Rafsancani: Tahran rejimi Filistin’i istismar ediyor

İran, Suriye ve Yemen’e müdahale ederken ve içeride İranlıların hakları engellenirken, Tahran’ın Filistin meselesine dair tutumu çelişkili

Faize Haşimi Rafsancani
Faize Haşimi Rafsancani
TT

Rafsancani: Tahran rejimi Filistin’i istismar ediyor

Faize Haşimi Rafsancani
Faize Haşimi Rafsancani

Camelia Entekhabifard
İran siyasetinin önemli ismi Ayetullah Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin kızı olan Faize Haşimi, İran rejimine yönelik can yakan eleştirileriyle tanınan siyasi bir aktivist. 1996’da Tahran’da en çok oy alan ikinci kişi olarak İran parlamentosuna seçildi. Açık sözlülüğü ve hükümete yönelik aleni eleştirisi, onu geçen yıllarda cezaevine soktu. Son zamanlarda Donald Trump hakkındaki tartışmalı açıklaması (hükümete daha fazla baskı yapacağı için Trump’ın yeniden seçilmesinin İranlılar açısından daha iyi olacağını söylemişti) ve Haziran ayındaki İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmayacağını belirtmesi tartışmalara yol açtı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Persian’dan aktardığı röportajda Rafsancani, Suudi Arabistan ile ilişkiler de dahil olmak üzere, dış baskıların İran rejiminin politikalarına etkisi hakkında konuştu. Ayrıca seçimlere katılmamasının nedenlerinden ve İran hükümetinde yer alan reformistlerin kendilerini içinde buldukları çıkmazdan bahsetti. İslam Cumhuriyeti rejiminin zirvesindeki isim olan Ayetullah Hamaney’in ölmesi halinde oğlu iktidarı miras alamazsa, ülkeyi yönetmesi için üç kişilik bir heyet atanacağı belirtti. İran rejiminin zirvesindeki liderlik makamının adı “Veliyyi Fakih” ve “Devrim Rehberliği” şeklinde isimlendiriliyor.

Seçimler ve reformistlerin çıkmazı
Kendisinin ve onu takiben İranlıların seçimlere katılmamasının İran İslam Cumhuriyeti açısından önemli olup olmadığı sorusuna ve “Halkın katılım oranının düşüklüğü, seçimlerin meşruiyeti için bir sorun teşkil etmiyor” diyen Anayasa Koruma Konseyi Sözcüsü Abbas Kedhudayi’nin ifadeleri hakkındaki soruya ise yanıt veren Faize Haşimi, “Vatandaşların seçimlere katılmamasının, muhafazakarlara oy vermeyen toplumun evde kalacağı anlamına geldiğini düşünüyorum, bu onların arzusu. Bunlar seçimlere katılırsa, muhafazakârlar seçimleri kazanamayacak. Tıpkı son seçimde Ruhani'nin ve ondan önce Hatemi’nin kazanması gibi. Ancak Kedhudayi’nin, seçimlerin meşruiyetini zedelenmeyeceği yönündeki ifadelerinin doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü halkın oy kullanıp kullanmama hakkı vardır. Oy kullanmazlarsa, yasal açıdan bakıldığında, bir aday oyların küçük bir yüzdesini kazansa bile sorun olmaz. Ama bence rejimin meşruiyeti sorgulanabilir. Çünkü oy vermeyenler temelde protesto ediyorlar ve oy kullanmayarak bir şeyler söylemek istiyorlar. Ve katılımcıların yüzdesi düşükse bu, oy vermekten çekinenlerin bir sorunu olduğu anlamına gelir. Onların, sonu olmayan bir reddi bulunuyor. Zira oy sandıklarını sonuca ulaşmaları açısından önemli görmüyorlar. Hükmün, çoğunluk oyuna göre ilerlediğini ve çoğunluğun istediğini elde ettiğini düşünmüyorlar. Vatandaşın oyu hükümet için önemliyse, bir şeyin değişmesi gerekir. Ve insanların oy kullanmaya gitmemesinin nedeni, değişiklik arıyor olmalarıdır. Onlar, oy kullanmayarak bir şeyler göstermek istiyorlar. Hükümeti yönetenler bunu umursuyorlarsa, sistemdeki birçok şeyin baltalanacağını bilmeli” değerlendirmesinde bulundu.
Eski İranlı parlamenter, reform hareketini sert bir şekilde eleştirirken, kısmi olarak da bu meseleye değindi. Bu bağlamda kendisine şu soru yöneltildi; Reformistler iktidar mücadeleleri için sloganları terk ettiler mi? Öte yandan muhafazakârlar için iktidarın ana çekirdeğiyle bağlantılara sahip olmanın politikadaki yerlerini uzun süre garanti altına almak anlamına geldiği iyi biliniyor. Reformistlere yöneltilen eleştiriler ve kamu desteğinin olmadığı göz önüne alındığında, İran siyasetinde, seçimlerinde, yönetiminde ve kontrolünde herhangi bir tıkanıklık görüyor musunuz? İran halkının yıllardır iktidarda herhangi bir temsilcisi bulunmuyor ve her protestolarında şiddetli bir baskıyla karşılaştılar. İran halkına yönelik bu siyasi ablukanın akıbeti ne olacak?
Rafsancani, söz konusu sorulara yanıt verirken, “İzin verin bazı varsayımlarınızı düzelteyim ve kendi fikrimi sunayım. Reformistler, iktidar mücadelesinin bir parçası değil. Keşke olsalardı. Onlar, en zayıf koşullarda hayatta kalmaya çalışıyor. Taviz vermeye devam ediyorlar ama hiç taviz almıyorlar. İktidar peşinde değiller. Reformistler, statükoyu sürdürmek istiyor ve tamamen onun ağına düşmüş haldeler” değerlendirmesinde bulundu.


Eski İran Milletvekili Faize Haşimi Rafsancani, parlamentoda konuşuyor (AFP)

Rafsancani, “İran halkının yıllardır iktidarda temsilcisinin olmadığı söyleminize katılmıyorum. Ne zaman seçim yapılsa, halkın temsilcileri parlamentoya, şehir konseylerine, başkanlığa ve Uzmanlar Meclisi’ne gitti. Ancak son 4 yıldır, yani babamın ölümünden beri reformcular yolunu yitirdi. Son 4 yılda, halkın temsilcileri ya halkla bağlarını kaybetti ya da bu bağlar önemli ölçüde azaldı. Halkın taleplerine bakmaz oldular ve maalesef diğer yolu seçtiler: Halktan uzak, iktidara yakın olmak” ifadelerini kullandı.
Faize Haşimi, “Siyasi tıkanıklıklar olduğunu düşünmüyorum. Ama reformcu hareketin çıkmaza girdiğini görüyorum. Hükümet, insan hakları, ekonomik kalkınma, yönetim ve diğer pek çok konuda kimi reformlar yapmaya çalışanların gitgide çıkmaza girdiğini düşünüyorum ama bunu tanımlamak için en doğru terim ‘politik çıkmaz’ mı emin değilim. Ancak insanların oy kullanmayabileceği gerçeği, bu kişilerin reform hareketinin çıkmazda olduğunu gördükleri anlamına gelir ve insanlar ne kadar denerse denesin, olması gereken şey çok sınırlı bir ölçüde bile gerçekleşmez” dedi.

