Takas mevsimi, Suriye’deki ‘geçitlere’ yoğunlaştı

Biden, Putin ve Erdoğan ile ‘sınırlar aracılığıyla insani yardımları’ ele alıyor. Rusya ise ‘nüfuz alanları’ arasındaki hatlara odaklandı

Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
TT

Takas mevsimi, Suriye’deki ‘geçitlere’ yoğunlaştı

Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)

Sınır geçişleri ve iç koridorlarıyla Suriye, ABD Başkanı Joe Biden’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (yarın Brüksel’de) ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (çarşamba günü Cenevre’de) ile yapacağı iki zirve masasına kadar genişletilecek.
‘Sınır aracılığıyla’ yardımları ulaştırma kararının sonlanacağı 11 Temmuz’un yaklaşmasıyla odak noktasının Suriye’ye yardım meselesi olacağı doğru. Ancak yardım meselesi, gelecek senelerin bir göstergesi olacak şekilde Washington, Moskova ve Ankara arasında jeopolitik bir çatışmanın ardında gizleniyor.
Ayrıca Moskova, dış ‘geçitler’ ve iç ‘koridorlar’ meselesini, Suriye’nin ekonomik ‘damarlarını’ açmak için hasımlara yönelik baskıya bağladı.

-Rusya… Ve kararı yürürlüğe koyma
Diplomatik bir savaşın ardından Moskova, Ürdün ile ‘Nasib’ Sınır Kapısı, Irak Kürdistanı ile (el-Yarubiye) ve Türkiye ile de ‘Bab es-Selame’ ve ‘Bab el-Hava’ aracılığıyla yardımları Suriye’ye iletilmesini sağlamak için 2014 yılında 2165 sayılı kararda anlaştı.
‘İnsani yardım kapılarından Batı askeri müdahalesi yoluyla’ Libya senaryosunun tekrar etme korkusunu dile getiren Rusya, Batı güvencelerine ve koşullara dayanarak ‘veto’ hakkını kullanmama konusunda uzlaşı sağladı. 2015 sonundaki Rus askeri müdahalesinden sonraki değişikliklerle birlikte Moskova önceliklerini değiştirdi.
Bir yıl önce Temmuz’da uluslararası kararın son gününün yaklaşmasıyla bir yanda Washington ve müttefikleri ile diğer yandan da Moskova ve ortakları arasında ‘New York’taki ‘taslaklar savaşı’ patlak verdi. Bu çerçevede geçerli kapıları üçten bire düşürme şartıyla, bir yıl boyunca 2533 sayılı karar üzerinde durum devam etti. Karar çerçevesinde Türkiye ve İdlib arasındaki Bab el-Hava kapısı açık kaldı. Şam kuvvetlerinin 2018 yılında güneye dönüşü sonrasında Nasib Kapısı iptal edildi.
Bu kararın son gününe doğru geri sayımın bağlamasıyla birlikte Rusya, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Devlet Başkanı Beşşar Esed’in zaferi sonrasında Birleşmiş Milletler’in (BM) yardımları Şam üzerinden ulaştırması için 2533 sayılı kararın uzatılmasına karşı oy kullandı. Bu durum ‘Suriye hükümetiyle iş yapma kanununa’ doğru geniş bir Rus vizyonunun bir parçası olarak gelişti.
Ankara destekli grupların yüzde 19’unu ve ABD destekli güçlerin yüzde 25’ini kontrol etmesi karşısında Şam’ın Suriye’nin yaklaşık yüzde 65’ini kontrol etmesine rağmen hükümet güçleri sınırın yalnızca yüzde 15’ini kontrol ediyor. Kalan yüzde 85 ise Suriye ve komşu ülkeler arasında 19 sınır kapısının çoğunu kontrol eden diğer nüfuz alanlarındaki taraflar da dahil Şam müttefiklerinin ve hasımlarının kontrolünde.

