Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir

Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir
TT

Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir

Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan: Işıkla kontrol edilen hücreler ve proteinler geleceğin tedavi yöntemlerinden biri olabilir

Proteinler hayatın yapı taşlarıdır. Vücudumuzda bulunan hücrelerin içindeki birçok fonksiyon proteinler tarafından gerçekleştirilir. Doğada her şey dengede olduğu gibi, proteinler de hücre içinde aktif ya da pasif durumda bulunup gerçekleştirdikleri biyolojik fonksiyonları kontrol altına almış olurlar. Birçok hastalıkta proteinlerin bu aktivite geçişlerinde problem olduğundan, proteinlerin hücre içindeki bu özelliklerini anlamak gelecekte birçok hastalığın tedavisine yardımcı olabilir.
Harvard Üniversitesi’nden Dr. Onur Dağlıyan, proteinlerin bu aktivite geçişlerini ışıkla kontrol edilmesini sağlayan teknolojiler üzerine çalışıyor. Dr. Dağlıyan’ın Science Dergisi’nde[1] yayınlanan yöntemlerinden biri, kötü huylu kanser hücrelerinin vücutta diğer organlara yayılmasına sebep olan proteinlerin nasıl çalıştığına ışık tutuyor.
Yaklaşık 15 sene önce bilim insanları alglerden klonladıkları mavi ışığa duyarlı Channelrhodopsin adlı proteini sinek ve fare beyinlerine göndererek, beyindeki sinir hücrelerini ışıkla kontrol etmeyi başardılar. Stanford Üniversitesi’nden Dr. Karl Deisseroth liderliğindeki grup, dikkatle seçilmiş birkaç nörondaki elektriksel aktiviteyi kontrol etmek için optogenetik adını verdikleri bir teknoloji kullandı. Önce bu nöronları ışığa duyarlı olacak şekilde tasarladılar. Daha sonra, implant edilmiş optik fiberleri kullanarak, duyguları işlemeyle ilgili bir beyin bölgesi olan amigdaladaki belirli bir sinir yoluna mavi ışık yaktılar.[2] Anksiyeteyi tedavi etmek için bir seçenek olarak fareler üzerinde bu yöntem kullanılıyor. Optogenetik adı verilen bu yöntem genetik görme, işitme bozukluklarına, depresyon, Parkinson ve Alzheimer gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilir.

 “Bir proteini ışıkla açıp kapatıp ileride kanser, otoimmün ve diyabet gibi hastalıklarda tedavi amaçlı kullanabiliriz”
“Optogenetikle sinir hücrelerinin kontrolü sinir biliminde bir devrim yarattı” diyen Dağlıyan, “Beynimizdeki sinir devreleri davranışlarımızdan, hafızaya ve öğrenmeye, organlarımızın isleyişlerinin kontrolüne kadar birçok önemli fonksiyonu kontrol eden yapılar. Birçok psikiyatrik, psikolojik, bilişsel ve beyin gelişimi hastalıklarında bu devrelerin yanlış çalıştığı biliniyor ve bu devrelere doğru şekilde müdahale ile bu hastalıkların tedavisi bir gün mümkün olabilir. Işığa duyarlı Channelrhodopsin gibi iyon kanal proteinleri ile sinir hücrelerindeki iyon akışını kontrol edip, belli sinir hücrelerinin istenilen zamanda ışıkla açılıp kapatılmasını kontrol edebilmek artık mümkün. Ama benim ilgilendiğim büyük soru bu yöntemi kanal proteinlerinden başka proteinlere uygulayıp hücrelerin başka fonksiyonlarını da kontrol edebilir miyiz? Bunu başarabilirsek sadece fonksiyonu tam bilinmeyen bir proteini ışıkla açıp kapatıp hücredeki rolünü öğrenmenin dışında, ileride sinir hastalıkları dışındaki diğer hastalıklarda mesela kanser, oto-immun ve diyabet gibi hastalıklarda da tedavi amaçlı kullanabiliriz. Ayrıca bunların yanında mikroorganizma mühendisliği, akıllı tarım, akıllı biyosensörler ve sentetik biyoloji gibi birçok alanda büyük etkisi olacağını düşünüyorum” diyor.  
Bilimsel araştırmaları Science, Nature Communications[3], PNAS, gibi dünya çapında en önemli dergilerde yayınlandı.
Koç Üniversitesi Kimya ve Biyoloji Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini alan Dr. Onur Dağlıyan, ilaç dizaynı ve yapay zeka gibi konularda çalıştı. Kuzey Karolina Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Dağlıyan, burada protein mühendisliği teknolojileri, hücre biyolojisi ve görüntüleme gibi konular üzerine odaklandı.  Doktora sonrası çalışmalarını Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Sinir Biyolojisi Fakültesi’nde sürdüren Dr. Dağlıyan, otizm ve zeka geriliğine sebep olan bir gen mutasyonunun mekanistik olarak bunu nasıl yaptığını araştırıyor. Farelerde bu geni silip embriyo ve bebek farelerde beyin gelişiminin nasıl bozulduğunu araştıran Dağlıyan, ayrıca doktora sırasında geliştirdiği teknolojileri “beyin sorularına nasıl uygulanabileceği” üzerine platformlar geliştiriyor.  Dr. Onur Dağlıyan’ın yaptığı bilimsel araştırmalar Science, Nature Communications[4], PNAS, ACS Synthetic Biology, Nature Protocols, Nature Methods gibi dünya çapında en önemli dergilerde yayınlandı.

