Rusya’nın ABD’nin Suriye’deki kırmızı çizgilerini ihlal etmesinin 10 nedeni

Washington, BMGK kararının onaylanmasını Moskova'yı diyaloga zorlamayacak bir ‘başarı’ olarak görüyor

BMGK üyesi ülkelerin daimi temsilcileri, önceki gün Suriye'ye yardım ulaştırılması için uluslararası bir mekanizma kurulmasına ilişkin oylamaya katıldılar (BM)
BMGK üyesi ülkelerin daimi temsilcileri, önceki gün Suriye'ye yardım ulaştırılması için uluslararası bir mekanizma kurulmasına ilişkin oylamaya katıldılar (BM)
TT

Rusya’nın ABD’nin Suriye’deki kırmızı çizgilerini ihlal etmesinin 10 nedeni

BMGK üyesi ülkelerin daimi temsilcileri, önceki gün Suriye'ye yardım ulaştırılması için uluslararası bir mekanizma kurulmasına ilişkin oylamaya katıldılar (BM)
BMGK üyesi ülkelerin daimi temsilcileri, önceki gün Suriye'ye yardım ulaştırılması için uluslararası bir mekanizma kurulmasına ilişkin oylamaya katıldılar (BM)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK), ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in geçtiğimiz ayın ortalarında Cenevre'de gerçekleştirdikleri görüşmelerinin ardından temsilcileri arasında yapılan ABD-Rusya ‘anlaşması’ ve gizli müzakerelerden sonra Şam'ın rızası olmadan Suriye'ye ‘sınır ötesi’ insani yardımın ulaştırılması mekanizmasının süresini uzatma kararını oybirliğiyle aldığı doğrudur. Ancak karar, Putin’in ABD’nin bunu ‘diplomatik bir zafer’ olarak sunma girişimlerine rağmen, son on yılda Suriye dosyasıyla ilgili Washington ve müttefikleri tarafından belirlenen  ‘kırmızıçizgilere’ yönelik ihlalleri de içeriyordu.
İşte yeni kararla ilgili 10 not:
1 - Tarihi başarı:  Beyaz Saray, Biden ve Putin'in kararın yayınlanmasındaki iş birliğini överken ABD'li bir yetkili, görüşmenin ‘beklediklerinden daha iyi’ olduğunu söyledi. ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Linda Thomas Greenfield da Rusya ile nadir bir durum olan böyle bir iş birliğini memnuniyetle karşıladı. Greenfield, oylamadan sonra yaptığı açıklamada, “ABD ve Rusya’nın Suriye halkının çıkarlarına hizmet eden bir insani girişimi paylaşabilmeleri önemlidir” ifadelerini kullandı. Öte yandan bunu tarihi bir anlaşma olarak nitelendiren Rusya’nın BM Büyükelçisi Vassily Nebenzia, “Rusya ve ABD ilk kez hemfikir olmakla kalmadılar, aynı zamanda tüm BMGK üyelerinin destekleyeceği ortak bir metin geliştirdiler. Bunun yalnızca Suriye’nin değil, tüm Ortadoğu bölgesinin ve tüm dünyanın yararlanacağı bir dönüm noktası olmasını temenni ediyoruz” dedi.
2 - Siyasi diyalog: Washington ve Moskova’nın, büyük tavizler verilerek alınsa da kararla ilgili abartılı tutumları, Suriye ve diğer yerler konusunda aralarındaki siyasi diyalogu yeniden başlatmak istediklerini ve ‘Rusya’nın sınırlandırmalarını’ kabul etmeye hazır olduklarını yansıtıyor. Özellikle de Biden'ın Cenevre'de Putin'e kararın süresinin uzatılmasında iş birliği yapılmasının ‘hayati’ olduğunu söylemesi, ABD’nin Fırat Nehri’nin doğusundaki askeri varlığını, Kürtler ve Şam arasındaki diyalogu, terörle mücadeleyi, Suriye'de kapsamlı bir ateşkesi ve BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulamasını içerebilecek bu diyalogun yeniden başlaması için bir koşul olarak yorumlandı.
ABD-Rusya diyalogunda bazı ilerlemelerin kaydedilmesi halinde, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in, 2012 tarihli Cenevre Bildirisi’nin Rus yorumuna Batı’nın yaklaşımı ve 2015 tarihli BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde yaptırımlar, insani yardım, ateşkes, terörizm ve tutukluların takası gibi konuları içeren ‘adım adım’ yaklaşımıyla ilgili girişiminin yeniden canlandırılmasına kapı açabilir.
