Takas mevsimi, Suriye’deki ‘geçitlere’ yoğunlaştı

Biden, Putin ve Erdoğan ile ‘sınırlar aracılığıyla insani yardımları’ ele alıyor. Rusya ise ‘nüfuz alanları’ arasındaki hatlara odaklandı

Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
TT

Takas mevsimi, Suriye’deki ‘geçitlere’ yoğunlaştı

Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)
Haziran 2016’da Şam kırsalındaki BM yardım konvoyunun arşiv fotoğrafı (Reuters)

Sınır geçişleri ve iç koridorlarıyla Suriye, ABD Başkanı Joe Biden’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (yarın Brüksel’de) ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (çarşamba günü Cenevre’de) ile yapacağı iki zirve masasına kadar genişletilecek.
‘Sınır aracılığıyla’ yardımları ulaştırma kararının sonlanacağı 11 Temmuz’un yaklaşmasıyla odak noktasının Suriye’ye yardım meselesi olacağı doğru. Ancak yardım meselesi, gelecek senelerin bir göstergesi olacak şekilde Washington, Moskova ve Ankara arasında jeopolitik bir çatışmanın ardında gizleniyor.
Ayrıca Moskova, dış ‘geçitler’ ve iç ‘koridorlar’ meselesini, Suriye’nin ekonomik ‘damarlarını’ açmak için hasımlara yönelik baskıya bağladı.

-Rusya… Ve kararı yürürlüğe koyma
Diplomatik bir savaşın ardından Moskova, Ürdün ile ‘Nasib’ Sınır Kapısı, Irak Kürdistanı ile (el-Yarubiye) ve Türkiye ile de ‘Bab es-Selame’ ve ‘Bab el-Hava’ aracılığıyla yardımları Suriye’ye iletilmesini sağlamak için 2014 yılında 2165 sayılı kararda anlaştı.
‘İnsani yardım kapılarından Batı askeri müdahalesi yoluyla’ Libya senaryosunun tekrar etme korkusunu dile getiren Rusya, Batı güvencelerine ve koşullara dayanarak ‘veto’ hakkını kullanmama konusunda uzlaşı sağladı. 2015 sonundaki Rus askeri müdahalesinden sonraki değişikliklerle birlikte Moskova önceliklerini değiştirdi.
Bir yıl önce Temmuz’da uluslararası kararın son gününün yaklaşmasıyla bir yanda Washington ve müttefikleri ile diğer yandan da Moskova ve ortakları arasında ‘New York’taki ‘taslaklar savaşı’ patlak verdi. Bu çerçevede geçerli kapıları üçten bire düşürme şartıyla, bir yıl boyunca 2533 sayılı karar üzerinde durum devam etti. Karar çerçevesinde Türkiye ve İdlib arasındaki Bab el-Hava kapısı açık kaldı. Şam kuvvetlerinin 2018 yılında güneye dönüşü sonrasında Nasib Kapısı iptal edildi.
Bu kararın son gününe doğru geri sayımın bağlamasıyla birlikte Rusya, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Devlet Başkanı Beşşar Esed’in zaferi sonrasında Birleşmiş Milletler’in (BM) yardımları Şam üzerinden ulaştırması için 2533 sayılı kararın uzatılmasına karşı oy kullandı. Bu durum ‘Suriye hükümetiyle iş yapma kanununa’ doğru geniş bir Rus vizyonunun bir parçası olarak gelişti.
Ankara destekli grupların yüzde 19’unu ve ABD destekli güçlerin yüzde 25’ini kontrol etmesi karşısında Şam’ın Suriye’nin yaklaşık yüzde 65’ini kontrol etmesine rağmen hükümet güçleri sınırın yalnızca yüzde 15’ini kontrol ediyor. Kalan yüzde 85 ise Suriye ve komşu ülkeler arasında 19 sınır kapısının çoğunu kontrol eden diğer nüfuz alanlarındaki taraflar da dahil Şam müttefiklerinin ve hasımlarının kontrolünde.