Hamaney’den sonra ne olacak?
Toplumun büyük bir kesimi, bu seçimlere katılmayacak olsa da diğer yandan seçimlerin oldukça önemli olduğuna dair konuşmalar devam ediyor. Çünkü Ayetullah Hamaney’den sonrası ilgili sorular var ve birçokları bu seçimleri kazanan herhangi bir siyasi çizginin Devrim Rehberi’nin ölümünden sonra iktidarı elinde tutabileceğini düşünüyor.
Bu bağlamda Rafsancani’ye, ‘Rehberlik makamının miras yoluyla geçmesi mümkün mü? Yani Ayetullah Hamaney’in oğlu babasının halefi mi? Şu anda siyasi tıkanıklıkla karşı karşıyayız ve Rehber’in politikayı tepeden kontrol ettiğini görüyoruz. Nitekim halk, herhangi bir siyasi yetkili veya bahsettiğiniz herhangi bir seçilmiş yetkili halkın fikrini dayatamıyor. Bu devam edebilir mi? İslam Cumhuriyeti, Ayetullah Hamaney’den sonra da devam ederse, Rehberlik makamı nasıl ayakta kalabilir?” sorusu yöneltildi.
Faize Haşimi Rafsancani ise, “Bu seçimi diğerlerinden farklı görmüyorum ve Ayetullah Hamaney sonrası kimin Rehber olacağı konusunu etkileyeceğini düşünmüyorum. Devrim Rehberi olmaya giden yol, Cumhurbaşkanı olmaya giden yoldan ayrı. Onları birbiriyle bağlantılı görmüyorum. Aynı zamanda Rehberliğin miras yoluyla geçip geçmeyeceğini gerçekten ön göremeyiz. Edindiğim bilgilere göre gelecek Devrim Rehberini üç kişilik bir komite seçebilir. Ancak bu, bugün kim cumhurbaşkanı olursa, mesela Reisi, sonraki Rehber olacak demek değil. Bu olur ya da olmaz, ama ben cumhurbaşkanı olmakla Rehberlik arasında bir bağ olduğunu düşünmüyorum” şeklinde yanıt verdi.
Hamaney’in halefini seçecek üç kişilik bir komitenin detayları hakkında ise Rafsancani, “Birkaç yıl önce bu komitenin kurulduğunu, ancak resmi olarak ilan edilmediğini duyduk. Belki de böyle bir yapı aslında mevcut değil ve belki duyduğumuz bu bilgi kamuoyunu yanıltmak için de yayılmış olabilir. Bu komite Hamaney sonrası kimin Rehber olacağına karar verecek, ancak komitenin yapısının bizim duyduğumuz gibi olup olmadığından da emin değilim. Bunu birkaç yıl önce duyduk. Belki üyeleri arasında Reisi ve belki de Laricani de vardır ama emin değilim. Şu an bu üç kişilik komitenin üyelerinin kim olduğunu hatırlamıyorum ve daha fazla bilgiye sahip değiliz” ifadelerini kullandı.
İran’da yaşayan ve hayatı boyunca politik çalışmalar yapmış olma tecrübesine dayanan Rafsancani, Ruhani bir lider tarafından yönetilen İslam Cumhuriyeti’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Ayetullah Hamaney’den sonra, bir sonraki Rehber’i bugün olduğu gibi iktidarın çoğunu elinde tutacak mı? sorularına yanıt veren Rafsancani, şu ifadeleri kullandı;
“Evet tabi ki. Rehberlik, anayasal bir makamdır ve biz anayasayı değiştirene kadar, doğal olarak bu sistem devam edecektir. 1989’da, yani devrimden 10 yıl sonra yapılan değişikliklerin ardından anayasanın değiştirilmesi gerçekten zorlaştı. Her şey Rehber’in görüşüne bağlı ve onun tarafından onaylanması gerekiyor. Yeni bir anayasa referanduma götürülmeden önce ruhani Rehber’in her şeye karar vermesi gerekiyor. Rehberlik makamının gelecekte hayatta kalmayacağına dair hiçbir kanıt yok. ‘Bu rejim faaliyetlerine devam edebilir mi?’ sorusuna gelince, evet, rejim olduğu gibi devam edebilir. Bu ülkenin her yerinden para fışkırdığı için ve para olduğu sürece rejim yaptıklarına devam edecek.”

Devrim Muhafızlarının Yolsuzluğu
Rafsancani konuşmasında, finansal ve parasal kaynakların ülkeye akışına dikkati çekti. Bu bağlamda bu paranın çok adaletsiz şekilde dağıtıldığı bilinirken, yolsuzluğun yayılma nedenlerinden birinin de ülkenin tüm ekonomik kurumlarına karışan, siyasete, kültüre ve güvenliğe dahil olan Devrim Muhafızları’nın rolü olduğu ifade ediliyor. Bu çerçevede Faize Haşimi’ye ‘Silahlı bir gücün iktidarın tüm organlarında var olması İran’ın geleceği için ne kadar tehlikeli?’ sorusu yöneltildi. Rafsancani ise yaptığı açıklamada, “Buna gelmeden önce, yanlış yönetimin en önemli sorunlarımızdan olduğunu söylemeliyim. Çünkü İran’da meritokrasi yok, işe liyakat ve ehliyet sahipleri getirilmiyor. Makamlar politikaya, ideolojiye ve ahlaki değerlere göre dolduruluyor. Uzmanlar kenara atılıyor ve kullanılmıyor. Yetişmiş yöneticilerimiz yok ve bu, İran’ın şu an baş problemlerinden” ifadelerini kullandı.

Rafsancani sözlerinin devamında ise şunları söyledi;
“Paranın doğru yerlere harcanmaması sorunu da büyük oranda bu yanlış yönetim sorunuyla alakalı. Şu anda pek iyi yöneticilerimiz yok. İyi ve uzman yöneticileri nadiren görüyoruz. Devrim Muhafızları hakkında söylediklerin doğru. Ne yazık ki şu anda her şey Devrim Muhafızları’na çıkıyor. Ekonomi, sosyal işler, siyasi işler, yargı ve politikada onların izlerini görebilirsiniz. Bu, anayasaya aykırıdır ve Devrim Muhafızları’nın dahli, yanlış yönetim sorununun da nedenlerindendir.”
Röportajda, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) rolü, bölgeye müdahalesi, Suudi Arabistan-İran ilişkileri ve neden olduğu sorunlar üzerinde de duruldu. Haşimi Rafsancani’nin hükümette ciddi muhaliflerin varlığıyla, iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek için çok çaba sarf ettiği biliniyor. Peki ya kızı, İran ile Suudi Arabistan arasında ilişkilerin varlığının, İran ekonomisi üzerinde olumlu bir etkisi olabileceğini, kapıyı İranlı hacılara ve bölgede barış ve güvenlik varlığına açabileceğini düşünüyor mu? Ayetullah Hamaney, Riyad ile var olan gerginliği yatıştırmak için Devrim Muhafızları’nın davranışını değiştirebilir mi? Dini Lider’in ‘Bu gerginlik, olumsuz diplomasiyi, yani bölge işlerine müdahaleyi atlatma yolunu teşvik ediyor’ dediğini duyduk.
Söz konusu sorular çerçevesinde Rafsancani, Suudi Arabistan ile ilişki kurma fikrine de değinirken, “Öncelikle, söz konusu ifadeler Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’e ait. Ve aslında bu alanda öncelik diplomatik değil siyasidir. Ne yazık ki yıllardır dış politikamız, saldırgan hale geldi ve diğer ülkelerle uluslararası hukuk ilkelerine dayalı yapıcı ve kapsamlı bir etkileşime sahip değil. Tabi ki İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde yaşanan bozulmanın tüm sorumluluğunu Devrim Muhafızları’na yükleyemem. Bunun, hükümetin kendisinin bir başarısızlığı olduğunu düşünüyorum. Özellikle de babam hayattayken bu konuda, hiçbir çaba sarf edilmedi. Aslında fırsat kaçırıldı. Asıl konuşmama şimdi başlıyorum. Sonucun ne olacağını bilmiyorum, ama başkanlığı muhafazakârlar üstlenirse, bu sorunu elbette mevcut şartlar altında çözeceklerini düşünüyorum. Çünkü sorunlarımızdan biri de istediğini yapmak istediği ve bunları kimin adına yapacağıdır. Hükümet adına ya da reformistler adına yapabilir ya da iktidardaki muhafazakarların bir kısmı adına yapabilirler. Ortaya çıkan tıkanıklıkların çoğu bu ayrıntılardan kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı.
Rafsancani, “Meclis’teki İslami ittifak grubunun merkezi konsey üyesi Hamidrıza Taraki, ABD ile müzakereler yapılacaksa bunun, muhafazakârların işi olduğunu söyledi. Belki şu an Suudi Arabistan ile ilişkiler meselesini çözme yönüne gideceklerdir, çünkü ister Ortadoğu bölgesi ister tüm İslam ve Arap ülkeleriyle ilişkileri açısından olsun bu durum önemli. Bu, ülkelerle ilişkilerimizin geliştirilmesinde çok önemli bir rol oynayacak. Suudi Arabistan’a yalnızca bir ülke olarak bakmıyoruz. O, çok sayıda Arap ve İslam ülkesini temsil ediyor. Dolayısıyla onunla ilişkilerimiz, tüm bu İslam ülkeleriyle ilişkilerimizi etkiliyor” dedi.
Suudi Arabistan’ın İran’la ilişkisinin önemi göz önüne alındığında Hamaney’in, İran’ın Arap dünyasındaki nüfuzundan ve Arap ülkelerinin işlerine karışmasından elde ettiği faydalara rağmen İslam Cumhuriyeti’nin ilişkilerin kurulmasına tamamen aykırı olan davranış ve politikasını gözden geçirmesi mümkün mü?


