İki süpergücün arasında sıkışan Guantanamo Uygurları

Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
TT

İki süpergücün arasında sıkışan Guantanamo Uygurları

Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)

ABD'nin 2001'de Afganistan'da El Kaide ve Taliban'a yönelik başlattığı askeri operasyon esnasında yakalanan ve yıllarca Guantanamo Hapishanesi'nde tutsak olan Uygurlar, şimdi de Sincan'a uygulanan baskının bahanesi olarak kullanılıyor. Ayrıca bu kişiler, serbest bırakılsa da hapis hayatı sürmeye devam ediyor.
22 Uygur'un hemen hemen hepsinin hikayesi aynı. Bu erkekler, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki kötü ekonomik koşullardan bıkıp ailelerine daha iyi bir hayat sunmak için evlerini terk ettiğini söylüyor.
Örneğin "Evden ayrılmamızın nedeni ilk başta ailemizin ekonomik olarak zorluk çekmesiydi" diyen Ahmet Adil, önce Kazakistan'a gittiğini söylüyor. Adil, ülkedeki baskının Çin'den farklı olmadığını belirtip daha sonra Pakistan'a geçtiğini, burada da para toplayamamasının ardından bir Uygur topluluğu olduğunu duyduğu Afganistan'a ulaştığını kaydediyor. Adil, tanıştığı bir kişinin bu toplulukta kalacak yer ve iş imkanı olduğunu söylediğini aktarıyor.
Aynı gruptan Ebubekir Kasım da şöyle konuşuyor:
"Pakistanlı arkadaşlarımız vardı. 'Afganistan'da Uygur köyü var. Oraya gittikten sonra Türkiye'ye geçebilirsin' dediler. Celalabad'da bir dağdaki bir yere gittik. Burasının daha sonra Tora Bora (2001'de Taliban ve El Kaide üyelerinin bulunduğu dağlık alan) yakınlarında olduğunu öğrendim."
CNN International'ın haberinde, Afganistan'ın 2000'lerin başında Orta Asya ve Doğu Asya'daki kişiler için bir sığınak haline geldiği yazıldı. Zira habere göre 1989'da Sovyetler Birliği'nin bölgeden çekilmesiyle ve 1996'da Taliban'ın kontrolü ele geçirmesiyle ülkede yer yer yönetim zafiyetleri meydana gelmeye başlamıştı. Bu durum, özellikle Pakistan sınırında özellikle görülüyordu.
"The War on the Uyghurs: China's Internal Campaign Against a Muslim Minority" (Uygurlara Karşı Savaş: Çin'in Sincan'daki Müslümanlara Karşı İçerideki Kampanyası) kitabının yazarı Sean Roberts, bu ortamdan yararlandığı iddia edilen bir grup Uygur'un, Uygurlar için eğitim kampı kurduğunu ifade ediyor. Bunların amacının, Çin'de bir isyan başlatmak olduğunu sözlerine ekliyor.

