Sudan Kabine İşleri Bakanı Şarku’l Avsat’a Sudan Kabine İşleri Bakanı: Ne kadar zor olsa da siviller ile askerler arasında iş birliği olmalı

Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer Şarku’l Avsat’a konuştu: Paris’te düzenlenecek Sudan’ın Ortakları Konferansı, Sudan’ın uluslararası topluma dönüşünün ve uluslararası tecridin sona ermesinin ilanıdır

Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer  (Mubarek el-Kurdi)
Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer (Mubarek el-Kurdi)
TT

Sudan Kabine İşleri Bakanı Şarku’l Avsat’a Sudan Kabine İşleri Bakanı: Ne kadar zor olsa da siviller ile askerler arasında iş birliği olmalı

Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer  (Mubarek el-Kurdi)
Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer (Mubarek el-Kurdi)

Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer, bu ay Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenecek Sudan’ın Ortakları Konferansı ile ilgili değerlendirmesinde, konferansın ‘Sudan'a otuz yıldır uygulanan uluslararası tecridin sona ermesine ilişkin tüm dünyaya yüksek sesle yapılan büyük bir duyuru’ olduğunu söyledi. 
Sudanlı Bakan Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Sudan’daki geçiş hükümetinin iki türlü eleştiriye maruz kaldığını söyledi. Bazılarının, hükümeti, Sudan’ın devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir liderliğindeki İslamcı rejimin mirasını tasfiye etmede ‘yumuşak iniş’ olarak tanımlanan bir sürecin parçası olmakla eleştirildiğini söyleyen Bakan Ömer, bazılarının ise eski rejimin tasfiyesi ve yolsuzlukla mücadele için kurulan komitenin eski rejimden isimlere karşı attığı adımların ‘çok kaba’ olduğu yönünde eleştirilerde bulunduklarını belirtti.
Geçiş hükümetinde asker ve sivil kanatlar arasındaki ilişkide bir takım zorluklarla karşılaşıldığını kabul eden Bakan Ömer, ancak bunun beklenen doğal bir durum olduğunu söyledi. Bunun nedenini, Sudan'daki askerler ile siviller arasındaki ilişkinin geçmişindeki i zorluklara bağlayan Ömer, “Bu süreç, hatalar, gerilimler ve güvensizlik içinde hatasız olmadığı kabul edilen bir geçiş dönemidir. Geçiş süreci için iş birliğine ihtiyaç vardır. Geçiş sürecindeki sorunlar karşısında kafamızı kuma gömemeyiz. Geçiş sürecinin tehlikeye girmemesi için cesaret ve açık bir tutum ile mücadele edilmeli” ifadelerini kullandı.

İşte Sudan Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tam metni:

*Paris’te düzenlenecek Sudan’ın Ortakları Konferansı hakkında neler söyleyeceksiniz?
Paris'teki Sudan’ın Ortakları Konferansı, geçiş hükümeti sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır.  Çünkü konferans, Sudan'a uygulanan uluslararası tecridi sona erdirmeyi, Sudan’ı uluslararası toplumla yeniden kaynaştırmayı, yatırım ve borç erteleme gibi meseleleri ele almayı amaçlamaktadır. Konferansta hükümet ve özel sektör tarafından hazırlanan bir yatırım forumu da gerçekleşecek. Bu foruma hazırlıklar için provalar yapıldı. Başbakan, konferansta, altyapı, enerji, tarım, madencilik ve dijital dönüşüme yatırım için başlıca sektörlere ilişkin kapsamlı bir sunum yapacak. 

*Borç dosyasıyla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Sudan nihayet Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ikinci incelemesinden de geçmeyi başardı. Böylece Ağır Borçlu Yoksul Ülkeler (HIPC) Girişimi’nden yararlanarak karar verme aşamasına geçecek. Konferansta, Fransa'dan alınan köprü kredisi ile ödenmemiş IMF borçları kapatılacak. Çeşitli ülkelerin Sudan’ın borçlarını silmesinin yanı sıra Dünya Bankası ile Afrika Kalkınma Bankası'na ödenmemiş borçlar önümüzdeki Haziran ayından itibaren ödenmeye başlayacak. Ancak konferansın en belirgin özelliği, Sudan'a otuz yıldır uygulanan uluslararası tecridin sona ermesine ilişkin tüm dünyaya yüksek sesle yapılan büyük bir duyuru olmasıdır.

*Konferansa ilişkin büyük beklentileriniz var. Ya bu beklentileri karşılayamazsa ne olacak?
Konferansa yönelik beklentiler, doğal bağlamı ve boyutundan kaynaklanmaktadır. Ekonomik reformlar konusunda dahili olarak harika bir iş çıkardık. Ülkenin geliri arttı. Giderler rasyonelleştirildi ve stratejik öneme sahip mallar, geliştirme ve üretim gibi önceliklere uygun şekilde yönlendirildi. Konferans, bu çabaların tamamlayıcısı olacaktır. Değerlendirmelere ve hazırlıklara dayanarak olumlu bir etkiye sahip olmasını bekliyoruz.

