Kovid-19 mutasyonları Avrupa’daki endişeyi artırıyor

Hindistan’da koronavirüs nedeniyle ölenlerin cesetleri yakılmaya devam ediliyor. (Reuters)
Hindistan’da koronavirüs nedeniyle ölenlerin cesetleri yakılmaya devam ediliyor. (Reuters)
TT

Kovid-19 mutasyonları Avrupa’daki endişeyi artırıyor

Hindistan’da koronavirüs nedeniyle ölenlerin cesetleri yakılmaya devam ediliyor. (Reuters)
Hindistan’da koronavirüs nedeniyle ölenlerin cesetleri yakılmaya devam ediliyor. (Reuters)

Avrupa’da, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) neden olan SARS-CoV-2 virüsünün mutasyonlarının, özellikle Hindistan varyantının birçok ülkede yayılmasına ilişkin endişeler arttı.  Diğer yandan dünyanın şimdiye kadar gördüğü en sert salgının ağırlığı altında ezilen Hindistan’nın sokaklarında rastgele kurulan toplu ceset yakma yerlerinden yayılan dumanlar ülkenin gökyüzünü dumanla doldurdu. Avrupa her ne kadar varyantlara karşı endişe duysa da sağlık krizinin başlangıcından bu yana ilk kez eğlence, kültür, eğitim, ticaret ve turizm gibi pandeminin ele geçirdiği alanlarda eski hale gelineceğine yönelik umut verici işaretler mevcut. Ancak henüz mutasyona uğrayan virüse karşı zafer ilan etme cesareti gösteren olmadı.
Hindistan tekrar günlük yaklaşık 400 bin vakanın yanı sıra rekor sayıda ölüm kaydetti. Oksijen ünitelerinin yetersiz olduğu aşırı kalabalık hastaneler üzerindeki baskının hafifletilmesi için birçok ülkenin yaptığı tıbbi yardımların teslimi dün de devam etti. AFP muhabirinin aktardığına göre Fransa tarafından gönderilen 28 ton tıbbi malzeme yüklü bir kargo uçağı dün sabah Yeni Delhi’ye iniş yaptı.
Hindistan’ın başkentindeki hastanelerin kapasitesi dolmuş durumda. Ciddi bir seviyede yatak, ilaç ve oksijen yetersizliği var. Tıbbi malzemelerdeki bu eksiklikler, tedavi edilemeyenlerin hastane kapılarında yaşamlarını yitirmesine neden oluyor. Paris’ten yapılan açıklamaya göre Fransa’nın gönderdiği yardımlar arasında havayı tıbbi oksijene dönüştürecek 8 adet yüksek kapasiteli oksijen konsantratörü de var. Açıklamaya  re, bu cihazlar oksijen tüplerini saatte 20 bin litre doldurabiliyor. Ayrıca her bir cihazın 250 yataklı bir hastanenin 24 saatlik oksijen ihtiyacını 12 yıl boyunca karşılayabileceği bildirildi.
İtalya geçen pazartesi günü bilim camiasının daha önceki denemelerde istenmeyen sonuçlarla karşılaşıldığı uyarılarının yanı sıra günlük vaka ve ölü sayısının halen yüksek olmasına rağmen aşamalı bir normal hayata dönüş planı başlattı. Riskin hesaplandığını belirten hükümet, vaka sayılarının tekrar artması durumunda derhal izolasyon ve kapanma tedbirlerini uygulamaya dönmeye hazır olunacağını vurguladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron dün yaptığı açıklamada “Bu ayın 19’unda Fransız tarzı yaşamı, çok dikkatli bir şekilde ve sorumluluk ile geri getirmeye başlayacağız.” dedi. Paris yönetimi söz konusu tarihi kafelerin, restoranların, sinemaların, tiyatroların ve müzelerin açılması ile önümüzdeki ayın sonunda sona ermesi planlanan normal hayata aşamalı geri dönüş planında bir dönüm noktası olarak belirlemişti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ise öncelikli hedefin vatandaşların temel haklarını mümkün olan en hızlı şekilde eski haline getirmek olduğunu söyledi. Ancak, Merkel geçiş aşamasının kolay olmayacağını ve hükümetin bu aşamada yürürlükte olan kuralların ihlaline tolerans göstermeyeceğini vurguladı. Son günlerde kademeli açılma planlarını açıklayan Almanya, İtalya ve diğer Avrupa ülkeleri geçen sene ilk dalganın ardından şu ankine benzer bir dönem yaşamıştı. Ülkeler, yaz aylarında önlemlerin hafifletmesinin ardından salgının sonbahar ve kış aylarında iki şiddetli dalga halinde geri dönmesine sahne olmuştu. Bu nedenle hükümetler, Avrupa’da yaşananları dikkate alınarak bilim çevrelerinin bazı aksaklıkların meydana geleceği uyarısında bulunmaları nedeniyle Fransa gibi ayrıntılı bir zaman çizelgesi açıklamadılar.