Haşimi Rafsancani’nin ölümü, Arap bölgesiyle sakinleşme çabalarını etkiledi (AFP)

Söz konusu soruya yanıt veren siyasi aktivist, “Tecrübeler, stres altındayken davranışlarımızı genellikle biraz değiştirdiğimizi ortaya koydu. Nükleer anlaşmayla ilgili mevcut sorunlar ve ABD’yi anlaşmaya geri döndürmek amacıyla devam eden görüşmeler, bu meseleyi aynı çerçeveye koyarsak çözülebilir. Artan uluslararası baskı varlığının ve İran’daki etkilerinin bizi politikamızı değiştirmeye ittiğini düşünüyorum. Ama aynı zamanda baskının da doğal olarak devam edeceğine inanıyorum. Pek bir umudum yok, olağandışı bir durumu kabul etmeli ve ardından politikaları değiştirmeye karar vermelisiniz. Yetkililerin çoğunun konuşmalarına bakarsanız, çiçekler ve kuşlar varmış gibi konuştuklarını göreceksiniz. Onlara göre gücün, büyümenin, gelişmenin, ilerlemenin, ahlakın, kültürün ve her şeyin zirvesindeyiz ve dünya devriliyor! Gelişmiş ülkelerin birçok sorunu var. Biz tepedeyiz, hepsi ise en aşağıda!” açıklamasında bulundu.

İran’ın Filistin konusundaki tutumu çelişkili
Bölge siyasetini genişletmek istediğimizde İsrail’le ister istemez karşılaşacağız. Ateşkes sağlanan Filistin ve İsrail arasındaki çatışma meselesine yöneleceğiz. İslam ülkeleri, Filistin’i destekledi ve ateşkes koordine edildi. Öte yandan Tahran’ın son 42 yıldır kendisini Filistin halkının yegane destekçisi olarak görmesine rağmen radikalizm yanlısı grupların desteklenmesi, Filistin halkının koşullarını şimdiden daha da kötüleştirdi. Bu çerçevede İran’ın Filistin ve İsrail’e yönelik politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rafsancani, “Başlangıçta bazı hipotezler sunmama izin verin. İsrail saldırgan ve suçludur. Size Filistin’in işgalini anlatayım. Tarihe baktığımızda İran’ın istila edilmiş birçok parçasını görürüz. Örneğin Türkmençay Antlaşması, Gülistan Antlaşması ve çeşitli savaşlar; İran aynı şeyi yapmadı.

Kırım işgali ve Suriye’de katliamlar
Şu an Rusya’nın Kırım yarımadasını gasp ettiğini görüyoruz. Bir toprağın gasp edilmesi hususunda bu kadar hassassak Rusya ile nasıl iyi olabiliriz? Orası bizim için önemli değil ama burası bizim için çok önemli! Burada Müslümanların var olduğunu söylüyorlar. Bir soru sormak istiyorum. Arap Baharı’ndan sonra Suriye’de ölenlerin sayısı ne kadar? Beşşar Esed’i korumak için, Suriye’de baştan beri danışman ve dini türbelerin savunucusu olarak faaliyet gösterdik. Bize yöneltilen pek çok suçlama var, bunlar az değil. Bu durumla benim bir ilgim yok. Bunu kendimiz kabul ettik ve resmen ilan ettik. Suriye’de 10 yıldan az bir süre zarfında ölenlerin sayısına bakarsak, geçen yüzyılda Filistin topraklarının işgali ve İsrail suçları nedeniyle öldürülen Filistinlilerin sayısından çok daha fazla olduğunu görürüz. Müslümanları öldürmek kötü bir şeyse, bu kadar çok Suriyeli Müslümanın öldürüldüğü bir yerde nasıl bulunabiliriz? Bu, bizim bir çelişkimiz olduğu anlamına gelir. Filistin halkını veya Filistin’i destekleyen bu politika benim hoşuma gitmiyor. Çünkü adaletsizlik ve suçla yüzleşmek istiyorsak, orada söz sahibi olabilmek için doğru bir örneklik ortaya koymalıyız. Tam tersine İran kötü örnekliğin adresi. Koşullarımız İsrail’den daha kötü. Suriyeli sivillerin katledilmesi veya Yemen’de yaşananlarla ilgili olarak bize yöneltilen suçlamalar var” değerlendirmesinde bulundu.

İranlı Sünniler
Faize Haşimi Rafsancani, “Filistinli Sünnilerin haklarını savunmak istiyorsak, o zaman neden önce İran’daki Sünnilerin haklarına değinmiyoruz? Onlar, bu ülkede eşit haklara sahip değiller. Neden bu politikayı takip etmemiz gerektiğini anlamıyorum. Filistin’deki durumu her geçen gün daha da kötüleştirdiğimize inanıyorum. Yaser Arafat, Filistin’de basit bir isim değildi. Barış için gitti, ama biz onu terk ettik. İslami Cihat ve Hamas hareketlerine destek verdik. Ve politikalarımızı değiştirdik. Filistin ve İsrail ile ilgili takip ettiğimiz politikaların, adaletsizlik ve suçla mücadele için samimi ve gerçek olduğu fikrini kabul etmiyorum” dedi.

İki devletli çözüm
Faize Haşimi, “Tarih boyunca tüm bu ülkeler parçalandı ve birleşti. Çok fazla hassasiyet yoktu. Şu an inanıyorum ki, eğer kalbimiz gerçekten Filistin halkının iyiliği için atıyorsa, iki devletli çözümü desteklememiz gerekir. Şu an dünya siyasetine baktığımızda Müslüman ülkeler, Birleşmiş Milletler (BM) ve diğerleri buna onay veriyor. Yan yana yaşayabilecek iki devlet inşa etmeye doğru ilerlemek için bu fırsatı değerlendiriyorlar. Bu ülkeler, 70 yıldan fazla bir süredir savaşıyorlar. Peki ne oldu? Nereye gittiler? Her şey tekrar tekrar tecrübe edilemez. Elbette bu, Batı’nın İsrail’e 1967 sınırlarına dönmeleri konusunu ciddiye alması için baskı uygularsa gerçekleşecek ve iki devletin kurulması sağlanacaktır” dedi.

İran rejimi Filistin’i istismar ediyor
İslam Cumhuriyeti liderlerinin Filistin’den gerçekten ne istediklerini sorduğumuzda Rafsancani, “Tahran’ın, ondan bir şey istediğine inanmıyorum. Düzenli olarak harcıyor ve hiçbir şey almıyoruz. Bu, İslam Cumhuriyeti'nin kimliğini vurgulamak içindir. ‘Bir tavuğun tek bacağı vardır’; Bu, aynı hatalarda inat ve ısrar eden bir İran atasözüdür. Ona sahip değilmişiz gibi görünüyorsak, İslam Cumhuriyeti olmayacağız. Mahmud Abbas ve öncesinde Yaser Arafat, barış sağlayıp bağımsız bir Filistin devleti kursa da kimliğimizi korumak için bu politikalarda ısrar etmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Rafsancani, “Her zaman mevcut kritik durumda kalabilmemiz için bunun bir kimlikten fazlası ve daha fazla iç tüketim aracı olduğunu düşünüyorum. Şu ana kadar bu meselenin bir faydası bulunmuyor, sadece İran’ın maliyetlerindeki bir artışı temsil ediyor. Örneğin ABD ile ilişkimizin olmaması, kimliğimizin bir parçası haline geldi. Bu yanlış politikaya zaman harcamak için bir nedenimiz yok. Bu konuda halkımızın kaderini tamamen feda ettik. Ticaretimizi ve ekonomimizi feda ettik. Filistin’de de durum böyle” dedi.

