İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iç belirleyicileri ve yarattıkları zorluklar

Reformistler, son 20 yıldır ne sosyal ve ekonomik adaleti sağlayabildiler, ne de güçlü bir orta sınıf yaratabildiler

Şubat 2020 yapılan milletvekili seçimlerinde oy kullanan bir İranlı (AFP)
Şubat 2020 yapılan milletvekili seçimlerinde oy kullanan bir İranlı (AFP)
TT

İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iç belirleyicileri ve yarattıkları zorluklar

Şubat 2020 yapılan milletvekili seçimlerinde oy kullanan bir İranlı (AFP)
Şubat 2020 yapılan milletvekili seçimlerinde oy kullanan bir İranlı (AFP)

Huda Rauf
İran, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ikinci döneminin sona ermesinin ardından yeni bir cumhurbaşkanı seçmek için 13’üncü cumhurbaşkanlığı seçimlerine gitmeye hazırlanıyor. Seçimler yaklaşırken İran içeride ve dışarıda bir takım gelişmelere tanık oluyor. Yani, İran nükleer dosyasıyla ilgili yurtdışında yaşanan gelişmelerde ve Başkan Joe Biden yönetimiyle birlikte ABD ile ilişkilerde yenilikler yaşanıyor. Öte yandan dış politika, aslında bir devletin iç belirleyicilerinin etkisinin ve etkileşiminin ürünüdür. İran Cumhurbaşkanlığı bağımsız bir makam olmadığından bu durum, Cumhurbaşkanını, İran'ın iç belirleyicileriyle bağlantılı dış politikasının amaçlarını ve araçlarını belirleyen kişi yapıyor. Bu nedenle, önümüzdeki seçim sürecindeki iç belirleyicileri ve yarattıkları zorlukları anlamak için İran'da hakim olan siyasi iklimi iyi okumak gerekir. Henüz netleşmemiş bir aşamadayız ve adayların isimleri halen kesin olarak belirlenmedi. İttifakların ve potansiyel adayların kesin olarak belirlenmediği mevcut seçim sürecini en iyi bu belirsizlik tanımlıyor.
İran'ın son yıllarda tanık olduğu, bölgesel ve uluslararası bağlamlardan hiçbir şekilde ayrılmayan iç gelişmelerine göre önümüzdeki seçimlerle ilgili en önemli zorlukların şunlar olduğu söylenebilir:

