Takas mevsimi, Suriye’deki ‘geçitlere’ yoğunlaştı

Biden, Putin ve Erdoğan ile ‘sınırlar aracılığıyla insani yardımları’ ele alıyor. Rusya ise ‘nüfuz alanları’ arasındaki hatlara odaklandı

Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
TT

Takas mevsimi, Suriye’deki ‘geçitlere’ yoğunlaştı

Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)

Sınır geçişleri ve iç koridorlarıyla Suriye, ABD Başkanı Joe Biden’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (yarın Brüksel’de) ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (çarşamba günü Cenevre’de) ile yapacağı iki zirve masasına kadar genişletilecek.
‘Sınır aracılığıyla’ yardımları ulaştırma kararının sonlanacağı 11 Temmuz’un yaklaşmasıyla odak noktasının Suriye’ye yardım meselesi olacağı doğru. Ancak yardım meselesi, gelecek senelerin bir göstergesi olacak şekilde Washington, Moskova ve Ankara arasında jeopolitik bir çatışmanın ardında gizleniyor.
Ayrıca Moskova, dış ‘geçitler’ ve iç ‘koridorlar’ meselesini, Suriye’nin ekonomik ‘damarlarını’ açmak için hasımlara yönelik baskıya bağladı.

-Rusya… Ve kararı yürürlüğe koyma
Diplomatik bir savaşın ardından Moskova, Ürdün ile ‘Nasib’ Sınır Kapısı, Irak Kürdistanı ile (el-Yarubiye) ve Türkiye ile de ‘Bab es-Selame’ ve ‘Bab el-Hava’ aracılığıyla yardımları Suriye’ye iletilmesini sağlamak için 2014 yılında 2165 sayılı kararda anlaştı.
‘İnsani yardım kapılarından Batı askeri müdahalesi yoluyla’ Libya senaryosunun tekrar etme korkusunu dile getiren Rusya, Batı güvencelerine ve koşullara dayanarak ‘veto’ hakkını kullanmama konusunda uzlaşı sağladı. 2015 sonundaki Rus askeri müdahalesinden sonraki değişikliklerle birlikte Moskova önceliklerini değiştirdi.
Bir yıl önce Temmuz’da uluslararası kararın son gününün yaklaşmasıyla bir yanda Washington ve müttefikleri ile diğer yandan da Moskova ve ortakları arasında ‘New York’taki ‘taslaklar savaşı’ patlak verdi. Bu çerçevede geçerli kapıları üçten bire düşürme şartıyla, bir yıl boyunca 2533 sayılı karar üzerinde durum devam etti. Karar çerçevesinde Türkiye ve İdlib arasındaki Bab el-Hava kapısı açık kaldı. Şam kuvvetlerinin 2018 yılında güneye dönüşü sonrasında Nasib Kapısı iptal edildi.
Bu kararın son gününe doğru geri sayımın bağlamasıyla birlikte Rusya, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Devlet Başkanı Beşşar Esed’in zaferi sonrasında Birleşmiş Milletler’in (BM) yardımları Şam üzerinden ulaştırması için 2533 sayılı kararın uzatılmasına karşı oy kullandı. Bu durum ‘Suriye hükümetiyle iş yapma kanununa’ doğru geniş bir Rus vizyonunun bir parçası olarak gelişti.
Ankara destekli grupların yüzde 19’unu ve ABD destekli güçlerin yüzde 25’ini kontrol etmesi karşısında Şam’ın Suriye’nin yaklaşık yüzde 65’ini kontrol etmesine rağmen hükümet güçleri sınırın yalnızca yüzde 15’ini kontrol ediyor. Kalan yüzde 85 ise Suriye ve komşu ülkeler arasında 19 sınır kapısının çoğunu kontrol eden diğer nüfuz alanlarındaki taraflar da dahil Şam müttefiklerinin ve hasımlarının kontrolünde.

