Cezayir’de ordu komutanları, Halk Hareketi’ni yanıltmak için yalan haberler yaymakla suçlanıyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3079871/cezayir%E2%80%99de-ordu-komutanlar%C4%B1-halk-hareketi%E2%80%99ni-yan%C4%B1ltmak-i%C3%A7in-yalan-haberler
Cezayir’de ordu komutanları, Halk Hareketi’ni yanıltmak için yalan haberler yaymakla suçlanıyor
Cezayir’de protestoculara karşı elektronik savaş başlatmak için bir generaller ağı kurulduğu öne sürüldü.
Cenevre’deki Cezayirli göçmenler cumartesi günü, ülkelerinde özgürlüklere saygı gösterilmesi talebiyle gösteri düzenlediler. (EPA)
Cezayir/ Boualem Goumrassa
TT
TT
Cezayir’de ordu komutanları, Halk Hareketi’ni yanıltmak için yalan haberler yaymakla suçlanıyor
Cenevre’deki Cezayirli göçmenler cumartesi günü, ülkelerinde özgürlüklere saygı gösterilmesi talebiyle gösteri düzenlediler. (EPA)
Cezayir’de Savunma Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkilinin, Halk (Hirak) Hareketi gösterileri sırasında protestocuları yanıltmak amacıyla ‘yanlış haber yaymakla’ suçlandığı bildirildi.
Cezayir’de Fransızca yayınlanan El Watan gazetesi dün, Blida Askeri Mahkemesi'nin (başkentin güneyinde) eski Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Abdülhamid Geris'i 2019'da Halk Hareketi’ne karşı elektronik bir savaş başlatma görevi üstlenen bir generaller ağını yönetmekle suçladığını yazdı. Gazeteye göre söz konusu ağın başlıca görevleri arasında kamuoyunda öne çıkan isimlere, siyasi aktörlere, hareketin önde gelen protestocularına ve iş insanlarına sözlü saldırıda bulunmak ve onlarca göstericinin adli kovuşturma ve hapis cezasına çarptırılmasına neden olan Amazig bayrağı taşıyanlara karşı internet üzerinden düşmanca konuşmalar yayınlamak yer alıyor.
Tümgeneral Geris, 2019 sonunda yaşamını yitiren Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih'in yerine geçen askeri liderliğin başlattığı kampanya nedeniyle bir aydır tutuklu bulunuyor. Geris ayrıca, vurgunculuk, pozisyonunun sağladığı etkiyi kötüye kullanma ve zimmete para geçirme suçlamalarıyla yargılanıyor.
El Watan gazetesi, Tümgeneral Geris'in karşılaştığı en ciddi suçlamaların Lojistik Ekipmanlar Merkez Müdürlüğü'ndeki görevi sırasında ve savaş sözleşmeleri ve anlaşmalarının yapılmasında kendisine verilen yetkilerle ilgili olduğunu bildirdi. Geris, Halk Hareketi’nin önde gelen muhaliflerinden Korgeneral Ahmed Kayid Salih rejiminin en güçlü destekçilerindendi. Salih, hareketin ilk dönemlerinde eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın görevden alınmasına karşı çıktı. Ancak daha sonra pozisyonunu değiştirerek baskı yaptı, Buteflika’yı istifaya zorladı (2 Nisan 2019). Buteflika’nın kardeşi Said Buteflika söz konusu dönemde eski istihbarat şefleri, Korgeneral Muhammed Medin ve Tümgeneral Beşir Tartag'ı hapse attı.
