İran’da cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinin ilk günlerinde dört generalin ismi öne çıktı

Reisi, adaylığını koyarsa Kalibaf, Reisi için adaylıktan çekilebilir. Hatemi ve Humeyni Zarif'i adaylığa ikna edemedi

İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in askeri danışmanı Hüseyin Dehkan ve Hatem'ul Enbiya Komutanı General Said Muhammed dün İçişleri Bakanlığı Seçim Komisyonu binasına gelerek cumhurbaşkanlığı başvurusunda bulundular (AFP/EPA)
İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in askeri danışmanı Hüseyin Dehkan ve Hatem'ul Enbiya Komutanı General Said Muhammed dün İçişleri Bakanlığı Seçim Komisyonu binasına gelerek cumhurbaşkanlığı başvurusunda bulundular (AFP/EPA)
TT

İran’da cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinin ilk günlerinde dört generalin ismi öne çıktı

İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in askeri danışmanı Hüseyin Dehkan ve Hatem'ul Enbiya Komutanı General Said Muhammed dün İçişleri Bakanlığı Seçim Komisyonu binasına gelerek cumhurbaşkanlığı başvurusunda bulundular (AFP/EPA)
İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in askeri danışmanı Hüseyin Dehkan ve Hatem'ul Enbiya Komutanı General Said Muhammed dün İçişleri Bakanlığı Seçim Komisyonu binasına gelerek cumhurbaşkanlığı başvurusunda bulundular (AFP/EPA)