-Peki ya ABD?
Biden idaresinin yönetimi teslim almasıyla birlikte yardımlar meselesinin, önceliklerin temelini oluşturduğu açık. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bağışçıların Brüksel Konferansı’na katılmak yerine uluslararası kararı uzatmak için bir destek kampanyası başlatarak, Mart ayında Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir toplantı yapmayı tercih etti. Blinken, New York’ta “Suriyelilere erişim, daha önce hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. Bu, sadece artan insani kriz nedeniyle değil, Kovid-19 virüsünün oluşturduğu tehdit nedeniyle de önemli” dedi. Ancak Blinken, beklenti ve talep çatısını da yükselterek, kapatılan (Irak ile el-Yarubiye ve Türkiye ile Bab es-Selam) sınır kapıları için yeniden izin verilmesi ve hala açık olan tek sınır kapısının (Türkiye ile Bab el-Hava sınır kapısı) izninin uzatılması çağrısı yapıyoruz” dedi. ABD’li Bakan, “Suriyelilerin ihtiyaç duyulan yardımlara erişimi sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, bu amaç için Suriye- Türkiye sınırını gezerken, Kongre’de Dışişleri Komitesi üyeleri de Blinken’e Moskova’ya baskı yapması için bir mektup gönderdi. Mektupta, “Rusya’nın sınır ötesi insani yardımı ortadan kaldırma kampanyası, Doğu Akdeniz’e girişi korumaya, uluslararası toplumu Esed rejimini ön planda tutmaya teşvike, kapıları Esed rejimini iktidarda derinleştirecek ve Rusya için stratejik bir yer sağlayacak yeniden yapılanmaya açmaya yönelik daha büyük bir çabanın parçasıdır” ifadelerine yer verildi.
İki gün önce Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Biden’in Putin ile Suriye’yle ilgili konuları görüşeceğini açıkladı. Sullivan, “Suriye gündemde olacak. İnsani yardımın erişimine dair konumumuz çok net. Yardımlara erişim ve hayatları kurtarmak için Suriye’de insani koridorların olması gerektiğine inanıyorum. Bu mesele, kesinlikle iki başkanın gündeminde olacak” dedi.

-BM çağrıları ve endişe
BM, kararın uzatılması çağrısı yaptı. Öyle ki BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçen Mart ayında “Suriye’de geriye kalan sınır geçişlerinin kapanması, Kovid-19 açılarının ülkenin kuzeybatı üzerinden dağıtılması çabalarını durduracak ve daha geniş alanda ciddi sonuçlara neden olacaktır” dedi. İnsani ve Acil Durum Yardımlarından Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock ise “Ülkenin kuzeybatısına sınırlar üzerinden aylık binlerce kamyon sağlıyoruz ve etki alanlarındaki ayrım hattını aşan tek bir kamyon bile görmedik” dedi.
Güvenlik, ön hat geçilmeye çalışılırken endişe içerikli düşünceler arasında sayılıyor. Öyle ki 19 Eylül 2016’da BM’ye bağlı Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, Suriye kuvvetlerinin ‘BM ve Suriye Kızılay Örgütü arasındaki ortak bir konvoya’ karşı bir saldırı planladığını ve gerçekleştirdiğini söyledi. Komisyon, 18 sivilin hayatını kaybettiğini belirtirken, yardımların Halep’te muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere gittiğini aktardı.
Uluslararası Stratejiler ve Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Nathan Hill’e göre insani ajanslar, kuzeybatıda yaşayanların, hükümete bağlı güvenlik birimleriyle koordinasyonla yürütülen yardımların dağıtılması çabalarına katılmaktan endişe duyduğunu aktardı. 2018 yılında Doğu Guta’daki Şam bölgelerine yönelik 5 yıl boyunca devam eden kuşatmanın sona ermesinin ardından Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi, hükümetin, yardım konvoylarının yüzde 70’ini boşalttığını duyurdu.
Türkiye’deki BM yetkilileri, Şam, Gaziantep ve Amman’daki BM ofisleri Suriye’deki koşulları ele alırken hayati bir rol üstlendiler. Türkiye’deki uluslararası sivil toplum kuruluşları, Suriye’nin kuzeybatısındaki faaliyetlerini azaltırken, bu da BM’ye itimadı artırdı. Suriye hükümetinin çıkarları, Türkiye’nin ‘gerekçeleri’ karşısında Şam ofisi üzerinde güçlü bir etki bıraktı.

