İki süpergücün arasında sıkışan Guantanamo Uygurları

Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
TT

İki süpergücün arasında sıkışan Guantanamo Uygurları

Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)

ABD'nin 2001'de Afganistan'da El Kaide ve Taliban'a yönelik başlattığı askeri operasyon esnasında yakalanan ve yıllarca Guantanamo Hapishanesi'nde tutsak olan Uygurlar, şimdi de Sincan'a uygulanan baskının bahanesi olarak kullanılıyor. Ayrıca bu kişiler, serbest bırakılsa da hapis hayatı sürmeye devam ediyor.
22 Uygur'un hemen hemen hepsinin hikayesi aynı. Bu erkekler, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki kötü ekonomik koşullardan bıkıp ailelerine daha iyi bir hayat sunmak için evlerini terk ettiğini söylüyor.
Örneğin "Evden ayrılmamızın nedeni ilk başta ailemizin ekonomik olarak zorluk çekmesiydi" diyen Ahmet Adil, önce Kazakistan'a gittiğini söylüyor. Adil, ülkedeki baskının Çin'den farklı olmadığını belirtip daha sonra Pakistan'a geçtiğini, burada da para toplayamamasının ardından bir Uygur topluluğu olduğunu duyduğu Afganistan'a ulaştığını kaydediyor. Adil, tanıştığı bir kişinin bu toplulukta kalacak yer ve iş imkanı olduğunu söylediğini aktarıyor.
Aynı gruptan Ebubekir Kasım da şöyle konuşuyor:
"Pakistanlı arkadaşlarımız vardı. 'Afganistan'da Uygur köyü var. Oraya gittikten sonra Türkiye'ye geçebilirsin' dediler. Celalabad'da bir dağdaki bir yere gittik. Burasının daha sonra Tora Bora (2001'de Taliban ve El Kaide üyelerinin bulunduğu dağlık alan) yakınlarında olduğunu öğrendim."
CNN International'ın haberinde, Afganistan'ın 2000'lerin başında Orta Asya ve Doğu Asya'daki kişiler için bir sığınak haline geldiği yazıldı. Zira habere göre 1989'da Sovyetler Birliği'nin bölgeden çekilmesiyle ve 1996'da Taliban'ın kontrolü ele geçirmesiyle ülkede yer yer yönetim zafiyetleri meydana gelmeye başlamıştı. Bu durum, özellikle Pakistan sınırında özellikle görülüyordu.
"The War on the Uyghurs: China's Internal Campaign Against a Muslim Minority" (Uygurlara Karşı Savaş: Çin'in Sincan'daki Müslümanlara Karşı İçerideki Kampanyası) kitabının yazarı Sean Roberts, bu ortamdan yararlandığı iddia edilen bir grup Uygur'un, Uygurlar için eğitim kampı kurduğunu ifade ediyor. Bunların amacının, Çin'de bir isyan başlatmak olduğunu sözlerine ekliyor.

"Çin'den iyidir"
Söz konusu kamp, Guantanamo tutuklularının hakkındaki dosyalarda "Taliban'ın Uygurlara sağladığı eğitim kampı" olarak geçiyordu. 
Kamptaki kişilerle görüşen Roberts, bunun büyük bir "abartı" olduğunu düşünüyor. Yazar, Çin'deki bir isyanın hayalini kuran bazı Uygur militanları olsa da, bu kişilerin pek çoğunun ekonomik kaygılarla Batı'ya gitmek istediğini ifade ediyor.
Roberts, Uygurların önceden Orta Asya'ya ve Pakistan'a rahatça geçtiğini ancak 1990'ların sonunda sınır bölgelerindeki ayrılıkçı hareketlerden endişelenen Çin yönetiminin komşularına baskısını artırdığını söylüyor. Bunun, Uygurların gittiği yerlerden kovulmasına yol açtığı düşünülüyor.
Öte yandan 2001'de ABD'nin bölgedeki saldırıları başlayınca, Uygurlar da Taliban ve El Kaide güçleri gibi dağlara kaçtı. Ancak çok az kişinin neler olduğuna dair bilgisi vardı. Uygurlar, öldürülmekten veya Çin'e teslim edilmekten korktuklarını söyledi.
Daha sonra Pakistan'a giden bir grup Uygur, askerler tarafından yakalanarak ABD'ye teslim edildi. Kasım, Çin'e iade edilmekten korktukları için Uygur olduklarını söylemediklerini ifade etti:
"Bizi Amerika'ya vereceklerini söylediler, 'Çin'den iyidir' dedik."
Öte yandan Uygurlar Guantanamo'ya geldiklerinde, "Taliban ve El Kaide'yle bağlantılı Doğu Türkistan İslami Hareketi'nin (DTİH) üyesi olarak" görüldüklerini öğrendi.
Çinli yetkililer, 1990'ların ortalarından bugüne kadar Sincan başta olmak üzere ülkede meydana gelen neredeyse her terör olayından DTİH'yi sorumlu tutuyor.
Haberde, özellikle 2002'den sonra ülkenin bütün Uygur muhalifleri terörist olarak göstermeye çalıştığı, buna ABD'nin o tarihlerdeki hamlelerinin yol açtığı yazıldı. Zira Ağustos 2002'de dönemin ABD Başkanı George W. Bush, DTİH'yi terör örgütleri listesine almıştı. Birleşmiş Milletler de bunu takip etmişti. 
O dönem Dışişleri Bakanlığı'nda görevli olan Randall Schriver, 2009'da Pekin'in Bush yönetimine baskısıyla DTİH'nin terör listesine alındığını söyledi.
Yine o dönem kongre üyesi olan Dana Rohrabacher, ABD yönetimini Irak Savaşı'nda Çin'in desteğini almak için bu hamleyi yaptığı konusunda eleştirmişti.
CNN Intertational'ın ulaştığı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Washington'ın Kasım 2020'de DTİH'yi terör listesinden çıkardığını bildiriyor ve ekliyor:
"Çin'in şiddet faaliyetlerinde bulunmayan aktivist veya insan hakları savunucusu Uygurları, DTİH'yi kullanarak terörist tehditi olarak yanlış şekilde lanse ettiğini düşünüyoruz. Çin, bireyleri ve grupları şiddeti savunmasalar bile siyasi ve dini inançları yüzünden terörist olarak damgalıyor."

