Zarif’in iptal edilen Viyana ziyareti nükleer anlaşma hususunda şüphe uyandırıyor

İran nükleer tesislerine yapılan sürpriz teftişler geçen yıl rekor seviyeye ulaştı.

Geçen ay Viyana’daki Nükleer anlaşma müzakerelerine ev sahipliği yapan otelin önünde bekleyen iki polis görevlisi (Reuters)
Geçen ay Viyana’daki Nükleer anlaşma müzakerelerine ev sahipliği yapan otelin önünde bekleyen iki polis görevlisi (Reuters)
TT

Zarif’in iptal edilen Viyana ziyareti nükleer anlaşma hususunda şüphe uyandırıyor

Geçen ay Viyana’daki Nükleer anlaşma müzakerelerine ev sahipliği yapan otelin önünde bekleyen iki polis görevlisi (Reuters)
Geçen ay Viyana’daki Nükleer anlaşma müzakerelerine ev sahipliği yapan otelin önünde bekleyen iki polis görevlisi (Reuters)

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in dün yaptığı Viyana ziyareti hususunda basına sızan haberler birtakım şüphelere yol açtı.
Zarif, daha önce yaptığı açıklamada Viyana ziyaretinin daha önceden planlandığını ve nükleer anlaşma ile ilgili olmadığını belirtmişti. Ziyaretin içeriği son derece gizli tutulmuş ve ne İran ne de Avusturya tarafı bu ziyaretle ilgili resmi bir açıklama yapmamıştı. Avusturya Dışişleri Bakanlığının Zarif’in ziyaretinin iptal olduğunu açıklaması, kafalarda İran’ın nükleer anlaşma müzakerelerinin tıkandığı şüphelerini doğurdu.
Zarif’in ziyaretini bir gün önceden haber vermiş olan Avusturya’nın De Press gazetesi, İranlı Dışişleri Bakanının Avusturyalı mevkidaşı Alexander Schallenberg ile, bakanlık binasına İsrail bayrağı dikilmesinden dolayı görüşmekten vazgeçtiğini aktardı. Avusturya’nın İsrail’e destek vermesi görüşmenin iptalindeki en önemli sebep olarak gösterildi.
Avusturya Dışişleri Bakanlığı sözücüsü Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, Schallenberg’in Zarif’in ziyareti iptal etmesinden üzüntü duyduğunu ancak Hamas’ın İsrail’e iki binden fazla füze atmasına sessiz kalamayacaklarını ifade etti. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Said Hatipzade de Dışişleri Bakanı Zarif’in, bu şartlar altında yapılacak bir ziyaretin iki taraf için de yarar sağlamayacağına inandığını aktardı. Zarif, daha birkaç önce Instagram hesabından yaptığı açıklamada Avrupa seyahatine çıkacağını, önce İspanya sonra Avusturya ve İtalya’ya geçeceğini söylemişti.
Viyana hükümeti daha 10 gün önce İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçı ve beraberindeki bir heyeti Avusturya Dışişleri Bakanlığı binasına birkaç yüz metre ötede ağırlamıştı. Buna rağmen 2 gün önce Avusturya Başbakanı Sebastian Kurtz “terörist saldırılara maruz kalan İsrail’in yanındayız” diyerek bakanlık binasına İsrail bayrağı çekti.
Schallenberg, Avusturya’nın ev sahipliği yaptığı nükleer müzakerelerde Arakçı ile birkaç kez görüşmüş ve İran ile geçmişten beri iyi ilişkiler kurduklarını ifade etmişti. Arakçı, 2 gün önce Twitter’da yaptığı açıklamada Avusturya’nın hem iyi ilişkiler kurduklarını söyleyip hem de İsrail bayrağını göndere çekmesini eleştirmişti.
Kaynaklar İsrail ile Filistin arasındaki gerilimin nükleer anlaşma müzakerelerinde ve oturum aralarında gerçekleşen ikili diyaloglarda ele alındığını ancak bunun görüşmelerin ilerleyişini etkilemediğini aktardı.