-Peki ya ABD?
Biden idaresinin yönetimi teslim almasıyla birlikte yardımlar meselesinin, önceliklerin temelini oluşturduğu açık. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bağışçıların Brüksel Konferansı’na katılmak yerine uluslararası kararı uzatmak için bir destek kampanyası başlatarak, Mart ayında Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir toplantı yapmayı tercih etti. Blinken, New York’ta “Suriyelilere erişim, daha önce hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. Bu, sadece artan insani kriz nedeniyle değil, Kovid-19 virüsünün oluşturduğu tehdit nedeniyle de önemli” dedi. Ancak Blinken, beklenti ve talep çatısını da yükselterek, kapatılan (Irak ile el-Yarubiye ve Türkiye ile Bab es-Selam) sınır kapıları için yeniden izin verilmesi ve hala açık olan tek sınır kapısının (Türkiye ile Bab el-Hava sınır kapısı) izninin uzatılması çağrısı yapıyoruz” dedi. ABD’li Bakan, “Suriyelilerin ihtiyaç duyulan yardımlara erişimi sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, bu amaç için Suriye- Türkiye sınırını gezerken, Kongre’de Dışişleri Komitesi üyeleri de Blinken’e Moskova’ya baskı yapması için bir mektup gönderdi. Mektupta, “Rusya’nın sınır ötesi insani yardımı ortadan kaldırma kampanyası, Doğu Akdeniz’e girişi korumaya, uluslararası toplumu Esed rejimini ön planda tutmaya teşvike, kapıları Esed rejimini iktidarda derinleştirecek ve Rusya için stratejik bir yer sağlayacak yeniden yapılanmaya açmaya yönelik daha büyük bir çabanın parçasıdır” ifadelerine yer verildi.
İki gün önce Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Biden’in Putin ile Suriye’yle ilgili konuları görüşeceğini açıkladı. Sullivan, “Suriye gündemde olacak. İnsani yardımın erişimine dair konumumuz çok net. Yardımlara erişim ve hayatları kurtarmak için Suriye’de insani koridorların olması gerektiğine inanıyorum. Bu mesele, kesinlikle iki başkanın gündeminde olacak” dedi.

-BM çağrıları ve endişe
BM, kararın uzatılması çağrısı yaptı. Öyle ki BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçen Mart ayında “Suriye’de geriye kalan sınır geçişlerinin kapanması, Kovid-19 açılarının ülkenin kuzeybatı üzerinden dağıtılması çabalarını durduracak ve daha geniş alanda ciddi sonuçlara neden olacaktır” dedi. İnsani ve Acil Durum Yardımlarından Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock ise “Ülkenin kuzeybatısına sınırlar üzerinden aylık binlerce kamyon sağlıyoruz ve etki alanlarındaki ayrım hattını aşan tek bir kamyon bile görmedik” dedi.
Güvenlik, ön hat geçilmeye çalışılırken endişe içerikli düşünceler arasında sayılıyor. Öyle ki 19 Eylül 2016’da BM’ye bağlı Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, Suriye kuvvetlerinin ‘BM ve Suriye Kızılay Örgütü arasındaki ortak bir konvoya’ karşı bir saldırı planladığını ve gerçekleştirdiğini söyledi. Komisyon, 18 sivilin hayatını kaybettiğini belirtirken, yardımların Halep’te muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere gittiğini aktardı.
Uluslararası Stratejiler ve Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Nathan Hill’e göre insani ajanslar, kuzeybatıda yaşayanların, hükümete bağlı güvenlik birimleriyle koordinasyonla yürütülen yardımların dağıtılması çabalarına katılmaktan endişe duyduğunu aktardı. 2018 yılında Doğu Guta’daki Şam bölgelerine yönelik 5 yıl boyunca devam eden kuşatmanın sona ermesinin ardından Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi, hükümetin, yardım konvoylarının yüzde 70’ini boşalttığını duyurdu.
Türkiye’deki BM yetkilileri, Şam, Gaziantep ve Amman’daki BM ofisleri Suriye’deki koşulları ele alırken hayati bir rol üstlendiler. Türkiye’deki uluslararası sivil toplum kuruluşları, Suriye’nin kuzeybatısındaki faaliyetlerini azaltırken, bu da BM’ye itimadı artırdı. Suriye hükümetinin çıkarları, Türkiye’nin ‘gerekçeleri’ karşısında Şam ofisi üzerinde güçlü bir etki bıraktı.

