Taliban, Türkiye'nin Kabil Havaalanı'nın güvenliğini sağlama teklifini kabul etmedi

Kabil'de geçen hafta düzenlenen terör saldırısında ölen Mina Hayari için cenaze töreni düzenlendi. (AP)
Kabil'de geçen hafta düzenlenen terör saldırısında ölen Mina Hayari için cenaze töreni düzenlendi. (AP)
TT

Taliban, Türkiye'nin Kabil Havaalanı'nın güvenliğini sağlama teklifini kabul etmedi

Kabil'de geçen hafta düzenlenen terör saldırısında ölen Mina Hayari için cenaze töreni düzenlendi. (AP)
Kabil'de geçen hafta düzenlenen terör saldırısında ölen Mina Hayari için cenaze töreni düzenlendi. (AP)

Türkiye'nin Kabil Havaalanı'nın güvenliğini sağlama teklifine Taliban’dan cevap geldi. Taliban Sözcüsü Süheyl Şahin, geçen yıl ABD güçlerinin geri çekilmesine ilişkin anlaşma uyarınca Türkiye'nin güçlerini Afganistan'dan çekmesi gerektiğini savundu. “Bu güçler de diğerleri gibi aynı şekilde Afganistan’ı terk etmelidir” açıklamasında bulundu Söz konusu gelişmeler üzerine ABD, diğer ülkeler ve Kabil'de misyonları bulunan uluslararası kuruluşlar personellerini Afganistan'dan güvenli bir şekilde nasıl tahliye edeceklerine dair oluşan ciddi soruları gündemlerine alıyorlar.
Bu gelişme ayrıca, ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında pazartesi günü yapılması planlanan görüşmelerde, Ankara'nın Kabil Havaalanı güvenliğini Washington ile ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olmak için kullanma başlığına da cevap niteliğinde oldu. Türkiye'nin Rus savunma sistemleri satın alması iki ülke arasındaki ilişkileri kötüleştirmişti.
Taliban Sözcüsü Süheyl Şahin açıklamasında şunları söyledi:
“Türkiye son yirmi yıldır NATO güçlerinin bir parçası. Dolayısıyla 29 Şubat 2020'de ABD ile imzaladığımız anlaşma uyarınca Afganistan'dan çekilmelidir. Bunun dışında Türkiye bir İslam ülkesidir. Afganistan'ın Türkiye ile tarihi ilişkileri var. Gelecekte ülkede yeni bir İslami hükümetin kurulmasıyla onlarla yakın ve iyi ilişkiler kurmayı umut ediyoruz.”
ABD Dışişleri Bakanlığı ve Türk Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin açıklama yapmadı.

ABD-Türkiye görüşmeleri
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in dün Türk mevkidaşı Hulusi Akar ile "ikili iş birliği ve bölgesel meseleleri görüştüğü” bilgisi verildi. Ancak açıklamada Afganistan konusu özel olarak gündeme gelmedi.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın yönetimi sırasında Taliban ile Şubat 2020'de imzalanan anlaşma, tüm ABD kuvvetlerinin 1 Mayıs'a kadar Afganistan'ı terk etmesini şart koşuyor. Ancak Biden nisan ayında yaptığı açıklamada geri çekilmenin, El-Kaide'nin ABD'ye yönelik gerçekleştirdiği 11 Eylül 2001 saldırısının yirminci yıl dönümünde tamamlanacağını söyledi. Saldırı, ABD liderliğindeki güçler tarafından Afganistan'ın işgaline ve El-Kaide’ye barınak sağlayan Taliban hükümetinin devrilmesine yol açtı.
Türk yetkililer, havaalanı önerisini, ABD ve ortaklarının 11 Eylül'e kadar güçlerini Afganistan’dan çekme planı üzerinde anlaştıkları mayıs ayındaki bir NATO toplantısında sunduklarını bildirdiler. Birçok ABD'li milletvekili ve mevcut ve eski yetkili, yabancı güçlerin ayrılmasının ve Afganistan'da barış görüşmelerinin duraksamasının, Taliban'ı tekrar iktidara getirebilecek bir iç savaşa yol açmasından endişe ediyor.
Pentagon, ABD'nin geri çekilmeyi yüzde 50'nin üzerinde bir oranda tamamladığını belirtiyor. Türkiye'nin Afganistan'da halen güvenlik güçlerini eğiten 500'den fazla askeri var. Avustralya ise güvenlik endişeleri nedeniyle geçen ay ülkedeki büyükelçiliğini kapattı. Nitekim yapılan değerlendirmeler, Taliban'ın Türkiye'nin havaalanını güvence altına alma planını reddetmesinin diğer ülkeleri Afganistan’daki misyonlarını sonlandırmaya sevk edebileceği yönünde.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın bu haftaki Kongre oturumu sırasında Kabil'deki ABD diplomatik varlığını sürdürme sözü vermesiyle birlikte Taliban"ın konumunun Biden yönetimini krize sürükleyebileceği tahmin ediliyor.