Birkaç gün önce İsrail ile Filistin arasında patlak veren savaş Viyana’daki Amerikan heyetinin üzerindeki baskıyı da iyice artırmış durumda. Özellikle de 40’dan fazla Cumhuriyetçi temsilcilerin, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Hamas’ı silahlandıran İran ile görüşmeyi durdurması için imza toplamasından sonra. Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise görüşmelerin devam etmesi ve Viyana’daki Amerikan heyetinin Amerika’nın nükleer anlaşmaya dönmesinin mümkün olup olmadığını öğrenmesi gerektiği ifade etti.
Nükleer anlaşma müzakerelerinin 4. turu aralıksız olarak 10 gündür devam ediyor. Ne zaman biteceğine dair henüz resmi bir bilgi bulunmuyor. Bunun müzakere sürecindeki en uzun tur olduğu aktarılıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’da yaptığı denetimler 21 Mayıs itibariyle son bulacak. Müzakereci ülkeler bu tarihten önce bir anlaşmaya varmayı umut ediyorlar.
Dördüncü turun neden bu kadar uzun sürdüğü ve içeride neler konuşulduğu gizemini koruyor. Müzakereci ülkelerin temsilcilerinden henüz resmi bir açıklama gelmiş değil. Sadece Rusya’yı temsil eden Büyükelçi Mihail Ulyanov “Görüşmeler şimdiye kadar iyi geçti. Ancak mesafe katetmek zor.” İfadelerini kullandı. Ulyanov, 21 Mayıs’a kadar müzakereci ülkelerin bir anlaşmaya varması hususunda son derece iyimserdi. Ancak azalan zamana rağmen görüşmelerin yavaş ilerlemesi onun da umudunu kırmış gibi görünüyor.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Sekreteri Rafael Grossi, İran’ın nükleer çalışmalarını denetlemelerine izin veren ve 21 Mayıs itibarıyla bitecek olan anlaşmayı, denetleme çalışmalarını tamamlamak ve müzakerelere sunmak için uzatmak istiyor. Ancak anlaşma uzatılsa bile İran’ın geçtiğimiz Şubat ayında askıya aldığı, sürpriz inceleme yapılmasına izin veren ek protokolü kapsamayacağından dolayı, müfettişlerin sınırlı bir operasyon yetkisi olacak. Arakçı daha önce yapmış olduğu açıklamada nükleer anlaşmayı eski haline getirecek bir mütabakata varılmadan İran’ın ek protokole geri dönmeyeceğini ifade etmişti. Atom Enerji Ajansı ise raporunu hazırlama hususunda özellikle sürpriz teftişlere güveniyor.
Bloomberg Haber Ajansı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından hazırlanan ve diplomatlara dağıtılan gizli bir rapor yayınladı. Bu rapora göre Ajans geçen sene İran’da 3 sürpriz denetim gerçekleştirdi. Ancak bugün yasal olarak böyle bir hakları bulunmuyor. Ayrıca raporda, dünyada gerçekleştirilen son 5 sürpriz denetimin hepsinin İran’a yapıldığı ifade edildi.
Bloomberg‘e göre sürpriz denetimler İran’ın uranyum zenginleştirme ve santrifüj kurma gibi nükleer faaliyetlerinin daha iyi tespit edilmesine imkan sağlıyor. Gelişigüzel, öngörülemez ve kısa zaman içinde uygulanabilir olduğu için ülkelerin sürpriz denetimlere karşı önlem alması pek mümkün görünmüyor.



Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
TT

Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)

Nebil Fehmi

Politikacılar, analistler ve medya çalışanları, ABD seçimlerinin sonucunu anlamak ve Donald Trump'ın 5 Kasım'daki başkanlık yarışını kazanmasının ardından beklenen dış pozisyonları ve politikaları tahmin etmek için büyük bir çaba gösteriyor. ABD'nin siyasi ve askeri gücü, ekonomik ve maddi zenginliği ve kararlarından ülkelerin çoğunluğunun hem olumlu hem de olumsuz etkilendiği göz önüne alındığında böyle olması doğaldır.