3 - ABD’nin tavizleri: Biden yönetiminin Beyaz Saray’a gelişinden bu yana başta Dışişleri Bakanı Anthony Blinken olmak üzere ABD’li üst düzey yetkililer, biri Irak’ta, yedi yıl önce alınan 2165 sayılı BMGK kararı ile ikisi Türkiye’de toplam üç geçiş noktasından Suriye’ye insani yardım ulaştırılması için başlatılan mekanizmayı genişletmek istediklerini açıkladılar. Ancak Washington daha sonra, 2014 yılında hazırlanan 2165 sayılı kararın yürürlükte kalması şartıyla taleplerini Türkiye’deki sınır geçiş noktalarından biri olan Bab el-Heva (Cilvegözü Sınır Kapısı) ile tek geçiş noktasına indirdi.
4 - Yorum savaşı: Washington, yardımların Bab el-Heva Sınır Kapısı’ndan yapılmasını bir yıl daha uzatmayı kabul etti, ancak Moskova buna sadece altı ay ile bağlı kaldı. BMGK’nın Bab el-Heva Sınır Kapısı’na ilişkin kararının son versiyonu, , BM Genel Sekreter Antonio Guterres tarafından hazırlanan operasyonlarda şeffaflık ve insani ihtiyaçların karşılanması için sınır ötesi yardımda ilerleme odaklı kapsamlı raporun yayınlanması çerçevesinde 10 Ocak 2022'ye kadar, yani altı ay daha uzatılmasıyla 10 Temmuz 2022’ye kadar ‘yapıcı bir belirsizlik’ içeriyordu.
ABD'li yetkililer, ‘yasal açıklamanın, kararın otomatik uzatılacağı anlamına geldiğini’ söylerken Ruslar, bunun özellikle ‘operasyonların şeffaflığı ve cephe hatları arasında yardım ulaştırma ve insani ihtiyaçlara cevap verme konusunda kaydedilen ilerleme’ ile ilgili olarak ‘Genel Sekreterin (Guterres) raporuna bağlı’ olduğunu söylüyorlar. Bu altı ayın ardından ortaya bir ‘yorum savaşının’ çıkmasına neden oluyor. Londra merkezli uluslararası insani yardım örgütü Oxfam ise, yalnızca altı aylık bir uzatma ile belirsiz bir geleceğin beklendiğine dair endişelerini paylaştı.
5 - Kararın güncellenmesi: Karar ilk olarak 2014 yılında, yani Rusya’nın 2015 yılı sonundaki doğrudan askeri müdahalesinden ve ABD’nin 2014 sonbaharında Suriye'nin kuzeydoğusuna DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) kisvesi altındaki müdahalesinden önce çıkarıldı. Ancak Amerikalı müzakereciler, karar metninin güncellenerek ‘Suriyeli yetkililere’ yönelik eleştirilerin silinmesini ve son yedi yılda gerçekleri yansıtan yeni bir dilin kullanılmasını kabul ettiler. Bu arada karar metninde ‘Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinin’ öngörülmesine rağmen, Şam kararı halen ‘egemenliğin ihlali’ olarak değerlendiriyor.
6 - Erken toparlanma: Washington, Moskova'nın üç kez ‘erken toparlanma’ ifadesi geçen kararda yeni bir dil kullanılması taleplerini kabul etti. Diplomatlar, Avrupa Birliği (AB) Konseyi'nin açıklamasına göre bunun ‘siyasi süreçte somut bir ilerleme kaydedilmesi ve BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanması öncesinde Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmayı reddeden Batılı ülkelerin şartlarını ‘atlatma hamlesi’ olduğunu belirtiyor. Kararda, “İnsani yardım faaliyetlerinin kapsamının, etkilenen nüfusun acil ihtiyaçlarını karşılamaktan daha geniş olduğu ve su, hijyen, sağlık, eğitim ve konut sektörlerinde erken toparlanma projeleri yoluyla temel hizmetlere yönelik desteği de barındırması gerektiği kabul ediliyor” deniliyor.
7 - Yeniden inşa için belirlenen koşullar: Rusya ile Cenevre’de yapılan gizli görüşmelerin yanı sıra Blinken’ın ekibi, Şam'la ‘normalleşmeyi’ reddetmeye ilişkin iki paragrafın silinmesi konusunda kararlıydı. 28 Haziran’da Roma’da düzenlenen Suriye konulu bakanlar toplantısının nihai bildirisinde ‘yeniden yapılanmaya katkıda bulunmak’ konusunda bir takım koşullar belirlendi. Belirtilen paragraflardan birinde Avrupa ülkeleri, “Ancak siyasi süreçte ilerleme olduğunda Suriye’nin yeniden inşası sürecinde yardım sağlamayı düşüneceğiz” ifadelerine yer vermişlerdi. Ancak Roma’daki bakanlar toplantısının nihai bildirisinde bu ifade yer almazken Rusya-ABD anlaşması, ‘toparlama’ finansmanını, insani altyapıyı ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve diğer kuruluşların faaliyetlerini ‘yasallaştırdı’. Aynı zamanda Şam'daki kuruluşlar da dahil olmak üzere uluslararası insani yardım kuruluşlarını ve ilgili tarafları da bu faaliyetleri desteklemeye çağırdı.
