Natanz'da ne oldu, nasıl oldu?

İstihbarat kaynakları, tesise uzaktan patlatılan ve ciddi hasara yol açan bir patlayıcı yerleştirildiğini söylediler

Başkent Tahran'ın güneyinde yer alan Natanz Nükleer Tesisi’nin birkaç gün önce uydudan çekilen görüntüsü (Reuters)
Başkent Tahran'ın güneyinde yer alan Natanz Nükleer Tesisi’nin birkaç gün önce uydudan çekilen görüntüsü (Reuters)
TT

Natanz'da ne oldu, nasıl oldu?

Başkent Tahran'ın güneyinde yer alan Natanz Nükleer Tesisi’nin birkaç gün önce uydudan çekilen görüntüsü (Reuters)
Başkent Tahran'ın güneyinde yer alan Natanz Nükleer Tesisi’nin birkaç gün önce uydudan çekilen görüntüsü (Reuters)

Ahmed Abdulhakim
İran’da uranyum zenginleştirme alanındaki en büyük santrifüj tesisi olan Natanz Nükleer Tesisi’ni hedef alan ve İran ile İsrail arasında uzun süredir devam eden görünmez savaşın son sahnesi gibi duran saldırının şokunun ve zamanlamasının Tahran’daki yankıları halen sürüyor.
Tahran’ın geçtiğimiz Pazar günü, İsrail’in Natanz Nükleer Tesisi’ne ‘bir sabotaj saldırısı’ gerçekleştirdiğini duyurmasından bu yana yaşananlarla ilgili olarak iki hikaye ortaya çıktı. İlki İran tarafından anlatılan ve saldırının yarattığı hasarı hafife alan bir hikayeydi. İran, saldırıyı ‘nükleer müzakerelerdeki konumunu güçlendiren ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını durduramayan kötü bir kumar’ olarak değerlendirdi. İkincisi ise, ABD ve İsrail basınında yavaş yavaş ivme kazanan bir hikayeydi. Aylardır dikkatle planlanmış bir operasyondan bahsedilen hikayede, operasyonun en belirgin sonuçlarından biri olarak, İran'ın nükleer çalışmalarını önümüzdeki aylarda kesintiye uğratabileceği belirtildi.
 Peki, Natanz Nükleer Tesisi’nde ne oldu, nasıl oldu? Olay, özellikle Tahran ve Washington'ın 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak için sarf ettikleri diplomatik çabalarla aynı zamana denk gelirken İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla geçtiğimiz Cumartesi günü, ülkenin uranyum zenginleştirme programının ana tesisi olan Natanz Nükleer Tesisi’nde yapılan ve devlet televizyonunda canlı olarak yayınlanan bir törenle yeni santrifüjlerin çalışmaya başlamasından bir gün sonra yaşandı.

Natanz Nükleer Tesisi nasıl hedef alındı?
ABD’de yayın yapan New York Times gazetesinin Salı günü yayınladığı bir habere göre istihbarat kaynakları, İsfahan vilayetindeki çöl bölgesinde bulunan Natanz Nükleer Tesisi’nin, tesise yerleştirilen ve uzaktan patlatılan bir patlayıcı ile hedef alındığını söylediler. Meydana gelen patlamanın ana ve yedek elektrik sistemlerinde ciddi hasara neden olduğuna işaret eden gazete Tahran'ın tesisteki uranyumu yeniden zenginleştirme çalışmalarına başlamasının 9 ayı bulabileceği tahmininde bulundu.
Ancak bu tahmin, İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi’nin geçtiğimiz Pazartesi günü yaptığı ve ‘küçük bir patlama olduğu ve küçük çapta hasar yol açtığı şeklindeki açıklamasıyla çelişiyor. İran’ın yerel haber ajanslarından Tesnim Haber Ajansı ise; tesisin elektrik dağıtım merkezinde küçük bir patlamanın meydana geldiğini, neyse ki olayda kimsenin yaralanmadığını ve hasarın hızla tamir edilebileceğini belirtti.
İsrail’de yayın yapan Kanal 13 televizyonu ise başka bir hikayeden bahsetti. Bu hikaye, İran’ın olaydan sorumlu taraf olarak İsrail’e işaret ettiği hikaye ile kısmen örtüşüyordu. Ancak patlamandan kaynaklanan zararın boyutu hakkında farklılık vardı.
Kanal 13’e göre Natanz Nükleer Tesisi’ndeki olayın arkasında bulunan Mossad, saldırıyı siber olarak değil, patlayıcı yerleştirerek gerçekleştirdi. Kanal, tesiste yeniden uranyum zenginleştirilmesinin aylar sürebileceğini, İran’ın bu süre zarfında uranyum zenginleştiremeyeceğini vurguladı.
İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN) da tıpkı Kanal 13 gibi Natanz Nükleer Tesisi’ndeki hasarın İran tarafından açıklanandan daha büyük olduğunu belirtti.
Öte yandan tesis ilk kez saldırıya uğramadı. İran Atom Enerjisi Kurumu, geçtiğimiz Temmuz ayında tesisin içinde ‘gizemli bir kazanın’ meydana geldiğini duyurmuştu.

