Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir

Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir
TT

Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir

Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir

Proteinler hayatın yapı taşlarıdır. Vücudumuzda bulunan hücrelerin içindeki birçok fonksiyon proteinler tarafından gerçekleştirilir. Doğada her şey dengede olduğu gibi, proteinler de hücre içinde aktif ya da pasif durumda bulunup gerçekleştirdikleri biyolojik fonksiyonları kontrol altına almış olurlar. Birçok hastalıkta proteinlerin bu aktivite geçişlerinde problem olduğundan, proteinlerin hücre içindeki bu özelliklerini anlamak gelecekte birçok hastalığın tedavisine yardımcı olabilir.
Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan, proteinlerin bu aktivite geçişlerini ışıkla kontrol edilmesini sağlayan teknolojiler üzerine çalışıyor. Dr. Dağlıyan’ın Science Dergisi’nde[1] yayınlanan yöntemlerinden biri, kötü huylu kanser hücrelerinin vücutta diğer organlara yayılmasına sebep olan proteinlerin nasıl çalıştığına ışık tutuyor.
Yaklaşık 15 sene önce bilim insanları alglerden klonladıkları mavi ışığa duyarlı Channelrhodopsin adlı proteini sinek ve fare beyinlerine göndererek, beyindeki sinir hücrelerini ışıkla kontrol etmeyi başardılar. Stanford Üniversitesi’nden Dr. Karl Deisseroth liderliğindeki grup, dikkatle seçilmiş birkaç nörondaki elektriksel aktiviteyi kontrol etmek için optogenetik adını verdikleri bir teknoloji kullandı. Önce bu nöronları ışığa duyarlı olacak şekilde tasarladılar. Daha sonra, implant edilmiş optik fiberleri kullanarak, duyguları işlemeyle ilgili bir beyin bölgesi olan amigdaladaki belirli bir sinir yoluna mavi ışık yaktılar.[2] Anksiyeteyi tedavi etmek için bir seçenek olarak fareler üzerinde bu yöntem kullanılıyor. Optogenetik adı verilen bu yöntem genetik görme, işitme bozukluklarına, depresyon, Parkinson ve Alzheimer gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilir.

 “Bir proteini ışıkla açıp kapatıp ileride kanser, otoimmün ve diyabet gibi hastalıklarda tedavi amaçlı kullanabiliriz”
“Optogenetikle sinir hücrelerinin kontrolü sinir biliminde bir devrim yarattı” diyen Dağlıyan, “Beynimizdeki sinir devreleri davranışlarımızdan, hafızaya ve öğrenmeye, organlarımızın isleyişlerinin kontrolüne kadar birçok önemli fonksiyonu kontrol eden yapılar. Birçok psikiyatrik, psikolojik, bilişsel ve beyin gelişimi hastalıklarında bu devrelerin yanlış çalıştığı biliniyor ve bu devrelere doğru şekilde müdahale ile bu hastalıkların tedavisi bir gün mümkün olabilir. Işığa duyarlı Channelrhodopsin gibi iyon kanal proteinleri ile sinir hücrelerindeki iyon akışını kontrol edip, belli sinir hücrelerinin istenilen zamanda ışıkla açılıp kapatılmasını kontrol edebilmek artık mümkün. Ama benim ilgilendiğim büyük soru bu yöntemi kanal proteinlerinden başka proteinlere uygulayıp hücrelerin başka fonksiyonlarını da kontrol edebilir miyiz? Bunu başarabilirsek sadece fonksiyonu tam bilinmeyen bir proteini ışıkla açıp kapatıp hücredeki rolünü öğrenmenin dışında, ileride sinir hastalıkları dışındaki diğer hastalıklarda mesela kanser, oto-immun ve diyabet gibi hastalıklarda da tedavi amaçlı kullanabiliriz. Ayrıca bunların yanında mikroorganizma mühendisliği, akıllı tarım, akıllı biyosensörler ve sentetik biyoloji gibi birçok alanda büyük etkisi olacağını düşünüyorum” diyor.  
Bilimsel araştırmaları Science, Nature Communications[3], PNAS, gibi dünya çapında en önemli dergilerde yayınlandı.
Koç Üniversitesi Kimya ve Biyoloji Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini alan Dr. Onur Dağlıyan, ilaç dizaynı ve yapay zeka gibi konularda çalıştı. Kuzey Karolina Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Dağlıyan, burada protein mühendisliği teknolojileri, hücre biyolojisi ve görüntüleme gibi konular üzerine odaklandı.  Doktora sonrası çalışmalarını Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Sinir Biyolojisi Fakültesi’nde sürdüren Dr. Dağlıyan, otizm ve zeka geriliğine sebep olan bir gen mutasyonunun mekanistik olarak bunu nasıl yaptığını araştırıyor. Farelerde bu geni silip embriyo ve bebek farelerde beyin gelişiminin nasıl bozulduğunu araştıran Dağlıyan, ayrıca doktora sırasında geliştirdiği teknolojileri “beyin sorularına nasıl uygulanabileceği” üzerine platformlar geliştiriyor.  Dr. Onur Dağlıyan’ın yaptığı bilimsel araştırmalar Science, Nature Communications[4], PNAS, ACS Synthetic Biology, Nature Protocols, Nature Methods gibi dünya çapında en önemli dergilerde yayınlandı.

