Belçika'da terörizm suçlamasıyla hapsedilen İranlı diplomat temyiz hakkından feragat etti

Avukatlar Georges-Henri Beauthier ve Rik Vanreusel (ortada), Esedi'nin 4 Şubat 2021'deki duruşmasının ardından basına konuştu. (AFP)
Avukatlar Georges-Henri Beauthier ve Rik Vanreusel (ortada), Esedi'nin 4 Şubat 2021'deki duruşmasının ardından basına konuştu. (AFP)
TT

Belçika'da terörizm suçlamasıyla hapsedilen İranlı diplomat temyiz hakkından feragat etti

Avukatlar Georges-Henri Beauthier ve Rik Vanreusel (ortada), Esedi'nin 4 Şubat 2021'deki duruşmasının ardından basına konuştu. (AFP)
Avukatlar Georges-Henri Beauthier ve Rik Vanreusel (ortada), Esedi'nin 4 Şubat 2021'deki duruşmasının ardından basına konuştu. (AFP)

Belçika’nın kuzeyinde yer alan Antwerp kentindeki İlk Derece Mahkemesi’nde Şubat ayında görülen duruşmada, suikast girişimi ve terörist bir grubun faaliyetlerine katılma gerekçesiyle 20 yıl hapis cezasına çarptırılan İran’ın Viyana Büyükelçiliği’nde görevli Esadullah Esedi’nin temyiz başvurusunu geri çekmesinin gerçek nedenleri hala bilinmiyor.
Karar, savcılığın talebi üzerine mahkemenin bu gibi durumlarda verebileceği azami cezayı temsil ediyor. Esedi'nin avukatı Dimitri De Beco, dün müvekkilinin temyiz hakkından feragat ettiğini belirterek, “Benim için iş burada bitiyor. Müvekkilim Belçika yargısının kendisini yargılama yetkisini tanımıyor” dedi. Ayrıca Esedi'nin Viyana'daki İran Büyükelçiliği’nde üçüncü konsolos olduğu için diplomatik dokunulmazlığa sahip olduğunu da belirtti. AFP’de yer alan habere göre, saldırıya ilişkin açıklama yapan Federal Savcılık sözcüsü Eric Van Der Sypt, Esedi'nin temyiz hakkını kullanmayacağını doğruladı.
Öte yandan, aynı davada yargılanan ve 15, 17 ve 18 yıl hapis cezalarına çarptırılan İranlı bir adam ve eşi ile İranlı bir şair olmak üzere diğer üç İranlı sanık ise avukatlarının açıklamasına göre temyiz hakkını kullanmaya karar verdi. Karara itiraz eden üç sanık için yargılamaların Kasım ayı ortasında başlaması bekleniyor. İranlı diplomat hakkında verilen hapis cezası, temyiz hakkından feragat etmesi nedeniyle Belçika Savcılığı tarafından kesinleştirildi. Ancak bu durum, davanın siyasi olarak kapatıldığı anlamına gelmiyor. Esedi, duruşmaların yapıldığı süre boyunca ve karar verilene kadar kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddetti.
İran’ın Brüksel Büyükelçiliği dün Esedi aleyhindeki kararı kınayarak, özellikle 1961 Viyana Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukuk ve normların açık bir ihlali olarak değerlendirdiği Belçika ve Almanya'nın eylemlerini kınayan bir bildiri yayınladı. Tahran daha önce Brüksel ve Berlin'e Esedi’nin sahip olduğu diplomatik dokunulmazlığın ihlalini kınayan iki resmi protesto notu göndermişti.
Geçen yıl mahkeme kararının açıklandığı sırada olduğu gibi suçlamaları reddederek duruşmalara katılmayan Esedi, kendisine Viyana Anlaşması tarafından sağlanan diplomatik dokunulmazlığı bulunduğu için Belçika'da yargılanmasına karşı çıkıyordu. Ancak Belçika’daki yargı yetkilileri, Esedi’nin İranlı bir güvenlik servisine bağlı olduğunu ve diplomatik statüsünü casusluk ve güvenlik faaliyetleri için bir araç olarak kullandığını belirterek dokunulmazlığını tanımadı. 
Mahkeme, söz konusu kararında Esedi’nin İran hükümeti istihbarat ağını yönettiğini ve Tahran'dan gelen emirlere göre hareket ettiğini belirtti. Esedi, 1 Temmuz'da Almanya’da bulunduğu sırada tutuklanırken, diğer üç sanık ise iki gün önce Belçika'da, diğerleri de Fransa’da tutuklandı. Esedi, 30 Haziran 2018'de Paris yakınlarındaki Villepinte'de Halkın Mücahitleri Örgütünün siyasi ayağı olan İran Ulusal Direniş Konseyi’nin düzenlediği ve birçok Avrupalı ​​ve Amerikalı ismin katıldığı mitingi hedef alan bombalı saldırı girişimi planlamaktan suçlu bulundu. İran ve Belçika vatandaşlığına sahip İranlı ve eşi, miting alanından geçerken Fransa'ya giden Brüksel yakınlarındaki bir otobanda tutuklandılar ve araçlarında 500 gram patlayıcı (TATP) ve bir fünye bulundu. Soruşturma sonucunda İranlı çiftin bomba yapımında kullanılan malzemeleri Esedi’den temin ettikleri kanıtlandı.
