İki süpergücün arasında sıkışan Guantanamo Uygurları

Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
TT

İki süpergücün arasında sıkışan Guantanamo Uygurları

Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)
Sincan'da 2017 ve 2019 arasında doğum oranlarında yüzde 48,74 oranında düşüş yaşandığı ortaya çıkmıştı (Reuters)

ABD'nin 2001'de Afganistan'da El Kaide ve Taliban'a yönelik başlattığı askeri operasyon esnasında yakalanan ve yıllarca Guantanamo Hapishanesi'nde tutsak olan Uygurlar, şimdi de Sincan'a uygulanan baskının bahanesi olarak kullanılıyor. Ayrıca bu kişiler, serbest bırakılsa da hapis hayatı sürmeye devam ediyor.
22 Uygur'un hemen hemen hepsinin hikayesi aynı. Bu erkekler, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki kötü ekonomik koşullardan bıkıp ailelerine daha iyi bir hayat sunmak için evlerini terk ettiğini söylüyor.
Örneğin "Evden ayrılmamızın nedeni ilk başta ailemizin ekonomik olarak zorluk çekmesiydi" diyen Ahmet Adil, önce Kazakistan'a gittiğini söylüyor. Adil, ülkedeki baskının Çin'den farklı olmadığını belirtip daha sonra Pakistan'a geçtiğini, burada da para toplayamamasının ardından bir Uygur topluluğu olduğunu duyduğu Afganistan'a ulaştığını kaydediyor. Adil, tanıştığı bir kişinin bu toplulukta kalacak yer ve iş imkanı olduğunu söylediğini aktarıyor.
Aynı gruptan Ebubekir Kasım da şöyle konuşuyor:
"Pakistanlı arkadaşlarımız vardı. 'Afganistan'da Uygur köyü var. Oraya gittikten sonra Türkiye'ye geçebilirsin' dediler. Celalabad'da bir dağdaki bir yere gittik. Burasının daha sonra Tora Bora (2001'de Taliban ve El Kaide üyelerinin bulunduğu dağlık alan) yakınlarında olduğunu öğrendim."
CNN International'ın haberinde, Afganistan'ın 2000'lerin başında Orta Asya ve Doğu Asya'daki kişiler için bir sığınak haline geldiği yazıldı. Zira habere göre 1989'da Sovyetler Birliği'nin bölgeden çekilmesiyle ve 1996'da Taliban'ın kontrolü ele geçirmesiyle ülkede yer yer yönetim zafiyetleri meydana gelmeye başlamıştı. Bu durum, özellikle Pakistan sınırında özellikle görülüyordu.
"The War on the Uyghurs: China's Internal Campaign Against a Muslim Minority" (Uygurlara Karşı Savaş: Çin'in Sincan'daki Müslümanlara Karşı İçerideki Kampanyası) kitabının yazarı Sean Roberts, bu ortamdan yararlandığı iddia edilen bir grup Uygur'un, Uygurlar için eğitim kampı kurduğunu ifade ediyor. Bunların amacının, Çin'de bir isyan başlatmak olduğunu sözlerine ekliyor.