“Memeli hücrelerinin içindeki birçok proteini ışıkla kontrol altına almak mümkün”
Proteinleri hücre içerisinde ışıkla kontrol ederek, mekanizmalarını daha iyi anlamak için çalışan Dağlıyan, “Her proteinin kendine özgü üç boyutlu bir yapısı var ve bu onun fonksiyonunu belirleyen önemli bir özellik. Bu üç boyutlu yapı onu hücre içinde diğer proteinlerle nasıl iletişime geçeceğini, sinyalleme mekanizmalarını, hangi biyokimyasal reaksiyonu gerçekleştireceğini belirliyor.  Mesela bir protein hücre içinde başka bir moleküle bağlanırken, iki lego parçasının birbirine geçmesi gibi proteinin doğru geometrik şekilde olması gerekir. Tabii proteinler lego parçaları gibi statik değil, birçok şekle girebilir. Hücreler bazı proteinlerin bu bağlanmalarını, yani, onların fonksiyonlarını kontrol edebilmek için proteinler üzerinde bazı biyokimyasal reaksiyonlar gerçekleştirir. Bu aktivite kontrolünü bazı bitkilerde bulunan mavi ışığa duyarlı bir proteini (LOV2) kullanarak gerçekleştirdik. LOV2 proteini mavi ışığı absorbe ettiği zaman yapısını değiştirebiliyor. Biz de LOV2 proteinini kontrol altına almak istediğimiz proteine “takarak” bir nevi hedef proteine ışık düğmesi bağlar gibi memeli hücresinin içinde proteini ışıkla kontrol altına almış olduk. Böylece memeli hücrelerinde bu şekilde modifiye edilmiş proteinleri hücrelerin üzerine yansıttığımız ışıkla açıp kapatabilmiş olduk. Işık kullanmanın avantajı hızlı olması. Işığın protein üzerindeki yarattığı yapısal değişiklik milisaniyenin altında ve ayrıca spesifik olarak hücrenin herhangi bir noktasına gönderilebilmesi mümkün” şeklinde konuşuyor.   

“Proteinlerin mekanizmasını çözmek, hastalıkların tedavi şekillerini değiştirebilir”
“Bu teknolojiyi kullanarak böylece çalışılmak istenilen proteini ışıkla açıp kapatarak hücre içinde özellikle hücre hareketi gibi dinamik olaylar sırasında ne yaptığını anlamaya başlamış olduk” diyen Dağlıyan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlardan bir tanesi metastatik kanserlerde fazlasıyla aktif olan Src kinase proteini. En ölümcül kanserlerin hastaya çok ağır tahribatlar vermesinin ana sebebi, kanser hücrelerinin bir tümörden başka organlara gitmesi ve o organda da tümör başlatması, bir başka deyişle metastaz. Pankreas, akciğer, bağırsak ve bazı göğüs kanseri türleri en ölümcül metastatik kanserlere örnek. Bu kanserlerde Src proteinin fazlasıyla aktif olduğu biliniyordu ama metastaza nasıl sebep olduğu bilinmiyordu. Biz de hareket eden hücrelerde geliştirdiğimiz bu teknolojiyle Src proteinini ışıkla açıp kapatarak hücreleri nasıl hareket ettirdiğini anlamış olduk. Bu teknoloji var olan diğer gen silme (knock-out) ya da RNA sessizleştirme (knock-down) teknikleriyle mümkün değildi, bu yüzden geliştirdiğimiz teknoloji bu bilinmeyene kelimenin tam anlamıyla ışık tutmuş oldu.”

