Suyu olan mahallelere su satmak: Su nasıl ticarileşti?

Bir personel, Fransa’nın doğusundaki bir fabrikada maden suyu şişelerini kontrol ediyor (AFP)
Bir personel, Fransa’nın doğusundaki bir fabrikada maden suyu şişelerini kontrol ediyor (AFP)
TT

Suyu olan mahallelere su satmak: Su nasıl ticarileşti?

Bir personel, Fransa’nın doğusundaki bir fabrikada maden suyu şişelerini kontrol ediyor (AFP)
Bir personel, Fransa’nın doğusundaki bir fabrikada maden suyu şişelerini kontrol ediyor (AFP)

Fidel Spiti
(Reklamlar, bu küresel ticaretin büyümesine katkıda bulundu)
Su şişelerini büyük süpermarketin raflarından, küçük bakkal veya dükkanlardan alıyoruz. Diğer ürünlere göre daha düşük bir bedel ödüyoruz ve suyun, neden düşük fiyata plastik veya cam şişelerde satıldığını sorgulamadan günümüze devam ediyoruz. Bazı insanlar, bu meseleyi bir modadan daha fazlası olarak nitelendiriyor. Özellikle de bu şişelerin en büyük miktarı, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere evlerindeki musluklardan içme suyuna ulaşan ülkelerde satılıyor.
Bu insanlara göre bu moda, yönetmen Orson Welles’in 1977 yılında Fransız Perrier suyu için çektiği reklamla başladı. Reklamda şu cümle seslendiriliyordu; “Fransa’nın güney ovalarının derinliklerinde, milyonlarca yıl önce başlayan gizemli bir süreçte doğa, tek kaynaktan buzlu sulara hayat katıyor: Perrier.”  İzleyiciler de suyun Fransız Pirene dağlarındaki doğa manzarasının pırıl pırıl yeşil şişeden geçerek bir bardağa döküldüğünü seyrediyordu. Bu bağlamda bu reklamın, şişelenmiş su için pazarlama geçmişini oluşturduğu ve büyük bir başarı elde ettiği söyleniyor. 1975 yılından 1978 yılına kadar ABD’de Perrier suyunun satışı, 2,5 milyondan 75 milyonun üzerine çıktı.
Başkaları, bu analizi kabul etmiyor. Onlara göre şişelenmiş suya yönelik yüksek ‘çılgın’ talep, öncelikle dünyadaki tatlı su kirliliğinden kaynaklanıyor. Her yıl içme suyu aracılığıyla kendilerine bulaşmış hastalıklardan ölen 5,1 milyon insan var. Araştırmalar, Afrika’daki atık suyun yüzde 90’ının arıtılmadan nehirlere döküldüğünü ve kıta nehirlerinin yüzde 75’inin kirlenmesine ve yılda 2 milyon çocuğun ölümüne neden olduğunu gösteriyor. Teorik olarak içilmesi güvenli olduğu varsayılan tatlı su miktarı, dünya yüzeyini kaplayan toplam suyun yüzde 3’ünü geçmese de (yüzde 97’si tuzlu su) insanların pervasızlığı tatlı su miktarını sürekli olarak azaltıyor.
Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı kuruluşların yayınladığı raporlara göre Rusya’da yüzey sularının yüzde 75’i ve yeraltı sularının yüzde 30’u, insan tüketimine uygun olmayacak ölçüde kirlendi. Avrupa’nın en büyük 50 nehrinden 5’i temiz. Afrika’da 677 gölden hepsi kirli. Kesin olan şey, özellikle üçüncü dünyada, şehirler büyüdükçe hükümetlerin yarışta kaybettiği, artık yeterli arıtma istasyonları kuramadıkları ve evlere su dağıtım ağlarını modernize edemedikleridir. Ve bunun da özellikle hızlı ekonomik gelişme ve büyümeye tanık olan ülkelerde sayıları sürekli artan şehir sakinlerinin talebini karşılamak için farklı boyutlarda plastik kaplarda su şişeleme fabrikalarının çoğalmasına yol açmış olmasıdır.

