Ürdün'deki su krizi büyüyor

Ürdün’de yıllık ihtiyaç duyulan miktarların 1,3 milyar metreküp olduğu tahmin edilirken mevcut rakamlar 850 ila 900 milyon metreküp arasında

Ürdün'deki su krizi büyüyor
TT

Ürdün'deki su krizi büyüyor

Ürdün'deki su krizi büyüyor

Dünyanın su bakımından en fakir ülkelerinden biri olan Ürdün'deki modern vadideki çiftçiler su kıtlığı sorunundan muzdarip. Kuraklık nedeniyle toprakta boşluklar ve çukurlar oluşan bölgede susuz kalan topraktaki zayıflık nedeniyle topraklarını elle sürmek zorunda kalan çiftçilerin ayaklarının altında çöküyor.
43 yaşındaki İbrahim Daghimat’ın, biber, domates, patlıcan, kabak, çiçek ve lahana ekili 90 dönümlük tarım alanı var. Ancak yaklaşık 60 dönümlük alanın, su ve yağmur yokluğu yüzünden tamamının tahrip olduğunu söylüyor.
İbrahim, zararının 30 bin dinardan (43 bin dolar) fazla olduğu tahmininde bulunarak, işçilerin yevmiyelerini dahi ödeyemediğini devletten herhangi bir destek almadığını ifade ediyor.
Kuraklık sorununa ek olarak, Ürdün'ün geçen yıl sınırların kapanması sonucu otel veya restoran gibi işletmelerde müşteri yokluğu ve Kovid-19 salgınının getirdiği kısıtlamalar nedeniyle sebze satış fiyatı önemli ölçüde düşerken, Ürdün'ün meyve ve sebze ihracatı yüzde 20 oranında azaldı.

Bu yıl işler daha da kötüye gidiyor
Ahmed Davud, domates verimini incelemek için geldiği ve meyvelerin olgunlaşamadan susuzluktan dolayı öldüğü tarım arazisini göstererek,
"Susuzluktan nasıl öldüklerine bakın, bu sezon neredeyse her şeyi kaybettik" diyor.
Ahmet, toprağında beyaz lekeler bulunan çatlak bir arazide duruyor. Ürdün doğumlu ve akıcı şekilde Arapça konuşabilen 25 yaşındaki Pakistanlı çiftçi açık avucunu göstererek "Su olsaydı bu domatesler bu büyüklükte olurdu" diye ekledi.
Üzerinde kot pantolon ve mavi bir gömlek olan ve güneşten korunmak için başını bir bezle saran genç adam, ailesinin 196’lardan beri Ürdün’ gelmeye başlayan 3 bin 200 kişilik bir grubun parçası olarak 1976'da Mekke’deki Hac ibadetinden dönüş yolunda iken Ürdün'e nasıl geldiklerini anlatıyor.
Ahmet Davud 50 dönüm (5 hektar) arazisini Lut Gölü'nün güneyindeki modern vadide, Amman'ın yaklaşık 80 km güneybatısında, sebze ve meyve çiftlikleri açısından zengin bölgedeki Ürdünlü sahiplerinden kiraladı. Ancak bu yılki kuraklık gerçek bir felaket.
Ahmet, "Her yıl su kıtlığı sorunu yaşıyoruz, ancak bu yıl işler daha da kötü. Su haftada iki veya üç kez geliyor ve o kadar zayıf ki ürünlerimizi sulayamıyor veya depolarımızı dolduramayız" diyor. Ahmet kederle doğruluyor ve eliyle olgunlaşmamış yeşil domateslerle dolu bir kökü kaldırarak "Bu, 5 aylık yorgunluğun, çabanın ve bitkinliğin mahsülünü 2 hafta sonra, gelecek sezona zemin hazırlamak için kaldırıp yakmamız gerekecek" diyor pişmanlıkla.
Ahmet, çiftliğin yakınındaki tahminen içlerinde 30 kişinin yaşadığı "Larache" adı verilen, ahşap veya demir yapılardan yapılmış ve kalın plastikle kaplanmış sefil derme çatma evlerde kalıyor ve dört erkek kardeşi ve çocukları ile birlikte çiftlikte çalışıyor.
"Bu problesm sadece benim başımda değil. Aynı durum, her biri 50 dönüm domates, soğan ve kavun eken çoğu yüksek sıcaklık ve susuzluk nedeniyle toprakları zarar görmüş dört amcamın için de geçerli.”