Cenevre Üniversitesi’nde Küresel Sağlık Enstitüsü’nü yöneten İsviçreli Epidemiyolog Antoine Flahault, Şarku’L Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“Avrupalı liderler değerlendirmelerinde hata yapılar ve salgının üçüncü dalgasını tahmin edemediler. Aşıların hastaneler üzerindeki baskıyı hafifleteceğini düşündüler. Ancak son gelişmeler, Batı ülkelerinde genellikle yüksek oranda ihtiyati tedbir ihlaline neden olan açılış planlarının hızlanması durumunda dördüncü bir salgın dalgasının meydana gelmesinin ihtimal dışı olmadığını gösteriyor. Avrupa’daki korku çemberi aylardır genişliyor. Gelecek korkusu ve salgın karşısındaki süren çaresizliğe yönelik öfke sürüyor. Ancak buna salgınla mücadelede ilerleme kaydetmiş ülkeler ile karşılaştırma yapılması sonucu bir özgüven artışı da eşlik ediyor.”
 dedi.
Flahault açıklamasının devamında Avrupa’da daha önce bu kadar uzun bir kısıtlama dönemi yaşanmadığına dikkat çekti:
“Bu salgın uzadıkça ve sosyal hayata getirdiği kısıtlamalar devam ettikçe Avrupalıların yaşama, özgürlüğe ve başkalarıyla doğrudan temas kurmaya yönelik talepleri de arttı. Avrupa Kıtası daha önce bu kadar uzun bir süre içe dönük ve izolasyon tedbirlerinin sıkı olduğu bir dönem yaşamamıştı. İnsanlar, iki dünya savaşı sonrasında olduğu gibi bir açılış tarihi istioyor. Özgürlüğe ve mutluluğa dönüşü arzuluyorlar. Geçen ayın ortalarında salgına karşı zaferini ilan eden Hindistan’ın şu an kendisini korkunç bir salgın dalgasının ortasında bulunduğuna dikkat etmek gerekiyor.”
Avrupa hükümetlerinin kademeli normal yaşama dönme planlarına yönelik endişeler arasında aşı belgeleri ile ilk aşamalardan daha fazla özgürlük elde eden gruplar ile aşıyı olana kadar daha uzun bir süre kısıtlamalara tabi olacaklar arasında gerilimin yükselme ihtimali yer alıyor. Fransa Cumhurbaşkanı daha önce yaptığı açıklamada, 9 Haziran’dan itibaren büyük toplantıların gerçekleştirildiği yerlere girmek için “sağlık pasaportunun” kullanılmasının zorunlu hale geleceğini duyurmuştu. Ayrıca Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, aşı olduğunu kanıtlayan ABD’lilerin Avrupa’ya gelebileceğini ve herhangi bir kısıtlama olmadan dolaşabileceğini bildirmişti.
Sağlık pasaportu uygulamasına karşı çıkanlar, bunun kötü bir çözüm olduğunu, bu sorundan çıkış yolunun aşı kampanyalarının hızlandırılması ve salgını kontrol altına alınmadan önce seyahatin teşvik edilmemesi olduğunu savunuyorlar.
Aşılar hakkında gerçekleştirilen çalışmaların aşıların ilk dozunun tek başına hastaneye yatmaya karşı yüzde 90’a kadar varan bir koruma sağlamak için yeterli olduğunu göstermesinin ardından çoğu Avrupa ülkesi son zamanlarda aşı çizelgelerini yeniden gözden geçirmeye başladı. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) son raporunda, aşılama kampanyalarının mevcut hızıyla devam etmesi ve bağışıklığa karşı dirençli yeni mutasyonların ortaya çıkmaması durumunda ölümlerin bu ayın ortasında yüzde 30 azalmasının ve önümüzdeki ayın sonunda da sıfıra inmesinin beklendiğini bildirdi.



