Türk heyetinin Mısır’a yapacağı ziyaretin yaklaşmasıyla Müslüman Kardeşler içerisindeki görüş ayrılıkları artıyor

Türk heyetinin Mısır’a yapacağı ziyaretin yaklaşmasıyla Müslüman Kardeşler içerisindeki görüş ayrılıkları artıyor
TT

Türk heyetinin Mısır’a yapacağı ziyaretin yaklaşmasıyla Müslüman Kardeşler içerisindeki görüş ayrılıkları artıyor

Türk heyetinin Mısır’a yapacağı ziyaretin yaklaşmasıyla Müslüman Kardeşler içerisindeki görüş ayrılıkları artıyor

Türk yetkililerin, Türkiye ve Mısır arasındaki ‘anlayış’ çabalarında ilerleme sağlamak amacıyla Mısırlı mevkidaşlarıyla görüşmek üzere Kahire’yi ziyaret etmesi beklenirken, Mısırlı yetkililerin terörist olarak sınıflandırdığı Müslüman Kardeşler (İhvan) saflarında görüş ayrılıkları artıyor.
Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi Başkan Vekili İbrahim Munir, grubun bazı liderlerinin Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile görüşmesinin ardından bir açıklama yaptı.
Ancak bu açıklamada, Türkiye’de ikamet eden Müslüman Kardeşler üyelerinin ‘mülteci’ olarak nitelendirilmesi, Türkiye’nin Mısır ile yakınlaşmasının ardından kafa karışıklığı yaşayan bazı grup üyeleri arasında büyük bir öfkeye neden oldu.
Munir yaptığı yazılı açıklamada, İhvan başta olmak üzere Türkiye tarafından ‘siyasi mülteci’ olarak kabul edilen Mısırlı farklı siyasi güçlerin temsilcilerinin, 21 Nisan’da Türkiye’deki Mısırlı mültecilerin taleplerini iletmek ve durumlarını açıklığa kavuşturmak için Ankara’yı ziyaret ettiğini bildirdi.
Müslüman Kardeşler olarak, Cumhurbaşkanı, hükümet ve halkıyla Türkiye’ye teşekkür etmeyi borç bildiklerini vurgulayan Munir, “Misafirperverliğin karşılığını tam olarak yerine getirmekte vefalı olmayı, sorumluluklarımıza bağlı kalmayı ve halihazırda yürürlükteki tüm yasalara, yönetmeliklere ve geleneklere saygı duymanın yanında ülkenin istikrarına ve güvenliğine halel getirmemeyi teyit ediyoruz” ifadesini kullandı.
Ancak Müslüman Kardeşler’in gençlik kanadı, Munir’in ‘Türkiye’ye teşekkür ve takdir’ başlıklı açıklamasına tepki göstererek, bunu ‘utanç verici’ olarak nitelendirdi.
Açıklamasındaki ifadeleri nedeniyle Munir’i eleştiren gençlik kanadı, kendilerini temsil etmeyen bu teslimiyetçi yaklaşımı reddettiklerini beyan etti.
İhvan gençleri, ülkede misafir olmalarına rağmen, davaya sahip çıkan Mısırlıları mülteci kategorisiyle sınırlandırma ısrarının, çalışıp hareket edemeyecekleri anlamına gelen aciz bir fikir olduğunu savundu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, Mayıs ayı başlarında bakan yardımcıları düzeyinde bir heyetin Mısır’a gideceğini ve ardından kendisinin Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile görüşeceğini söyledi.
Kahire söz konusu ziyareti resmi olarak reddetmedi veya teyit etmedi, ancak Şukri Ankara’nın son dönemdeki açıklamaları ve jestlerinin takdir edildiğini dile getirdi.
Kahire Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü Dr. Tarık Fehmi, Kahire ile Ankara arasındaki yakınlaşma girişimlerinin sürmesi halinde bölgesel olarak ortaya çıkacak gerçek ve önemli etkiler olduğunu belirtti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Dr. Fehmi, Müslüman Kardeşler açısından, gruptan sorumlu kişileri meşgul eden önemli endişeler olduğunu dile getirerek, ilk olarak Türkiye’de bulunan, Mısır devletine muhaliflik eden medyaya dikkat çekti.
Dr. Fehmi, “Türk vatandaşlığını kazanmış liderler ile aynı amaç için başvuran ve onu elde etmeyi bekleyen kişilerle ilgili başka sorunlar da var. Mısır ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın grup üyeleri ve uluslararası organizasyonun mali desteği üzerinde de etkisi olacak” değerlendirmesinde bulundu.
Mısır’dan Türkiye’ye kaçan Cemaatu’l İslamiye eski lideri Asım Abdulmecid ise, Facebook sayfasından yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’deki Müslüman Kardeşler liderlerinin, özellikle de grubun eski genel sekreteri Mahmud Hüseyin’in grubunun eylemlerini eleştirdiğini iddia etti.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.