Hareketin ilk ayları, sosyal ağlar ve hükümet yanlısı kamu ve özel medya üzerinden büyük karalama kampanyalarına tanık oldu. Bu kampanyalarda özellikle başkentteki gösterilerde Amazig (Berberi) bayrağı taşıyan göstericiler hedef alındı. Göstericiler, Cezayir'in istikrarını bozmak isteyen yabancı güçler için çalışmak ve hareketi hedeflerinden saptırmak için şüpheli yabancı kuruluşlardan para almak gibi suçlamalarla suçlandılar. Göstericilerden onlarcası ulusal birliğe zarar verme ve ordunun moralini bozma suçlamalarıyla hapsedildi. Ancak Genelkurmay Başkanı Salih’in ölümünün ardından, dijital platformlar aracılığıyla hareket hakkında yanlış bilgi vermekle suçlanarak hapsedilen İç İstihbarat Başkanı Vassini Buizze de dahil olmak üzere birçok yardımcısı görevden alındı ve takip başlatıldı
Türkiye, geçen yıl Ağustos ayında, savcılık soruşturmasından Ankara'ya kaçan Ahmed Kayid Salih'in özel sekreteri Guermit Bounouira’yı iade etmişti. Bounouira şu an yurt dışındaki muhaliflere Cezayir’in devlet sırlarını ifşa etmek suçundan hapiste bulunuyor.
Cezayir’de son iki yılda, orduda üst düzey görevlerde bulunan çok sayıda general hakkında silah anlaşmaları ve sözleşmelerine ilişkin ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla adli işlem başlatıldı.
Savunma Bakanlığı, her yıl en yüksek yaklaşık 12 milyar dolar mali ödenek alıyor. Ordu çalışanlarının, özellikle üst düzey komutanların maaşları ve Rusya ile yapılan silah anlaşmaları, parlamento veya Genel Maliye Müfettişliği ve Muhasebe Konseyi gibi kamu parasını kontrol eden organlar tarafından izlenmeyen bütçenin en büyük kısmını oluşturuyor.
Aktivistlere tutuklama
El-Kabail bölgesindeki güvenlik güçleri önceki gün, siyasi suçlamalar nedeniyle tutuklanan mahkumların serbest bırakılmasını talep etmek amacıyla yerel bir mahkemenin önünde gösteri düzenleyen aktivistleri tutukladı.
Güvenlik güçleri, cumartesi günü Tizi Ouzou'da (başkentin 110 km doğusunda) tutuklanmalarının ardından bir dizi aktivisti serbest bıraktı. Bazılarını da savcılığa sevk etti. Aktivistler, Halk Hareketi’nden aktivistlerin ve hükümet tarafından terör örgütü olarak kabul edilen el-Kabail Bağımsızlık Hareketi üyelerinin yargılanmasını protesto etmek için yerel mahkeme önünde gösteri düzenliyorlardı. Davada Cumhurbaşkanı Abdumecid Tebbun’un düzenlediği etkinlikleri bombalı araçlarla hedef almaya çalışma suçlaması yöneltiliyor.
‘En büyük blok’ içindeki çıkar çatışmaları, yeni Irak hükümetinin kurulmasını geciktirecek mi?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5211391-%E2%80%98en-b%C3%BCy%C3%BCk-blok%E2%80%99-i%C3%A7indeki-%C3%A7%C4%B1kar-%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1-yeni-irak-h%C3%BCk%C3%BCmetinin-kurulmas%C4%B1n%C4%B1
‘En büyük blok’ içindeki çıkar çatışmaları, yeni Irak hükümetinin kurulmasını geciktirecek mi?
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
Şii Koordinasyon Çerçevesi içinde yer alan siyasi bileşenler, bazı temel noktalarda birleşen ancak farklı yönelimlere sahip çeşitli akımlardan oluşuyor. Bu ortak noktaların başında, yürütmenin birinci kolu olan başbakanlık makamının Şii bileşenin elinde kalması gerektiği yönündeki görüş yer alıyor.
Buna karşılık söz konusu güçler, devlet yönetiminin biçimi, başbakanın karar alma alanı ve ülkenin karşı karşıya olduğu ekonomik, mali ve güvenlik sorunlarına ilişkin yaklaşımlar konusunda önemli ölçüde ayrışıyor.