Bir sonraki cumhurbaşkanı kim olacak?
İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerine, adayların ve bir sonraki cumhurbaşkanının uygunluğuna ilişkin beklentilerine değinen Rafsancani, “Seçimlere gelince, kimin kalacağını ve kimin dışlanacağını kestirmek ve nihayetinde bir sonraki başkanın kim olacağını bilmek zor. 52 yetkilinin ismi kayıtlı. Anayasa Koruma Konseyi, adaylar için bir dizi koşul belirledi. Cumhurbaşkanlığına aday olan bazı bakanlar, valiler ve Tahran Valisi şartları yerine getirememiş olabilir” dedi.
Faize Haşimi, “Ama adayların aynı çerçeveye göre uygunluğunu teyit etmek istiyorlarsa, bu adaylar fazladır. Anayasa Koruma Konseyi tarafından adaylıklarının uygunluğu belirtilen adaylar, kadın. Ama tabi ki bunlar bir analizdir, bir bilgi değil. Bir kadının aday olabilmesi için kadın cumhurbaşkanı hususunda konuşmalar yapıldı. Politikacılar terimi, kadınları da etkiler oldu” dedi.
Rafsancani, “Bu, Anayasa Koruma Konseyi sözcüsüne birçok defa soruldu. Kendisi, basın röportajlarında kadınların seçimlere katılabileceğini söyledi. Bu durumda, meşru, hukuki ve fıkhi açıdan bir sorun yok. Anayasa Konseyi’nin kadınlara bakan ve vali olma izni verdiğini söylemek lazım. Nitekim Ruhani, İçişleri Bakanlığı’ndan birkaç kadını vali olarak atamasını istedi.” ifadelerini kullandı.
Rafsancani, “Kur’an’da Sebe Melikesi geçiyor ve ona dair birçok övgüler yer alıyor. Bunun karşısında, kadınlara vali veya bakan olma hakkını vermeyecek bir devlet başkanı bulunuyor. Şu an cumhurbaşkanı adayının bir bakan olmasını şart koşuyorlar! Kadınların aday olmaması meselesine sıkışıp kaldıklarını düşünüyorum” dedi.
Rafsancani, “Belirledikleri koşullar yasadışıdır. Çünkü Anayasa Koruma Konseyi, hiçbir şekilde yasama ortaya koyamaz. Yasama, onun işi değil. Elbette daha az aday olacak. Ama kimin kalacağını ve kimin dışlanacağını bilmek çok zor. Tüm adaylar kalifiye olmak ister, ancak bu zor. Oylar bölünüyor ve seçimlerin her zaman 4 ila 6 adayı bulunuyor. Mevcut koşullarda Ali Laricani, adaylık başvurusu yaptı. Ancak iki yıldır Yargı Erki Başkanı olan İbrahim Reisi, bu süre zarfında seçimlerde çalıştı, seyahat etti, konuştu, ancak hiçbir şey yapmadı. Yalnızca sloganlar… Şu ana kadar cumhurbaşkanlığı için yaptıklarının hepsi bu. Bir kamuoyu anketine göre Reisi önde. Tabi Ahmedinejad’ın da iyi oyları bulunuyor. Ama Ahmedinejad’ın Anayasa Konseyi tarafından onaylanmayacağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Yetkili ayrıca, seçimlerin bu şartlar altında Laricani ile Reisi olmak üzere iki kutup arasında yapılacağını savundu.
Rafsancani’ye, seçimleri boykot ettiği ve oy kullanmayacağı gerçeğine rağmen herhangi bir cumhurbaşkanlığı adayı tarafından hükümete aday olması için davet edilirse, siyasete geri dönme olasılığı ve bu tür bir ortamda siyasi geleceğini nasıl gördüğü soruldu. Yetkili, “Hiçbir aday beni davet etmeye cesaret edemiyor. Siyasi geleceğim açık. İzin verdikleri halde üniversitede ders vermeme tahammül edemediler, bakanlık yapmama ve bir pozisyon üstlenmeme izin verirler mi? Hayır. Reformistler görevde olsalar bile, kendim için hiçbir zaman siyasi bir gelecek tasavvur etmiyorum. Aynı zamanda reformistler bana muhafazakarlardan daha çok düşmandır. Son dört yılda iktidarda olmalarına rağmen hiç bir reform yapmamalarını eleştirdiğim için şimdi onlar, bana muhafazakarlardan daha da düşmanca davranıyorlar. Ahmedinejad, bana birinci sıradan milletvekili adaylığı teklif etti ama kabul etmedim. Yine de bana birinci sıradan milletvekilliği vermek isterse bu talep onaylanmayacaktır” dedi.
Ahmedinejad’ın başvurusunun resmi olarak onaylanıp onaylanmadığına dair ise Faize Haşimi Rafsancani, “Bu olsaydı, artık bana bu pozisyonu kesinlikle teklif etmezlerdi. Ama bir siyasetçi olarak yorum yapmak ve bu tür faaliyetlerde bulunmak açısından siyasi geleceğimde, elbette eleştirel ve muhalif olurum. Bu süreç bu şekilde devam edecektir” dedi.
Eski Milletvekili, “Sonuç olarak, finansal prosedürlere yönelik Mali Eylem Görev Gücü’nün belirlenmemiş görevler üstlenmesi sonrasında sanırım, nükleer anlaşma görüşmeleri bir ay boyunca devam etti ve Suudi Arabistan ile görüşmeler başladı. Görünüşe göre muhafazakarlar, adayları kazandıktan sonra başarılı oluncaya kadar onları aynı tuzlu suda tutmaya daha meyilli. Sorunlar, adaylarının galibiyetiyle çözülse bile bunu memnuniyetle karşılıyorum. Bir sonuca varmakta yanlış bir şey yoktur, ülke şartlarının iyileştirilmesinde ve özgürlüklerin artırılmasında yanlış bir şey yoktur. Önemli olan ülkenin durumu ve ulusal çıkarıdır. Muhafazakar ya da reformist olmam fark etmiyor. Ancak reformistler fırsatı boşa harcadılar. Muhafazakarların cumhurbaşkanlığı üstleneceği hususunda bir başka beklentim var. Hükmedici bir kişilikleri varsa ve Ahmedinejad dönemi kendini tekrar ederse, beklentilerim gerçekleşmeyecek. Ama Laricani seçilirse bir şeyler olabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Faize Haşimi, “Reisi’nin geçmişi net. İki yıl yargıda bulundu. Çok konuştu ama eylemi yoktu. Eylemden çok slogan vardı. Muhafazakarların bilge bir başkanı olsaydı ve o Laricani olsaydı, o zaman bunların hepsini kendileri yapacaklardı. Çünkü artık ismini kimin yazdığının ya da yaptıklarının kimin hesabına sayıldığının önemli yok. Ülkeyi popülaritesine geri dönme yolunu alabilirler. Toplumun nabzını kendi başlarına ölçebilirler. Bunu yaparlarsa sorun yok. İnsanların kendilerini rahat, huzurlu, refah içinde, ilerlemiş, gelişmiş ve özgür hissetmeleri için sorunların çözümü için çalışılmalıdır. Bunu kabul ediyoruz, ancak muhafazakarların kökten değişmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.



Siyasi ve özel hesaplar yapılırken Hamas neden şimdi ateşkes istiyor?

Refah'ta İsrail bombardımanını sonrası meydana gelen hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
Refah'ta İsrail bombardımanını sonrası meydana gelen hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
TT

Siyasi ve özel hesaplar yapılırken Hamas neden şimdi ateşkes istiyor?

Refah'ta İsrail bombardımanını sonrası meydana gelen hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
Refah'ta İsrail bombardımanını sonrası meydana gelen hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)

İsrail ile Hamas Hareketi arasındaki müzakerelerde haftalar süren çıkmazın ardından bu kez hem İsrail hem de Hamas'ın verdiği tavizlerle tünelin ucunda bir ışık belirdi. Mısır’ın başkenti Kahire’deki müzakereler dün yeniden başlarken Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Hamas Hareketi’nin görüşmelere olumlu bir ruhla devam edeceğini vurguladı.

xdfvbtr
İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrine düzenlediği saldırıların ardından yükselen dumanlar (AFP)

Heniyye'nin İstanbul ziyareti sırasında diğer Filistinli gruplarla yapılan toplantılarda ilk kez açık bir şekilde gerçekleşen temasların ardından gelişen bu tutumdan Hamas Hareketi’nin bu kez ‘ulusal bir şemsiye’ altında olmasını istediği daha ciddi bir anlaşmaya varmak istediği anlaşılıyor. Ancak bu olumlu dönüşüm, “Bu gerçek mi? Neden şimdi?” gibi Hamas'ın tutumundaki değişikliklerle ilgili bazı soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oldu.

Değişikliklerin teyit edilmesi

Hamas'a yakın haber ajansları son dakikada söylem değişikliğine giderken, İstanbul’daki toplantılara katılan İslami Cihad Hareketi ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) liderleriyle yapılan röportajları yayınladılar. Direniş güçlerinin sahadaki duruşu ve kararlılığının yanı sıra Gazzelilerin taleplerine ulaşmak için sürdürülen müzakerelerine övgüde bulundular.

cdfb
Gazze’de Filistinli grupların liderlerinin katıldığı bir toplantıya katılan İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar (Arşiv - AFP)

Söz konusu yayın organlarından bazılarına göre FHKC’nin siyasi bürosunun bir üyesi, İsrail'in 7 Ekim saldırısından bu yana peşinde olduğu Gazze Şeridi'ndeki Hamas liderinin son toplantılarında Filistinli grupların siyasi liderleriyle temas kurduğunu söyledi. Yakında bir anlaşmaya varılacağına işaret eden medya organları, bunun İslami Cihad Hareketi ve FHKC gibi diğer grupların da katıldığı bir anlaşma olduğunu duyurmaya başladılar.