-Peki ya ABD?
Biden idaresinin yönetimi teslim almasıyla birlikte yardımlar meselesinin, önceliklerin temelini oluşturduğu açık. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bağışçıların Brüksel Konferansı’na katılmak yerine uluslararası kararı uzatmak için bir destek kampanyası başlatarak, Mart ayında Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir toplantı yapmayı tercih etti. Blinken, New York’ta “Suriyelilere erişim, daha önce hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. Bu, sadece artan insani kriz nedeniyle değil, Kovid-19 virüsünün oluşturduğu tehdit nedeniyle de önemli” dedi. Ancak Blinken, beklenti ve talep çatısını da yükselterek, kapatılan (Irak ile el-Yarubiye ve Türkiye ile Bab es-Selam) sınır kapıları için yeniden izin verilmesi ve hala açık olan tek sınır kapısının (Türkiye ile Bab el-Hava sınır kapısı) izninin uzatılması çağrısı yapıyoruz” dedi. ABD’li Bakan, “Suriyelilerin ihtiyaç duyulan yardımlara erişimi sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, bu amaç için Suriye- Türkiye sınırını gezerken, Kongre’de Dışişleri Komitesi üyeleri de Blinken’e Moskova’ya baskı yapması için bir mektup gönderdi. Mektupta, “Rusya’nın sınır ötesi insani yardımı ortadan kaldırma kampanyası, Doğu Akdeniz’e girişi korumaya, uluslararası toplumu Esed rejimini ön planda tutmaya teşvike, kapıları Esed rejimini iktidarda derinleştirecek ve Rusya için stratejik bir yer sağlayacak yeniden yapılanmaya açmaya yönelik daha büyük bir çabanın parçasıdır” ifadelerine yer verildi.
İki gün önce Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Biden’in Putin ile Suriye’yle ilgili konuları görüşeceğini açıkladı. Sullivan, “Suriye gündemde olacak. İnsani yardımın erişimine dair konumumuz çok net. Yardımlara erişim ve hayatları kurtarmak için Suriye’de insani koridorların olması gerektiğine inanıyorum. Bu mesele, kesinlikle iki başkanın gündeminde olacak” dedi.

-BM çağrıları ve endişe
BM, kararın uzatılması çağrısı yaptı. Öyle ki BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçen Mart ayında “Suriye’de geriye kalan sınır geçişlerinin kapanması, Kovid-19 açılarının ülkenin kuzeybatı üzerinden dağıtılması çabalarını durduracak ve daha geniş alanda ciddi sonuçlara neden olacaktır” dedi. İnsani ve Acil Durum Yardımlarından Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock ise “Ülkenin kuzeybatısına sınırlar üzerinden aylık binlerce kamyon sağlıyoruz ve etki alanlarındaki ayrım hattını aşan tek bir kamyon bile görmedik” dedi.
Güvenlik, ön hat geçilmeye çalışılırken endişe içerikli düşünceler arasında sayılıyor. Öyle ki 19 Eylül 2016’da BM’ye bağlı Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, Suriye kuvvetlerinin ‘BM ve Suriye Kızılay Örgütü arasındaki ortak bir konvoya’ karşı bir saldırı planladığını ve gerçekleştirdiğini söyledi. Komisyon, 18 sivilin hayatını kaybettiğini belirtirken, yardımların Halep’te muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere gittiğini aktardı.
Uluslararası Stratejiler ve Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Nathan Hill’e göre insani ajanslar, kuzeybatıda yaşayanların, hükümete bağlı güvenlik birimleriyle koordinasyonla yürütülen yardımların dağıtılması çabalarına katılmaktan endişe duyduğunu aktardı. 2018 yılında Doğu Guta’daki Şam bölgelerine yönelik 5 yıl boyunca devam eden kuşatmanın sona ermesinin ardından Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi, hükümetin, yardım konvoylarının yüzde 70’ini boşalttığını duyurdu.
Türkiye’deki BM yetkilileri, Şam, Gaziantep ve Amman’daki BM ofisleri Suriye’deki koşulları ele alırken hayati bir rol üstlendiler. Türkiye’deki uluslararası sivil toplum kuruluşları, Suriye’nin kuzeybatısındaki faaliyetlerini azaltırken, bu da BM’ye itimadı artırdı. Suriye hükümetinin çıkarları, Türkiye’nin ‘gerekçeleri’ karşısında Şam ofisi üzerinde güçlü bir etki bıraktı.