*Özel vaatlerde bulunan ülkeler oldu mu?
Önemli bir ülke olan Fransa tarafından düzenlenen konferans, büyük ülkelerden küresel liderlerin katılımının yanı sıra Sudan’a olan ilginin bir göstergesidir. Geçtiğimiz birkaç gün boyunca, dünya liderleriyle, içinden geçtiği hassas geçiş sürecinde Sudan'ı desteklemeye çağıran birçok temas gerçekleştirildi.

*Konferanstan beklentileriniz neler?
Esasen, yatırım ortamını iyileştirmesini, uluslararası yatırımları Sudan’a yönlendirmesini ve borç affı için güçlü bir baskı oluşturmasını umuyoruz.

*Sizce konferans, Sudan’daki mevcut durumu nasıl etkileyecek?
Konferansın Sudan’ın borçlarından muaf tutulması, ülkeye yabancı yatırımların çekilmesi ve uluslararası önemli ortaklıklar kurulması gibi etkilerinin olmasını bekliyoruz. Konferans ayrıca Sudan'a yönelik otuz yıllık tecridi ve dışlamayı sona erdirerek önemli bir siyasi etkiye ve büyük bir ekonomik etkiye sahip olacak. Paris’teki konferans, Fransa ve dünyanın belli başlı ülkelerinin, Sudan’ın muhtemelen öncekinden daha iyi bir şekilde uluslararası topluma geri dönüşünü kutladığı bir karnavaldır.

*Geçiş hükümeti, iç dosyalar yerine dış dosyalara odaklanmakla eleştiriliyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Geçtiğimiz yıl Şubat ve Mart aylarında onaylanan ikinci geçiş hükümetinin programı, biri dış ilişkiler olmak üzere başlıca beş önceliği içeriyordu. Hükümet bu dosyaları birbiriyle ilişkilendirmek için çalışıyor. Burada başlıca çalışma alanımız Sudan’ın iç dosyaları, ancak bölgesel ve uluslararası nüfuzun rolü, olumlu ya da olumsuz olabileceği için göz ardı edilemez. Bu yüzden dış ilişkileri, olumlu etkiyi en üst düzeye çıkaracak şekilde iyileştirmeye çalışıyoruz. Diğer dört dosyada iç meselelerle ilgili ve bunlara odaklanıyoruz.

*Ekonomik kriz, uygulanan zorlu prosedürlere rağmen insanların omuzlarına yük olmaya devam ediyor. Bununla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?
Otuz yıllık yıkım bir buçuk yılda onarılamaz. Bazı dosyalarda ilerleme, bazılarında ise gecikme olduğu söylenebilir. Juba Barış Anlaşması’nın imzalanmasıyla barış dosyasında ilerleme kaydedildi. Anlaşma çerçevesinde Abdulaziz el-Hılu liderliğindeki muhalif silahlı grup Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) ile uzlaşıya varma konusunda yapılan önemli çalışmalar var. Ekonomi konusunda ise Sudan ekonomisindeki bozuklukları gidermek için önemli kararlar alındı ​​ve büyük adımlar atıldı.
Elbette vatandaşların hayat şartları ile ilgili bir takım sorunları var. Fakat objektif bakıldığında, buğday tedariki gibi bir dizi dosyada bir miktar ilerleme kaydedildiği görülebilir. Enerji ve yakıta gelince, bazı zorluklar var ve bunlarla yüzleşmek için planlar hazırlandı ve bu ay boyunca enerji alanında bir gelişme bekliyoruz. Enerji ve yakıt alanlarında ise bir takım zorluklar mevcut. Bu zorlukları gidermek için bazı planlar hazırlandı. Bu ay enerji alanında bir gelişme bekliyoruz. Sorunların kökten çözülmediği doğru, ama güvenlik, dış politika ve reformlar gibi dosyaların yanı sıra bu sorunları çözmeye yönelik açık planlar var.
Üç yıl üç aylık geçiş döneminin ardından yeni geçiş döneminin bir buçuk yılında Sudan'ın tüm sorunlarını çözmek mümkün değil. Eğer bu mümkün olsaydı, geçiş dönemi bu bir buçuk yılla sınırlı kalırdı. Geçiş dönemi, Juba Barış Anlaşması çerçevesinde uzatıldıktan sonra eğer işler planlanan programlara göre giderse geçiş döneminin hedeflerine ulaşabiliriz.

