841 milyon lira zarar ettikleri yapılan bildirimlerin ardından göz önüne serildi.
Galatasaray, 9 aylık süreçte toplam 321 milyon 291 bin 213 lira ile rakipleri arasında en fazla zarar eden takım oldu.
Sarı-kırmızılılar, 1 Haziran 2019-28 Şubat 2020 dönemini 3 milyon 973 bin 707 lira kar ile kapatmıştı.
277 milyon 738 bin 491 lira zarar açıklayan Süper Lig'in lideri Beşiktaş'ın da 1 Haziran 2019-29 Şubat 2020 arasında döneme göre zararını artırdığı görüldü.
Siyah-beyazlılar, söz konusu süreci 246 milyon 175 bin 201 lira zararla kapatmıştı.
141 milyon 813 bin 325 lira zarar eden Trabzonspor, listenin üçüncü sırasında yer aldı. 1 Haziran 2019-29 Şubat 2019 döneminde 52 milyon 775 bin 908 lira zarar açıklayan bordo-mavililerin de borcunu artırdığı görüldü.

Fenerbahçe en az zarar eden takım oldu
Söz konusu süreci en az zararla atlatan ise Fenerbahçe olsa da İstanbul temsilcisinin geçen yıla göre borcunun yükseldiği gözlemlendi.
1 Haziran 2020-28 Şubat 2021 döneminde 102 milyon 429 bin 627 lira zarar ederek rakiplerinden ayrılan sarı-lacivertliler, geçen dönem ise 36 milyon 709 bin 732 lira zarar açıklamıştı.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında 1 yılı aşan süreçte mevcut ekonomik problemleri daha da artan kulüpler, geçen aylarda gerçekleştirilen Bankalar Birliği anlaşması ile bir nebze olsun rahat nefes alırken, mevcut finansal tablolara bakıldığında 8 milyar liralık kredi geri ödemesinin nasıl gerçekleştirileceği de akıllarda başka bir soru işareti bıraktı.
"Dört Büyükler"in Bankalar Birliği ile 8,4 milyar liralık Finansal Yeniden Yapılandırma sözleşmesi geçen ay imzalanmıştı.
Anlaşmaya göre kulüpler, Kovid-19 salgını nedeniyle geçirdiği bir yıllık ödemesiz dönemden sonra 1 buçuk yıl daha bankalara herhangi bir ödeme yapmayacak.
Sonraki dönemlerde ise gelir performansına dayalı 9 buçuk yıllık bir finansman modeli hayata geçirilecek.
Futbol ekonomisti Tuğrul Akşar, "Dört Büyükler"in mevcut finansal durumlarını ve Bankalar Birliği ile yapılan borç yapılandırma anlaşmasının uzun vadeli etkilerini Independent Türkçe için yorumladı.

Akşar: Dört kulübün mali yapısı teknik anlamda iflas durumundadır
Futbol kulüplerinin gelirlerinin pandeminin de etkisiyle yüzde 30-35 oranın düştüğünü, buna karşılık ise takımların giderlerinin aynı seviyelerde kaldığını hatırlatan Akşar, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Giderler düşmediği için gelir-gider farkı açıldı ve o nedenle borçlanma arttı. Borçlanma artınca faiz maliyetlerinin yüksekliği ve döviz kurlarının da yukarı yönlü olması nedeniyle zararlar arttı."
Spor kulüplerinin gelirlerde yaşadığı büyük düşüşe dikkat çeken Akşar, "Naklen yayın, maç günü gelirleri diğer kazançlarda önemli düşüş var. Kadro maliyetlerini de aşağı çekemediler. Gelirler azalırken giderlerin sabit kalması, kulüplerin ilave para ihtiyaçlarını gündeme getirdi. Bunu da bankacılık sektöründen borçlanarak karşılamaya çalıştılar. Burada finans maliyetleri yüksek olduğu için zararları arttı maalesef" yorumunu yaptı.

Tuğrul Akşar 

"Kulüpler, dört buçuk yıllık gelirlerini faiz olarak ödeyecekler"
futbolekonomi.com'da yer alan verilere göre "Dört Büyükler"in toplam borçları 2020 yıl sonu finansallarına göre 14 milyar lira, mali kesime olan finansal borçları ise 8,45 milyar liraya ulaşmış durumda.
Kulüplerin pandemi öncesi toplam gelirleri ise 2,1 milyar lira olarak gerçekleşti. Dört kulübün birikimli zararları 3,9 milyar lira iken, özkaynak açıklarınınsa 2,3 milyar liraya kadar yükseldiği görüldü. 
Kulüplerin 30 Kasım 2019-30 Kasım 2020 dönemine ait yıllık zararları toplamı ise 535,9 milyon lira olarak gerçekleşti.
Tuğrul Akşar'a "Dört Büyükler"in geçen ay Bankalar Birliği ile yaptığı 8,4 milyar liralık kredi anlaşmasının uzun vadede kulüplere fayda sağlayıp sağlamayacağını sordum.
Eldeki veriler ışığında değerlendirme yapılmasının şart olduğundan bahseden Akşar, Bankalar Birliği'nden sağlanacak 8,4 milyar liralık krediyle kulüplerin dört buçuk yıllık gelirlerini faiz olarak ödeyeceklerine dikkati çekti:
"Dört kulübün bu faizi bankalara hangi dönemlerde ödeyecekleri kamuoyuna açıklanmadığı için, teamüle uygun olarak altı ayda bir faiz ödemesi yapılacağını varsayarsak, dokuzuncu yılın sonunda dört kulübün bankalara ödeyecekleri toplam faiz tutarı tahmini yüzde 20 faiz oranı üzerinden 9,35 milyar lira; Tahmini yüzde 17 faiz oranı üzerinden de 7,94 milyar lira olacaktır. Buna göre kulüpler mevcut gelirlerinin 4 buçuk katı kadar faiz ödemek yükü altına girmiş olacaklardır ya da bir başka ifadeyle dört buçuk yıllık gelirlerini faiz olarak ödeyeceklerdir. Dört kulüp kredi vadesi boyunca bankalara 8 buçuk milyar lira anapara ve yaklaşık 8-9 milyar lira da faiz ödemesi olmak üzere toplam 16-17 buçuk milyar lira ödeme gerçekleştirecekler."

"Kulüplerin mali yapılarında çözüm bekleyen önemli sorunlar var"
Bankalar Birliği ile yapılan anlaşma ile finansal yükümlülüklerini yerine getiremeyen kulüplere bir nefes alma imkanı yaratıldığını aktaran Akşar, takımların yapısal problemleri bulunduğuna aktararak, şu uyarıyı yaptı:
Borçların yeniden yapılandırılması, sorunun iki yıl daha ötelenmesi anlamına geliyor. Bundan önceki borç yapılandırmada da aynı konuları gündeme getirmiş ve bu kulüplerin faiz kaynaklı borçlarının daha da artacağını ifade etmiştim, aynen de öyle oldu. Kulüplerin finansal yükümlülükleri daha da arttı. Kulüplerin mali yapılarında çözüm bekleyen önemli sorunlar var. Özkaynak açıkları gelirlerinin bir buçuk katına, birikimli zararlarıysa iki katına ulaşmış durumda. Faaliyetlerinden kar edemedikleri için sürekli borçlanmak durumunda kalan, sürekli bütçe açığı veren, gelirleri pandeminin de etkisiyle yüzde 35 daha gerileyen kulüplerin finansal dengeleri yitmiş durumda. 
"Sağlıklı ve dengeli bir mali yapıya sahip olmayan kulüplerde, tekrar finansal dengeyi sağlamak mümkün değildir" diyen Akşar, yapılan anlaşma ile finansal borçların daha da artacağına dikkat çekerek, "Artan faiz yükü nedeniyle borçlar döndürülemez, günü gelen taksit ve ana para ödemeleri yapılamaz noktaya gelecektir... Diğer faaliyet giderlerini de eklediğinizde, bu dört kulübün toplam gelirleri faaliyet ve finansman giderlerini karşılayabilecek yetenekte değildir. Doğal olarak şunu şimdiden söyleyebilirim: 2 yılın sonunda bu kulüpler bu yapılandırmadan gelen 2 yıl anapara ödemesiz dönemin faiz yükünü bile ödeyemeyeceklerdir" ifadelerini kullandı.