“Memeli hücrelerinin içindeki birçok proteini ışıkla kontrol altına almak mümkün”
Proteinleri hücre içerisinde ışıkla kontrol ederek, mekanizmalarını daha iyi anlamak için çalışan Dağlıyan, “Her proteinin kendine özgü üç boyutlu bir yapısı var ve bu onun fonksiyonunu belirleyen önemli bir özellik. Bu üç boyutlu yapı onu hücre içinde diğer proteinlerle nasıl iletişime geçeceğini, sinyalleme mekanizmalarını, hangi biyokimyasal reaksiyonu gerçekleştireceğini belirliyor.  Mesela bir protein hücre içinde başka bir moleküle bağlanırken, iki lego parçasının birbirine geçmesi gibi proteinin doğru geometrik şekilde olması gerekir. Tabii proteinler lego parçaları gibi statik değil, birçok şekle girebilir. Hücreler bazı proteinlerin bu bağlanmalarını, yani, onların fonksiyonlarını kontrol edebilmek için proteinler üzerinde bazı biyokimyasal reaksiyonlar gerçekleştirir. Bu aktivite kontrolünü bazı bitkilerde bulunan mavi ışığa duyarlı bir proteini (LOV2) kullanarak gerçekleştirdik. LOV2 proteini mavi ışığı absorbe ettiği zaman yapısını değiştirebiliyor. Biz de LOV2 proteinini kontrol altına almak istediğimiz proteine “takarak” bir nevi hedef proteine ışık düğmesi bağlar gibi memeli hücresinin içinde proteini ışıkla kontrol altına almış olduk. Böylece memeli hücrelerinde bu şekilde modifiye edilmiş proteinleri hücrelerin üzerine yansıttığımız ışıkla açıp kapatabilmiş olduk. Işık kullanmanın avantajı hızlı olması. Işığın protein üzerindeki yarattığı yapısal değişiklik milisaniyenin altında ve ayrıca spesifik olarak hücrenin herhangi bir noktasına gönderilebilmesi mümkün” şeklinde konuşuyor.   

“Proteinlerin mekanizmasını çözmek, hastalıkların tedavi şekillerini değiştirebilir”
“Bu teknolojiyi kullanarak böylece çalışılmak istenilen proteini ışıkla açıp kapatarak hücre içinde özellikle hücre hareketi gibi dinamik olaylar sırasında ne yaptığını anlamaya başlamış olduk” diyen Dağlıyan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlardan bir tanesi metastatik kanserlerde fazlasıyla aktif olan Src kinase proteini. En ölümcül kanserlerin hastaya çok ağır tahribatlar vermesinin ana sebebi, kanser hücrelerinin bir tümörden başka organlara gitmesi ve o organda da tümör başlatması, bir başka deyişle metastaz. Pankreas, akciğer, bağırsak ve bazı göğüs kanseri türleri en ölümcül metastatik kanserlere örnek. Bu kanserlerde Src proteinin fazlasıyla aktif olduğu biliniyordu ama metastaza nasıl sebep olduğu bilinmiyordu. Biz de hareket eden hücrelerde geliştirdiğimiz bu teknolojiyle Src proteinini ışıkla açıp kapatarak hücreleri nasıl hareket ettirdiğini anlamış olduk. Bu teknoloji var olan diğer gen silme (knock-out) ya da RNA sessizleştirme (knock-down) teknikleriyle mümkün değildi, bu yüzden geliştirdiğimiz teknoloji bu bilinmeyene kelimenin tam anlamıyla ışık tutmuş oldu.”