-DEAŞ ve Kovid-19
Suriye’nin kuzeydoğusundaki sınır geçiş faaliyetleri nispeten mütevazi olsa da el-Yarubiye geçişi, insani ve tıbbi ekipman sağlanmasına katkıda bulundu. BM ve yerel topluluklara hizmet veren sivil toplum kuruluşları arasında karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak WHO, bölgedeki halkın ihtiyaçları uyarınca her üç ayda bir düzenli olarak malzeme sağladı.
2020 Ocak’ta sınırlar aracılığıyla faaliyetlerden bu yana kuzeydoğuya yönelik sınır ötesi görevlerde azalma yaşandı. Düzenlemeler, Şam’da faaliyet gösteren BM ajanslarının sivil toplum kuruluşları ile serbestçe iletişim kurmasını engelledi. Suriye hükümetinin yardım faaliyetlerine müdahale etmesine izin verildi. Hill’e göre bu durum, kısa vadede beklenenden daha ciddi sorunlarla sonuçlandı. Uzun vadede ise bu koşulların, DEAŞ örgütünün egemen olduğu bir alanda istikrar ve güvenliği baltalayabilmelerine neden olması mümkün.
Ancak yaklaşık 3 milyon insanın yaşadığı İdlib’de, savaş faaliyetlerinin geçen yıl Mart ayında Moskova ve Ankara arasında yaşanan İdlib ateşkesi sonrasında en düşük seviyelere ulaşmış olmasına rağmen yardımlara duyulan ihtiyaç, geri dönüş olmadan birçok kişinin maruz kaldığı uzun vadeli yer değiştirmeyle artış gösterdi. Aynı şekilde Suriye’deki kötüleşen ekonomik kriz ve Kovid-19 da bu ihtiyacın artmasına katkıda bulundu.
Rakamlar, ülkenin kuzeydoğusundaki 2,7 milyon insanın üçte ikisinden fazlasının ülke içerisinde yerinden edildiğini gösteriyor. Yarım milyondan fazla insan, hala kamplarda yaşıyor, sellerle, soğukla ve sıcakla boğuşuyor. Aynı şekilde bu bölge, sağlık sistemi, nedeniyle Kovid 19 karşısında da savunmasız durumda.
Siyasi yaşam da bu durumdan etkilendi. Öyle ki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), 2019 yılında İdlib ili üzerindeki kontrolünü artırdığından bu yana uluslararası bağışçılar, istikrarlı yardımlar ve diğer programlar yoluyla samimi insani destek sağlamaya yöneldi.
İnsani yardımlara bağlı olarak artan bağımlılık göz önüne alındığında birçok yerel yardım çalışanı, yardımlardaki herhangi bir azalmanın daha fazla istikrarsızlaşmaya yol açtığını belirtti. Uluslararası Stratejiler ve Çalışmalar Merkezi’ne göre yardım çalışanları, radikalizm yanlısı grupların öfkeyi körüklediğini ve karmaşıklık düzeyini yükselttiğini vurguladı. BM tarafından yürütülen sınır ötesi faaliyetlerin boyutu ve Suriye içerisindeki çalışma düzeyi, BM rolünü telafi etmeyi zorlaştırdı. Sınır ötesi faaliyetlerin sona ermesi halinde BM, ülkenin kuzeybatısındaki son sığınak’ olan konumunu kaybedecek, yardım süreci öngörülemeyecek bir hal alacak ve Kovid-19 kontrolden çıkacak. Küresel bir salgının ortasında bir insani felaket, komşu Türkiye’ye muazzam bir baskıya yol açacak. Sonuçların Ortadoğu ve Avrupa’nın geri kalanına uzanması da kolay olacak.

-İç koridorlar
Dışarıyla ‘geçit savaşına’ paralel olarak, oyuncular arasında Suriye’deki ‘üç cepteki’ koridorlar üzerine gizli bir çatışma yaşanıyor. Kuşatma sonucunda ortaya çıkan geçitlerin yanı sıra koridorlar, başlangıçta rejim ve muhalefet bölgeleri arasında bölünmüş kontrol alanları arasında ortaya çıktı. Daha sonra DEAŞ ve Kürt Halkını Koruma Birlikleri (YPG) ortaya çıktı.
‘Cusur’ Araştırmalar Merkezi, SDG kontrolündeki bölgeler ve rejimin bölgeleri arasında 15’ten fazla geçidin olduğunu belirtti. En az 5’i, iki taraf arasından ürünlerin aktığı resmi geçitler olarak sayılıyor. Bu geçitler, askeri- güvenlik koşullarına ve iki çatışma tarafının siyasi tavrına göre kapılarını açtı ve kapattı. Araştırma Merkezi, yaptığı açıklamada, “Taraflarca yönetilen geçitlerin yanı sıra iki bölge arasında malzemelere yönelik ihtiyaç kontrol edilemez. Bu durum kaçakçılık geçitlerin kurulmasına, sivillerin ve malların girişine neden oldu” dedi.
İdlib’de ise Rusya ve Türkiye arasındaki üç yıl önce ‘çatışmasızlık’ anlaşmasında olanak tanıyan ‘ticari koridorlar’, Türk nüfuzu altındaki bölgeler ve Suriye’nin diğer bölgeler arasında birçok siyasi boyut içeriyor. Anlaşmazlığın hükümet ve muhalefet bölgeleri arasında önemli ölçüde artmasıyla sivillerin hareketleri, personel ve bazı öğrencilerle sınırlı. Ancak ticari hareket, özellikle de 2019’un ortalarında Şam’ın kontrolünde olan ve geniş bir ticaret hareketine katkı sağlayan ‘Kalaat el-Madik’ sınır kapısı aracılığıyla, çoğu zaman devam ediyor.
Ticaret, bazen kaçakçılık geçişleri üzerinden veya ‘Mizanaz’ ve ‘Sarakib’ geçitlerinden aktı. El-Bab şehrinin yakınlarındaki ‘Ebu Zandin’ sınır kapısı, çoğu zaman hükümet bölgelerinden yerinden edilmişleri karşılamak için kullanılmakta. Geçitler, SDG bölgeleri ve muhalefet alanları arasında, mal ve rejim bölgelerinden personellerin muhalefetin bölgelerine hareket etmesi (ya da tam tersi) için ara geçitler olarak kullanılıyor, bazen de Irak ile ticari ilişkiler kurmak için. Mallar, İdlib’deki HTŞ bölgeler ve Halep’teki Milli Ordu bölgeler arasında kolay şekilde taşınamıyor.