Çin, DTİH hakkındaki iddialarını sürdürüyor
Öte yandan Çin, DTİH hakkındaki iddialarını sürdürüyor. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin şöyle konuşuyor:
"DTİH uzun süredir terör ve şiddet faaliyetlerinde bulunuyor ve ağır kayıplara neden oluyor. Çin'in ve bölgenin güvenliğiyle istikrarını tehdit ediyor."
Guantanamo'daki 22 Uygur zaman içerisinde gruplar halinde serbest bırakılsa da hiçbirinin ABD'ye yerleştirilmesine izin verilmedi. Bunlardan hapishanede kalan son üçü, 2013'te Slovakya'ya gönderildi.
O dönem Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan şu açıklama yapılmıştı:
"Bu şüpheliler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin terör örgütü olarak kabul ettiği DTİH'nin üyeleri. Sadece Çin'in değil onları kabul eden ülkelerin de güvenliğini ciddi şekilde tehdit edeceklerdir."
2006'da Arnavutluk'a yerleştirilen Uygurlardan Ebu Bekir Kasım, "Amerika masum olduğumuzu ve hiçbir şey yapmadığımızı ilan etmesine rağmen Çin, Taliban ve El Kaide'yle çalıştığımızı söylemeye devam ediyor. Uygurların El Kaide, Taliban ve IŞİD'le bağlantılı teröristler olduğunu söylüyorlar" diyor.
Öte yandan serbest bırakılma, normale dönüş anlamına gelmiyor. Yine Arnavutluk'a gönderilen ekipten Adil, buradaki hayatının aslında bir "gözaltı" olduğunu ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığını söyledi. Adil şöyle konuştu:
"Arnavutluk'ta ciddi kısıtlamalar altında yaşıyoruz. Buradaki hayatımız bir açık hava hapishanesine benziyor. Elimizdeki tek şey bir oturma izni parçası. Belgelerimizin olmaması sebebiyle sim kart bile alamıyoruz."
 
Independent Türkçe, CNN International



İsrail Dışişleri Bakanı'ndan İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun "terör örgütü" ilan edilmesi çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail Dışişleri Bakanı'ndan İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun "terör örgütü" ilan edilmesi çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, İran'ın füze programına yaptırım uygulanması ve İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun "terör örgütü" ilan edilmesi çağrısında bulundu.

Dışişleri Bakanı Katz, sosyal medya hesabı X üzerinden yaptığı paylaşımda, 32 ülkeye mektup gönderdiğini ve çok sayıda mevkidaşı ve dünyanın önde gelen isimleriyle görüştüğünü aktardı.

Katz, 32 ülkeye gönderdiği mektupta ve mevkidaşlarıyla görüşmelerinde "İran'ı engellemek ve zayıflatmak için" Tahran'ın füze programına yaptırım uygulanması ve İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun "terör örgütü" ilan edilmesi çağrısında bulunduğunu belirtti.

İsrail Dışişleri Bakanı, paylaşımında "Çok geç olmadan İran'ın derhal durdurulması gerekiyor." ifadesini kullandı.

Katz'ın bu çağrısı, İran'ın İsrail'e 13 Nisan'da yüzlerce kamikaze insansız hava aracı, balistik ve seyir füzesiyle başlattığı saldırılarına misilleme beklentileri devam ederken geldi.

- İran-İsrail gerilimi

İsrail, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına 1 Nisan'da hava saldırısı düzenlemişti. Saldırıda, İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2'si general rütbesinde toplam 7 İranlı yetkili ölmüştü.

İran, İsrail'in konsolosluk saldırısının ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini ve misillemede bulunacaklarını duyurmuştu. İsrail ise İran'ın saldırısına karşılık vereceğini bildirmişti.

İran, 13 Nisan'da İsrail'e yüzlerce kamikaze insansız hava aracı, balistik ve seyir füzesiyle saldırı başlatmıştı.

İran bazı hedeflerin vurulduğunu, İsrail ise saldırıların çoğunun hava savunma sistemlerince önlendiğini ancak güneydeki bir askeri üsse füze isabet ettiğini açıklamıştı.

İsrail basını, Tel Aviv yönetiminin İran'ın hava saldırısına karşı "açık ve etkili" şekilde karşılık verme kararı aldığını iddia etmişti.


Uganda'da bulaşıcı "kırmızı göz" hastalığına yakalananların sayısı 7 bin 500'ü geçti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Uganda'da bulaşıcı "kırmızı göz" hastalığına yakalananların sayısı 7 bin 500'ü geçti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Uganda'da son 3 haftada bulaşıcı "kırmızı göz" (konjonktivit) hastalığına yakalananların sayısının 7 bin 500'ü geçtiği bildirildi.

Uganda Sağlık Bakanlığının açıklamasında, ülke genelinde "kırmızı göz" hastalığının arttığına dikkat çekildi.

Açıklamada, son 3 haftada vaka sayısının 954'ten 7 bin 596'ya yükseldiği belirtildi.

Hapishane, okul ve sağlık merkezlerinde artış gösteren vakaların daha çok Kampala, Arua, Mbale ve Kagadi gibi bölgelerde yoğunlaştığı kaydedildi.