“Metastaz kanser ölümlerinin ana sebebi ama hala agresif kanser hücrelerinin etkili bir şekilde yayılmasını gerçekleştiren proteinlerin hücrede nasıl çalıştığını tam anlamış değiliz”
Dağlıyan, çalışmalarında hücre hareketine odaklanma sebebini işe şöyle özetliyor: “Hücre hareketi hayatın en önemli parçası. Hücreler farklı seviyelerde hareket edebilirler. Birçok hücrenin bir araya gelip dokuları ve organları oluşturması gerekir, bu da hücrelerin doğru zamanda doğru yere gitmesini gerektirir. Başka bir örnekle anlatırsam, vücudumuza giren bir patojeni yakalayan bağışıklık hücreleri, patojeni yakalayabilmesi için çok etkili bir şekilde hareket etmesi gerekir. Yine benzer bağışıklık hücrelerinin vücutta kanser hücreleri daha oluşmaya başlamadan onları bulup tespit edip etkisiz hale getirmesi gerekir ve bu da doğru zamanda doğru yere hareket etmesiyle mümkün. Bunlar dışında kanser hücreleri de bulundukları tümör ortamından başka organlara yayılması yani metastaz denilen süreçle gerçekleşiyor. Metastaz kanser ölümlerinin ana sebebi ama hala agresif kanser hücrelerinin etkili bir şekilde yayılmasını gerçekleştiren proteinlerin hücrede nasıl çalıştığını tam anlamış değiliz. Bu hareketlerin moleküler mekanizmalarını anlayabilirsek, bunların metastaz yapmasını da engelleyebiliriz. Hücre hareketi ayrıca beyin gelişimi, öğrenme ve hafıza konularında da çok önemli.”

“Proteinleri kontrol altına almak immünoterapi yan etkilerini azaltabilir.”
Işık ile proteinlerin kontrolünün dışında bir molekül ile kontrol altına alacak yeni bir teknoloji daha geliştiren[5] Dağlıyan, “Benzer bir strateji ama bu defa ışığa duyarlı bir protein yerine dizayn ettiğim protein ufak bir moleküle duyarlı, böylece proteini ufak bir molekülle kontrol altına alabiliyoruz. İleride proteinleri kontrol altına alabilmek, yani deney yapan kişinin açıp kapatabilmesi birçok heyecan verici uygulamaları da beraberinde getirecek. Mesela immünoterapi alanında yenilikler olacak. Son zamanlarda immünoterapi alanındaki gelişmeler çok umut verici. Bu tarz kanser terapisinde bağışıklık hücrelerinin laboratuvarda güçlendirilip kanser hastasına yollanarak tümör hücrelerinin öldürülmesi hedef alınıyor. Ama bazı hastalarda bu modifiye edilmiş bağışıklık hücreleri aşırı aktif olduğundan birçok yan etkiye, inflamasyon, hatta ölümcül reaksiyonlara sebep oluyor. Bu kanser öldüren hücreleri içindeki bir proteini kontrol ederek dizginleyebildiğinizi düşünün. Yani bu modifiye bağışıklık hücrelerini işini bitirdiğinde yani kanser hücrelerini öldürdüğünde dışardan yollayacağınız bir molekülle kontrol altına alıp tüm bu yan etkilerden kurtulmanız mümkün” diye konuşuyor.
Independent Türkçe



Yapay zekayla hazırlanan Noel resmi büyük öfkenin ardından kaldırıldı

Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
TT

Yapay zekayla hazırlanan Noel resmi büyük öfkenin ardından kaldırıldı

Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)

Yapay zeka üretimi olan ve "Lovecraftvari bir korku sahnesi" diye nitelendirilen Noel temalı duvar resmi, kamuoyunun büyük tepkisi üzerine kaldırıldı.