İran’da hükümet ile Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) arasında cumhurbaşkanlığı aday başvurularının kabulü koşulları konusunda görüş ayrılıkları devam ederken dün üçü İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) biri ise İran Silahlı Kuvvetleri’nden olmak üzere dört general, Hasan Ruhani’nin ardından gelecek ismin belirleneceği 24 Haziran’da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak için resmi başvuruların başladığı ilk günde adaylık başvurusunda bulundular.
Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre İçişleri Bakanlığı Seçim Komisyonu’na yapılan ve beş gün sürecek olan adaylık başvuruları dün sabah saat 08.00’da (03:30 GMT) başladı. Başvuruların sona ermesinin ardından adayların başvuruları onaylanmak üzere AKK’ye gönderilecek. Programa göre onaylanan adayların listesi 26-27 Mayıs tarihlerinde açıklanacak ve ardından 20 günlük bir seçim kampanyası süreci gerçekleşecek.
Reuters’ın haberine göre rejim, liderlerin siyasi ve ekonomik krizleri ele alışları konusunda adeta bir referandum olarak görülen seçimlere halktan büyük bir katılım olmasını umuyor.
Adaylık başvurularının öncesinde, İran'da adaylık başvurusunda bulunma hakkına sahip olduğu konusunda bir tartışma yaşandı. AKK Sözcüsü Abbas Ali Kedhudayi, AKK tarafından açıklanan şartları taşımayan başvuruların ‘dikkate alınmayacağını’ açıkladı. Kedhudayi açıklamasında, “Temsilcimiz eksik taleplerin kabul edilmediğini bize bildirdi” dedi.
Kedhudayi’nin açıklamaları, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin İçişleri Bakanlığı’na adayların ‘mevcut yasalara göre’ başvurmaları talimatının ardından hükümet ile AKK arasındaki görüş ayrılıklarının ilanı gibiydi.
Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanlığı, internet sitesi üzerinden AKK’nin adayların en az 40 en fazla 70 yaşında olması, en az bir yüksek lisans derecesi veya eşdeğeri bir diplomaya ve ‘yönetici pozisyonlarda en az dört yıllık deneyime sahip olması ve temiz bir sicili bulunması gibi bazı şartlarını duyurdu.
İçişleri Bakanlığı'ndaki başvuru süreci, daha önce onaylanmış ilkelere göre başlamış gibi görünüyor. AFP’nin haberine göre dün (Salı) başvuruda bulunanlar arasında bakanlığa motosikletle gelen ve ‘millete hizmet etmek istediğini’  gösteren bir kadının yanı sıra beyaz bir cüppe giymiş ve İran bayrağı renklerinde maske takmış bir adam da vardı.
Cumhurbaşkanı Ruhani, üst üste iki kez üstlendiği görevinin süresini tamamlamak üzere ve İran Anayasası’na göre bir kişi üçüncü kez aday olma hakkına sahip değil. ABD’nin 2018 yılında İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinin ardından İran’a yeniden uyguladığı yaptırımlar ülke ekonomisini büyük ölçüde etkilemiş, emtia fiyatlarındaki büyük artış ve yüksek işsizlik oranları halk arasında büyük bir memnuniyetsizliği tetiklemişti.
Muhafazakarlara yakın haber ajansları, önde gelen muhafazakar bir din adamı olan İran Yargı Erki Başkanı Ayetullah İbrahim Reisi’nin adaylığını açıklamasının beklendiğini bildirdiler. DMO’ya yakın Tesnim Haber Ajansı ve İran'ın yarı resmi haber ajansı Fars yayınladıkları benzer haberlerde halkın Reisi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması için taleplerinin artmasının ardından Tesnim muhabirinin aldığı bilgilerin Reisi’nin adaylığının doğrulandığına işaret ettiği bildirildi. İran'ın en güçlü isimlerinden biri olan Reisi, Yargı Erki başkanlığına getirildiğinden İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in yerini almaya aday gösteriliyor.
Eski bir DMO komutanı olan İran Meclis Başkanı Muhammed Bakir Kalibaf, tıpkı önceki seçimlerde yaptığı gibi, Reisi’nin cumhurbaşkanlığına aday olması halinde adaylıktan çekileceğinin sinyallerin verdi.
Öte yandan yaklaşan seçimlerde asker veya askeri geçmişe sahip olan en fazla ismin yer aldığı listeye tanık olması bekleniyor. Bu kişilerden üçü, ilk gün başvuruda bulundu. Adaylık başvurusunda bulunanlar arasında en önde gelen isimlerden biri olan, Hamaney'in askeri danışmanı Hüseyin Dehkan, eski bir DMO komutanı olmasının yanı sıra Ruhani’nin ilk döneminde (2013-2017) savunma bakanlığı görevini yerine getirdi.
Dehkan gazetecilere yaptığı açıklamada, eğer seçimleri kazanırsa kuracağı hükümetin, ‘İsrail dışındaki tüm ülkelerle’ iletişime geçeceğini söyledi. Dehkan dış ilişkilerde önceliğinin ‘ulusal çıkarları’ sağlamak amacıyla ‘İran’ın tüm komşularıyla iyi ilişkiler’ olacağını vurguladı.
Adaylık başvurusunda bulunanlar arasında öne çıkan bir diğer isim ise DMO’nun ekonomik kolu Hatem'ul Enbiya Komutanı General Said Muhammed’di. 53 yaşındaki Muhammed, Mart ayı başında seçimlere aday olmak için istifa ettiğini açıkladı. Ancak, halen resmi olarak DMO Genel Komutanı Tuğgeneral Hüseyin Selami'nin danışmanlığını yapıyor.
Şuan DMO’nun yurtdışı kolu Kudüs Gücü Komutanına danışmanlık yapan eski Petrol Bakanı Rüstem Kasımi de resmi olarak adaylık başvurusunda bulunan dikkat çeken isimlerden biriydi. Dün (Salı) adaylık başvurusunda bulunan askeri geçmişi olan isimlerden biri de eski İran Silahlı Kuvvetleri Coğrafya Kurumu Başkanı Tuğgeneral Muhammed Hasan Nami oldu. Nami daha önce birkaç aylığına Haberleşme ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı görevini üstlenmişti.
İran’da yayın yapan Hemşehri gazetesine göre Nami daha önce Pyongyang'daki (Kuzey Kore'nin başkenti) İran büyükelçiliğinde askeri ataşe olarak görev yaptı ve Kim Il-sung Üniversitesi'nde Kamu Yönetimi alanında doktorasını tamamladı.
Önde gelen yaklaşık 20 isim, seçimlerde aday olmaya niyetlerini açıklasalar da Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi, Meclis Başkanı Muhammed Bakir Kalibaf ve selefi Ali Laricani gibi bazı önde gelen isimler niyetlerini henüz açıklamadılar.
Daha önce gazetecilere yaptığı açıklamalarda ve verdiği röportajlarda adaylığa niyeti olmadığını söylemesine rağmen muhtemel adaylardan biri olarak görülen Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in adaylığı ile de ilgili bazı görüşmeler yapılıyor.
Reformist akıma yakın haber siteleri dün, İran'da reformist hareketin lideri eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ve müttefiki Hasan Humeyni'nin (İslam Devrimi lideri Humeyni’nin torunu) Zarif'le cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olmaya ikna etmek için bir görüştüklerini, ancak Zarif’in, Hatemi ve Humeyni'nin ısrarına cevaben seçimlere katılmayacağını söylediğini bildirdiler.
Hamaney geçtiğimiz aylarda yaptığı bir konuşmada, ‘etkili’ bir cumhurbaşkanının seçilmesinin yanı sıra ‘genç ve devrimci’ bir hükümetin kurulması çağrısında bulunmuştu. Bu çağrı, askerleri seçimlere girmeye motive etti.
İran’da son seçimler Şubat 2020’de gerçekleşti. Resmi rakamlara göre katılım oranı oldukça düşük olan seçimlere yüzde 57'nin üzerinde seçmen katılmadı. Bu oran son 41 yılın en düşük seviyesi olurken en büyük seçim bölgesi Tahran'da seçimlere katılım oranı yüzde 25'i geçemedi.
Son seçimler, muhafazakarların Meclis’te büyük bir çoğunluk elde etmelerini sağladı. AKK’nin, söz konusu seçimlerde reformistler veya ılımlılar olarak sınıflandırılan adayların çoğunun başvurularını reddettiği de hatırlatılmalı.
Seçimler için adaylık başvurularının başlaması, İran'ın Viyana'daki büyük güçlerle görüştüğü ve ABD'nin 2018'de tek taraflı olarak çekildiği nükleer programıyla ilgili anlaşmayı yeniden canlandırmaya çalıştığı bir döneme denk geliyor.
İran ile dünya güçleri arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma, Ruhani’nin ilk dönem hükümetinin en önemli başarılarından biri olarak kabul ediliyor. Anlaşma, nükleer çalışmalarını azaltması karşılığında İran'a uygulanan bazı ekonomik yaptırımın kaldırılmasını sağlamıştı.
Ancak, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018 yılında nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilme kararından bu yana anlaşma çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Trump yönetimi, anlaşmadan çekildikten sonra İran’a bölgesel davranışlarını değiştirmesini ve füze programının denetlenmesini sağlayacak kapsamlı bir anlaşmaya varmak amacıyla sert yaptırımlar uyguladı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.