Ruhani, yaptırımların kaldırılması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) anlaşmayı uzatmak için Tahran ile müzakerelere yöneldi.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, UAEA Başkanı Rafael Grossi 'yi Tahran'da kabul etti (Arşiv - Reuters)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, UAEA Başkanı Rafael Grossi 'yi Tahran'da kabul etti (Arşiv - Reuters)
TT

Ruhani, yaptırımların kaldırılması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, UAEA Başkanı Rafael Grossi 'yi Tahran'da kabul etti (Arşiv - Reuters)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, UAEA Başkanı Rafael Grossi 'yi Tahran'da kabul etti (Arşiv - Reuters)

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak amacıyla Viyana’da düzenlenen müzakerelerde ‘yaptırımların kaldırılması için temel bir anlaşmaya ulaşıldığını ve görüşmelerin nihai bir anlaşmaya varmak için detaylar çevresinde devam ettiğini duyurdu. Aynı şekilde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) 20 Mayıs’ta, cuma günü sona erecek olan nükleer tesislerin izlenmesine ilişkin üç aylık anlaşma ile ilgili ilerleme yolları konusunda İran ile görüşmelere devam ettiğini duyurdu.
Ajans yaptığı açıklamada, UAEA Başkanı Rafael Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi’nin 21 Şubat’ta, halen yürürlükte olan (üç aylık) iki taraflı geçici bir teknik anlaşma üzerinde uzlaşı sağladığını bildirdi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Ajans ve İran şu an mevcut anlayışın uygulanmasıyla ilgili istişarelerde bulunuyor. UAEA Başkanı ilerleyen günlerde Yönetim Kurulu’nu gelişmelerden haberdar edecek.”
Ajans tarafından yapılan açıklama, İran ve UAEA arasındaki geçici teknik anlaşmanın sona ermesinden önce geldi. Anlaşma, Tahran’ın geçen şubat ayında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) ek denetim protokolünü ihlal etmesinden sonra gerekli izleme ve doğrulama faaliyetlerinin devam etmesine olanak sağlıyordu. Söz konusu dönemde İran Atom Enerjisi Kurumu (İAEK), ABD yaptırımlarının üç ay içinde kaldırılması halinde kamera kayıtlarının ajansa teslim edileceğini ancak mühlet sona erene kadar yaptırımlar kaldırılmazsa bu kayıtların imha edileceğini bildirmişti.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, anlaşma temelinin ‘nükleer programa ilişkin kayıtlara, bunların ajansa teslim edilmeksizin korunmasına’ dayalı olduğunu belirtti. Zarif, kayıtların ajansa doğrudan değil, günlük ya da haftalık olarak teslim edildiğini aktardı. Ayrıca anlaşmanın İran’ın iyi niyetini gösterdiğini söyledi. Aynı şekilde anlaşma detayları gizli tutulurken Grossi ise UAEA’nın ulaşamadığı, İran’ın uranyum zenginleştirme gibi en hassas faaliyetleriyle ilgili, kara kutuya benzer bir veri toplama sistemine dikkat çekti.
Grossi, ABD Nükleer Risk girişimi Kuruluşu’nun ev sahipliği yaptığı bir programda şu açıklamalarda bulundu:
“Nihayetinde bu tüm bu bilgilere ulaşmak üzere, o dönemde gerçekleşen tüm ana faaliyetleri izlemeye ve kayıt altına almaya devam etmemizi sağlayan bir sistemdir.”
Anlaşma, İran ve ABD arasında 2015te varılan nükleer anlaşmanın tekrar rayına oturması için dolaylı görüşmelerin devam etmesi açısından önemli. Fransa, İngiltere ve Almanya’dan üst düzey diplomatlar geçen çarşamba günü yatıkları açıklamalarda çözüm bulmanın son derece önemli olduğu konusunda uyarıda bulundular.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve baş nükleer müzakereci Abbas Arakçi, İran ve ABD arasındaki dolaylı müzakerelerin dördüncü turunun sona ermesinden saatler sonra Japonya merkezli ‘NHK’ kanalına yaptığı açıklamada “ABD, nükleer anlaşmaya dönmek için zor kararlar almalıdır” dedi. ABD’nin anlaşmaya geri dönme ve yaptırımları kaldırma zamanının geldiğini vurguladı.
Anlaşmaya taraf üç Avrupa ülkesi (Fransa, Almanya ve İngiltere) tarafından yapılan ortak bir açıklamada “Nükleer ve yaptırımlar düzeyinde nihai bir anlaşmaya varılmasına ilişkin bazı çerçevelerin hazırlanabileceğini düşünmeye başladık. Veriler, son ayrıldığımız zamankinden farklı” ifadesi kullanıldı. Ancak söz konusu üç ülkenin temsilcileri “Halen son derece zorlu konular olması nedeniyle başarı garanti edilemiyor” açıklamasında bulundu. AFP’ye göre söz konusu temsilciler bazı teknik sorunların karmaşıklığı göz önüne alındığında ‘ileride karşılaşılabilecek zorlukların küçümsenmemesi gerektiğini’ vurguladılar.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Vekili Jalina Porter ise Avrupa’nın tutumuyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı. Ancak geçmiş görüşmelerin, İran ve ABD’nin geri dönmek ve nükleer anlaşmaya karşılıklı uyum sağlamak için ortaya koymaları gereken ‘seçenekleri netleştirdiğini’ belirtti.