Bu sorunun bir yandan Tahran, diğer yandan Brüksel, Paris ve Berlin arasında siyasi bir krize yol açması beklenen bir durumdu. Olayın yaşandığı yılın Ekim ayında Fransa, İran İstihbarat Bakanlığı'nı sorumlu tutan ve iki yetkilisine yaptırım uygulayan bir açıklamada bulunmuştu. Ayrıca Avrupa Birliği de daha sonra İran'a bu konuda yaptırımlar uyguladı.
Bu olay, İran'ın Avrupa'da terör eylemleri yapmakla suçlandığı ilk olay değildi. Ancak bu suçlamalar, Viyana'daki İran Büyükelçiliğinde üçüncü sekreter olarak diplomatik pozisyonda bulunan bir İranlı yetkiliye karşı ilk kez kanıtlandı. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in yurtdışındaki birçok İranlı diplomatın aslında güvenlik servislerine ve özellikle Devrim Muhafızlarına bağlı olduğunu doğrulayan ses kaydının sızdırılmasının ardından bu olay garip karşılanmadı.
Belçika istihbaratı, dört hükümlünün yargılanması için 2019 yılının Ağustos ayında Belçika Terörizmden Sorumlu Federal Savcılığı’na Esedi'nin Brüksel'in güneydoğusundaki, Alman sınırına yakın Limburg kentindeki mahkumiyeti sırasında yapılan ziyaretlerle ilgili önemli raporlar sundu. Son rapor cezaevinde, Brüksel'deki İran Büyükelçisi ve üst düzey büyükelçilik yetkilerinin yanı sıra, Fransa'da yaşayan bir doktor ve bir avukatın ve özellikle kendilerini İran Dışişleri Bakanlığı çalışanları olarak tanıtan Tahran merkezli belirli bir yönetimle ilgili 5 şahsın ziyareti dahil olmak üzere 14 kişisel ziyaret gerçekleştirildiğini belgeledi. Rapora göre, Belçika dış istihbarat servisi 5 kişiden yalnızca 3’ünü tespit etti. İran muhalefetinin verdiği bilgiye göre, beş kişiden biri, İran İstihbarat Bakanlığı'nda ajanlarını yurtdışında denetleyen bir memur. Diğer raporlar, Esedi'nin eğer suçlu bulunursa Belçikalı yetkilileri intikam almakla tehdit ettiğini ortaya koydu.
Diğer taraftan, Antwerp'teki Belçikalı savcı Georges-Henri Beauthier’in, dün yargı ve siyasi sistem arasındaki kuvvetler ayrılığına atıfta bulunarak, Esedi'nin İran'daki Batılı mahkumlarla takas edilmeyeceğine dair garantilerin olduğunu doğruladığı önemli bir konu daha gündeme geldi. Beauthier, "Belçika hükümeti mahkum takası konusunu tartışmayacak" dedi.
Belçikalı savcı böylece, İranlı yetkililerin yıllardır izlediği bir politika olan ve şu anda ABD ile İran arasında müzakere edilen takas konusuna atıfta bulundu. İran ve Batı vatandaşlığına sahip olanların birçoğunun tutuklanmasının Batı'daki İranlı mahkumlar ile İran'daki Batılı mahkumlar arasında takası sağlamayı amaçladığı bir sır değil. Bu nedenle Belçikalı savcı, bu tür bir operasyonun önünü kesmek istedi. Ancak devletin mantığı yargı mantığından farklı olduğu için bu adıma nihai bir karar gözüyle bakılması söz konusu değil.
Tahran, üç yıl boyunca Belçika, Fransa ve Almanya’yı Esedi'nin tutuklanması, yargılanması ve mahkumiyetinden sorumlu tuttu. Tahran, Fransa-İran vatandaşı kadın akademisyen Feriba Adilhah’ı ev hapsinde tutulması şartıyla hapisten çıkardıktan sonra rehin tutmaya devam ediyor. Ayrıca geçen yılın Mayıs ayında Benjamin Briere adlı bir Fransız turisti İran’ın kuzeyinde kameralı drone kullanması nedeniyle casuslukla suçlayarak gözaltına aldı. Briere ayrıca, bir sosyal medya sitesinde İran'da başörtüsü takmakla ilgili sorduğu soru nedeniyle İran rejimine karşı propaganda yapmakla suçlandı. Tahran'daki yetkililerin söz konusu iki mahkumu bir takas işleminde kullanabileceği düşünülüyor. Ancak bugün bu konuyu gündeme getirmek, bazıları terörizmle bağlantılı olduğunu iddia ederken ve ABD tarafı İran'ın taleplerine cevap vermeyi reddederken Viyana'da kendisine uygulanan ABD yaptırımlarını kaldırmak için müzakere eden Tahran için uygun olmayan bir zaman. Bu nedenle bu konudan bahsetmek, Washington’ın İran’ın taleplerini reddetmeye devam etmesi için bir baskı aracı oluşturabilir ve böylece Viyana sürecini tıkayabilir.