Kişi başına düşen pay azaldı
Bu çiftliklerin yakınında kuraklık tehdidi altındaki Lut Gölü, 1960 yılından bu yana yüzölçümünün üçte birini kaybetmiş durumda ve su seviyesi yılda bir metre düşmeye devam ediyor.
Arazisinin yüzde 80'ni çöl olan Ürdün, uzun süredir su sıkıntısı çekiyor.
Su ve Sulama Bakanlığı Sözcüsü Ömer Selame, "Bu yıl, su seviyesi kritik ve durumumuz zor olacak" dedi.
Selame'ye göre, 1946'da 3 bin 400 metreküp olan kişi başına düşen yıllık sumiktarı, azalan yağışlar, iklim değişiklikleri, nüfus artışı ve birbirini izleyen mülteci krizleri nedeniyle şu anda 100 metreküpün altına düştü.
"Bu yıl düşen yağmur miktarı, geçen yıl yağan yağmurun yüzde 50'si oranında ve yıllık yağmur oranının yüzde 60'ını dahi geçmeyerek yaklaşık 4,5 milyar metreküp oldu" diye açıklıyor. Sonuç olarak, içme suyu amaçlı belirlenen üç barajdan su miktarı geçen yıla göre 80 milyon metreküp azaldı ”diye devam ediyor.
Ürdün'ün tüm kullanım türleri için yıllık olarak ihtiyaç duyduğu su miktarının yaklaşık 1,3 milyar metreküp olarak tahmin edildiğini, ancak mevcut miktarın 850 ila 900 milyon metreküp arasında değiştiğini söylüyor.

Sıkıntı çekilmesi ve davet
Ürdün’ün, bu yaz toplamda 40 milyon metreküp su sıkıntısı çekmesi bekleniyor. Halkı su tüketimini rasyonelleştirmeye ve israf etmemeye çağırıyor.
Uzmanlara göre Ürdün tarihinin en şiddetli kuraklıklarından birini yaşarken, en kötüsüyle henüz yüzleşmedi. Zira yağışların 2100 yılına kadar neredeyse üçte biroranında azalması, ortalama sıcaklığınsa yaklaşık 4,5 derece artması bekleniyor.
Ürdün, su kıtlığıyla baş edebilmek için geçen Nisan ayında İsrail'den kendisine sekiz milyon metreküp su temin etmesini istedi. Ürdün normalde İsrail'den yılda 55 milyon metreküp su alıyor.
İsrail’den bir kaynak, ülkesinin bu yıl Ürdün’e ek bir 3 milyon metreküp daha sağlayacağını belirtti.
Ürdün'de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Çevre Projeleri Koordinatörü Sami Tarabay, éözellikle Ürdün sera gazı emisyon oranları açısından iklim değişikliği sorunundan daha fazla etkilenen bir ülke olduğu için, bölgesel ve uluslararası düzeyde çözüm aramak gerekiyor” dedi.
Ayrıca iklim değişikliğinin sonuçlarıyla yüzleşmek için Ürdün'ün bu konuyla ilgili finansmandaki payını artırmasının, komşu ülkelerle ortak su havzaları kurmanın ve iklim riskleri için bir erken uyarı sistemini harekete geçirmek için bir iklim veri tabanı oluşturulmasında bölgesel işbirliğinin önemini vurguladı.



Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)

Hayreddin Mahzumi

Irak, ‘soruşturmalar cumhuriyeti’ aşamasından çıktığı bir geçiş sürecine tanık oluyor. Bu, devletin gerçek sonuçlar üretmeden veya kimseye hesap sormadan halkın öfkesini yatıştırmak için komiteler kurduğu bir aşamayı ifade ediyor. Hükümetler, her türlü güvenlik ihlali, suikast veya bombalama olayını bu komiteler aracılığıyla ele alırdı ve sonunda hiçbir sonuç elde edemezdi. Ülke şu an açıkça ‘nüfuz cumhuriyeti’ olarak tanımlanabilecek daha tehlikeli bir aşamaya geçiyor. Bu aşamada, devlete bağlı olmayan silahlı güçler siyaset, güvenlik ve ekonomide fiili karar vericiler haline gelirken, resmi kurumların kanunları uygulama veya hayati ulusal çıkarları koruma kapasiteleri azalır. Bu dönüşüm tek bir olaya dayalı değil, son yıllarda güçlü bir şekilde ortaya çıkan ve son seçim sürecinde daha da belirginleşen siyasi ve güvenlik gelişmelerine dayanıyor. Bu gelişmeler, Kor Mor Gaz Sahası’na art arda düzenlenen saldırılar da dahil olmak üzere, ülkenin kuzeyindeki enerji altyapısını etkileyen gerilimle doruğa ulaştı.