İçme suyu uygarlıkları
Başlangıçta tarım ve istikrarı sağlamak ve bu hayati yaşam kaynağı üzerindeki çatışmayı önlemek için su toplamak, depolamak ve dağıtımını yönetmek gerekiyordu. Bu durum yaklaşık 10 bin yıl önceydi. Nihayetinde insanlar yemeksiz bir ay yaşayabilir, ancak susuz bir haftadan fazla yaşayamaz.
Eski zamanlarda eski Mısırlılar, Nil’in çamurlu sularından yararlanmak için bir dizi filtreleme sistemi icat ettiler. II. Amenhotep’in Teb’deki mezarının duvarında, bir dizi toprak kap tarafından Nil’den su alındığı resmedilmiş. Su ticareti, modern çağımızda Mısır sanatlarında ‘Al-Saqqa Mat’ filminde sinema ve Şerife Fadıl, ardından da Muhammed Munir’in söylediği şarkılar aracılığıyla mevcut. Munir, şarkısında “Su olan mahallelere su satmanın faydası yok” diyor. Diğer taraftan Roma İmparatorluğu, imparatorluk boyunca etkileyici ve karmaşık su kanalları sistemiyle ünlüydü. Bu kanallar 100 yıl öncesine, yani yirminci yüzyılın başlarına kadar faaliyette kaldı. Romalılar suyun kalitesini şeffaflığı ve tadı ile ayırt ettiler. Çöl bölgelerinde ise kuyular, kabilenin toplanma ve istikrar merkeziydi. Bu kuyulara saygı göstergesi olarak ritüeller düzenlendi, suyun eşit olarak kullanılması için yasalar ve kurallar çıkartıldı. Ancak Babil’e geldiğimizde Kral Hammurabi, Dicle ve Fırat nehirlerinden çiftçilere, krallığındaki tüm tarlalara uzanan kanallar aracılığıyla su dağıtmak için katı yasalar koydu. Yasaları çiğneyenler için cezalar çok ağırdı. Arap Yarımadası’nda, Mekke’de olduğu gibi, Zemzem pınarı yakınında, kaynakların yakınlarında eski uygarlıklar ortaya çıktı.
Modern çağda, doğal su kaynakları, Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarında kişisel hijyene olan ilginin ortaya çıkmasının ardından, Avrupa’nın zenginleri için hızla büyük önem kazandı. Fransa, İtalya, Almanya ve İngiltere’de maden kaynaklarına ziyaretler, şifalı sudan içme ve bununla banyo yapma eylemleri gelişti.

Nasıl başladı?
Doğal suların ticari kullanımı, Fransa’da, Evian ailesinden bir iş adamının 1824’te Sardinya Kralı’nın sahip olduğu bir mülkte ilk kez bir termal banyo açmasıyla başladı. Kral, iş adamına su satması için izin vermişti. Daha sonra adam, 1829’da bir çömlekle su satmak için bir şirket kurdu.
Evian’dan sonra Perrier şişeleri ortaya çıktı. 1863’te Doktor Louis Perrier, 3. Napolyon’ndan topraklarındaki su pınarlarını satın almıştı. Ancak bu kaynak sularının pazarlanması, pınarın 1903’teki ilk satın alıcısı olan St. John Harmsworth’un fikriydi. Perrier’ın hekimlik ününden dolayı çeşmeye ‘sağlıklı’ statüsü vermesi için ‘Perrier’ ismi kullanıldı.
Diğer Avrupa ülkeleri de kısa süre sonra sularını satma yolunda Fransızları takip etti. İngiltere, Londra’daki 1851 Büyük Sergisi’nde ilk şişelenmiş suyu ‘Malvern’i sergiledi. Birkaç yıl sonra Alman ‘Apollinaris’ şirketi, 1982’de bir İngiliz ticaret fuarında üstün kalitenin bir göstergesi olan Kırmızı Üçgen ile ödüllendirildi. San Pellegrino şirketi, İtalyan su satışlarının ilk yılı olarak 1899’da 35 bin şişe su doldurdu.