"Çin'den iyidir"
Söz konusu kamp, Guantanamo tutuklularının hakkındaki dosyalarda "Taliban'ın Uygurlara sağladığı eğitim kampı" olarak geçiyordu. 
Kamptaki kişilerle görüşen Roberts, bunun büyük bir "abartı" olduğunu düşünüyor. Yazar, Çin'deki bir isyanın hayalini kuran bazı Uygur militanları olsa da, bu kişilerin pek çoğunun ekonomik kaygılarla Batı'ya gitmek istediğini ifade ediyor.
Roberts, Uygurların önceden Orta Asya'ya ve Pakistan'a rahatça geçtiğini ancak 1990'ların sonunda sınır bölgelerindeki ayrılıkçı hareketlerden endişelenen Çin yönetiminin komşularına baskısını artırdığını söylüyor. Bunun, Uygurların gittiği yerlerden kovulmasına yol açtığı düşünülüyor.
Öte yandan 2001'de ABD'nin bölgedeki saldırıları başlayınca, Uygurlar da Taliban ve El Kaide güçleri gibi dağlara kaçtı. Ancak çok az kişinin neler olduğuna dair bilgisi vardı. Uygurlar, öldürülmekten veya Çin'e teslim edilmekten korktuklarını söyledi.
Daha sonra Pakistan'a giden bir grup Uygur, askerler tarafından yakalanarak ABD'ye teslim edildi. Kasım, Çin'e iade edilmekten korktukları için Uygur olduklarını söylemediklerini ifade etti:
"Bizi Amerika'ya vereceklerini söylediler, 'Çin'den iyidir' dedik."
Öte yandan Uygurlar Guantanamo'ya geldiklerinde, "Taliban ve El Kaide'yle bağlantılı Doğu Türkistan İslami Hareketi'nin (DTİH) üyesi olarak" görüldüklerini öğrendi.
Çinli yetkililer, 1990'ların ortalarından bugüne kadar Sincan başta olmak üzere ülkede meydana gelen neredeyse her terör olayından DTİH'yi sorumlu tutuyor.
Haberde, özellikle 2002'den sonra ülkenin bütün Uygur muhalifleri terörist olarak göstermeye çalıştığı, buna ABD'nin o tarihlerdeki hamlelerinin yol açtığı yazıldı. Zira Ağustos 2002'de dönemin ABD Başkanı George W. Bush, DTİH'yi terör örgütleri listesine almıştı. Birleşmiş Milletler de bunu takip etmişti. 
O dönem Dışişleri Bakanlığı'nda görevli olan Randall Schriver, 2009'da Pekin'in Bush yönetimine baskısıyla DTİH'nin terör listesine alındığını söyledi.
Yine o dönem kongre üyesi olan Dana Rohrabacher, ABD yönetimini Irak Savaşı'nda Çin'in desteğini almak için bu hamleyi yaptığı konusunda eleştirmişti.
CNN Intertational'ın ulaştığı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Washington'ın Kasım 2020'de DTİH'yi terör listesinden çıkardığını bildiriyor ve ekliyor:
"Çin'in şiddet faaliyetlerinde bulunmayan aktivist veya insan hakları savunucusu Uygurları, DTİH'yi kullanarak terörist tehditi olarak yanlış şekilde lanse ettiğini düşünüyoruz. Çin, bireyleri ve grupları şiddeti savunmasalar bile siyasi ve dini inançları yüzünden terörist olarak damgalıyor."

Çin, DTİH hakkındaki iddialarını sürdürüyor
Öte yandan Çin, DTİH hakkındaki iddialarını sürdürüyor. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin şöyle konuşuyor:
"DTİH uzun süredir terör ve şiddet faaliyetlerinde bulunuyor ve ağır kayıplara neden oluyor. Çin'in ve bölgenin güvenliğiyle istikrarını tehdit ediyor."
Guantanamo'daki 22 Uygur zaman içerisinde gruplar halinde serbest bırakılsa da hiçbirinin ABD'ye yerleştirilmesine izin verilmedi. Bunlardan hapishanede kalan son üçü, 2013'te Slovakya'ya gönderildi.
O dönem Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan şu açıklama yapılmıştı:
"Bu şüpheliler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin terör örgütü olarak kabul ettiği DTİH'nin üyeleri. Sadece Çin'in değil onları kabul eden ülkelerin de güvenliğini ciddi şekilde tehdit edeceklerdir."
2006'da Arnavutluk'a yerleştirilen Uygurlardan Ebu Bekir Kasım, "Amerika masum olduğumuzu ve hiçbir şey yapmadığımızı ilan etmesine rağmen Çin, Taliban ve El Kaide'yle çalıştığımızı söylemeye devam ediyor. Uygurların El Kaide, Taliban ve IŞİD'le bağlantılı teröristler olduğunu söylüyorlar" diyor.
Öte yandan serbest bırakılma, normale dönüş anlamına gelmiyor. Yine Arnavutluk'a gönderilen ekipten Adil, buradaki hayatının aslında bir "gözaltı" olduğunu ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığını söyledi. Adil şöyle konuştu:
"Arnavutluk'ta ciddi kısıtlamalar altında yaşıyoruz. Buradaki hayatımız bir açık hava hapishanesine benziyor. Elimizdeki tek şey bir oturma izni parçası. Belgelerimizin olmaması sebebiyle sim kart bile alamıyoruz."
 