Seçimlerin bazı özelliklerini netleştirmek ve önümüzdeki dönemin siyasi yönelimlerini öğrenmek amacıyla Amerikan siyasi haritasında aktif ve etkili rol oynayan bazı isimler ile istişarede bulundum. Onlara genel olarak seçmenlerin uluslararası gelişmelere ilgisiz olmalarının, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin adayları olmak için başvuranların oldukça çeşitli arka planlarını umursamamalarının nedenlerini sordum. Bu adaylık yarışlarının çoğunun neden siyasi merkezin sağında ve solunda yer alan geleneksel adayların lehine sonuçlandığını, eski aktör Ronald Reagan'ın 1981'deki zaferi ve Donald Trump’ın 2016 ve 2024'teki zaferlerine benzer şekilde, alışılmadık bir şahsiyetin neden adaylığı ve büyük ödül olan başkanlığı sadece arada sırada kazandığını da sorguladım.

Bu sorulara aldığım en iyi yanıt, seçim sisteminin istikrarlı ve başarılı olduğu, ancak bir süper gücü ilgilendirmesine rağmen, seçim tercihlerinin kişisel ve yerel bakış açılarına ve düşüncelere göre yapıldığı, sürprizlerden, hatta hatalardan veya mantıksız görünen şeylerden muaf olmadığı için özel bir konuma sahip olduğu yönündeydi.

Bu yanıta eşlik eden açıklama, ulusal toplumsal alanın geniş olduğu, ancak seçmenlerin ilgi alanının çok sınırlı olduğuydu. Bu nedenle, çok sayıda Amerikan seçmeninin siyasi ve ekonomik elitlerin kendi çıkarlarını göz ardı etmesinden duyduğu öfkenin bir sonucu olarak hukuki olarak hükümlü, hakkındaki uygulanabilecek mahkeme kararları tarafından tehdit edilen bir adayın zaferi de dahil olmak üzere garip görünen sonuçları olabiliyor. Elitlerin bu umursamazlığı, Seçiciler Kurulunda 312 oyun yanı sıra doğrudan oylamada Cumhuriyetçi Parti için alışılmadık bir durum olan mutlak çoğunluğu elde eden Donald Trump'ı iki kez tercih eden, çok çeşitli ve giderek büyüyen öfkeli bir sınıf yarattı.

ABD geniş, kaynakları bol ve meydan okumaları sert olan bir kıta. Toplumsal eğilimler bir eyaletten diğerine farklılık gösteriyor ve sahil bölgelerindeki vatandaşların görüşleri orta bölgedekilerden farklı. Toplum özellikle kişisel çıkar felsefesini bir yaşam biçimi olarak benimsediği için, onları doğrudan etkilemediği sürece uluslararası kaygılarla hiçbir ilgileri yok. Dolayısıyla seçmenler, ülkeleri bir süper güç olmasına rağmen uluslararası meselelerle hiçbir ilgisi bulunmayan, hatta bölgesel düzeyde bile olmayan, yerel vizyon ve görüşlere göre oy kullanıyorlar.  Seçmenler kararlarını, temel kişisel çıkarlarını karşılayacağına inandıkları kişiler lehine belirliyorlar. Bunlar da çoğu zaman ekonomi ya da George W. Bush'un işgallerinden sonra Obama'nın zaferinin sebeplerinden biri olan savaş ya da Trump için en önemli sorunlardan biri olan yasadışı göçmenlerle ilgili endişeler gibi anlık korkularıdır.

Pek çok kişi, her ne kadar uzun bir süre içinde kademeli olarak gerçekleşse de önde gelen Amerikan partileri toplumsal dönüşümleri büyük ölçüde yanlış yorumladığından, uluslararası toplumun zaman zaman seçim sonuçlarına şaşırmasının doğal olduğu konusunda beni temin etti.

Bundan sonra neler olacağına dair düşünceler ve istişareler bağlamındaysa, Amerikan dış politikasının 20 yıldır kademeli olarak içe kapanma ve izolasyon, büyük güç rolü ve sorumluluklarından uzaklaşıp sadece ulusal çıkarlara odaklanma yönünde bir değişime tanık olduğunu belirtmek gerekir.