Kor Mor Gaz Sahası’nın önemi, 2007 yılında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Kor Mor ve Çemçemal gaz sahalarının geliştirme haklarını elde eden Dana Gas ve Crescent Petroleum şirketleri arasında imzalanan anlaşma ile başlayan ‘IKBY gaz projesinin’ merkezinde yer almasından kaynaklanıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine enerji sağlamak için bir gaz işleme tesisi ve 180 kilometrelik boru hattı inşa edildi ve bu tesisler 2 bin megavatın (MW) üzerinde elektrik sağlıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine sürekli gaz temini, Irak'ın Kürdistan Bölgesi'ndeki toplam elektrik üretim kapasitesinin yüzde 75'inden fazlasına yakıt sağlıyor ve altı milyondan fazla insana faydalanıyor. Pearl Petroleum 2009 yılında kuruldu ve daha sonra OMV, MOL ve RWE gibi uluslararası şirketleri bünyesine kattı. Bu sayede proje, bölgedeki en büyük entegre enerji projelerinden biri ve Bağdat ile Erbil arasındaki güç dengesi açısından en hassas projelerden biri haline geldi.

Irak'ta yapılan son seçimler, İran yanlısı gruplara silahlı kanatlarına siyasi meşruiyet kazandırması için tarihi bir fırsat sundu. Bu durum, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir yaklaşımdı.

Bu projenin boyutu ve ilgili bölgesel ve uluslararası şirketlerin iç içe geçmiş çıkarları, özellikle son iki yıldır neden sürekli saldırı hedefi haline geldiğini açıklıyor. Bu proje, bir yandan Bağdat ile Erbil arasında, diğer yandan İran'a yakın silahlı güçler ile bölgesel hükümet arasında yaşanan iktidar mücadelesinde açık bir çatışma alanı ve etkili bir baskı aracı haline geldi. Dahası, bu sektörü hedef almak sadece yerel bir sorun değil, aynı zamanda Türkiye ve İran'ın hesaplarının ve küresel gaz piyasasının kesişim noktalarının etkilediği daha geniş bir bölgesel çatışmanın da parçası. Bu da Kor Mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkiyi aşan bir pazarlık kozu haline getiriyor. Kor Mor Gaz Sahası’na düzenlenen saldırılar, artık sadece sabotaj değil, hesaplanmış bir siyasi mesaj, çünkü bu saha, bölgedeki elektrik santrallerinin bağlı olduğu en önemli yerel gaz üretim kaynaklarından biri ve bu sahaya verilen herhangi bir zarar, Irak'ın enerji ve ekonomik güvenliğini doğrudan etkiler.

Irak sahnesinde 2024 ve 2025 yıllarında Kor mor Gaz Sahası’na birkaç kez saldırı düzenlendi. Reuters gibi uluslararası ajansların haberleri bu saldırıların temel ayrıntılarını teyit ediyor. Kor mor Gaz Sahası’na 25 Ocak 2024'te silahlı insansız hava araçları (İHA) ve Katyuşa roketleriyle çifte saldırı düzenlendi. Saldırılar kısıtlı ölçüde hasara yol açtı. Reuters, bölgedeki enerji tesislerine karşı artan saldırıları haberleştirirken olayın ayrıntılarını da aktardı. Aynı yılın 26 Nisan'ında, saha kimliği belirsiz bir insansız hava aracının hedefi olduğunda en ciddi saldırı gerçekleşti ve dört Yemenli işçi öldü, birçok işçi yaralandı. Associated Press (AP) ve BBC bu bilgiyi belgelerken Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve IKBY Başkanı Mesrur Barzani, saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Ardından, 2 Şubat 2025'te, Reuters gibi uluslararası medya kuruluşlarında yayınlanan haberlere göre saldırılar başka bir insansız hava aracıyla yeniden başladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)