Sağlık uzmanları, "kırmızı göz" hastalığının fabrika, çarşı, pazar ve plazalar gibi ortamlarda ve yoğun nüfuslu şehirlerde hızla yayıldığı uyarısında bulundu.

"Kırmızı göz" hastalığına yakalananlara, siyah gözlük takmasını tavsiye eden uzmanlar, bu kişilerin yataklarını ve kullandıkları eşyaları ayırmaları gerektiğini vurguladı.


Fotoğrafçılık öğrencileri badem ağaçlarının çiçek açtığı Akdamar Adası'nı görüntüledi

Fotoğraf: Necmettin Karaca - AA
Fotoğraf: Necmettin Karaca - AA
TT

Fotoğrafçılık öğrencileri badem ağaçlarının çiçek açtığı Akdamar Adası'nı görüntüledi

Fotoğraf: Necmettin Karaca - AA
Fotoğraf: Necmettin Karaca - AA

Van'da Temel Fotoğrafçılık Kursu öğrencileri, badem ağaçlarının çiçek açmasıyla renklenen Akdamar Adası'nı görüntüledi.

Kente gelen yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerden biri olan Akdamar Adası, badem ağaçlarının çiçek açmasıyla farklı bir güzelliğe büründü.

dsfvf

Erciş Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğünce açılan Temel Fotoğrafçılık Kursu'na katılan 30 fotoğrafçı, uygulamalı eğitim kapsamında Akdamar Adası'na götürüldü.
Kursiyerler, çiçek açan badem ağaçlarını, adadaki Akdamar Kilisesi'ni ve Van Gölü manzarasını görüntülemeye çalıştı.

fdv

Kursiyerlerden Tarkan Elbir, gazetecilere, fotoğrafçılığa ilgisi olduğu için Erciş Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğünce açılan kursa katıldığını söyledi.

fd bd

Diğer kursiyerlerle eğitimler kapsamında Akdamar Adası'na geldiklerini anlatan Elbir, "Burada eşsiz bir manzara var. Bu manzarayı en güzel şekilde görüntüleyerek insanların beğenisine sunacağız. Çektiğimiz fotoğraflarla kurs bitiminde sergi açacağız." dedi.

fd bd

Binali Özkaya, "Erciş Fotoğrafçılık Kulübü ile Akdamar Adası'na geldim. Bu doğal manzarayı fotoğraflamak adına değerli hocalarımızdan eğitimler almaya çalıştım. Herkesi doğanın eşsiz manzarasıyla bütünleşen Akdamar Adası'na beklerim." diye konuştu.

dfv bdfv

 


İran'ın İsrail'e misillemesinde kazananlar ve kaybedenler

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İran'ın İsrail'e misillemesinde kazananlar ve kaybedenler

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

TRT World Research Centre'dan Araştırmacı Burak Elmalı, İran'ın İsrail'e karşı gerçekleştirdiği misilleme saldırısının arka planını AA Analiz için kaleme aldı.

İran, İsrail'in 1 Nisan'da Şam'daki konsolosluğunu bombalamasına 13 Nisan'da karşılık verdi. 1 Nisan'daki saldırıda 2'si general olmak üzere 7 üst düzey Devrim Muhafızı hayatını kaybetmişti. İran'ın kendi topraklarından başlattığı misillemede onlarca insansız hava aracı (İHA) ve seyir füzesi kullanıldı. Fırlatılan mühimmat sayısal olarak etkileyici olsa da, neredeyse tamamı İsrail'in Demir Kubbesi ve müttefik hava savunma sistemleri tarafından engellendi ve hiçbir kayıp yaşanmadı.

Tahran'ın bölgedeki destekçileri İran'ın ilk kez bölgesel vekillerine başvurmadan doğrudan İsrail'i hedef aldığının altını çiziyor. Böyle bir kararın Tahran'ın hareket tarzı üzerindeki etkisi ne olursa olsun, bu olay birçok kazananı ve kaybedeni ortaya çıkardı.

Misillemenin 2 kazananı

Bu hamlenin en büyük kazananı İsrail, özellikle de Başbakan Binyamin Netanyahu oldu. Netanyahu son haftalarda Batılı siyasi çevrelerdeki pek çok destekçisini kızdırdı. Netanyahu İran'ın misillemesiyle ortaya çıkan fırsatı Batı'nın İsrail'i askeri ve siyasi olarak desteklemeye devam edeceğine dair verdiği sözü tazelemek için kullandı.

İsrail'in Gazze'deki soykırımına maruz kalan siviller kaybeden tarafta yer aldı. Ayrıca, bu olay dünyanın dikkatini İran'a çevirdi ve kötü adam rolünü İran üstlendi.

Savaşın başından beri İsrail'i tereddütsüz destekleyen Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) ve kilit Avrupa ülkelerine verdiği bu mesajla Netanyahu, geçen ay ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Chuck Schumer'den siyasi kaderiyle ve Gazze'deki soykırım girişimiyle ilgili aldığı sert eleştirileri ve konu özelindeki tartışmaları başarılı bir şekilde saptırdı. [1]

İran, iç kamuoyunda ve Orta Doğu'daki sempatizanlarının gözünde zedelenen itibarını kurtararak diğer kazanan oldu. İran, İsrail'in konsolosluk saldırısına misilleme yapmasaydı ya da Kuzey İsrail'de Hizbullah'a yönelik son derece sembolik birkaç saldırıyla geçiştirseydi İran'ın güvenilirliği ciddi şekilde sorgulanacak ve klasik bahanesi olan "bölgesel gerginlikten kaçınma" işe yaramayacaktı. İran için itibar kurtarıcı bu önlem şimdilik sorunu çözmüş gibi görünüyor. Dahası İran, açıklamasında Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nın 51. maddesine atıfta bulunarak misillemenin konsolosluk saldırısına karşılık olduğunu yineledi. Böylece İran, 7 Ekim'i takip eden haftalarda ABD'ye söz verdiği gibi Gazze'de savaştan kaçınma taahhüdünü sürdürdü. Dolayısıyla İran, bu hamleyi İsrail-Filistin çatışmasının dışında konumlandırdı ve misillemenin bu şekilde algılanması gerektiğini vurguladı.