Seçimlere katılımın düşük olması beklentileri
İranlılar, geçtiğimiz Şubat ayında yapılan milletvekili seçimlerine yüzde 42,6 oranında bir katılım gerçekleştirdi. ‘İran Devrimi’nden ve 1979 rejiminin kurulmasından bu yana seçimlere yönelik en düşük katılım oranı olarak tarihe geçti. Seçimler sonucunda muhafazakarların ağırlıklı olduğu bir Meclis ortaya çıktı. Seçimler, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının patlak verdiği ve İran hükümetinin salgınla baş etmekte zorlandığı bir dönemde yapıldı. Ortadoğu’daki Kovid-19 kaynaklı en fazla vaka ve can kaybı İran’da kaydedildi. Ancak vatandaşların seçimlere katılma konusundaki isteksizliğinin gerçek nedenleri, 2017, 2018 ve 2019 yıllarında hayat şartlarının ve ekonomik koşullarının bozulması, Ukrayna’ya ait bir sivil uçağının yanlışlıkla düşürülmesi gibi rejimin art arda imza attığı başarısızlıklar nedeniyle yapılan halk protestolarının şiddet kullanılarak bastırılmasıyla siyasi sisteme yönelik duyulan hayal kırıklığından kaynaklanıyordu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, rejim, cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımın da düşük olmasından korkuyor gibi görünüyor. Eğer yine düşük katılım olursa rejimin meşruiyeti darbe alacak. Bu yüzden rejim, yüksek katılım oranlarının öneminin farkında.
Ruhani'nin pragmatik hükümetinin popülaritesini gerilerken, reformistlerin güç kaybetmesi
Reformistlerin bir adayı destekleme konusunda aralarında fikir birliğine varamamaları güç kaybettiklerinin bir göstergesi olarak görülürken, bazıları, eski reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin kendisinden sonra fazla seçenek olmadığını düşünerek desteklenmesini istediği Ruhani'nin arkasında durmalarını gerekçe göstererek, ‘kiralık’ bir adayı destekleme deneyimini bir kez daha tekrarlamak istemediklerini belirttiler. Ancak, Ruhani'nin görev süresi boyunca, reformist ve ılımlı hareketin gücünün azalmasında etkili oldu.
Reformistler, son 20 yıldır ne sosyal ve ekonomik adaleti sağlayabildiler, ne de güçlü bir orta sınıf, güçlendirilmiş bir sivil toplum, serbest piyasa ekonomisi ve siyasi katılım kültürü yaratmada başarılı olamadılar.
Reformistlerin, özellikle 2009 yılında Mahmud Ahmedinejad'ın yeniden seçilmesine karşı ayaklanan Yeşil Hareket'in ardından, rejim tarafından ötekileştirilmeleri ve baskı altına alınmaları nedeniyle güç kaybı yaşamaları, onları reform hareketine bağlılığını ilan etmemesine ya da bir reform gündemi benimsememesine rağmen Ruhani'nin adaylığını desteklemeye itti. Bu nedenle İran’daki bazı çevreler, Ahmedinejad’ın iç politika, sivil özgürlükler, muhalefetin bastırılması, mali yolsuzluk ve dış politika açısından aşırı muhafazakar olan hükümeti ile ılımlı Ruhani yönetimi arasında pek bir fark olmadığını düşünüyorlar.
Ruhani döneminde İran’ın dış politikasında ve Kudüs Gücü’ne dayanan askeri güç kullanımında bir yoğunluk yaşandığını, Suriye, Irak ve Yemen'deki askeri varlığını güçlendirdiğini görüyoruz. Ancak  İran, Husileri askeri olarak desteklediği suçlamalarını reddediyor.
Ruhani'nin birinci dönemde yüzde 72, ikinci döneminde yüzde 73.33 olan oy oranındaki artışa rağmen, 2017 yılından itibaren patlak veren protesto gösterileri, İran vatandaşları nezdinde bir bütün olarak rejimin güvenilirliğinin zayıflığının ve Ruhani hükümetinin meşruiyetin kaybetmeye başladığının en önemli göstergeleriydi. Ruhani hükümeti, protesto gösterilerinin fitilinin muhafazakarlar tarafından ateşlendiğini öne sürerken muhafazakarlar ise gösterileri, Ruhani hükümetinin başarısızlığının kanıtı, vatandaşların, sosyal ve ekonomik şikayetlerinin ele alınmayışına verdikleri bir tepki olarak nitelediler.

