Veliaht Prens Muhammed bin Selman: Suudi Arabistan'ın 2030 Vizyonu hedeflerinde büyük başarılar elde ettik

Rakamlar, vizyon çerçevesindeki projelerde yakalanan başarıları ortaya koydu. Suudi Arabistan ekonomisinin geleceğinin bir tablosu çizildi

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Veliaht Prens Muhammed bin Selman: Suudi Arabistan'ın 2030 Vizyonu hedeflerinde büyük başarılar elde ettik

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, son beş yılda ülkesinin 2030 Vizyonu çerçevesindeki programlarda ve projelerde büyük başarılar elde ettiklerini ifade etti. Suudi Arabistan’ın bölgedeki ve tüm dünyadaki ülkelerle arasındaki ilişkilere değinen Veliaht Prens,  radikalizmle mücadele etme ve Suudi Arabistan’ı hedef alan aşırılık yanlılarından hesap sorma sözü verdi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman dün akşam devlet televizyonunda ve önde gelen Arap televizyon kanallarında yayınlanan röportajında, petrolün Suudi Arabistan'a çok büyük yarar sağladığını, ancak Suudi Arabistan’ın petrolden önce de var olan bir ülke olduğunu söyledi. Veliaht Prens, “Petrolün özellikle 1930’lu ve 1940’lı yıllarda sağladığı gelir ve büyüme hacmi, ihtiyaçlarımızdan çok daha fazlaydı. Bu gelirin ve ekonomik büyümenin büyüklüğü, istediğimizin yüzlerce katı üzerindeydi. Petrolün ülkenin tüm ihtiyaçlarını karşılayacağına dair bir izlenim vardı. Elbette o zamanlar ülkenin nüfusu üç milyonun altındaydı. Belki çok daha azdı. O zamanlar Riyad'ın nüfusu 150 bindi” ifadelerini kullandı.
Ancak zaman geçtikçe petrol üretim hacminin çok az arttığını ifade eden Veliaht Prens, buna karşın ülke nüfusunun büyük bir hızla arttığını belirterek, “Petrol, 1960’lı ve 1970’li yıllarda alışık olduğumuz ihtiyaçları ve yaşam tarzımızı karşıladı. Ancak eğer nüfus artışı aynı şekilde devam ederse, 10 ya da 20 yıl sonra, elli yıldır sürdürdüğümüz yaşam kalitesi olumsuz etkilenecektir” dedi.
Veliaht Prens sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suudiler olarak, zaman geçtikçe aynı hayat standardını sürdürmeyi, daha iyi bir yaşam kalitesine kavuşmayı ve gelecekte de büyümeye devam etmeyi istiyoruz. Petrolün önümüzdeki 40 veya 50 yıl içinde karşılaşacağı zorluklar ve ileride kullanımındaki azalma ile fiyatları da daha fazla düşeceği için Suudi Arabistan ekonomisinin petrole bağımlı kalması durumunda karşı karşıya kalacağı tehlikeden bahsetmiyorum bile. Bu, Suudi Arabistan ekonomisinde bir dengesizliğe, bireysel ve ulusal düzeyde olumsuz ekonomik ve mali sonuçlara yol açabilir.”
Vizyon 2030’un bir diğer itici gücünün, Suudi Arabistan’daki madencilik, turizm, lojistik ve yatırım dahil olmak üzere petrol sektörü dışındaki çeşitli sektörlerde bulunan çok sayıda fırsatı olduğuna işaret eden Veliaht Prens, “Pek çok büyük fırsat var. Suudiler olarak halen yararlanmak istediğimiz çok güçlü bir arzu ve motivasyon duygusu hakim. Karşılaştığımız zorlukları ortadan kaldırmak ve bizi bugünkü durumdan yüzde 90 daha büyük hale getirebilecek olan kullanılmayan fırsatlardan yararlanmak, Vizyon 2030'un çalışmasını sağlayan iki ana itici güçtür. Büyümeye, gelişmeye ve tüm alanlarda rekabet etmeye devam ediyoruz” şeklinde konuştu.
Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nun duyurulmasından bu yana geçen beş yılda elde edilen büyük başarılara değinen Veliaht Prens, “Elde edilen çok fazla kazanım var, ama karşı karşıya olduğumuz en önemli zorluk barınma sorunudur. Yirmi yıldır çözülemeyen bir konut sorunumuz var ve vatandaşın yaklaşık 15 yıl süreyle kredi veya konut desteği almayı bekliyor” diye konuştu. Ev sahibi olma oranının dört yıl içinde yüzde 47'den yüzde 60'a yükseldiğine dikkati çeken Veliaht Prens, “Bu da size gidişatımızla ilgili fikir verir” dedi.
Suudi Arabistan’ın işsizlik oranını yüzde 14’ten yüzde 11’e indirdiğini belirten Veliaht Prens, “G20 üyeleri arasında işsizlik oranları açısından en iyi performans gösteren altıncı ülke olduk. Şimdi, 2021'in dördüncü çeyreğinde yapılan açıklamaya göre yüzde 12'ye geri döndük. Ancak bu yıl yüzde 11 sınırını yüzde 7'ye düşüreceğimizi düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Petrol dışı gelirlerin 166 milyardan 350 milyar riyale yükseldiğini söyleyerek vizyonun bazı başarılarını sıralayan Veliaht Prens, “Örneğin altı devlet kurumu aracılığıyla ticaret sicilinin çıkarılması günler sürüyordu.  Şimdi e-devlet sistemi aracılığıyla bu işlem yarım saat içinde tamamlanıyor” dedi. Ayrıca, Suudi Arabistan’daki yılık beş milyar riyal olan yabancı yatırımların üç kat artarak yıllık 17 milyar riyale yükseldiğini sözlerine ekleyen Muhammed Bin Selman, “Suudi Arabistan borsası son krizden sonra 4 bin ile 7 bin puan arasında sıkışıp kalmıştı. Şimdi on bin puanı aştı. Bu da özel sektörün büyümeye başladığına işaret ediyor” dedi.
Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nun dünyanın en büyük, bir başka deyişle en hızlı ilerleyen dönüştürücü projelerinden biri olup olmadığıyla ilgili bir soruyu ise Veliaht Prens, “Çok hızlı diye bir şey yoktur. Eğer bir fırsatınız varsa, bunu başarabilecekseniz ve ben bunu sadece hızı bahane edersem, bu benim geciktiğim ve harekete geçmek istemediğim anlamına gelir. Yani ister on, ister yüz, ister bin, ister on bin fırsat olsun, üzerinde çalışacağımız fırsatlar vardır. İnsani yeteneklerimizi geliştiriyor ve bu fırsatlara en kısa sürede ulaşmak için hükümetin imkanlarını geliştiriyoruz. Tamamına ulaştığımızda yeni ufuklar açacağız” şeklinde yanıtladı.
Veliaht Prens Muhammed sözlerini şöyle sürdürdü:
“Vizyon çerçevesindeki projelerde öngördüğümüzden çok daha önce hedeflenen rakamlara yaklaştık. Örneğin Vizyon 2030’daki konut ile ilgili hedefimiz 2020 içi yüzde 60, 2025 için ise yüzde 62’ydi. Biz 2020 yılında yüzde 60’a ulaştık. Bu da vizyon çerçevesinde ev sahibi vatandaş sayısını artırma hedefinin yüzden 62'den yüzde 70'in üzerine çıktığı anlamına geliyor.”
Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF), 2025 yılında 4 trilyon riyal büyüklüğünde olacağını ve 2030 yılında ise 7 trilyon riyale sahip olmasının hedeflendiğini belirten Veliaht Prens, 2030 hedefinin on milyon riyale revize edeceklerini söyledi. Büyük ve ulaşılamaz olduğu düşünülen tüm rakamları 2020 yılında yaklaştıklarını vurgulayan Muhammed Bin Selman, bu rakamların birçoğunu 2025 yılında yakalayacaklarını, bunun da 2030 yılında daha büyük rakamlara ulaşılacağı anlamına geldiğini belirtti.