Mevcut şişelenmiş sular
2002 yılı geldiğinde küresel şişelenmiş su endüstrisi bir dönüm noktasındaydı. Geleneksel olarak, endüstri birçok yerel ve bölgesel oyuncu arasında bölünmüş durumda. Ancak son on yılda dört büyük çok uluslu şirket (Danone, Nestle, PepsiCo ve Coca-Cola) küresel pazar payı için rekabete girişti. Bu dört şirket, küresel pazarın yüzde 30’undan fazlasını kontrol etti ve satın almalarla büyümeye devam etti.
Şu anda, küresel şişelenmiş su endüstrisi şaşırtıcı bir patlama yaşıyor. Yeni isme sahip bir ürünün, su ürünlerinin neler içerdiğine dair farklı ve yeni sunumlarla her hafta raflarda yerini aldığı görülüyor.
Birçok analist, bu durumu en aktif, yaratıcı ve küstah şekilde kapitalizmin bir fikri olarak tanımlıyor. Yani; ücretsiz materyali alın, çeşitli şekillerde ve çoğu yanlış olan propaganda fikirleriyle sunun, sonra onu su şirketlerinin teşvik ettiği gibi bedeni, ruhu ve psikolojiyi etkileme yeteneğine sahip yeni bir şey olarak satın. Şişelenmiş suyun temel özelliği, ‘saf ve temiz’ olması. Bazı su türlerinin dolduruldukları ve petrolden yapılan şişelerden kaynaklanan maddelerle kirlenebileceğini belirten araştırmalara göre tüm markalar, sularının saflığını ve kaynaklarının temizliğini vurguluyor, ancak bu saflık ve temizlik kesin değil. Kolektif hayal gücüne göre musluk suyu çoğunlukla nehirlerden ve göllerden geliyor. Nitekim uzun mesafeler kat etmek ve kirli olabilecek yollardan geçmek zorunda. Bu sebeple doğal olarak şişelenmiş su popülerlik kazandı.
Bunun için şişelenmiş su, dünyanın en hızlı büyüyen içecek pazarı haline geldi. Küresel piyasa değeri 2013 yılında 157 milyar dolara, 2020’ye kadar da 280 milyar dolara ulaştı. 2021 yılında ve sonraki yıllarda bu pazarın, dünya çapında elde ettiği önemli ve istikrarlı büyüme nedeniyle trilyonları geçmesi bekleniyor. Geçtiğimiz yıl dünya çapında yaklaşık 500 milyar litre şişelenmiş su satıldığı ve bunların toplam perakende değerinin 100 milyar dolar olduğu unutulmamalı. Pazar her yıl yaklaşık yüzde 20 büyürken, bu rakamların da artması bekleniyor. Bu, belirli bir pazarın büyümesi için finans ve ekonomi dünyasında hayali bir sayı.
Öte yandan suyun paketlendiği plastik şişelerin imalatında çevresel ve ekonomik yönlerden bahsetmek şart. Ne yazık ki rakamlar gösteriyor ki, tek bir şişenin üretimi ve doldurulması, içindeki su miktarının iki ila üç katı kadar su gerektiriyor. Bu orana, imalatlar sırasında petrol tüketimi ve ek kaynaklar dahil değil. Yalnızca 2006 yılında ABD’deki plastik su şişelerinin üretimi, bir milyon ton PET üretimini gerektiriyordu ve bu da 17 milyon varil petrol gerektirmekteydi. Tükettiğimiz her şişe su için, dolaylı olarak bunun dörtte birine eşdeğer düzeyde (paketin imalatı, nakliye ve sevkiyat için gerekli olan) petrol tükettik.



Tetteh: Libyalı liderler "yol haritasını" uygulamakta başarısız oluyorlar

Tetteh'in Libya kriziyle ilgili Güvenlik Konseyine verdiği brifingden, (Konsey)
Tetteh'in Libya kriziyle ilgili Güvenlik Konseyine verdiği brifingden, (Konsey)
TT

Tetteh: Libyalı liderler "yol haritasını" uygulamakta başarısız oluyorlar

Tetteh'in Libya kriziyle ilgili Güvenlik Konseyine verdiği brifingden, (Konsey)
Tetteh'in Libya kriziyle ilgili Güvenlik Konseyine verdiği brifingden, (Konsey)

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı ve Genel Sekreter Antonio Guterres Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, ülkedeki başlıca siyasi paydaşları, uluslararası örgüt tarafından belirlenen siyasi sürecin gereklerini yerine getirmede "başarısız olmakla" suçladı.

Tetteh, dün Güvenlik Konseyi'ne verdiği brifingde, yol haritasının uygulanması için ilgili Libyalı paydaşlarla yapılan çabaların, özellikle Yüksek Ulusal Seçim Komisyonu'nun yeniden yapılandırılması ve seçimlere ilişkin anayasal ve yasal çerçevede önerilen değişikliklerin değerlendirilmesi konusunda önemli bir zorluk teşkil ettiğini belirtti. Ayrıca, Temsilciler Meclisi ve Yüksek Devlet Konseyi'ndeki egemenlik pozisyonları komiteleriyle devam eden çabaların henüz Yüksek Ulusal Seçim Komisyonu'nun yeniden yapılandırılmasıyla sonuçlanmadığını vurguladı. Tetteh, bu gecikmelerin iki kurum arasındaki güven eksikliğini gösterdiğini savundu.