*Geçiş döneminde en azından ülkedeki gerilemenin durdurulduğunu söyleyebilir misiniz?
Gerilemenin gerçek bir sıkıntı olduğuna şüphe yok. Ancak bu temelde geçiş hükümetinin 60 milyar doları aşan borçlar, yüksek vergiler karşısında tamamen parçalanmış bir üretim yapısı ve çok zayıf gelirlerle kendisini son derece karmaşık ekonomik dosyalarla karşı karşıya bulduğunu söyleyebiliriz. Bu miras, geçiş hükümetinin mirası değil. İnsanlar dışa bağlılıkla ilgili sorular soruyorlar. Şuan için siyasi çerçevede dışa bağlılık durdurulabildi, fakat ekonomik çerçevede durdurulamadı.
Devletin nüfuzunu zayıflatan ve ekonomik reform görevini karmaşıklaştıran bir takım sorunlar var. Buna karşılık, özellikle son aylarda, bazı dosyalarda net bir ilerleme kaydedildiğini gördük. Döviz kuru, 3 ay boyunca yüzde 5 civarında dalgalanma yaşadı. Bu dalgalanma, döviz kurunu değiştiren benzer ülkelerin deneyimlerine kıyasla oldukça sınırlıydı. Buğday tedariki gibi geriye kalan dosyalara gelince, bu dosyalarda boğucu bir kıtlık söz konusuydu, ancak şimdi, yerel üretim ve hükümetin attığı adımlarla, yıl sonuna kadar yetecek stokumuz oldu. Elektrik ve yakıt meselelerini geçen ayla karşılaştırdığımızda, net bir somut ilerleme kaydettiğimizi söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra ilaç kıtlığı sorununu çözmek için atılan büyük adımlar söz konusu. Geçiş hükümeti yaşanan sıkıntıları gidermek ve kökten çözmek için her türlü çabayı gösteriyor.

*Hükümet, kamu hizmetlerini yeniden canlandırmak ve reform yapmaktan çekinmekle, ‘yumuşak inişin’ bir parçası olmakla ve eski rejimin kalıntılarının yaptıklarına karşın yumuşak davranmakla suçlanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Hükümete yönelik tür suçlama var. Bazıları hükümetin ‘yumuşak iniş’ olarak nitelenen bir sürecin parçası olduğunu söyleyerek, eleştiriyor, bazıları ise Eski Rejimin Etkilerini Ortadan Kaldırma Komitesi’ni eski rejimden isimlere kaba davranmakla suçluyorlar. Tüm bunlar göreceli eleştirilerdir. İki eleştiride doğru değil. Devletin otuz yıl boyunca yıpranan hizmetlerinden bahsediyoruz. Bunların bir anda düzeltilmesi mümkün olmadığı gibi, eski rejimin unsurları tasfiye edilerek onarılması da söz konusu değildir.
Hükümet, kamu hizmetlerinde radikal bir değişim üzerinde çalışıyor. Haftalar önce, önde gelen uluslararası uzman kurumlardan birinden, kamu hizmetlerinin bir değerlendirmesinin yanı sıra radikal değişiklikte teknik ve lojistik olarak bize yardımı olacak bir çalışma yapılmasını istedik. Bu bir gün ve bir gece değil, yıllar sürecek bir projedir. Kamu hizmetini eski rejimin kontrolünden, araçlarından, mekanizmalarından ve yolsuzluk vakalarından arındırmak için radikal değişiklikler gerçekleştirmeye yönelik siyasi bir irade olduğunu söyleyebiliriz.

*Emniyet güçlerinin, güvenliği sağlayamadığı ve vatandaşları koruyamadığı, bunun  da suç oranlarını artırdığı ve hükümetin bununla katı bir şekilde başa çıkmakta başarısız olduğu şeklinde suçlamalar var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Eski rejimi tasfiye etmenin bir kısmı güvenlik sistemini tasfiye etmektir. Tasfiye, güvenlik sistemini böldü. Bu da yapısında değişliğe sebep olarak geçiş sürecini kabul etmesini zorlaştırdı. Bu yüzden içeriden mücadele söz konusu. Bu durum iyileştirme çabalarını güçleştiriyor. Buna rağmen polisin üst düzey makamlarındaki kişileri değiştirmek, daha önce görevden alınmış kişileri görevlerine iade etmek, emniyet yapılarını gözden geçirmek ve diğer dosyalar gibi bir gecede sağlanamayacak gerekli kaynaklara ihtiyaç duyan adımlar atılıyor.
Hükümet, güvenlik dosyasıyla tüm ciddiyetiyle ilgileniyor, ancak güvenlik riskinin artması ve geçiş dönemlerine beklendiği gibi eşlik eden siyasi dalgalanmalar nedeniyle aksamalar yaşanıyor. Fakat Sudan’ı bölgede aynı deneyimleri yaşayan diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda, nispeten performansımızın daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü önce tüm sorunları çözüyoruz ve güvenlik dosyasını ciddiyetle ele alıyoruz. Yine de tam gelişme için hükümetin beş önceliğinden biri olan güvenlik sisteminin daha iyi bir performans göstermesi gerekiyor.