Devlet merkezinin kurulması
Veliaht Prens, devlet merkezinin kurulmasıyla ilgili olarak ise şunları söyledi:
“Kral Selman’ın kral olduğu 2015 yılında karşı karşıya olduğumuz en büyük zorluk, yetkililerin nüfuzunu ve rollerini netleştiren bakanlıklar, kurumlar ve temel bir hükümet sisteminin olmasına rağmen yürütme otoritesine gelindiğinde devlet merkezinin olmamasıydı. Strateji oluşturmayan, politika yapmayan ve bütçenin bakanlıklar tarafından ayrı ayrı hazırlandığı bir devlet merkezi olamaz.”
Buna Kral Abdullah bin Abdulaziz döneminde konut dosyasına ayrılan, ancak harcanamayan 250 milyar riyalin tahsis edilmesi deneyimini örnek veren Veliaht Prens, “Araziye ihtiyacı duyduğumuz ve belediyelerle bir takım sorunlarımız olduğundan tahsis edilen bu parayı harcayamıyorsunuz. Belediyelerin politikaları konut politikalarıyla uyumlu değil. İpotek, borçlanma ve banka kredisi ile ilgili bir sisteme, Merkez Bankası’nın da bunu uygulaması için mevzuata ihtiyacı var. Politikalar ve stratejiler belirleyen ve bunları taraflar arasında uyumlu hale getiren ve her bakanlığa bunu uygulaması için rol veren güçlü bir devlet merkezi olmadan hiçbir şey elde edilemez. Örneğin, çalışmalarımızın ardından bir devlet merkezi kurduk. Konut sahibi vatandaşların sayısının yüzde 60'a yükselmesi bunun bir göstergesidir” ifadelerini kullandı.
2015 yılının zorlu bir yıl olduğunu ve bakanların yüzde 80'inin işinin ehli olmadığını, en küçük kamu yatırım fonu şirketiyle dahi ilgilenmediklerini belirten Veliaht Prens, bakanlık yetkilileri arasında yetkin isimlerin yok denecek kadar az olduğunu ve bunun büyük bir eksikliğe yol açtığını vurguladı. Veliaht Prens, çalışmaların ve prosedürlerin çoğu boşa harcandı ve çalışmaların çoğu stratejik veya planlı bir şekilde olmadıklarından geleceğe dair hedeflere ulaştırmıyordu. Karar almayı destekleyebilecek bir ekip, bir hükümetin veya bakanlar kurulu çalışma konseyleri olmadığını söyleyen Veliaht Prens, “Herhangi bir hedefe ulaşmadan önce, Suudiler olarak arzu ettiklerimizi gerçekleştirmemize ve fırsatları değerlendirmemize yardımcı olacak yapı için bir ekip oluşturmanız gerekti” dedi.
Zor geçen 2015 yılının bir bölümünde bazı sektörleri ve bazı bakanlıkları yeniden yapılandırarak, yeni bakanlar, bakan yardımcıları ve vekiller atayarak, Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi ve Siyasi ve Güvenlik İşleri Konseyi gibi konseyler kurarak hükümetin yeniden yapılandırıldığını belirten Muhammed Bin Selman, “Mesela 2015 yılı sonunda yaptığımız en önemli işlerden biri, tüm bakanlıklardaki en önemli ismi sıralamak oldu. Bu isimleri yeşil, sarı ve kırmızı gibi kategorilere ayırdık. Yüzde 90'ı kırmızı ve sarı (yani Suudi vatandaşı olmayan) ve yüzde 10’u yeşil (Suudi vatandaşı)’di. İhtiyacımız olanı elde etmek için tüm bu kadroları yüzde 70 yeşile dönecek şekilde nasıl değiştirebileceğimizi düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi ve Siyasi ve Güvenlik İşleri Konseyi’nin kurulmasının sorunun çözüldüğü anlamına gelmediğini ve yeniden yapılanmanın devam ettiğini vurgulayan Veliaht Prens, “Ülke içinde kurumsal çalışmaya ihtiyacınız var. Bu nedenle vizyon çerçevesindeki konut, enerji, sanayi, yaşam kalitesini artıma ve diğer projeler için stratejiler geliştirmek amacıyla başkanlığını yaptığım Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi’nde bir strateji ofisi kurarak işe başladık. Hazinenin sadece Maliye Bakanlığı’nın sorumluluğunda olmaması için Devlet Bütçe Çalışma Ofisi’ni kurduk. Stratejinin uygulanmasında koordinasyon sağlamak için her iki haftada bir toplanan Maliye Bakanı başkanlığındaki bir Finans Komitesi kuruldu. Şimdi devlet merkezindeki Politika Ofisi’ni kurma çalışmalarını bitirmek üzereyiz” ifadelerini kullandı.
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, vizyon belirlediğinde vizyonun, ülkedeki insan gücü, doğal kaynaklar, ekonomik ve finansal zenginlikler olsun, sahip olunan tüm fırsatları ve imkanlara ulaşılabilecek hedefleri koyduğunu ve stratejiler belirlediğini söyledi. Bugün politikaların komisyonlar aracılığıyla belirlendiğini ve bu yıl başka bir uzman ofisin daha kurulmasının planlandığını söyleyen Veliaht Prens, bakanlıkların, hazırlanan stratejiyi her bakanlık için bir rol ve net bir hedefle uygulaması, istenen her hedefe ulaşmak için tüm bakanlıklara görevlerinin koordine edilmesi ve rollerinin uygun şekilde dağıtılması için talimatlar verildiğini belirtti. Bu çalışmanın 2016'dan 2018 yılına kadar neredeyse üç yıl sürdüğünün altını çizen Veliaht Prens, “Buradan ilerlemeye başladık. Eğer dikkat ederseniz 2016, 2017 ve 2018 yıllarındaki ekonomik ve hizmet alanında yakalanan başarılar, 2019 yılına kıyasla çok zayıf, ancak endişeli değilim. Bu yıl bir yenilik daha olacak. Bu yenilik için çok çaba harcadık. Yüksek verimli bir devlet merkezi kurma çalışmalarında yüzde 70'i geçtik. Kalan yüzde 30’u ise önümüzdeki bir buçuk yıl içinde tamamlayacağız” şeklinde konuştu.
Veliaht Prens, çalışma ekibinin nasıl seçileceğiyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Yetkinlik ve yetenekli olmak gibi özelliklerin esas olduğuna şüphe yok, ancak en önemlisi tutkudur. Bir kişi bir göreve atandığında tıpkı Prens Abdulaziz bin Turki el-Faysal gibi, kişisel bir amacı ve tutkusu olmalıdır. Spor yapmaya önem veren Prens Turki el-Faysal, bulunduğu konumu hak eden biridir. Spor onun kişisel amacıdır. Tutku ise bir görevlinin mümkün olduğunca hareket etmesini sağlayan en büyük motivasyondur. Yaptığı işe tutkuyla bağlanmayan bir görevlinin, çok yüksek hedeflere ve özlemlere ulaşması zordur. Bunu pek çok bakanda görebilirsiniz. Size tutkulu ve çalıştığı her sektörü araştırmak isteyen isimler de verebilirim.”

Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu
Kamu Yatırım Fonu’nun (PIF), 2025 ve 2030 gelir hedeflerine değinen Veliaht Prens, PIF’in devlet hazinesine getirisinin şuan sıfır olduğunu belirterek, “Kamu yatırımlarının amacı büyüme ve çok büyük bir fon sağlamaktır. PIF, bu hedef doğrultusunda 2030 yılından sonra bir devlet geliri kaynağı olacaktır. Kamu yatırımlarının amacı büyüme ve çok büyük bir fon sağlamaktır, böylece 2030'dan sonra bir devlet geliri kaynağı olacaktır. Bugün PIF’i tüketmek ve kârını büyümesi pahasına devlet bütçesine aktarmak istemiyoruz. Dediğim gibi PIF’in gelir hedefi değişti. Gelir hedefinin 2030 yılında on trilyon riyal olacağı resmi olarak duyurulacak. Bu nedenle PIF’in büyümesine odaklanıyoruz. PIF, yaklaşık dört yıl içinde yüzde 300 oranında büyüme kaydetti. Önümüzdeki beş yıl içinde de yüzde 200 büyüyecek. 2030 yılında geliri on trilyon riyale ulaşacağını tahmin ediyoruz. Ardından o zamanki duruma göre bir politika uygulayacaktır. Büyümenin devam etmesi için PIF’den yapılacak harcamalar yüzde 2,5'i geçmeyecek” dedi.
PIF’in Vizyon 2030’un duyurulması öncesinde ülkedeki yatırımlara sadece 3 milyar riyal harcadığına işaret eden Muhammed Bin Selman, PIF’in 2020 yılında yeni yatırımlara 90 milyar riyal harcadığını, bu yıl ise 160 milyar riyal harcamasının hedeflendiğini, devletin sermaye harcamasının ise 150 milyar riyal olacağını söyledi.
Bunun, PIF’in bugün ülke içindeki yeni yatırımlara devletin sermaye harcamalarından daha fazla harcadığı anlamına geldiğine dikkati çeken Veliaht Prens, bunun PIF’in bugün ülke ekonomisi için devlet bütçesinden çok daha iyi bir motor haline geldiğini gösterdiğini, PIF’in yatırım hacminin 2030 yılında 400 milyar riyalin üzerine çıkmasının beklendiğini kaydetti.
Bunun PIF’in 2030 yılında yeni yatırımlara harcayacağı meblağın devletin sermaye harcamalarının neredeyse 3 katına denk geleceğini belirten Veliaht Prens, PIF’in bugünkü bütçesinin 1 buçuk trilyon riyal olması nedeniyle bu rakamın 2030 yılında nasıl 4 milyar riyale yükseleceği ve nasıl harcanacağı sorusunun gündeme geleceğini belirterek, “PIF’in elinde varlık bulundurmamasını gerektiren bir politika üzerinde çalıştık. Yani bu varlığı elden çıkarıyoruz. Eğer bu varlık borsada ise, oranımızı düşürüyoruz. Değerini, bize bu varlığın büyümeye devam edeceğine dair garanti veren bir oranda sabitliyoruz” ifadelerini kullandı.
Muhammed Bin Selman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir şekilde borsayı etkilediği için size bununla ilgili bir örnek veremem. Sorun olabilir. Ancak PIF bünyesindeki hiçbir şirketin borsada listelenmediği bir gün dahi olmaz. Bu şirketlere ait bu yıl ve önümüzdeki yıllar için teklifler var. NEOM, Kızıldeniz, Qiddiya, es-Sawda veya diğer projeler gibi beş yıldan kısa bir süre içinde kar elde ettikten sonra kurduğumuz yeni şirketler var.”
Buralardan elde edilen gelirleri yeniden Suudi Arabistan ekonomisindeki yeni yatırımlara aktarıldığına işaret eden Veliaht Prens, “2030 yılında Suudi Arabistan'da sermaye harcamalarının lideri devlet bütçesi değil, bu yıl Suudi Arabistan'da sermaye harcamalarında lider olan ve bir yatırım fonu markası haline gelen PIF olacak” dedi.