8 - Devlet desteği: Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla ilgili endişelerin dile getirildiği karar metninde, “Salgın, Suriye’deki sağlık sistemi ve insani durum için büyük bir meydan okumayı temsil ediyor” denildi. Kararda, hiçbir ayrım yapılmaksızın Suriye'nin tüm bölgelerine insani yardım ve Kovid-19 aşılarının sağlanmasını kolaylaştırmak için insani yardım çalışanları, tıbbi personel, kullanılan malzemeler ve ulaşım araçları dahil olmak üzere, herhangi bir engelleme veya gecikme olmaksızın tam ve güvenli insani yardıma erişilmesi gerektiği vurgulandı. Karar metni ayrıca uluslararası bir kararla Suriye hükümetine yardım çemberinin genişletilmesine de kapı aralıyor. Biden yönetiminin Suriye hükümetine uygulanan yaptırımlarda tıbbi malzeme, ilaç, insani ihtiyaçlar ve salgınla mücadele konularında istisnalar sağladığı biliniyor.
Moskova, yaptırımların karar metnine konulması için çalışsa da Washington, Caesar (Sezar) Yasası'nın ABD Kongresi’ne dayalı bir yasa olduğunu kabul etmedi. Fakat yeni karar, Şam ile ‘kapsamlı bir normalleşme yelpazesi’ çerçevesinde daha geniş istisnalara ve hoşgörüye kapı aralıyor.
9 - BM ilkeleri: Karar, ‘ilgili tüm tarafların uluslararası insancıl hukukun ilgili hükümlerine ve insani yardım için BM’nin yol gösterici ilkelerine saygı duyulması gereğini’ şart koştu. Bu da BM’nin iki yıl önce hazırladığı ve Şarku'l Avsat'ın bir kopyasına ulaştığı bir belgenin ihlali anlamına geliyor. Belgede, BM çalışanlarının ‘hesap verebilirliğe’ bağlı kalmaları ve Suriye'de ‘savaş suçlarına karışmış’ kişilerle işbirliği yapmamaları gerektiği vurgulanıyor. Söz konusu belge, ‘yeniden yapılanmaya’ alternatif olarak ‘kalkınmaya’ katkıda bulunmayı isteyen BM’nin Şam'daki ofisinin çalışmalarını kısıtlamayı hedefliyor.
Bu belge, BM tarafından New York'taki genel merkezinde iki sayfa olarak hazırlandı. Uluslararası kurumların çalışmaları için katı standartların yer aldığı belgenin metini şu ifadeleri içeriyordu:
“Suriye hükümetinin ve muhalefetinin temsilcileri arasında kapsamlı, ciddi ve müzakere edilmiş bir siyasi geçiş gerçekleştiğinde BM yeniden yapılanmayı kolaylaştırmaya hazır olacaktır.”
‘Suriye'de Birleşmiş Milletler Yardımına İlişkin Standartlar ve İlkeler’ başlıklı belgede, BMGK’nın 2254 ve 2118 sayılı kararları ve Cenevre Bildirisi çerçevesinde ve BM Tüzüğü’nün yanı sıra ilgili BMGK kararlarının ilkeleri doğrultusunda Suriye’nin tüm bölgelerinde hak edenlere destek ve yardım sağlanması için Suriye'de faaliyet gösteren BM çalışanlarının bu standartlara uyması gerektiği vurgulandı.
10 - Hatlar arası: Moskova, Şam ile ‘normalleşmeyi’ teşvik etmek için Batılı ülkelere Şam’a uygulanan tecridi sona erdirerek ve 2254 sayılı BMGK kararını bir kenara bırakarak Suriye hükümetiyle birlikte çalışmaları için baskı yapmak istedi. Bu nedenle, yardımın Suriye içinde ‘etki alanları’ arasında ‘sınırların ötesine’ ulaştırılmasını şart koştu. Karar, BM Genel Sekreteri’nin hazırladığı raporunun, özellikle erken toparlanma ve sınır ötesi projeler çerçevesinde insani yardım dağıtım mekanizması, yararlanıcıların sayısı, işletme ortakları, teslim edilen malzemenin boyutu ve yapısı gibi BM’nin hatlar arası operasyonlarındaki genel eğilimleri içermesini şart koşuyordu.