Güç dengesi muhafazakarların lehine eğilim gösteriyor
Siyasi akımlar arasında yaşanan rekabette, İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney tarafından yapılan devrimci bir cumhurbaşkanı seçilmesi çağrısıyla iç atmosferdeki güç dengesinin muhafazakarlar lehine bir eğilim göstermesine tanık olunuyor. Öte yandan, kendini dindar ve devrimci bir isim olarak göstermeye istekli olan ve son seçimlerde Ruhani ile yarışan, ancak önümüzdeki seçimlerde aday olup olmayacağını açıklamayan İbrahim Reisi'nin başkanlık ettiği Yargı Erki gibi aynı muhafazakar eğilime mensup olanlar tarafından kontrol edilen birçok kurum var. Daha önce bahsettiğimiz gibi 2020 yılı başlarındaki milletvekili seçimlerinin sadece vatandaşların düşük katılım oranlarıyla sonuçlanmadığını, daha ziyade muhafazakarların sandalyelerin yüzde 76’sına reformistlerin ise yüzde 6’sına sahip olduğu bir Meclis’in ortaya çıktığını gördük. Diğer yandan İran Meclisi’nin mevcut başkanı ve Devrim Muhafızları Ordusu’nun eski komutanlarından muhafazakar bir isim olan Muhammed Bakir Kalibaf, yaklaşan seçimlerde yarışması beklenen adaylardan biri olarak öne çıkıyor.
Bu arada Meclis’in önümüzdeki seçimlerde bazı kişilerin aday olarak gösterilmesini engellemek için Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Kanununda değişiklik yaptığını belirtmekte fayda var. Bu değişiklik, muhafazakar hareket veya DMO ile bağlantılı bir isme yer açma niyetine işaret ediyor.
Değişiklikler arasında cumhurbaşkanlığına aday olmak için adayın en az 45 yaşında olması gerektiğine ilişkin bir şart öne sürüldü. Bazı çevreler, bu şartın, Instagram uygulamasının yasaklanmasını reddeden İranlı gençler ve bazı işletme sahipleri arasında popüler olan 38 yaşındaki İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed Cevad Azeri Cehromi’nin aday gösterilmesini engellemek için tasarlandığını düşünüyorlar. Bir diğer değişiklik ise cumhurbaşkanı adaylarını araştıran kurumlar arasında DMO istihbarat servisinin de eklenmesiydi.
Muhafazakarların hegemonyası burada bitmiyor. Aday isimlerin anayasal standartlara uygun olarak göreve aday olma yeterliliklerini doğrulamakla görevli olan İran Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) de muhafazakarların kontrolü altında. AKK, geçtiğimiz seçimlerde başta bazı reformistler olmak üzere çok sayıda kişinin adaylık başvurusunu geri çevirmişti. Bu, şuan devlet kurumlarını elinde tutan muhafazakar elitlere uygun bir adayın seçilmesini sağlamak içindi.
Yukarıda bahsedilen zorlukların, bazı isimlerin veya kesimlerin önünü kapatıp bazılarının önünü açmada rol oynayan belirleyiciler olduğu da söylenebilir. Bu da ittifaklar kurulmasını veya iki akımdan ortak bir aday seçilmesini ve belki de reformist hareketin tek bir adayı desteklemesi gibi konuları olumsuz yönde etkiliyor.
Burada en önemli nokta, İran seçimlerinin, ABD-İran ilişkileri denklemi veya nükleer dosya bağlamında değil, içerideki belirleyiciler bağlamında ele alınmasıdır. Söz konusu seçimler, İran toplumunun çeşitli kesimlerinin ekonomik ve sosyal baskı altında olduğu ve elitlerin hiçbirinin bu belirleyicilere cevap veremediği bir zamanda yapılacak. Kesin adayların kimler olacağını, kimlerin onaylanacağını veya reddedileceğini öğrenmek için aday başvuru süresinin sona ermesini beklememiz gerekiyor.



Tayvan’ın Çin stratejisi: Merkeziyetsiz komuta sistemi

Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
TT

Tayvan’ın Çin stratejisi: Merkeziyetsiz komuta sistemi

Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)

Tayvan ordusu, Çin'in olası saldırılarına "merkeziyetsiz komuta sistemiyle" hızlı yanıt vermeyi planlıyor.

Reuters'ın aktardığına göre Tayvan Savunma Bakanlığı, Meclis'e bu hafta sunduğu raporda, ordunun "üst kademeden emir beklemeden merkezi olmayan bir komuta yapısıyla" hareket etmesi için çalışmalar yürütüldüğünü bildirdi.

Raporda, Çin'in adayı hazırlıksız yakalamak için askeri tatbikatları aniden Tayvan'a yönelik bir işgal operasyonuna dönüştürebileceği uyarısında bulunuluyor.

Savunma yetkilileri, Çin ordusunun neredeyse her gün ada çevresinde çeşitli tatbikatlar düzenlediğini, Tayvan Silahlı Kuvvetleri'ni "sürekli tetikte tutarak yıpratmayı amaçladığını" savunuyor.

Raporda, Tayvan ordusunun Çin'den gelebilecek ani bir saldırıya karşı hazırladığı acil durum planı hakkında şu bilgiler paylaşılıyor:

Düşman aniden bir saldırı başlatırsa, tüm birimler emir beklemeden 'dağıtılmış kontrol' uygulayacak ve 'merkezi olmayan' bir komuta sistemi altında savaş görevlerini yerine getirecek.

Diğer yandan bu prosedürün nasıl koordine edileceğine dair detay verilmiyor.

Savunma Bakanlığı'nın çalışmasında, Çin'in tatbikatlar aracılığıyla muhtemel işgal senaryolarına hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Çin'e ait savaş gemilerinin Pasifik'teki alışıldık pozisyonlarının değiştirildiği, bunların Avustralya ve Yeni Zelanda'ya doğru konuşlandırıldığı aktarılıyor.