-Takas mevsimi
ABD, özellikle Fırat’ın doğusu ve Irak’ta kontrol ettiği bölgeler arasında ‘el-Yarubiye’ kapısının yeniden açılması olmak üzere sürekli şekilde sınır geçitlerinin açılması ve artırılmasıyla ilgileniyor. Türkiye ise İdlib’le Bab el-Hava kapısının açılması, Suriye’nin kuzeyindeki Bab es-Selam’ın yeniden canlandırılmasına önem gösteriyor. Ancak el-Yarubiye’nin açılması ve Kürt yönetiminin güçlendirilmesi için hevesli değil. Öte yandan Rusya, sınır kapılarının yeniden açılmasıyla ilgili değil. Ama BM ve Batı’ya Şam aracılığıyla Suriye hükümeti ile iş yapmaları için baskı yapmak üzere ‘koridorların’ canlandırılmasıyla ilgileniyor. Türkiye, bir yandan İdlib ve Halep kırsalı, diğer yandan da Şam arasındaki ‘koridorların’ etkinleştirilmesini Şam ve Kamışlı arasındaki geçitlerin kapatılmasına bağlıyor.
Şüphe yok ki insani yardımın sınırlar aracılığıyla erişimi hususundaki uluslararası kararın uzatılmasına ilişkin ABD, Rusya ve Türkiye arasındaki müzakereler, ‘geçitler’ ve ‘koridorlar’ ile bağlantılı meseleleri derin şekilde kapsayacak. Ayrıca ilerleyen günlerde Biden’in Putin ve Erdoğan ile gerçekleşecek zirveleri sırasında fırsatlar ve takaslara da kapı açık olacak.



Jared Kushner: Stratejik ortak

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Jared Kushner: Stratejik ortak

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Con Coughlin

ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddeden oluşan Gazze barış planının ayrıntılarının açıklanmasından kısa bir süre sonra, damadı Jared Kushner'ın anlaşmanın sonuçlandırılmasında önemli bir rol oynadığı ortaya çıktı.

Önceki ateşkes anlaşmasının mart ayında çökmesinin ardından görüşmeler aylarca duraksadıktan sonra, Kushner'ın Hamas ile yeni bir anlaşmaya varma konusundaki ısrarı, Hamas ile ateşkesi uygulamak, ayrıca, yüzlerce Filistinli tutuklunun serbest bırakılması karşılığında kalan İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak için bir anlaşmaya varılmasında kilit rol oynadı.

İsrailli ve Hamaslı müzakereciler arasındaki donukluk ve çıkmaz, Kushner'ın Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff eşliğinde üst düzey Hamas lideri Halil el-Hayye ile rehinelerin serbest bırakılması ve ateşkes anlaşmasının imzalanması için doğrudan bir görüşme yapmasının ardından nihayet çözüldü. Bu durum, ilk Trump yönetimi sırasında İbrahim Anlaşmaları'nın müzakerelerinde de kilit rol oynayan Kushner ile Witkoff’ı, anlaşmayı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve İsrail hükümetinin geri kalan üyelerine sunmak üzere Kudüs'e gitmeye teşvik etti ve nihayetinde anlaşma 9 Ekim'de onaylandı.

Kushner'ın barış planındaki rolü sorulduğunda Trump, “Jared çok zeki bir adam. İbrahim Anlaşmaları'nın imzalanmasını da o sağladı. Gerçekten zeki bir adam, bölgeyi ve insanları, ayrıca birçok oyuncuyu tanıyor” diye yanıtladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Demokratlar bile bu barış anlaşmasının imzalanmasında rol oynadı. Biden döneminde ABD'nin İsrail büyükelçisi olarak görev yapan Thomas R. Nides, “Jared, İbrahim Anlaşmaları'nda olağanüstü bir rol oynadı. Bibi ile nasıl başa çıkacağını çok iyi biliyor ve Arap devletleri hakkında derin bir anlayışa sahip” yorumunu yaptı. Kushner'ın Trump yönetimi adına başarılı bir müzakereci olarak çalışabilmesinin, sebepsiz olmadığı, aksine bölgedeki kapsamlı ticari çıkarlarından kaynaklandığı söyleniyor.

Kushner'ın barış planındaki rolü sorulduğunda Trump, “Jared çok zeki bir adam” diye yanıtladı

Kushner, 2021 yılında Ortadoğu'da stratejik ilişkiler kuran yatırım şirketi Affinity Partners'ı tesis etti. İsrail ile bağlarına gelince, Kushner çocukluğundan beri sık sık İsrail'i ziyaret ediyor. Ailesi, özellikle de İsrail yanlısı davaların destekçisi ve önde gelen bir bağışçı olan Jared'ın babası Charles Kushner ile uzun süredir devam eden bir dostluğu olan Netanyahu ile yakın bağları var. Çeşitli kaynaklar, Netanyahu'nun Kushner'ın New Jersey'deki evinde oldukça çok zaman geçirdiğini, genç Jared alt katta uyurken Netanyahu’nun onun odasında uyuduğunu söylüyor.