Prens Andrew’un malikane daveti: Epstein, Maxwell ve Weinstein katılmış

Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)
Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)
TT

Prens Andrew’un malikane daveti: Epstein, Maxwell ve Weinstein katılmış

Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)
Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)

Prens Andrew'un Jeffrey Epstein, Ghislaine Maxwell ve Harvey Weinstein'i Royal Lodge'da ağırladığı ortaya çıktı. 

BBC'nin haberinde Andrew'un 2006'da kızı Prenses Beatrice'in 18. doğum günü kutlaması için Epstein, Maxwell ve Weinstein'i Windsor Kalesi'ndeki evinde konuk ettiği belirtiliyor. 

Birleşik Krallık'ın (BK) kamu kuruluşu, bu kişilerin yer aldığı bazı fotoğrafların arka planındaki ağaç ve dış mekan duvarlarının Royal Lodge'la örtüştüğünü bildiriyor. 

Andrew'un, Windsor'daki 30 odalı malikanesi Royal Lodge'u 2003'ten beri neredeyse hiç kira ödemeden kullanması da gündem olmuştu. 

Epstein, Maxwell ve Weinstein'in Prenses Beatrice'in doğum günü için düzenlenen etkinliğe katılmak üzere Windsor'a gittiği biliniyordu. Ancak Andrew'un malikanesine uğradıkları ilk kez BBC'nin araştırmasıyla ortaya kondu. 

Kamu yayıncısı, Andrew'un yorum talebine yanıt vermediğini aktarıyor. 

Royal Lodge'daki görüşmenin, reşit olmayan birine cinsel saldırı suçlamasıyla Epstein hakkında yakalama kararı çıkarılmasından iki ay sonra yapıldığına da dikkat çekiliyor. Etkinlikten 8 gün sonra Epstein'in Florida'da gözaltına alındığı yazılıyor. 

Giuffre'nin kitabı

Epstein tarafından kurulan pedofili ve fuhuş ağının mağdurlarından Virginia Giuffre'nin gölge yaza Amy Wallace'la birlikte hazırladığı kitabı Nobody's Girl'de Prens Andrew dahil çok sayıda ünlü isme ilişkin iddialar yer almıştı.