-DEAŞ ve Kovid-19
Suriye’nin kuzeydoğusundaki sınır geçiş faaliyetleri nispeten mütevazi olsa da el-Yarubiye geçişi, insani ve tıbbi ekipman sağlanmasına katkıda bulundu. BM ve yerel topluluklara hizmet veren sivil toplum kuruluşları arasında karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak WHO, bölgedeki halkın ihtiyaçları uyarınca her üç ayda bir düzenli olarak malzeme sağladı.
2020 Ocak’ta sınırlar aracılığıyla faaliyetlerden bu yana kuzeydoğuya yönelik sınır ötesi görevlerde azalma yaşandı. Düzenlemeler, Şam’da faaliyet gösteren BM ajanslarının sivil toplum kuruluşları ile serbestçe iletişim kurmasını engelledi. Suriye hükümetinin yardım faaliyetlerine müdahale etmesine izin verildi. Hill’e göre bu durum, kısa vadede beklenenden daha ciddi sorunlarla sonuçlandı. Uzun vadede ise bu koşulların, DEAŞ örgütünün egemen olduğu bir alanda istikrar ve güvenliği baltalayabilmelerine neden olması mümkün.
Ancak yaklaşık 3 milyon insanın yaşadığı İdlib’de, savaş faaliyetlerinin geçen yıl Mart ayında Moskova ve Ankara arasında yaşanan İdlib ateşkesi sonrasında en düşük seviyelere ulaşmış olmasına rağmen yardımlara duyulan ihtiyaç, geri dönüş olmadan birçok kişinin maruz kaldığı uzun vadeli yer değiştirmeyle artış gösterdi. Aynı şekilde Suriye’deki kötüleşen ekonomik kriz ve Kovid-19 da bu ihtiyacın artmasına katkıda bulundu.
Rakamlar, ülkenin kuzeydoğusundaki 2,7 milyon insanın üçte ikisinden fazlasının ülke içerisinde yerinden edildiğini gösteriyor. Yarım milyondan fazla insan, hala kamplarda yaşıyor, sellerle, soğukla ve sıcakla boğuşuyor. Aynı şekilde bu bölge, sağlık sistemi, nedeniyle Kovid 19 karşısında da savunmasız durumda.
Siyasi yaşam da bu durumdan etkilendi. Öyle ki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), 2019 yılında İdlib ili üzerindeki kontrolünü artırdığından bu yana uluslararası bağışçılar, istikrarlı yardımlar ve diğer programlar yoluyla samimi insani destek sağlamaya yöneldi.
İnsani yardımlara bağlı olarak artan bağımlılık göz önüne alındığında birçok yerel yardım çalışanı, yardımlardaki herhangi bir azalmanın daha fazla istikrarsızlaşmaya yol açtığını belirtti. Uluslararası Stratejiler ve Çalışmalar Merkezi’ne göre yardım çalışanları, radikalizm yanlısı grupların öfkeyi körüklediğini ve karmaşıklık düzeyini yükselttiğini vurguladı. BM tarafından yürütülen sınır ötesi faaliyetlerin boyutu ve Suriye içerisindeki çalışma düzeyi, BM rolünü telafi etmeyi zorlaştırdı. Sınır ötesi faaliyetlerin sona ermesi halinde BM, ülkenin kuzeybatısındaki son sığınak’ olan konumunu kaybedecek, yardım süreci öngörülemeyecek bir hal alacak ve Kovid-19 kontrolden çıkacak. Küresel bir salgının ortasında bir insani felaket, komşu Türkiye’ye muazzam bir baskıya yol açacak. Sonuçların Ortadoğu ve Avrupa’nın geri kalanına uzanması da kolay olacak.