Çatışmalar sürüyor
Afgan yetkililer cuma günü, Taliban militanlarının Afganistan'ın kuzeyindeki Tahar eyaletindeki önemli bir bölgeyi kontrol etmeyi başardıklarını bildirdiler. Yerel bölge konseyi üyeleri Mir Ahmed Kasım, Keramatullah ve Vefiullah Rahmani, buranın Taliban için stratejik İşkirmiş bölgesi olduğunu söyledi. Hükümet, önceki gün yaşanan şiddetli çatışmaların ardından Taliban karşısında ağır yara aldı. Yetkililer, saatlerce süren çatışmanın ardından mühimmat ve hava desteği eksikliği nedeniyle güvenlik güçlerinin bölgeyi terk etmek zorunda kaldığını aktardı. Bölgenin kontrolü için çıkan çatışmalar çok sayıda güvenlik görevlisinin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu. Ancak kesin bilanço bilinmiyor.
Yerel bölge konseyi üyeleri, bölgedeki diğer dört ilçeyi birbirine bağladığı için İşkirmiş bölgesinin stratejik olarak önemli olduğunu ve Taliban militanlarının artık komşu bölgeleri kolayca tehdit edebileceğini bildirdiler. Yetkililer, Taliban'ın dünden bu yana İşkirmiş’e bağlı Banci ilçesinin bazı bölgelerine saldırdığı bilgisini verdiler.
Taliban son dönemde ülkede bir dizi kazanım elde etti. ABD ve NATO güçlerinin 1 Mayıs'ta Afganistan'dan resmi olarak geri çekilmeye başlamalarından bu yana en az 15 bölge Taliban'ın eline geçti.



Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
TT

Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)

Suriye’nin güneyi, Beşşar Esed rejiminin bir yıl önce devrilmesinden bu yana, Şam’ın ‘1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na karşı bir İsrail darbesi’ olarak nitelendirdiği gelişmelere sahne oluyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri sınırlarını düzenleyen anlaşma, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca bölgedeki hukuki ve güvenlik çerçevesini oluşturmuştu. Ancak Tel Aviv, son gelişmeleri fırsat bilerek benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışa girişti ve bu süreçte ülkenin güneyindeki Kuneytra ve Dera’daki yeni alanları kontrolü altına aldı.

Suriye’deki yeni yönetim ise İsrail’in Esed sonrası işgal ettiği bölgelerden çekilmesini öngören bir güvenlik anlaşması yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda Şam yönetimi, Washington’ın etkin bir rol üstlenmesini bekliyor. Konuya hâkim kaynaklara göre, ABD’nin İsrail’i böyle bir anlaşmaya ikna edebilecek en güçlü taraf olduğu düşünülüyor; zira Tel Aviv, şimdiye kadar bu anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı.

İşgalin genişlemesi

Şam’ın yaklaşık 60 kilometre güneybatısında yer alan ve İsrail tarafından Haziran 1967 Savaşı’nda işgal edilen Golan Tepeleri cephesi, uzun yıllar boyunca hem Hafız Esed hem de oğlu Beşşar Esed dönemlerinde sakinliğini korudu. Bu durum, 1973 Ekim Savaşı sonrasında Suriye ile İsrail arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması sayesinde mümkün olmuştu. Anlaşma, toplam bin 860 kilometrekarelik Golan’ın üçte ikisinin İsrail işgali altında kalmasını fiilen kabul ediyordu.

Ancak 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Esed’in Moskova’ya kaçmasının ardından, dünya çapında yankı uyandıran bu gelişmeden sadece saatler sonra İsrail, anlaşmanın çöktüğünü ilan ederek Suriye topraklarındaki tampon bölgeyi ele geçirdi. Yaşananlar, sessiz fakat kesintisiz bir savaşın başlangıcı olarak değerlendiriliyor.

Söz konusu anlaşmayla oluşturulan tampon bölge, Golan’ın kuzeyinden güneyine doğru yaklaşık 75 kilometre boyunca uzanıyor; Dera vilayetindeki Yermuk Vadisi’ne komşu bu hattın genişliği bazı yerlerde birkaç yüz metreden 14 kilometreye kadar çıkıyor. Bölgenin toplam yüzölçümü yaklaşık 235 kilometrekare.