Bu yıl 25 Nisan'da 41 yaşındayken hayatına son veren Giuffre'nin kitabı yayımlanmadan ortaya çıkan detaylarda, Giuffre'nin üç kere Prens Andrew'la ilişkiye girdiği, bu dönemde 17 yaşında olduğu iddia edilmişti. 21 Ekim'de piyasaya sürülen kitap, Prens Andrew üzerindeki baskıyı artırmıştı.

2022'de Giuffre'yle tazminat anlaşmasına varan Prens Andrew suçlamaları en başından beri reddediyor.

İddiaların odağındaki Prens Andrew, bu ay önce resmi kraliyet görevlerinden çekildiğini duyurmuş ardından da York Dükü de dahil olmak üzere unvanlarından feragat ettiğini açıklamıştı. 

Epstein skandalı

18 yaş altındaki onlarca kız çocuğuna yönelik cinsel istismar ve fuhuş ağı kurma suçlamasıyla yargılanan Epstein, tutuklandıktan sonra nakledildiği New York Manhattan Metropolitan Merkez Hapishanesi'ndeki hücresinde 10 Ağustos 2019'da ölü bulunmuştu.

Maxwell de kızların fuhuş ağına katılmasını sağladığı gerekçesiyle Haziran 2022'de 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

100'den fazla kadına cinsel saldırıda bulunmakla yargılanan ABD'li film yapımcısı Harvey Weinstein ise 2020'de 23 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ünlü Hollywood yapımcısı hakkındaki bazı cezalara temyiz süreci devam ediyor. 

Independent Türkçe, BBC, DW


Çin, Afrika'daki facianın mağdurlarını susturmaya çalışıyor

Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)
Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)
TT

Çin, Afrika'daki facianın mağdurlarını susturmaya çalışıyor

Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)
Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)

Zambiya'nın kuzeyindeki bir bakır madeninin atık barajının 18 Şubat'ta çökmesinin yankıları sürüyor. 

Çinli Sino Metals Leach'in işlettiği madende meydana gelen kaza bölge halkını uzun süre boyunca etkileyecek gibi. 

Bathsheba Musole de kaza tarihini "hayatının en kötü günü" olarak görenlerden. 

Zehirli atık havuzunun yaklaşık 9 metrelik duvarının çökmesiyle birlikte köyündeki evlerin ve tarlaların kötü kokan sarı bir sıvıyla kaplandığını anlatan Musole, siyanür ve arsenikli sel sularının göğüs hizasına geldiğini vurguluyor.

48 yaşındaki kadın, "Boğulacağımı düşündüm" diyor. 

Çin devlet şirketi China Nonferrous Mining Corp.'a bağlı Sino Metals'in yetkililerinin köye gelmesi ağustosu bulmuş. 

Zambiya yönetimi en az üç yıl boyunca tarım yapamazsınız derken kendilerine 150 dolar tazminat önermiş. 

Kendilerine iletilen teklifi Wall Street Journal'a (WSJ) gösteren köylüler, bu para karşılığında kaza ya da şirketle yapacakları anlaşma hakkında asla konuşmamalarının ve Sino Metals'e dava açmamalarının istendiğini vurguladı. 

Her ay 5 kilo mısır ununu da içeren anlaşmayı bölgedeki çoğu kişi gibi Musole de kabul etmek zorunda kalmış:

En azından yiyecek bir şeyimiz oldu. Buradakilerin çoğu Çinlilerle mücadele etmekten yoruldu.

Mağdur avukatlarından Brigadier Siachitema şirket yetkililerinin yaklaşımını "insanlık dışı" diye niteleyip ekliyor:

Belgeyi imzalayana kadar mağdurlara ne kadar para verileceğini bile göstermediler.

Çin Dışişleri Bakanlığı, WSJ'ye yaptığı açıklamada şirketin üstüne düşen sorumluluğu alıp gerekli adımları attığını savundu. 

China Nonferrous Mining ise bölge halkının maden atıklarının tutulduğu havuza zarar vererek sert yağışlarla birlikte kazaya zemin hazırladığını öne sürdü.

WSJ'ye konuşan uzmanlar, Zambiya ekonomisi ve hükümeti Çin'e bel bağlamak zorunda kaldığı için bu kazanın boyutunun gerçekte olduğundan çok daha önemsiz gösterildiğini ve mağdurların daha fazla kazanım elde edemediğini bildiriyor. 