“Metastaz kanser ölümlerinin ana sebebi ama hala agresif kanser hücrelerinin etkili bir şekilde yayılmasını gerçekleştiren proteinlerin hücrede nasıl çalıştığını tam anlamış değiliz”
Dağlıyan, çalışmalarında hücre hareketine odaklanma sebebini işe şöyle özetliyor: “Hücre hareketi hayatın en önemli parçası. Hücreler farklı seviyelerde hareket edebilirler. Birçok hücrenin bir araya gelip dokuları ve organları oluşturması gerekir, bu da hücrelerin doğru zamanda doğru yere gitmesini gerektirir. Başka bir örnekle anlatırsam, vücudumuza giren bir patojeni yakalayan bağışıklık hücreleri, patojeni yakalayabilmesi için çok etkili bir şekilde hareket etmesi gerekir. Yine benzer bağışıklık hücrelerinin vücutta kanser hücreleri daha oluşmaya başlamadan onları bulup tespit edip etkisiz hale getirmesi gerekir ve bu da doğru zamanda doğru yere hareket etmesiyle mümkün. Bunlar dışında kanser hücreleri de bulundukları tümör ortamından başka organlara yayılması yani metastaz denilen süreçle gerçekleşiyor. Metastaz kanser ölümlerinin ana sebebi ama hala agresif kanser hücrelerinin etkili bir şekilde yayılmasını gerçekleştiren proteinlerin hücrede nasıl çalıştığını tam anlamış değiliz. Bu hareketlerin moleküler mekanizmalarını anlayabilirsek, bunların metastaz yapmasını da engelleyebiliriz. Hücre hareketi ayrıca beyin gelişimi, öğrenme ve hafıza konularında da çok önemli.”

“Proteinleri kontrol altına almak immünoterapi yan etkilerini azaltabilir.”
Işık ile proteinlerin kontrolünün dışında bir molekül ile kontrol altına alacak yeni bir teknoloji daha geliştiren[5] Dağlıyan, “Benzer bir strateji ama bu defa ışığa duyarlı bir protein yerine dizayn ettiğim protein ufak bir moleküle duyarlı, böylece proteini ufak bir molekülle kontrol altına alabiliyoruz. İleride proteinleri kontrol altına alabilmek, yani deney yapan kişinin açıp kapatabilmesi birçok heyecan verici uygulamaları da beraberinde getirecek. Mesela immünoterapi alanında yenilikler olacak. Son zamanlarda immünoterapi alanındaki gelişmeler çok umut verici. Bu tarz kanser terapisinde bağışıklık hücrelerinin laboratuvarda güçlendirilip kanser hastasına yollanarak tümör hücrelerinin öldürülmesi hedef alınıyor. Ama bazı hastalarda bu modifiye edilmiş bağışıklık hücreleri aşırı aktif olduğundan birçok yan etkiye, inflamasyon, hatta ölümcül reaksiyonlara sebep oluyor. Bu kanser öldüren hücreleri içindeki bir proteini kontrol ederek dizginleyebildiğinizi düşünün. Yani bu modifiye bağışıklık hücrelerini işini bitirdiğinde yani kanser hücrelerini öldürdüğünde dışardan yollayacağınız bir molekülle kontrol altına alıp tüm bu yan etkilerden kurtulmanız mümkün” diye konuşuyor.
Independent Türkçe



Alman mühendis, uzaya seyahat eden ilk tekerlekli sandalye kullanıcısı oldu

Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)
Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)
TT

Alman mühendis, uzaya seyahat eden ilk tekerlekli sandalye kullanıcısı oldu

Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)
Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)

Alman mühendis Michaela Benthaus, kısa süreli bir yolculuk kapsamında Blue Origin şirketine ait bir uzay aracıyla seyahat ederek, uzaya çıkan ilk tekerlekli sandalye kullanıcısı oldu.