Anlaşmanın tanıtımı

Şarku’l Avsat’a konuşan Hamas içindeki kaynaklar, yakında bir anlamaya varılmasının beklendiğini söylediler. Hamas'a yakınlığıyla bilinen analistler de anlaşmayı desteklemeye başladılar. Bu analistlerden biri olan ve Sinvar'a yakınlığıyla bilinen İyad İbrahim el-Kara, perşembe günü sosyal medya hesabından, “Yedi aydır devam eden savaşın ve Netanyahu'nun bir anlaşmaya varma konusundaki uzlaşmazlığının ardından, bir tür ateşkese gitmeye daha yakın olabiliriz. Ancak çatışmalar dursa da savaş durmadı” diye yazdı. Kara, dün sabah yaptığı bir başka paylaşımda ise “Belirleyici saatler.. Şimdi top katleden ve yok eden işgalci israil’in sahasında. Ya Mısır kartını kabul edecek ya da savaşı uzatmaya devam edecek” dedi.

csdvr
İsrail iç istihbaratı Şin-Bet, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya Gazze’deki Hamas lideri Yahya Sinvar’a suikast için 6 plan sundu (AP)

Peki Hamas neden şimdi değişti? İsrail'in Gazze'de 211 gün süren yıkıcı savaşının ardından Hamas'ın geçici de olsa bir ateşkes için daha da çaresiz hale geldiği açık. İsrail'in Gazze'de 211 gün süren yıkıcı savaşının ardından Hamas'ın istediği ‘zafere’ ulaşmak için geçici de olsa bir ateşkes konusunda umduğundan daha da çaresiz hale geldiği ortada.

Değişimin nedenleri

Hamas'ın gösterdiği esnekliğin aslında birkaç nedeni vardı. Bunlardan ilki, 2007 yılından beri Gazze Şeridi'ni kontrol eden Hamas’ın kendini her zamankinden daha yorgun hissetmeye başlamasıydı. Bu yüzden arabuluculardan ve ABD'den alacağı garantilerin İsrail'i savaşı tamamen durdurmaya ikna etmede başarılı olacağı umuduyla geçici de olsa bir ateşkese varılmasına ihtiyaç duyuyor.

İsrail, savaş sayesinde Hamas’ın ve askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın sahip olduğu birçok imkanı yok etti. Bundan dolayı Hamas’ın içinde siyasi ve askeri düzeylerde ateşkes konusunda daha esnek davranılması gerektiği konusunda bir görüş birliği oluştu. İkinci neden, Hamas'ın yaşadığı derin mali kriz. Hükümet çalışanlarına sadece 200 dolar, örgütsel çalışanlarına 250 dolar ve Kassam Tugayları üyelerine 300 dolar gibi sınırlı mali ödemeler yapabiliyor.

Kassam Tugayları'nın üyelerinin bir mola verdirmelerini, yeniden organize olmalarını ve yeniden konuşlanmalarını sağlamak ve kayıp ve hasar durumlarını değerlendirmek istenmesi ise dile getirilmeyen bir başka neden.

sdfvrgb
Gazze Şeridi’nde İsrail ve Hamas arasında 6 ayı aşkın bir süredir devam eden savaşın ardından büyük bir kıtlık baş gösterdi (AP)

Bir diğer nedense Hamas’ın, devam eden bombardımanlar altında bazıları ölen, geriye kalanların ise can güvenliği için birçok kaynağa ihtiyaç duyulan İsrailli rehinelerin yükünden kurtulmak istemesi. Hamas, savaşı sona erdirecek ve daha fazla sayıda Filistinli mahkûmun serbest bırakılmasını sağlayacak bir anlaşmaya varmak için en önemli koz olan İsrailli rehineleri kaybetme riskini almak istemiyor.

Daha da önemlisi, Hamas İsrail ordusunun dokunamadığı tek Kassam Tugayları birliğinin güvenliğini tehlikeye atacağı için Refah’a kara saldırısının gerçekleşmesini istemiyor. Bununla birlikte İsrail ordusunun Refah'a girmesi yaşanması beklenen katliamların yanı sıra Hamas liderlerine ve İsrailli rehinelere ulaşması anlamına da gelebilir.

Refah’a kara saldırısı

Hamas, İsrail’in Refah’a kara saldırısını ateşkesin şartlarından biri olarak öne sürüyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan siyasi analist Mustafa İbrahim, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Her iki tarafın da Mısır’ın son ateşkes önerisini kabul etmesinin nedeninin acil insani meseleler olduğu açık. Bununla birlikte ister Hamas ister İsrail tarafından olsun, tutumlardaki bu değişikliğin ardında kesinlikle siyasi hesaplar var. Zira Hamas karşı karşıya olduğu durum karşısında Katar’ın kendisine açtığı kucağı ve Gazze Şeridi'nin önemli bir komşusu olan Mısır'ı ve liderlerinin Gazze Şeridi'ne gidip gelmek için Mısır topraklarından geçiş kolaylığını kaybetmek istemiyor.”

İbrahim, sözlerine şöyle devam etti:

Hamas bunu yaparken de bazı konularda tarafsız da olsa kendisinden yana olan bazı önemli faktörleri kaybetti. Buna karşın İsrail, Binyamin Netanyahu hükümeti sürekli eleştirilirken ve Washington, Refah'ta Gazze Şeridi sakinlerinin acılarını arttırabilecek herhangi bir askeri operasyona karşı çıkarken ABD'nin desteğini daha fazla kaybetmek istemiyor.


Yurtdışındaki Ukraynalı erkekler tepkili: Peşimize düştüler

Kiev yönetimi, yeni seferberlik yasasının askere alım sürecini "daha adil hale getirdiğini" savunuyor (AFP)
Kiev yönetimi, yeni seferberlik yasasının askere alım sürecini "daha adil hale getirdiğini" savunuyor (AFP)
TT

Yurtdışındaki Ukraynalı erkekler tepkili: Peşimize düştüler

Kiev yönetimi, yeni seferberlik yasasının askere alım sürecini "daha adil hale getirdiğini" savunuyor (AFP)
Kiev yönetimi, yeni seferberlik yasasının askere alım sürecini "daha adil hale getirdiğini" savunuyor (AFP)

Amerikan gazetesi Washington Post (WP), Kiev yönetiminin yurtdışında yaşayan askerlik çağındaki yurttaşlara getirdiği pasaport kısıtlamasının, Ukraynalı erkeklerden tepki topladığını yazdı. 

Haberde, uygulamanın yurtdışındaki Ukraynalı erkekler üzerinde "ülkelerine dönme baskısı oluşturduğu" belirtildi.

Soyadının paylaşılmasını istemeyen 42 yaşındaki Aleksandr, 24 Şubat 2022'de başlayan savaştan önce Avusturya'ya yerleştiğini belirterek şunları söyledi: 

Bunu 'Ne halt yerseniz yiyin' yaklaşımıyla yaptılar. Bize adeta 'Sizi artık yakalayacağız, sizi cezalandıracağız' diyorlar. En büyük korkum ölmek değil, savaşta esir düşüp işkence görmek.

Polonya'da yaşayan 38 yaşındaki Andriy de Kiev yönetiminin kararını eleştirerek "Sevdiğim ve değer verdiğim ülke, incinmiş bir ergen gibi davranıyor" dedi. 

Soyadının paylaşılmasını istemeyen Ukraynalı, "Devletim beni hain olarak görüyorsa bunu kabullenmem zor" ifadelerini kullandı. 

Sadece adını paylaşan Saveliy ise Ukrayna'nın içinde bulunduğu durumu anladığını söyledi. Birleşik Krallık'ta yaşayan 35 yaşındaki Ukraynalı, "Bu karar kısmen de olsa denge kurmakla ilgili. Ukrayna'daki erkeklerin bu şekilde yaşaması adil değil" dedi.

Ukrayna'da 10 Nisan'da parlamentoda düzenlenen oturumda sıkılaştırılmış seferberlik yasası 351 milletvekilinden 283'ünün oyuyla kabul edilmişti. 

Yasa kapsamında 18 ila 60 yaşındaki Ukraynalı erkeklerin her zaman yanlarında bir askerlik kayıt belgesi taşımaları zorunlu hale getirilmişti. Yurtdışında yaşayan ve bu belgeye sahip olmayan kişilerin yeni pasaport alamayacağı bildirilmişti. 

Söz konusu yaş aralığında askerlik hizmetinden sorumlu kişiler, sadece askerlik sicil bilgilerini güncellemeleri halinde Ukrayna'nın yabancı diplomatik kurumlarında konsolosluk hizmeti alabilecek. Yasa 18 Mayıs'ta yürürlüğe girecek.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, parlamentonun kabul ettiği seferberlik yaşının 27'den 25'e düşürülmesiyle ilgili yasayı da 2 Nisan'da onaylamıştı.

Independent Türkçe, Washington Post, RT, AA


Kıyametle ilgili sohbetler giderek yaygınlaşıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Kıyametle ilgili sohbetler giderek yaygınlaşıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yapay zeka, savaşlar, iklim krizi ve hastalıklara ilişkin korkular "kıyamet" hakkında daha sık konuşulmasına neden oluyor.

ABD'nin Vermont eyaletindeki Middlebury College'tan profesörler Erik Bleich ve Christopher Star'ın analizine göre, "ahir zaman" artık yaygın ama ürkütücü bir akşam yemeği sohbeti haline geldi.