Ayrıca bu gruplar, bölgesel ve uluslararası etkilerle ilgili konularda da farklı bakış açıları benimsiyor. Özellikle Irak’ın bir yandan ABD, diğer yandan İran ile ilişkilerine yönelik değerlendirmelerde belirgin görüş ayrılıkları göze çarpıyor.
Karmaşık ilişki ağı
Yaklaşık 20 lider ve siyasi figürden oluşan ve parlamentoda kendisini 329 sandalyeden yaklaşık 175’iyle ‘en büyük blok’ olarak ilan eden Koordinasyon Çerçevesi içindeki görüş ayrılıkları, anayasanın 76’ncı maddesi uyarınca hükümet kurmaya yetkili bu yapının yeni başbakanı belirleme çabalarını zorlaştırabilir. Bu durum, Koordinasyon Çerçevesi aktörleri arasındaki rekabetin yanı sıra blokların kendi içindeki karmaşık ilişki ve ittifak ağından kaynaklanıyor.
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin önceki toplantısından (Irak Haber Ajansı)
Açıklanan sonuçlar, görevdeki Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin liderliğindeki Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu’nun 46 sandalye ile önde olduğunu gösterse de, uzmanlara göre bu üstünlük ittifakın ‘kırılgan’ yapısı nedeniyle ciddi sınamalarla karşılaşabilir. Verilere göre Sudani ve partisinin elinde garanti görülen sandalye sayısı yaklaşık 15’te kalıyor. Geri kalan sandalyeler ise farklı çıkar gruplarına mensup Şii ve hatta Sünni isimler ile partiler arasında dağılmış durumda. Bu grupların, kendi çıkarları Sudani’nin ikinci kez başbakanlık hedefiyle çeliştiği anda ittifaktan ayrılmaları olası görülüyor.
Sudani’nin ittifakı içinde öne çıkan isimlerden biri, Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Falih el-Feyyad. Feyyad’ın siyasi hareketi, Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu’nda en az 8 sandalye kazanmış durumda. Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Ahmed Esedi’nin ise ittifak içinde 4 ila 5 sandalyesi bulunuyor. Buna ek olarak Musul ve diğer bazı bölgelerden seçilen Sünni siyasetçilerin elinde de 5 ila 6 sandalye yer alıyor.
Gözlemcilere göre zaman zaman bileşenleri arasında ‘uyumsuzluğa’ varan bir karışım oluşturan bu yapı, Sudani’nin ikinci dönem arzusunu desteklemekte yeterli olmayabilir. Bu durum, hükümet kurma sürecine ilişkin müzakerelerde Sudani’nin pazarlık gücünü de zayıflatabilir.
Maliki ve başlıca kazananlar
Nuri el-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, 30 sandalye kazanarak Koordinasyon Çerçevesi içindeki ittifaklar arasında ikinci sırayı alsa da, Sudani’nin ittifakında görülen yapısal sorunların benzerini yaşıyor. Maliki ve partisinin (İslami Davet Partisi) yalnızca 10 sandalyeye sahip olduğu görülüyor. Seçim sonuçları, İslami Fazilet Partisi’nin koalisyon içindeki 12 sandalyeyi, Seyyidu’ş-Şuheda Tugayları lideri Ebu Ala el-Velai’nin ise yaklaşık 8 sandalyeyi kontrol ettiğini ortaya koyuyor. Bu tablo, tıpkı Sudani örneğinde olduğu gibi, Maliki’nin müzakere gücünü zayıflatıyor.