Silahlı grupların gaz üretimi ve elektrik tedariği ile bağlantılı hayati bir sektörü bozma kabiliyetlerini göstererek yeni bir güç dengesi kurmayı amaçlayan açık bir gerilim çerçevesinde, son saldırı 27 Kasım 2025 tarihinde gerçekleşti. Saldırıları kimin gerçekleştirdiği önemli değil. Önemli olan zamanlaması ve bu da devletin enerji sektörünü korumak veya Bağdat ile Erbil arasındaki çatışmayı kontrol etmek konusunda tam bir kontrole sahip olmadığı mesajını veriyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tür saldırılar, Irak'ın merkezi hükümetin egemen olduğu bir devletten, silahlı grupların karar alma gücünü paylaştığı bir nüfuz alanına kademeli olarak dönüştüğü izlenimini de pekiştiriyor.

Nüfuz cumhuriyeti

Kor mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları ve bunların yerel ve bölgesel boyutlarını inceledikten sonra, milislerin nüfuzunun devlet içinde nasıl etkili bir siyasi güce dönüştüğü netleşiyor. İran yanlısı grupların seçimlerdeki ve siyasi yükselişleriyle, hayati öneme sahip tesisleri vurma kapasitelerinin genişlemesi arasındaki tesadüf, yalnızca sahadaki bir gelişme olarak değil, Irak içindeki güç dağılımında yeni bir mantığın uzantısı olarak değerlendirilebilir. Son seçimler, bu gruplara silahlı güçlerini siyasi meşruiyete dönüştürmek için tarihi bir fırsat sundu. Bu, Washington Enstitüsü'nün önceki analizlerinde, bu grupların sandığı, sahadaki önceki hakimiyetlerini güçlendirmek için paralel bir yol olarak kullanabilecekleri konusunda uyarıda bulunduğu, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir süreç.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor.

Aslında, bu grupların siyasi nüfuzu artık silahlı kanatlarından ayrı düşünülemez. Zira ikisi de devlet içinde ve ötesinde genişleyen tek bir yapı oluşturuyor. İran yanlısı grupların 2025 seçimlerinde kurmayı başardıkları parlamento bloğu, onlara benzeri görülmemiş bir pazarlık gücü kazandırdı. Bu gücü, yürütme organına kendi koşullarını dayatmak için kullandılar ve aynı zamanda siyasi bir bedel ödemeden silahlı faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan resmi bir koruma sağladılar. Bu geniş koalisyona geçen meclisteki her bir koltukla, silahlı aktörleri hesap verebilir kılmak neredeyse imkansızlaşıyor, çünkü yetkilileri denetlemesi gerekenler, paralel iktidar merkezlerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)

Bu iç içe geçmişlik, enerji tesislerini hedef almayı sadece bir saldırı eylemi değil, aynı zamanda devlet içinde karar verme hakkına sahip olanları belirleyen yasama nüfuzunun bir uzantısı haline getiriyor. İran yanlısı gruplar, SİHA’lar aracılığıyla sert gücü ve aynı zamanda parlamento, medya ve hükümet komiteleri aracılığıyla yumuşak gücü kullandıklarında, nüfuzları karmaşık hale gelir ve enerji dosyası, bu grupların nüfuzlarının sınırlarını ve devletin tepki verme yeteneğini test ettikleri bir arena haline gelir. Bu saldırıların verdiği mesaj sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda ‘enerji dahil stratejik karar alma süreci artık hükümetin tekelinde değil’ şeklinde siyasi bir mesaj.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor. Bu da ‘devletin dilini konuşan bir hükümet ve sahada fiili otorite olarak hareket eden gruplar’ şeklinde melez bir gerçeklik yaratıyor. Bu bağlamda, silahları olanlar, fiilen açıklanmamış bir veto hakkına sahip olduklarından hükümetin herhangi bir güvenlik veya ekonomik reformu uygulama kabiliyeti zayıflıyor.

Irak, yalnızca seçim sonuçlarının değil, sahada araçlar kullanarak fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da etkisiyle yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor.