Petrolün geleceği
PIF’in petrolden vazgeçeceği veya petrolün, bütçenin daimi destekçisi olacağı şeklindeki düşünceye dair değerlendirmelerde bulunan Veliaht Prens, “Analistler arasında Suudi Arabistan’ın petrolden kurtulmak istediğine dair yanlış bir algı var. Bu tam olarak doğru değil. Gerek petrol sektöründeki gerekse diğer sektörlerdeki tüm imkanlardan yararlanmak istiyoruz. Dünya çağında birçok analist, 2030 yılına kadar petrol talebinin artacağını tahmin ediyor. Çoğunluk, petrol talebinin 2040'a kadar artmasını bekliyor. Az sayıdaki bir kesim ise petrole olan talebin 2030 yılından 2070'e kadar kademeli olarak azalacağını öngörüyor. Burada petrole olan talepten bahsediyoruz. Ancak arz tarafından bakıldığında, petrole olan talebindeki düşüşten çok daha hızlı bir azalma olduğunu görüyoruz. Örneğin ABD on yıl sonra petrol üreten bir ülke olmayacak. Bugün kabaca 11 milyon varil petrol üreten ABD, on yıl sonra ancak iki milyon varil petrol üretebilecek. Çin bugün 4 milyon varil petrol üretiyor. Ancak 2030 yılında üretim kapasitesi ya tamamen sıfırlanacak ya da sıfıra yaklaşacak. Rusya bugün neredeyse 11 milyon varil petrol üretiyor. Ancak 19 - 20 yıl sonra bir milyon varil veya daha az petrol üretecek. Arz, petrol talebindeki düşüşten çok daha hızlı bir şekilde azalıyor. Petrol talebi 2030 yılına kadar büyüyecek. Birçok analistin öngördüğü gibi petrol talebi 2040 yılına kadar artacak, ancak petrol arzı beş yıl sonra kademeli olarak azalmaya başlayacak. Bu da Suudi Arabistan'ın petrol talebini karşılayabilmesi için gelecekte üretimini artırmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Bu durum gelecek vaat etse de buna güvenmemeliyiz” diye konuştu.
Petrol sektöründe petrol türevi ürünlerin üretimi ile ilgili başka bir alana dikkati çeken Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, “Suudi Arabistan bugün, yılda yaklaşık 800 bin varil petrol ve türevlerinden elde edilen ürün ve hammadde üretiyor. Suudi Arabistan’ın Saudi Aramco ile 2030 yılında çeşitli dönüşüm endüstrileri için 3 milyon varillik üretim yapmayı hedefliyoruz. Bu boyut, oldukça önemli bir büyüme sağlayacaktır. 3 milyon varille petrolden üretilen ham madde iki katına çıkacak. Oldukça büyük bir Saudi Aramco sermaye harcama programı çerçevesinde ortak çalışma programının yüzde 40 veya 50'sini oluşturabilecek değerde bir program olarak duyuruldu.  Dolayısıyla, Saudi Aramco'ya baktığınızda, talebe dayalı farklı sektörlere ulaşma fırsatınızın çok büyük olduğunu görebilirsiniz. Saudi Aramco bugün dünya çapında en büyük tanker kiralayıcısıdır. Bu, Aramco’nun gemi yapımında yerel bir sektör oluşturması ve bunu yıllar önce başlatması durumunda bir şansı olduğu anlamına geliyor. Gemi inşası alanındaki en büyük sanayi şirketlerinden biri olacak. Bu aynı zamanda borular, teller ve diğer çeşitli parçaların üretimi için de geçerli. Eğer Saudi Aramco, taleplerinin bir kısmını yerel sektöre yönlendirmesi, bugün Aramco'da sermaye harcamalarının yüzde 70'inin yerel sektöre yönlendirilmesi hedefinin belirlenmesini ve bir kısmının Aramco’nun iştiraki olan kuruluşlar tarafından bir kısmının da Suudi Arabistan’daki çeşitli şirketler tarafından sağlanması mümkün olabilir. Sonuç olarak, petrol sektöründe halen çok büyük ve yeterli fırsatlar olduğunu, radikal bir değişim getirebileceğini söylemeye çalışıyorum. Petrol sektöründen ve imalat sanayilerinden vb. elde edilen kazançları artırmak istiyoruz. Aynı zamanda ekonomimizi çeşitlendirmek ve ekonomimizi büyütmek için petrol sektöründen uzakta çeşitli başka fırsatlar üzerinde de çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Saudi Aramco’nun halka arz edilmesi
Veliaht Prens, Saudi Aramco’nun yakında halk arz edilecek hisseleriyle ilgili olarak, halka arz işlemlerinin devam ettiğini, ancak şu an için ayrıntıları açıklayamayacağını vurgulayarak yine de çok yakında yeni gelişmelerin olabileceğini belirtti. Önümüzdeki bir veya iki yıl içinde büyük uluslararası yatırımcılara bir miktar satış yapılabileceğini söyleyen Muhammed Bin Selman, “Ancak şuan dünyanın önde gelen şirketlerinden birinin, Aramco hisselerinin yüzde 1'ini satın alması gündemde. Bu, Aramco'nun Suudi Arabistan’daki veya başka bir ülkedeki şirkette satışlarını artıran çok önemli bir anlaşma olacak. Adını söyleyememem ama çok bir ülke Aramco’nun hisselerinin yüzde 1’ini alırsa şirket üretim sanayilerini artıracak ve ülkedeki Aramco ürünlerine olan talebi artıracak. Ayrıca Aramco’nun yüzde 1'ini satın alan şirket ve başka şirketlerle başka hisselerin de satışı için görüşmeler yapılıyor. Aramco'nun bazıları PIF’e devredilebilecek varlıkları da var. Bir kısmı Suudi Arabistan borsasında halka arz edilecek” şeklinde konuştu.
PIF’in özel sektörle arasındaki rekabete de değinen Veliaht Prens, “PIF’in özel sektör için fırsatları güçlendirdiğini düşünüyorum. Yani özel sektör esas olarak devletin sermaye harcamalarıyla ayakta duruyordu” dedi.

Çevreye duyarlı olmak kayıp değildir
Veliaht Prens, yatırımlar pahasına çevreye duyarlı olup olmadığına ilişkin bir soruyu ise Kızıldeniz adalarındaki çevre güzelliğine işaret ederek şöyle yanıtladı:
“Gerek yerli gerek yabancı turistler Kızıldeniz'i ziyaret ettiğinde, çevrenin tadını çıkarmak, temiz bir kumsal, canlı mercan resifleri, temiz su ister. İyi bir balık çeşitliğini olmasını bekler. Eğer çevreyi yok ederseniz turizm alanındaki tüm imkanları da yok edersiniz.”
Kum ve toz fırtınasındaki artışın sağlık üzerindeki etkisine dikkati çeken Veliaht Prens, “Bunun gelecekte sağlık sektörüne çok büyük maliyetlere yükleyeceğinden hiç şüphesiz çevreyi eski haline getirmeyi istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Veliaht Prens sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suudi Arabistan'da son 50 yılda bitki örtüsünün yaklaşık yüzde 70 oranında azaldı. 2030 yılında bitki örtüsünü yüzde 200'e çıkarmak ve normal halimize dönmeyi hedefliyoruz. Son dört yılda bitki örtüsü yüzde 40 artırıldı. Böylece kum fırtınalarının yüzde 30’un üzerinde azaldı. Aynı zamanda geçtiğimiz yıllarda yağmur seviyesindeki artışta çok büyük etkisi oldu. Gerek karada gerek ülkenin güneyindeki plajlar veya ormanlarda, gerek çiftçilik veya Yeşil Riyad gibi diğer girişimlerde, gerek park ve bahçeler gibi şehirlerdeki yeşil alanlarda olsun çok fazla çevresel nokta var. Bunların hem turizm sektörü hem de hayat kalitesi üzerinde doğrudan etkisi bulunuyor. Suudi Arabistan’a ilgi ve yatırım sermayesi çekmek ve var olanları korumak için hayat kalitesini yüksek tutmalıyız. Çevrenin, Suudi Arabistan’ın turizm ve hayat kalitesinden yatırım sermayeleri ve ilgi çekmeye, hayat kalitesine kadar tüm ekonomik hedefleri üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğundan büyük öneme sahiptir.”