Üst düzey ABD yetkilileri, Kushner'ın son barış müzakereleri turunda başlangıçta gayri resmi bir danışmanlık rolü üstlendiğini ve bir barış anlaşmasına varma çabalarına katılımının son birkaç ayda yoğunlaştığını belirtti.

Ağustos ayında Kushner ve eski İngiltere başbakanı Tony Blair'in Beyaz Saray'da Gazze konulu bir toplantıya katıldıkları ve Başkan’a savaş sonrası ile ilgili bir plan için fikirler sundukları bildirildi. Diplomatik kaynaklar, Financial Times'a Kushner'ın, Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü'nün yardımıyla bir yıldan uzun süredir Gazze için barış planları üzerinde çalışan Blair ile koordinasyon halinde olduğunu söyledi.

Eylül ayı sonlarında Kushner, Netanyahu'nun ziyareti sırasında Trump'ın 20 maddelik barış planını görüşmek üzere düzenlenen toplantılara katıldı. Bu çabalar, Kushner'ın geçen hafta Witkoff eşliğinde Ortadoğu'ya yaptığı hızlı turla doruğa ulaştı.

dfrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs'teki görüşmeleri sırasında Jared Kushner’ın elini sıkıyor (Reuters)

İlk Trump yönetimi sırasında, Kushner ve eşi Ivanka Trump, Başkan Trump'ın Beyaz Saray'daki bu döneminde tartışmasız en etkili aile üyeleriydi. İlk döneminde Trump'a sınırsız erişimleri vardı ve Ortadoğu barış müzakereleri ile Kovid-19 aşısının geliştirilmesi de dahil olmak üzere çok çeşitli konularda önemli etkilere sahiptiler.

New Jersey'li bir arabulucu ve gayrımenkul geliştiricisi olan Kushner, yönetim deneyimi olmamasına rağmen başkanın resmi danışmanı olarak görev yaptı ve hatta Beyaz Saray’daki bazı basın toplantılarında konuşmacı olarak yer aldı. Kushner ve eşi Ivanka, yönetimdeki nüfuzları nedeniyle inceleme ve tetkiklerden kaçamadılar. Buna ek olarak, yetersiz nitelikleri ve kişisel pozisyonları ile siyasi pozisyonlarını birbirine karıştırmaları nedeniyle sürekli eleştirilere maruz kaldılar.

Bir zamanlar New York'ta oldukça saygın bir konumda olan çift, mali açıklamalar, etik incelemeler ve basının sürekli takibi altında, gözlerin hep üzerlerinde olduğu bir ortamda çalışmak zorunda kaldılar. Kushner, 2016 Rusya seçimlerine müdahalesi ile ilgili bir soruşturma (ki hiçbir suç ortaklığı olmadığı kanıtlandı), güvenlik ruhsatları ile ilgili sorunlar ve ailesinin emlak işine verilen kredilerle ilgili sorgulamalarla karşı karşıya kaldı.

“Tarihi Kırmak: Tarih Yazan Anlar” adlı anı kitabında Kushner, karşılaştığı engelleri ve zorlukları şöyle anlatıyor: “Zorluklarla karşılaşacağımızı biliyorduk, ancak önümüzde bizi bekleyen fırtınanın şiddetinin farkında değildik. Belki de hazır olmamamız şansımızaydı, zira hiçbir şey bizi Washington'un sert darbelerine hazırlayamazdı; hedef almalar, soruşturmalar, itibarımızı hedef alan yalan medya haberleri ve belki de en kötüsü, bizzat Batı Kanadı'nın içinden gelen arkadan bıçaklamalardı.” 2021'de görevden ayrıldıktan sonra Kushner eşiyle birlikte Manhattan'dan Cumhuriyetçi Parti destekçisi Miami'ye taşındı.

Dolayısıyla Trump bu yıl Beyaz Saray'a dönmeden önce, Kushner ailesinin onunla birlikte gitmeyeceğini vurgulaması şaşırtıcı değildi. Ivanka bir podcast'te, “Politika... çok karanlık bir dünya,” diye açıkladı. “Bir insan olarak beni tatmin eden ve mutlu eden şeylere tamamen aykırı” dedi.

10 Ocak 1981'de Livingston, New Jersey'de doğan Kushner, milyarder emlak geliştiricisi Charles Kushner'ın dört çocuğundan biri. Baba Kushner, aynı zamanda Demokrat Parti'nin ve çok sayıda hayır kurumunun önde gelen destekçilerinden ve fon sağlayıcılarından biriydi.