"Çin'den iyidir"
Söz konusu kamp, Guantanamo tutuklularının hakkındaki dosyalarda "Taliban'ın Uygurlara sağladığı eğitim kampı" olarak geçiyordu. 
Kamptaki kişilerle görüşen Roberts, bunun büyük bir "abartı" olduğunu düşünüyor. Yazar, Çin'deki bir isyanın hayalini kuran bazı Uygur militanları olsa da, bu kişilerin pek çoğunun ekonomik kaygılarla Batı'ya gitmek istediğini ifade ediyor.
Roberts, Uygurların önceden Orta Asya'ya ve Pakistan'a rahatça geçtiğini ancak 1990'ların sonunda sınır bölgelerindeki ayrılıkçı hareketlerden endişelenen Çin yönetiminin komşularına baskısını artırdığını söylüyor. Bunun, Uygurların gittiği yerlerden kovulmasına yol açtığı düşünülüyor.
Öte yandan 2001'de ABD'nin bölgedeki saldırıları başlayınca, Uygurlar da Taliban ve El Kaide güçleri gibi dağlara kaçtı. Ancak çok az kişinin neler olduğuna dair bilgisi vardı. Uygurlar, öldürülmekten veya Çin'e teslim edilmekten korktuklarını söyledi.
Daha sonra Pakistan'a giden bir grup Uygur, askerler tarafından yakalanarak ABD'ye teslim edildi. Kasım, Çin'e iade edilmekten korktukları için Uygur olduklarını söylemediklerini ifade etti:
"Bizi Amerika'ya vereceklerini söylediler, 'Çin'den iyidir' dedik."
Öte yandan Uygurlar Guantanamo'ya geldiklerinde, "Taliban ve El Kaide'yle bağlantılı Doğu Türkistan İslami Hareketi'nin (DTİH) üyesi olarak" görüldüklerini öğrendi.
Çinli yetkililer, 1990'ların ortalarından bugüne kadar Sincan başta olmak üzere ülkede meydana gelen neredeyse her terör olayından DTİH'yi sorumlu tutuyor.
Haberde, özellikle 2002'den sonra ülkenin bütün Uygur muhalifleri terörist olarak göstermeye çalıştığı, buna ABD'nin o tarihlerdeki hamlelerinin yol açtığı yazıldı. Zira Ağustos 2002'de dönemin ABD Başkanı George W. Bush, DTİH'yi terör örgütleri listesine almıştı. Birleşmiş Milletler de bunu takip etmişti. 
O dönem Dışişleri Bakanlığı'nda görevli olan Randall Schriver, 2009'da Pekin'in Bush yönetimine baskısıyla DTİH'nin terör listesine alındığını söyledi.
Yine o dönem kongre üyesi olan Dana Rohrabacher, ABD yönetimini Irak Savaşı'nda Çin'in desteğini almak için bu hamleyi yaptığı konusunda eleştirmişti.
CNN Intertational'ın ulaştığı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Washington'ın Kasım 2020'de DTİH'yi terör listesinden çıkardığını bildiriyor ve ekliyor:
"Çin'in şiddet faaliyetlerinde bulunmayan aktivist veya insan hakları savunucusu Uygurları, DTİH'yi kullanarak terörist tehditi olarak yanlış şekilde lanse ettiğini düşünüyoruz. Çin, bireyleri ve grupları şiddeti savunmasalar bile siyasi ve dini inançları yüzünden terörist olarak damgalıyor."

Çin, DTİH hakkındaki iddialarını sürdürüyor
Öte yandan Çin, DTİH hakkındaki iddialarını sürdürüyor. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin şöyle konuşuyor:
"DTİH uzun süredir terör ve şiddet faaliyetlerinde bulunuyor ve ağır kayıplara neden oluyor. Çin'in ve bölgenin güvenliğiyle istikrarını tehdit ediyor."
Guantanamo'daki 22 Uygur zaman içerisinde gruplar halinde serbest bırakılsa da hiçbirinin ABD'ye yerleştirilmesine izin verilmedi. Bunlardan hapishanede kalan son üçü, 2013'te Slovakya'ya gönderildi.
O dönem Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan şu açıklama yapılmıştı:
"Bu şüpheliler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin terör örgütü olarak kabul ettiği DTİH'nin üyeleri. Sadece Çin'in değil onları kabul eden ülkelerin de güvenliğini ciddi şekilde tehdit edeceklerdir."
2006'da Arnavutluk'a yerleştirilen Uygurlardan Ebu Bekir Kasım, "Amerika masum olduğumuzu ve hiçbir şey yapmadığımızı ilan etmesine rağmen Çin, Taliban ve El Kaide'yle çalıştığımızı söylemeye devam ediyor. Uygurların El Kaide, Taliban ve IŞİD'le bağlantılı teröristler olduğunu söylüyorlar" diyor.
Öte yandan serbest bırakılma, normale dönüş anlamına gelmiyor. Yine Arnavutluk'a gönderilen ekipten Adil, buradaki hayatının aslında bir "gözaltı" olduğunu ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığını söyledi. Adil şöyle konuştu:
"Arnavutluk'ta ciddi kısıtlamalar altında yaşıyoruz. Buradaki hayatımız bir açık hava hapishanesine benziyor. Elimizdeki tek şey bir oturma izni parçası. Belgelerimizin olmaması sebebiyle sim kart bile alamıyoruz."
 