İsrail savaş uçakları, Esed rejiminin devrilmesini izleyen ilk günlerde yüzlerce hava saldırısı düzenleyerek askeri hava üslerini ve Suriye ordusunun elinde kalan ağır silahları imha etti. İsrail sadece tampon bölgeyi işgal etmekle yetinmedi; Kuneytra ve Dera kırsalının doğu kesimlerine doğru ilerleyerek kontrol alanını genişletti. İsrail ordusu bölgede her gün yeni operasyonlar düzenliyor, kontrol noktaları kuruyor ve sivilleri gözaltına alıyor.

fgt
Golan Tepeleri'nde İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölgede hareket eden İsrail güçleri, 10 Aralık 2024 (EPA)

Suriyeli yetkililer, İsrail’in geçtiğimiz yıl aralık ayından bu yana ülke içine binden fazla hava saldırısı düzenlediğini ve güney vilayetlerine yönelik sınır ötesi kara operasyonlarının 400’ü aştığını belirtti. Çalışmalara göre Esed rejiminin devrilmesinin ardından başlayan süreçte İsrail’in kontrol altına aldığı Suriye topraklarının toplamı 460 kilometrekareyi geçiyor. Bu alanlarda dokuz askeri üs ile gözetleme ve kontrol noktaları kuruldu. Ayrıca İsrail, Cebel eş-Şeyh’teki Suriye gözlemevini de ele geçirerek Suriye ve Lübnan içindeki hareketliliği, hatta Irak sınırına kadar uzanan bölgeleri izlemeye başladı.

Esed’in kaçışından sonra İsrail’in Suriye’deki tutumu için çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Suriyeli askeri uzman İsmet el-Absi’ye göre Tel Aviv, 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın artık kendi güvenlik çıkarlarına hizmet etmediğini düşünüyor. Özellikle Suriye’nin uluslararası arenaya dönüşü ve bölgesel etkisinin artması bu değerlendirmede belirleyici oldu.

El-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail’in son tırmanışının olası herhangi bir anlaşma öncesinde sahada yeni bir gerçeklik dayatma amacı taşıdığını vurguladı. El-Absi’ye göre Tel Aviv, operasyonel özgürlüğünü sınırlayabilecek herhangi bir kısıtlamaya bağlı kalmayacağını göstermek, ayrıca uluslararası toplumun ve ABD’nin Golan’daki olası ihlallere vereceği tepkiyi test etmek istiyor.

İsrail hükümeti, eski rejim güçlerinin çekilmesinin ardından tampon bölgenin işgalini ‘Golan’daki yerleşimlerin güvenliğini sağlama’ gerekçesiyle savunuyor. Ancak birçok gözlemci, Suriye’nin yeni yönetiminin İran destekli milisleri, Hizbullah’ı ve diğer silahlı grupları ülkeden çıkarmayı başarması ve kalan uyuyan hücreleri takip etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu gerekçeyi ikna edici bulmuyor.

Dürzileri koruma bahanesi

Temmuz 2025’te Suriye’nin güneyindeki çoğunluğu Dürzi olan Suveyda’da, Dürzi silahlı gruplar ile Bedevi aşiretlerine mensup silahlı unsurlar arasında kanlı çatışmalar patlak verince, Suriye ordusu ve güvenlik birimleri tarafları ayırmak için harekete geçti. Bu gelişme, İsrail’in ‘Dürzileri koruma’ gerekçesiyle yeni bir askeri müdahalede bulunması için ek fırsat yarattı.

Bu müdahale, özgürleşme sürecinden sonra İsrail’in yeni Suriye yönetimine yönelik en sert askeri operasyonu oldu. İsrail savaş uçakları 16 Temmuz 2025’te Şam merkezindeki Genelkurmay binasını ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresini vurdu. Aynı saatlerde Suveyda kentinde ve çevresinde İçişleri ve Savunma bakanlıklarına bağlı unsurlara ait araçlar hedef alındı. Saldırılar, onlarca asker ve güvenlik mensubunun hayatını kaybetmesine yol açtı. Buna paralel olarak Dera ve Kuneytra’da da benzer hava saldırıları düzenlendi.