-DEAŞ ve Kovid-19
Suriye’nin kuzeydoğusundaki sınır geçiş faaliyetleri nispeten mütevazi olsa da el-Yarubiye geçişi, insani ve tıbbi ekipman sağlanmasına katkıda bulundu. BM ve yerel topluluklara hizmet veren sivil toplum kuruluşları arasında karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak WHO, bölgedeki halkın ihtiyaçları uyarınca her üç ayda bir düzenli olarak malzeme sağladı.
2020 Ocak’ta sınırlar aracılığıyla faaliyetlerden bu yana kuzeydoğuya yönelik sınır ötesi görevlerde azalma yaşandı. Düzenlemeler, Şam’da faaliyet gösteren BM ajanslarının sivil toplum kuruluşları ile serbestçe iletişim kurmasını engelledi. Suriye hükümetinin yardım faaliyetlerine müdahale etmesine izin verildi. Hill’e göre bu durum, kısa vadede beklenenden daha ciddi sorunlarla sonuçlandı. Uzun vadede ise bu koşulların, DEAŞ örgütünün egemen olduğu bir alanda istikrar ve güvenliği baltalayabilmelerine neden olması mümkün.
Ancak yaklaşık 3 milyon insanın yaşadığı İdlib’de, savaş faaliyetlerinin geçen yıl Mart ayında Moskova ve Ankara arasında yaşanan İdlib ateşkesi sonrasında en düşük seviyelere ulaşmış olmasına rağmen yardımlara duyulan ihtiyaç, geri dönüş olmadan birçok kişinin maruz kaldığı uzun vadeli yer değiştirmeyle artış gösterdi. Aynı şekilde Suriye’deki kötüleşen ekonomik kriz ve Kovid-19 da bu ihtiyacın artmasına katkıda bulundu.
Rakamlar, ülkenin kuzeydoğusundaki 2,7 milyon insanın üçte ikisinden fazlasının ülke içerisinde yerinden edildiğini gösteriyor. Yarım milyondan fazla insan, hala kamplarda yaşıyor, sellerle, soğukla ve sıcakla boğuşuyor. Aynı şekilde bu bölge, sağlık sistemi, nedeniyle Kovid 19 karşısında da savunmasız durumda.
Siyasi yaşam da bu durumdan etkilendi. Öyle ki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), 2019 yılında İdlib ili üzerindeki kontrolünü artırdığından bu yana uluslararası bağışçılar, istikrarlı yardımlar ve diğer programlar yoluyla samimi insani destek sağlamaya yöneldi.
İnsani yardımlara bağlı olarak artan bağımlılık göz önüne alındığında birçok yerel yardım çalışanı, yardımlardaki herhangi bir azalmanın daha fazla istikrarsızlaşmaya yol açtığını belirtti. Uluslararası Stratejiler ve Çalışmalar Merkezi’ne göre yardım çalışanları, radikalizm yanlısı grupların öfkeyi körüklediğini ve karmaşıklık düzeyini yükselttiğini vurguladı. BM tarafından yürütülen sınır ötesi faaliyetlerin boyutu ve Suriye içerisindeki çalışma düzeyi, BM rolünü telafi etmeyi zorlaştırdı. Sınır ötesi faaliyetlerin sona ermesi halinde BM, ülkenin kuzeybatısındaki son sığınak’ olan konumunu kaybedecek, yardım süreci öngörülemeyecek bir hal alacak ve Kovid-19 kontrolden çıkacak. Küresel bir salgının ortasında bir insani felaket, komşu Türkiye’ye muazzam bir baskıya yol açacak. Sonuçların Ortadoğu ve Avrupa’nın geri kalanına uzanması da kolay olacak.