Öte yandan birçok gözlemci, Asaib Ehli’l Hak lideri Kays el-Hazali ile bir ölçüde Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri’nin diğer Şii parti ve güçlere kıyasla avantajlı olduğuna işaret ediyor. Bu durum, iki ismi hükümet kurma sürecinin ve başbakan belirleme müzakerelerinin en etkili aktörleri arasında konumlandırıyor. Bunun nedeni, her iki liderin de 11 Kasım’da yapılan son seçimlerde başka parti ya da oluşumlarla ortak listeye girmeden elde ettikleri ‘saf’ sandalye sayısı. Nihai sonuçlara göre Asaib Ehli’l Hak 27, Bedir Örgütü ise 21 sandalyeyi tek başına kazandı. Bu da onlara, Koordinasyon Çerçevesi masasında iki kat daha güçlü bir pazarlık imkânı sağlıyor.
ABD’nin terör listesi
İttifaklar ve koalisyonlar içindeki karmaşık ilişki ağının yanı sıra, İran’a yakınlığıyla bilinen ve ABD’nin terör listesinde yer alan bazı isimlerin durumu da Koordinasyon Çerçevesi içinde başbakan seçimi sürecini daha da zorlaştırabilecek bir unsur olarak değerlendiriliyor. Gözlemciler bu görüşlerini, Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in “ABD’nin silahlı gruplarla bağlantılı isimlerin yeni kabinede yer almasını kabul etmeyeceği” yönündeki açıklamasına dayandırıyor.
ABD’nin terör listesinde yer alan Ebu Ala el-Velai’nin yanı sıra, 6 sandalye kazanan Ketaib Hizbullah da öne çıkan yapılardan biri. Aynı şekilde Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu içinde bulunan Ensarullah el-Evfiya Hareketi’nin lideri Haydar el-Garvayi de dikkat çekiyor. Öte yandan Asaib Ehli’l Hak daha önce ABD yaptırım listesine alınmıştı; bunun yanında Haşdi Şabi çatısı altında faaliyet gösteren ve Koordinasyon Çerçevesi’ne bağlı bazı diğer isimler de benzer yaptırımlara tabi bulunuyor.
İsrail yerleşimcileri Batı Şeria'da saldırılarını artırıyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5211252-i%CC%87srail-yerle%C5%9Fimcileri-bat%C4%B1-%C5%9Feriada-sald%C4%B1r%C4%B1lar%C4%B1n%C4%B1-art%C4%B1r%C4%B1yor
İsrail yerleşimcileri Batı Şeria'da saldırılarını artırıyor
İsrail güçleri, 20 Kasım 2025'te Batı Şeria'nın Nablus kentinde bir askeri operasyon sırasında mevzi alıyor (EPA)
Batı Şeria’nın farklı bölgelerinde bugün yaşanan olaylar, son aylarda dikkat çekici biçimde artan yerleşimci saldırılarının yeni bir halkasını oluşturdu. Filistin haber ajansı WAFA’nın bildirdiğine göre, bugün (Cuma) sabah saatlerinde Batı Şeria’nın çeşitli bölgelerinde İsrailli yerleşimcilerin Filistinli sivillere ve onların mülklerine yönelik saldırıları yeniden tırmandı.
Güney El Halil’deki (Hebron) Masafer Yatta bölgesine bağlı Harebet el-Mercaz’da yerleşimcilerin Filistinli vatandaşlara yönelik şiddet içeren saldırısına ilişkin görüntüler ortaya çıktı.
Nablus kentinde ise yerleşimciler, Lübban eş-Şarkiye ve Amuriye köyleri arasındaki Taruca Dağı’nda yapım aşamasında olan ve Halil Ebu Senine ile ortaklarına ait altı turistik yapıyı ateşe verdi. Binaların bekçisi yangını söndürmeye çalışırken yanıklar nedeniyle yaralandı.
İsrailli ve Filistinli aktivistler, yerleşimci saldırılarını protesto etmek için Batı Şeria'nın Beyt Cala kasabasında toplandı (AP)
Ayrıca Nablus’un batısındaki Deyr Şeref köyünde Nâsir Nâsir’e ait bir fidanlık yerleşimcilerin saldırısına uğradı; fidanlıktaki bitkiler ve malzemeler tahrip edildi.