İsrail’in kendisini Suriye’deki Dürzilerin ‘koruyucusu’ gibi göstermeye yönelik çabaları sürerken, uzmanlar sahadaki gelişmelerin Tel Aviv’in hedeflerinin çok daha geniş olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor. Analistlere göre İsrail’in asıl amacı, ‘yeni Suriye’yi zayıflatmak için ülkeyi parçalamak, Suriye ordusunun güney illerinde (Dera, Kuneytra ve SUveyda’da) hatta Şam’ın güneybatı kırsalında varlık göstermesini engellemek.’ Nitekim İsrailli yetkililer bu hedefi daha önce birçok kez açık şekilde dile getirdi.

Gözlemcilere göre İsrail, Dürzi şeyhi Hikmet el-Hicri’yi planlarını uygulamak için uygun bir araç olarak gördü. İsrail, Hicri’nin Suveyda’nın Suriye’den ayrılmasını savunan çağrılarını destekledi. Hicri ise bu desteğe sürekli teşekkür etti. Hicri’nin takipçileri sokak ve meydanlarda İsrail bayrakları ile Netanyahu’nun fotoğraflarını açtı. Bu adımlar, Hicri’nin, vilayetteki Dürzi silahlı gruplar ve çeşitli milislerden oluşan Ulusal Muhafızlar’ı kurmasının, kontrolü elinde tutmasının ve muhalifleri susturma politikasını uygulamasının ardından geldi.

sdcfrgt
Aktivistler tarafından paylaşılan bir fotoğrafta, 2025 yılının mayıs ayında hükümet ile vilayet liderleri arasında imzalanan anlaşma uyarınca Suveyda girişinde konuşlandırılan kamu güvenlik güçleri görülüyor.

Gözlemciler, Hicri’nin projesinin artan zorluklarla karşı karşıya olduğunu, Arap, bölgesel ve uluslararası aktörlerin Suriye toprak bütünlüğüne bağlılıklarını sürdürdüğünü ve ayrılıkçı adımlara karşı çıktığını vurguluyor. Ayrıca Suveyda’daki çeşitli toplumsal kesimlerin projeye güçlü şekilde karşı çıktığı ve bunun Hicri’yi muhalifleri tasfiye etmeye yönlendirdiği belirtiliyor.

Ulusal Muhafızlar, 23 Ağustos 2025’te Suveyda merkezli olarak kurulan, vilayetteki silahlı Dürzi unsurları bir araya getiren yarı askeri bir grup olarak biliniyor.

Tıkalı müzakereler

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera göreve gelir gelmez hükümetinin önceliklerini, Suriye’nin Arap, bölgesel ve Batılı ülkelerle ilişkilerini onarmak, izolasyondan çıkarmak ve yaptırımların kaldırılması yoluyla yabancı yatırımların akışını sağlayarak yeniden imarı hızlandırmak olarak açıkladı.

Şera, İsrail’e dolaylı bir mesaj vererek, ‘yeni Suriye’nin daha fazla savaş istemediğini’ vurguladı.

Geçen ay gerçekleştirdiği ve Başkan Donald Trump ile görüştüğü tarihi Washington ziyaretinde Şera, Washington Post gazetesine verdiği röportajda, Suriye’nin İsrail ile güvenlik anlaşması müzakerelerine başladığını ve önemli mesafe kat ettiğini belirtti. Şera, “Ancak nihai bir anlaşmaya varmak için İsrail’in 8 Aralık’ta işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekiyor” dedi.

Şera, ABD’nin müzakerelerde Suriye ile birlikte olduğunu ve birçok uluslararası aktörün bu tutumu desteklediğini vurguladı. Şera, “Bugün Başkan Trump’ın da görüşümüzü desteklediğini gördük. Bu konunun çözümü için en kısa sürede harekete geçecek” ifadelerini kullandı.

İsmet el-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail ile yürütülen müzakerelerin temel zorluklarının karşılıklı güven eksikliği ve İsrail içindeki bölünmelerden kaynaklandığını belirtti. Bazı kesimler kapsamlı bir çatışmayı önlemek için anlaşmayı gerekli görürken, bazıları sert şartlar dayatmak için tırmanışı tercih ediyor. El-Absi, buna rağmen Amerikan açılımının, gerçek bir siyasi irade mevcutsa anlaşmalara ulaşmak için bir pencere açabileceğini ifade etti.

grt
Birleşmiş Milletler (BM) gözlemcileri tarafından Güney Kuneytra kırsalındaki bir İsrail askeri üssünün karşısına göndere çekilen UNDOF (BM’nin Golan Tepeleri'ndeki Ateşkes Gözlem Gücü) bayrağı (Arşiv – Şarku'l Avsat)

El-Absi, Netanyahu’nun Trump baskısı karşısında nasıl bir tutum alacağı sorusuna yanıt verirken, “Amerikan baskısını görmezden gelmek, İsrail Başbakanı’nı doğrudan Washington ile karşı karşıya getirebilir ki, bu iç krizleri göz önünde bulundurulduğunda isteyeceği bir durum değil” dedi.