-İç koridorlar
Dışarıyla ‘geçit savaşına’ paralel olarak, oyuncular arasında Suriye’deki ‘üç cepteki’ koridorlar üzerine gizli bir çatışma yaşanıyor. Kuşatma sonucunda ortaya çıkan geçitlerin yanı sıra koridorlar, başlangıçta rejim ve muhalefet bölgeleri arasında bölünmüş kontrol alanları arasında ortaya çıktı. Daha sonra DEAŞ ve Kürt Halkını Koruma Birlikleri (YPG) ortaya çıktı.
‘Cusur’ Araştırmalar Merkezi, SDG kontrolündeki bölgeler ve rejimin bölgeleri arasında 15’ten fazla geçidin olduğunu belirtti. En az 5’i, iki taraf arasından ürünlerin aktığı resmi geçitler olarak sayılıyor. Bu geçitler, askeri- güvenlik koşullarına ve iki çatışma tarafının siyasi tavrına göre kapılarını açtı ve kapattı. Araştırma Merkezi, yaptığı açıklamada, “Taraflarca yönetilen geçitlerin yanı sıra iki bölge arasında malzemelere yönelik ihtiyaç kontrol edilemez. Bu durum kaçakçılık geçitlerin kurulmasına, sivillerin ve malların girişine neden oldu” dedi.
İdlib’de ise Rusya ve Türkiye arasındaki üç yıl önce ‘çatışmasızlık’ anlaşmasında olanak tanıyan ‘ticari koridorlar’, Türk nüfuzu altındaki bölgeler ve Suriye’nin diğer bölgeler arasında birçok siyasi boyut içeriyor. Anlaşmazlığın hükümet ve muhalefet bölgeleri arasında önemli ölçüde artmasıyla sivillerin hareketleri, personel ve bazı öğrencilerle sınırlı. Ancak ticari hareket, özellikle de 2019’un ortalarında Şam’ın kontrolünde olan ve geniş bir ticaret hareketine katkı sağlayan ‘Kalaat el-Madik’ sınır kapısı aracılığıyla, çoğu zaman devam ediyor.
Ticaret, bazen kaçakçılık geçişleri üzerinden veya ‘Mizanaz’ ve ‘Sarakib’ geçitlerinden aktı. El-Bab şehrinin yakınlarındaki ‘Ebu Zandin’ sınır kapısı, çoğu zaman hükümet bölgelerinden yerinden edilmişleri karşılamak için kullanılmakta. Geçitler, SDG bölgeleri ve muhalefet alanları arasında, mal ve rejim bölgelerinden personellerin muhalefetin bölgelerine hareket etmesi (ya da tam tersi) için ara geçitler olarak kullanılıyor, bazen de Irak ile ticari ilişkiler kurmak için. Mallar, İdlib’deki HTŞ bölgeler ve Halep’teki Milli Ordu bölgeler arasında kolay şekilde taşınamıyor.

-Takas mevsimi
ABD, özellikle Fırat’ın doğusu ve Irak’ta kontrol ettiği bölgeler arasında ‘el-Yarubiye’ kapısının yeniden açılması olmak üzere sürekli şekilde sınır geçitlerinin açılması ve artırılmasıyla ilgileniyor. Türkiye ise İdlib’le Bab el-Hava kapısının açılması, Suriye’nin kuzeyindeki Bab es-Selam’ın yeniden canlandırılmasına önem gösteriyor. Ancak el-Yarubiye’nin açılması ve Kürt yönetiminin güçlendirilmesi için hevesli değil. Öte yandan Rusya, sınır kapılarının yeniden açılmasıyla ilgili değil. Ama BM ve Batı’ya Şam aracılığıyla Suriye hükümeti ile iş yapmaları için baskı yapmak üzere ‘koridorların’ canlandırılmasıyla ilgileniyor. Türkiye, bir yandan İdlib ve Halep kırsalı, diğer yandan da Şam arasındaki ‘koridorların’ etkinleştirilmesini Şam ve Kamışlı arasındaki geçitlerin kapatılmasına bağlıyor.
Şüphe yok ki insani yardımın sınırlar aracılığıyla erişimi hususundaki uluslararası kararın uzatılmasına ilişkin ABD, Rusya ve Türkiye arasındaki müzakereler, ‘geçitler’ ve ‘koridorlar’ ile bağlantılı meseleleri derin şekilde kapsayacak. Ayrıca ilerleyen günlerde Biden’in Putin ve Erdoğan ile gerçekleşecek zirveleri sırasında fırsatlar ve takaslara da kapı açık olacak.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.