İran’da seçimler: Himmeti, muhafazakar rakiplerini ‘masa altından’ boykot edecek

Ev hapsindeki reformist lider Kerrubi, reformistleri seçimlerde bir adayı destekleyerek ‘aşağılanmaya’ cevap vermeye çağırdı

Dün Tahran'da cumhurbaşkanı adayı Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi için düzenlenen mitingde Reisi’nin afişlerini taşıyan İranlı kadınlar (AFP)
Dün Tahran'da cumhurbaşkanı adayı Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi için düzenlenen mitingde Reisi’nin afişlerini taşıyan İranlı kadınlar (AFP)
TT

İran’da seçimler: Himmeti, muhafazakar rakiplerini ‘masa altından’ boykot edecek

Dün Tahran'da cumhurbaşkanı adayı Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi için düzenlenen mitingde Reisi’nin afişlerini taşıyan İranlı kadınlar (AFP)
Dün Tahran'da cumhurbaşkanı adayı Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi için düzenlenen mitingde Reisi’nin afişlerini taşıyan İranlı kadınlar (AFP)

İran’da cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sona ererken siyasiler, İranlıları seçimleri boykot etmemeye ve sandık başına yönlendirmeye çalışıyorlar. Müttefiki olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin yerine geçmek isteyen cumhurbaşkanı adayı Abdunnasır Himmeti'nin seçim kampanyasının destekçileri, başta Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi olmak üzere muhafazakar çizgideki adayların ilk turda seçimleri sonuçlandırma planlarına karşı ‘masa altından boykot etme’ sloganını kullanmaya başladı.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, videolu bir mesajla İranlıları sandıkları boykot etmemeye çağırarak, Cuma günü yapılacak seçimin ‘gelecek için umut pencereleri’ açmak için önemli olduğunu söyledi. Zarif, “Eksiklikler, kusurlar ve hatalar yok değil. Kendi adıma, insanlara sıkıntı çektiren zorluklardan ve eksikliklerden utanıyorum” dedi. Ancak seçimleri boykot etmenin ‘kesinlikle çözüm olmadığına ve sorunları artırmasa da azaltmayacağına’ işaret eden Zarif, “Kalkınmayı arzulayan bir millet, reform ve ilerleme için küçük de olsa hiçbir fırsatı kaçırmamalı. Özgürlük, güvenlik ve ülkenin yükselmesini ve ilerlemesini sağlamak için en etkili unsur halkımızdır” şeklinde konuştu. Zarif, yurtiçinde ve yurtdışındaki İranlıların seçimlere geniş kapsamlı katılımının halkın kendi kaderini tayin etmesine katkıda bulunduğunu, ulusal güce ulaştırdığını, küresel düzeyde ulusal çıkarları koruduğunu ve yapıcı uluslararası etkileşim için varlığını güçlendirdiğini açıkladı.
Halkın sandık başına gitmesinin, yalnızca yaptırımların kaldırılmasını hızlandırmakla ve İran halkına karşı ekonomik savaş sistemini kırmakla kalmayıp, aynı zamanda gelecekteki yaptırımları da iptal edeceğine inanan Zarif, ayrıca katılımın yüksek olmasının, İran'dan nükleer anlaşmanın bozulması için uğraşan ve yaptırımların artmasını isteyen yurtiçindeki ve yurtdışındaki muhafazakarları, Siyonistleri ve ekonomi teröristlerini hayal kırıklığına uğratacağını söyledi.
Öte yandan reformist lider Mehdi Kerrubi, müttefiki Mir Hüseyin Musevi'nin sert bir dille yaptığı ‘aşağılama’ ve ‘seçim mühendisliğini’ kınayan açıklamasından iki gün sonra reformist partilerin konumunu daha da karmaşık hale getiren açıklamalarda bulundu. Kerrubi, eski reformcu Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’ye benzer bir tutumla reformist kanada üstü kapalı olarak seçimlere katılma çağrısında bulundu.  Humeyni Vakfı'na bağlı Cameran internet sitesine göre Kerrubi'nin oğlu Hüseyin Kerrubi, babasının reformistlere adayların uygunluğunun reddedilmesine yönelik eleştirilerine rağmen, seçimlerde bir adayı desteklemelerini tavsiye ettiğini söyledi.
‘Halk tarafından kabul görmeyen küçük bir kesimi, İran İslam Cumhuriyeti nizamından geriye kalanları ortadan kaldırmaya’ çalışmakla suçlayan Kerrubi, iki taraf (muhafazakarlar ve reformistler) arasındaki bölünmeye işaret ederek, birinin ‘seçimlerdeki aşağılanmaya tepki vermek’, diğerinin ‘sınıflandırılmaya direnmek ve ulusal aşağılanmaya karşı durmak’ istediğini söyledi. Ancak asıl önemli olanın, iki tarafın ortak acıları ve yaraları olması olduğunu belirten Kerrubi, “Reformist Cephesi'ni, önde gelen vatanseverleri ve din alimlerini, daha fazla geç olmadan iki tarafı birleştirmeye ve tek bir adayın herkes tarafından kabul edilmesini sağlamaya çağırıyorum”  ifadelerini kullandı.
Bu arada cumhurbaşkanı adaylarından Muhsin Mihralizade dün, reformist eğilimli partileri seçimlerde kendisini desteklemeye ikna etme girişimlerinden günler sonra Reformist Cephe’yi eleştirdi.