Gelir vergisi uygulanması gibi bir plan yok
Katma değer vergisinin 2020 yılında yeni tip koronavirüs (Kovid-19)  salgınının patlak vermesi ve tüm dünyanın karşılaştığı ekonomik zorluk çerçevesinde yüzde 15’e yükseltildiğini söyleyen Veliaht Prens, “Suudi Arabistan’ın gelirinin önemli bir bölümünü oluşturan petrol fiyatlarının 2020 yılında sıfırın altına düştüğünü gördük. Çok büyük bir zorluktu. Ya tüm hedeflerimizi değiştirmeli ve geleceğe yönelik tüm hayallerimizden geri adım atmalıydık ya da kısa süreliğine sert önlemler alıp sonra işlerin normale dönmesini beklemeliydik. Ödeneklerin büyük bir kısmının kaldırılmasını veya maaşların düşürülmesini önlemek için alınan önlemlerden biri de katma değer vergisinin yüzde 15'e yükseltilmesiydi. Sıkıcı bir önlem olduğun a şüphe yok. Bir Suudi vatandaşını sıkıntıya düşürmek isteyeceğim son şeydir. Ülkenin refah içinde olması ve büyümesi benim yararımadır. Bir Suudi vatandaşının bir önceki günden daha fazla tatmin olması benim çıkarımadır. Ama aynı zamanda büyümeye devam eden, üç-dört yıllık büyüme hedefleriyle tatmin olmayan ve ülkenin birikimlerini ve daha iyi bir gelecek için fırsatlarını değerlendiren uzun vadeli bir gelecek inşa etmek de benim görevim. Bir ila beş yıl sürebilecek geçici bir karar olan katma değer vergisinin yüzde 15’e çıkarılması da dahil olmak üzere bir dizi karar alındı. Daha sonra işler normale dönecektir. Salgından sonra ekonomik verilere ve koşullara göre normale döneceğiz” şeklinde konuştu. Veliaht Prens ayrıca gelir vergisi uygulanması gibi bir plan olmadığının altını çizdi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, devletin vatandaşın gelirini artırma yaklaşımı ve politikası ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Vatandaşın gelirini artırmak istediğimize şüphe yok. Fakat bunun öncesinde bir takım önceliklerim var.  İlk önceliğimiz istikrarlı, güçlü, sürdürülebilir ve tükenmeyecek finansman kaynağına sahip olmaktır. Böylelikle gelecekte büyüme sağlayamayacağımız çok zor bir alana giriyoruz. Çok yüksek harcama yapabilirim. PIF’in ve Merkez Bankası'nın birikimlerini piyasaya sürebilir ve bir günde işsizlik oranını yüzde 3'e indirebilirim. Ancak bu sürdürülebilir mi? Eğer böyle olursa, 5 yıl sonra ekonomiye yük getiren ve yükselmek için ne imkanınızın ne de fırsatınızın olmayacağı daha büyük bir sorun ortaya çıkacaktır. Bu yüzden birinci önceliğim, güçlü ve sürdürülebilir bir finansman kaynağı oluşturmaktır. İkincisi ise ekonomiyi düzeyini korumak ve devletin sermaye harcamalarından uzakta araçlar geliştirmektir.”
Suudi Arabistan’ın petrol zengini bir ülke olmasına rağmen başta benzin olmak üzere enerji alanındaki maliyetlerin artmasına dair bir soruya verdiği yanıtta, petrol ülkesi olmanın zengin bir ülke olduğu anlamına gelmediğini söyledi. Muhammed Bin Selman, “Cezayir ve Irak petrol ülkeleri, ama zengin ülkeler mi? Zengin bir ülke, nüfusunuzun büyüklüğü ile imkanlarının ve ekonomik gelirleri orantılı ülkedir. Nüfusun 6 milyon 7 milyon olduğu ve günlük 10 milyon varil petrol ürettiğimiz dönemde zengin bir ülke olduğumuz doğrudur. Ancak bugün nüfusumuz 20 milyon ve bu sayı günden güne artıyor. Yeni araçlar edinmez, birikimlerimizi koruyup doğru yönlendirmezsek, her geçen gün daha fakir bir ülkeye dönüşeceğiz. Birkaç yıl sonra bu engeli aşarak sürdürülebilir bir büyüme ve refaha kavuşabilmek için bu birikimleri koruyor ve doğru bir şekilde kullanmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Kur’an anayasamız
Veliaht Prens, devlet televizyonunun yanı sıra önde gelen Arap televizyon kanallarında yayınlanan ve Abdullah el-Mudifer’e verdiği röportajında, ​ Kur'an-ı Kerim'in Suudi Arabistan’ın anayasası olduğunu ve Temel Yönetim Yasası'nın bunu şart koştuğunu ifade ederken, radikalizm yanlısı bir tutum sergileyen herkesin suçlu olduğunu ve yargılanacağını yineledi.
İslam anlayışında “İtidal” (dengeli olma) kavramına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Veliaht Prens, itidalin geniş anlamlı bir kelime olduğunu söyledi. Veliaht Prens, “Müslüman alimler ve fıkıhçılar bin yılı aşkın bir süredir, dengeli olma kavramını esas alarak içtihat ediyorlar. Suudi Arabistan’ın Kur’an-ı Kerim’e ve mütevatir Sünnet’e dayanan anayasasına, onun temel yönetim sistemine ve anayasanın herkesi kapsayacak şekilde uygulanmasına bağlı kaldığım sürece dengeli çizgiyi yorumlayacak bir konumda olduğumu düşünmüyorum. Bizim anayasamız Kur’an-ı Kerim’dir ve sonsuza kadar da böylece olacaktır. Temel Yönetim Kanunu bunu çok açık bir şekilde belirtmektedir. Hükümet ya da Şura Meclisi olarak veya kanun koyucu ya da Kral olarak veya Danışma Mercii olarak Kur’an'ı uygulamakla yükümlüyüz. Yani Kur’an-ı Kerim’de veya Sünnet’te açık bir nas/delil olmadan meşru bir hüküm vermemeliyim. Hükümetin hukuken Kur’an-ı Kerim ve mütevatir hadis metinlerini uygulamakla yükümlü olduğunu vurgulayan Dini bir meselede Kur'an-ı Kerim’deki açık bir nass dışında hüküm verilmez. Verilen hüküm ise tıpkı Hz. Muhammed’in döneminde uygulandığı şekliyle uygulanır. Bir Kur’an ayetini Hz. Muhammed’in uygulamasından farklı bir şekilde uygulamak, Allah’ın şeriatını (kanunu) uygulamak değildir. Kur’an’da veya mütevatir Sünnet’te olmayan bir hükmün uygulanması şeriatı tahrif etmektir. Allah bir şeyi haram kıldığında (yasakladığında) ve bunun ahirette cezası olduğunu vaat ettiğinde, insan olarak bizler bu haram davranışı cezalandırmamızı emretmemiştir. Bu haramın cezasını kıyamet gününe ve ahirete bırakmıştır. Allah kendisine şirk koşulması dışında her günahı affeder. Kur’an ve Sünnet’in uygulandığı anayasamıza göre doğru yaklaşım budur. Kendimizi sadece belirli bir ekole/mezhebe veya dünyaya adadığımızda insanları ilahlaştırmış oluruz. Allah ve Resulü,  insanlarla aralarına bir engel koymadı. Kur’an-ı Kerim nazil oldu (indirildi). Hz. Muhammed’in sünneti, Kur’an-ı Kerim’in yer yüzündeki uygulanışıdır ve içtihadı sonsuza kadar açıktır. Şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab, mezarından çıkıp bizi onun metinlerine bağlı kaldığımızı, aklımızı içtihada kapattığımızı ve onu tanrılaştırdığımızı ya da aşırı övdüğümüzü görse buna itiraz ederdi. Dinin hükümleri konusunda kendimizi bir ekole veya belirli bir kişiye bağlayamayız. Her fetva, zamana, yere ve anlayışa göredir. Yani örneğin yüz yıl önce vefat eden bir alim, dünyanın yuvarlak olduğunu veya dünyanın kıtalarını bilmeden, şuan ulaştığı teknolojiden habersiz bir şekilde bir fetva yayınlamıştır. Fetvası, sahip olduğu verilere ve bilgilere, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet anlayışına dayanmaktadır, ancak bu bizim mevcut durumumuzda değişmektedir. Sonuç itibariyle referansımız Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in sünnetidir” ifadelerini kullandı.
“Din’de asıl ölçünün Kur’an ve mütevatir ameli Sünnet olduğunu” ifade eden Prens, “tek ravi zinciriyle bize ulaşan (Haber-i Ahad) hadis rivayetlerinin zan ifade ettiğini ve Dinin temel ölçüsü olmayacağını” vurguladı.
Prens, içtihat kapısının açık olduğunu, içtihatlara referansın ise haber-i ahad rivayetler değil Kur’an ve mütevatir sünnet olduğunu kaydetti.