Kingston upon Thames'teki Riverside Walk'a yapılan duvar resmi, uzaktan bakıldığında hacıların buz pateni yapmak ve ateş yakmak için toplandıklarını gösteriyordu.

Ancak daha yakından bakıldığında yüzler, hayvanlar ve kardan adamlar deforme olmuş gibi görünüyordu. Paten yapan insanların yüzleri çarpıktı ve manzaradaki köpeklerse tavuklara benziyordu.

Dev duvar resmi, halk arasında büyük bir tepkiye yol açmakla kalmadı, aynı zamanda sosyal medyada da viral oldu ve bulunduğu ticari bölgedeki bina sahiplerini duvar resmini kaldırmaya yöneltti.

cvfg
Binanın sahibi, yapay zeka üretimi enstalasyonu kaldırdı (AFP)

Reddit'te bir kişi, sanat eserinin "Lovecraftvari korku sahneleri" içerdiğini söyledi. Bir başkasıysa Facebook'ta, "Hacıların İsa'nın doğumunu kutlamak için toplandıkları bir doğum sahnesi" gibi görünen duvar resmi karşısında "nutkunun tutulduğunu" yazdı.

Kingston upon Thames Kraliyet Bölgesi'nden bir sözcü The Independent'a şunları söyledi:

Kingston Belediye Meclisi, resmin planlanması veya finansmanında herhangi bir rol oynamadı. Bina sahibi, enstelasyonun kaldırıldığını doğruladı.

Riverside Walk yolundaki Côte Brasserie restoranının müdürü, Metro'ya çok sayıda şikayet aldıklarını ve duvar resminin "büyük bir tartışma konusu" haline geldiğini söyledi.

xsdf
Bölge sakinleri duvar resminin tutarsızlıklarla dolu olduğunu söyledi (AFP)

"Duvar resmini binanın sahibi astı, restoranla hiçbir ilgisi yok" dedi.

Yazın, çarpık deniz ürünleri içeren, yapay zeka üretimi bir duvar resmi de astılar ki bu da tartışma yaratmıştı. Sanırım herkesin kendi fikri var. Alışveriş yapanlardan birçoğu bakmak için durdu ama çok fazla şikayet de vardı.

Kelly Sherlock, Metro'ya şunları söyledi:

Çirkin bir görüntüydü, gerçekten de çılgıncaydı. Herkes bakmak için oraya gidiyordu, bu yüzden dikkat çekiciydi ama yanlış şekilde.

London Centric'e göre yapının sahipleri, duvar resminin 16. yüzyıl Flaman ressamı Pieter Bruegel’dan (baba) esinlenen bir Noel sahnesi olduğunu iddia ediyor. Bruegel, köylülerin yer aldığı tür resimleriyle tanınıyordu. Bazı resimlerinin adları, İncil'deki bir öyküye gönderme yapan "Masumların Katliamı" ve "Karda Avcılar"dır.

The Independent, Riverside Walk'ın arkasındaki yatırım şirketine ulaştı ancak yanıt alamadı.

Independent Türkçe


Yatırım balonu ile küresel güç dönüşümleri arasında yapay zeka

‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
TT

Yatırım balonu ile küresel güç dönüşümleri arasında yapay zeka

‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)

Yapay zekâ alanındaki mevcut sıçramanın, tıpkı 2000’lerin başındaki internet balonuna benzer tehlikeli bir mali balon mu olduğu, yoksa sanayi devriminden bu yana en köklü ekonomik dönüşümü mü temsil ettiği konusunda küresel tartışma alevleniyor. Ancak bazı araştırmacılara göre ‘balon’ kavramının klasik tanımı, bugünün gerçekliğini açıklamakta yetersiz kalıyor. Yapay zekâ artık şirket bilançolarıyla ölçülebilecek bir ekonomik sektör olmaktan çıkmış durumda; küresel güç dengelerini teknoloji üzerinden yeniden şekillendiren uluslararası bir ulusal güvenlik altyapısına dönüşerek, maliyeti ne olursa olsun devletleri ve piyasaları yatırım yapmaya zorlayan bir unsura dönüştü.