Bu nedenle el-Absi’ye göre Netanyahu’nun muhtemel yaklaşımı, ‘müzakerelere şeklen açık görünmek, ama pratikte imkânsız şartlar koyarak süreci engellemek’ şeklinde olacak.

Olası senaryolar

El-Absi’ye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun anlaşmayı imzalamakta ısrar etmemesi halinde Suriye’nin güneyinde üç olası senaryo gündeme gelebilir: İsrail’in askeri tırmanışı sürdürerek sahada yeni bir gerçeklik dayatması, uluslararası aktörlerin (özellikle Rusya ve ABD’nin) krize doğrudan müdahale ederek kapsamlı bir çatışmayı önlemesi, ya da yerel direnişin İsrail güçlerine karşı güçlenmesi.

Bunların yanı sıra, anlaşmanın başarısızlığı direniş ekseninin yeniden etkinleşme olasılığını artırabilir ve İsrail’i uzun vadeli stratejik zorluklarla karşı karşıya bırakabilir. Güvenilir kaynaklara göre, Güney Suriye’deki gelişmeler ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulma çabaları, Lübnan, İran ve Irak başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası ortamda yaşanan derin dönüşümlerden bağımsız değil.

Adının açıklanmasını istemeyen kaynaklar, ABD aracılığıyla yürütülen Şam-Tel Aviv müzakerelerinin yazılı bir güvenlik anlaşmasına ulaşılmasını sağladığını, söz konusu anlaşmanın eylül ayında BM Genel Kurulu çerçevesinde imzalanmasının planlandığını, ancak Netanyahu’nun imzayı reddettiğini belirtti.

Kaynaklar, Güney Suriye’deki durumu ‘son derece endişe verici’ olarak nitelendirirken, Şam’ın eski durumu yeniden tesis etmek için ABD’nin etkin bir rol üstlenmesini beklediğini vurguladı. Zira Başkan Trump’ın, İsrail üzerinde baskı kurarak güney Suriye’deki tırmanışı sona erdirebilecek tek aktör olduğu ifade ediliyor.


Trump: Zelenskiy'nin barış planı önerisini henüz okumamış olmasından dolayı hayal kırıklığına uğradım

Trump ile Zelenskiy arasında 28 Şubat'ta Beyaz Saray'da gerçekleşen fırtınalı görüşmeden, (AFP)
Trump ile Zelenskiy arasında 28 Şubat'ta Beyaz Saray'da gerçekleşen fırtınalı görüşmeden, (AFP)
TT

Trump: Zelenskiy'nin barış planı önerisini henüz okumamış olmasından dolayı hayal kırıklığına uğradım

Trump ile Zelenskiy arasında 28 Şubat'ta Beyaz Saray'da gerçekleşen fırtınalı görüşmeden, (AFP)
Trump ile Zelenskiy arasında 28 Şubat'ta Beyaz Saray'da gerçekleşen fırtınalı görüşmeden, (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı açıklamada, Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenskiy'nin Rusya ile savaşı sona erdirmek için önerilen barış planını ilerletmemesinden dolayı "biraz hayal kırıklığına uğradığını" söyledi.

Trump, Kennedy Center'da düzenlenen yıllık ödül töreninde bir soruya yanıt olarak gazetecilere şunları söyledi: "Başkan Putin ve Ukraynalı liderlerle (...) ve aralarında Zelenskiy'nin de bulunduğu (...) kişilerle görüştüm ve Başkan Zelenskiy'nin teklifi henüz okumamış olmasından dolayı biraz hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim; üstelik bu sadece birkaç saat önceydi."

ABD'li ve Ukraynalı yetkililer arasında günlerce süren ve Zelenskiy'nin telefonla katıldığı görüşmeler, Ukrayna Devlet Başkanı'nın "gerçek barışa" ulaşmak için daha fazla görüşme yapma sözüne rağmen, cumartesi günü herhangi bir net ilerleme sağlanamadan sona erdi.

Görüşmeler, ABD temsilcileri Steve Wittkoff ve Jared Kushner'in Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinin ardından gerçekleşti. Görüşmede Moskova, ABD'nin önerisinin bazı kısımlarını reddetti.

ABD'nin planı, geçen ay ilk kez gündeme geldiğinden bu yana, Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal eden Rusya'ya karşı çok müsamahakâr olduğu yönündeki eleştirilerle bir dizi değişikliğe uğradı.


Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.