Kim kaybetti?

İsrail'in Gazze'deki soykırımına maruz kalan siviller kaybeden tarafta yer aldı. Ayrıca, bu olay dünyanın dikkatini İran'a çevirdi ve kötü adam rolünü İran üstlendi.

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine bir saldırı düzenleme ihtimali İran'ın bu tür saldırılara nasıl karşılık vereceği veya Suriye ve Irak'taki vekilleri aracılığıyla sahadaki bölgesel ağırlığını nasıl canlı tutacağı konusunda soruları ve spekülasyonları ortaya çıkarıyor. Bu tür tartışmalar dikkatleri Gazze'den başka bir konuya çekiyor. Bu durum Batı medyasının sivil kayıplara ve diğer çeşitli savaş suçlarına olan ilgisini ve farkındalığını azaltma riski taşıyor. Yani Tahran, Tel Aviv'in oyununa gelerek İsrail'in günden güne kaybettiği anlatılar savaşında çok ihtiyaç duyduğu bir kaçışı sağladı. Dahası, Batı'nın İsrail yanlısı tutumunun verdiği güvenle İsrail yeni savaş suçları işlerken sınır tanımayabilir.

Ayrılmaz bir üçlü

İran'ın misillemesi İsrail'in konsolosluk saldırısına tam bir yanıt olmasa da bölgedeki sempatizanlar arasında özellikle de Direniş Ekseni olarak adlandırılan grup içinde bir itibar avantajı sağladı. Tahran, Birinci Körfez Savaşı sırasında sadece Saddam Hüseyin tarafından başarılan İsrail'i doğrudan vurabilecek bir aktör olarak imajını güçlendirdi.

Aynı şekilde Tahran'ın güçlendirilen statüsü, İsrail'in Batı'dan sürekli siyasi ve askeri destek almasına ve ABD'nin varlığının devam etmesine olanak tanıyor. Bu üçlü irtibat, bölgesel jeopolitik hakkında çok şey ortaya koyuyor. ABD, İran ve İsrail tarafından temsil edilen ayrılmaz üçlünün [2] Filistin davasına nasıl zarar verdiği ise ortada.

İran'ın misillemesinin kısmen İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısına bir yanıt olduğu iddia edilse de, İran aslında İsrail'in arzu ettiği anlatıya hizmet etti. Ayrıca bu durum, ABD'nin birçok Amerikan seçmeni arasında popüler olan Orta Doğu'dan çekilme söylemine [3] rağmen bölgedeki askeri ayak izini sürdürmesi için bahaneler de sağlıyor.

İran'ın tepkisi, karmaşık manevralarla karakterize edilen bir Batı filminin senaryosuna benziyor. Bir aktör gerçek bir zarar vermeden diğerine karşı bir tehlike hissi yaratır. Ardından, tehdit altında olduğu algılanan aktör 3'üncü bir tarafı şerif rolünü üstlenmeye, koruma sağlamaya ve dengeyi yeniden tesis etmeye çağırır.

Bu arada vekilleri aracılığıyla ilettiği ABD'nin Orta Doğu'dan çekilmesi ve İsrail'in Filistin'e yönelik zulmüne son verilmesi gibi hedefleri yerine getirilmediğinde bile Tahran, bölgedeki hedef kitlesi arasında itibarını artırdı.

Kısacası, Orta Doğu'da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Meslekten olmayan insanlara sadık düşmanlar gibi görünen bu aktörlerin ilan ettikleri hedefler birbirleriyle çelişiyor gibi görünse dahi çıkarlarının aynı çizgide olduğu bir durumla karşı karşıya olabiliriz.

[1] https://www.nytimes.com/2024/03/15/world/middleeast/schumer-israel-netanyahu-us.html

[2] https://researchcentre.trtworld.com/blogs/the-u-s-and-iran-an-inseparable-duo/

[3] https://www.newarab.com/opinion/us-narrative-withdrawal-middle-east-fallacy


Danimarka'da 17. yüzyıldan kalma tarihi borsa binasında yangın çıktı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Danimarka'da 17. yüzyıldan kalma tarihi borsa binasında yangın çıktı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da 17. yüzyıldan kalma eski menkul kıymetler borsa binası "Borsen"de yangın çıktı.

Ülke basınında yer alan haberlere göre, Kopenhag'da parlamento binasının da içinde bulunduğu Christiansborg Sarayı'nın yakınlarındaki tarihi menkul kıymetler borsa binasında henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı.

Yangında, 17. yüzyılda inşa edilen binanın yaklaşık 56 metre yükseklikteki kule ucu çöktü.

Polis ekipleri, halka açık olmayan ancak zaman zaman gala yemekleri ve konferans gibi etkinliklerin düzenlendiği binanın bulunduğu sokağı kapattı ve çevrede güvenlik önlemleri aldı.

İtfaiye ekipleri yangına müdahale etti.

Ekipler, tarihi binanın yanı sıra parlamento da dahil etraftaki binalarda bulunanları tahliye etti.

Yangında yaralanan olmadı.


Dışişleri Bakanı Fidan, yarın Katar'ı ziyaret edecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Dışişleri Bakanı Fidan, yarın Katar'ı ziyaret edecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Katar'ı ziyaret ederek Başbakan ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile görüşecek.

Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Fidan, yarın Katar'da mevkidaşı Al Sani ile bir araya gelecek.