Kushner, Harvard Üniversitesi'nde okudu ve 2003 yılında mezun oldu. 2005 yılında babası Charles, vergi kaçakçılığı, tanıkları manipüle etme ve siyasi kampanyalara yasa dışı bağış yapma gibi suçlardan suçlu bulundu ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Baba Kushner davasında dönemin başsavcısı, geleceğin New Jersey valisi ve daha sonra Kushner'ın Trump'ın başkanlık kampanyasının danışman grubu içinde birlikte çalıştığı Chris Christie görev almıştı.

Charles hapisteyken Jared, babasının emlak işini devraldı ve babasıyla ilişkisi yakın olmaya devam etti. 2006 yılında Kushner, yirmili yaşlarının ortalarındayken New York Observer'ı satın aldı ve yayıncısı oldu. Ertesi yıl Kushner, Manhattan'da 666 Fifth Avenue adresindeki bir ofis binasını o zamana kadar görülmemiş bir bedel olan 1,8 milyar dolara satın alarak tekrar manşetlerde yer aldı. 2008 yılında Kushner Companies'in CEO'su oldu.

Yaklaşık iki yıllık bir ilişkinin ardından Kushner, Ekim 2009'da Bedminster, New Jersey'de Ivanka Trump ile evlendi. Çiftin Arabella, Joseph ve Theodore adında üç çocuğu bulunuyor.

dfrgt
Jared Kushner, eşi Ivanka Trump ve İsrail Başbakanı'nın eşi Sara Netanyahu, Kudüs'teki İsrail meclisinde (Knesset), 13 Ekim 2025 (AFP)

Bugün soru şu: Kushner, devam eden ve karmaşık barış sürecinde kilit bir oyuncu olmaya devam edecek mi? Kushner’ın pek çok güçlü yanı, Trump'a erişebilmesinde, servetinde ve kurduğu bölgesel ağlarda yatıyor olabilir. Kushner’ın kendisinin dediği gibi: “Gerektiğinde yardım ve tavsiye sunmak için buradayım.” Neyse ki, şu anda resmi makamların dayattığı resmi prosedürlerden, incelemelerden veya hesap verme yükümlülüklerinden muaf. Ancak şimdiye kadar kayınpederine yalnızca ateşkese varılmasında yardım etti ve bu henüz kapsamlı bir barış değil.


İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyine saldırı başlattı

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes sırasında İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybeden yakınlarının yasını tutan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'ndeki ateşkes sırasında İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybeden yakınlarının yasını tutan Filistinliler (AP)
TT

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyine saldırı başlattı

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes sırasında İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybeden yakınlarının yasını tutan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'ndeki ateşkes sırasında İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybeden yakınlarının yasını tutan Filistinliler (AP)

İsrail medyası bugün, İsrail ve Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla ABD'nin arabuluculuğunda sağlanan ateşkesin ihlali konusunda birbirlerini suçladıkları bir dönemde ordunun Gazze'ye saldırı başlattığını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir İsrail askeri yetkilisi, Hamas'ın ‘sarı hat’ dışında İsrail güçlerine roket ve keskin nişancı ateşi dahil olmak üzere çok sayıda saldırı düzenlediğini ve bunun ateşkes anlaşmasının ‘bariz bir ihlali’ olduğunu söyledi.

Ynet internet sitesi, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta İsrail ordusu ile Hamas mensupları arasında çatışma çıktığını bildirdi. Buna karşılık İsrail Hava Kuvvetleri Refah bölgesine hava saldırıları düzenlerken, İsrail donanması da kıyı şeridine yoğun ateş açtı.

Times of Israel ise Gazze Şeridi'ndeki silahlı unsurların, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Rafah'ta İsrail güçlerine saldırdığını ve bunun üzerine İsrail ordusunun bölgeye hava saldırıları düzenlediğini bildirdi.

Filistin el-Aksa televizyonu, bugün Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'nin doğusuna düzenlenen İsrail hava saldırısında ölü ve yaralıların olduğunu duyurdu.

İsrail medyası, İsrail uçaklarının Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ı bombaladığını, el-Aksa televizyonu ise İsrail helikopterlerinin Refah semalarında işaret fişekleri attığını bildirdi.

Yedioth Ahronoth gazetesine bağlı Ynet internet sitesi, Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın, Başbakan Netanyahu'nun askeri sekreteri eşliğinde hükümet toplantısından ayrıldığını ve Refah'taki olayların güvenlik değerlendirmesini yapmak üzere yola çıktığını belirtti.

Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan bir kepçe (Reuters)
Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan bir kepçe (Reuters)

Hamas henüz yorum yapmadı, ancak daha önce herhangi bir ihlali reddetmiş ve İsrail'i anlaşmayı ihlal etmekle ve Gazze Şeridi'ndeki ‘suç çetelerini’ desteklemekle suçlamıştı. İsrail ordusu cuma günü, ‘birkaç teröristin’ Refah bölgesinde askerlere ateş açtığını, ancak herhangi bir zayiatın bildirilmediğini kaydetti. Ordu daha sonra, aynı gün Han Yunus'ta askerlere yaklaşan başka bir ‘terörist’ grubunu hedef aldığını açıkladı. Ordunun, kuvvetlerine yönelik doğrudan tehditleri ortadan kaldırmak için çalışmaya devam edeceği belirtildi.