Dev yatırımlar

Şarku’l Avsat’ın Washington Post’tan aktardığına göre, teknoloji devlerinin finansal verileri ve Wall Street analizleri, benzeri görülmemiş düzeyde harcamalara işaret ediyor. Microsoft, Amazon ve Google gibi şirketler, bilişim altyapısı ve gelişmiş çip üretimine yüz milyarlarca dolar ayırıyor. Bu yatırımların yalnızca mütevazı sayılabilecek yüzde 10’luk bir geri dönüş sağlayabilmesi için 2030 yılına kadar yıllık yaklaşık 650 milyar dolar ek gelir artışı gerekiyor. Öte yandan, OpenAI’den rakiplerine kadar yapay zekâ laboratuvarlarının operasyonel zararları tarihi seviyelere ulaşmış durumda; bu da kâr değil beklentilerin sürüklediği bir balon ihtimaline yönelik uyarıları güçlendiriyor. Buna ek olarak, dikkat çeken bir ‘döngüsel’ finansman modeli ortaya çıkıyor: Çip üreticileri, milyarlarca dolarlık yatırımlar yaptıkları şirketlerden aynı donanımları satın alıyor. Uzmanlar bu davranışın, geçmişte patlayan mali balonları önceleyen sürdürülemez finansman zincirlerini hatırlattığını belirtiyor.

Rekor sürede yayılım

Bununla birlikte, ters yöndeki tablo da en az eleştiriler kadar güçlü. Yapay zekâ ürünleri, son yirmi yılda hiçbir tüketici teknolojisinin başaramadığı bir hızla yaygınlaşıyor. Şirketin geçen ay açıkladığı verilere göre, ChatGPT’nin haftalık kullanıcı sayısı 800 milyonu aşmış durumda. Bu büyüme hızı, TikTok ve diğer büyük sosyal medya platformlarını geride bırakıyor. Karşılaştırmak gerekirse, en hızlı büyüyen sosyal uygulamalardan TikTok’un aylık 1 milyar kullanıcıya ulaşması 5 yıl sürmüş, bu eşiği 2021’de aşmıştı. Her ne kadar teknoloji henüz tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa da iş dünyasında da benimseme oranı hızla artıyor. ABD’de yapay zekâyı kullanan veya kullanmayı planlayan şirketlerin sayısı giderek genişliyor. OpenAI ise bugün bir milyondan fazla şirkete hizmet sunduğunu belirtiyor. Öte yandan teknik testler, modellerin kabiliyetlerinin yaklaşık her 7 ayda bir iki katına çıktığını ortaya koyuyor. Bu durum, modellerin ardışık nesilleri arasındaki verimlilik farkının hızla daraldığı ve mevcut kaygıların bir bölümünün yalnızca bir yıl içinde geçerliliğini yitirebileceği anlamına geliyor.

Algoritmaları elinde tutan geleceği de elinde tutar

Ancak mevcut finansal ve teknik tartışmalar, yaşanan dönüşümü açıklamaya yetmiyor. Bugün ortaya çıkan gelişmeler, klasik ‘piyasa balonu’ mantığını aşan bir yapıya işaret ediyor. Yapay zekâ, büyük şirketlerin yönettiği ve devletlerin uluslararası sistemde varlıklarını korumanın şartı olarak desteklediği bir ‘savunma bütçesine’ dönüşüyor. Bu nedenle yapay zekâ yarışından çekilmek artık ekonomik bir tercih değil; doğrudan geleceğin dışına düşmek anlamına geliyor. Bu durum piyasaların da geleneksel anlamda bir çöküşe yaklaşmadığını gösteriyor: Washington’dan Pekin’e hükümetler, sektörü stratejik bir güç alanı olarak gördükleri için hem fon sağlıyor hem de koruma kalkanı oluşturuyor.