Independent Türkçe, CNN International



Netanyahu, seçim sicilini temize çıkaracak bir af istiyor

Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)
Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)
TT

Netanyahu, seçim sicilini temize çıkaracak bir af istiyor

Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)
Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yargılanmasının başlamasından yaklaşık beş yıl sonra dün Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'dan af talep ederek hem siyasi hem de hukuki arenada şaşkınlık yarattı.

İsrailli analistler ve politikacılar, Netanyahu'nun bu hamlesini Ekim 2026'da yapılacak İsrail parlamento seçimlerine hazırlıkla ilişkilendirerek, seçim öncesinde seçimlerdeki konumunu iyileştirmek istediğini öne sürdüler.

Netanyahu suçunu kabul etmedi ancak bu talebi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Herzog'a aynı dileği dile getiren mektubundan yaklaşık iki hafta sonra geldi.

İsrail Yayın Kurumu'nun siyasi muhabiri Gili Cohen, "Netanyahu, af talebi sayesinde bir sonraki seçimlerde yargılanmadan aday olmak istiyor" görüşünde.

Herzog'un ofisi ise talebin istisnai olduğunu anladıklarını ve tüm görüşleri aldıktan sonra "sorumlu bir şekilde değerlendireceklerini" belirtti. Ancak muhalefet lideri Yair Lapid, Herzog'a hitaben, "Netanyahu'ya suçunu kabul etmeden, pişmanlık duymadan ve siyasi hayattan çekilmeden af ​​veremezsiniz" ifadelerini kullandı.


Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt tarafının ‘barış ve demokratik toplum süreci’ olarak adlandırdığı ve terör örgütü PKK’nın tasfiyesi ile silahsızlanmasını öngören ‘terörden arındırılmış Türkiye’ hedefini başarıya ulaştırma kararlılığını dile getirdi.

Bu açıklama, PKK yönetiminin, cezaevinde bulunan örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve hükümetin Kürtlerin haklarını genişletecek ciddi yasal adımlar atması yönündeki talepleri karşılanmadığı takdirde sürece dair yeni bir adım atmayacaklarını söylemesinin ardından geldi.

Erdoğan, “Türkiye, terörün ortadan kalktığı; kardeşliğin ve istikrarın her karış toprağa hâkim olduğu bir döneme doğru ilerliyor” dedi.

Farklı tutumlar

Erdoğan, İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenen 4. İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, “Terörden arındırılmış Türkiye hedefine yaklaştıkça, sabotaj girişimleri, medya kampanyaları ve siyasi-sosyal mühendislik faaliyetleri artıyor” ifadelerini kullandı.

cdf
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da düzenlenen İlim Yayma Ödülleri töreninde konuştu. (Cumhurbaşkanlığı)

Erdoğan, “Terörsüz Türkiye sürecinin başarısı için iktidarımızın da, ittifakımızın da, devletimizin de kararlılığının tam olduğunun bilinmesini isterim” dedi.