Kanuni sistemler
Medeni Hukuk (eşler arası) ve Ahvali Şahsiyye (Kişinin doğrudan şahsıyla ilgili hukukî haller) hukuku kapsamında son çıkarılan dört yasaya da değinen Veliaht Prens, “Tüm dünya, insanın özel hayatını korumak amacıyla açık düzenlemeler ve yasalar üzerinde çalışıyor. Bizim rolümüz, ülkede Kur’an-ı Kerim ve Sünnet ile çelişmeyen, çıkarlarımıza ters düşmeyen, vatandaşın güvenliğini ve çıkarlarını koruyan, ülkenin kalkınmasına ve refahına yardımcı olan yasalar çıkarmaktır. Yasalar aynı zamanda uluslararası alanda kabul görmüş prosedürlere göre çıkarılır. Eğer üç milyon kişiye istihdam sağlayacak olan 100 milyon turistin ülkenize gelmesini istiyorsanız geleneksel kanunlar dışında yeni yasalara ihtiyacınız olacaktır. Aksi takdirde turistler gelmeyecektir. Şuan toplam beş milyar riyal olan yabancı yatırımları 17 milyar riyale çıkarmak isteyip yabancı yatırımcılara gel benimle çalış diyorsunuz ama avukatı nasıl başvuracağını ve ne gibi prosedürler uyguladığını bilmiyor, büyük paralar harcaması gerekiyor ve ‘Bu ülkeye yatırım yapmaktan vazgeçin’ diyor. Suudi Arabistan’a beyin göçü olmasını ve çalışmak için ehil kişilerin gelmesini istiyorsunuz, ama bu durumda kimse gelmeyecektir. Suudi Arabistan’a yatırım ve ilgi çekmek için anayasanız, çıkarlarınız ve hedefleriniz temelinde, vatandaşın güvenliğini ve çıkarlarını koruyan ve vatanın kalkınmasını ve refahını sağlayan uluslararası kabul görmüş yasalar çıkarırsınız” dedi.
Veliaht Prens dünyaya açılma konusunda ise şunları söyledi:
“Eğer kimliğiniz dünyadaki büyük çeşitliliği karşısında güçsüzse bu, kimliğinizin zayıf olduğu ve ondan vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelir. Kimliğiniz güçlü ve özgünse, onu geliştirebilir, içindeki olumsuzlukları değiştirebilir ve pozitifleri ortaya çıkarabilirsiniz. Bu da kimliğinizi koruduğunuz ve geliştirdiğiniz anlamına gelir. Bugün giysimiz, eski geleneklerimiz, göreneklerimiz, kültürel ve tarihi mirasımız kimliğimizin güçlü olduğunun kanıtıdır. İslam mirasımız, zamanla geliştirdiğimiz kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Kimliğimizin aynı zamanda dünyayı oluşturan unsurlarından biri olması için geliştirmeye devam ediyoruz.

Radikalizm bir suçtur ve bunu benimseyen herkes hesap verecektir
Aşırılıkçı muhafazakar söylemleri etkisiz hale getirmeye yönelik kampanya ile ilgili olarak ise Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın dünyanın dört bir yanındaki radikalizm ve terörizm projeleri için büyük bir hedef olduğuna dikkati çekerek, “Eğer Usame Bin Ladin olsaydım ve aşırılıkçı ideolojimi tüm dünyaya ve özellikle Müslümanlar arasında yaymak isteseydim, nereden başlardım? Müslümanların kıblesinin ve kutsal mekanlarının, umre ve hac yapmak isteyenlerin geldiği ülkeden başlardım. Müslümanlar günde beş kez vakit oraya yöneliyor. Eğer projemi orada yaymayı başarırsam otomatik olarak tüm dünyaya yayılacaktır. Bir aşırılık yanlısı ideoloji başlatılmak istendiğinde önce Suudi Arabistan’ı hedef alacağına hiç şüphe yok. 1950'lerden 1970'lere kadar çok zor bir dönem yaşadık. Arap ulusal projesi, sosyalizm, komünizm ve bölgedeki birçok aşırılık yanlısı grubun şu ya da bu şekilde Suudi Arabistan’a sızıp devlette, ekonomide ve benzeri yerlerde farklı noktalara ulaşmalarına fırsat veren diğer projeler, talihsiz sonuçlara yol açtı. Etkilerini geçtiğimiz yıllarda gördük. Bugün, ülkeye yatırım ve turist çekemiyoruz. Aşırılık yanlısı ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz. Eğer milyonlarca kişiye istihdam sağlanmasını ve işsizlik oranlarının düşmesini, ekonominin büyümesini ve gelirlerin artmasını istiyorsanız dünyevi çıkarlar için üretilen bu projenin ortadan kaldırılması gerekir. Bu insanların şu ya da bu şekilde İslam dinini ve hoşgörülü ilkelerimizi temsil etmediklerinden bahsetmiyorum bile. Aşırılık yanlısı ideolojilerin benimsenmesi, hem dünyada hem de Suudi Arabistan’da insanların hayatlarına mal olan, ekonomilere zarar veren terör örgütlerinin kurulması gibi bir suçtur.  Bu, Suudi Arabistan anayasasına göre yasadışı ve cezalandırılması gereken bir eylemdir. Aşırılık yanlısı bir ideolojiyi benimseyen bir kişi terörist olmasa bile, bundan hukuken sorumlu tutulacak olan bir suçludur.

Muhazafakarlık yolumuzu tıkıyor
Veliaht Prens’in Suudi Arabistan 2030 Vizyonu duyurusunun ardından geçen 5 yıllık süre zarfında ılımlılık, mutedil olma ve aşırılıkla mücadeleyi ilişkilendirdiği açıklamasında, ülkesinde muhafazakar ideolojinin varlığının ülke geleceğine yük olduğunu ifade etti. Prens Selman açıklamasında, “Muhafazakar ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz. Eğer milyonlarca kişiye istihdam sağlanmasını ve işsizlik oranlarının düşmesini, ekonominin büyümesini ve gelirlerin artmasını istiyorsanız aslında dünyevi çıkarları olan bu aşırı muhafazakar söylemin ortadan kaldırılması gerekir. Bu insanların şu ya da bu şekilde İslam dinini ve hoşgörülü ilkelerimizi temsil etmediklerinden bahsetmiyorum bile” ifadelerini kullandı.

Ulusal çıkarlar dış politikaya yön verir
Veliaht Prens dış politikaya ilişkin düşüncesinin, Suudi Arabistan’ın çıkarlarına dayandığını belirterek, “Dış politikamız tamamen çıkarlarımıza ve güvenliğimize dayanmaktadır” dedi.
Suudi Arabistan’ın çıkarlarına Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi veya diğer ülkelerin yasalarıyla çelişmeyecek bir şekilde ulaşmak için çeşitli alanlarda nüfuz sahibi olunması gerektiğine inanan Veliaht Prens, PIF’in tüm dünyada iyi bir üne sahip olduğunu ve dünya genelinde birçok sektörde önemli bir itici güç haline geldiğini, bunun da dünyanın PIF’in yatırımlarına açık olduğunu gösterdiğini söyledi. Muhammed Bin Selman, PIF, yatırım yapmamız ve yatırım imkanlarına ulaşmamız için bize yeni fırsatlar sundu. Uber'e yapılan yatırım gibi başlangıçta oluşturulan vizyon, PIF’in de etkisi ve itibarıyla birçok yatırımı çekmemizi sağladı” ifadelerini kullandı.

Suudi Arabistan ile ABD arasında yüzde 90 fikir birliği var
Yeni başkan Joe Biden yönetimindeki ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilere değinen Veliaht Prens, “Elbette ülkelerin hiç birinin aralarında yüzde yüz fikir birliği yoktur. Size en yakın ülkelerle bile bir fikir ayrılığı mutlaka olur. Biden yönetimindeki ABD ile Suudi Arabistan çıkarları konusunda yüzde 90’ın üzerinde fikir birliğine sahipler. Herkes bir şekilde bu fikir birliğini güçlendirmek için çalışıyor. Bu çabaların en sonuncusu çevreyi korumak amacıyla temiz enerji kullanımı için önemli hedefleri olan yeni bir gruba katılmamız oldu. ABD ile üzerinde anlaşamadığımız konular yüzde on civarında. Bu konuları da çözüme kavuşturmak ve uzlaşıya varmak, ülkelerimize yönelik tehditleri etkisiz hale getirmek ve çıkarlarımızı desteklemek için birlikte çalışıyoruz. ABD, Suudi Arabistan için seksen yıllık stratejik bir ortaktır. Bu geçmişin Suudi Arabistan ile ABD üzerinde büyük bir etkisi vardır” dedi.
Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın ABD’nin gücüne olan katkısı hakkındaki yorumunda, “Suudi Arabistan’ın ABD’nin gücüne katkısı olduğuna şüphe yok. Eğer bu destek İngiltere'ye verilseydi, ABD’nin durumu bugün tamamen farklı olurdu. Hatta bize göre bu destek İngiltere'ye verilseydi, İngiltere bölgedeki çoğu ülkenin sınırları çizerek sömürgeleştirdiğinden üzerimizde baskı oluşurdu. Böylece genel durumumuzda daha fazla baskı ile karşılaşabilirdik. Ancak ABD ile beraber olmamız, İngiltere’nin Suudi Arabistan üzerinde olası bir baskı oluşturmadan önce hesaba katması gereken sıkı bir ABD ilgisi oluşturdu. Bu şekilde tüm dünya ile çalışıyoruz. ABD ekonomisi, 1950'lerde dünya ekonomisinin yüzde 50'sini oluşturuyordu. Bugün ise yüzde 20'sini oluşturuyor. Dünya, birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra dengesini yeniden kazanmaya başladı. Körfez ülkeleri, Arap ülkeleri ve Ortadoğu ülkelerinden başlayarak bölgedeki en büyük ortaklarımızla stratejik ortaklıklarımızı sürdürmek için çalışıyoruz. Ayrıca ABD, İngiltere, Fransa, Avrupa ve diğerleri ile ittifaklarımızı güçlendirmek için çalışıyoruz. Rusya, Hindistan, Çin, Latin Amerika ülkeleri, Afrika ülkeleri ve diğer herkesle Suudi Arabistan çıkarları için başka ülkelere zarar vermeyecek şekilde yeni ortaklıklar kurmaya çalışıyoruz. Çin, Suudi Arabistan’ın stratejik bir ortağı olduğunu duyurdu. Hindistan da Suudi Arabistan’ı stratejik ortak ilan etti. Aynı şekilde Rusya da. Bunun yanı sıra ABD’nin stratejik ortağı olmaya devam ediyoruz.  Çıkarlarımızı hem bize hem onlara hem de uluslararası çıkarlara hizmet edecek şekilde destekliyoruz. Sonuçta, her ülkenin bir tercihi vardır. Herkes için iyi olanı elde etmek için onlarla çalışabilirsek çalışırız. Eğer başaramazsak, o zaman dünyadaki başka seçeneklere yöneliriz” şeklinde konuştu.