Bangladeş eski Başbakanı Halide Ziya'nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı

Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
TT

Bangladeş eski Başbakanı Halide Ziya'nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı

Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)

Bangladeş’in başkenti Dakka’da, dün hayatını kaybeden eski Başbakan Halide Ziya için bugün parlamento binası çevresinde büyük kalabalıklar toplandı. Ziya, uzun süren bir hastalık mücadelesinin ardından 80 yaşında yaşamını yitirmişti.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Dakka ve diğer bölgelerden gelen kalabalıklar, parlamento binasının önündeki Manik Mia Caddesi’ni doldurdu.

ascdfg
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)

Halide Ziya’nın cenaze törenine, ülkedeki farklı bölgelerden gelen vatandaşların yanı sıra Hindistan ve Pakistan’dan da önde gelen isimlerin katılması bekleniyor. Ziya, bugün parlamento binası dışındaki bahçeye, 1981’de askeri darbe sırasında suikasta uğrayan eşinin yanına defnedilecek.

Halide Ziya, eşi vefat ettikten sonra siyasete girdi ve 9 yıl süren, eski bir askeri diktatörü deviren halk ayaklanmasının ardından muhalefetin önde gelen lideri olarak öne çıktı.

Ziya, 1991 yılında ilk kez yapılan genel demokratik seçimlerde ezici bir zafer elde ederek Bangladeş’te parlamenter demokrasinin temellerini attı ve ölümüne kadar Bangladeş Milliyetçi Partisi’nin lideri olarak kaldı.

Sakin kişiliğiyle tanınan Halide Ziya, uzun süreli siyasi rakibi ve eski Başbakan Şeyh Hasina ile güçlü bir rekabet içinde oldu. Hasina, Avami Birliği’nin lideri olarak 15 yıl boyunca ülkeyi yönetmiş, ardından 2024’te büyük bir halk ayaklanmasıyla görevden alınmıştı.

xcdf
Halide Ziya (Arşiv – AFP)

Halide Ziya’nın tabutu, Bangladeş bayrağıyla örtülü şekilde, güvenlik yetkilileri ve parti destekçileri eşliğinde hastaneden evine, ardından cenaze töreninin yapılacağı alana taşındı.

Yetkililer, bugün düzenlenecek cenaze töreninde düzeni sağlamak amacıyla yaklaşık 10 bin güvenlik görevlisi ve asker görevlendirileceğini açıkladı.


Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
TT

Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)

Pekin bugün, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını eleştiren ülkeleri ‘sorumsuz’ olmakla suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, düzenlediği basın toplantısında, “Bu ülkeler ve kurumlar, Tayvan’daki ayrılıkçı güçlerin askeri yollarla bağımsızlık sağlamaya çalışmasına göz yumuyor” dedi.