Bu yolu daha da tehlikeli kılan ise enerji tesislerine yönelik saldırıların, İran yanlısı grupların taktiksel nüfuzdan stratejik nüfuza geçişini ortaya koyması. Bu saldırılar artık duruma bağlı tepkiler değil, Bağdat ile Erbil arasındaki ve Irak ile uluslararası ortakları arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirmek ve kurumsal çerçevelerin dışında önemli sorunları çözmek için kullanılan siyasi baskı araçları olarak karşımıza çıkıyor. Her yeni saldırı ile birlikte, devletin güvenlikle ilgili kararlar üzerindeki tekelinin kalan azıcık kısmını da kaybettiği ve İran yanlısı grupların kendilerini devletin rakibi değil, vazgeçilmez bir ortak oldukları özgüveniyle hareket ettikleri hissi giderek artıyor.

Bu olay, gaz tesisleri, askeri üsler ve stratejik projelerin siyasi müzakerelere hizmet edecek şekilde zamanlanmış saldırılara maruz kaldığı bir ülkede, ‘Irak devleti hala otoritesini geri kazanabilir mi, yoksa siyasi etkinin askeri gücün doğrudan uzantısı olduğu bir modele doğru yapısal bir geçişle karşı karşıya mıyız?’ şeklindeki yıllardır sorulan bir soruyu yeniden gündeme getiriyor. Cevap ise daha karamsar bir tabloya doğru eğilimli görünüyor. Bu tabloda ‘nüfuz cumhuriyeti’ resmi cumhuriyetten daha köklü hale geliyor.

Bu aşama sadece egemenlik kavramını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Irak'taki yönetimin doğasını da yeniden şekillendiriyor. Seçimin sağladığı meşruiyet devlet dışındaki gücü pekiştirmek için kullanıldığında, ülkenin siyasi geleceği parlamentodan çok sahada değişen güç dengesine bağımlı hale geliyor ve kurumların aşınmaya devam ettiği bir yönetim modelinin önü açılıyor. Irak ekonomisinin can damarı olan enerji sektörü ise rakip taraflar arasında kalıcı bir pazarlık kozu haline geliyor.

Irak, sadece seçim sonuçlarının değil, aynı zamanda sahadaki araçlarla fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da yönettiği yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor. Kor mor Gaz Sahası’na yapılan her yeni saldırı, ‘nüfuz cumhuriyetinde’ yaşayan bir ülkenin imajını pekiştiriyor. Güç mantığı devlet mantığının önüne geçiyor ve anayasal kurumların halkın çıkarlarını korumak veya egemenliği muhafaza etmek konusunda yetkinliğini azaltıyor.

Bu tehlikeli aşama, Irak’taki denklemi sadece bir güvenlik sorunu olarak değil, devletin varlığını tehdit eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca Irak’ta yönetim kavramını ve iktidar dağılımını yeniden şekillendiren yapısal bir kriz olarak yeniden okumayı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
TT

Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)

Lübnan Ordusu bugün, Lübnan'ın güneyindeki el-Tayri-Bint Cebeli yolunda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü'ne (UNIFIL) ait bir devriyeye saldıran altı kişinin yakalandığını duyurdu.

Ordu "X" platformunda yayınlanan bir açıklamasında, UNIFIL gücüne yönelik saldırıda bir UNIFIL aracının hasar gördüğünü, ancak personel arasında herhangi bir yaralanma bildirilmediğini ifade etti.

Ordu, UNIFIL'e yönelik herhangi bir saldırının ciddiyetini vurgulayarak, olaya karışanların cezalandırılmasında hiçbir hoşgörü ve müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti.

Ayrıca, UNIFIL'in Litani Nehri'nin güneyinde bulunan bölgedeki temel rolünü, ordu ile yakın koordinasyonunu ve istikrarın yeniden sağlanmasına aktif katkısını vurguladı.

UNIFIL dün yaptığı açıklamada, Güney Lübnan'daki devriyelerinden birine ateş açıldığını, ancak herhangi bir yaralanma bildirilmediğini duyurdu.

Bint Cubeyl yakınlarında devriye gezen üç motosikletli altı kişinin barış gücüne yaklaştığını ve içlerinden birinin aracın arkasına yaklaşık üç el ateş ettiğini açıkladı. Olayda yaralanan olmadı.


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.