Aynı dönemde PKK yönetimi, Abdullah Öcalan serbest bırakılmadığı ve Ankara somut, kapsamlı yasal adımlar atmadığı sürece ‘çözüm süreci’ kapsamında yeni bir adım atmayacağını belirterek tehditlerini artırdı. PKK, geçtiğimiz mayıs ayında, Öcalan’ın 27 Şubat’ta İmralı Cezaevi’nden yaptığı ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına yanıt olarak kendini feshettiğini duyurmuştu.

xcdf
Terör örgütü PKK’nın 11 Temmuz'da Irak'ın kuzeyindeki Kandil Dağı'nda düzenlenen silah yakma töreninden (Reuters)

PKK’lı 30 militanın 11 Temmuz’da Kandil Dağı’nda düzenlenen sembolik bir törenle silah bırakmasının ardından, örgüt 26 Ekim’de tüm mensuplarını Türkiye’den Kuzey Irak’a çektiğini açıkladı. Ardından örgütün Zap bölgesindeki güçleri de olası çatışmaları önlemek amacıyla geri çekildiğini duyurdu. Bu adımların tamamı, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın talimatları doğrultusunda PKK tarafından tek taraflı olarak atılmıştı. Ancak PKK yöneticilerinden Amed Malazgirt cumartesi günü AFP’ye yaptığı açıklamada, Öcalan’ın öncülüğünde atılan bu adımlara rağmen örgütün ‘çözüm süreci’ kapsamında artık yeni bir adım atmayacağını söyledi. Malazgirt, Ankara’nın iki temel şartı karşılamaması halinde sürecin ilerlemeyeceğini vurguladı: ‘Öcalan’a özgürlük’ ve ‘Türkiye’de Kürt halkının anayasal olarak tanınması’.

Bu açıklamalar, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın, Türkiye’nin Kürt meselesi demokratik temelde çözülmediği ve Öcalan ‘baş müzakereci’ olarak muhatap alınmadığı takdirde ‘ciddi risklerle’ ve bir ‘beka sorunu’ ile karşı karşıya kalacağı yönündeki uyarılarının üzerinden sadece birkaç gün sonra geldi.

Kürt televizyonlarından birine konuşan Bese Hozat, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) geçtiğimiz ağustos ayında kurduğu Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinin 24 Kasım’da İmralı’da Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmeyi ‘olumlu ve iyi bir adım’ olarak nitelendirdi, ancak ‘güçlü bir adım olarak değerlendirilemeyeceğini’ söyledi.

PKK yöneticisi Hozat, aynı röportajda, “Türkiye, Kürt meselesini demokratik bir zeminde çözmezse; Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa, köklü yasal reformlar ve değişiklikler yapmazsa, ülkenin geleceği gerçekten karanlık olur” ifadelerini kullandı.

xcvfg
Terör örgütü PKK’nın silahsızlandırılması için yasal bir çerçeve oluşturmakla görevli Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 4 Aralık'ta toplanacak. (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmi X hesabı)

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer alan siyasi partiler, sürecin işleyişine ilişkin raporlarını hazırlayarak 4 Aralık’ta yapılması planlanan toplantıda sunmak üzere çalışıyor. Öcalan’ı ziyaret eden heyetin (AK Parti, MHP ve DEM Parti’den üç milletvekili) görüşmeye dair bir bilgilendirme yapması bekleniyor.

Barzani’den destek

Diğer yandan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecine destek verdiğini açıkladı. Barzani, “Bizden ne istenirse yapmaya hazırız” dedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaptığı konuşmada Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecini ‘bölge için köklü bir değişim’ olarak nitelendirdi.

dfgr
Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, 29 Kasım'da Şırnak'ta düzenlenen bir etkinlikte konuştu. (Türk medyası)

Barzani, 2013’te başlayan ve 2015’te sona eren barış sürecine daha önce de destek vermiş bir lider olarak, bu kez sürecin halkın, parlamentonun ve siyasi partilerin devlete verdiği destek sayesinde ‘daha organize bir şekilde’ yürütüldüğünü söyledi.

Kürt lider, Türkiye’de barış kapısının açılmasına katkıları nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, TBMM’ye ve Türk halkına teşekkür ederken, süreç kapsamında attığı olumlu adımlar nedeniyle Öcalan’a da teşekkür etti. Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sürece ‘tüm gücüyle destek vereceğini’ vurguladı.