*Abdulaziz el-Hılu liderliğindeki SPLM-N ile müzakere turlarının 24 Mayıs’ta Juba'da yapılması planlanıyor. Peki, Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/AM) lideri Abdulvahid Muhammed Nur ile temas kurdunuz mu?
Yurt içinden ve yurtdışından birçok taraf, Abdulvahid Muhammed Nur’u barış sürecine katılmaya çağırmak için temas halinde. Geçiş hükümeti kapsamlı barışı son derece ciddiye alıyor. Abdulvahid Muhammed Nur’u barış sürecinin bir parçası olmaya teşvik ediyoruz. Çünkü diyalog kanalları kapanırsa sorunları çözmek zor olacaktır. Onunla kurulan temasların olumlu sonuçlar elde edeceği ve böylece Muhammed Nur’un barış müzakerelerinin bir parçası olacağı konusunda iyimseriz.

*Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanmasının üzerinden yaklaşık 7 ay geçti. İktidarı paylaştınız ama pek bir başarı kaydedilemedi. Başarıların önündeki engeller neler?
En büyük engel, finansman meselesidir. Herhangi bir barış anlaşmasının kağıt üzerinde kalmaması için mali kaynaklara ihtiyacı vardır. Bunu en çok savaştan etkilenenler hissediyorlar. Fakat devlet kaynakları son derece sınırlı. Barış süreci, yerel kaynaklar dışında herhangi bir tarafça finanse edilmiş değil. Bu da anlaşmanın birçok şartının uygulanmasının önünde engel oluşturdu.
Farklı görüşler nedeniyle uygulama mekanizmalarını müzakere etmek de uzun zaman aldı, ancak daha sonra mekanizmalar üzerinde mutabakat sağlandı. Anlaşmanın yoluna koyulması için uygulama mekanizmalarıyla ilgili yoğun toplantılar yapıyoruz.

*Neredeyse ‘komite hükümeti’ adını alacak kadar çok komite kurdunuz. Ancak bu komitelerin raporları kamuoyuna sunulmuyor. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Her komitenin bir takım başarılara imza attığına şüphe yok. Son olarak Petrol Ürünleri Krizini Çözme Komitesi’nin kurulmasıyla elde ettiğimiz kısa deneyimlerimiz bunu doğruluyor. Üç hafta içinde kamuoyuna, bazı hatalar olsa bile yaptığı çalışmaların bir özetini sundu. Komitelerle çalışmalara devam etme niyetindeyiz.
*Başbakana Suikast Girişimini Soruşturma Komitesi ise yaklaşık iki yıldır hiçbir rapor sunmadı. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Başbakana Suikast Girişimini Soruşturma Komitesi, pek çok faktörden dolayı konuyla ilgili kesin sonuçlara ulaşamayan komitelerden biridir. Kamuoyuna açıklanacak sonuçlara varması ve sorumluların cezalandırılması için çeşitli taraflardan baskılar yapılıyor.

*Ama Oturma Eyleminin Dağıtılması Olaylarını Soruşturma Komitesi dahi sözde bir komiteye dönüştü.
Bu dosya, oldukça karmaşık bir dosya olmasına rağmen acilen ele alınmalıdır. Komite, nihai sonuçlara ulaşmak için zorlu işler yaptı. Ancak bağımsız bir adalet komitesi olan komitenin raporundaki gecikme nedeniyle huzursuz olunması anlayışla karşılanabilir. Fakat çalışmalarının sonuna gelmiş gibi görünüyor. Biz hükümet olarak komiteye görevini en iyi şekilde yerine getirmesi için gerekli tüm desteği sağlıyoruz.

*Etiyopya ile Sudan arasında anlaşmazlık yaşanan Feşka bölgesi dosyasına Nahda (Rönesans) Barajı dosyası da eklendi. Sudan'ın önceki tutumunu değiştirmesinin tüm kartlarını kaybetmesine neden olduğunu düşünüyor musunuz?
Sudan iki dosyada da tutumunu değiştirmemiştir. Nahda Barajı konusunda, barajın inşasına karşı olumlu bir tavır benimsiyoruz. Sadece baraj ile ilgili yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma istiyoruz. Bu da sağlam bir duruş gerektiriyor. Değişen şey Etiyopya’nın tutumudur. Barajı tek taraflı olarak doldurduktan sonra şimdi Sudan ile yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma imzalamadan ikinci kez doldurmak istiyor.
Feşka dosyasına gelince, 1902'den beri aynı tutumu sergiliyoruz. Feşka, Sudan’ın gasp ve işgal edilmiş bir parçasıdır. Sudan kusurlu bir tutumu düzeltmeye çalışıyor. Feşka, uluslararası hukuk ve uluslararası meşruiyetle desteklenen sınır işaretleriyle Sudan toprağı olarak kabul edildi. Sudan, toprakları üzerindeki egemenliğine ve kontrolüne halel getirmeksizin, komşusu Etiyopya ile herhangi bir iş birliği olasılığını da reddetmeden, Feşka’daki egemenliğini kaybetmemekte kararlıdır.