Ramallah’ta da yerleşimciler, kentin kuzeyindeki Ebu Fellah köyünde bir tarım odasını kundakladı ve ırkçı sloganlar yazdı.
Beytullahim kentinde İsrail güçleri ve yerleşimcilerin Kisan köyüne yönelik saldırıları sonucu çok sayıda Filistinli gazdan etkilenerek boğulma tehlikesi geçirdi.
Filistinli yetkililere göre 1 ayda 766 saldırı
Duvar ve Yerleşim Birimleriyle Mücadele Kurumu’nun verilerine göre, yerleşimciler Ekim ayında çoğu Ramallah-El Bire, Nablus ve Hebron vilayetlerinde olmak üzere 766 saldırı gerçekleştirdi.
AB ve ABD’den sert tepki
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcilerin gerçekleştirdiği saldırıları sert şekilde kınadı ve aşırı yerleşimci gruplar ile bazı şahıslara yaptırım uyguladı.
Batı Şeria’da yaklaşık 700 bin İsrailli yerleşimci, 3 milyon Filistinli ile birlikte yaşamaktadır.
Trump-Şara görüşmesi: Türkiye Dışişleri Bakanı'nın katılımı ve SDG'nin geleceğihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5211237-trump-%C5%9Fara-g%C3%B6r%C3%BC%C5%9Fmesi-t%C3%BCrkiye-d%C4%B1%C5%9Fi%C5%9Fleri-bakan%C4%B1n%C4%B1n-kat%C4%B1l%C4%B1m%C4%B1-ve-sdgnin-gelece%C4%9Fi
Trump-Şara görüşmesi: Türkiye Dışişleri Bakanı'nın katılımı ve SDG'nin geleceği
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'da, Washington, 10 Kasım 2025
Ömer Önhon
ABD Başkanı Donald Trump'ın 10 Kasım'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı Beyaz Saray'da ağırlaması, türünün ilk örneği olan önemli bir olaydı.
Trump, ofisinde Şara'ya karşı olağanüstü bir sıcaklık gösterdi ve bu sıcaklık, neşeli hediye alışverişleriyle de vurgulandı. Görüşmeyi, Şi Cinping, Putin, Erdoğan ve Orban gibi sevdiği anlamına gelmese de hayran olduğu yabancı liderler için sıklıkla kullandığı “zor bir coğrafyada güçlü bir adam” ifadesiyle de süsledi.
Yakın zamana kadar ABD'nin en çok aranan teröristler listesinde yer alan ve yakalanmasını sağlayacak bilgiler sunanlara 10 milyon dolar ödülün vaat edildiği Şara, artık yeni bir yüz.
Suriye'de Kürtler, Aleviler ve Dürziler gibi azınlıklara yönelik muamele konusunda bazı endişeler devam etse de ABD ve uluslararası toplum, cihatçı geçmişini bir kenara bırakarak ona yeni bir Suriye düzeni inşa etme yolunda ilerlemesi için siyasi kredi sundu.
Şara, ülke genelinde DEAŞ hücrelerine karşı son dönemde yürütülen operasyonlar, Suriyeli Hristiyanlara yönelik bir arada yaşama ve hoşgörü gösterileri ile Suriyeli Yahudilerle yaptığı görüşmelerle de kanıtlandığı üzere, halkla ilişkilerin önemini kavramış bir pragmatist.
Trump-Şara görüşmesinin en önemli sonucu, Suriye'nin DEAŞ’a karşı kurulan Uluslararası Koalisyon’a katılımını duyurmasıydı. Suriyeli Kürtlerin yeni düzene entegrasyonu tartışılan en önemli konulardan biriydi ve Şam ile Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) gelecek hafta görüşmelere yeniden başlaması bekleniyor.
Yaptırımlar cephesinde bir miktar ilerleme kaydedildi, ancak Sezar Yasası'nın tamamen yürürlükten kaldırılması gerekiyor ve bu süreç Kongre onayı gerektiriyor.