Amerikalı seçmen artık ülkesinin maliyetli dış sorumluluklar üstlenmesini hoş karşılamıyor ki Trump da bu tutumu benimsiyor. Bazı analistler, en yakın dostlar da dahil olmak üzere, istisnasız tüm dış meselelerin bundan etkileneceğini ileri sürdü ve diretti. Bazılarına bununla ilgili sorularımı sormaya devam ettiğimde, her şeyin göreceli ve orantılı olduğu cevabını aldım. Ancak onlara göre mali, siyasi ve askeri açıdan açık çek politikasının devam edeceğini ya da ABD’nin her konuyu yakından takip edeceğini düşünenler yanılıyor. Çünkü Amerikan seçmeninin artık sabrı tükendi ve Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dış meseleleri umursamıyor.

Irak'ın işgalinden bu yana, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi yönetim altında olsun, ABD'nin uzun süren savaşlardan çekilmeye çalıştığına dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, bazıları bu görüşlere şaşırmış olabilir. Savaşlardan çekilmeye yönelik son adım, Biden'ın Afganistan'dan çekilmesiydi ve İran'a yönelik farklı tutumlarına rağmen ne Biden ne de kendisinden önce Trump, istisnai durumlar dışında ve uzaktan olmak kaydıyla İran'a karşı askeri güce başvurmadı.

Trump'ın beklenen dış politika felsefesinin çerçevesini belirli başlıklarla özetlemek mümkün. Birincisi, ideolojiden yoksun ve ABD ile Trump’ın kişisel siyasi sermayesine doğrudan ve kısa vadeli getiriler kazandırmayı hedefleyen politikalara bağlı kalmaktır. İkincisi, ilişkilerin çerçevesi kendisinden öncekiler gibi siyasi coğrafyadan ziyade “coğrafi ekonomi” denilen şeye daha yakın olacaktır, yani hesaplarda getiri ve ekonomik etki önce gelecektir. Üçüncüsü, savaş öngörülemeyen sürprizleri beraberinde getirdiği ve bir işadamı olarak pratik hesaplarını bozduğu için Amerikan askeri veya diğer güçlerinin yaygın kullanımı desteklenmeyecektir. Dördüncüsü, Trump’ın kararları gerçekçiliğe, pragmatizme, kazanan ve kaybedene dayanıp, doğru ve yanlış ya da tarihsel değerlendirmelerle hiçbir şekilde bağlantılı olmayacaktır.

Bu ilkeler çerçevesinde, seçimlerden sonra Trump'ın danışmanlarından biri tarafından hızlı bir açıklama yapılarak Ukrayna'ya çözümün işgal altındaki toprakların geri alınması değil, uygun güvenlik düzenlemeleri üzerinde anlaşmaya varılması olduğu yönünde net bir mesaj iletileceği belirtildi. Trump'ın Çin'e yönelik eleştirilerinin çoğunun ağırlıklı olarak ekonomi politikalarına odaklandığı da görüldü.

Trump daha önce Netanyahu'nun işleri sonuçlandırmak için icraatta bulunması gerektiğini belirtmiş ancak kastettiğinin daha fazla güç kullanmak mı yoksa mevcut şekliyle askeri operasyonları durdurmak mı olduğuna açıklık getirmemişti. Netanyahu'ya Ocak 2025'te yeni görevine bu sıcak konularla başlamak istemediğini bildirdiğine dair haberler de yayınlandı. Lübnan'da ateşkesin sağlanması ve yerleşmesi konusunda anlaşmaya yaklaşıldığına dair sızıntılar da var. Ancak bunu Hizbullah'ı ve onun İran ile bağlantısını göz ardı ederek başarmak zor. Netanyahu, seçildikten sonra Trump ile birden fazla kez görüştüğünü ve pozisyonlarda tam bir uyumun bulunduğunu belirtti. Bu uyumun İran tehdidi ile bağlantılı olduğunu açıkladı.

2024 yılının son ayları Ortadoğu'nun güvenliğini, istikrarını ve geleceğini etkileyen, daha izolasyoncu ve içine kapanık Amerikan siyasi eğilimlerinin gölgesinde, önümüzdeki yılın ve gelişmelerinin gidişatını belirlemede belirleyici önemli hadiselerle dolu olacaktır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.