*Ya Etiyopya ile uzlaşılamazsa ne olacak?
Sudan bunun verdiği zararı durdurmak için tüm kapıları çalacaktır. Çünkü barajın tek taraflı olarak yeniden doldurulması, Sudan’ın ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdittir ve bu konuda elimiz-kolumuz bağlı oturmayacağız. Bu, tüm Sudan halkının savaşıdır.

*Son birkaç gün içinde çok sayıda Amerikalı yetkili Sudan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretlerde Etiyopya ile Nahda Barajı ve sınır bölgesi gerginliği ele alındı. Ziyaretlerin sonuçlarını özetleyebilir misiniz? Bu ziyaretler Sudanlıların tutumunu destekliyor mu yoksa sadece bir girişim süreci çerçevesindeler mi?
Sudan’ın tutumuna ilişkin büyük bir anlayış söz konusu. Bu, objektif bir konum olduğu için yaptıkları açıklamalarda bile bariz şekilde ortaya koyuluyor. Her iki durumda da gerçeğin yanında yer alıyorlar. Onlara barışçıl bir siyasi çözüme bağlı kaldığımızı ve komşumuz Etiyopya ile gerginlik yaşamak istemediğimizi söyledik. Ziyaretler sırasındaki görüşmeler oldukça olumlu geçti. Çeşitli arabulucuların zamanında çözüme ulaşmadaki rollerini takdir ediyoruz.

*Sudan, Mısır’a yakın bir tutum içerisinde mi?
Tarihi ve coğrafi olarak köklü bağlarımızın olduğu kardeş ve komşu ülke Mısır ile Nahda Barajı dosyasında birçok ortak paydamız var. Sudan, en başından beri bizi birleştiren ve birbirimize yaklaştıran bir anlaşmadan söz etti.

*Sudan’ın her iki tarafa da yakınlığını belirleyen faktörler nelerdir?
Herhangi bir yakınlaşmanın ana noktası, üç ülkenin halklarının ortak çıkarlarıdır. Geçiş hükümeti, kurulduğundan bu yana, Sudan'ın komşularıyla ilişkilerini nasıl yeniden kuracağı üzerinde çalıştı. Komşuları ile ilişkilerin ortak çıkarlara göre yeniden kurulması için gereken çabayı gösterdi.

*Etiyopya, Sudan’ın Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) güçlerini eğittiğini iddia ediyor. Bunu neye dayandırarak öne sürüyor?
Bu doğru değil. Hiçbir dayanağı da yok. Çünkü biz asla Etiyopya'da bir istikrarsızlık faktörü olamayız. Etiyopya’nın istikrarı, Sudan’ın istikrarıdır. Aynı şekilde Sudan’ın istikrarı, Etiyopya’nın istikrarıdır. Etiyopya'daki kardeşlerimize karşı düşmanca bir eylemde bulunamayız. Etiyopya'da olup bitenler, Etiyopya'nın iç meselesidir.

*Peki, Sudan bu kadar net bir görüşe sahipken nasıl suçlanıyor?
Etiyopya'nın Sudan ile baraj ve sınır konularındaki tutumu, Etiyopya liderliği için bile bir takım güçlüklere neden olurken Etiyopya'nın iç durumundan etkilenmiştir. Karşılıklı yapılan tüm yazışmalar, sahadaki gerçeklerden çok, Etiyopya'nın iç durumuna bağlıdır.

*Sudan muhalefeti, hükümetin sivil kanadının askeri kanada teslim olduğunu ve ordu için bir araç haline geldiğini iddia ediyor. İki kanat arasındaki ilişki verimli bir ilişki mi yoksa dalgalı bir ilişki mi?
Devrimciler 6 Nisan’da Genelkurmay Başkanlığı’na gittiklerinde, geçiş aşaması, siviller ve askerler arasında bir dayanışma aşaması olarak algılandı. Nihayetinde bu bir geçiş dönemi modeliydi. Bu da onun kusurlarından arınmış olduğu anlamına gelmezken eksiklikleri oldukları anlamına gelir. Bu geçiş dönem aynı zamanda Sudan’ın bağımsızlığından bu yana katlanarak artan zorluklarla karşı karşıyadır.
Siviller ve askerler arasındaki ilişkide kusurlar, gerilimler ve bir güvensizlik mirası, anlaşmazlıklar ve farklı devlet yönetimi algıları var. Bu da modern Sudan devletiyle bağlantılı büyük bir sorundur ve bir gecede çözülemez. Bu ilişkide birçok sorunla karşılaşılması bekleniyor. Ama geçiş sürecinin başarılı olması için iş birliği olması gerekiyor. Sivil ve askerler arasındaki sorunlar karşısında kafamızı kuma gömmemeliyiz. Geçiş sürecinin tehlikeye girmemesi için bu sorunlarla cesaretle ve açık bir şekilde mücadele etmeliyiz. Bu sorunlarla açıkça yüzleşmeyi seçtik, bu da demokratik bir geçişe ve eski rejimin tasfiyesine yol açtı.