Washington, İsrail ile Suriye arasındaki gerginliği yatıştırmak için müdahale etti: ABD temsilciler gönderebilir

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
TT

Washington, İsrail ile Suriye arasındaki gerginliği yatıştırmak için müdahale etti: ABD temsilciler gönderebilir

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)

İsrail Yayın Kurumu KAN, ABD'nin Şam kırsalındaki Beyt Cin köyünde meydana gelen son olayın ardından İsrail ile Suriye arasındaki gerilimi azaltmak için çaba gösterdiğini ve Tel Aviv'e durumu yatıştırması yönünde bir mesaj ilettiğini bildirdi. Washington, bölgesel istikrarı desteklemek için önümüzdeki hafta aralarında Morgan Ortagus’un da olduğu temsilcilerini göndermeyi düşünüyor.

h
Suriye sivil savunma personeli, Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İsrail hava saldırısı sırasında yıkılan bir evi incelerken (AP)

KAN'a göre mektup, İsrail ordusu tarafından Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İslamcı bir grubun üyelerinin tutuklanmasına ilişkin bilgi sahibi olan bölgedeki ülkelerden birindeki bir kaynak tarafından açıklandı. Aktarılan bilgilere göre tutuklular soruşturma sırasında Hamas, İran ve Hizbullah ile bağlantıları olduğunu ve söz konusu taraflardan silahlandırılmaları ve İsrail'e karşı eylemlerde bulunmaları amacıyla finansman aldıklarını itiraf ettiler.

Lübnan merkezli İslamcı grup, tutuklamaların açıklanmasının ardından Suriye topraklarında faaliyetleri olduğu iddialarını ise reddetti.

r
İsrail'in saldırı düzenlediği Suriye'nin Beyt Cin köyündeki bir sokakta yanmış bir askeri araç (AFP)

İsrail televizyonu Kanal 12, perşembe gecesi ve cuma sabahı Suriye topraklarında gerçekleştirilen İsrail operasyonunun, İslamcı gruba askeri takviye sağlamayı engellemeyi amaçladığını bildirdi. İsrail ordusundan kaynaklara göre operasyonun amacı, grubun İsrail topraklarına fırlatılmaya hazır füzeler elde etmesini önlemekti.

Kanal 12, İslamcı grubun Sünni bir örgüt olduğunu, ancak Hizbullah ile iş birliği yaptığını belirtti. Kanal 12’ye göre İsrail, bu grubu artık görmezden gelemeyeceğine karar verdi.

dfrg
55. Paraşütçü Tugayı’ndan yedek askerler Suriye'nin güneyinde konuşlandırıldı, 21 Kasım 2025 (İsrail Savunma Kuvvetleri)

Kanal 12’nin haberine göre son aylarda, çeşitli örgütler tarafından Suriye Golan Tepeleri'nde tampon bölgedeki IDF güçlerini veya İsrail yerleşimlerini tehdit edebilecek altyapı kurma girişimleri arttı. İsrail ordusu da bu yüzden Suriye'nin iç kesimlerinde aktif olarak faaliyet gösteriyor ve aynı bölgede birkaç kez daha aktif olacağı tahmin ediliyor.

Terör örgütlerinin güçlerini artırma girişimlerine yanıt olarak İsrail'in çeşitli ülkeler aracılığıyla Suriye rejimine, bu gelişmelere göz yummaya devam edemeyeceğini belirten mesajlar gönderdiğini de sözlerine ekledi. İsrail, Suriye’nin kararlı adımlar atmasını bekliyor, aksi takdirde İsrail, Suriye’nin Golan Tepeleri'ndeki operasyonlarını yoğunlaştıracak.