Askeri operasyonların yeniden başlaması

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Başbakan Binyamin Netanyahu'dan Gazze Şeridi'nde askeri operasyonları yeniden başlatmasını istedi.

Ben-Gvir, X platformunda yaptığı açıklamada, “Başbakanı, İsrail ordusuna tüm gücüyle Gazze Şeridi'nde tam ölçekli savaşı yeniden başlatması için emir vermeye çağırıyorum” dedi.

Ben-Gvir, “Hamas'ın tutumunu değiştireceği ya da imzaladığı anlaşmaya uyacağı yönündeki yanlış inanç, onun güvenliğimiz için bir tehdit oluşturduğunu kanıtlamaktadır. Bu Nazi terör örgütü tamamen yok edilmelidir ve bu ne kadar erken olursa o kadar iyi olur” ifadelerini kullandı.

İsrail hükümeti ve Hamas, günlerdir ateşkes ihlali suçlamalarında bulunuyorlar. İsrail, Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın bir sonraki duyuruya kadar kapalı kalacağını açıkladı.

dfrgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan bir kamp (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'nde ateşkes için 20 maddelik bir plan açıkladı. 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşması uyarınca, Hamas'ın 13 Ekim'e kadar tüm canlı ve ölü rehineleri iade etmesi gerekiyordu.

Ölen rehinelerin cesetlerinin iadesi konusunda İsrail ile Hamas arasında bir anlaşmazlık çıktı. İsrail, Hamas'ın kalan 28 ölü rehinenin cesetlerini teslim etme yükümlülüğünü yerine getirmesini talep etti.

Hamas, esir tuttuğu son 20 rehineyi ve 12 cesedi teslim etti, ancak enkaz altında gömülü cesetleri çıkarmak için özel ekipman gerektiğini bildirdi.


Somali Savunma Bakanı Roma'da... Askeri iş birliğini güçlendirme ve ‘barış misyonu’ için finansman görüşmeleri

Somali Savunma Bakanı Ahmed Muallim Faki'nin İtalyan mevkidaşı Guido Crosetto ile Roma'da yaptığı görüşmeden (SONNA)
Somali Savunma Bakanı Ahmed Muallim Faki'nin İtalyan mevkidaşı Guido Crosetto ile Roma'da yaptığı görüşmeden (SONNA)
TT

Somali Savunma Bakanı Roma'da... Askeri iş birliğini güçlendirme ve ‘barış misyonu’ için finansman görüşmeleri

Somali Savunma Bakanı Ahmed Muallim Faki'nin İtalyan mevkidaşı Guido Crosetto ile Roma'da yaptığı görüşmeden (SONNA)
Somali Savunma Bakanı Ahmed Muallim Faki'nin İtalyan mevkidaşı Guido Crosetto ile Roma'da yaptığı görüşmeden (SONNA)

Somali Savunma Bakanı Ahmed Muallim Faki, Roma'da İtalyan mevkidaşı Guido Crosetto ile ‘iki ülke arasında savunma ve deniz güvenliği alanlarında ikili iş birliğini güçlendirmenin yollarını’ görüştü. Şarku’l Avsat’ın Somali resmi haber ajansı SONNA’dan aktardığına göre, iki taraf ayrıca, ‘Somali Ulusal Ordusu’nun yeniden yapılandırılması, Afrika Birliği (AfB) misyonunun finansmanı ve terörle mücadele’ konularını ele aldı.

Bu, iki ülke arasında askeri düzeyde gerçekleşen ilk toplantı değil, ancak Şarku'l Avsat'a konuşan bir Afrika işleri uzmanına göre, Roma'nın sözlerini eyleme dönüştürmesi gerekiyor. Bu, Mogadişu'nun eş-Şebab örgütüyle mücadelede desteğe ve barışı koruma misyonunun görevini tamamlaması için finansmana ihtiyaç duyması nedeniyle önemli.

Yaklaşık bir yıl önce, Haziran 2024'te, Somali Ulusal Ordusu Komutanı İbrahim Şeyh Muhyiddin, Roma'da İtalya Genelkurmay Başkanı Giuseppe Cavo Dragone ile bir görüşme gerçekleştirdi. Toplantıda iki taraf, İtalyan hükümetinin Somali Ulusal Ordusu’nun yeniden yapılandırılmasını destekleme katkısının yanı sıra, aralarındaki iş birliğini güçlendirmenin yollarını da görüştü.