*Bu durum, İç Güvenlik Teşkilatı’nın yapılandırmasını geciktirdi mi?
Sadece İç Güvenlik Teşkilatı dosyasında değil, sivillerin ve ordu arasındaki sorunlar yüzünden birçok dosyada gecikme oldu. Ancak geçiş döneminin birçok farklı kesimi temsil etmesi ve aralarındaki ilişki uzlaşmaya dayandığından, fikir birliğine varmada ve farklı görüşleri birleştirmede yaşanan zorluklardan ötürü ilerlemede bir gecikme ve yavaşlık olabilir. Siviller ile askerler arasındaki karmaşık ilişkilerin, bazı dosyalarda yavaş ilerleme kaydedilmesine neden olduğuna şüphe yok.

*Peki, Bakanlar Kurulu, İç Güvenlik Kanunu'nu ele aldı mı?
Kanun, Bakanlar Kurulu önüne hiç gelmedi. Adalet Bakanı, kanunun henüz çalışmaları tamamlanmadan basına sızdırıldığını söyledi. Bakanlar Kurulu'nun kanunu basında tartışılırken gördüğünü söyleyebilirim. Ancak bu tamamlanmamış bir kanun. Öte yandan demokratik çerçevede bir iç güvenlik servisinden bahsediyoruz ve mevcut kanunun bunun için gerekli belirleyicileri sağlanmadığı da ortada. Adalet Bakanlığı, Bakanlar Kurulu'na sunulacak kanun tasarısının bir an önce tamamlanması için çalışıyor.



Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
TT

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Suriye'de Ahmed eş-Şera liderliğinde yeni bir yönetimin başa gelmesinin ardından Suriye dosyasındaki gelişmeler dikkatle takip ediliyor. Belki de buradaki en önemli soru, eş-Şera'nın medya açıklamalarında duyurduğu Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin detaylarının, bir hazırlık komitesinin oluşturulmasının ve kabul edilecek koşullara göre kimlerin davet edilip kimlerin dışarıda bırakılacağıdır.

dsvfbg

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü, Suriyeli yazar ve siyasi araştırmacı Dr. Mueyyed Gazlan Kıblavi, Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtladı.

Kıblavi, ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne davet edilecek şahsiyetlerin mevcut ya da geçmiş mücadeleleri, Suriye davasına katılımları ve devrimci faaliyetleri nedeniyle davet edileceğini’ vurguladı. Siyaset yapmayan devrimciler olduğu gibi, devrimi pratik etmeyen siyasetçiler de olduğunu belirten Kıblavi, gençlik kategorisinin, kadın kategorisinin, muhalifler kategorisinin ve mahkûmlar kategorisinin önemine dikkat çekti. Kıblavi, “Kategoriler çok. Örneğin, şu ana kadar 15 kategori belirledik ve henüz kategorize edilmemiş olanlar da var. Bu sayı 20 kategoriye ulaşabilir ve bazı kategoriler diğerleriyle birleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

Devrimden önce ve sonra Suriye toplumunun kategorize edilmesinin her zaman sorunlu olacağını vurgulayan Kıblavi, “Bu yüzden kongreyi, bu sosyal yelpazeler (şu anda oluşmakta olan siyasi topluluk) arasında anlayış ve iletişim alanları için bir başlangıç olarak gördük. Çünkü Suriye'de elli yıl boyunca oluşuma izin verilmedi, yasaklandı. Düşünce tutsak edildi ve oluşum suç sayıldı” şeklinde konuştu.

dsfvgb
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında geçtiğimiz eylül ayında Ankara'da yapılan toplantıdan (SMDK)

Kıblavi, “Bu daha başlangıç. Dolayısıyla, içeridekiler kendi siyasi bileşenlerini oluşturma fırsatına sahip değilken ya da gelecekteki Suriye'ye doğru ilerlemek için belirli bir ideolojinin arkasına saklanamazken, dışarıda oluşturulan bileşenleri davet edemeyiz” dedi.

Kıblavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Şam Deklarasyonu, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Ulusal Konseyi ve diğerleri gibi oluşturulan siyasi kurumlarla dışarıdakiler birçok bölünmeden muzdaripti, devlet başkanlığı ve seçimlerde hizipçilikten muzdaripti ve sokak tarafından meşrulaştırılmamıştı. Bu nedenle oluşum koşulları mevcut koşullardan tamamen farklı olan siyasi yapıları davet etmekten kaçındık.”

Kıblavi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bileşenler yeni Suriye'deki hedeflerini ilan etmeye başlayacaklar ve şöyle diyecekler: Ben belli bir grubun bileşeniyim, belli bir siyasi yelpazenin bileşeniyim ya da belli bir siyasi ideolojinin bileşeniyim, taleplerim bunlar ve saygı görmek ve dahil edilmek istediğim yol bu. Yurtdışında kurulan bileşenlere gelince, onlar kotalara alışkındı ve kotalar muhalif kurumların bileşiminde ve yapısında mevcuttu. Bu gayet açık. Ekim 2011'de İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi, Müslüman Kardeşler ve Şam Deklarasyonu gibi onlarca yıl önce kurulan siyasi gruplar Suriye meselesindeki ağırlıklarına göre kota alırken, devrimci hareket marjinal kaldı ve siyasi uygulamalarda ağırlıkları olmadı.”

Bu nedenle Kıblavi, “Otuz kırk yıldır Suriye'de bulunmayan siyasetçilerin temsil edilmesi kabul edilemez. Zira oluşturdukları organlar bir ‘bileşen’ olarak kabul edilemez. Bu, içeride kalan ve -izin verilmediği için- herhangi bir siyasi faaliyette bulunamayan Suriye halkına yapılan bir haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

*Eş-Şera daha önceki açıklamalarında davetlerin muhalif organlara değil, bireylere yapılacağını söylemişti... Peki, örneğin SMDK'dan şahsiyetler davet edilecek mi?

Kıblavi bu soruya şu cevabı verdi: “Elbette davetler bireylere yönelik olacak, muhalif oluşumlara değil. SMDK’dan da bazı şahsiyetler davet edildi. Zira bu siyasi oluşumların hedefleri temelde bir noktadaydı ve şimdi değişti. Devrim öncesi ile devrim sonrası aynı değil. Ayrıca bu oluşumların içinde hizipler, siyasi partiler ve parti akımları gibi başka bileşenler de var. Bu nedenle sadece bireyleri davet etmeye karar verdik.”

Varlıkları sona erdi

Kıblavi, muhalif oluşumlar ilk kurulduğunda belirtilen kuruluş amaçlarından birinin, devrimin zafere ulaşması halinde bu oluşumların varlığının sona ereceği olduğunu belirtti. Bu, devrimin zafere ulaşması ve rejimin düşmesi halinde söz konusu oluşumların kendilerini feshedeceklerine dair birden fazla kez yapılan açıklamaydı. Dolayısıyla bu varlıklar artık zaman ve bağlam dışıdır.

*Salı günü yaptığınız açıklamalarda, Suriye'deki askeri güçlerin temsilcisi olarak Askeri Operasyonlar Dairesi'nin davet edileceğini söylediniz. Aslında, Suriye devriminin başında rejimden ayrılan ve maddi ve manevi bedel ödeyen askeri personel, Esed sonrası Suriye'de tamamen göz ardı edildiklerini hissediyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi onları yeni Suriye'yi müzakere etmek üzere davet etmeyecek mi?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı bünyesinde değerlendirilecek, ancak bu henüz tamamlanmamış bir aşama. Çünkü hazırlanmakta olan pek çok lojistik mesele var. Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı'na dahil edilecek. Bağımsız olarak davet edilecek ayrı bir siyasi ya da askeri unsur değiller, Askeri Operasyonlar Dairesi'ne bağlı olacaklar.”

Ön koşullar

*Farklı Suriyeli gruplara ulaşmak için kriterler neler? Davet kriterleri neler?

Kıblavi, “Ne kadar adil ya da teknik olmaya çalışırsak çalışalım, herkes için adil olamayız ve herkesi tatmin edemeyiz. Suriye halkını sınıflandırmak ve bu sınıflandırmada adil olmak istersek, devrimci hareket, devrimci savaşçı, kendi topraklarında devrim yapmamış siyasi düşünür, belirli bir bölgeye ait olan ve Suriye'de bulunan tüm etnik ve ırksal bileşenler olarak ayrılırlar. Ayrıca çeşitli şehirler arasında dağılmış bileşenler de var. Tüm bu bileşenler arasından kongreye katılacak uygun kişiler seçilecek. Böylece bölgeleri kapsamış, toplumsal çeşitliliği sağlamış, gençleri, tutukluları ve siyasi aktivistleri, entelektüel ve devrimci olarak kuşatmış olacağız. Açıkçası bu biraz kapsamlı sayılır” ifadelerini kullandı.