Baskı veya müdahaleyi kabul etmiyoruz
Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın iç işlerine yönelik herhangi bir baskı veya müdahaleyi asla kabul etmeyeceğinin altını çizdi. BM Sözleşmesi’nin devletlerin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça ifade ettiğini vurgulayan Muhammed Bin Selman, “Birinci ve ikinci dünya savaşlarını yapan dünyanın sorunu, devletlerin iç işlerine yapılan müdahalelerdir. BM Sözleşmesi’nin hedefi, sömürge dönemlerinden birinci ve ikinci dünya savaşlarına kadar uzun bir süre devam eden krizi sona erdirmekti. Bu sorun, BM Sözleşmesi ile çözüldü. Devletlerin egemenliklerine ve iç işlerine karışılmaması BM Sözleşmesinin en önemli maddelerinden biridir. Herhangi bir devletin iç işlerine müdahale edilmesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın barışını, güvenliğini ve istikrarını koruyan ve onu son altmış yılda güçlendiren bu sözleşmenin ihlalidir” ifadelerini kullandı.

İran ile özel ilişkilerimiz olsun istiyoruz
İran ile ilişkiler konusuna da değinen Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İran'ın Suudi Arabistan’ın komşusu olduğunu ve İran ile iyi ve seçkin bir ilişkiye sahip olmak istediklerini söyledi. Suudi Arabistan’ın İran'ın zor durumda olmasını istemediğini, hatta İran'ın gelişip büyümesini istediğini ve bunun Suudi Arabistan’ın çıkarına olduğunu belirten Veliaht Prens, “İran’ın büyümesi, hem bizim, hem bölgenin, hem de dünyanın çıkarınadır” dedi.
Suudi Arabistan’ın İran ile olan meselesinin Tahran’ın nükleer programı, balistik füze programı ve bölgedeki bazı ülkelerde bulunan milisleri desteklemesi gibi olumsuz davranışları olduğunu söyleyen Muhammed Bin Selman, “Suudi Arabistan, bu sorunlara çözüm bulmak için bölgedeki ve dünyadaki ortaklarıyla birlikte çalışıyor. Bunların üstesinden gelmeyi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin herkes için iyi, olumlu ve faydalı olmasını umuyoruz” şeklinde konuştu.

Yemen'de barış girişimi
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Yemen meselesiyle ilgili olarak ise şunları söyledi:
“Husilerin darbesi yasa dışı ve uluslararası hukuka aykırıdır. Dünyada sınırlarında milis veya yasadışı silahlı bir örgüt kabul eden hiçbir ülke yoktur. Bu, ne Suudi Arabistan ne de bölgedeki başka bir ülke için kabul edilebilir değildir. Yemen'de de kabul edilemez. Bunun Yemen'deki yansımalarını gördük. Husilerin Yemen'deki tüm tarafların haklarını ve bölge ülkelerinin çıkarlarını garanti altına alan çözümlere ulaşmak için Yemenli yetkililerle müzakere masasına oturmasını umuyoruz.”
Suudi Arabistan’ın Yemen'e ateşkes ve ekonomik destek sunduğunu ve bunun karşılığında Husilerin ateşkesi ve müzakere masasına oturmalarını istediklerini belirten Muhammed Bin Selman, “Husilerin İran rejimiyle güçlü bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Fakat sonuç olarak Husiler, içinde daha çok yaşamalarını ve her şeyin önünde tutmalarını umduğum vatanlarının çıkarlarını hesaba katmalarını beklediğim Yemenli Araplardır” ifadelerini kullandı.

2040 yılında küresel bir rekabete sahne olacak
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu sonrasına ilişkin bir soruyu ise şöyle yanıtladı:
“(2030 Vizyonu sonrası için) Planlamalar devam ediyor. 2030 Vizyonu, bizi dünyada çok ileri bir konuma taşıyor, ancak 2040 yılı küresel bir rekabete sahne olacak. Suudi Arabistan'ın başarılı olması için sahip olduğu en büyük varlık Suudi vatandaşlarıdır. Vatandaşlar yaptıklarımıza ikna olmazsa, zorluklara katlanmaya ve bu işin bir parçası olmaya hazır değilse, başardıklarımızdan hiçbir kazanç elde edemeyiz.”
Veliaht Prens son olarak, Suudi Arabistan yargısının korkusuz olduğunu vurguladı.



Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Riyad’da dün Suudi Arabistan ile Çin arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah’ın daveti üzerine Riyad’a yaptığı ziyaret kapsamında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri ele alındı. Toplantı sırasında, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzalandı.

Taraflar, ekonomi, ticaret, yatırım ve enerji başta olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili ilişkilerin mevcut seviyesini gözden geçirerek, bu ilişkilerde kaydedilen hızlı gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca ziyaretin, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 35. yıl dönümüne denk gelmesine dikkat çekilerek, bu sürecin ortak çıkarlar doğrultusunda artan görüş yakınlaşması ve iş birliğiyle desteklendiği vurgulandı.

efgthy
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan ve Çin dışişleri bakanları, Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite’nin beşinci toplantısını da gerçekleştirdi. Toplantıda, ikili iş birliğinin çeşitli alanlarda güçlendirilmesinin yolları ele alınırken, koordinasyon ve istişarenin sürdürülmesinin önemine vurgu yapıldı.

Taraflar, iki ülkenin hayati çıkarlarıyla bağlantılı konularda karşılıklı desteğin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını teyit ederek, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahı güçlendiren her türlü çabanın desteklendiğini ifade etti. Suudi tarafı ayrıca ‘tek Çin’ politikasına bağlılığını yineleyerek, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin Çin’i temsil eden tek meşru hükümet olduğunu ve Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.

Çin tarafı ise Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine verdiği desteği dile getirirken, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrarın desteklenmesinde üstlendiği rolü takdir etti. Ayrıca Çin tarafı, Vizyon 2030 kapsamında Suudi Arabistan’da kaydedilen ekonomik gelişmeleri övdü ve Aralık 2022’de Krallık tarafından ev sahipliği yapılan Riyad Arap-Çin İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını olumlu buldu.

drgt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi tarafı, Çin’in 2026 yılında İkinci Arap Devletleri-Çin Zirvesi ile İkinci Körfez-Çin Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına destek verdiğini açıkladı. Çin tarafı ise Krallığın ev sahipliğinde düzenlenecek Expo 2030’a katılmaya hazır olduğunu bildirdi.

Taraflar, ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurken, Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara desteklerini yineledi. Bu çerçevede, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barış Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi doğrultusunda, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği vurgulandı. Ziyaretin sonunda taraflar, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasını imzaladı.

dfergt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

 


Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği
TT

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi Dr. Faysal b. Abdurrahman Usra

Ortak iş birliğinde yeni bir dönemin tesis edilmesi, bölgede ekonomik ve lojistik entegrasyona yeni bir yapı taşı eklenmesi ve Suudi Arabistan-Katar Koordinasyon Konseyi çalışmaları kapsamında, Körfez ülkeleri arasında modern altyapı alanındaki en büyük adımlardan biri atıldı. Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin himayesinde, Suudi Arabistan ile Katar arasında yolcu taşımacılığına yönelik hızlı tren projesinin hayata geçirilmesine ilişkin bir anlaşma imzalandı. İki ülke ayrıca, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlayacak söz konusu tren projesinin resmen başlatıldığını duyurdu. Hayati öneme sahip proje, iki kardeş ülke arasındaki köklü ve tarihi ilişkilerin derinliğini yansıtmasının yanı sıra, kalkınma alanında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirmeye yönelik stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın pekiştirilmesi ve bölgede daha geniş bir refah ve gelişim ufkuna yönelik ortak iradeyi de ortaya koyuyor. Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin ilanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı düzeyi teyit eden tarihi bir dönüm noktası olarak öne çıkarken, ulaşım sektöründe ikili iş birliğinin somut bir yansıması ve bölge için ortak gelecek vizyonunun sembolü niteliği taşıyor. Modern ve sürdürülebilir bir ulaşım sisteminin geliştirilmesinde iki ülke arasındaki entegrasyonu temsil eden proje, aynı zamanda turizmin büyümesine önemli katkı sağlamayı hedefliyor. Projenin, Suudi Arabistan ve Katar’daki turistik destinasyonlara erişimi kolaylaştırarak ziyaretçi sayısını artırması ve iki başkent arasında kısa ve sık seyahatleri teşvik etmesi bekleniyor.

