Çin’in ekonomik emperyalizminin kazanımları ve başarısızlıkları

Çin’in yürüttüğü ekonomi diplomasisi dünyadaki antidemokratik yönetimlerde başarılı olsa da sivil toplumun direnciyle karşılaşıyor

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Pekin'deki Dünya Siyasi Partiler Zirvesi’nde konuşurken (AP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Pekin'deki Dünya Siyasi Partiler Zirvesi’nde konuşurken (AP)
TT

Çin’in ekonomik emperyalizminin kazanımları ve başarısızlıkları

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Pekin'deki Dünya Siyasi Partiler Zirvesi’nde konuşurken (AP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Pekin'deki Dünya Siyasi Partiler Zirvesi’nde konuşurken (AP)

Audrye Wong
Sık sık Çin'in ekonomi diplomasisinde (economic statecraft) ustalaştığı dile getiriliyor. Gözlemciler düzenli olarak, Çin’in giderek artan ekonomik ağırlığını kullanarak sempati ve nüfuz satın almayı başarmasından duydukları endişeyi dile getiriyorlar.
Pekin, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını başlarında diğer ülkelere maske ve şimdi de aşı bağışlayarak destek kazanmak için imalat tedarik zincirlerindeki hakimiyetini kullanıyor. Rekabeti Çinli şirketler lehine çevirmek için uzun süredir haksız devlet sübvansiyonlarına başvuruyor.
Pekin ayrıca silah sektörü gibi genişleyen ticari ilişkilerini de bu amaçla kullanmaya çalıştı. 2013 yılında dünyanın en büyük tüccarı olarak ABD'yi geride bırakan Çin, bugün yaklaşık 35 ülkenin ana ithalat kaynağı ve 25 ülkenin ihracatta ilk destinasyonu haline geldi. Çin Komünist Partisi rejimi, bu doğrultuda kendi tüketici pazarına erişime izin vermekten ve diğer hükümetlere ve şirketlere kendi isteklerine uymaları için baskı yapmaktan da çekinmedi. Örneğin 2019 yılında İsveçli bir edebiyat derneğinin Çin'de gözaltına alınan Çin doğumlu bir yazara ödül vermesinin ardından Çin ticari heyeti İsveç ziyaretini iptal etti. Pekin, ertesi yıl ise Avustralya’nın Kovid-19 salgınının kaynağına ilişkin bağımsız bir soruşturma başlatılması çağrısına, bir dizi Avustralya ürününe vergiler uygulayarak misillemede bulundu. Çin, ekonomik gücünü diğer ülkelere baskı yapma aracı olarak kullanmaya daha fazla yönelirken pek çok kişi bu manevraların gelecekte olacakların sadece görünen kısmı olmasından korkuyor. ABD’li yetkililer, Kuşak-Yol Projesi’ne (BRI) atıfta bulunarak, Çin’i “borç tuzağı diplomasisi” yürütmekle suçluyorlar. ABD’li yetkililer Çin’in, borç alan ülkelere büyük krediler sağlayıp ardından temerrüde düştüklerinde onlardan stratejik tavizler istediğini öne sürüyorlar. Aynı yetkililerin çoğu, Çin’in ekonomik araçlarını daha da işlevselleştirirken, ABD'nin ekonomik gücü nasıl stratejik kazanımlara dönüştüreceğini unutarak ekonomik araçlarının gevşemesine izin verdiğini düşünüyorlar.
Çin, imajını ve kendisine benzeyen diğer ülkeleri yeniden şekillendirmeye çalışmaktan çok kendi çıkarlarını korumakla meşgul olmaya devam ediyor.
Buna karşın daha yakından bakıldığında, Çin'in sicilinin genellikle inanıldığından çok daha az etkileyici olduğu ortaya çıkıyor. Öte yandan Çin’in ekonomi diplomasisini yürütme girişimleri direnişle karşılaştı. BRI’dan yatırım alan 60 ülkeden ve hatta Çin’in en çok yatırım yaptığı ülkelerden birçok yetkili, kalitesiz inşaat, şişirilmiş maliyetler ve çevresel bozulmadan şikayetçi. Ancak Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “yüksek kaliteli” ve “uygun fiyatlı” projelerin önemini vurgulamak için elinden geleni yaptığından Pekin, savunmacı bir duruş sergilemek zorunda kaldı. Bir yandan da birkaç ülke Çin pazarına karşılıklı erişim talep ederken, diğerleri Çin girişimlerinden tamamen çekildiler ve şimdi başka yerlerde finansman arıyorlar.
Çin, varlığını ekonomik olarak sınırlarının çok ötesine genişletmeyi başardı, ancak şimdiye kadar bunu uzun vadeli stratejik nüfuza dönüştürmekte başarısız oldu. Ancak Çin ekonomisi güçlü bir cazibeye sahip olmaya devam ediyor. Diğer yandan bu Pekin’in keşfetmeye başladığı gibi, diğer ülkelerin siyasi eksenlerini değiştirdiği anlamına gelmiyor.