*Peki, tüm Suriye için yüzde 100 adil olacak mı?

Kıblavi şöyle cevapladı: “Tabii ki mümkün değil. Dünyada davet kriterlerinde yüzde 100 adil olan hiçbir kongre yoktur. Bu bağlamda tarafsız olmamız gerekmediğini unutmayın. Bizden istenen gelecekteki Suriye'nin çıkarlarını düşünmemiz.”

CSDVFBR
Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ve askeri gruplar arasında yapılan toplantıda yeni Suriye'de askeri kurumun nasıl şekilleneceği ele alındı. (Askeri Operasyonlar Dairesi)

Bir sonraki hükümetin şekli

*Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, mevcut hükümetin tek renkli olduğunu kabul etti. Kongrenin toplanmasının yakın olduğu konuşulurken, bir sonraki hükümetin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin içinden çıkacağına dair sorular akla geliyor. Bu hükümetin katılımcı bir hükümet olacağına dair herhangi bir ön yargı var mı? Ayrıca, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini yani başkanlık mı yoksa parlamenter mi olacağını konferans katılımcıları mı belirleyecek?

Kıblavi bu soruyu, “Kongre, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini belirlemeyecek. Çünkü kongre bir yasama organı değil. Parlamento, kongrenin hazırlayacağı çalışma ve belgelerden kaynaklanabilecek prosedürlerin bir parçası” diye yanıtladı.

“Genel sekreterlik gibi seçilmiş bir danışma komitesi” olduğunu da ifade eden Kıblavi, “Komiteler sayıca fazla olduğu için hükümet sisteminin parametrelerini belirlemek üzere mini komiteler seçilebilir. Elbette hükümet sistemi önerilecek ya da onaylanacaktır. Bundan sonra mevcut çalışmalar sona erecek ve çok hassas bir aşama olan geçiş dönemi için teknokratlar hükümeti olması beklenen bir hükümet kurulacaktır. Suriye'nin geleceğine gelince, bunu Suriye halkı ve tartışmaların başlangıç noktası olarak kabul edilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sırasında fikirlerin billurlaşması belirleyecek. Tüm bu göstergeler Suriye'deki hükümet sistemini belirleyecektir. Daha da önemlisi, kongreden kaynaklanacak anayasal boşluk, söz konusu anayasal boşluğu doldurarak geçici bir anayasal bildiri yayınlayacak olan uzman bir komite tarafından doldurulacaktır” dedi.

Kongrenin zamanlaması

*Kongrenin yakın zamanda toplanmasına tanık olacak mıyız? Yoksa beklemek mi gerekiyor? Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne kimlerin davet edileceğini hazırlık komitesi mi belirleyecek?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Hazırlık komitesi ilgili makamlardan onay aldıktan sonra çalışmalarına başlayacak. Tarih konusuna gelince, hazırlık komitesi oluşturulduktan sonra, davet edilen şahsiyetler ve gruplarla iletişim kurmak yeterli zaman alacak. Meselelerin çözüme kavuşturulması bir hafta ya da belki 9 gün sürebilir.”

SCDVFEGR
Eski rejim ordusu mensupları, 1 Ocak'ta Suriye'nin Humus kentindeki uzlaşma merkezlerinde kayıt yaptırmak için sıraya girerken Esed'in fotoğrafını çiğniyorlar. (AP)

Kıblavi, “Hazırlık komitesi davetler için kriter belirlemez. İçeriden ve dışarıdan davetlilerin lojistiğini kolaylaştıran ve onlarla kongreye davet edildiklerini ve katılıp katılmayacaklarını kısaca görüşen bir komitedir. Yani konferans öncesi aşamanın lojistiğini kolaylaştıran ve ön kolaylaştırıcılığını yapan bir komite; sonuçlara ya da davet kriterlerine karar veren bir komite değil. Aday gösterecek olanlar genel olarak sivil toplum örgütleri olacak ve doğal olarak sendikalar da bunların arasında yer alacak” şeklinde konuştu.

Komite seçimi için kriterler

Hazırlık komitesi üyelerinin hangi kriterlere göre seçileceği sorulduğunda ise Kıblavi şu yanıtı verdi:

“Bu kişiler Suriye'deki en nitelikli kişiler olmayacak. Çünkü bu çok zor. Ancak yurt içinde olduğu kadar yurt dışındaki devrimci siyasi ortama ve bölgesel dağılıma dair bilgi ve aşinalıkları da göz önünde bulundurulacak. Hazırlık komitesi üyesinin bileşenler hakkında bilgi sahibi olması, devrim ve siyasi süreç konusunda daha önce deneyim sahibi olması ve Suriye'deki siyasi çevreler arasında ya da elbette yurtdışında sürekli faaliyet göstermesi ve tanınması nedeniyle Suriye arenasında bilinmesi gerekir.”