Görüşmede, ikili ilişkilerin yanı sıra Filistin'deki durum ve bölgesel gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunulacak.

Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre Fidan, ziyaret kapsamında Hamas yetkilileriyle de görüşecek, yapılan görüşmeler çerçevesinde devam eden müzakereler de gündem maddeleri arasında yer alacak.


İsrail: Hava Kuvvetleri İran'a olası bir saldırı için hazırlıklarını bitirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail: Hava Kuvvetleri İran'a olası bir saldırı için hazırlıklarını bitirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail Hava Kuvvetlerinin, İran'a yönelik muhtemel bir saldırı için yürüttüğü hazırlıkları tamamladığı bildirildi.

İsrail devlet televizyonu KAN yaptığı yayında, İsrail'in İran'a kontrol edebilmesine imkan verecek, karşılık veremeyeceği ve bölgeyi kapsamlı bir savaşa sürüklemeyeceği, cevap veremeyeceği sınırlı bir saldırı planladığını duyurdu.

İran ile gerginliğini tırmandırılmasıyla Gazze'nin ikincil duruma düşmesinin istenmediğine dikkat çekilen yayında, İsrailli yetkililerin İran'ın ilk kez kendi topraklarından doğrudan bir saldırı gerçekleştirildiği için kırmızı çizginin aşıldığını ve buna karşılık vermenin zorunlu olduğu görüşünü taşıdığı belirtildi.

İsrail Hava Kuvvetlerinin İran'a yönelik olası bir saldırı için yürüttüğü hazırlıkları tamamladığına işaret edilen yayında, saldırının ne şekilde olacağına dair bilgi verilmezken, İran'da suikast operasyonları ya da geniş çaplı bir elektronik saldırının da uzak görülmediği ifade edildi.

Yayında bilgisine başvurulan bir İsrailli yetkili, ülkesinin İran'a yönelik planlanan bir saldırı öncesinde Amerika Birleşik Devletleri'ne bildirimde bulunmak konusunda Washington'a söz verdiğinin altını çizdi.

- İran-İsrail gerilimi

İsrail, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına 1 Nisan'da hava saldırısı düzenlemişti. Saldırıda, İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2'si general rütbesinde toplam 7 İranlı yetkili ölmüştü.

İran, İsrail'in konsolosluk saldırısının ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini ve misillemede bulunacaklarını duyurmuştu. İsrail ise İran'ın saldırısına karşılık vereceğini bildirmişti.

İran, 13 Nisan'da İsrail'e yüzlerce kamikaze insansız hava aracı, balistik ve seyir füzesiyle saldırı başlatmıştı.

İran bazı hedeflerin vurulduğunu, İsrail ise saldırıların çoğunun hava savunma sistemlerince önlendiğini ancak güneydeki bir askeri üsse füze isabet ettiğini açıklamıştı.

İsrail basını, Tel Aviv yönetiminin İran’ın hava saldırısına karşı “açık ve etkili” şekilde karşılık verme kararı aldığını iddia etmişti.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Al Sani ile telefonda görüştü

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Al Sani ile telefonda görüştü

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile telefonda görüştü.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, görüşmede, Türkiye ve Katar ilişkileri, küresel ve bölgesel konular ile İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve insani durum ele alındı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, İsrail'in gaddarca saldırılarının durdurulması ve işlediği insanlık suçlarının cezasını görmesi için İslam dünyasının birlik içinde gayretlerini artırması gerektiğini ifade etti.

Erdoğan, bölgede gerginliğin yayılmaması için İsrail'in bir an önce dizginlenmesi ve aklıselimle hareket edilmesinin hayati öneme sahip olduğunu belirtti.

Görüşmede ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Al Sani, birbirlerinin Ramazan Bayramı'nı tebrik etti.


İran saldırısı bölgedeki stratejik savunmayı değiştiriyor

Tahran'ın merkezinde, İran füzelerini gösteren devasa bir poster. (EPA)
Tahran'ın merkezinde, İran füzelerini gösteren devasa bir poster. (EPA)
TT

İran saldırısı bölgedeki stratejik savunmayı değiştiriyor

Tahran'ın merkezinde, İran füzelerini gösteren devasa bir poster. (EPA)
Tahran'ın merkezinde, İran füzelerini gösteren devasa bir poster. (EPA)

Her devletin, ister savaşta ister barışta olsun, birçok tarihsel deneyimin birikimi sonucunda ve bu devletlerin kendilerini ve tüm devletler arasındaki rollerini nasıl algıladıklarına göre oluşan bir stratejik kültüre sahip olduğu bilinmektedir. Söz konusu kültür üzerinde hem stratejik doktrin hem de askeri muharebe doktrini kurulur ve temellendirilir. Bu, devletlerin nadiren terk ettiği tarihi bir mirastır.

İsrail coğrafi olarak İran'dan yaklaşık bin 500 kilometre uzaktadır. Ancak İsrail, İran'ın kalbine ulaşabilecek gelişmiş askeri araçlara sahiptir. İran ise bu söz konusu coğrafi uzaklığı Yemen'den Gazze'ye, Irak’tan Suriye ve Lübnan'a uzanan bir vekil güçler ağı ile telafi ediyor.

Lübnan bu ağın ağırlık merkezini işgal ediyor. Bu da bizi çeşitli boyutlara dayanan ve Irak ile Bereketli Hilal'e doğru batı yönünde sürekli genişleme arayışı içinde olan İran'ın stratejik kültürüne geri getiriyor.

Buna karşılık İsrail caydırıcılık, erken uyarı ve hızlı çözüm üçgenine dayalı bir stratejik doktrin benimsiyor. Caydırıcılığı sağlamak ve düşmanın kendisine karşı büyük bir savaşa hazırlanmasını önlemek için ‘savaşlar arası savaş’ ilkesini benimsiyor.