İki lider ayrıca Suriye ve İsrail arasında bir güvenlik anlaşması imzalanması olasılığını da görüştü. Şara, Suriye'nin İsrail ile iyi ilişkiler kurma arzusunu yineledi ve devam eden görüşmeler olduğundan açıkça bahsetti, ancak İsrail işgali Golan Tepeleri'nin tamamını kapsayacak şekilde genişlerken ve hatta yeni Suriye topraklarına uzanırken bir anlaşma imzalamanın imkansız olduğunu da belirtti. ABD'nin bu ikilemden bir çıkış yolu bulacağına söz verdiği bildirildi.
Tartışılan diğer konular arasında Suriye'deki idari sistemin geleceği ve petrol kaynaklarının kullanımı ve dağıtımı konusu da vardı
Suriye Demokratik Güçleri/Halk Koruma Birlikleri (SDG\YPG) şu anda ülkenin petrol sahalarının çoğunu kontrol ediyor ve bu da Şam'ı, Dünya Bankası'nın son raporlarında yer alan en temkinli tahminlere göre yaklaşık 216 milyar dolar olarak tahmin edilen ve yeniden inşa için hayati önemde olan bir gelir kaynağından mahrum bırakıyor.
Washington ziyaretinin en büyük sürprizi, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın katılımıydı. Türkiye, başlangıcından bu yana Suriye krizinde en önemli aktörlerden biri oldu ve bu ülkenin geleceğinde önemli bir söz sahibi. Fidan'ın Washington'da bulunması bir tesadüf değildi; ABD'nin daveti üzerineydi. Fidan, Trump ile Şara arasındaki görüşmenin bir kısmına katıldı.
Trump, Beyaz Saray'da, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın da katılımıyla Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile görüştü, 10 Kasım 2025 (AFP)
Fidan daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ile Özel Temsilciler Steve Witkoff ve Tom Barrack ile bir araya geldi. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance de bir ara görüşmeye katıldı.
Türkiye'nin Suriye'de birçok çıkarı ve endişesi var; bunların başında da Kürt sorunu geliyor. Sınırları içindeki Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) ortadan kaldırmayı hedeflerken, aynı zamanda Suriye'de PKK'nın Suriye kolu olan YPG’nin oluşturduğu tehditleri sınırlayacak bir rejimin kurulması için çalışıyor. Türk-Amerikan ilişkileri, özellikle Biden yönetimi döneminde bu konuda keskin anlaşmazlıklara sahne oldu. Washington, YPG'nin PKK’nın bir uzantısı olmadığı konusunda ısrarcı olmuş ve Türkiye'nin endişelerine bir ölçüde kayıtsızlıkla yaklaşmıştı.
Ancak mevcut ABD Başkanı, Erdoğan ile iyi ilişkilere sahip ve Türkiye'nin, ABD çıkarlarıyla uyumlu olması koşuluyla, Suriye'de önemli bir rol oynamasını istiyor. Trump, ülkesinin SDG/YPG'ye yönelik politikasını değiştirdi, ancak ortada radikal bir değişim olduğunu söylemek zor. Görünüşe göre amacı, bu güçleri Suriye ordusuna entegre ederek meşrulaştırmak.
Türkiye'nin Suriye'de birçok çıkarı ve endişesi var; bunların başında da Kürt sorunu geliyor
Birçok kişi, Hakan Fidan'ın Washington'daki toplantılara katılımının Türkiye, ABD ve Suriye'yi bir araya getirerek çözüm bulmak için üçlü bir masanın kurulduğunu yansıttığına inanıyor. Katılımcı yetkililerin pozisyonları ve basit bir mantık, bu masanın, anlaşılır nedenlerle açıkça bulunmasalar bile, YPG ve İsrail'i de içerdiğini açıkça gösteriyor.