"Sarı hat" Gazzeliler için bir ölüm tuzağı

Şiddetli yetersiz beslenmeden muzdarip Gazzeli kız Acvan, dün Han Yunus'taki el-Nasır Hastanesi'nde annesinden yiyecek alıyor (Reuters)
Şiddetli yetersiz beslenmeden muzdarip Gazzeli kız Acvan, dün Han Yunus'taki el-Nasır Hastanesi'nde annesinden yiyecek alıyor (Reuters)
TT

"Sarı hat" Gazzeliler için bir ölüm tuzağı

Şiddetli yetersiz beslenmeden muzdarip Gazzeli kız Acvan, dün Han Yunus'taki el-Nasır Hastanesi'nde annesinden yiyecek alıyor (Reuters)
Şiddetli yetersiz beslenmeden muzdarip Gazzeli kız Acvan, dün Han Yunus'taki el-Nasır Hastanesi'nde annesinden yiyecek alıyor (Reuters)

İsrail, Gazze Şeridi'nden çekilme haritasında işaretlenen "sarı hat’ı", yaklaşan herkesi öldüren, ancak "ölüm tuzağı" olarak tanımlanabilecek bir yere dönüştürdü. Son 24 saat içinde, 10 Ekim'de imzalanan barış planına göre Gazze Şeridi'ni ikiye bölen "sarı hata" yaklaşık 200 metre mesafede bulunan Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla kasabasında dört Filistinli öldürüldü.

Filistin kaynakları Şarku’l Avsat’a, İsrail'in "sarı hattı" fiilen "ölüm tuzağına" çevirdiğini ve orada Gazzelileri soğukkanlılıkla öldürdüğünü söylüyor.

Birleşmiş Milletler Gazze'deki kıtlığın sona erdiğini ilan etti, ancak Şeritteki nüfusun büyük çoğunluğu hala yüksek düzeyde gıda güvensizliğiyle karşı karşıya.


Suriye Cumhurbaşkanı, Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların kaldırılması nedeniyle halkını tebrik etti ve yeniden inşa aşamasının başladığını duyurdu

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)
TT

Suriye Cumhurbaşkanı, Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların kaldırılması nedeniyle halkını tebrik etti ve yeniden inşa aşamasının başladığını duyurdu

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara dün yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımları tamamen kaldırmasını memnuniyetle karşıladığını belirterek, bu adımın yıllar süren savaşın ardından ülkeye yatırımların geri dönmesinin önünü açacağını söyledi.

Şara, sosyal medya platformu X üzerinden yayımladığı ve bu platformdaki ilk paylaşımı olan görüntülü mesajında, “Bugün Allah’ın izniyle, ardından sizlerin 14 yıl süren çabası ve sabrı sayesinde Suriye yaptırımsız ilk gününe uyanıyor” ifadesini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump’a teşekkür eden Şara, “Suriye halkının çağrısına yanıt veren ABD Başkanı Donald Trump’a, Suriye halkının fedakârlıklarını takdir eden ve yaptırımların kaldırılması yönündeki talebine olumlu yaklaşan Kongre üyelerine özel teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.

Şara, konuşmasında, “Suriye devrimi sürecinde fedakârlık yapan ve sabreden herkese, kimyasal silahlara maruz kalanlara, ülkesini terk etmek zorunda kalanlara, denizlerde hayatını kaybedenlere ve bu toprakları kanlarıyla sulayan şehitlere teşekkür ediyorum. Bu büyük zafer, Suriye üzerindeki kısıtlamaların tamamen kaldırılmasıyla taçlandı” ifadelerine yer verdi.

Şara ayrıca, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’ye de teşekkür etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı daha önce yaptığı açıklamada, yaptırımların kaldırılmasını ‘yeniden inşa ve kalkınma sürecine giriş kapısı’ olarak nitelendirmiş, ülke içinde ve dışında yaşayan tüm Suriyelileri ulusal toparlanma çabalarına katkı sunmaya çağırmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan ve Türkiye’den gelen talepler doğrultusunda Suriye’ye yönelik yaptırımların uygulanmasını iki kez askıya almıştı. Ancak Şera, yaptırımların ABD’deki hukuki sonuçlarından çekinen yatırımcıların Suriye’den uzak durmasını önlemek amacıyla, bu yaptırımların tamamen sona erdirilmesi için çaba göstermişti.

ABD Kongresi, çarşamba günü, Beşşar Esed döneminde Sezar Yasası kapsamında uygulamaya konulan yaptırımların nihai olarak kaldırılmasını onayladı.