2024 yılının sonlarında görev süresi sona eren Afrika Birliği Somali Geçiş Misyonu'nun (ATMIS) ardından, Afrika Birliği Destek ve İstikrar Misyonu (AUSSOM), Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin Aralık 2024'te ilgili kararı kabul etmesinin ardından ocak ayında resmi olarak faaliyete geçti. Misyon, Somali'de 15 yıldır faaliyetlerini yoğunlaştıran eş-Şebab'a karşı mücadelesinde Somali'ye destek olmak amacıyla, başlangıçta 12 aylık bir süre için kuruldu. AfB Komisyonu Başkanı Mahmud Ali Yusuf'un önceki açıklamalarına göre, misyon 2025 yılında 190 milyon dolarlık bir finansman açığı ile karşı karşıya.

Afrika işleri uzmanı Dr. Ali Mahmud Kelni, İtalya'nın Somali ile stratejik ilişkiler sürdüren ülkelerden biri olduğunu ve Faki'nin Roma ziyaretinin öncelikle güvenlik ve istihbarat iş birliğine odaklandığını düşünüyor. Ziyaret sırasında İtalyan yetkililer, özellikle subay eğitimi ve ülke içinde faaliyet gösteren barış gücü birliklerine destek sağlanması konusunda Somali'nin askeri kapasitesinin geliştirilmesi ve eğitimi için destek vereceklerini taahhüt ettiler.

Kelni, “Bu taahhütlerin siyasi ve sembolik önemi olmasına rağmen, özellikle İtalya'nın güvenlik ve askeri sektörlere şu anda yaptığı sınırlı katkı göz önüne alındığında, bu desteğin ciddiyeti ve etkinliği konusunda şüpheler devam ediyor. Mevcut verilere göre, Roma'nın bugüne kadarki katkıları, ulaşım ve sınırlı teknik eğitim yoluyla polis ve bazı reform hizmetlerini desteklemekle sınırlı kalmış, bu destek Somali devletinin gerçek güvenlik beklentilerini veya ihtiyaçlarını karşılamamıştır” ifadelerini kullandı.

Aylar önce, Mogadişu ile Roma arasındaki askeri iş birliği gündemdeydi. 14 Şubat'ta Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, İtalya Genelkurmay Başkanı Giuseppe Cavo Dragone ile ‘iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğini destekleme yolları, İtalya'nın Somali Ulusal Ordusu’nun yeniden yapılandırılmasına katkısı ve Roma'nın terörle mücadelede federal hükümeti destekleme çabaları’ hakkında görüşmüştü.

Bundan aylar önce, Ağustos 2024'te Somali haber kaynakları, Somali'nin silahlı örgüt eş-Şebab'a karşı ülkede devam eden mücadelede belirleyici bir rol oynamak amacıyla 16 milyon dolar değerinde dört adet Bell 412EPX helikopteri satın aldığını açıklamıştı.

7
Somali Savunma Bakanı Ahmed Muallim Faki, Roma'da İtalyan mevkidaşı Guido Crosetto ile görüştü. (SONNA)

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, geçtiğimiz cuma günü bir Amerikan televizyon kanalına verdiği özel röportajda, ülkedeki terörist tehdidinin son yıllarda önemli ölçüde azaldığını söyledi. SONNA'ya göre Mahmud, ABD'nin askeri desteğinin Somali ordusunun terörist gruplarla mücadelede kapasitesini güçlendirmeye kısmen katkıda bulunduğunu belirtti.

Kelni, İtalya'nın Somali'de güvenlik ortağı rolünü yeniden kazanmaya çalıştığını, ancak somut gerçeklerin Somali'nin bu alandaki en önemli ortaklıklarının Türkiye, Mısır, ABD ve Afrika Boynuzu'ndaki bazı ülkeler gibi etkili ülkelerle olduğunu gösterdiğini belirtti. Kelni, bu güçlerin, özellikle terörle mücadele ve El Kaide ile bağlantılı eş-Şebab örgütünün oluşturduğu tehditlerle mücadele alanlarında Roma'dan daha geniş ve derin bir destek sağladığını açıkladı.

Bu bağlamda, Roma ile kurulacak bir güvenlik ortaklığının Somali'nin genel güvenlik durumuna ne gibi katkılar sağlayabileceği konusunda meşru sorular ortaya çıkıyor. Kelni'ye göre, İtalyan tarafı geçmiş yıllarda benzer vaatlerde bulunmuş olsa da, bunlar sahada somut sonuçlara dönüşmedi. İtalya’nın taahhütlerini yerine getirme konusundaki yeterliliğine dair şüpheler sürerken, hızla değişen bölgesel ve küresel dinamikler ile bu stratejik bölgede nüfuz elde etmeye çalışan yabancı aktörler arasındaki rekabet, durumu daha karmaşık hale getiriyor.

Kelni, Somali Savunma Bakanı’nın Roma ziyaretinin zamanlama ve bağlam açısından önemli bir diplomatik adım olduğu, ancak İtalyan tarafının pratik önlemler ve net mali ve siyasi taahhütler ile bunu takip etmediği sürece Somali'nin güvenlik ortaklıklarının dengesinde radikal bir değişiklik anlamına gelmediği sonucuna vardı.