Son 25 yılda Çin devletine ait şirketler Afrika'ya on milyonlarca dolar harcayarak liman, tren yolu, otoban, hava limanı, stadyum ve hastane inşa etti. 

Washington merkezli Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nün (American Enterprise Institute/AEI) tahminlerine göre Çin yalnızca 2023'te Afrika'da madencilik için 8,7 milyar dolar civarında bir yatırım yaptı. ABD içinse bu rakam 300 milyon dolarda kaldı. 

Bu yatırımlar Çin'in kıtada ekonomik hegemonya kurmasını sağlarken diplomaside de Pekin'in işine yarıyor. 

Independent Türkçe, WSJ, AP


ABD'nin tahliye ettiği Afganlar çölden çıkamıyor

Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)
Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)
TT

ABD'nin tahliye ettiği Afganlar çölden çıkamıyor

Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)
Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)

Ağustos 2021'de Taliban, Afganistan'da iktidarı ele geçirirken ABD, örgütün hedef alabileceği çok sayıda Afgan'ı da kendi birlikleriyle birlikte tahliye etmişti. Ancak sonraya bırakılanların bazılarının bürokratik engelleri aşması uzun sürdü. 

16 Ocak'ta iki çocuğu ve eşiyle birlikte Katar'daki eski bir ABD üssüne götürülen Muhammed İbrahim de bunlardan biri. 

İbrahim'in 2021'de kaçmayı başaran çocuklarından 4'ü halihazırda ABD'de yaşıyor. 

10 yılı aşkın süre boyunca Amerikan ordusuyla iş yaptıktan sonra ailesiyle birlikte ABD'de mülteci olarak yaşayacaklarını düşünen İbrahim, üç senesini Taliban'a yakalanmamaya çalışarak geçirdiğini anlatıyor.

Tam Katar'a nakledilerek kurtulduğunu sanarken Ortadoğu ülkesindeki Seyliye üssünde aynı durumdaki 1300 Afgan'la birlikte beklediklerini sözlerine ekliyor. 

Konuyu haberleştiren Wall Street Journal (WSJ), Donald Trump'ın göçmenlere yönelik sert tutumunun umutları azalttığını bildiriyor. 

Katar'daki Afganların ülkelerine geri gönderilme korkusunun arttığı vurgulanıyor.

10 aydır bekleyen Muhammed İbrahim'in şu sözleri aktarılıyor:

Geçmişte Amerikalılarla çalıştığımı Taliban'ın bilme ihtimali önceden yüzde 50'yse, artık yüzde 100 emin olacaklar.

Ailesiyle birlikte ranza ve bir TV'nin olduğu bir odada yaşadığını belirten İbrahim, çok sıcak olduğu için çölün ortasındaki tesisin iç mekanlarında zaman geçirmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. 

Afganların kampın dışına çıkmasına da izin verilmiyor. 

WSJ, Washington'ın Afganistan'da birlikte çalıştığı yüz binlerce kişiye ABD'de yaşama sözü verdiğini ancak ne Joe Biden ne de Donald Trump döneminde gereken adımların hızlıca atılmadığını bildiriyor. 

Resmi rakamlara göre Aralık 2024'te 180 bin civarında Afgan ülkesinden tahliye edilmişti. Bunlar yeşil kart ve iltica başvurularının sonuçlarını bekliyor.  

Trump başa geçtiğinde 200-260 bin civarında Afgan'ın hâlâ bu konuda ABD'den medet umduğu tahmin ediliyor. Bunların çoğu Afganistan'da ya da sıklıkla kendilerini ülkelerini göndermekle tehdit eden Pakistan'da yaşıyor. 

WSJ'nin konuştuğu Demokrat Partili Senatör Jeanne Shaheen, "Onlara borçluyuz" derken Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott, bu kişilerin ABD yurttaşları için risk oluşturabileceğini ve önce güvenlik kontrollerinin tamamlanması gerektiğini söylüyor. 

Independent Türkçe, WSJ, AP