İran ise stratejik sabır ilkesini benimsiyor. Başka bir deyişle, ‘Güçlenene kadar bekle’ prensibini uyguluyor.

İran'ın Sadık Vaat Operasyonu

Bu operasyon İran ve İsrail için tüm stratejik konseptleri geçici olarak altüst etti. İran stratejik sabır yerine, stratejik boşluktan ve istikrara kavuşturmak için çalıştığı ve çalışmaya devam ettiği vekalet sisteminden faydalanarak saldırıya geçti.

Benzer şekilde İran, İsrail'in Gazze savaşına saplanıp kaldığını ve kendisine, hatta Hizbullah başta olmak üzere vekil güçlerinden birine bile savaş açamayacağını fark etti. Son olarak İran, İsrail’in destekçisi ABD'nin istemediği bölgesel bir savaşa girme konusundaki isteksizliğinden faydalandı.

İran, İsrail'e saldırısında, başta insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzeler olmak üzere en iyi silahlarını kullandı. Saldırı niyetini resmî açıklamalar ve gizli kanallar aracılığıyla önceden bildirmişti ki bu da İHA’ların İran'dan İsrail'e uçuş süresinin yedi saat olduğu düşünüldüğünde sürpriz unsurunu ortadan kaldırdı. Dolayısıyla İran'ın operasyondan önce bir ‘çıkış stratejisi’ geliştirdiğini bildirmek için önceden planlama yaptığını söylemek doğru olacaktır.

İsrail'in caydırıcılığı

İsrail'in caydırıcılığı geçici olarak düştü. Diğer taraftan ABD Başkanı Joe Biden'ın hem İran'a hem de İsrail'e yaptığı uyarılardan sonra ABD'nin caydırıcılığı da azaldı. Biden, İran'ı saldırıya karşı uyarmıştı ve şimdi de Netanyahu'yu saldırıya karşılık vermemesi konusunda uyarıyor. Bu bağlamda İsrail, İran'ın İHA ve füzelerinin topraklarına düşmesini engelleyerek stratejik kültürünün aksine pasif caydırıcılığı benimsedi. Ama yakında inisiyatifi ele alıp saldırarak aktif caydırıcılığa dönebilir. Ancak bunu İran saldırısının getirdiği tüm değişiklikleri göz önünde bulundurduktan sonra yapabilir.

Bu süreç, İran teknolojisinin aksine Batı'nın teknolojik ilerlemelerini ortaya koydu. Ancak bu operasyon, kullanılan silahlar için bir deneme alanı oldu.

Bu süreçten sonra stratejik sabır ilkesinin zorla da olsa İran'dan İsrail'e devredilmesi, İsrail'in ‘savaşlar arası savaş’ kavramı içinde ‘önleme’ ilkesine dayanan tüm stratejik kültürüyle çelişiyor.

Bu operasyon ve İsrail ile Batı'nın başarısı, İHA ve füzelerden oluşan yeni tehditle başa çıkabilecek modern teknolojik araçların bulunabileceğini ve icat edilebileceğini kanıtladı. Bunu yaparken ABD ve İsrail, İran'ın İHA, balistik füzeler ve dolaylı olarak vekalet ağı yoluyla elde etmeye çalıştığı ‘stratejik eşitlik’ ilkesine darbe vurabilir.

İran şu ilkeyi benimsedi: ‘Eğer diğerine yetişemiyor ve kazanamıyorsan, oyunun kurallarını değiştir.’ İran, İsrail hava savunmasını delemese bile bu durumun bölge ülkeleri için geçerli olmadığını düşünüyor. Peki İngiltere ve ABD bölgedeki müttefiklerinin hava sahasını savunmaya katılacak mı?

İran bu yanıtla vekilleri nezdinde itibarını yeniden kazanmak istedi. O, arenaların birliği kadar tiyatronun da yöneticisi. Hedef kendisi iken nasıl karşılık vermesin ki?

Bir sonraki aşama için senaryolar

İran saldırısı bölgedeki stratejik dinamiği değiştirdi. İran bunu bir daha tekrarlayamaz; İsrail de sabırlı olamaz. Bu nedenle itici güç ve inisiyatif İran'dan İsrail ve ABD'ye geçti. İran şimdi karşılık beklerken bir yandan da özellikle söylem ve medyada yaptıklarından faydalanmaya çalışıyor. Ancak İran'ın saldırısı İsrail'in Lübnan, Suriye ya da Irak'ta İran'ın bölgedeki vekil güçlerine karşı koyma gerekliliği konusundaki ısrarını arttıracaktır. İsrail'den uzakta kendi topraklarından İHA ve füze saldırısı düzenleyebilen İran, bu silahları İsrail'e yakın müttefiklerine aktarırsa ne olur? Bu durumda İsrail, İHA’lar gelmeden önce onları düşürmek için Amerikalılarla birlikte kullandığı zaman unsurunu kaybedebilir.

İran'ın operasyonunun bir diğer tehlikesi de dünyanın dikkatini Gazze Şeridi'nde olup bitenlerden İran ve İsrail arasındaki savaş riskine çekebilecek olmasıdır. Bu nedenle ABD, Netanyahu'yu memnun etmek için Refah operasyonunu Amerikan şartlarıyla kabul edebilir.