Çin Savunma Bakanlığı'ndan pazartesi günü yapılan açıklamadaysa Tayvan'ın "savaş çığırtkanlığı" yaptığı savunuldu. Tayvan Devlet Başkanı Lai Ching-te'nin "bağımsızlık için savaş" vurgusuyla halkı paniğe sürüklediği görüşü paylaşıldı.

Pekin, "tek Çin" politikası kapsamında Tayvan'ı kendi toprağı olarak görüyor. Son yıllarda askeri baskıyı artıran Çin, adanın anakarayla yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanabileceğini vurguluyor.

Taipei yönetimiyse Çin tehdidine karşı ABD'nin askeri ve siyasi desteğine güveniyor. ABD'de 1979'da yürürlüğe konan Tayvan İlişkileri Yasası kapsamında Washington, olası bir Çin saldırısına karşı Tayvan'a kendini koruyacak askeri teçhizatı sağlamak zorunda.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump, Tayvan'ın kendilerine ödeme yapması gerektiğini savunarak Taipei yönetiminde soru işaretleri yaratmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Taipei Times


Ukraynalıların çoğu Rusya’ya verilecek büyük tavizlere karşı

Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
TT

Ukraynalıların çoğu Rusya’ya verilecek büyük tavizlere karşı

Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)

Ukraynalıların çoğu barış anlaşması kapsamında Rusya'ya büyük tavizler verilmesine karşı.

Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü'nün (KIIS) 547 kişinin katılımıyla yaptığı ankette, Ukraynalıların yüzde 75'inin Kiev yönetiminin büyük toprak tavizleri vermesine karşı çıktığı belirlendi.

Katılımcılar, ABD ve Avrupa Birliği'nden (AB) net güvenlik garantileri alınmadan anlaşma yapılmaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca Rusya'nın Ukrayna ordusunun büyüklüğünün sınırlandırılması talebine de karşı çıkıyorlar.

Diğer yandan yüzde 72'lik kesim, cephedeki mevcut durumun korunduğu bazı tavizler içeren bir anlaşmaya sıcak bakıyor.

Kasım sonuyla aralık ortası arasında gerçekleştirilen ankette, Ukraynalıların yüzde 63'ünün savaşı sürdürmeye hazır olduğu aktarılıyor. Katılımcıların sadece yüzde 9'u savaşın 2026'nın başlarında sona ereceğine inanıyor.

ABD arabuluculuğunda gerçekleştirilen görüşmelerde ateşkese dair somut bir adım henüz atılmadı. Ankete göre Ukraynalıların sadece yüzde 21'i ABD'ye güveniyor. Bu oran geçen yıl aralıkta yüzde 41'di.

NATO'ya duyulan güven de aynı dönemde yüzde 43'ten yüzde 34'e düştü.

KIIS direktörü Anton Hruşetski, sonuçlar hakkında şunları söylüyor:

Güvenlik garantileri net ve bağlayıcı olmazsa Ukraynalılar bunlara güven duymaz. Bu da barış planının onaylanmasına yönelik genel istekliliği etkiler.

Hafta sonu Berlin'de düzenlenen toplantıda ABD'li ve Avrupalı yetkililer, Ukraynalı heyetle bir araya gelmişti.

Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya, Polonya, İskandinav ülkeleriyle AB yönetimi tarafından dün yapılan ortak açıklamada, Avrupa liderliğindeki Gönüllü Ülkeler Koalisyonu çerçevesinde oluşturulacak ve ABD tarafından desteklenen "çok uluslu bir Ukrayna gücü" kurulacağı duyurulmuştu.

Bu güç, Ukrayna savunma kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasına, hava sahasının güvenliğinin sağlanmasına ve denizlerin daha güvenli hale getirilmesine destek verecek.

Ayrıca Ukrayna için NATO'nun 5. maddesine benzer güçlü güvenlik garantileri içeren bir "barış paketi" üzerinde önemli ilerleme sağlandığı bildirilmişi.

ABD Başkanı Donald Trump da dünkü açıklamasında Ukrayna'nın talep ettiği güvenlik garantilerinin Avrupa'yla işbirliği içinde şekillendirildiğini vurgulayarak, "Savaşın yeniden başlamaması için güvenlik garantileri üzerinde çalışıyoruz" demişti.

Cumhuriyetçi lider, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'ye seçim çağrısı da yapmıştı. ABD Başkanı, Kiev'in "seçim düzenlememek için savaşı bahane ettiğini" öne sürmüştü.

Görev süresi geçen yıl sona eren Zelenski ise Batılı müttefiklerin güvenliği sağlaması halinde 90 gün içinde seçime gitmeye hazır olduğunu söylemişti.

Ancak KIIS anketine göre, Ukraynalıların sadece yüzde 9'u çatışmalar sona ermeden seçim yapılmasını istiyor.

Independent Türkçe, Reuters, NBC


Sırbistan'daki protestoların ardından Trump'ın damadı geri adım attı

Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)
Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)
TT

Sırbistan'daki protestoların ardından Trump'ın damadı geri adım attı

Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)
Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)

Sırbistan yönetimi, ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'ın otel yapmasına yeşil ışık yaksa da ardından gelen protestolar ve bir bakana açılan dava, Belgrad'daki projenin iptaline neden oldu.

Pazartesi günü bir özel savcı, aralarında Kültür Bakanı Nikola Selaković'in de olduğu 4 kişi hakkında, Kushner'ın projesiyle bağlantılı olarak düzenlediği iddianameyi açıkladı. 

Organize Suçlardan Sorumlu Kamu Başsavcılığı'nın sitesinde yayımlanan açıklamada bu 4 kişinin görevin kötüye kullanılması ve belgede sahtecilikle suçlandığı bildirildi. 

Bunun üzerine Kushner'ın firması Affinity Partners hızlıca bir açıklama yayımlayarak Belgrad'ın merkezindeki otel ve apartman kompleksi projesinin iptal edildiğini duyurdu:

Anlamlı projeler ayrışmaya değil, birleşmeye neden olmalı. Sırbistan ve Belgrad halkına saygı göstererek başvurumuzu geri çekiyoruz.

Kushner'ın iki yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı projenin 1999'daki Kosova Savaşı sırasında NATO'nun bombaladığı bir bölgede yapılması öngörülüyordu.

Lüks otel Trump markasını taşıyacağı için projede Cumhuriyetçi liderin oğulları Eric ve Donald Jr. tarafından yönetilen Trump Organization da yer alıyordu.

Ancak yarım milyar dolarlık proje, bombalanan Yugoslav Halk Ordusu karargahının yer aldığı anıt bölgesinde inşa edileceğinden ülkede büyük tartışma yaratmıştı. 

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, bölgenin kültürel koruma statüsünü geçen yıl kaldırmıştı. Ayrıca Kushner'ın firması Affinity Partners'la 99 yıllığına kira sözleşmesi imzalanmıştı. Bunun ardından ülkede büyük protestolar patlak vermişti. 

Vucic'in liderliğindeki Sırp İlerleme Partisi, çoğunluğu elinde bulundurduğu Parlamento'da geçen ay geçirdiği yasayla inşaatın önünü açmıştı. 

Muhalefetten hükümetin kararına sert tepkiler gelmişti. Merkez sol Özgür ve Adalet Parti'den parlamenter Marinika Tepic, Belgrad'ın "Donald Trump'ı memnun etmek uğruna ülkenin tarihini yok ettiğini" söylemişti. 

44 yaşındaki damat, ilk Trump döneminin aksine ABD yönetiminde yer almayacağını açıklasa da Gazze ve Ukrayna savaşlarındaki müzakerelerde önemli roller üstleniyor. 

Diğer yandan da çoğunlukla Ortadoğu yönetimlerinin fonladığı bir özel sermaye şirketi olan Affinity'nin başında. 

Şirket, dünyanın en büyük oyun şirketlerinden Electronic Arts'ın (EA) satışında da gündem oldu. 

Önceki aylarda sağlanan 55 milyar dolarlık anlaşmayla EA'i satın alan konsorsiyumda Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu'yla birlikte Affinity Partners ve bir başka özel sermaye şirketi olan Silver Lake de yer alıyor.

Netflix'in satın alması beklenen Warner Bros. için Paramount'un verdiği teklifte de Affinity'nin adı geçiyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Wall Street Journal, AP