Saldırının gerçek sonucu ne oldu?
Tahran, ABD ve İsrail yayın organlarının haberlerinde geçen Natanz Nükleer Tesisi’nde meydana gelen patlamanın, santrifüjlere enerji sağlayan elektrik sistemini tahrip ettiği iddialarını reddederek tesisin uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam ettiğini vurguladı.İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif tarafından Salı günü yapılan açıklamaya göre yakında tesise daha gelişmiş santrifüjler yerleştirilecek.
Diğer yandan New York Times gazetesi, Natanz Nükleer Tesisi’ndeki büyük patlamanın İran'ın nükleer faaliyetlerine ciddi bir darbe indirdiğini yazdı. Gazetenin aktardığı ve kimliği açıklanmayan ABD'li yetkililere dayandırılan bilgilere göre saldırı, yeraltı santrifüjlerine enerji sağlayan iç enerji sistemini yok eden büyük bir patlamaya neden oldu.
Aynı şekilde İsrail’de yayın yapan Jerusalem Post gazetesi, Natanz Nükleer Tesisi’nde yaşananların bir ‘kaza’ olmadığını ve İran’da duyurulandan çok daha büyük bir olay olduğuna işaret ederek Tahran'ın meydana gelen zararı tamamen gidermekten çok uzak olduğunu vurguladı. Gazete, patlamanın meydana geldiği binanın, IR4 ve IR6 model gelişmiş santrifüjlerin yerleştirildiği ana bina olduğu da ekledi.
Reuters ise geçtiğimiz Salı günü, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) raporuna dayanarak, İran'ın yeraltı nükleer tesisi Natanz’da gelişmiş IR4 santrifüjleri kullanarak uranyumu zenginleştirmeye başladığını bildirdi.
İsrail’in resmi televizyon kanalı KAN, kimliği açıklanmayan bir istihbarat kaynağının, tesise verilen hasarın İran'ın uranyum zenginleştirme çalışmalarını aksattığını, bunun da Tahran'ın bu dosyada önemli bir kayıp yaşamasına neden olduğunu ve saldırının zamanlamasının tesadüf olmadığını söylediğini aktardı.