Diğer yandan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran’da büyük bir güvenle yaptığı açıklamada Viyana müzakerelerinde ‘büyük ve temel bir adım attığını’ ifade etti. İran’a yönelik ABD yaptırımlarının kaldırılması için ‘temel bir anlaşmaya’ ulaşıldığını dile getiren Ruhani, nihai bir anlaşmaya varmak için de ‘detaylar’ üzerinde müzakerelerin devam ettiğini söyledi.
Ruhani, Viyana görüşmelerindeki diğer tarafların, ‘petrol, petrokimya, deniz taşımacılığı, sigorta, merkez bankası ve bankalar da dahil olmak üzere temel yaptırımları kaldırmayı kabul ettiklerini’ aktardı.
İran Cumhurbaşkanı geçen çarşamba günü düzenlenen kabine toplantısında, yaptırımların kaldırılması hususunda ‘yas tutmakla’ suçladığı iç tarafları hedef aldı.  Ruhani, mevcut Viyana müzakerelerinin sona ermesini ‘İran’a yönelik yaptırımlara karşı bir zafer’ olarak nitelendirdi.
Ruhani, 200 İranlı milletvekilinin Tahran’ın nükleer anlaşmaya uymak için tüm yaptırımların kaldırılması şartına bağlılığını teyit etmesinden bir gün sonra da açıklamada bulundu. Ruhani yönetiminin politikalarını destekleyen Etemad gazetesi, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Avrupa turu ve Avusturya, İspanya, İtalya ve İrlanda’dan yetkililerle yaptığı görüşmelerin, nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması bağlamında geldiğini yazdı. Gazete haberinde şu ifadelere yer verdi:
“İran ile Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilerin kalitesi, nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılmasının ardından önceki yıllardan farklı olacağını gösteriyor” ifadelerine yer verdi.
Gazete, Zarif’in Avusturya Başbakanlık binasına dayanışma amacıyla İsrail bayrağı asılması nedeniyle ziyaretini son anda iptal ettiği duyurmasının ardından Dışişleri Bakanı’nın Avusturyalı yetkililerle nasıl görüştüğüne dair ise detay vermedi.
Gazete ayrıca Tahran’ın nükleer anlaşmanın uygulanmaya başlamasından sonra ‘bu ülkelerin yatırım ve ekonomik iş birliği için ön sıralarda yer aldığına’ dair bir mesaj vermek istediğini aktardı. Aynı şekilde Zarif’in bu ülkelerde karşılanma şeklinin, ‘İran ile ekonomik ilişkilerin canlanmasına yönelik olumlu bakışın bir göstergesi’ olarak nitelendirdi.
Diğer yandan Jahane Sanat gazetesi, İran Cumhurbaşkanı’nın muhaliflerine yönelik eleştirilerinin nedenlerine değinirken, “Tahran’daki Viyana, iş bölümü veya çıkar çatışmaları” başlığı ile bir makale yayınladı. Makale, İranlı yetkililer arasındaki ikililik ve bölünmenin arkasındaki birkaç senaryoya işaret etti.
Gazete, senaryolardan birinde bir yanda hükümet yetkilileri, hükümet başkanlığı ve yandaşları ile diğer yanda da hükümeti eleştiren muhalifler ve radikaller arasındaki tartışmanın ‘farklı gruplar arasında ekonomik ve siyasi çıkarlar hususunda geniş ve oldukça derin çatışmalardan kaynaklandığını’ belirtti.
Gazete, her iki tarafın da ‘ekonomik ve siyasi kârın diğerine gitmemesi için’ yaptırımların kaldırılması senaryosunun, yürütme otoritesi üzerindeki hakimiyeti sırasında gerçekleşmesini istediğini yazdı.
Ancak Jahane Sanat’a göre dikkate alınması gereken daha ciddi bir senaryo mevcut. O da hükümetin ve parlamenterlerin perde arkasındaki samimiyetinin ve barışçıllığının, aralarındaki çatışmanın yasama ve yürütme organları arasında bir rol paylaşımı olarak görülmesi gerekliliği’. Gazete, “Başka bir ifadeyle, parlamento sopa, hükümet ise havuçla geliyor. Bu nedenle Batı ile anlaşmazlık sadece sözde kalıyor” ifadelerini kullandı. Gazete, İranlı yetkililerin tavırları doğrultusunda ikinci senaryoyu ön plana çıkardı. Öyle ki İran Cumhurbaşkanı da çarşamba günü kabine toplantısında nükleer müzakerelerin hükümetten daha yüksek bir mevkide tasarlandığını ve hükümetin alınan kararları uyguladığını söylemişti.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.