"Dört kulübün mali yapısı teknik anlamda iflas durumundadır"
Kulüplerin finansal anlamdaki kredibilitelerini "erozyona uğramış" olarak nitelendiren Akşar, sözlerini şöyle sürdürdü:
Ticari ve ekonomik anlamda gelirleri erimiş, finansal yükümlülüklerini yerine getiremeyen bu kulüplerin başkaca bir finansal hamleleri de kalmamıştır. Sıcak para arayışı içinde olan bir mali yapının yangınını ancak bu şekilde söndürmeye çalışıyorlar. Ama bu müdahale ile yangın sönmüyor, sönmüş gibi görünüyor. Bu şartlarda bir mali yapının kredilendirilmesi teknik olarak çok uygun olmamakla birlikte, siyasetin de yönlendirmesiyle bu yapılandırma gerçekleştirilmiştir. Çünkü, bu dört kulübün mali yapısı teknik anlamda Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 376. maddesine göre teknik iflas durumundadır. Özkaynakların üçte ikisini yitirmiş durumdalar ve bu özkaynak açığını giderememektedirler. Ne var ki, söz konusu mali yapıların spor sektöründe olması, sahip oldukları popülarite ve yaygın taraftar tabanı,  TTK'nın 376.maddesinin  çalıştırılmamasına neden oluyor. 

"Günü kurtaran çözümlerle kulüplerin borç sorunları çözülemez"
Dört Büyükler'in TTK 376. maddesine göre "Teknik İflas"ta olduklarını öne süren Akşar, görüşünü şu sözlerle destekledi:
Dört kulüpten üçünün toplam varlıkları, toplam borçlarını karşılamaya yetmediğinden, kulüplerin net borçlu bir mali yapıya sahip olduğu görülüyor. Dört kulübün birikimli zararları nedeniyle özkaynaklarının aşırı derecede eriyerek, pasif açığına neden olduğu anlaşılıyor. Hepsi şirket olan bu kulüplerin net işletme sermayelerinin kısa vadeli yükümlülüklerini karşılayamadığı gözlemleniyor. Toplam gelirleri, borçlarını karşılamaya yetmiyor; bu nedenle yoğun olarak borçlanmaya yöneliyorlar. Faaliyetlerinden kar yaratmakta zorlanan bu kulüpler, sürdürülebilir bir mali yapıyı olanaklı kılacak bilanço karı oluşturamıyorlar. Dört kulüp özkaynaklarının önemli bir kısmını yitirmiş olmaları nedeniyle, acil sermaye artırımı yapmak zorundadırlar. Aksi halde, TTK hükümlerine göre söz konusu kulüpler teknik iflas durumuna gelmişlerdir. Sonuç itibariyle, yapısal sorunlara yönelik stratejik bir yaklaşıma yönelmeksizin, günü kurtaran çözümlerle kulüplerin borç sorunları çözülemez. 

Independent Türkçe



Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı Fransa Bisiklet Turu nedir?

En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
TT

Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı Fransa Bisiklet Turu nedir?

En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)

Adrenalin'den herkese merhaba. Bu hafta şu anda gerçekleştirilen ve dünyanın en prestijli spor organizasyonlarından biri olan Tour de France'i inceleyeceğiz.

Fransa Bisiklet Turu'na geçmeden önce bu etkinliğin bir parçası olduğu yol bisikleti yarışlarına bakalım.