*Bu analiz, Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından yapıldı


Ürdün ve İran'ın ‘niyetlerinin çerçevelenmesi’: Biz hiçbir gerilimin savaş sahası değiliz

İran füzeleriyle aydınlanan Amman semaları, 14 Nisan 2024 (Reuters)
İran füzeleriyle aydınlanan Amman semaları, 14 Nisan 2024 (Reuters)
TT

Ürdün ve İran'ın ‘niyetlerinin çerçevelenmesi’: Biz hiçbir gerilimin savaş sahası değiliz

İran füzeleriyle aydınlanan Amman semaları, 14 Nisan 2024 (Reuters)
İran füzeleriyle aydınlanan Amman semaları, 14 Nisan 2024 (Reuters)

Malik el-Usamine

İnsansız hava araçları (İHA) barut tozundan çok siyasi mesajlar taşıyordu. İran topraklarından fırlatılan ve İsrail'deki ‘sır’ hedeflere ulaşmak için Irak ve Ürdün hava sahasını ihlal eden ‘İHA gecesi’, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in ifadesiyle bir ‘tokat’ olarak okunabilir. Bu ‘tokat’, İran İHA’larının İsrail'e ne kadar zarar verdiğiyle ilgili yapılan esprilerde kullanıldı.

Ancak İran’ın İsrail’e karşı bu operasyonu birçok kişinin düşündüğü kadar yüzeysel değildi. İran bu savaşı siyasi bir formatta kullandı ve bunu kamuoyuna askeri bir saldırı şeklinde gösterdi. Perde arkasında ise başta Washington olmak üzere birçok tarafın daha dikkatli okuması gereken siyasi mesajlar gönderildi. İsrail'in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenlemesinin ve saldırıda İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) önde gelen komutanlarından bazılarının öldürmesinin ardından Tahran’ın saldırının ‘meşru bir misilleme hakkı olduğu’ ve İran’a ‘itibarını geri kazandıracağı’ güvenceleriyle birlikte saldırının kesin tarihlerini belirlemesi ve bunları ‘çekincesiz’ bir şekilde sızdırması bunun açık bir ifadesiydi.

Hesaplamalar

Saldırının yapılacağı gün ve saatin sızdırılması bir iyi niyet göstergesi olarak görülemeyeceği gibi, İsrail hava savunma sistemlerinin bu saldırıya ABD ve İsrail tarafından daha şiddetli ve yıkıcı bir karşı saldırıya neden olabilecek ağır kayıplar verdirmeden ‘kolay’ bir şekilde karşı koyabilmesini sağlayan niyetlerin çerçevelenmesi ve tanımlanması olarak nitelendirilebilir.

Elde edilen verilere göre İran toplamda 185 İHA ve 133 füze fırlattı ve bunların düşürüldü. Saldırı İsrail’de bir kişinin hafif yaralanmasına neden olurken maddi boyutu bir askeri üsse verilen küçük bir hasarın ötesine geçmedi.

Müzakere koşullarının iyileştirilmesi için ‘niyetlerin çerçevelenmesi’ süreci, uluslararası ve bölgesel güçleri kendileri için ideal senaryoyu geliştirmekle meşgul olmalarına neden olan tüm ‘ertesi gün’ denklemlerini de değiştirdi. İran'ın ‘niyetlerinin çerçevelenmesine’ gelince, İran'ın ‘niteliksel olarak garip’ olan askeri operasyonunu doğrudan Gazze ile ilişkilendirmezken İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri tarafından yapılan daha da garip açıklamada saldırı bir ‘uyarı’ olarak nitelendirildi.

Bu durum ‘uyarı’ kavramını karmaşık hale getiriyor. Zira ‘uyarı’ mantıksal sıralamada eylemden önce gelir. Ancak burada İran, İsrail'in kendisine yönelik herhangi bir olası saldırısına karşı ‘uyarıyı’ eylemden sonra yaptı.

İran’ın İsrail’e yönelik bu operasyonu birçok kişinin düşündüğü kadar yüzeysel değildi. İran bu savaşı siyasi bir formatta kullandı ve bunu kamuoyuna askeri bir saldırı şeklinde gösterdi.

Genelkurmay Başkanı Bakıri’nin eylemden sonra gelen uyarısına bu kez New York'taki İran’ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilciliği tarafından İran’ın son İHA’sı İsrail hava sahasına ulaşmadan önce yapılan ‘resmi’ bir açıklama eşlik etti. İran'ın BM Daimi Temsilcisi Amir Said İravani, askeri operasyonun sona erdiğini duyurmak için hiç zaman kaybetmedi. İravani, İsrail’in gerilimi tırmandıracak bir adım atmaması halinde konunun ‘kapanmış’ sayılacağını söyledi.

İHA'lı saatler henüz bitmeden gelen bu ‘erken kapanış’, İran'ın İsrail'in Washington'ı bölgesel bir savaşa sürükleyecek olası bir doğrudan gerilim yaratmasından endişelendiğinin bir göstergesiydi.

sxdvfe
İran'dan fırlatılan ve Ürdün'ün başkenti Amman semalarında yanan cisimler, 14 Nisan 2024 (Reuters)

İsrail’e gelince İran'ın niyetlerini çerçevelemek için yaptığı hesaplar Tel Aviv tarafından aynı niyetle okunmayabilir. İsrail’in askeri hesaplamalarına göre 7 Ekim'de aldığı darbeden sonra gerçekleşen bu saldırı, 1990'lı yılların başlarında Saddam Hüseyin tarafından gerçekleştirilen ‘sefil’ füze saldırısını anımsattı. İsrail'e doğrudan düzenlenen bu saldırı, 1948 yılında kurulduğunun ilan edilmesinden bu yana bekasına yönelik kaygılarla yaşayan İsrail’i ‘saldırılara açık hale getiren’ tehlikeli bir gelişmeydi.

İsrail, İran’a karşılık verebilirdi ve doğrudan karşılık verme olasılığı zamanla azalıyordu. Ancak Washington tüm siyasi gücü ve doğrudan mesajlarıyla İsrail Savaş Kabinesi’nde bu yönde atılacak her türlü adımı frenlemek için baskı yaptı. Bu da Washington'ın Tahran'ın şimşeklerini ‘niyetlerini çerçevelemek’ için kullandığını gösteriyor.