Suriye'den gözaltına alınanların İsrail'e karşı terör eylemi planları yaptıklarını ve soruşturma için İsrail'e nakledildiklerini bildiren Kanal 12’ye göre bunlar arasında biri patlayıcı cihazlar yerleştirmiş ve yüksek bir yerden ordu güçlerine ateş açmış olan iki kardeş de bulunuyor. Bilgi, Yedioth Ahronoth gazetesi tarafından da doğrulandı.

Gazete, İsrail'in olayın ardından Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara rejimine ciddi mesajlar gönderdiğini ve misilleme hazırlıklarına başladığını yazdı. Güvenlik kaynakları, Şara'ya bağlı güvenlik unsurlarının olayda herhangi bir rol oynadığının henüz tespit etmediklerini belirtti.

drfgt
Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İsrail ordusunun operasyon düzenlediği bölgede toplanan Suriyeliler (AFP)

Kaynaklar, bu ciddi olayın İsrail'in düşman unsurların kendi çevresinde yerleşmesine izin vermemesi gerektiğini gösterdiğini ve Suriye'nin istikrarsız bir ülke olması nedeniyle şu anda herhangi bir anlaşmaya varılamayacağını vurguladı.

Kaynaklar şunları ekledi:

“Her şeyden önce, bu olay, devlet olarak ele geçirdiğimiz topraklardan, özellikle Şeyh (Hermon) Dağı'ndan çekilmememiz gerektiğini gösteriyor.”

Kanal 12'nin ikinci bir haberinde, Şam hükümetine yakın bir kaynak, bunun münferit bir olay olduğunu doğruladı ve İslamcı unsurların İsrail'e karşı kaydedilen ilerlemeyi baltalamaya çalıştığı uyarısında bulundu.

Kanal 12 şunları aktardı:

“İsrail ile güvenlik anlaşması hazırlıkları sırasında Batı ülkeleriyle anlaşmazlığa düşmek Şeriat rejiminin çıkarına değildir. Burada Amerika'nın desteği var ve bu konuda ciddi çalışmalar yapılıyor. Güvenlik anlaşmasına varmak, herhangi bir gerginlikten çok daha önemli.”

Kanal 12’nin haberine göre gerginlik, Suriye'nin güneyinde hala direniş çizgisinin etkisi altında olan ve şiddeti kışkırtan unsurların varlığından kaynaklanıyor ve bu yüzden diğer olaylar gibi münferit olaylar meydana gelebilir.

y6tj
İsrail güçleri, Suriye'nin güneyindeki Kuneytra kırsalındaki Sayda beldesine ilerliyor (Arşiv - SANA)

İran'ı bu olaya karışmakla suçlayarak Kanal 12 haberinde “(İran) Anlaşmayı istemiyor ve bu nedenle onu sabote etmekle ilgileniyor. Belki de İranlılar ve diğer terörist unsurlar, İslamcı gruplarla birlikte bu işin içindedir” diye ekledi.

İslamcıların genel olarak birbirleriyle iş birliği yapmalarının sorun olduğu belirtilen haberde, İran, Hamas ve Hizbullah’ın Suriye ile İsrail arasında bir anlaşmaya varılmasını istemedikleri kaydedildi. Bu, Suriye hükümetine yakın bir kaynak tarafından da doğrulandı.

Kaynağa göre bazen sahadaki durum buna izin veriyor. Bu bölgede gerçek bir devlet yok, daha çok bir kaos durumu var ve bu nedenle her şey mümkün.

Hükümet Suriye’nin güneyine girerse, sınırlı imkanlarına rağmen durumu kontrol altına alabileceğini söyleyen kaynak, “Bugün, yeni yönetim, tüm dünya ülkeleriyle ilişkiler kurmayı ve yatırım yapmayı amaçlayan ekonomik ve ticari bir yaklaşım benimsedi. İslamcıların kendi iktidarına tehdit oluşturduğunun farkında. Bu yüzden Suriye'deki tüm radikal unsurlar kısıtlanıyor ve bunlarla mücadele ediliyor” dedi.