Yol bisikleti yarışı 

Yol bisikleti yarışlarında sporcular genellikle asfalt zeminde uzun mesafeleri yüksek hızlarda kat ediyor. Bu disiplin, bisiklet sporunun en bilinen ve prestijli dalı. En meşhur örneği Tour de France olan bu yarışlarda bireysel performansın yanı sıra takım stratejileri de büyük rol oynuyor. Fiziksel dayanıklılık, taktik ve hız, yol bisikleti yarışlarında kazananı belirleyen unsurlardan bazıları. 
 

cdvfgthyj
Avustralya'lı Ben O'Connor, 18. etabı kazanan bisikletçi oldu (AP) 

Tour de France

Her yıl temmuzda başlayan ve iki gün tatil dahil 23 gün süren Fransa Bisiklet Turu, 21 etaptan oluşuyor. 3 bin 338 kilometre boyunca heyecanın dinmeyeceği organizasyonu bu yıl 23 takımdan 184 bisikletçi katılıyor. 

Bir gazetenin reklam kampanyası olarak başlayan Fransa Bisiklet Turu (Tour de France), artık dünyanın en prestijli bisiklet yarışı. 1903'te L'Auto gazetesinin talebi üzerine genç muhabir Géo Lefèvre, satışları artırmak için 6 aşamalı bir "Fransa Turu" yarışması önerdi.

İlk Tur'a katılan 60 bisikletçi Lyon, Marsilya, Toulouse, Bordeaux ve Nantes şehirlerinden geçip Paris'e geri döndü. Yarış, bitirilebileceğine dair şüphelere rağmen büyük bir sansasyon yarattı. Fakat bu bilinirlik beraberinde tartışmaları da getirdi. 1904'teki turda, 1903 şampiyonu Maurice Garin dahil ilk 4 sırayı alan bisikletçiler hile ve müdahale nedeniyle diskalifiye edildi. Garin bir daha asla kazanamadı ve 1904 şampiyonluğu Henri Cornet'e geçti.

Kaotik başlangıcının ardından Tur, üç haftalık zorlayıcı bir formata kavuştu. Organizatörler Henri Desgrange ve Lefèvre sınırları zorluyordu: İspanya'yla Fransa'yı birbirinden ayıran Pireneler sıradağlarını da yarışa dahil ettiler. Hatta anlatılanlara göre şampiyon Octave Lapize, Tourmalet geçidine tırmanırken organizatörler için "katiller" demiş. Ertesi yıl 2 bin 600 m yüksekliğindeki Galibier dahil Alpleri de eklediler ve mesafeyi 4 bin 800 kilometrenin üzerine çıkardılar. 

1919'da, kaosun ortasında düzeni sağlamak için Desgrange, liderlere ilk maillot jaune (sarı mayo) ödülünü verdi. Bu ödül, L'Auto gazetesinin kağıdının rengiyle uyumlu olduğu için seçildi. O andan itibaren seyirciler sarı mayoyu kimin giydiğine ya da giyebileceğine odaklanıyor ve bu gelenek hâlâ devam ediyor.

Bisikletçilerden saatler önce parkura çıkıp kalabalığı eğlendiren ve yarışın masraflarını karşılayan sponsor araçlarıyla geçit arabalarından oluşan tanıtım konvoyu, Tur'a 1930'da dahil oldu. 

1936 yılındaysa Fransız işçilere ücretli izin zorunlu hale getirildi ve böylece her temmuzda düzenlenen troisième semaine (üçüncü hafta) yarışı yazın bir ritüeli haline geldi.

Yüzyılın ortasına gelindiğinde Fransa Bisiklet Turu, artık ülkenin kültürel dokusunun bir parçasıydı: Dağ yollarında tezahürat yapan kalabalıklar, deniz kenarına yapılan geziler kadar Fransız yazının tipik bir özelliği haline gelmişti. 

fgthyju
Fransız Bernard Hinault ve ABD'li Greg Lemond, 1986'daki Tour de France'ta 18. etabın bitiş çizgisini birlikte geçiyor (Reuters) 

Tour de France, dünya savaşları sırasında düzenlenmedi ancak 1947'den sonra savaş sonrası bir rönesans yaşadı. Fransız bisikletçiler 1940'ların sonu ve 1950'lerde hakimiyet kurarken Louison Bobet, üç kez üst üste kazandı (1953–55). Jacques Anquetil 1960'ların başında 5 şampiyonluk elde etti. Anquetil ve Raymond Poulidor arasındaki rekabet efsanevi hale geldi.