Peki, neden Natanz?
Natanz Nükleer Tesisi geçtiğimiz yıl meydana gelen gizemli bir yangının ardından, son on ay içinde üst üste yaşanan kazaların nedenlerinin sorgulandığı iki saldırıya uğradı. O dönem yetkililer, bu olayların siber saldırılardan kaynaklandığını iddia ettiler.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, UAEA göre İsfahan’da (başkent Tahran'ın 250 km güneyinde) bulunan Natanz Nükleer Tesisi, İran'daki uranyum zenginleştirilen en büyük santrifüj tesisidir. Tesis, Şubat 2007'den bu yana uranyum zenginleştirme çalışmaları yapıyor. Toplam 50 bin santrifüj çalıştırma kapasitesine sahip olan tesis, üç büyük yer altı binasından oluşmaktadır. Uranyum-235'in izotoplarının çoğunu bölebilen uranyum hekzaflorür (UF6) gazı, bu ayıran santrifüjlere pompalanır. Tesisten alınan numunelere yapılan tahliller ve UAEA tarafından Kasım 2014'te yapılan diğer testler, tesisin düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum üretmek için kullanıldığını doğruladı.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçtiğimiz Cumartesi günü ülkenin uranyum zenginleştirme programının ana tesisi olan Natanz'da yeni santrifüjlerin açılışını gerçekleştirdi (Reuters)
Tesis, İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen ve 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya uyup uymadığını denetlemek için UAEA tarafından izlenen birkaç nükleer tesisten biridir.
Tahran, büyük uluslararası güçlerle imzalanan nükleer anlaşma kapsamında, Natanz Nükleer Tesisi’ne 2026 yılına kadar 5 bin 60’tan fazla eski ve daha az verimli santrifüj yerleştirme ve 2031 yılına kadar Fordo Nükleer tesisinde herhangi bir uranyum zenginleştirme çalışması yapmama konusunda taahhütte bulundu.
British Broadcasting Corporation (BBC), Natanz Nükleer Tesisi’nin, İran nükleer programında önemli bir yere sahip olduğuna dikkati çekerek Natanz’ın İran’daki diğer nükleer tesislerle birlikte 2010 yılında ‘siber’ saldırılara maruz kaldığını belirtti. Bu saldırılarda, Natanz Nükleer Tesisi’nde uranyumu zenginleştirmede kullanılan santrifüjleri kontrol eden bilgisayarlara ‘Stuxnet’ adlı karmaşık bir virüs yazılımı yerleştirildi. Bu durum kaosa ve santrifüjlerin kontrolden çıkmasına neden oldu.
Aynı tesiste geçtiğimiz Temmuz ayında da uranyumu zenginleştiren santrifüjlerin yok olmasına neden olan bir patlama meydana geldi. New York Times gazetesi o dönem, Ortadoğu'daki bir istihbarat yetkilisinin “İsrail, Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjlerde çalışmaların yeniden başladığı bir binaya patlayıcı yerleştirdi” şeklindeki açıklamasını aktardı. İran Atom Enerjisi Kurumu, olayın herhangi bir yaralanmaya veya radyoaktif sızıntıya yol açmadığını, ancak ‘ağır maddi hasara’ neden olduğunu açıkladı.
Tahran, nükleer programı çerçevesinde birçok nükleer tesis ve sahaya sahiptir. Bunların başında Arak Ağır Su Üretim Reaktörü, Buşehr Nükleer Santrali, Gaçin Uranyum Madeni, İsfahan Uranyum İşleme Tesisi, Kum vilayetindeki Fordo Nükleer Tesisi, Parchin Askeri Üssü ve Natanz Nükleer Tesisi geliyor.
İran ile büyük güçler arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma, Tahran’ın nükleer santraller için yakıt üretiminde kullanılabilecek yüzde 3 ila 4 oranında zenginleştirilmiş Uranyum-235 ile sadece düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum üretebileceğini öngörüyordu. Ancak silah yapımında kullanılan uranyum, yüzde 90 veya daha fazla zenginleştirme yapılmasına ihtiyaç duyuyor. Fakat eski ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018 yılında nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi ve İran’a ekonomik yaptırımlar uygulamasının ardından İran, nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütlerinden vazgeçmeye başladı.
İran, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Natanz Nükleer Tesisi’nde çalışan gelişmiş santrifüj sayısını iki katına çıkardığını ve Fordo Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjlere UF6 pompalamaya başladığını duyurdu. Tahran, Fordo Nükleer Tesisi’ni ve diğer nükleer tesislerinin hayati yapılarını yeraltına inşa ederek nükleer tesislerini güçlendirmeye çalıştı.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.