Bleich ve Star, StudyFinds için yakın zamanda kaleme aldıkları makalede, öne çıkan 4 "kıyamet" konusunun medyadaki haberleştirilme eğilimlerini analiz etti: Nükleer savaş, hastalık, iklim değişikliği ve yapay zeka.

Araştırmacılar, medyada kıyametle ilgili tartışmaların "kamuoyuna hakim olan kaygılar için bir barometre" olarak kullanılabileceğini öne sürüyor.

Üç ABD yayınında (The New York Times, The Wall Street Journal ve The Washington Post) 1980'le 2023 arasında "kıyamet" veya "kıyametle ilgili" kelimelerinin geçtiği makaleler analiz edildi.

Din ve eğlence odaklı makaleler filtrelendi ve geriye 4 kıyamet endişesinden bir veya daha fazlasından bahseden 9 bin 380 makale kaldı: Nükleer savaş, hastalık, iklim değişikliği ve yapay zeka.

Eğilimler, sözkonusu dönem boyunca 4 konudan da bahseden makalelerde istikrarlı bir artış olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, en yaygın olarak bildirilen endişeler on yıllar boyunca değişiyor. Yapay zeka ilk kez 2023'te nükleer savaştan daha fazla kıyamet tartışmalarıyla bağlantılı olarak aktarıldı.

Bu analiz, başlıca endişenin nükleer savaş olduğu Soğuk Savaş'ın sona ermesinden, bunun hastalık ve iklim krizi tarafından geride bırakıldığı 1990'lara kadar endişelerin nasıl geliştiğini izliyor.

Makalede, "2000'lere gelindiğinde gazetelerin ilgisi doğrudan çevresel kaygılara yönelmişti ve 2010'larda bu yönelim daha da arttı" deniyor.

Koronavirüs pandemisinin başladığı 2020'de, "kıyamet" ve "kıyametle ilgili" kelimeleriyle bağlantılı olarak sağlık ve hastalığa atıfta bulunan makalelerde bir fırlama görüldü.

Profesörler, 2010'lara kıyasla 2020'lerde hastalığı kıyametle ilişkilendiren neredeyse üç kat daha fazla haber olduğunu belirtiyor.

Ayrıca, yapay zeka 2015'e kadar medyada neredeyse hiç yer almazken, "son teknolojik atılımların 2023'te ilk kez nükleer endişelerden daha fazla yapay zekaya değinen kıyamet makaleleri ürettiğini" belirtiyorlar.

Pew Araştırma Merkezi'nin 2022'de yaptığı bir anket, neredeyse her 10 ABD'li yetişkinden birinin insanlığın "ahir zamanda yaşadığına" inandığını ortaya koymuştu.

Bununla birlikte, bu anket ayrıca yüzde 58'inin bu inanca sahip olmadığını ve "üniversite mezunu olmayan Amerikalıların, üniversite mezunlarına göre insanlığın sonuna yaklaştığına inanma ihtimalinin daha yüksek olduğunu" belirtmişti.

Independent Türkçe


Macron: Brexit, Birleşik Krallık'ı yoksullaştırdı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Brexit'in Britanya'yı "yoksullaştırdığını" iddia etti (AP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Brexit'in Britanya'yı "yoksullaştırdığını" iddia etti (AP)
TT

Macron: Brexit, Birleşik Krallık'ı yoksullaştırdı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Brexit'in Britanya'yı "yoksullaştırdığını" iddia etti (AP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Brexit'in Britanya'yı "yoksullaştırdığını" iddia etti (AP)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanual Macron, Brexit'in Birleşik Krallık'ı (BK) "yoksullaştırdığını" ve ülkenin göç sorunlarını çözmede başarısız olduğunu iddia etti.

Macron, The Economist'e, "Brexit, Birleşik Krallık'ı yoksullaştırdı" diye konuştu.

Brexit'in, BK'deki göç sorununu çözecek hiçbir etkisi olmadı. Buna rağmen bazıları bunun o kadar da kötü görünmediğini düşünüyor. Ama kimse bir şeylerin yanlış olduğunu söylemeye cesaret edemiyor. Dolayısıyla kimse hiçbir şeyin sorumluluğunu almıyor.

Britanya ve Fransa, Fransa'nın kuzey kıyılarından Manş Denizi'ni geçen göçmenlerin sayısını azaltmak amacıyla son birkaç yıldır birlikte çalışmak için çok çaba sarf ediyor.

Rishi Sunak, Ruanda önerisinin göçmenleri BK'ye gelmekten caydıracağını umarken, göçmenlerin denizi geçmesini engellemesi için Britanya'nın Fransa'ya üç yılda 500 milyon sterlin (yaklaşık 20 milyar TL) vereceğini de Mart 2023'te açıklamıştı.

Bu para Fransız sınır muhafızlarının yanı sıra güvenlik kameraları, drone'lar ve gece görüş dürbünlerinin finansmanına harcanacaktı.

Ancak The Independent'ın yaptığı son araştırmalar, Fransız sınır muhafızlarının aslında göçmenlerin BK'ye gitme kararlarını desteklediğini ortaya koymuştu.

Fransa kıyılarındaki bir Afgan mülteci "BK'ye gitmek zorundayım çünkü Fransa bizi kabul etmiyor" demişti.

En kötüsü de her birkaç haftada bir polis gelip çadırlarımızı, battaniyelerimizi, her şeyimizi yıkıyor ve sonra yağmur altında hiçbir şeyimiz kalmıyor. Sadece çalışmak ve güvenli bir yaşam sürmek istiyorum. Huzurlu bir yaşam istiyoruz, umarız BK'de buna sahip olabiliriz çünkü burada buna sahip değiliz. Neden her birkaç haftada bir çadırlarımızı sökmek gibi bitmek bilmeyen bir işkenceye maruz kalıyoruz?

Sunak'ın sözcüsüyse Macron'un yorumlarına karşılık vererek Britanya'nın yasadışı göçe karşı çıkmaya "öncülük ettiğini" söyledi:

Uzun süredir Brexit yanlısı olan Sunak'ın aynı fikirde olmayacağı açık. AB'den sınırlarımızı kontrol altına almak için ayrıldık ve bunu yaparken de suç çetelerinin işleyişini bozmak için ortaklığımızla öncülük ediyoruz. Ekonomi açısından, size geçmiş performansımızı göstereceğim. Britanya halihazırda Fransa'yı geride bırakarak dünyanın en büyük 4. ihracatçısı olmuş durumda.

Independent Türkçe


İsrail: Hamas savaşın durdurulmasında ısrar ederek anlaşmaya varılmasını engelliyor

Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail askerleri (AFP)
Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail askerleri (AFP)
TT

İsrail: Hamas savaşın durdurulmasında ısrar ederek anlaşmaya varılmasını engelliyor

Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail askerleri (AFP)
Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail askerleri (AFP)

İsrailli bir yetkili dün (Cumartesi) AFP'ye yaptığı açıklamada, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme talebinde ısrar ederek ateşkes anlaşması olasılığını engellediğini söyledi.

İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan yetkili, “İsrail'in bir esir takası anlaşması çerçevesinde savaşı sona erdirmeyi kabul ettiği ya da arabulucuların savaşın durmasını sağlamasına izin vereceği yönündeki bilgiler doğru değil. Şu ana kadar Hamas, savaşın sona erdirilmesi talebinden vazgeçmedi ve bunu yaparak Gazze Şeridi'nde savaşın başlamasından yaklaşık yedi ay sonra önerilen ateşkes konusunda bir anlaşmaya varılması olasılığını engelliyor” dedi.

Diğer yandan bir Hamas yetkilisi, dün Kahire'de arabulucularla (Mısır, Katar ve ABD) yapılan görüşmelerde ‘herhangi bir gelişmeye’ tanık olmadıklarını söyledi.

Medya organları dün sabah Washington'un Hamas'a bir ateşkes anlaşmasına varılması halinde İsrail'in ateşkesi kabul edeceğine dair güvence verdiğini bildirmişti.

Yaklaşık yedi aydır kanlı saldırılara ve çatışmalara sahne olan Gazze Şeridi'nde ateşkese varılması için arabulucular aylardır Hamas ve İsrail arasında dolaylı görüşmeler yürütüyor.

Ateşkesin çatışmaların durdurulmasını ve Hamas’ın 7 Ekim'de Gazze Şeridi'nden İsrail'in güneyine düzenlediği ve savaşı tetikleyen eşi benzeri görülmemiş saldırı sırasında alınan esirler karşılığında Filistinli mahkumların serbest bırakılmasını içermesi bekleniyor.