Tur'un en büyük şampiyonları 1970'lerde çıktı. Acımasız yarışları nedeniyle "Yamyam" lakaplı Belçikalı Eddy Merckx, Fransa Bisiklet Turu'nu 5 kez kazandı (1969-72, 1974) ve 34 etap zaferiyle rekor kırdı.

Hakimiyeti çıtayı belirleyen Merckx, genel olarak gelmiş geçmiş en dominant bisikletçi kabul ediliyor. Onun ardından, Tour de France'ı 5 kazanan Fransız Bernard Hinault (1978–85) ve 5 kez üst üste kazanan İspanyol Miguel Indurain (1991–95) geldi. Anquetil, 1960'larda 5 zafer kazanan ilk bisikletçi olmuştu ve bu zaferleri 1957 ile 1964 yılları arasında elde etmişti.

1980'lerde ve 1990'larda Tur daha küresel hale geldikçe, dünyanın dört bir yanından şampiyonlar ortaya çıktı. Amerikalı Greg LeMond üç kez kazandı (1986, 1989, 1990) ve Avrupalı dışından gelen ilk şampiyon olarak yarışın uluslararası statüsünü pekiştirdi.

LeMond'un gelişi ve İspanya, Britanya, Kolombiya, Avustralya ve diğer ülkelerden çıkan şampiyonların sayısının artması, Tur'u kazanmanın artık sadece Fransızlar veya Belçikalıların tekelinde olmadığını açıkça gösterdi. 1990'da LeMond'un üçüncü zaferi, Tur'un gerçek bir "dünya" etkinliği haline geldiğinin kanıtı olarak geniş çapta kutlandı.

Ancak Tour de France'in muhteşem tarihinde skandallar da var. Özellikle doping, bu yarışa defalarca gölge düşüren en büyük unsur. 1998 Festina Olayı, bir dönüm noktasydı. Festina takımının arabasını durduran polis, büyük miktarda yasaklı madde buldu. Birkaç gün içinde Festina takımının tamamı yarıştan ihraç edildi. Bu olay, bisiklet sporunun en iyi takımlarından birinde yürütülen "planlı bir doping programı"nı ortaya çıkardı ve Dünya Dopingle Mücadele Ajansı'nın (WADA) kurulmasını hızlandırdı.

Daha sıkı testler yapılmaya başlansa da bisiklet sporunun güvenilirliği sarsıldı: Özellikle Fransız taraftarlar, 1998'deki kavgaları ve suçlamaları hiç unutmadıkları için yarışlara yeniden güven duymuyor. 

Doping nedeniyle mirası altüst olan en ünlü şampiyonsa Lance Armstrong. Teksaslı sporcu, kanseri yenerek 7 kez üst üste Tour de France'ı kazandı (1999-2005) ve uluslararası bir ikon haline geldi.

Ancak onlarca yıldır süren şüpheler, ABD Dopingle Mücadele Ajansı (USADA) tarafından kapsamlı bir soruşturma açılmasına neden oldu. 2012'de sporun yönetim organı Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI), USADA'nın "spor tarihinin en sofistike, profesyonel ve başarılı doping programı"nın Armstrong'un zaferlerini mümkün kıldığı yönündeki bulgularını resmen kabul etti. Armstrong'un 7 şampiyonluğu da elinden alındı.

fghyjukı
Lance Armstrong, "Beni 1995'e, herkesin doping yaptığı günlere geri gönderseniz muhtemelen yine yapardım" diyor (Reuters)

Dönemin UCI Başkanı Pat McQuaid, kararın ardından "Lance Armstrong'un bisiklet sporunda yeri yok" açıklamasını yapmıştı.