Independent Türkçe, CNN International



Ukrayna savaşının genişlemesine geri sayım: Avrupa'da savaş tamtamları çalıyor

Ukrayna savaşının genişlemesine geri sayım: Avrupa'da savaş tamtamları çalıyor
TT

Ukrayna savaşının genişlemesine geri sayım: Avrupa'da savaş tamtamları çalıyor

Ukrayna savaşının genişlemesine geri sayım: Avrupa'da savaş tamtamları çalıyor

Hattar Ebu Diyab

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 8 Ekim'de, Avrupa'nın Rusya'nın “hibrit savaşına” yanıt vermesi gerektiğini vurgulayarak, Avrupa semalarında “yeni ve tehlikeli bir şeylerin” yaşandığını söyledi. Bu gelişme, Avrupa'nın son haftalarda Rus insansız hava araçlarının Polonya, Romanya, Estonya ve Danimarka başta olmak üzere birçok ülkenin hava sahasını ihlal ettiği şüphesiyle sarsılmasının ardından geldi.

Söz konusu gelişme, Kremlin'in NATO'nun güvenilirliği ve birliği ile Avrupa Birliği'nin (AB) birlik ve beraberliği konusunda bir sınav niteliğinde. Daha da kötüsü, Başkan Donald Trump'ın Ukrayna savaşını durdurma girişiminin başarısız olması nedeniyle, bu durum Ukrayna savaşının genişlemesine ve Rusya ile NATO arasındaki gerginliğin tırmanmasına yol açabilir.

Sistematik Rus meydan okuması

Rusya'nın Ukrayna’dan sürekli toprak koparması (yaklaşık yüzde 20) ve Başkanlar Donald Trump ile Vladimir Putin arasındaki soğukluğa paralel olarak Rusya, Avrupa'nın nabzını ölçmek, zayıflıklarını ortaya çıkarmak ve en önemlisi, Avrupa ülkeleri ve NATO'nun insansız hava aracı savaşının yarattığı sistematik meydan okumaya tepkisini ölçmek için zamanın uygun olduğunu düşünüyor.

Buna karşılık, Avrupa'nın Rus insansız hava araçlarının ihlallerine karşılık veremediği aşikâr. Bunun nedeni de askeri olarak tansiyonu yükseltme korkusu veya Rus eylemlerini açıkça belirtmeme kertesine varacak kadar kamuoyunda endişe yaratmaktan kaçınma çabası. Bu durum, Rusya'nın herhangi bir sorumluluğu reddetmesi ve Avrupalı tarafların Moskova'nın sorumluluğunu kanıtlayamaması ile kesişiyor. Bu da bazılarını İHA'ların petrol ihracatı için tasarlanmış bir Rus “hayalet” gemi filosundan fırlatıldığından şüphelenmeye sevk ediyor.

İHA savaşı büyüyor ve Rusya-NATO gerginliği, doğrudan çatışmayı engelleyen bir çıtanın altında seyretse de tırmanıyor. Bu, Rusya'nın NATO ile bir güç testine girmek istemediği anlamına gelmiyor

Bu bağlamda, NATO ve Rusya arasındaki nüfuz mücadelesi belirginleşiyor. Söz konusu mücadele, özellikle NATO'nun doğu kanadındaki ülkeler ve Baltık ülkeleri olmak üzere, Avrupalı NATO üyesi devletlerin egemenliğini ilgilendiriyor. NATO'nun “Doğu Muhafızı” misyonunun, mevcut hava güvenliği ve kara savunma misyonuna ek olarak, ilave Avrupa savaş uçakları, bir savaş gemisi ve hava savunma sistemleri dahil edilerek güçlendirilmesinin nedeni de bu.

“Rus meydan okuması”, özellikle Ukrayna'daki savaşı durdurmaya yönelik sonuçsuz temaslar ve toplantıların ardından gelen Alaska Zirvesi'nin başarısızlığından sonra, tıpkı Donald Trump'ın ilk döneminde olduğu gibi, ABD ve Rusya başkanları arasındaki “dostluğun” dayanıklılığını yitirmesiyle eş zamanlı olarak geliyor.

df
Polonyalı keskin nişancılar, Polonya'nın kuzeybatısındaki Orzysz'de, Polonya ve NATO ülkelerinin katıldığı askeri tatbikatlar sırasında kamuflaj giyiyor, 17 Eylül 2025 (AFP)

Buna ilave olarak Rusya, Trump-Putin görüşmesinin ardından oluşan “ivmenin” büyük ölçüde tükendiğine inanıyor. Bu bağlamda, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov'un açıklaması dikkat çekiciydi. Ryabkov, “özellikle Avrupalıların yıkıcı eylemlerinin, Ukrayna'daki çatışmanın çözümü konusunda bir 'anlaşma' sağlamayı amaçlayan müzakerelerde ilerlemeyi engellediğini” belirtti.