Lin, “Buna rağmen, Çin’in ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için yaptığı gerekli ve adil faaliyetleri sorumsuzca eleştiriyorlar. Gerçekleri çarpıtıyor ve doğru ile yanlışı karıştırıyorlar; bu tam bir ikiyüzlülük örneğidir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Avustralya Dışişleri Bakanlığı, Çin’in Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını ‘istikrarsızlaştırıcı’ olarak nitelendirerek kınadı ve Pekin’e endişelerini ilettiklerini açıkladı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Avustralya, herhangi bir eylemin kazara çatışma, yanlış hesaplamalar veya tırmanma riskini artırmasını şiddetle karşı çıkmaktadır” denildi. Ayrıca, “Uyuşmazlıklar diyalog yoluyla çözülmeli, güç veya zorlama ile değil” uyarısında bulunuldu ve tatbikatların ‘bölgesel gerginliği artırma riski taşıdığı’ vurgulandı. Çin, pazartesi ve salı günleri Tayvan çevresinde füze fırlatmaları yapmış, onlarca savaş uçağı ve gemiyi sevk ederek adanın limanlarını abluka altına alan tatbikatlar düzenlemişti. Pekin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor ve gerekirse zorla ilhak edebileceğini belirtiyor. Tayvan Sahil Güvenlik yetkilileri bugün, Çin savaş gemileri ve sahil güvenlik gemilerinin ada çevresinden çekilmeye başladığını ve askeri tatbikatların sona erdiğine dair işaretler alındığını açıkladı.


Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)

Elie el-Kuseyfi

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz eylül ayında gerçekleşen ve Netanyahu’nun Gazze ile ilgili ABD'nin 20 maddelik barış planını onaylamasıyla iki aşama arasında bir dönüm noktası oluşturan toplantı ile pazartesi günü Florida'da gerçekleşen toplantı aynı değildi. Bu son görüşme, iki tamamen farklı aşama arasında net bir kırılma noktası oluşturmazken bölgede yeni bir aşama için teorik ve pratik temeller atmadı. Aksine özellikle Trump’ın yaptığı açıklamalara göre son görüşme, daha ziyade Suriye ve Türkiye ile ilgili, daha az ölçüde de Gazze ile ilgili daha önce açıklanan tutumları yinelemek ve İran'ın nükleer ve füze programları ile ilgili diğer pozisyonları güncellemek için bir fırsat oldu.

Bu yüzden görüşme, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş ve bunun son iki yıldır bölgede yarattığı etkiler sonrasında, bölgesel ve uluslararası değişikliklerden ciddi şekilde etkilenmemiş gibi görünen iki tarihi müttefik arasındaki toplantı geleneğinden sapmadı. Bu durum ne toplantı öncesinde ne de sonrasında bir sorun oluşturdu. Ancak Gazze'deki ateşkesin ardından Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin geleceği ve bölgedeki gelişmeleri ve bölgesel çıkarlarını yorumlamalarında görünen farklılıklar sorusu gündeme geldi. Görüşme sırasında, iki lider arasında ve ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir model oluşturabilecek gerçek bir ayrılık belirtisi olup olmadığına dikkat çekildi.

Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu.