Ekonomik darboğaz
Diğer yandan dün Reuters’da yer alan bir haberde, İran’da seçimlere katılım oranının, ‘gençlerin hayal kırıklığı ve umutlarına yönelik bir test olacağı’ belirtildi. Reuters’a göre hayal kırıklığı yaşayanların sayısı, İran rejiminin bir dizi siyasi ve ekonomik krize yönelik yaklaşımına ilişkin bir referandum niteliğindeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı 18 Haziran günü ortaya çıkacak. Reuters, resmi anket sonuçlarının, seçimlere katılım oranının rekor düzeyde düşük olacağına işaret ettiğini, bunun da hükümeti eleştiren, ekonomik zorluklara ve siyasi kısıtlamalara öfke duyan ve çoğunluğu gençlerden oluşan İran halkı için alternatiflerin olmayışından kaynaklandığını belirtti. Reuters, düşük gelirli dini topluluklardaki seçmenlerin ‘Batı karşıtı’ olan ana muhafazakar aday İbrahim Reisi'ye oy vermesini, ancak şehirlerde ve bazı köylerde genç ve eğitimli seçmenlerin oy kullanmaktan kaçınabilecekleri tahmininde bulundu.
Reuters’ın analiz haberine göre, üyelerinin yarısını İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in seçtiği Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin (AKK) seçimlere katılmak isteyen çok sayıda adayı veto etmesinin ardından büyük şehirlerdeki İranlı gençlerin, mevcut kasvetli durumdan bıktıklarını itiraf etmeye başladılar.
Yetkililer, son 41 yılın en düşük katılımının kaydedildiği meclis seçimleri senaryosunun tekrarlanmasından korkuyorlar. Resmi istatistiklere göre katılım oranı ülke genelinde yüzde 42 olurken, başkent Tahran'da ise yüzde 25'in altında kaldı.
Ilımlı muhafazakar olarak görülen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 2013 yılında, çok sayıda kadın ve genç tarafından destek alan, İranlıların özgür bir ülkede yaşamayı hak ettiğine ve dünyanın diğer ülkelerindeki insanların sahip olduğu haklara sahip olduklarına dair açıklamalarının etkisiyle cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Ancak eleştirmenler, Ruhani'nin sözlerini yerine getirmediğini söylüyor.
Reuters’a konuşan İranlılardan bir firmada satış müdür olarak çalışan 28 yaşındaki Sudabe, “Henüz oyumu kime kullanacağıma karar vermedim. Her zaman oy kullanılması gerektiğine inandım. Önceki seçimlerde iki kez mevcut cumhurbaşkanına oy verdim. Ama sözlerini tutmadı” dedi.