-İç koridorlar
Dışarıyla ‘geçit savaşına’ paralel olarak, oyuncular arasında Suriye’deki ‘üç cepteki’ koridorlar üzerine gizli bir çatışma yaşanıyor. Kuşatma sonucunda ortaya çıkan geçitlerin yanı sıra koridorlar, başlangıçta rejim ve muhalefet bölgeleri arasında bölünmüş kontrol alanları arasında ortaya çıktı. Daha sonra DEAŞ ve Kürt Halkını Koruma Birlikleri (YPG) ortaya çıktı.
‘Cusur’ Araştırmalar Merkezi, SDG kontrolündeki bölgeler ve rejimin bölgeleri arasında 15’ten fazla geçidin olduğunu belirtti. En az 5’i, iki taraf arasından ürünlerin aktığı resmi geçitler olarak sayılıyor. Bu geçitler, askeri- güvenlik koşullarına ve iki çatışma tarafının siyasi tavrına göre kapılarını açtı ve kapattı. Araştırma Merkezi, yaptığı açıklamada, “Taraflarca yönetilen geçitlerin yanı sıra iki bölge arasında malzemelere yönelik ihtiyaç kontrol edilemez. Bu durum kaçakçılık geçitlerin kurulmasına, sivillerin ve malların girişine neden oldu” dedi.
İdlib’de ise Rusya ve Türkiye arasındaki üç yıl önce ‘çatışmasızlık’ anlaşmasında olanak tanıyan ‘ticari koridorlar’, Türk nüfuzu altındaki bölgeler ve Suriye’nin diğer bölgeler arasında birçok siyasi boyut içeriyor. Anlaşmazlığın hükümet ve muhalefet bölgeleri arasında önemli ölçüde artmasıyla sivillerin hareketleri, personel ve bazı öğrencilerle sınırlı. Ancak ticari hareket, özellikle de 2019’un ortalarında Şam’ın kontrolünde olan ve geniş bir ticaret hareketine katkı sağlayan ‘Kalaat el-Madik’ sınır kapısı aracılığıyla, çoğu zaman devam ediyor.
Ticaret, bazen kaçakçılık geçişleri üzerinden veya ‘Mizanaz’ ve ‘Sarakib’ geçitlerinden aktı. El-Bab şehrinin yakınlarındaki ‘Ebu Zandin’ sınır kapısı, çoğu zaman hükümet bölgelerinden yerinden edilmişleri karşılamak için kullanılmakta. Geçitler, SDG bölgeleri ve muhalefet alanları arasında, mal ve rejim bölgelerinden personellerin muhalefetin bölgelerine hareket etmesi (ya da tam tersi) için ara geçitler olarak kullanılıyor, bazen de Irak ile ticari ilişkiler kurmak için. Mallar, İdlib’deki HTŞ bölgeler ve Halep’teki Milli Ordu bölgeler arasında kolay şekilde taşınamıyor.

-Takas mevsimi
ABD, özellikle Fırat’ın doğusu ve Irak’ta kontrol ettiği bölgeler arasında ‘el-Yarubiye’ kapısının yeniden açılması olmak üzere sürekli şekilde sınır geçitlerinin açılması ve artırılmasıyla ilgileniyor. Türkiye ise İdlib’le Bab el-Hava kapısının açılması, Suriye’nin kuzeyindeki Bab es-Selam’ın yeniden canlandırılmasına önem gösteriyor. Ancak el-Yarubiye’nin açılması ve Kürt yönetiminin güçlendirilmesi için hevesli değil. Öte yandan Rusya, sınır kapılarının yeniden açılmasıyla ilgili değil. Ama BM ve Batı’ya Şam aracılığıyla Suriye hükümeti ile iş yapmaları için baskı yapmak üzere ‘koridorların’ canlandırılmasıyla ilgileniyor. Türkiye, bir yandan İdlib ve Halep kırsalı, diğer yandan da Şam arasındaki ‘koridorların’ etkinleştirilmesini Şam ve Kamışlı arasındaki geçitlerin kapatılmasına bağlıyor.
Şüphe yok ki insani yardımın sınırlar aracılığıyla erişimi hususundaki uluslararası kararın uzatılmasına ilişkin ABD, Rusya ve Türkiye arasındaki müzakereler, ‘geçitler’ ve ‘koridorlar’ ile bağlantılı meseleleri derin şekilde kapsayacak. Ayrıca ilerleyen günlerde Biden’in Putin ve Erdoğan ile gerçekleşecek zirveleri sırasında fırsatlar ve takaslara da kapı açık olacak.