Bu hipotez, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack tarafından X platformundaki hesabından şu ifadelerle doğrulandı: “Dışişleri Bakanları Rubio, Hakan Fidan ve Esad Şeybani'yi bir araya getiren önemli üçlü toplantıda, ABD-Türkiye-Suriye çerçevesinin bir sonraki aşamasının özelliklerini belirledik. Bunlar SDG'nin Suriye'nin yeni ekonomik, savunma ve sivil altyapısına entegre edilmesi, Türkiye-Suriye-İsrail ilişkilerinin yeniden tanımlanması ve İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesin temelini oluşturan uzlaşının güçlendirilmesidir.”
Bazı gözlemciler, Fidan'ın davet edilmesini, Washington'un Türkiye'nin sürece yalnızca engel olmamasını değil, aynı zamanda sürece aktif olarak katılmasını sağlama arzusunun bir göstergesi olarak görüyor.
Onlarca yıl boyunca bir güvenlik tehdidi olarak görülen Suriye'deki Kürtler ise Esed döneminde baskıya maruz kaldılar. Birçoğuna kimlik bile verilmedi ve önemli bir kısmı vatandaşlıktan mahrum bırakıldı. 2011'de patlak veren Suriye krizi onlara bir fırsat sundu. Siyasi ve askeri olarak örgütlendiler ve 2014'ten itibaren ABD sürece dahil olarak SDG/YPG’yi eğitti, donattı ve genişletti.
Krizin başlangıcından ve Esed rejiminin devrilmesinden bu yana, bu güçler kazanımlarından vazgeçmeyeceklerini ve 2011 öncesi statükoya geri dönülmeyeceğini deklare ettiler. Belki de ilkelerden ziyade siyasi pragmatizmden hareketle Kürtler, Suriye'nin parçalanmasını değil, “demokratik birlik” adını verdikleri bir kavram dahilinde, Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde taleplerine ulaşmayı amaçladıklarını vurguluyorlar.
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ve Mazlum Abdi, 10 Mart'ta Şam'da Özerk Yönetim kurumlarının Suriye devletine entegre edilmesini öngören anlaşmayı imzaladıktan sonra (SANA/AFP)
Kürtler, merkezi olmayan bir idari sistem kurulması, silahlı kuvvetlerinin korunmasının yanı sıra petrol gelirlerinden adil bir pay talep etmek konusunda ısrarcı. Trump ve Şara arasındaki Washington görüşmesinin ardından, SDG Lideri Mazlum Abdi, sosyal medya hesabından Başkan Trump'a teşekkür eden bir mesaj paylaştı. Ayrıca, Beyaz Saray'daki görüşmenin sonuçları hakkında Tom Barrack ile yaptığı harika bir telefon görüşmesinden de bahsetti. Abdi, güçlerinin Suriye devletine entegrasyon sürecini hızlandırma konusundaki kararlılığını vurguladı.
Şam ve Suriyeli Kürtler arasında görüşmeler
ABD yönetimi, Şam ve SDG/YPG de dahil olmak üzere çok sayıda kaynak, iki tarafın önümüzdeki hafta başında ABD gözetimi ve himayesinde bir görüşme gerçekleştireceğini bildirdi.
PYD’nin önde gelen isimlerinden Salih Müslim, bir Kürt gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Washington görüşmelerine katılımının, Türkiye'nin 10 Mart anlaşmasını ve ardından gelen süreci kabul ettiği şeklinde yorumlanabileceğini belirtti.
Gelişmeler Salih Müslim'in yorumunu doğruluyor gibi görünse de Türkiye'nin bugüne kadar kamuoyuna açıkladığı, PKK ve YPG’nin tamamen dağıtılması ve varlıklarının fiilen sona erdirilmesi yönündeki tutumuyla örtüşmüyor.