Florida'daki görüşme, bu soruya ne bir cevap ne de cevabına dair bir ipucu barındırıyordu. Ki bu da bekleniyordu, ancak bu durum, sorunun artık geride kaldığı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin önümüzdeki dönemde birçok sorunun ve belki de bazı ‘durumsal’ değişikliklerin konusu olmayacağı anlamına gelmiyor. Toplantı, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin niteliği konusunu büyük ölçüde çözmüş olsa da bu ilişki, eylül ayındaki son toplantılarından bu yana geçtiğimiz üç ay içindeki gelişmelerden olumsuz etkilenmiş gibi görünmüyor. Buna karşın Trump gibi bir başkan için çifte öneme sahip olabilecek şahsi düzeydeki ilişki, Gazze'den Suriye ve Türkiye'ye, belki de Lübnan'a ve daha az ölçüde İran'a kadar, iki liderin mevcut sorunlara yaklaşımlarında farklılıklar olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Gazze'de ateşkesin ilan edilmesinin ardından gündeme gelen Netanyahu'nun ‘yerine geçecek kişi’ sorunu, özellikle ABD yönetiminin şu anda onun yerine geçecek halihazırda bir aday olmaması ve Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın açıkça ifade ettiği üzere ‘Bibi’ye (Binyamin Netanyahu’nun lakabı) yönelik bölgesel hassasiyetin en azından şu aşamada Trump'ın ona verdiği desteği yeniden gözden geçirmesine neden olacak bir aşamaya gelmiş gibi görünmemesi sebebiyle ertelenmiş veya gündemden düşmüş gibi görünüyor. Onun varlığı Washington’ın bölgesel stratejisini etkilemediği ve bölgedeki nüfuz ve çıkarların belirlenmesi sürecinin son aşamasına henüz gelinmediği sürece bunun olması beklenmiyor. Dolayısıyla Netanyahu'nun sahneden çekilmesi talebi, yeni bir aşamaya geçiş için acil veya gerekli hale gelmiş değil. Bu da aynı zamanda bölgesel tarafların Washington üzerinde manevra yapma ve baskı uygulama kabiliyetine ve Washington'ın bölgesel müttefiklerinin taleplerini dengeleme ve çıkarlarına göre önceliklerini düzenleme kabiliyetine de bağlı.

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin başkenti Washington'daki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Diğer bir deyişle, Trump Netanyahu'yu övüp İsrail'in ateşkes anlaşmasına yüzde 100 bağlı olduğunu söylerken, diğer tarafların bağlılığını sorgulasa da, görüşme Gazze ve bölge genelinde İsrail ve ABD’nin önceliklerindeki farklılıklar hakkındaki önceki sızıntıları yalanlamadı. Ancak aynı zamanda, özellikle Beşşar Esed rejiminin düşmesinde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın rolünü öven Trump, İsrail'in Suriye'den başlayıp Doğu Akdeniz'den geçerek Afrika Boynuzu'na uzanan stratejik bir çatışmaya girdiği bir dönemde, Türkiye'nin Gazze'deki rolünü desteklemeye devam ediyor gibi göründü. Bu da ne iki liderin görüşmesinde ne de ABD ve İsrail'in bölgesel meselelere ilişkin politika ve önceliklerinde önemsiz bir ayrıntı değil. Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu. Suriye'den Yemen'e, Akdeniz'den Kızıldeniz kıyılarına kadar bölge ülkeleri arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir jeopolitik rekabet varken, Trump bölgedeki müttefiklerine karşı ne tür bir tutum sergiliyor?

Florida

Florida’daki görüşmeyi, Gazze'deki ateşkesin ardından geçtiğimiz üç ayı Amerika ve İsrail'in değerlendirmesi olarak görecek olursak özellikle de Trump, İran'ın nükleer kapasitesini yeniden inşa ettiği ‘kanıtlanırsa’ yeni saldırılarla tehdit ettikten sonra ABD ve İsrail'in şu anda en az anlaşmazlık yaşadığı konunun İran olduğu söylenebilir. İran’ın füze programına gelince Trump, İran'ın nükleer programını kontrol altına almakla aynı önceliği vermeye Netanyahu kadar hevesli görünmüyordu. Trump'ın İran'la ilgili tehditler ve anlaşma arayışları arasındaki tüm açıklamaları, ABD’nin İran sorununa yaklaşımındaki belirsizliği teyit ediyor. Trump, İran'daki ‘başarılarından’ bir kez daha gurur duyduğunu gösterirken, daha da önemlisi, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını ‘Ortadoğu barışı’ ile ilişkilendirdi. Bu, Trump'ın kendisi ve yönetimi için bölgedeki ‘barışın’ önemini vurgulamak ve daha da önemlisi, Nobel Barış Ödülü yolunda şahsi bir başarı olarak görmek için kullandığı yöntemlerden biri.

Daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Başka bir deyişle, ABD Başkanı Gazze'deki savaşı sona erdirmeye kararlı ve savaşı yeniden başlatmak ya da İsrail'in çatışmayı tırmandırmasına ‘izin vermek’ konusunda hiçbir heves ya da istek göstermiyor. Ancak, anlaşmanın çökmesine yol açmamak kaydıyla, İsrail'in mevcut bombardıman ve saldırılarının hızına da karşı çıkmıyor. Peki ya ikinci aşamaya geçmek? Burada da, daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Bu, Netanyahu için çok hassas bir konu, çünkü sağ kanattan ABD yönetimine hiçbir taviz vermemesi yönünde baskı görüyor. Bu baskı, son iki gün içinde anlaşmanın ikinci aşamasının maddelerinden biri olan Refah Sınır Kapısı’nın yeniden açılması meselesinde de açıkça görüldü.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Netanyahu, sınır kapısının açılabileceğini ima ettikten sonra, İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in baskısıyla geri adım attı, ancak bu, özellikle de toplantı öncesinde İsrail ordusuna Gazze'deki durumu sakinleştirmesi talimatı verilmiş olması nedeniyle Florida’daki görüşme öncesinde yapılan bir manevranın parçası olabilir. Ancak Trump, şu anda ABD'nin pozisyonunu iyi yöneten Hamas'a karşı bir şekilde ‘olumlu’ görünse de, net bir takvim belirlemeden ve konuyu yoruma açık bırakarak, Netanyahu ve hükümetini bir dereceye kadar tatmin edebilecek şekilde, Hamas'a silahsızlanması için zaman tanıdı.

frgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Bölgede devam eden sert rekabete geri dönecek olursak bu rekabetin eksenleri henüz tam olarak oluşmamış olsa da, özellikle potansiyel ittifaklar açısından, Abraham (İbrahim) Anlaşmaları ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail arasındaki ittifak çerçevesinde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki kesişimlerinden giderek daha fazla söz edilmeye başladı. Bu durum, Pakistan'ın birden fazla tarafla ortak çıkarları olması nedeniyle konumunun zorlu olduğu bir dönemde, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır da dahil olmak üzere bu kesişimlerden ve ittifaklardan etkilenen ülkelerin, karşı kesişimler ve ittifaklar kurma girişiminde bulunup bulunmayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ne olursa olsun, Yemen ve Afrika Boynuzu'ndaki gelişmeler, daha geniş bölgesel manzara ve rekabet haritasının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bunları Ortadoğu'da, daha spesifik olarak Arap Levant'ta, özellikle de Türkiye-İsrail rekabetinin zirveye ulaştığı Suriye'de yaşananlardan ayırmak artık mümkün değil. Bu da hem Netanyahu hem de Erdoğan ile dostluğuyla övünen ABD yönetimi ve Trump için can sıkıcı bir konu. Trump'ın, Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de işlerin yolunda gideceğini defalarca kez iddia etmesi, bunun gerçekten gerçekleşmesi için yeterli mi? ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi temsilcisinin pazartesi günü İsrail'in Somaliland’i tanıma kararını desteklemesi, ABD'nin Afrika Boynuzu'nda ve belki de Yemen'de İsrail'e karşı taraflı bir tutum sergilediğini gösteriyor. Bu durumda, iki ülke arasındaki çatışmanın Somali, Somaliland ve genel olarak Afrika Boynuzu'na yayılması konusunda ABD'nin nasıl bir tutum sergiliyor?

Washington ve İsrail'in bölgesel meselelerde uzlaşıya varıp varmayacaklarını, yani Washington'ın İsrail'e Suriye'de ateşkes karşılığında Lübnan'da gerginliğin tırmanmasını kabul edip etmeyeceğini tahmin etmek zor.