Trump'la görüşmeye Gazze için alternatif planla giden Netanyahu'nun hedefinde İran Var

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı  (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı  (AFP)
TT

Trump'la görüşmeye Gazze için alternatif planla giden Netanyahu'nun hedefinde İran Var

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı  (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı  (AFP)

Miami’deki Mar-a-Lago’da pazartesi günü yapılması planlanan Donald Trump– Binyamin Netanyahu görüşmesi öncesi İsrail’de kulisler hareketlenirken, siyasi kaynaklar bu zirveyi Netanyahu’nun siyasi kaderini şekillendirecek bir dönüm noktası olarak tanımlıyor. Ancak görüşmenin, Netanyahu’nun Beyaz Saray’ın Gazze planını hayata geçirme konusundaki ivmesini frenleme çabalarını da gündeme taşıması bekleniyor.

Taraflar arasında öncelikler konusunda ciddi bir görüş ayrılığı olduğu belirtiliyor. İsrailli siyasi kaynaklar, “Walla” sitesine yaptıkları değerlendirmede, “ABD yönetimi Netanyahu’dan rahatsız ve onu Trump’ın planını engellemekle suçluyor. Buna karşın Trump, Netanyahu’ya olan güvenini koruyor, onu kolluyor ve azarlamak yerine uzlaşma arayışında olacak. Trump, görüşmenin merkezine Gazze’yi koyarken, Netanyahu öncelikleri değiştirerek gündemi İran’la başlatmak istiyor” ifadelerini kullandı.

İsrailli yetkililer, Netanyahu’nun “İran’a yönelik, özellikle İsrail-ABD ortak bir saldırısının, gelecekteki nükleer anlaşma açısından daha iyi sonuçlar doğuracağı ve hatta Tahran’daki rejimi sarsabileceği” görüşünü savunduğunu aktarıyor.

Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot gazetesinden aktardığı habere göre İran, Trump’ın girişimlerini boşa çıkarmak amacıyla Hizbullah ve Hamas’a büyük yatırımlar yapıyor. Gazete, bu örgütlerin silahsızlanmayı reddetmesinin Devrim Muhafızları’nın teşvikiyle gerçekleştiğini ileri sürüyor.

Gazze planında değişiklik arayışı

Aynı kaynaklara göre Netanyahu, Gazze dosyasını soğutmayı hedefleyen bir yol haritası önermeye hazırlanıyor. Bu planın, Trump’ın Gazze planını hayata geçirme konusundaki “görünen aceleciliğini” durdurmayı, süreci yavaşlatmayı ve hatta Beyaz Saray’da çizilen yol haritasının yerine İsrail önceliklerini esas alan yeni bir plan koymayı amaçladığı belirtiliyor.

“Maariv” gazetesine göre Trump’a sunulması planlanan İsrail önerisi, Hamas’ın fiilen silahsızlanmasına kadar Gazze Şeridi’nin yüzde 75’ine varan bir alan üzerinde İsrail kontrolü öngörüyor. İsrail’in mevcut anlaşmalar kapsamında şu anda Gazze’nin yüzde 53’ünü kontrol ettiği, son bir ayda bu oranı yüzde 58’e çıkardığı ifade ediliyor.

h
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Trump ise Gazze konusunda farklı bir yaklaşım benimsiyor. ABD Başkanı, Gazze’de ilerleme sağlanmasının İran’ı izole edeceğini ve diplomatik sürece yönelteceğini düşünüyor. İsrail değerlendirmelerine göre Trump, silahsızlanma sürecini zamana yayılan bir aşama olarak görüyor ve derhal ikinci aşamaya geçilmesini, yeniden imar sürecine odaklanılmasını istiyor. Bu çerçevede İsrail’den engel çıkarmamasını ve Gazze’de yeni bir çekilmeye hazırlanmasını talep ediyor.