İsrail'in karşı tepkileri

İsrail, DMO'nun Suriye ve Irak'taki üsleri gibi İran’ın çıkarlarını hedef alan ‘niteliksel istihbarat eylemleriyle’ dolaylı olarak misillemede bulunabilir ya da Güney Lübnan’ı ve Hizbullah’ın üslerini hedef alan daha sert bir karşılık verebilir. Öte yandan Hizbullah, Lübnan Kuvvetleri (Ketaib) Partisi'nin önde gelen liderlerinden birinin Suriye ve Hizbullah'ı doğrudan suçlayacak şekilde öldürülmesi ve bu cinayetin Lübnan'daki son derece kırılgan haldeki iç barıştan geriye kalanları da tehdit etmesinin son derece belirsiz yansımaları nedeniyle Lübnan içinde kritik bir güvenlik durumu ve siyasi ikilemle karşı karşıya.

İsrail’in cerrahi askeri güvenlik operasyonları konusunda tecrübeli olduğu biliniyor. Bu da özellikle DMO’nun İran dışındaki komutanlarını hedef alan saldırını sertleştiriyor. Belki İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınmasının tüm bölgeye yansıyacak ciddi bir gerilim olabileceği ve bu tür operasyonlarda çok hassas mühendislik hesapları gerektirdiği dikkate alındığında İran topraklarındaki hayati öneme sahip tesislere yönelik faili meçhul sabotaj saldırılarını kısıtlamış da olabilir.

İsrail, DMO'nun Suriye ve Irak'taki üsleri gibi İran’ın çıkarlarını hedef alan ‘niteliksel istihbarat eylemleriyle’ dolaylı olarak misillemede bulunabilir ya da Güney Lübnan’ı ve Hizbullah’ın üslerini hedef alan daha sert bir karşılık verebilir.

Son yıllarda medya hücrelerini büyük bir ustalık ve beceriyle kullanarak tedirgin ve öfkeli olan Arap ‘kamuoyunu’ etkilemeyi başaran İran, operasyon sırasında ve sonrasında sızdırdığı ve daha sonra yalanladığı mesajlarla Ürdün'de endişe yaratmaya çalıştı. Bu durum, İran'ın askeri operasyonunun ilk saatlerinden itibaren Ürdün hava sahasını ihlal eden İran İHA’ların müdahale ederek egemen bir devlet olduğunun altını çizmek için hızlı davranan Amman’ı kızdırdı.

Amman’dan üst düzey bir kaynağa göre Ürdün ister Doğu ister Batı kaynaklı olsun hiçbir gerilimin savaş sahası olmamakta kararlı. Bu cümle, bizim sormadığımız “Ya İsrail'den İran’a saldırı olursa?” sorusuna verilmiş önleyici bir cevap niteliğindeydi.

Ürdün’ün izlediği politikanın Gazze'de acil ateşkes ilan edilmesi gerektiğinin vurgulanmasıyla yetinmeyen bir önceliğe sahip olduğunu söyleyen aynı kaynak, çünkü Gazze'de askeri operasyonların halen devam etmesinin her türlü tehlikeli tırmanışa kapıyı araladığının altını çizdi. Ürdün’ün yıllardır bu konuda uyarıda bulunduğunu belirten kaynak, bölgede herhangi bir savaşın yayılmasının tüm dünyada barışı ve güvenliği tehdit edeceğini de sözlerine ekledi.

Uzlaşılar süreci öncesi verilen mesajlar

Hem İran’ın ‘Nisan Operasyonu’ hem de Tahran’ın ihtiyatlı bir şekilde kendi operasyonuyla doğrudan ilişkilendirilmemeye çalıştığı Hamas'ın 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu, belki de iki devletli çözümü daha yenilikçi formüllerle yeniden masaya yatırabilecek yeni bir uzlaşılar süreci için heyecan verici mesajlardı. Gazze bu kez uzlaşı dosyalarında bir ‘ek’ değil, gelecekteki olası uzlaşıların adı olacak. Ürdün de bunu iki devletli çözüme ulaşmak için ciddi ve net (Ürdünlü kaynağa göre geri dönüşü olmayan) bir yol haritası çizmek için yakalanan bir fırsat olarak görüyor.

Amman, İran'ın Nisan Operasyonu’na atıfla “Dikkatlerin Gazze'den ve orada devam eden saldırılardan başka yöne çekilmesine izin vermemeliyiz” diyerek hedefin Filistin halkının bağımsız bir devlet kurma hakkını elde etmesini sağlayacak adil bir çözüm olduğunu vurguluyor.

ascdv
Ürdün ordusu tarafından Amman semalarında imha edilen bir füzenin enkazını inceleyen Ürdünlüler, 14 Nisan 2024 (AFP)

İran, gerçekte sona ermeden bittiği ilan edilen saldırısını kullanmaya devam edecek. İran’ın rejim yanlısı haber ajanslarındaki günlük okumalara göre Tahran, önce İran kamuoyunu etkileyerek kendi medya kazanımlarını elde etmeye çalışacak ardından bu vizyonu genişletmek ve Tahran'ın yeteneklerini gösterip yüceltmek amacıyla Arap dünyasındaki kendisine bağlı platformlara aktararak Arap sokağında, daha sonra bazı başkentlerde güvenlik karışıklıkları yaratmak için kullanılabilecek hayali bir ‘zafer hali’ yaratacaktır.

Bu da İran'ın özellikle Washington'a yönelik niyetlerinin çerçevelenmesinin, bölgede istisnasız herkesin güvenliğini garanti altına alan gerçek çözümlere ulaşmak için daha net bir çerçevelenmeye ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.