Suudi Arabistan Ulaştırma ve Lojistik Hizmetleri Bakanı Mühendis Salih el-Casir ile Katar Ulaştırma Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdullah Al Sani tarafından yakın zamanda imzalanan anlaşma, Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin fiilen başlamasının işaretini veriyor. Proje, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ve Veliaht Prens ile Katar Emiri’nin doğrudan ilgi ve desteği altında yürütülüyor; bu durum, iki kardeş ülke arasındaki entegrasyon projeleri arasında stratejik önemini ortaya koyuyor. Bu devasa proje, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu ve Katar Ulusal 2030 Vizyonu’nun somut bir uygulaması olarak değerlendiriliyor. Proje, iki ülke liderliğinin, daha bağlantılı ve refah dolu bir gelecek yaratma vizyonunu yansıtıyor ve bölgedeki altyapı entegrasyonuna yönelik daha geniş bir çerçevede konumlanıyor; özellikle ulaşım, enerji ve ticaret alanlarında iş birliğini güçlendiriyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın gerçek bir örneği olarak öne çıkıyor; vatandaşlar arasındaki bağları güçlendirirken, iki ülke arasındaki seyahati daha hızlı, konforlu ve güvenli hâle getiriyor. Ayrıca modern ve sürdürülebilir altyapının geliştirilmesi yoluyla ekonomik büyümeyi destekliyor, yaşam kalitesini artırıyor ve ileri düzeyde ulaşım seçenekleri sunuyor. Hızlı tren hattı, ekonomik çeşitliliğin sağlanmasına, turizmin canlandırılmasına ve ulaşım sektörünün etkinliğinin artırılmasına katkıda bulunacak. Projenin, başta havaalanları ve büyük ekonomik şehirlerle entegrasyonu sayesinde, iki ülke arasındaki ticaret, yatırım ve iş hareketliliğinde önemli değişiklikler yaratması bekleniyor. Böylece proje, iki halk için daha bağlantılı ve refah dolu bir geleceğin inşasında merkezi bir rol oynayacak ve Körfez’deki stratejik bağlantı zincirinin en önemli halkalarından biri olarak değerlendirilecek.

Suudi Arabistan ile Katar arasında inşa edilecek hızlı tren projesi, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlamanın ötesinde, iki halk arasındaki tarihi ve kültürel bağların derinliğini de yansıtıyor. Proje, yalnızca bir altyapı yatırımı değil; ortak dini ve kültürel değerleri paylaşan, gelenek ve alışkanlıklarıyla birbirine yakın iki halkın birleşik geleceğini simgeleyen bir sembol niteliği taşıyor. Proje, ülkedeki ulaştırma ve lojistik sektörüne de önemli katkılar sağlayacak. Sektör, Kral Selman bin Abdulaziz’in liderliğinde ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın desteğiyle kapsamlı yapısal reformlar ve 280 milyar Suudi riyalini aşan ulusal ve uluslararası yatırım sözleşmeleriyle güçlendirilmiş durumda. Suudi Arabistan, güçlü ve yatırım çekici ulaşım ile lojistik altyapısına sahip bir ülke olarak öne çıkıyor. Riyad-Doha hızlı tren hattı, toplam 785 kilometrelik uzunluğuyla yolculara hızlı ve sürdürülebilir bir seyahat imkânı sunacak. Proje, Riyad’daki Kral Selman Uluslararası Havalimanı ile Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı’nı birbirine bağlayarak iş ve turizm amaçlı seyahatlerde esneklik sağlayacak. Hattın güzergâhı Riyad, Hufuf ve Dammam olmak üzere üç önemli Suudi şehrine de uzanacak ve toplamda 5 ana yolcu istasyonu yer alacak. Bu istasyonlar, konfor, hız ve akıllı teknolojileri bir araya getirerek modern bir yolculuk deneyimi sunacak. Trenin saatte 300 kilometreyi aşan hızı, iki başkent arasındaki seyahat süresini yaklaşık iki saate indirecek. Bu sayede ticaret ve turizm hareketliliği artacak, ekonomik büyüme desteklenecek ve yaşam kalitesi yükseltilecek. Proje, yıllık 10 milyondan fazla yolcuya hizmet verecek ve Suudi Arabistan ile Katar’daki önemli turistik ve kültürel noktaların keşfini kolaylaştıracak. Ayrıca proje, hafif ve orta ağırlıktaki yük taşımacılığını geliştirerek sınır ötesi lojistik çözümler sunacak, iki ülke arasındaki ticaret hacmini artıracak ve teslim sürelerini kısaltarak operasyonel maliyetleri düşürecek. Yapım ve işletme aşamalarında ise Suudi Arabistan ve Katar’da 30 binden fazla doğrudan ve dolaylı istihdam yaratması öngörülüyor. Tüm bu özellikleriyle proje, bölgesel kalkınmayı destekleyen ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasındaki entegrasyonu güçlendiren stratejik bir altyapı yatırımı olarak öne çıkıyor.

Bu stratejik projenin altyapı inşaatları, yerel müteahhitlik şirketleri tarafından gerçekleştirilecek; modern tren teknolojileri ise alanında uzman uluslararası şirketler tarafından sağlanacak. Projenin tamamlanması, altı yıllık bir zaman çizelgesine göre yürütülecek ve en yüksek uluslararası kalite ve güvenlik standartlarına uygun olarak gerçekleştirilecek. Tren hattında en son demiryolu teknolojileri ve akıllı mühendislik çözümleri kullanılacak, böylece güvenli ve sorunsuz bir işletme sağlanacak. Proje, çevresel sürdürülebilirliği destekleyerek karbon emisyonlarını azaltacak ve bölgedeki akıllı ve sürdürülebilir ulaşım çözümlerine geçişi teşvik edecek. Böylece ekonomik ve lojistik entegrasyonda yeni bir dönemin temelleri atılmış olacak. Hızlı tren, iki ülke arasındaki ticaret ve turizm hareketliliğinin haritasını yeniden çizecek. Geleneksel ulaşım yollarının ötesine geçerek bireylerin hareketini kolaylaştıracak, turizm ile büyük spor ve eğlence etkinliklerini canlandıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek. Projede tamamen temiz enerji kullanılacak; elektrikli trenler sayesinde çevreye olumlu katkı sağlanacak ve bireysel taşımacılıktan toplu taşımaya geçiş, çevresel yükü büyük ölçüde hafifletecek. Altı yıl içinde tamamlanması planlanan proje, güvenli ve sorunsuz işletmeyi garanti eden en son demiryolu ve akıllı mühendislik teknolojilerini bir araya getirecek. Suudi Arabistan-Katar hızlı tren hattı, hız, sürdürülebilirlik ve benzersiz yolculuk deneyimini bir araya getirerek bölgede ulaşım ve seyahat geleceği için yeni bir standart oluşturacak ve yenilik ile ilerlemenin sembolü olacak.

Başarıyı veren Allah’tır…


Suudi Arabistan, ocak ayında yabancıların mülk sahibi olmasına izin vermeye hazırlanıyor

Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)
Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)
TT

Suudi Arabistan, ocak ayında yabancıların mülk sahibi olmasına izin vermeye hazırlanıyor

Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)
Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)

Suudi Arabistan, gayrimenkul sektöründe yabancı yatırımcılara yönelik yeni bir döneme hazırlanıyor. Ülke, ocak ayında yürürlüğe girecek güncellenmiş yabancı mülkiyet yasası ile yabancı birey ve kuruluşların ülke genelinde gayrimenkul edinimini düzenleyecek. Bu sistem, gayrimenkul sektörünün gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) katkısını artırmayı ve gelir kaynaklarını petrolden bağımsız olarak çeşitlendirmeyi hedefleyen stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Söz konusu hedefler, Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 programıyla uyumlu bir yaklaşım sergiliyor.

Uygulamadan sorumlu olan Gayrimenkul Genel Otoritesi, yürütme yönetmeliğini hazırlıyor ve yabancıların mülkiyet ve yatırım yapabileceği bölgeleri belirlemeye çalışıyor. Belirlenen detaylar, sistemin yürürlüğe girmesinden önce kamuoyuna açıklanacak.

Yeni yasa ayrıca, uluslararası profesyonellerin ülkede kalmasını desteklemeyi, şehirleşme ve kentsel yaşam kalitesini artırmayı amaçlıyor.

Mülkiyet kapsamı

Suudi Arabistan Belediye, Köy İşleri ve İskân Bakanı Macid el-Hakil, geçtiğimiz hafta yaptığı bir televizyon röportajında, gelecek ay yabancıların konut amaçlı gayrimenkul edinme sisteminin yürürlüğe gireceğini açıkladı. Bakan, uygulamanın Suudi Arabistan’daki tüm şehirlerde geçerli olacağını, ancak Mekke, Medine, Cidde ve Riyad olmak üzere dört şehirde yalnızca belirlenen bölgelerde mülkiyetin mümkün olacağını belirtti. Ülkede ikamet eden yabancılar ise birer konut sahibi olabilecek.

Öte yandan, sistemin ekonomik sektörler açısından daha esnek olacağı ve ticari, sanayi ve tarım alanlarında yabancıların tüm şehirlerde mülkiyet ediniminin sınırlama olmadan mümkün olacağı kaydedildi.