Trump, Türkiye ve İsrail hakkında söylediklerini, Suriye ve İsrail hakkında da söyledi. Netanyahu'nun Florida'daki açıklamalarından İsrail'in Suriye ve Lübnan meselelerine yaklaşımının tamamen güvenlik temelli olduğu açıkça anlaşılırken, Trump iki ülke arasındaki ilişkilerin ABD'nin planladığı şekilde ilerleyeceğini belirtti. ABD Başkanı, yönetiminin her iki konuyu da ağırlıklı olarak siyasi bir perspektiften ele aldığı bir dönemde, sınır güvenliği ve azınlıkların, özellikle de Dürziler ve Hıristiyanların korunmasının önemini bir kez daha yineledi. Washington, Suriye'de Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yönetimini desteklemeye devam ediyor. Trump, pazartesi günü yaptığı açıklamada, elbette kendisinin bölgeye ilişkin hesaplamalarında göz ardı edemeyeceği Arap ülkeleri-Türkiye çatışmasında kilit bir figür olduğunu göz önünde bulundurarak, Şara'yı övdü. Washington, Lübnan'da özellikle İsrail ve Lübnan'dan siyasi müzakerecilerle güçlendirildikten sonra, Lübnan'ın güneyindeki ateşkesi izleyen ‘mekanizma’ komitesini artık daha fazla destekliyor. Ancak Lübnan, Suriye ve hatta Gazze'ye göre daha az bölgesel ve uluslararası koruma altında olduğu için ‘zayıf bir nokta’ olmaya devam ediyor. Öte yandan bu, İsrail'in Hizbullah'a daha fazla saldırmayı planlaması halinde bunun ABD'de anlayışla karşılanacağı anlamına gelmiyor. Çünkü ABD'nin Lübnan'daki hesaplamaları, Washington'ın desteğiyle seçilen mevcut cumhurbaşkanı ve hükümeti desteklemeyi gerektiriyor. Şimdiye kadar, bu desteği özellikle de Trump'ın da tekrarladığı gibi, Washington, Lübnan hükümetinin ve desteklediği Lübnan ordusunun Hizbullah'ın silahları sorununu ‘çözme’ konusundaki sınırlarını anlayışla karşıladığını gösterdiğinden sonlandırması için bir neden görünmüyor. Ancak Trump'ın Hizbullah'ın kötü davranışlarına ilişkin yorumları, ABD'nin İsrail'in Hizbullah'a karşı tırmanışına yeşil ışık yakmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Burada, Washington ile İsrail arasında bölgesel meselelerde bir takas olacağını, yani Washington'ın Suriye'deki sükunet ve Lübnan'daki gerginlik karşılığında İsrail'i feda edeceğini öngörmenin kolay olmadığını belirtmek gerekir. Bu yaygın bir görüş olmakla birlikte, her bir konunun kendine özgü niteliği ve ABD’nin bölgesel çıkarları bağlamında bu konulara olan ilgisi göz önüne alındığında, birbirinden ayrılamayacak bu iki unsurun bir arada ele alındığı bu görüş tam olarak doğru değil. İsrail'in manevra alanı ve Tel Aviv'in, ABD yönetiminin kesin bir politikası olmayan kırılgan bölgelerde fiili durumu dayatma kabiliyeti küçümsenemez, ancak genel olarak, ‘bir dönüm noktası’ veya ‘tarihi’ olarak nitelendirilemeyecek olan Florida’daki görüşme, bölgedeki mevcut durumun değişmeyeceğini ilan ediyor. Bu durum, ABD yönetimi ile zaman kazanmaya devam eden Netanyahu'yu tatmin edebilir ve aynı zamanda Gazze Şeridi ve bölge ile ilgili tüm vaatlerini tek başına yerine getiremeyen Trump'ı da tatmin eder. Dolayısıyla, savaşın ve barışın olmadığı mevcut durum, Trump için bir nebze rahatlatıcı olmakla birlikte onu verdiği aşırı vaatlerden de kurtarıyor!