Bu yeni düzenin merkezinde hızla şekillenen bir ikili kutup yapısı bulunuyor. Yalnızca ABD ve Çin; altyapıya, sermayeye, veriye, çip üretim kapasitesine ve yapay zekâ modellerinin yeni nesillerini geliştirecek teknolojik güce sahip. Dünyanın geri kalanı ise giderek ‘tüketici bölgelere’ dönüşüyor. Bu durum sadece ekonomik rekabeti değil, egemenliğin yeniden tanımlanmasını da beraberinde getiriyor: Algoritmalara sahip olmak, artık stratejik caydırıcılık unsurlarına sahip olmakla eşdeğer görülüyor. Tek fark, algoritmanın nükleer silahların aksine sınır tanımadan çoğaltılabilir, ihraç edilebilir ve sürekli geliştirilebilir bir güç olması.

Bu yarışın ortasında bireyler de görünmez maliyetlerle karşı karşıya. Yüksek faiz oranları, konut baskısı ve geleneksel sektörlerde likiditenin daralması, artık sıradan ekonomik döngülerin sonucu değil; küresel sermayenin ultra yüksek teknolojiye yönelmesinin doğrudan etkisi. İnsan zamanının kendisi bile bir kaynağa dönüşmüş durumda: Toplanan veriler fiyatlandırılıyor, işleniyor ve daha akıllı modellerin yapımında kullanılıyor. Buradaki insan katılımı bir karar ortaklığı değil; adeta makine için bir ‘yakıt’ rolü görüyor. Gerçek karar yetkisi ise artık yapay zekâyı devletlerin güvenliği ve ekonomisinin ayrılmaz bir unsuru olarak yöneten dev teknoloji şirketlerinin elinde bulunuyor.

Yeni güç dengelerinin formülü

Bu noktada “Bir balonun içindeyiz değil miyiz?” sorusu, eski dünyanın kavramlarına sıkışmış bir soru haline geliyor. Yapay zekâ modellerinin gerçek iş ortamına yönelik bazı karmaşık görevlerde başarısız olması gibi olumsuz göstergeler, artık devletlerin ve şirketlerin yapay zekâyı değerlendirirken dikkate aldığı temel faktör değil. Bu aktörler yapay zekâyı ölçülebilir bir teknoloji ürünü olarak değil, güç ve üretim düzenini baştan şekillendiren kapsamlı bir süreç olarak görüyor. Dolayısıyla tereddüt etmek finansal bir risk değil, küresel sistemde yükselen yeni düzende yer kaybetmek anlamına geliyor.

Ortaya çıkan sonuç, sektörün dışarıdan bakıldığında bir spekülasyon balonunu andırsa da, içeriden bakıldığında klasik anlamda patlamaya açık bir balon olmadığı yönünde. Aksine bu yapı, devletlerin, siyasi, ekonomik ve güvenlik gücüyle ayakta tuttuğu bir projeye dönüşmüş durumda. Küresel ekonomi artık tek bir denkleme indirgeniyor: ‘Algoritmaları elinde tutan geleceğe hükmeder; sahip olmayan ise rolünü, sınırlarını ve ihtiyaçlarını yeniden tanımlamak zorunda kalır.’

Bu nedenle birçok uzmana göre, yapay zekâ devriminin bir fırsat mı yoksa tehdit mi, bir atılım mı yoksa bir balon mu olduğu yönündeki tartışmalar geride kalmış durumda. Yapay zekâ artık geri çekilme ihtimali bulunmayan ekonomik-siyasi bir kader haline geldi. Bu gerçeği görmezden gelmek, sadece artık var olmayan bir dönemin diliyle konuşmak anlamına geliyor.


Popüler bir ilacın yaşlanmayı tersine çevirebileceği keşfedildi

(Pexels)
(Pexels)
TT

Popüler bir ilacın yaşlanmayı tersine çevirebileceği keşfedildi

(Pexels)
(Pexels)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Yeni bir araştırma, Ozempic gibi zayıflama ilaçlarını mikrodozlarla almanın yaşlanmayı yavaşlatarak uzun ömürlülüğü destekleyebileceğini öne sürüyor.