Bu nedenle, Yediot Ahronot Netanyahu’nun, Trump’ın taleplerinin savaşta elde edilen kazanımları aşındıracağı endişesini taşıyan İsrail ordusunu da sürece dâhil ettiğini yazıyor. Netanyahu’nun, “ileri ve önleyici savunmayı da içeren yeni bir güvenlik doktrininin” merkezde yer almasını isteyeceği ve bu yaklaşım için ABD’den siyasi ve askeri destek talep edeceği belirtiliyor. Gazeteye göre Netanyahu ayrıca, Trump çevresinde etkili olan Türkiye ve Katar’ın nüfuzunu dengelemeye çalışacak.

Çatışma endişesi ve temkinli yaklaşım

Netanyahu, bu önerilerin Trump ve ekibiyle ciddi tartışmalara, hatta bir krize yol açabileceğinin farkında. Gazetenin stratejik işler muhabiri Ron Ben-Yişay, İsrail liderliğinin Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında Beyaz Saray’da yaşanan “küçük düşürücü” karşılaşmayı hatırladığını ve Trump’ın Netanyahu’ya karşı da ani bir tutum değişikliğine giderek İsrail’i “nankörlükle” suçlayabileceğinden endişe duyduğunu yazıyor.

csdfvgh
Trump ve Netanyahu, 29 Eylül 2025’te Beyaz Saray’daki basın toplantısının sonunda tokalaşırken (AFP)

Haberde, İsrail tarafının son derece temkinli davranmak zorunda olduğunun farkında olduğu vurgulanırken, Netanyahu’nun ikili ilişkiler kapsamında birçok talebi bulunduğu belirtiliyor. Bunlar arasında, önümüzdeki yılları kapsayan çok yıllı güvenlik yardımı planı çerçevesinde İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünün korunması ve bölge ülkelerine gelişmiş silah satışlarına kısıtlamalar getirilmesi de yer alıyor.

Bölgesel başlıklarda ise Türk meselesinin de Mar-a-Lago’daki görüşmede gündeme gelmesi bekleniyor. Netanyahu’nun, Gazze’de ve Suriye’nin orta ve güney kesimlerinde Türkiye’nin askeri varlığına İsrail’de geniş bir karşıtlık bulunduğunu savunacağı, bu varlığın İsrail’in güvenlik tehditlerini bertaraf etme kabiliyetini sınırladığını ileri süreceği belirtiliyor. Ancak Trump’ın bu konuda farklı bir tutum sergileyebileceği ve Netanyahu’nun muhalefetini yumuşatmak zorunda kalabileceği değerlendiriliyor.

İsrailli yorumculara göre Trump, Mar-a-Lago zirvesinde Netanyahu’dan, seçim yılı olması nedeniyle İsrail’deki sağ tabanı rahatsız edebilecek tavizler isteyebilir. Bu nedenle Netanyahu’nun her başlıkta sert bir pazarlık yürütmesi bekleniyor. İsrail basınına göre bu görüşme, Netanyahu için Florida sahillerinde “rahat bir gezinti” olmayacak.


Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud: Ortadoğu’daki çatışmanın topraklarımıza sıçramasına izin vermeyeceğiz

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
TT

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud: Ortadoğu’daki çatışmanın topraklarımıza sıçramasına izin vermeyeceğiz

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, bugün yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıma kararının ‘kabul edilemez bir adım, uluslararası normların ihlali ve ülkenin bağımsızlığına açık bir saldırı’ olduğunu söyledi.