Türkiye, Afrika'daki varlığını silah ve ticaretle güçlendiriyor

Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
TT

Türkiye, Afrika'daki varlığını silah ve ticaretle güçlendiriyor

Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)

Sagir el-Haydari

Fransa'nın Afrika'daki nüfuzunun gerilediği ve Rusya ve Çin gibi diğer küresel güçlerin kıtada nüfuz mücadelesine girdiği bir dönemde, Türk diplomasisi, çok sayıda silah kullanarak kaynak zengini Afrika kıtasında daha geniş kapsamlı bir varlık gösterme arayışında kararlılıkla ilerliyor.

Türkiye, son dönemde Afrika ülkelerine Bayraktar İHA'ları gibi Türk askeri teçhizatı tedarik ederek verimli askeri ortaklıklar kurmayı başardı. Ancak iş bununla da bitmiyor, Ankara’nın, Afrika Boynuzu gibi bölgelerdeki ciddi krizlerin yatıştırılmasını sağlayan arabuluculukları da bulunuyor.

Bu çabaların bir parçası olarak geçtiğimiz günlerde düzenlenen Antalya Forumu'na, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud başta olmak üzere çok sayıda Afrikalı yetkili katıldı. Ne var ki Ankara'nın oynamaya başladığı ileri rollere rağmen Fransa gibi diğer güçlerin yerini alıp alamayacağı belirsiz.

Stratejik ortak

Aralık 2024'te Türkiye Etiyopya ile Somali arasında arabuluculuk yapacağını duyurdu ve bu adım iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesiyle sonuçlandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, anlaşmayı “tarihi” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Türkiye, Afrika'daki diplomatik varlığını önemli ölçüde pekiştirdi. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, 2002 yılında 12 olan büyükelçilik sayısı, 2022 yılında 44 büyükelçilik ve konsolosluğa yükseldi. Bu arada Ankara'daki Afrika diplomatik temsilcilikleri 2008'de 10 iken 2023'te 38'e çıktı.

Siyasi araştırmacı Taha Avdetoğlu, “Türkiye, Fransa gibi diğer sömürgeci ülkelerin aksine, Afrika kıtasındaki varlığını stratejik bir ortak olarak güçlendirmeyi başardı. Coğrafi konumu ve birçok alandaki uzmanlığından yararlanarak uzun vadeli ilişkiler geliştirdi, Afrika, Türkiye'nin jeostratejik çıkarları için önemli bir derinlik haline geldi” değerlendirmesinde bulundu.

fdghyjukı
Türkiye Afrika kıtasındaki varlığını stratejik bir ortak olarak güçlendirmeyi başardı (Reuters)

Avdetoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye'nin, askeri üs kurmuş olduğu Somali'de, enerji güvenliği ve petrol arama gibi birçok kanaldan nüfuzunu artırmaya çalıştığını da gözlemledik. Türkiye, Afrika'da nüfuzunu tesis etme konusunda zorlu meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Özellikle uluslararası alanda Türkiye’nin rolünden derinden rahatsız olan bir diğer büyük güç olan Fransa ile karşı karşıya geldi. Türkiye yumuşak diplomasiyle başarıya ulaştı, dolayısıyla özellikle kıtada elde edilen başarıların ışığında, Türk-Afrika ilişkilerinin Ankara'nın dış politikasında önemli bir yer tutacağına inanıyorum. Bu sadece siyasi ve ekonomik yakınlaşmayla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda savunma sanayi gibi hassas ve önemli bir alanı da kapsayacak.”