Bu nedenle insansız hava araçları savaşı büyüyor ve Rusya-NATO gerginliği, doğrudan çatışmayı engelleyen bir çıtanın altında seyretse de tırmanıyor. Bu, Rusya'nın NATO ile bir güç testine girmek ve meydan okumalara yanıt verme gücünün sınırlı olduğunu göstermek istemediği anlamına gelmiyor.

Bu aynı zamanda, “istekliler koalisyonu” ve AB'nin Amerikan rolündeki herhangi bir boşluğu doldurması ve Rusya ile bir tür “güç dengesi” kurması gerektiğini de ortaya koyuyor. Bu nedenle Moskova, Trump'ın tutumundaki değişime dair işaretlerin ardından Avrupa'nın angajmanının kapsamını test ediyor.

Ukrayna savaşının genişlemesinin riskleri

Aynı bağlamda, eylül ayı başlarında özel olarak Fransız Le Canard enchaîné gazetesinin, Fransız Sağlık Bakanlığı'nın 18 Temmuz'da bölgesel sağlık yetkililerine gönderdiği, Mart 2026'ya kadar potansiyel bir “büyük çatışmaya” hazırlanmaları ve hastaneleri donatmaları yönündeki talimatları açıklaması tesadüf değildi. Aynı zamanda, Başbakanlığa bağlı Savunma ve Ulusal Güvenlik Genel Sekreterliği'nin gözetiminde, Sağlık Bakanlığı “çatışma bölgelerinden dönen hastaları kabul etmek için sağlık merkezleri kurmayı” da değerlendiriyor.

Bu, Ukrayna savaşının 2022'den günümüze gelişimine yönelik ihtiyatlı bir yaklaşıma göre; Rus taktiklerinin ve Avrupa'nın yapısal zayıflıklarının “Ukrayna savaşını Avrupa çapında bir yangına dönüştürebileceği” korkusunu yansıtıyor.

Rusya, Ukrayna'daki askeri savaşına paralel olarak, Avrupalı ​​rakiplerine karşı hibrit bir savaş yürütüyor. Söz konusu savaş, siber savaş ile özellikle bazı aşırı sağ partiler aracılığıyla siyasi müdahaleyi de içeriyor

Rusya kırmızı çizgileri aşarken, Washington da Ukrayna'ya uzun menzilli Tomahawk füzeleri tedarik etme olasılığı gibi benzer sinyaller veriyor. Bilindiği üzere Trump daha önce “füzeleri vermeden, nerede kullanılacaklarını ve nereyi hedef alacaklarını bilmek istediğini” söylemişti. O zaman Putin “Tomahawk füzelerinin Amerikan subaylarının doğrudan katılımı olmadan kullanılmasının imkansız olduğu ve bunların Ukrayna'ya gönderilmesinin Rus-Amerikan ilişkilerine zarar vereceği” uyarısında bulunmuştu. Ancak, Rusya’nın ABD ile ilişkileri ne kadar kötüleşirse kötüleşsin, Amerikan taahhütleri güçlenmeyecek, mali ve askeri yükleri (Ukrayna'ya gönderilen Amerikan teçhizatının parasını bile ödeme noktasına varana kadar) üstlenecek Avrupalıları desteklemek şeklinde kalacaktır.

Rusya, Avrupalıları statükoyu kabul etme veya kendilerini, müttefiklerini ve “Avrupa değerler sistemini" aynı anda savunma seçenekleri ile karşı karşıya bırakıyor.

Birden fazla Avrupalı ​​kaynak, Trump'ın çabaları ilerleme kaydetmemeye ve Putin ilerlemeye devam ederse, “Moskova'nın savaşı Ukrayna sınırlarında bitmeyecek. Tüm Avrupa tehdit altında” değerlendirmesinde bulunuyor.

Bu nedenle, tarih bazen hızlanıyor gibi görünüyor. Mevcut durumu donduracak bir çözüme veya uzlaşmaya varılamazsa, Avrupa güvenliği ile Ukrayna güvenliği arasındaki bağ güçlenecek ve tüm Avrupa tehlike altında olacaktır. Rus saldırganlığı karşısında, yanıt vermede herhangi bir gecikme veya erteleme, Ukrayna ve Avrupa'nın güvenilirliği ve güvenliği üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Savaş sona ermezse ve dördüncü yılına girmeye yaklaşırsa, kısmi veya geçici çözümlere güvenmek zor görünüyor. Ukrayna'daki sivilleri ve ülkenin hayati altyapısını korumakla, Avrupalıların Rus saldırılarının yoğunlaşmasına orantılı bir yanıt formüle etmesi mutlak öncelik olmaya devam ediyor.