Hamas Cuma günü Kahire'ye ‘olumlu bir ruh hali içinde’ gideceğini bildirmişti. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Hamas, ‘saldırının tamamen durdurulması, işgal güçlerinin bölgeden çekilmesi, yerlerinden edilenlerin yurtlarına geri dönmesi, halkın rahatlatılması, yeniden inşanın başlaması ve ciddi bir takas anlaşmasının tamamlanması’ koşullarını sağlamaya ‘kararlı’ olduğunu vurguladı.

Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son kalesi olarak gördüğü Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah kentine büyük bir saldırı başlatma kararlılığını defalarca yineledi ve hareketi ortadan kaldırmadan savaşı sona erdirmeyi reddetti.

Hamas bu açıklamaların ‘her türlü anlaşma ihtimalini sabote etmeye’ yönelik olduğunu belirtti.

Bu arada, aralarında esir yakınlarının da bulunduğu binlerce kişi dün akşam Tel Aviv'de Netanyahu hükümetinden esirlerin geri dönmesini sağlayacak bir ateşkes anlaşması imzalamasını talep eden bir gösteri düzenledi. Netanyahu'nun resminin bulunduğu bir pankartta “Her türlü anlaşmayı baltalayan sizsiniz” ifadesi yer aldı.


Batı Şeria'da İsrail ordusuyla çıkan çatışmada 3 Kassam üyesi hayatını kaybetti

İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'nin orta kesiminde sınır yakınlarında düzenlenen bir askeri geçit törenine katıldı. (AFP)
İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'nin orta kesiminde sınır yakınlarında düzenlenen bir askeri geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Batı Şeria'da İsrail ordusuyla çıkan çatışmada 3 Kassam üyesi hayatını kaybetti

İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'nin orta kesiminde sınır yakınlarında düzenlenen bir askeri geçit törenine katıldı. (AFP)
İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'nin orta kesiminde sınır yakınlarında düzenlenen bir askeri geçit törenine katıldı. (AFP)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Batı Şeria'nın Deyr el-Ğasun beldesinde İsrail ordusuyla yaşanan çatışmalarda Tulkerim'deki komutanı da dahil olmak üzere üç üyesinin öldürüldüğünü duyurdu.

Telegram üzerinden yapılan açıklamada, savaşçılarının öldürülene kadar ‘aralıksız 15 saatten fazla’ İsrail güçleriyle çatıştığı ifade edildi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre, bir İsrail kuvvetinin Tulkerim'in kuzeyindeki Deyr el-Ğasun beldesine saldırmasının ardından altı Filistinli öldürüldü.

İsrail ordusu dün (Cumartesi) akşam erken saatlerde, İsrail İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak) ve polisle ortak bir operasyon gerçekleştirdiğini ve Tulkerim'deki bir Hamas hücresini ‘etkisiz hale getirdiğini’ bildirdi.

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, hücrenin bir İsrail yedek askerinin öldürülmesinden, diğer sivillerin yaralanmasından ve İsrail kasabalarına yönelik yakın saldırılar planlamaktan sorumlu olduğu belirtildi.

Ordu, önleyici olarak nitelediği operasyon sırasında militanların Deyr el-Ğasun beldesinde tespit edildiğini; dördünün öldürüldüğünü, beşincisinin ise gözaltına alınarak sorgulanmak üzere güvenlik birimlerine teslim edildiğini bildirdi.


New York Times: Türkiye'nin ticari ilişkileri durdurduğu İsrail daha da yalnızlaşıyor

The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)
The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)
TT

New York Times: Türkiye'nin ticari ilişkileri durdurduğu İsrail daha da yalnızlaşıyor

The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)
The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)

Türkiye'nin Gazze savaşı nedeniyle İsrail'le ticareti tamamen durdurma kararı almasının yankıları sürüyor. 

Geçen ay 54 ürün grubunun bu ülkeye satışına kısıtlama getiren Ticaret Bakanlığı'ndan perşembe yapılan açıklamaya göre İsrail'le ticaret tamamen durduruldu. ABD'nin New York Times gazetesi de bugün konuyla alakalı olarak "Türkiye'nin ticari ilişkileri durdurduğu İsrail daha da yalnızlaşıyor" başlıklı bir haber yayımladı. 

Gazze savaşının uzamasıyla ABD, Birleşik Krallık ve Almanya gibi Tel Aviv yönetimine yakın ülkelerin dahi en azından söylemsel olarak araya mesafe koymaya çalıştığı vurgulandı.

Ankara'nın ticaretin sürdürülmesi için Gazze'de kalıcı ateşkes sağlanmasını ve bölgeye insani yardım ulaştırılmasını şart koştuğu hatırlatıldı. 

Diğer yandan İsrail'in uluslararası toplumun tüm uyarılarına rağmen Refah'a operasyon yapma sinyali verdiği de anımsatıldı. 

Ankara'nın geçen yıl İsrail'e 5,4 milyar dolarlık ihracat yaparken ithalat rakamının yalnızca 1,64 milyar dolar olmasına işaret edilerek Türkiye'nin bu ticarette kârlı olduğu belirtildi. 

İki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi için 2022'de adımlar atıldığı ancak bu umudun savaşla birlikte söndüğü yorumu yapıldı. 

Amerika kıtasına da bakılan haberde, Bolivya ve Belize'nin ardından Kolombiya'nın da İsrail'le diplomatik ilişkilerin kesileceğini duyurduğu ifade edildi. Şili ve Honduras'ın İsrail'deki büyükelçilerini geri çağırdığı hatırlatılırken Ürdün ve Bahreyn gibi Arap ülkelerinin de benzer adımlar attığının altı çizildi.  

Avrupa'daysa İspanya ve İrlanda gibi ülkeler, Filistin devletinin tanınması için çabalıyor.

Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği ve 1200 kişinin öldüğü açıklanan Aksa Tufanı operasyonunun ardından patlak veren Gazze savaşında İsrail'in öldürdüğü kişi sayısı 34 bini aştı. Ölenlerin çoğu kadın veya çocuk.

Diğer yandan ateşkes için de görüşmeler sürüyor. Mısır medyası, Gazze Şeridi'nde ateşkes görüşmeleri için yola çıkan Hamas heyetinin başkent Kahire'ye ulaştığını bugün duyurdu.

Kahire el-İhbariye televizyon kanalı, Mısır güvenlik heyetinin birçok anlaşmazlık noktasında uzlaşma formülüne ulaştığını bildirdi.

Hamas Hareketi dün akşam yaptığı açıklamada, kendilerinden bir heyetin İsrail'le dolaylı görüşmelerin tamamlanması amacıyla cumartesi Kahire'ye gideceğini duyurmuştu.

Yine el-İhbariye televizyon kanalı, geçen pazartesi Hamas heyetinin görüşmelerin ardından Kahire'den ayrıldığını, Mısır'ın sunmuş olduğu ateşkes teklifini görüştükten sonra yazılı olarak iletmek üzere yeniden döneceğini ifade etmişti.
 

Independent Türkçe


Washington ile Tahran arasındaki yeni gizli görüşmeler Gazze'yi de kapsıyor mu?

Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)
Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)
TT

Washington ile Tahran arasındaki yeni gizli görüşmeler Gazze'yi de kapsıyor mu?

Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)
Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)

Hüda Rauf

“Tahran Washington'u iki devletli çözümün yeniden canlandırılması için İsrail'e baskı yapmaya ikna edebilir mi?”

Bu dönemde, birçok haber İran ile ABD arasındaki doğrudan gizli görüşmelere ilişkin bilgiler paylaşıyor. Bu aralarındaki ikinci görüşme, ilki, Mayıs 2023'te Gazze Savaşı'ndan önce gerçekleşmişti. Şimdi ise İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı sırasında ve İran ile İsrail arasındaki doğrudan askeri çatışma turunun ardından gerçekleşiyor.

Görüşmelerin Umman'daki birinci turunda, İran'ın uranyumu zenginleştirme faaliyetlerinde yüzde 60 oranını geçmemeyi, 5 İran-Amerikan vatandaşını serbest bırakmayı ve karşılığında dondurulan paralarının bir kısmını almayı kabul ettiği geçici anlaşmaya varılmıştı. Aynı şekilde Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller vermişti.

Bu görüşmelerin aynı yılın Ekim ayında tamamlanması gerekiyordu, ancak Aksa Tufanı operasyonu ve İsrail'in bu operasyona bugüne kadar devam eden tepkisi sonrasında görüşmeler durdu.

Ocak 2024'te Kızıldeniz'de Husi saldırılarının başlaması ve Washington'un Tahran'dan saldırıların durdurulması talebinin ardından, iki taraf arasındaki iletişim yeniden başladı.

Şimdi Washington ile Tahran arasında doğrudan görüşmelere ilişkin paylaşılanlar ise daha büyük önem taşıyor, zira her zamanki gibi doğrudan ve gizli, ayrıca İsrail ile İran'ın birbirlerine yönelik karşılıklı saldırılarının ardından geldi ve aynı zamanda İran'ın nükleer dosyasını da ele alıyor.