Milyarder Jeff Bezos’a ait şirket, New Shepard roketini yeni bir yarı yörünge görevi için Texas’taki üslerinden saat 08:15’te fırlattı.

scdfgt
Alman mühendis Michaela Benthaus, seyahatini organize etmek ve sponsor olmak için yardım eden SpaceX'in emekli yöneticisi Hans Koenigsmann ile birlikte (AP)

Avrupa Uzay Ajansı’nda (ESA) havacılık, uzay ve mekatronik mühendisi olan Benthaus, yaklaşık 10 dakika süren yolculukta beş uzay turistiyle birlikte atmosfer ile uzay arasındaki sınırı belirleyen Karman hattını geçti.

defrt
Alman mühendis Michaela Benthaus, 15 Aralık Pazartesi günü bir prototip uzay kapsülünün içinde (AP)

Benthaus, dağ bisikleti kazası sonucu omurilik yaralanması geçirdiği için tekerlekli sandalye kullanıyor.

Blue Origin şirketinin paylaştığı bir videoda Benthaus, “Yaşadığım kazadan sonra, dünyamızın hâlâ engelli bireylere kapalı olduğunu fark ettim” dedi.

Benthaus ayrıca, “Eğer kapsayıcı bir toplum olmak istiyorsak, yalnızca istediğimiz alanlarda değil, her alanda kapsayıcı olmalıyız” ifadesini kullandı.

Tamamen otomatik çalışan roket, uzaya doğru fırlatıldı ve ardından uzay turistlerini taşıyan kapsül roketten ayrılarak Texas çölüne yumuşak bir iniş yaptı.

Bu, Blue Origin’in yıllardır New Shepard roketiyle yürüttüğü uzay turizmi programı kapsamında gerçekleştirdiği 16. insanlı uçuş oldu; uçuşun maliyeti ise açıklanmadı.

NASA’nın yeni başkanı Jared Isaacman, Benthaus’u X platformunda paylaştığı bir gönderiyle tebrik ederek, “Milyonlarca insana gökyüzüne bakmaları ve nelerin mümkün olduğunu hayal etmeleri için ilham verdiniz” dedi.

Blue Origin ile uzaya çıkanlar arasında şarkıcı Katy Perry ve Star Trek dizisinde Kaptan Kirk karakterini canlandıran aktör William Shatner da bulunuyor.

v
New Shepard roket kapsülünün inişinden sonra Michaela Benthaus (AP)

Özel uzay şirketleri, uzay yolculuklarını tanıtmak ve rekabet avantajlarını sürdürmek için ünlü ve öne çıkan kişileri kullanıyor.

Virgin Galactic, benzer bir uzay uçuşu deneyimi sunuyor.

Blue Origin’in de Elon Musk’a ait SpaceX ile yörüngesel uzay yolculukları pazarında rekabet etme hedefleri bulunuyor.

Bu yıl, Bezos’un şirketi, New Shepard’dan daha gelişmiş dev roketi New Glenn ile mürettebatsız iki yörüngesel uçuş gerçekleştirmeyi başardı.


WhatsApp üzerinden yapılan en son dolandırıcılık yöntemi olan ‘gizli eşleştirme’ hakkında ne biliyoruz?

Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)
Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)
TT

WhatsApp üzerinden yapılan en son dolandırıcılık yöntemi olan ‘gizli eşleştirme’ hakkında ne biliyoruz?

Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)
Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)

WhatsApp kullanıcılarını hedef alan yeni ve gelişmiş bir dolandırıcılık yöntemi hızla yayılıyor. ‘Gizli eşleştirme’ (Ghost Pairing) olarak bilinen bu yöntem, dolandırıcıların kurbanın WhatsApp hesabını parola kırmaya veya mesajları ele geçirmeye gerek duymadan ele geçirmesine olanak tanıyor.

Uzmanlar, bu yöntemin kullanıcıları kandırmaya dayalı ‘sosyal mühendislik’ teknikleri üzerine kurulu olduğunu belirtiyor. Siber güvenlik uzmanları, yöntemin güvenilir kişi listelerinden yayıldığı için ‘son derece tehlikeli’ olduğunu vurguluyor.

‘Gizli eşleştirme’ sürecini anlamak

Dolandırıcılık süreci genellikle güvenilir bir kişiden gelmiş gibi görünen masum bir mesajla başlıyor. Mağdurlar, “Merhaba, bu fotoğraftaki sen misin?” ya da “Fotoğrafını az önce buldum” gibi bir mesaj alabiliyor. Mesajda, sosyal medyada tanıdık bir paylaşıma yönlendiriyormuş izlenimi veren bir bağlantı yer alıyor.

Bağlantıya tıklayan kullanıcılar, gerçek bir siteyi taklit edecek şekilde hazırlanmış sahte bir internet sayfasına yönlendiriliyor. Bu sayfa, içeriğin görüntülenebilmesi için kullanıcıdan kimliğini ‘doğrulamasını’ istiyor ve bu aşamada WhatsApp hesabının kullanılan cihazla eşleştirilmesi süreci başlatılıyor.