Avrupa kendini bir buhran içinde görüyor, ancak muazzam risklerle karşı karşıya olan yaşlı kıta teknik, askeri ve finansal olanaklara da sahip. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre en çok ihtiyaç duyduğu şey ise (Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti tarafından ihlal edilen) birleşik bir Avrupa duruşu ve siyasi iradesidir.

Avrupa içindeki Truva atları

Rusya, Ukrayna'daki savaşına paralel olarak Avrupalı ​​rakiplerine karşı hibrit bir savaş yürütüyor. Söz konusu savaş, siber savaş ile özellikle bazı aşırı sağ partiler aracılığıyla siyasi müdahaleyi de içeriyor. Gerçekten de denklemde bir dengesizlik var, çünkü karar alma ve uygulama süreçleri kırılgan olan, siyasi güç kılığında yabancı sızmalara açık olan Avrupa demokrasilerinin aksine, Rus rejimi tek bir kişinin karar alabildiği otokratik bir yapıya sahip ve iktidar devir teslimi yok.

AB, küresel GSYİH'nin yaklaşık yüzde 20'sini temsil ederken, Rusya'nın payı yüzde 2'den az

Avrupa'da yükselen aşırı sağın çoğunluğunun (son zamanlarda Çek Cumhuriyeti'nde ve öncesinde birçok etkin ülkede olduğu gibi) Putin'i desteklediği ve Ukrayna'yı desteklemek istemediği izlenimine rağmen, Fransız ve Avrupa aşırı sağının Ukrayna'daki savaş karşısında son derece zor bir durumla karşı karşıya olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Bu akımın liderleri sık sık Ukraynalıları desteklediklerini ancak Avrupa’nın çatışmaya herhangi bir reaksiyon göstermesini reddettiklerini açıklıyorlar. Bu durum, Avrupa aşırı sağının benimsediği ve onu sıkıntıya sokan tutumu ortaya koyuyor; zira bir yanda (İtalya Başbakanı Giorgia Meloni gibi) “vatanseverliğini” veya “Atlantikçiliğini” kanıtlamak, dil ucuyla Ukrayna'yı desteklediğini açıklamak, diğer yandan Rusya ile örtülü ilişkilerini sürdürmek ve aynı zamanda Donald Trump'a hayranlığını dillendirmek arasında kalmış durumda.

Ancak, bu akım bir noktayı reddetmekte birleşiyor: Rus düşmanlığına dair belirtilere aldırmadan Avrupa'nın savaşa doğrudan müdahil olması.

ggtr
28. Bağımsız Mekanize Tugay askerleri, Ukrayna'nın doğusunda açıklanmayan bir yerde temel eğitim alırken, bir insansız hava aracı saldırısına karşı kendilerini koruyor, 11 Ekim 2025 (AFP)

Gözlemciler, Avrupa'nın zayıf yönlerinin ötesinde, cesaret düzeyinin güçlü yönleriyle orantısız olduğunu belirtiyor. Paradoks çok açık; AB, küresel GSYİH'nın yaklaşık yüzde 20'sini temsil ederken, Rusya'nın payı yüzde 2'den az. Ancak ekonomik rakamların yanı sıra, bir de jeopolitik ağırlık ve siyasi karar alma gücü var. Bunlar ise, ekonomik bir güç merkezi olmaya devam eden ancak jeopolitik bir güç merkezi haline gelemeyen Avrupa'da eksik.

Avrupa, Rusya'nın yayılmacı eğilimlerine karşı koymada, Avrupa ve Atlantik'in tereddütlerinin veya Trump tarzı yarım yamalak önlemlerin bedelini ödeyebilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Trump'tan Hamas’a tehdit: Gazze'de insanları öldürmeye devam ederlerse onları öldürmekten başka seçeneğimiz kalmayacak

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)
TT

Trump'tan Hamas’a tehdit: Gazze'de insanları öldürmeye devam ederlerse onları öldürmekten başka seçeneğimiz kalmayacak

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump bugün (Perşembe) Hamas'ın Gazze'de insanları öldürmeye devam etmesi halinde oraya gidip onları öldürmekten başka seçeneklerinin kalmayacağını belirtti.