Yani açıklanmamış görüşmelerle karşı karşıyayız ama bunlar İran'ın askeri gücünü gösterme, İran ile İsrail arasındaki angajman kurallarını değiştirme, yeni değişkenler gölgesinde her ikisinin caydırıcılık kapasitesini inşa etme, aralarındaki olası gerçek askeri operasyonları ve beklenen Amerikan ve Batı tepkisini simüle etmeye çalışma bağlamında geliyor.

Bu bağlam ışığında, görüşmelerin ve tartışılan dosyaların konularının Kızıldeniz'deki Husi saldırıları, İran'a bağlı milislerin rolü, Amerikan üslerinin hedef alınması veya İsrail'e saldırılarda bulunma, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun son raporuna göre İran'ın belirsizliğini koruyan nükleer kapasitesi gibi konuların yer alması beklenebilir. Dahası, bilhassa Kurum’un Direktörünün önümüzdeki günlerde Tahran'a yapacağı ziyaret, bir tür anlaşmanın gerçekleşeceği ve Direktörün de bunu açıklayacağı anlamına geliyor.

Ancak burada şunu da belirtmeden geçemeyiz; Tahran, Viyana görüşmelerinin Eylül 2021'de sona ermesinden bu yana nükleer belirsizlik politikası izleyerek, müfettiş sayısını azalttı ve uranyum zenginleştirme oranını yüzde 60’a yükseltti. Dahası, uluslararası toplumun İsrail'in Gazze'deki savaşı ile meşgul olduğu bir dönemde bu oranı daha da yükseltti. Dolayısıyla 2015’te imzalanan nükleer anlaşmasına göre İran'a yönelik kısıtlamaların 2025 yılında sona ermesinin planlandığı göz önüne alındığında, İran'ın nükleer kapasitesi konusunda eski anlaşmanın hiçbir işe yaramadığı, Tahran'ın statüsüne ilişkin yeni bir nükleer ve bölgesel gerçeklikle karşı karşıya bulunuyoruz.

Buradaki soru şu; Bilhassa Körfez ülkeleri ve Mısır gibi Arap ülkeleri; Gazze'deki durumun karmaşıklığından, Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarından ve deniz güvenliğinin bozulmasından asıl etkilenen ülkeler iken, İran ile ABD arasında geçici de olsa bir anlaşmaya varılmadan önce, Körfez ülkeleri gibi ilgili bölgesel taraflar varılan sonuçlara neden dahil edilmiyorlar?

Washington, gerilimleri yatıştırmak istiyorsa bölge ülkelerini dinledi mi? Washington ile Tahran arasındaki görüşmelerin gündeminde İsrail'e ateşkesi kabul etmesi ve uygulaması için baskı yapmak var mı? Tahran Washington'u iki devletli çözümün yeniden canlandırılması için İsrail'e baskı yapmaya ikna edebilir mi?

Yoksa aralarındaki görüşmeler ABD'nin, Tahran'ın yeni nükleer gücünü tanıması ve İran ile İsrail arasındaki ilişkinin kırmızı çizgilerinin belirlenmesi, İran'ın fonlarının bir kısmının serbest bırakılması, böylece Tahran’ın ABD seçim sezonunda sakin kalması ile mi sınırlı kalacak?

Bütün bu sorular, Joe Biden yönetiminin İran ile ilişkileri yönetme konusunda süregelen başarısızlığını ve İran’ın eylemlerine boyun eğdiğini, İran ile başa çıkmakta bölgesel güvenlik pahasına, İran ile tam bir ateşkesin aksine daha başarılı olan havuç ve sopa politikasını baltaladığını gösteriyor.

Bölge, Biden'ın vaat ettiği gibi daha kapsamlı ve daha geniş bir anlaşma vaatlerinin uygulanması yerine yalnızca İran, İsrail ve Washington arasındaki ilişkileri yönetmeye yönelik geçici, taktiksel anlaşmalarla karşı karşıya kaldı.

Bu nedenle bölge ülkeleri askeri ve güvenlik kapasitelerini geliştirmeye devam etmeli, çeşitli uluslararası güçlerle ittifaklarını çeşitlendirmeli ve yalnızca Amerikalı ortağa güvenmemeliler. Öte yandan Washington ile İran arasında doğrudan görüşmelerin yapılması, İran'ın Rusya ve Çin ile ilişkilerinin yetersiz olduğunu ve İran'a Washington ile iletişim kurmak konusunda isteksiz olmasını sağlayacak bir ekonomik getiri sağlamadığını açıkça ortaya koyuyor. Zira Washington ile iletişim kurmak, İran'ın arzuladığı bir hedef olarak kalacak ve Tahran, kendisi ile Washington arasındaki belirli ve hesaplanmış kurallara göre hareket etmeye devam edecek, bu kurallardan sapmayacaktır.


İsrailli yetkili: Esir değişimine karşılık Gazze savaşını bitirmeyeceğiz ve Refah'a gireceğiz

İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
TT

İsrailli yetkili: Esir değişimine karşılık Gazze savaşını bitirmeyeceğiz ve Refah'a gireceğiz

İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)

Alman Haber Ajansı'nın (DPA) haberine göre rehinelerin serbest bırakılması konusunda devam eden görüşmelere yakın İsrailli bir yetkili, Arap medyasında yer alan “ABD'nin, üç aşamalı ateşkes anlaşmasının ardından İsrail'in Gazze'den tüm güçlerini çekmesini garanti ettiği” haberlerini yalanladı.

Times of Israel'in internet sitesinde yer alan habere göre ismi açıklanmayan yetkili, "Bu haberlerin aksine, İsrail, rehinelerimizi serbest bırakma anlaşmasının bir parçası olarak hiçbir koşulda savaşı sona erdirmeyi kabul etmeyecektir" dedi.

İsrailli yetkili; "Siyasi düzeyde kararlaştırıldığı gibi, rehinelerimizin serbest bırakılmasına izin verilmesi için geçici bir süre verilmiş olsun ya da olmasın, ordu Refah'a girecek ve orada kalan Hamas tugaylarını yok edecek" ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, İsrail'in sivilleri korumaya yönelik bir plan sunmadığını söyleyerek, İsrail'in Refah şehrine büyük çaplı bir saldırı düzenlemesine karşı bir kez daha uyarıda bulundu.

Blinken, Arizona'daki McCain Enstitüsü'nün Sedona Forumu'nda “Böyle bir planın yokluğunda Refah'ta geniş bir askeri operasyonu destekleyemeyiz. Çünkü vereceği zarar kabul edilebilirliğin çok üzerindedir” şeklinde konuştu.


Moskova: NATO tatbikatları Rusya ile olası bir çatışmaya hazır olunduğunu gösteriyor

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)
TT

Moskova: NATO tatbikatları Rusya ile olası bir çatışmaya hazır olunduğunu gösteriyor

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) Rusya sınırları yakınında dört aydır sürdürdüğü askeri tatbikatların, ittifakın Rusya ile olası bir çatışmaya hazırlandığının kanıtı olduğunu söyledi.

Zaharova, NATO'nun ‘Rusya'nın üye ülkelere yönelik siber saldırılara karıştığı’ yönündeki suçlamalarını reddederek, bunun dikkatleri NATO faaliyetlerinden başka yöne çekmeyi amaçlayan bir ‘dezenformasyon’ olduğunu belirtti.

Açıklamasında, Ukrayna'yı silah, istihbarat ve finansmanla destekleyerek Rusya'ya karşı çeşitli şekillerde savaş yürütenin NATO olduğunu belirten Zaharova, “Soğuk Savaş'tan bu yana en büyük NATO tatbikatı şu anda Rusya'nın sınırları yakınında gerçekleşiyor. NATO’nun Rusya'ya karşı eylemleri hibrid ve konvansiyonel silahlar da dahil olmak üzere tüm araçlar kullanılarak prova ediliyor. NATO'nun bizimle olası bir çatışmaya ciddi şekilde hazırlandığını kabul etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerde düşmanlık, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'ya saldırmasının ardından son yılların en yüksek seviyesine yükseldi.

Ocak ayında tatbikatların başladığını duyuran NATO, 90 bin askerin katılacağı tatbikatların, bir çatışma çıkması halinde ABD kuvvetlerinin Rusya sınırındaki ülkelerde ve ittifakın doğu kanadında Avrupalı müttefiklerini nasıl destekleyeceği konusunda eğiteceğini belirtti.

Rusya o dönemde tatbikatların NATO'nun Soğuk Savaş taktiklerine ‘geri dönüşü olmayan bir dönüşü’ temsil ettiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Soğuk Savaş'tan beri NATO'nun en büyük tatbikatı olan söz konusu tatbikatların Mayıs ayında sona ermesi bekleniyor.