Seçimleri boykot kampanyaları
Çeşitli muhalefet partileri ve akımlar da dahil olmak üzere yurtiçinde ve yurtdışında yüzlerce İranlı, seçimlerin boykot edilmesi çağrısında bulundu. İranlılar, sosyal ağlarda son haftalarda ‘İslam Cumhuriyeti'ne Hayır’ etiketiyle çok sayıda mesaj paylaştılar. Ayrıca İranlılar arasında son yıllarda özellikle Aralık 2017 ve Kasım 2019 protestoları olmak üzere yapılan protesto gösterilerinin kanlı şekilde bastırılmasının yanı sıra 2020 yılında İranlı yetkililerin kaza olarak nitelendirdiği ordunun Ukrayna Havayolları’na ait sivil bir uçağı düşürmesi olayına karşı halen büyük bir öfke olduğu görüldü.
Reuters’a göre cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışan beşi muhafazakar, ikisi belirsiz ılımlı yedi adayın hepsi, konuşmalar ve kampanyalarla genç seçmenleri etkilemeye çalıştı. 85 milyonluk nüfusun yüzde 60'ını oluşturan 30 yaş altı gençlere ulaşmak için sosyal medyayı kullandılar.
Adaylar, ekonomik zorluklara karşı duyulan öfkenin arttığı bir dönemde, hiperenflasyonu kontrol etme, istihdam yaratma ve İran para biriminin hızlı devalüasyonunu durdurma vaatlerinde bulundular, ancak bunlara yönelik planlarını detaylandırmadılar.
Yetkililerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri olan ülke ekonomisi, yanlış yönetim ve ABD'nin 2015 yılında İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinden sonra yeniden uygulanan yaptırımlarla yıpranmış durumda. Ülkede ekmek ve pirinç gibi temel gıda ürünlerin fiyatları her geçen gün artıyor. Bir kilogram kırmızı etin kilosu, 40 dolara yükselerek birçok kişinin alamayacağı bir yiyecek haline geldi. Ülkede asgari ücret, aylık yaklaşık 215 dolara eşit.  İran basınında aylardır maaşları ödenmeyen işçilerin düzenlediği grevlerle ilgili haberler dolaşıyor.
Reuters, seçimlerin çoğunun, Hamaney'in yerine geçmesi beklenen ve Hamaney'in İran'da üretim ve hizmetlerde kendi kendine yeterliliği artırmayı amaçlayan projesi ‘direniş ekonomisinin’ sadık bir destekçisi olan Reisi'ye oy vereceğini bildirdi.
Eski bir Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanı olan Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi (DMTK) Genel Sekreteri Muhsin Rızai dün Twitter hesabından paylaştığı bir tweette, iki ifadenin ‘iyi yönetim ve zengin toplumun’ gerçek olduğunu, ilkinin ‘iktidar içinde’ ikincisinin ise ‘modern ekonominin inşa edilmesi’ yoluyla gerçekleşebileceğini belirterek, “Hepimiz bugünden daha zor olabilecek geleceği düşünelim” ifadelerini kullandı.
Öte yandan seçimlere katılmak isteyen reformist akımın destekçileri, İranlıları mevcut hükümetin müttefiki eski Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti'yi desteklemek için seferber etmeye çalıştılar. Muhafazakarların seçim planını tersine çevirmek için sembolik bir çağrıyla ‘masa altından boykot ediyoruz’ kampanyasını başlattılar.
Bu arada dün İran basınında, muhafazakar çizgideki adayların İbrahim Reisi lehine seçimden çekilme ihtimaline ilişkin söylentiler olduğuna dair haberler yer aldı. Himmeti, bu haberlere ilişkin Twitter üzerinden yaptığı yorumda, “Seçimlere sayılı günler kala, iyi polis-kötü polis oyununda görevini yerine getiren ve asimetrik olan seçim atmosferi için siper olan adaylara teşekkür ediyorum. Bahsi geçen adayların Sayın Reisi lehine seçimden geri çekilmelerini bekliyorum” dedi.
Buna karşın adaylardan İran Meclisi Başkan Vekili Emir Hüseyin Gazizade Haşimi ve Muhsin Rızai, seçimlerden çekilmek gibi bir niyetlerinin olmadığını açıkladılar. Bunun yanı sıra adaylığı veto edilen ılımlı muhafazakar çizgideki  milletvekili Ali Mutahhari, Reisi'nin seçim kampanyasını desteklediğini açıklayarak İranlıları Reisi’ye oy vermeye çağırdı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.