Söz konusu süreçte kullanıcıdan cep telefonu numarasını girmesi talep ediliyor ve ardından bir eşleştirme kodu oluşturuluyor. Sahte sayfa, bu kodun WhatsApp’a girilmesini ‘güvenlik önlemi’ gibi göstererek mağduru yönlendiriyor.

Bu adımın ardından, kullanıcı farkında olmadan saldırganın cihazını kendi WhatsApp hesabına bağlamış oluyor. Eşleştirmenin tamamlanmasıyla birlikte saldırgan, mağdurun WhatsApp hesabına tam erişim sağlıyor; mesajları okuyabiliyor, medya dosyalarını indirebiliyor ve mağdurun bilgisi dışında mesaj gönderebiliyor.

Dolandırıcılığın hızla yayılması

‘Gizli eşleştirme’ yoluyla gerçekleştirilen dolandırıcılık, kullanıcıların güven duygusunu hedef alması nedeniyle son derece tehlikeli olarak değerlendiriliyor. Bir hesabın ele geçirilmesinin ardından saldırganlar, bu hesabı kullanarak mağdurun kişi listesine ve sohbet gruplarına zararlı bağlantılar gönderebiliyor.

Mesajların tanıdık ve güvenilir kaynaklardan geliyor gibi görünmesi, alıcıların bağlantılara tıklama ihtimalini artırıyor.

Şarku’l Avsat’ın Observer Voice internet sitesinden aktardığına göre, söz konusu dolandırıcılık ilk olarak Avrupa’nın bazı bölgelerinde tespit edildi. Ancak uzmanlar, yöntemin belirli bir coğrafyayla sınırlı olmadığına ve dünya genelinde tüm WhatsApp kullanıcılarını hedef alabileceğine dikkat çekiyor.

Dolandırıcılığın etkinliğini artıran en önemli unsurlardan biri de ‘sosyal mühendislik’ yöntemi. Dolandırıcılar, kullanıcıların kişi listelerindeki isimlere duyduğu güveni ve kendilerini güvende hissetme eğilimini istismar ederek, mağdurların tuzağa daha kolay düşmesini sağlıyor.

‘Gizli eşleştirme’ yöntemi, diğer dolandırıcılıklardan farklı olarak uygulamalardaki teknik açıkları ya da şifreleme zafiyetlerini hedef almıyor. Bu durum, dijital tehditlerde endişe verici bir eğilime işaret ediyor; Saldırganlar, teknik zayıflıklar yerine insan davranışlarını istismar etmeye odaklanıyor.

Kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Uzmanlar, kullanıcıların ‘gizli eşleştirme’ dolandırıcılığına karşı teknik farkındalıklarını önceliklendirmesi gerektiğini vurguluyor. WhatsApp’ta ‘bağlı cihazlar’ listesinin düzenli olarak kontrol edilmesi, tanımadıkları cihazları tespit edip kaldırmalarına imkân sağlıyor. Ayrıca, kullanıcıların harici web siteleri üzerinden gönderilen eşleştirme kodu veya kimlik doğrulama taleplerine karşı dikkatli olmaları önem taşıyor.

İki adımlı doğrulama (Two-step verification) özelliğinin etkinleştirilmesi, ek bir güvenlik katmanı sağlıyor. Uzmanlar, kullanıcıların beklenmedik mesajlara, hatta tanıdık kişilerden gelenlere bile temkinli yaklaşması ve bağlantılara tıklamadan önce doğruluğunu kontrol etmesi gerektiğini belirtiyor.


Uzmanlar uyarıyor: Yapay zekaya bağımlılık beyin aktivitesini azaltıyor

32 yaşındaki Yurina Noguchi, Tokyo'daki evinde akşam yemeği sırasında ChatGPT uygulaması aracılığıyla yapay zeka ortağı Klaus ile sohbet ediyor (Reuters).
32 yaşındaki Yurina Noguchi, Tokyo'daki evinde akşam yemeği sırasında ChatGPT uygulaması aracılığıyla yapay zeka ortağı Klaus ile sohbet ediyor (Reuters).
TT

Uzmanlar uyarıyor: Yapay zekaya bağımlılık beyin aktivitesini azaltıyor

32 yaşındaki Yurina Noguchi, Tokyo'daki evinde akşam yemeği sırasında ChatGPT uygulaması aracılığıyla yapay zeka ortağı Klaus ile sohbet ediyor (Reuters).
32 yaşındaki Yurina Noguchi, Tokyo'daki evinde akşam yemeği sırasında ChatGPT uygulaması aracılığıyla yapay zeka ortağı Klaus ile sohbet ediyor (Reuters).