Sosyal medya Truth üzerinden açıklamalardan bulunan Trump şu ifadeleri kullandı:   “Eğer Hamas, Gazze'de insanları öldürmeyi sürdürürse ki bu anlaşmada yok, bizim de onları gidip öldürmekten başka seçeneğimiz kalmayacak.”

Trump daha önce Hamas'ın cinayetlerini suçla mücadele operasyonlarına benzetmişti. Bu hafta başında Trump, “Çok tehlikeli olan bir dizi çeteyi ortadan kaldırdılar. Bu çete üyelerinden birçoğunu öldürdüler. Açıkçası, bunu çok da umursamadım” demişti.

Hamas'a kimin müdahale edeceğini belirtmeyen Trump, ABD ordusunun Gazze'de yer almayacağını ifade etti.

Washington'un arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla İsrail güçlerinin Gazze'den kısmi çekilmesinden bu yana Hamas, Şeridin yıkılmış şehirleri üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı, sokaklarda “işbirlikçi” olarak nitelendirdiği kişileri infaz etti.

Cooper : Trump'ın planına uyun

Ortadoğu'daki ABD Merkez Komutanlığı komutanı Brad Cooper Çarşamba günü Hamas'ı Filistinli sivillere ateş açmayı durdurmaya ve Trump'ın planının uygulanmasına uymaya çağırdı.

Ancak Trump, şu ana kadar infazlara ilişkin herhangi bir hoşnutsuzluk belirtmedi.

Salı günü Beyaz Saray'da yaptığı açıklamada Trump, “Bu beni pek rahatsız etmiyor. Sorun değil. Onlar çok kötü bir çete. Diğer ülkelerden çok farklılar" dedi.

Pazartesi günü Gazze ateşkesi kutlamak için İsrail ve Mısır'ı ziyaret eden Trump, Hamas'ın Gazze Şeridi'ni etkileyen “sorunlara son verme” fikrine “açık” olduğunu da sözlerine ekledi.

Air Force One uçağında gazetecilere verdiği demeçte, “Buna açık davrandılar. Onlara bir süre için onay verdik” dedi.

Hareket, anlaşmayı uygulamaya kararlı

Hamas'ın Batı Şeria'daki yöneticilerinden Zahir Cebbarin, ise Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, hareketin Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona ermesini garanti eden anlaşmayı uygulamaya kararlı olduğunu söyledi.

Hamas'ın yayınladığı açıklamada Cebbarin, şu ifadeleri kullandı: “Hareketin, savaşın sona ermesini garanti eden, halkımızı saldırganlıktan koruyan ve yeniden inşa sürecini başlatan anlaşmayı uygulamaya kararlı olduğunu teyit ediyoruz. Ayrıca, halkımız üzerinde herhangi bir uluslararası vesayet biçimini reddediyoruz. Halkımıza kendi kaderini tayin etme ve bağımsız devletini kurma hakkını verme zamanı geldi ve Filistin devleti İsrail lehine körü körüne önyargının esiri olarak kalmamalı.”

Bugün erken saatlerde İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, İsrail hükümetinin Başkan Donald Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme planına bir şans vermek istediğini söyledi, ancak Hamas'ı 19 rehinenin cesetlerini elinde tutmaya devam ederek anlaşmayı ihlal etmekle suçladı.

Bu hafta İsrail, Gazze Şeridi'nde hala tutulduğunu söylediği toplam 28 cesetten dokuzunun kalıntılarını aldı.

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları, İsrailli rehinelerin kalan cesetlerinin teslim edilmesinin önemli çaba ve özel ekipman gerektirdiğini söyledi.


ABD'li yetkililer: Hamas, Gazze Şeridi'ndeki cesetlerin iadesi konusunda varılan anlaşmaya uymayı planlıyor

Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)
Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)
TT

ABD'li yetkililer: Hamas, Gazze Şeridi'ndeki cesetlerin iadesi konusunda varılan anlaşmaya uymayı planlıyor

Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)
Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)

İsrail ordusu bugün, Hamas tarafından rehin tutulan ve cesetleri dün teslim edilen iki rehinenin kimliklerini tespit ettiğini duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformundaki resmi hesabında şunları yazdı: “Ulusal Adli Tıp Merkezi'nde İsrail polisi ile iş birliği içinde kimlik tespit süreci tamamlandı. Sonrasında ordu temsilcileri, kaçırılanların ailelerine, Inbar Hayman'ın ve Kıdemli Onbaşı Muhammed el-Atraş'ın cenazelerinin defnedilmek üzere iade edildiğini bildirdi.”