Başlangıçta diyabet tedavisi için geliştirilen semaglutid ilacının artık kilo verme için de kullanılmasıyla dünya çapında popülerliği hızla artıyor.

Ozempic ve Wegovy gibi marka adları altında satılan ilaç, bağırsak ve beyinde doğal yolla oluşan GLP-1 hormonunun etkisini taklit ederek iştahı düzenliyor ve tokluk hissinin daha uzun sürmesini sağlıyor.

İnternette yayılan yeni bir trendde bazı kişiler, uzun ömür için ilacı çok küçük dozlarda aldığını bildiriyor ancak sağlık uzmanları, bunun etkisinin henüz insanlarda kanıtlanmadığı uyarısında bulunuyor.

Hong Kong Çin Üniversitesi'nden araştırmacılar bu teoriye biraz daha itibar kazandırarak Ozempic'e benzer bir kimyasal yapıya sahip eksenatid ilacının farelerde yaşlanmaya karşı koyabildiğini keşfetti.

Düşük dozdaki eksenatidin etkisinin farelerde test edildiği çalışmada tedaviye hayvanlar yaklaşık 11 aylıkken başlandı ve 30 hafta kadar devam edildi.

Bilim insanları beyin, karaciğer, böbrek, kas ve yağ dokusu dahil olmak üzere, farelerin birçok organından doku örneği alarak RNA ve DNA modifikasyonlarının yanı sıra çeşitli proteinler ve metabolizmayla ilgili diğer moleküllerin seviyelerini ölçtü.

Her bir dokunun yaşa bağlı molekül belirtecinin nasıl değiştiğini analiz ettiler.

Araştırmada tedavi edilen ve edilmeyen fareler karşılaştırılarak "yaş belirteci" değişiklikleri değerlendirildi.
 

Diyabet karşıtı semaglutid, Danimarkalı ilaç şirketi Novo Nordisk tarafından üretildi (AFP)​​​​​​​​​​​​​​Diyabet karşıtı semaglutid, Danimarkalı ilaç şirketi Novo Nordisk tarafından üretildi (AFP)

Çalışmada ilacın birçok dokuda, yaşlanmayla birlikte görülen tipik örüntülere aykırı olan tutarlı değişikliklere yol açtığı saptandı.

Araştırmacılar bu örüntülerin ötesinde, tedavi edilen farelerin metabolik sağlığının daha sağlıklı hayvanlara benzediğini buldu.

Bilim insanları, tedavi edilen farelerdeki "yaş belirtecinin", tedavi görmeyen yaşlı farelere kıyasla "daha genç görünen" bir profile doğru önemli ölçüde kaydığını söylüyor.

Görünüşe göre ilacın birçok olumlu etkisinin beyin aktivitesiyle ilgili olması, beynin birçok organın yaşlanma profilini etkileyen bir merkez görevi gördüğüne işaret ediyor.

Araştırmacılar, bulguların daha geniş klinik çalışmalara yol açmasını ve yaşlanma karşıtı ilaçların geliştirilmesine katkı sunmasını umuyor.

Çalışmanın kritik bir sınırlamasına değinen araştırmacılar, bulguların insanlarda değil yalnızca farelerde gözlemlendiğini ve dolayısıyla ilacın insan yaşlanması üzerinde gerçek bir etkisinin olup olmadığının henüz belirlenemediğini ifade ediyor.

Ayrıca bulguların orta yaşlı farelerde gözlemlenmesi, ilacın çok yaşlı hayvanlarda da aynı şekilde çalışmayabileceği anlamına gelebilir.

İlacın dokular genelinde gençleşmeye dair birçok moleküler belirtiyi tetiklediği görülse de çalışma, farelerde yaşlanmanın gerçekten tersine döndüğünü kanıtlamıyor.

Bilim insanları "Çalışmamız, vücut genelinde kapsamlı bir yaşlanma karşıtı strateji için çok yönlü kanıtlar sağladı" diye yazıyor.

GLP-1R agonizmasının diğer yaşlanma karşıtı yöntemleri destekleyip desteklemeyeceğini araştırmak için gelecekte uzun süreli çalışmalar yapılmasına ihtiyaç var.

 Independent Türkçe, independent.co.uk/news