Bir rapor, belirli görevlerin yapay zekaya devredilmesinin beyin aktivitesini azalttığını ve hatta eleştirel düşünme ve problem çözme becerilerini bozabileceğini gösteriyor.

Bu yılın başlarında MIT, ChatGPT kullanarak makale yazan kişilerin, bunu yaparken bilişsel işlemeyle ilişkili beyin ağlarında daha az aktivite sergilediğini gösteren bir çalışma yayınladı.

Bu bireyler ayrıca, yapay zekâ destekli sohbet robotu kullanmayan çalışma katılımcıları kadar kolay bir şekilde kendi makalelerine atıfta bulunmakta zorlandılar. Araştırmacılar, çalışmalarının "öğrenme becerilerinde gerileme olasılığını araştırmanın önemini" gösterdiğini ifade ettiler.

54 katılımcının tamamı Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve komşu üniversitelerden alındı. Beyin aktiviteleri, kafa derisine elektrot yerleştirilmesini içeren elektroensefalografi (EEG) kullanılarak kaydedildi.

Katılımcıların kullandığı ipuçlarından bazıları, yapay zekadan makale sorularını özetleme, kaynak bulma ve dilbilgisi ile üslubu geliştirme konusunda yardım istemeyi içeriyordu.

Yapay zeka ayrıca fikir üretmek ve ifade etmek için de kullanıldı, ancak bazı kullanıcılar bunun çok iyi olmadığını düşünüyor.

Eleştirel düşünme becerisinde azalma

Ayrı bir çalışmada, Carnegie Mellon Üniversitesi ve Copilot programını işleten Microsoft, bireylerin yapay zekaya aşırı derecede bağımlı olmaları durumunda problem çözme becerilerinin azalabileceği bulgusuna ulaştı.

Çalışmada, işlerinde haftada en az bir kez yapay zeka araçları kullanan 319 beyaz yakalı çalışana, bunları kullanırken eleştirel düşünmeyi nasıl uyguladıkları soruldu.

Araştırmacılar, veri analizi yaparak yeni bilgiler elde etmekten, işin belirli kurallara uygun olduğunu doğrulamaya kadar yapay zekaya verilen 900 görev örneğini inceledi.

Çalışma, bir aracın bir görevi yerine getirme yeteneğine duyulan yüksek güvenin "düşük düzeyde eleştirel düşünme" ile ilişkili olduğu sonucuna vardı. Çalışmada, "yeni nesil yapay zekânın işçi verimliliğini artırabileceği, ancak işe eleştirel bir şekilde yaklaşmayı engelleyebileceği ve uzun vadede araca aşırı bağımlılığa ve bağımsız problem çözme becerilerinde düşüşe yol açabileceği" belirtildi.

Oxford University Press tarafından ekim ayında yayınlanan, İngiltere'deki okul öğrencileri arasında yapılan benzer bir anket, on öğrenciden altısının yapay zekanın akademik performanslarını olumsuz etkilediğini düşündüğünü gösterdi.

Geçtiğimiz yıl yayınlanan Harvard Tıp Fakültesinin bir çalışması, yapay zeka desteğinin bazı doktorların performansını iyileştirdiğini, ancak araştırmacıların tam olarak anlayamadığı nedenlerle diğerlerinin performansına zarar verdiğini ortaya koydu.

Özel öğretmen

ChatGBT'nin sahibi ve Oxford Üniversitesi ile yapılan çalışmanın gerçekleştirilmesine yardımcı olan OpenAI şirketinde uluslararası eğitimden sorumlu Jayna Devani, şirketin "şu anda bu tartışmanın tamamen farkında olduğunu" söylüyor.

Şarku’l Avsat’ın BBC'den aktardığına göre Devani verdiği demeçte, "Öğrencilerin ChatGBT'yi akademik görevleri devretmek için kullanmaları gerektiğine kesinlikle inanmıyoruz" ifadesini kullandı. Ona göre ChatGBT, sadece cevap veren bir araç olmaktan ziyade, bir öğretmen gibi kullanılmalıdır.