Adraee, Hayfalı 27 yaşındaki İsrailli grafiti sanatçısı Inbar Hayman'ın 7 Ekim 2023'te Nova Müzik Festivali’nde öldürüldüğünü ve cesedinin Gazze Şeridi’ne nakledildiğini belirtti. Gazze Tümeni Kuzey Tugayı'nda iz sürücü olarak görev yapan 39 yaşındaki bedevi Onbaşı Muhammed el-Atraş da 7 Ekim'de öldürüldü ve cesedi Gazze Şeridi'ne nakledildi.

ABD'li üst düzey yetkililer dün, Hamas'ın Gazze Şeridi'nde tutulan tüm rehinelerin cesetlerini iade etme sözünü yerine getirmeyi planladığını doğruladı. Bu açıklama, hareketin lojistik nedenlerle kalan cesetleri iade edemeyeceğini açıklamasının ardından İsrail'in çatışmaları yeniden başlatmakla tehdit etmesinden sonra geldi.

fr
Kudüs'teki Herzl Dağı Askeri Mezarlığı'nda düzenlenen cenaze töreninde Yüzbaşı Daniel Peretz'in tabutunu taşıyan İsrailli askerler (AP)

Bu yetkililerden biri Washington'da gazetecilere, isminin açıklanmamasını isteyerek şunları söyledi: “Anlaşmaya bağlılıklarını bize sürekli olarak dile getiriyorlar. Bu konuyu sonuca bağlamak istiyorlar.”

ABD’li yetkililere göre Gazze Şeridi’nde cesetlerin çıkarılması zor bir görev. Çünkü bölge tamamen yıkılmış durumda, yani cesetleri çıkarmak için özel ekipman gerekiyor.

dfrgt
Haham Doron Peretz (ortada) ve öldürülen rehine Daniel Peretz'in kız kardeşleri, Kudüs'teki Herzl Dağı Askeri Mezarlığı'nda düzenlenen cenaze törenine katıldı. (AP)

Başka bir ABD'li yetkili ise şöyle dedi: “Sadece dört ceset çıkarıldığında büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yaşandı. Onlar basitçe ‘Biliyorsunuz, biz yolumuza devam ediyoruz’ diyebildi. Ancak ertesi gün ve ondan sonraki gün, biz onlara istihbarat sağladıkça cesetleri geri getirdiler.”

Bu yetkililerin açıklamaları, ABD Başkanı Donald Trump'ın Hamas'ın cesetleri aradığını duyurmasından kısa bir süre sonra geldi.

d
Hamas tarafından teslim edilen iki rehine cesedini taşıyan aracın Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne gelişini bekleyen İsrailliler (EPA)

Trump, Oval Ofis'te gazetecilere Hamas'ın anlaşmaya bağlı olup olmadığına ilişkin bir soruya yanıt olarak şunları söyledi: “Kazıyorlar. Çok sayıda ceset buluyorlar.”

Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz dün gece, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdiren ABD destekli ateşkes şartlarına uymaması halinde çatışmaları yeniden başlatmakla tehdit etti.

ABD'li yetkililer, enkaz altında kalan cesetlerin çıkarılmasının karmaşık olduğunu vurgulayarak, Hamas'ın özel ekipman olmadan daha fazla ceset çıkaramayacağı yönündeki şikayetlerini yineledi.

Bu yetkililerden biri, “Gazze Şeridi'nin tamamı sanki bir film izliyormuşuz gibi tamamen yıkılmış durumda” dedi.

Yetkili, ABD ve diğer arabulucuların, ölen rehinelerin cesetlerinin bulunmasına yardımcı olan kişilere ödül verilmesi fikrini tartıştıklarını söyledi.

Yetkili, anlaşmanın ana arabulucularından biri olan Türkiye'nin, Gazze Şeridi'ne ceset kurtarma uzmanları göndermek için görüşmelerde bulunduğunu açıkladı.

ABD’li yetkililere göre, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Azerbaycan da dahil olmak üzere diğer ülkeler, Filistin topraklarını istikrara kavuşturmak için uluslararası bir güce katılmayı düşünüyor.