Dopingden yakalanan başka şampiyonlar da var. Örneğin 2010 şampiyonu Alberto Contador, clenbuterol kullanımı nedeniyle bir unvanından mahrum bırakıldı ve çeşitli dönemlerden birçok bisikletçi doping testlerinde başarısız oldu. Doping, Tur'un her dönemini lekeleme tehdidi oluşturan hassas bir konu olmaya devam ediyor.

Güvenlik sorunları da tartışmalara yol açıyor. Dağ inişleri ve dar yollar, kazaların ciddi sonuçlara yol açabileceği anlamına geliyor. 1995'te İtalyan Fabio Casartelli, yüksek hızda bir iniş kazasında trajik bir şekilde hayatını kaybetti ve bu olay, daha sonra kaskların zorunlu hale getirilmesine neden oldu. 

Son yıllarda seyircilerin müdahaleleri de kazalara neden oluyor. Örneğin, 2023 Turu'nda, yola eğilen bir taraftar 15. etapta büyük bir zincirleme kazaya neden oldu: Sarı mayonun favorisi Jonas Vingegaard da dahil Jumbo-Visma takımının bisikletçileri sert bir şekilde düştü ve takım daha sonra yasal işlem başlatmayı bile düşündü.

Polis, coşkulu kalabalık ve bisikletçilerin güvenliğini arasında denge kurmak zorunda: Organizatörler, hayranların parkura geçmemelerini ve tehlikeli duman bombaları kullanmamalarını istese de uzun dağ etaplarını denetlemek, yarış yetkilileri için "sağlık ve güvenlik kabusu" olmaya devam ediyor.

Tur, aynı zamanda siyasi veya sosyal protestolar için beklenmedik bir sahne haline geldi. Dikkat çeken olaylar arasında iklim aktivistlerinin eylemleri de yer aldı. 2022'deki 10. etapta, Dernière Rénovation grubundan birkaç protestocu kendilerini yola yapıştırarak yarışan grubu engelledi ve iklim değişikliği konusunda acil önlem alınmasını talep etti. Yarış, protestocular kaldırılana kadar durduruldu. Bu eylemler dünya çapında manşetlere taşındı ve diğerlerini gelecekteki yarışlarda benzer aksaklıklar yaratmaya teşvik etti. 

Uluslararası politika da yarışta yer buldu: Bu yıl 17. etap boyunca düzinelerce seyirci, bisikletçiler geçerken Filistin bayrakları sallayıp "Özgür Filistin" yazılı pankartlar açtı, sloganlar attı ve İsrail destekli Israel–Premier Tech takımının ihraç edilmesini istedi. Bu takımdaki bir İsrailli bisikletçi kendini güvende hissetmediğinden şikayet etti.

dfghyju
Dieulefit adlı yaklaşık 3 bin nüfuslu bir kasabada mağaza işleten Vanessa Huguenin, Tur'un görünürlüğünden yararlanmak için bu etkinliğin yaklaşık iki aydır planlandığını söyledi (Reuters)

Tour de France gelişmeye devam ediyor. Modern takımlar son derece taktiksel ve genellikle veriye dayalı stratejilerle yönetiliyor. Güç ölçerlerin, aerodinamik analizlerin ve gerçek zamanlı radyo iletişiminin kullanımı, yarışları çok kontrollü hale getirdi. Hatta geleneksellikten yana bazıları bunun yarışın spontanlığını yok ettiği eleştirisinde bulunuyor.

2025'te Groupama-FDJ patronu Marc Madiot, sürekli iletişimin bisikletçileri “uzaktan kontrol ettiğini” ve kaza riskini artırdığını savunarak, yarış radyolarının ve güç ölçerlerin yasaklanmasını önererek tartışmayı yeniden alevlendirdi. Onun yorumları daha geniş bir tartışmayı yansıtıyor: Radyolar olmadan bisikletçiler daha içgüdüsel kararlar almak zorunda kalabilirler ancak takımlar radyoların kazaları veya mekanik arızaları hemen bildirerek güvenliği de artırdığını savunuyorlar.

Yararlanılan kaynaklar: The Guardian, Rouleur, AP, Aspetar, Reuters