Suudi Arabistan Belediye, Köy İşleri ve İskân Bakanı Macid el-Hakil (SPA)Suudi Arabistan Belediye, Köy İşleri ve İskân Bakanı Macid el-Hakil (SPA)

Suudi Arabistan Gayrimenkul Genel Otoritesi’nde yabancılar için mülkiyetten sorumlu icra direktörü Fahd bin Süleyman, kasım ayında yaptığı açıklamada, Riyad, Cidde ve kutsal şehirler (Mekke ve Medine) için yabancılara ayrılan bölgelerin hâlâ gözden geçirildiğini ve ‘yakın zamanda’ yeni mülkiyet kurallarını belirleyen yönetmeliklerle birlikte ilan edileceğini duyurdu. Bin Süleyman, söz konusu bölgelerin ‘çok geniş’ olacağını ve büyük ölçekli projeleri kapsayacağını belirterek, bu alanlarda yabancı mülkiyet oranının yüzde 70 ile yüzde 90 arasında olması beklendiğini aktardı. Kutsal şehirlerde satın alma yapacak kişilerin Müslüman olması gerektiğini vurgulayan Bin Süleyman, bunun dışında büyük bir kısıtlama bulunmayacağını ifade etti. Bin Süleyman, “Büyük şartlar yok ve sınırlamalar getirmek istemiyoruz; mevcut yasa ile güncellenmiş yasa karşılaştırıldığında belirgin bir fark görülecek” dedi.

Piyasa tahmini

Uzmanlar ve gayrimenkul sektörü profesyonelleri, güncellenmiş yabancı mülkiyet yasasının yürürlüğe girmesine kısa süre kala, söz konusu sistemin hazır konutlara yönelik ek bir talep yaratacağını ve gayrimenkul piyasasındaki likiditeyi artıracağını belirtti. Uzmanlar, uluslararası şirketlerin Suudi Arabistan’da ofis ve projeler kurmasını teşvik edecek bu sistemin ekonomik aktiviteyi canlandıracağını ve gayrimenkul sektöründe daha istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme dönemini başlatacağını öngörüyor. Etkinin özellikle Riyad, Cidde, Mekke, Taif, Medine ve turistik bölgelere yakın şehirlerde hissedileceği, yasanın etkilerinin 2026’nın üçüncü ve dördüncü çeyreği ile 2027 yılı boyunca netleşmeye başlayacağı tahmin ediliyor.

Gayrimenkul uzmanı ve pazarlamacı Sakr ez-Zehrani, konuyla ilgili açıklamasında, yasanın uygulanmaya başlamasının Suudi Arabistan gayrimenkul piyasasında dönüm noktası oluşturacağını belirtti. Zehrani, sistemin, geniş bir kesimin kiralamadan mülkiyete geçmesine yol açarak işlem yapan kullanıcı tabanını genişleteceğini vurguladı.

Zehrani, bu dönüşümün hazır konutlar ve planlı konut projelerine yönelik ek talep yaratacağını, satış ve alım hareketliliğini artıracağını ve piyasadaki likiditeyi güçlendireceğini kaydetti.

Gayrimenkul kalitesinin iyileştirilmesi

Zehrani, yabancıların ticari, sanayi ve tarım sektörlerinde tüm şehirlerde mülkiyet edinmesine izin verilmesinin, uluslararası şirketler için Suudi Arabistan’da ofis ve projeler kurma motivasyonunu artıracağı ve bunun ekonomik faaliyetleri canlandırarak gayrimenkul sektöründe daha istikrarlı bir büyüme dönemini başlatacağı öngörüsünde bulundu.

Zehrani’ye göre piyasadaki ilk değişiklikler, gayrimenkul ürünlerinin kalitesinin yükselmesi, geliştiricilerin daha yüksek standartlı ve iyi planlanmış projeler üretmesiyle daha geniş bir alıcı kitlesinin taleplerini karşılamaya yönelik olacak. Ayrıca, yerli ve yabancı yatırımcıların pazara girmesiyle organize arz hacminde de artış yaşanacak.

Yeni sistemin fiyat istikrarını da destekleyeceğini belirten Zehrani, çünkü hem yerleşiklerin hem de yabancıların mülkiyeti genellikle uzun vadeli olup kısa vadeli spekülasyonları sınırlayacağını ifade etti. Yasa ile birlikte uygulanacak yasal ve denetim mekanizmalarının şeffaflığı artıracağını ve finans sektörüne, hem yerleşikler hem de yabancılar için özel finansal ürünler sunma fırsatı sağlayacağını söyledi. Bu durumun kredi hacmi ve piyasa likiditesi üzerinde olumlu etkisi olacağı kaydedildi.

Zehrani, yasanın yürürlüğe girmesinin ilgiyi ve sorgulamaları doğrudan artıracağını, ancak piyasadaki işlemler üzerindeki gerçek etkinin kademeli olarak hissedileceğini belirtti. İlk sinyallerin 2026’nın ikinci çeyreğinde, yabancılar ve yerleşikler için ilk işlemlerin tamamlanmasıyla ortaya çıkmasının beklendiğini söyledi.

Açık göstergelerin 2026’nın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde netleşeceğini belirten Zehrani, uygulamanın ilk yılının geçiş dönemi olacağını, en somut etkilerin ise 2026’nın ikinci yarısı ve sonrasında gözlemleneceğini vurguladı.

Coğrafi konuma bağlı olarak değişen etki

Gayrimenkul ve değerleme uzmanı Mühendis Ahmed el-Fekih, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, yeni mülkiyet yasasının etkisinin coğrafi konuma göre farklılık göstereceğini belirterek, en olumlu etkilerin Mekke ve çevresindeki şehirler (Cidde ve Taif) ile Medine’de hissedileceği öngörüsünde bulundu. Riyad’daki gayrimenkul piyasasının ise gayrimenkul mülkiyeti ve yatırımı için yabancı sermayeyi çekmede önemli bir rol oynayacağını ifade etti.

El-Fekih, turizm sektörüne yatırım yapmayı hedefleyen sermayenin, Mekke’ye yakınlığı nedeniyle Taif gibi turistik bölgelere, ayrıca Abha ve Cizan ile Neom projesine yakınlığı sebebiyle Tebük’e yönelmesinin muhtemel olduğunu belirtti.

Uzman, yeni sistemin uygulanmasının ilk yılının piyasanın test edilmesi ve fırsatların değerlendirilmesi açısından bir geçiş dönemi olacağını, gerçek etkinin ise 2027’de, yani ikinci yıl itibarıyla hissedilmeye başlanacağını vurguladı. Ayrıca, yasanın Vizyon 2030 hedefleri doğrultusunda ulusal ekonomide gelir kaynaklarını çeşitlendirmeye ve petrol bağımlılığını azaltmaya katkı sağlayacağını, bu yatırımların Suudi vatandaşlar için yüzbinlerce yeni istihdam fırsatı yaratacağını kaydetti.

Sistem teşvikleri

Suudi Arabistan, Ocak 2026’dan itibaren yürürlüğe girecek olan yeni yabancı mülkiyet yasasıyla gayrimenkul sektöründe kapsamlı bir açılım gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Yasayla, Suudi Arabistan’da yabancıların belirlenen coğrafi alanlarda taşınmaz mülkiyeti edinmeleri yasal olarak düzenlenecek. Bu adım, Vizyon 2030 hedefleri doğrultusunda yabancı yatırımları çekmeyi, gayrimenkul sektörünün GSYİH’ye katkısını artırmayı ve ulusal ekonomide petrol dışı gelir kaynaklarını çeşitlendirmeyi amaçlıyor. Yasa ayrıca uluslararası yeteneklerin ülkede istikrarlı şekilde kalmasını ve yaşam kalitesinin yükselmesini hedefliyor.

Yasa kapsamında, yabancılar yalnızca Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği coğrafi alanlarda mülk edinme yetkisine sahip olacak. Bu alanlar, Gayrimenkul Genel Otoritesi’nin önerisi ve Suudi Arabistan Ekonomi ve Kalkınma İşleri Konseyi onayıyla belirlenecek.

Buna göre, Suudi Arabistan’da ikamet eden yabancılar, belirlenen coğrafi alan dışında sadece bir adet konut satın alabilecek. Mekke ve Medine’de mülk edinmek isteyenlerin ise Müslüman olması zorunlu.

Şirketler açısından ise Suudi şirketler yasasına göre kurulan ve hisselerinde yabancı ortak bulunan şirketlere, belirlenen coğrafi alanlarda mülk edinme hakkı tanınıyor; alan dışında ise faaliyet veya çalışan konutları için mülk edinilebilecek.

Yasa, borsaya kayıtlı şirketler, yatırım fonları ve özel amaçlı kuruluşlar için ise Suudi Arabistan genelinde mülk edinme imkânı sağlıyor. Bu haklar, Sermaye Piyasası Kurumu (CMA) tarafından Gayrimenkul Genel Otoritesi ve ilgili kurumlarla koordineli olarak belirlenen düzenlemelerle uygulanacak.

Yasa, özel ikamet programları veya Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle yapılan anlaşmalarla tanınan hakları etkilemiyor ve yabancı mülkiyetine ekstra ayrıcalık sağlamıyor.

Ayrıca, yabancılardan yapılacak taşınmaz işlemleri için değerinin yüzde 5’ini aşmayan bir harç alınacak; detaylar yürütme yönetmeliğinde belirlenecek. Kurallara uymayanlar para cezası veya uyarı ile karşı karşıya kalacak; yanlış beyanda bulunanlara 10 milyon riyale kadar ceza uygulanabilecek ve mahkeme kararıyla gayrimenkulün satışı sağlanabilecek.