Nitekim Türkiye, birçok Afrika ülkesine askeri teçhizat temin etti ve Bayraktar İHA'ları şu anda kıta semalarında uçuyor. Bu adımların, Fransa'nın kıtadan güçlerini ve askeri teçhizatını çekmek zorunda kalmasının neden olduğu zararı telafi etme amacı taşıdığı düşünülüyor.

Ekonomik iş birliği

Türkiye'nin Afrika'ya olan ilgisi yeni değil. Ankara, 2005 yılında Afrika Birliği'nde daimi gözlemci statüsü elde etti ve o tarihten bu yana zorlu Afrika denkleminde kendine yer edinmeye çalışıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, 2008'den bu yana yaklaşık 30 Afrika ülkesini ziyaret etti ve kobalt ve uranyum gibi değerli madenlere ev sahipliği yapan kaynak zengini bu ülkelere yatırımların yönlendirilmesini istedi.

Avdetoğlu şunu da söyledi: “Türkiye, ekonomik iş birliğiyle Afrika'da ilişkiler kurdu ve güçlendirdi. Son yıllarda enerji ve altyapı yatırımlarını artırarak geniş bir diplomatik rol üstlendi. Afrika ülkelerinde yeni konsolosluklar açıldı, önemli insani yardımlar sağlandı, güvenlik ve askeri iş birliği arttı. Türkiye ile Afrika arasındaki ticaret hacmi 2003 yılında 3 milyar dolar seviyesinden 2023 yılında yaklaşık 35 milyar dolara yükseldi.”

Genişleyen nüfuz

Afrika meseleleri konusunda uzman siyasi araştırmacı Muhammed Turşin ise, “Türkiye'nin Afrika'daki nüfuzu, birçok bölgesel güç gibi, giderek genişlemeye başladı. Ankara bu nüfuzu uzun yıllar boyunca burslar, yardımlar, yardım projeleri ve sivil toplumu destekleme yoluyla yumuşak diplomasiyi kullanarak oluşturdu” dedi.

Turşin, yumuşak diplomasinin Afrika'da Türkiye’nin nüfuzunu güçlendirme ve pekiştirmede başarılı olduğunu, son olarak Türkiye’nin, askeri ortaklıklardan yararlanarak Afrika ülkelerine Bayraktar gibi gelişmiş silah sistemleri tedarik etmeye başladığını sözlerine ekledi.

Turşin’e göre “Türk stratejisi askeri ve ekonomik boyutlara dayandı ve genellikle yumuşak diplomasiyi kullandı. Ankara, pek çok uluslararası güçten farklı bölgesel yönelimlere sahip ve her zaman kendi çıkarlarını ve ortaklık kurduğu ülkelerin çıkarlarını ön planda tutuyor.”

Türkiye, Fransa'nın Burkina Faso, Nijer, Mali gibi ülkelerden çekilmesinden faydalanmaya çalışarak, bu ülkelere askeri teçhizat temin etmeyi teklif etti. Bayraktar İHA'ların teslim edildiği Mali gibi bunlardan bazılarıyla anlaşmalar yapılmış durumda.

Sınırlı güç ve kapasite

Erdoğan, son döneminde ülkesinin Afrika ile ticaret hacmini 75 milyar dolara çıkarma arzusunda olduğunu dile getirdi. Ancak Rusya ve Çin gibi diğer bölgesel güçlerin de aynı şeyi yapmaya çabaladığı bir ortamda Ankara'nın bunu başarabileceği belirsiz.

Türkiye'nin Afrika'da yaklaşık 71 askeri ataşesi bulunuyor ve askeri satışları, insansız hava araçları ve diğer ekipmanlarla birlikte yaklaşık 328 milyon dolara yükseldi.

Nijeryalı siyasi araştırmacı Muhammed Aval, “Türkiye'nin gücü ve kapasitesi, Rusya gibi doğrudan çatışmalara dahil olmuş diğer ülkelerle karşılaştırıldığında sınırlı. Ancak Ankara'nın politikasının olumlu bir yönü de var; müdahalede bulunduğunda riskleri azaltması” dedi.

Aval, “Türkiye'nin ekonomik ve ticari alan ile sınırlı kalması, kendisi açısından olumlu bir nokta. Ancak askeri teçhizatını tanıtma hamlesi, ulusal güvenlikleri üzerindeki olumsuz etkilerinden zaten korkan diğer Afrika ülkelerinin öfkesini uyandırabilir” diye ekledi. “Özellikle Sahel bölgesinde yeni nesil yöneticilerin yükselişiyle birlikte Türkiye'nin Afrika'da yaşanan siyasal ve ekonomik değişimleri dikkatle ele alması gerektiğini” vurguladı.

.