Henüz nihai bir karar veya resmi bir açıklama yayınlanmamış olsa da Şam ve Kürtler arasındaki görüşmeler aşağıdakileri içeren bir formüle doğru ilerliyor:
- SDG/YPG'nin Suriye Ordusu'na bir veya iki tümen ve iki tugay şeklinde entegre edilmesi.
- Bu birliklerin, Suriye'nin kuzeydoğu ve doğusunda SDG kontrolündeki bölgelerde konuşlandırılması.
- Gerektiğinde ülke genelinde konuşlandırılmak üzere en az bir terörle mücadele birliğinin tahsis edilmesi.
- Suriye Savunma Bakanlığı'nın üst düzey yönetim kadrolarına birkaç üst düzey SDG/YPG komutanının dahil edilmesi.
Bu güçlerin silahlı oluşumlarını, liderliklerini ve silahlarını korumalarına olanak tanıyan bu formül, Türkiye'nin tutumu ve talepleriyle çelişiyor. Zira bu, güçlerin dağıtılması değil, Suriye devleti ve savunma kurumları içinde yasal statü kazanmaları ve böylece meşrulaştırılmaları anlamına geliyor.
Gelişmeler Salih Müslim'in yorumunu doğruluyor gibi görünse de Türkiye'nin bugüne kadar kamuoyuna açıkladığı tutumuyla örtüşmüyor
Buna ilaveten, Türkiye ve Kuzey Irak'taki PKK mensupları meselesi de önemli bir konu. Reuters'ın geçen hafta yayınladığı bir habere göre, Türkiye, yaklaşık 8 bin PKK mensubunun Kuzey Irak'ta saklandıkları yerlerden geri dönmelerini sağlayacak bir anlaşmayı sonuçlandırmak için çalışıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu, Suriye ile yakından bağlantılı, çünkü bazılarının oraya yerleşmeyi tercih etmesi bekleniyor ve bu da YPG saflarını güçlendirebilir.
2011'den bu yana yaşanan Suriye krizi, Suriye'de yaşananların orada kalmadığını gösterdi. Bu, “PKK ile barış süreci”nin yanı sıra, halihazırda huzursuz ve endişeli olan Türkleri daha fazla endişelendirmemek ve kızdırmamak adına “Ulusal Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak da adlandırılan oldukça karmaşık bir yolda ilerleyen Türkiye için kritik bir nokta.
Belki de bu nedenle, Washington'daki gülümsemelerine rağmen Fidan, basın toplantısında bir uyarıda bulunarak, Suriye'nin kuzey, kuzeydoğu ve güneyindeki sorunların kötü yönetilmesinin Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit edebileceğini ve daha fazla parçalanmaya yol açabileceğini belirtti.
Ancak Fidan'ın Amerikalı mevkidaşıyla görüştüğü tek konu Suriye değildi. Filistin meselesi, özellikle Gazze'deki ateşkes, Rusya-Ukrayna savaşı, Rus petrolüne yönelik yaptırımlar ve İran meseleleri de dahil olmak üzere diğer konularda derinlemesine görüşmeler yaptıklarını da ifade etti.
Gazze'de ateşkes, Suriye ve Türkiye-İsrail ilişkileriyle de bağlantılı olduğu için özellikle önemli. Gazze'deki savaşın patlak vermesinden bu yana Türkiye, Filistinlilerin yanında kararlı bir şekilde durdu ve bu durum İsrail ile ilişkilerinde eşi benzeri görülmemiş bir bozulmaya yol açtı. Başkan Trump'ın barış planının kilit destekçilerinden biri olan Türkiye, istikrar gücüne katkıda bulunmak üzere asker göndermek de dahil olmak üzere süreçte rol oynamaya hazır olduğunu açıkladı. Ancak İsrail, bu duruma karşı çıktı ve Dışişleri Bakanı Katz, Hamas ile olan bağlarını öne sürerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirdi.
Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma olasılığı, işlerin daha da kötüleşmesini engellemeye çalışan ABD için anlaşılır bir endişe kaynağı.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة