Filistin Dışişleri Bakanı Maliki, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Kudüs olmadan seçimleri yapmak İsrail işgalini meşrulaştırmaktır’

Riyad el-Maliki (solda), son turu kapsamında 6 Mayıs’ta ziyarette bulunduğunu Roma’da İtalyan mevkidaşıyla birlikte (EPA)
Riyad el-Maliki (solda), son turu kapsamında 6 Mayıs’ta ziyarette bulunduğunu Roma’da İtalyan mevkidaşıyla birlikte (EPA)
TT

Filistin Dışişleri Bakanı Maliki, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Kudüs olmadan seçimleri yapmak İsrail işgalini meşrulaştırmaktır’

Riyad el-Maliki (solda), son turu kapsamında 6 Mayıs’ta ziyarette bulunduğunu Roma’da İtalyan mevkidaşıyla birlikte (EPA)
Riyad el-Maliki (solda), son turu kapsamında 6 Mayıs’ta ziyarette bulunduğunu Roma’da İtalyan mevkidaşıyla birlikte (EPA)

Riyad el-Maliki, Filistin liderliğinin seçimleri düzenlemeye kararlı olduğunu ve Dörtlü’nün genişlemesini değil, yeniden canlandırılmasını desteklediğini belirtti.
Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, Filistinlilerin yasama seçimlerinin ertelenmesi konusundaki anlaşmazlıkların üstesinden gelme kabiliyetine olan inancını dile getirdi. Şarku’l Avsat’a konuşan Maliki, söz konusu meselenin ‘tüm Filistinli gruplar açısından öncelik’ olan Kudüs savaşının başlamasını hızlandırdığını söyledi. Avrupa turunun bir parçası olarak Moskova’ya ziyarette bulunan Bakan, Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ulusal birlik hükümeti kurma önerisine dikkati çekti. Siyasi çözüm hususunda, Filistin liderliğinin Washington’un siyasi sürecin garantörlük tekelini bir kez daha kabul etmeyeceğini vurgulayan Maliki, çözüm sürecini denetlemek üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları uyarınca atanan bir taraf olarak, uluslararası ‘Dörtlü Komite’nin rolünü canlandırmak için, Moskova da dahil olmak üzere devam eden çabaların önemine işaret etti.

Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki’nin Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-Moskova’yla başlayan bir Avrupa turundasınız. Rus tarafından ne talep ediyorsunuz?
Gündemimizde bir dizi konu var. Bu koşullarda iki ülke arasındaki iletişimin, özellikle Rus tarafının İsrail’in savaş suçu niteliğindeki ihlalleri başta olmak üzere tüm detaylarıyla sahadaki güncel gelişmelere ilişkin pozisyonu çerçevesinde, oldukça önemli olduğuna inanıyoruz. Kudüs’te Mescid-i Aksa ve kiliselere yönelik saldırılar devam ediyor. Kutsal Cumartesi günü Kıyamet Kilisesi’ne neler olduğunu gördük. Ayrıca farklı bölgelerde Filistinli vatandaşlara yönelik saldırılar da sürüyor.
Rus liderliğinin gelişmelerden haberdar olmasıyla birlikte Moskova’nın, İsrail tarafına bu sürekli ihlalleri durdurması için baskı yapacağına güveniyoruz. Ayrıca Kudüs’ü de kapsayan C grubu altındakiler de dahil, tüm topraklarda Filistin seçimlerinin yapılmasını güvence altına alan anlaşmalara uyması için İsrail’e baskı uygulayacağına inanıyoruz. Aynı şekilde siyasi sürecin ilerlemesi hususunda Rus rolünün İsrail’i etkileyeceğine güveniyoruz. Uluslararası Dörtlü’nün çalışmalarını yeniden canlandırma ve bakanlar düzeyinde bir uluslararası grup toplantısı düzenlemek için Bakan Sergey Lavrov tarafından yapılan çağrı çerçevesinde, Rusya’nın çabalarını destekliyoruz. Bu hususta bazı fikirlerimiz var.

-Uluslararası Dörtlü’nün yeniden canlandırılmasından bahsettiniz. Moskova’nın grubu genişletme ve Arap ülkelerini de dahil ederek 4+4’e dönüştürme fikrinin artık uygulanabilir olduğunu düşünüyor musunuz?
Dörtlü’yü yeniden canlandırma çabalarını destekliyoruz, ancak grubu genişletme konusunda Rus dostlarımızla aynı fikirde olmayabiliriz. Grubun net ve uzlaşılmış bir vizyon belirlemesinden sonra genişlemenin sağlıklı ve faydalı olabileceğine inanıyoruz. Çünkü mevcut bileşenleri (Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)) ile Dörtlü, henüz ortak bir eylem planı üzerinde anlaşmaya varamadı. Dört yeni üye eklenerek grup genişletilirse anlaşma nasıl garanti edilebilir? Mantık, önce mevcut çerçevede anlaşmamızı, ardından grup içerisinde fikir birliği için uygulama mekanizmalarını sağlayarak bu çerçeveyi genişletecek bir mekanizma hakkında konuşmamızı söylüyor. Davet edilen ülkelerin belirlenen vizyonun tercüme edilmesine ve uygulanmasına nasıl katkıda bulunabileceği belirlenmeli.

-Bu çabaları geliştirme potansiyeli konusunda iyimser misiniz?
Biden iktidara geldikten sonra ABD’nin pozisyonu değişti. Dörtlü heyet düzeyinde biri ABD talebi üzerine olmak üzere iki toplantı düzenledi. Şu an Bakan Lavrov, bakanlık düzeyinde bir toplantı yapmaktan bahsediyor ve bu önemli. Fikirlerin olgunlaşması ve taraflar arasında güvenin yeniden sağlanması gerekiyor. BMGK’nın 1515 sayılı kararında kabul edilen resmi çerçeve olduğu için bizim açımızdan bu çerçevenin bir alternatifi yok. Bu çerçevenin başka bir mekanizma ile değiştirilmesini istemiyoruz. Başkanın Beyaz Saray’daki kimliği ne olursa olsun, Washington’un siyasi sürecin garantörlüğünü tekeline almasını bir kez daha kabul etmeyeceğiz. Sadece Dörtlü tarafından temsil edilen uluslararası garantörlüğü kabul edeceğiz.

-Bu zor koşullarda, seçimleri erteleme kararı Filistin’in iç düzeyinde nasıl anlaşılabilir?
Seçim düzenlemenin önemi konusunda anlaşmazlık bulunmuyor ve bu, tüm gruplarla ortak bir tutumdur. Bu, uyulması gereken temel bir gerekliliktir ve bunu başarılı kılmak için çalışmaya devam edeceğiz. Grupların Kahire’deki görüşmelerinde, Kudüs’ün çizgi olduğu ve Kudüs olmadan seçim yapılamayacağı konusunda uzlaşı sağladık. Açık olmalıyız. Seçim süreci, Kudüs’te çatışmaların başlamasını hızlandırdı ve onu önceliklerin en üstüne yerleştirdi. Bu çatışmanın önemi göz ardı edilemez. Bununla ciddi bir şekilde ilgilenmeli ve kapsamlı hazırlıklar yapmalıyız. Çünkü Kudüs mücadelesinde başarılı olmak zorundayız bunun hiçbir alternatifi yok.
Kudüs’ün kırmızı çizgi olduğunu söyleyip onsuz seçimlere gittiğimizde, bu bizi tehlikeli bir durumun önüne koyuyor. Başkan Donald Trump, Kudüs’ün İsrail’in ve Yahudi halkının ebedi başkenti olacağına söz verdi. Bu bizi eşi benzeri görülmemiş bir meydan okumanın önüne koyuyor. Eğer Kudüs olmadan seçimleri yaparsak, 22 Mayıs’tan sonra kendimizi, ABD- İsrail vizyonunu onaylamış ve Trump’ın vizyonunu siyasi gerçekliğe çevirmiş olarak bulacağız. Kudüs olmadan seçimleri yapmak İsrail işgalini meşrulaştırmaktır.
Bu durum, hiçbir şekilde kabul edilemez.

-Ama İsrail’in tavrı önceden bekleniyordu. Ve Kahire toplantılarında Kudüs’ün katılımını sağlamak için alternatifler önerildi. Peki bunlar neden uygulanmadı?
İsrail’in reddi gerçekten bekleniyordu, ancak uluslararası toplumdan ve özellikle AB’den açık ve belirli vaatlerimiz vardı. 2006 olduğu gibi İsrail'in baskılara cevap vermesini ve bizimle imzalanan anlaşmalara göre tüm Filistin topraklarında seçim yapmamız için taahhütlerini yerine getirmesini bekliyorduk. Seçimlerin yapılması için başkanlık kararnamesi imzalandığında, bu konuda net taahhütlerimiz vardı, bu yüzden seçim tarihi belirlendi. Ama 22 Mayıs’ın kutsal bir tarih olmadığını unutmamalıyız, başka herhangi bir tarih de belirleyebiliriz. Ve gerekli güvencelere ulaşır ulaşmaz bunu yapacağız. Kudüs mücadelesi kutsaldır, göz ardı edilemez veya ertelenemez.

-İsrail’e baskı yapmak için uluslararası açıdan harekete geçmeye yönelik açık bir planınız var mı?
Hareket devam ediyor. Uluslararası toplum İsrail’in itirazını yok sayıp onu sözlerini uygulamaya mecbur bıraktığı anda, seçimler için yeni bir tarih belirlemek üzere derhal harekete geçeceğiz. Bu haktan kaçınmıyoruz. 2017 yılında BM Genel Kurulu önünde öneri yapan Mahmud Abbas’tı. Bu Filistin talebi, uluslararası bir taleptir. Aynı zamanda İsrail’in tavrıyla mücadele etmek için ikinci bir seçeneğimiz var. Bu seçenek, Abbas tarafından Kurtuluş Örgütü ilkelerine dayalı bir ulusal birlik hükümeti kurulması çağrısıyla ifade edildi. İki yol üzerinde çalışılıyor. İlk olarak Filistin hareketini güçlendirmek, seçimler ve siyasi mesele hususunda İsrail üzerindeki artan baskıyı desteklemek için uluslararası bir duruşun harekete geçirilmesini sağlama çalışmalarını sürdürmek, ikinci olarak da bölünmenin temellerini, kurumlarını ve unsurlarını ortadan kaldırmaya çalışmak. Bu şekilde geniş bir ulusal çerçeve, her iki yolda da başarı için gerekli bileşenlere sahip olacaktır.

-Ama gruplar seçimlerin ertelenmesine itiraz ettiler. Bu öneriye bir yanıt bekliyor musunuz?
Tüm gruplar, Kudüs’ün kırmızı bir çizgi olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak bölünmenin bitmemesi için bahaneler aramak isteyenler bu bahaneleri bulacaktır. Önemli olanın, ‘duruma iyi niyetle yaklaşmak, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki iki Filistin evini birleştirmek ve İsrail’in ihlallerini tırmandırmak için bölünmemizden faydalandığı Kudüs’ü korumak’ olduğuna inanıyoruz.
Ulusal Birlik Hükümeti kurarak mevcut tüm sorunların üstesinden gelebiliriz. Tüm gruplar ve şu anda boş olan seçim listeleri, aynı pozisyonda buluşmayabilir. Bazıları liderliği ve onun meşruiyetini sorgulamak için durumdan yararlanma hususunda çok ileri gidebilir. Filistinlileri açlıktan öldürmek için AB’yi yardımları durdurmaya çağıran bazı listeler var, bunlar ulusal listeler değildir.
Öte yandan iyi bir tavır beklediğimiz taraflar da var. Bunların arasında İstanbul ve Kahire görüşmelerinde birleşme ve bölünmeyi sona erdirme arzusunu kanıtlayan Hamas Hareketi de bulunuyor. Fetih ve Hamas arasında diyalog durumu vardı. Ama ne yazık ki iki taraf, anlayışları genişletmek için zaman hususunda yardımcı olmadı. İyi hazırlanmadan önce en kısa yoldan, yani seçimlerin yapılmasını tercih ettiler. Kudüs çevresindeki durum başta olmak üzere birçok sorunun ortaya çıktığı yer burasıdır.

-Biraz da çok önem verdiğiniz Ceza Mahkemesi’nin gidişatından bahsedelim. Mevcut başsavcının görev süresinin sona ermesiyle oluşan mevcut durum nedir?
Durumu açıklığa kavuşturmak için, Başsavcı Fato Bensuda’nın görev süresi, gelecek ayın ortasında sona eriyor. Ancak mahkeme devam ediyor ve hiçbir şey değişmeyecek. Yeni Başsavcı Kerim Han, bu sorumluluğu üstlenecek. Bu noktada iki taraf arasında yalnızca yöntem ve uygulama farklılık gösterebilir. Bu durum, her iki tarafla da iletişimimizi sürdürmemizi gerektiriyor. Yedi yıl boyunca devam eden kontrol sürecinden sonra mahkemenin faaliyete başlaması için resmi bir karar verildi. Mahkeme siyasi, askeri, güvenlik, istihbarat ve yerleşim düzeylerinde İsrailli yetkililerin hepsinin savaş suçu niteliğindeki suçlara karıştıklarına dair kesin bir kanıya ulaştı.
Filistin Devleti ile soruşturma mekanizmalarını tanımlayan ikili anlaşmanın imzalanması çerçevesinde, görev süresi sona eren savcı ile ulaştığımız noktadan itibaren çabaları devam ettirmek için yeni savcıyla birlikte çalışıyoruz. Mahkemeye tahsis edilecek insani ve mali kaynakları da bilmemiz gerekiyor. Bu, önemli ve acil bir meseledir. Bunun üzerinde çok çalışıyoruz. Savcı ile son görüşmemiz, üç gün önce Kudüs’teki Şeyh Cerrah mahallesinde yaşanan olaylar hakkında bir açıklama talep ettiğimiz bir mektup aracılığıyla gerçekleşti. Bu konu, ceza mahkemesinin gelecekteki çalışmalarının bir parçası olacak.

-ABD Başkanı’nın Devlet Başkanı Abbas ile temasa geçmemesini nasıl yorumluyorsunuz?
ABD Başkanı, eski yönetimden devraldığı birçok karmaşık konuya sahip. Koronavirüs sorunu, aşılama ve küresel olarak ağırlığını kaybedebileceği zor ekonomik durumla karşı karşıya. İran nükleer meselesin, Çin ve Rusya ile ilişkiler meselesiyle uğraşıyor, ayrıca ABD ve NATO ile. Filistin meselesi, onun için bir öncelik olacağı konusunda netliğe sahip değildi.
Ancak liderlerle olan bağlantılarına bakarsak Washington, müttefikleri ve yakın dostlarıyla bile iletişime geç kalıyor. Bu, ihmal olduğu anlamına gelmez. Açık bir taahhüt aldık, bu söylemin yakında hayata geçirileceğine dair bir söz aldık. Bu durumu, memnuniyetle karşılayacağız. Ama hızlı olmaması da dünyanın sonu değil. Planlarımıza ve Filistin liderliğinin direktiflerine göre eylemlerimizi sürdüreceğiz.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi toplantısında yaptığı açıklamada, Suriye’deki bazı silahlı grupların Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşündüğünü söyledi. Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre Katz, İsrail’in Şam ile güvenlik anlaşması ya da normalleşme yolunda olmadığını belirterek, Suriye ordusu ya da ülkedeki farklı milislerin İsrail yerleşimlerine saldırma veya Suriye’deki Dürzi toplumunu yeniden tehdit etme ihtimaline karşı hazırlık yapıldığını ifade etti.

Katz, Husilerin de Golan Tepeleri’ne yönelik olası bir kara harekâtını değerlendirdiğini söyledi.

Öte yandan, İsrail güçleri Aralık 2024’te Beşşar Esad rejiminin çöküşünün ardından Suriye’nin güneyinde dokuz noktada konuşlandı. Bu noktaların büyük bölümü, iki ülke arasındaki sınırda Birleşmiş Milletler tarafından izlenen tampon bölgede yer alırken, konuşlanma alanları arasında Cebel Hermon’un (Şeyh Dağı) Suriye tarafındaki iki nokta da bulunuyor.

İsrail, bu birliklerin İsrail yerleşimlerini korumak ve düşman unsurların eline geçtiğinde tehdit oluşturabilecek silahları güvence altına almak amacıyla Suriye topraklarında yaklaşık 15 kilometre derinliğe kadar faaliyet yürüttüğünü açıkladı. Bu potansiyel tehdit unsurları arasında Lübnan Hizbullahı ile İran destekli diğer milis gruplar da yer alıyor.

Suriye’nin güneybatısında bulunan Golan Tepeleri, başkent Şam’ın yaklaşık 60 kilometre batısında yer alıyor ve toplamda 1.860 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. İsrail, Haziran 1967 Savaşı sırasında bölgenin yaklaşık 1.250 kilometrekarelik kısmını işgal etmiş, 1981’de ise fiilen ilhak etmişti. Ancak bu ilhak, bölgeyi hâlen işgal altındaki Suriye toprağı olarak kabul eden Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıyor.


BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
TT

BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)

Birleşmiş Milletler’in Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert, Perşembe günü yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı önemli kararlar ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmiş varlığına rağmen ülkenin güneyindeki belirsizlik ortamının devam ettiğini belirtti. Hennis-Plasschaert, bu iki unsurun “normalleşme yolunda temel bir zemin oluşturduğunu” söyledi.

Hennis-Plasschaert, “Birçok Lübnanlı için çatışma düşük yoğunlukla da olsa sürüyor. Mevcut durum devam ettiği sürece, düşmanlıkların yeniden tırmanma ihtimali ortadan kalkmış değil” ifadelerini kullandı.

BM yetkilisi, mevcut fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Diyalog ve müzakereler tüm sorunları çözemeyebilir; ancak taraflar arasında karşılıklı anlayışın oluşmasına katkı sağlar ve en önemlisi, istenen güvenlik ve istikrara giden yolu açar” dedi.

İsrail ile Hizbullah arasında geçen yıl Kasım ayında, Gazze’deki savaşın yol açtığı bir yılı aşkın karşılıklı bombardımanın ardından ABD arabuluculuğunda ateşkes sağlanmıştı. Ancak İsrail, anlaşmaya rağmen Güney Lübnan’daki bazı noktalarda varlığını sürdürürken, ülkenin güneyi ve doğusuna yönelik saldırılarına devam ediyor.