İsrail, cuma günü tek taraflı olarak ilan edilen Somaliland’ı ‘bağımsız egemen devlet’ olarak resmen tanıyan ilk ülke oldu.

Bu karar, bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirecek, Somali'nin uzun süredir devam eden ayrılıkçılığa karşı muhalefetini sınayacak ve Tel Aviv'e Afrika kıtasının en uzun deniz sınırına sahip ülkede, hassas Afrika Boynuzu bölgesinde bir dayanak noktası oluşturacak.

Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Mahmud, parlamentoda yaptığı konuşmada, ‘Ortadoğu’daki çatışmanın ülkemize taşınmasını’ reddettiğini belirterek “Birliği sağlamak için Somaliland ile diyalog konusunda kararlıyız” dedi. Şeyh Mahmud, ülkesinin, saldırıların başlatılabileceği askeri üslerin kurulmasını kabul etmeyeceğini vurguladı.

Arap Birliği'nin olağanüstü toplantısı

Öte yandan Somali'nin Kahire Büyükelçisi ve Arap Birliği (AL) Daimi Temsilcisi Ali Abdi Avari bugün, Tel Aviv’in Somaliland’ı tanımasına atıfla, İsrail'in Filistin halkını topraklarından zorla çıkarmak amacıyla Somali'deki ayrılıkçı bir oluşumu desteklediğini söyledi.

j6y
Hargeisa Savaş Anıtı önünde Somaliland bayrağı taşıyan bir genç (AFP)

Avari, Arap Birliği’nin acil toplantısında “Somali, Filistinlileri topraklarından çıkarmaya yönelik hiçbir girişime taraf olmayacak” dedi.

Bu planları engellemek ve İsrail'in aleni emellerine karşı durmak için çalışacaklarını belirten Avari, İsrail'in Somaliland'ı tanıma kararının ‘tüm Arap ulusal güvenliğini ve Kızıldeniz'deki seyrüseferi etkileyen doğrudan bir saldırı’ olduğunu vurguladı.

Birleşmiş Millerler Güvenlik Konseyi (BMGK), İsrail'in Somaliland'ı bağımsız bir devlet olarak tanımasıyla ilgili olarak pazartesi günü acil bir toplantı düzenleyecek.

Avari, toplantı öncesinde, çoğu Müslüman olan 21 ülke dün geç saatlerde ortak bir bildiri yayınlayarak İsrail'in kararının ‘Afrika Boynuzu'ndaki barış ve güvenlik’ ile daha geniş kapsamda Kızıldeniz bölgesi üzerinde ‘ciddi yansımaları’ olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Somali'nin kuzeyinde bulunan ve çoğunluğu Müslümanlardan oluşan nüfusu birkaç milyonu bulan Somaliland, otuz yılı aşkın bir süredir fiilen bağımsız bir bölge.


Lavrov: Ukrayna'daki Avrupa güçleri Rusya için meşru hedefler olacak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
TT

Lavrov: Ukrayna'daki Avrupa güçleri Rusya için meşru hedefler olacak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bugün yaptığı açıklamada, Rusya'nın Tayvan'ın bağımsızlığına her şekilde karşı olduğunu ve adayı Çin'in ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü söyledi.

Rusya merkezli haber ajansı TASS’a konuşan Lavrov, Japonya’nın artan askeri eğilimlerine atıfla, Japonya'yı ‘askerileşme’ olarak nitelendirdiği eğilimini ‘dikkatlice düşünmeye’ çağırdı.

Öte yandan Lavrov, Ukrayna'da konuşlandırılan herhangi bir Avrupa askeri birliğinin Rusya ordusu için meşru hedef haline geleceğini vurguladı.

Lavrov ayrıca, kanıt sunmadan, Avrupalı politikacıları Kiev ile ilişkilerinde ‘açgözlü’ şekilde hareket etmekle ve Ukrayna halkının ve kendi ülkelerinin halklarının çıkarlarını göz ardı etmekle suçladı.