Peki, Çin ne istiyor?
Son yıllarda, Çin'in küresel ekonomik ayak izi katlanarak büyüdü. Çin’in dünya ticaretindeki payı 1995 yılında yüzde 3’ken, 2018 yılında muazzam ekonomik büyüme sayesinde yüzde 12'ye ulaştı. Bu herhangi bir ülkenin dünya ticaretinde sahip olduğu en büyük paydır. Çin, 2020 yılında kısmen pandemi nedeniyle Avrupa Birliği'nin (AB) en büyük ticaret ortağı olarak ABD'yi yerinden etti. Bu arada Çinli şirketler ve bankalar, Güneydoğu Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerine para akıtırken, Çin, gelişmekte olan ülkelerde de hızla yatırımlarda bulundu. Pekin ayrıca küresel ekonomik yönetimde aktif bir liderlik rolü oynadı. 2008 yılında patlak veren küresel mali krizi iyi bir şekilde atlatarak kendine olan güveni arttı. 2014 yılında, başlangıç ​​sermayesi 100 milyar dolar olan çok taraflı bir kalkınma bankası olan Asya Altyapı Yatırım Bankası'nı (AIIB) tanıttı. O zamandan beri, Washington’ın itirazlarına rağmen, çoğu ABD'nin geleneksel ortakları ve müttefikleri olan 100'den fazla ülkeyi kapsayacak şekilde büyüdü.
Peki, Çin tüm bu yeni ekonomik güçle ne yapmak istiyor? Çin siyasi sisteminin muğlâklığı, pek çok kişinin Pekin’in davranışını tutarlı bir büyük strateji izleyen merkezi bir karar alma süreciyle ilişkilendirmesine yol açıyor. Gerçekten de, Çin politikaları genellikle Çin'in yerel yönetimleri, üst düzey bürokrasileri, devlete ait işletmeler ve özel şirketler dahil olmak üzere bir dizi aktör arasındaki rekabet ve pazarlığın ürünüdür. Örneğin BRI’yı ele alalım. Girişim, belirsiz ve tutarsız bir plan olarak başladı. Sonra kendi çıkarlarına hizmet etmeye çalışan hükümet yetkilileri ve fırsatçı şirketler tarafından çekiştirilen bağımsız bir varlık haline geldi. Bu nedenle BRI’daki bir dizi temel proje, büyük stratejik planlardan ziyade bireysel aktörlerin seçimlerine göre şekillendi.
Çin’in baltalama politikası, şeffaflık ve denetimi üst seviyede tutan ülkelerde işe yaramadı.
Benzer şekilde, Çin’in eylemlerini, otokratik siyasi sistemini ve ekonomi diplomasisini ihraç etme istediği olarak görmek de yanlış olur. Başkan Şi’nin yurtiçinde giderek daha baskıcı, yurtdışında ise daha iddialı olduğu doğrudur. Ancak Çin, uluslararası sistemi kendi önceliklerini yansıtacak şekilde yeniden şekillendirmeye çalışsa da, imajı ve kendisine benzeyen diğer ülkeleri yeniden şekillendirmeye çalışmaktan çok kendi çıkarlarını korumakla meşgul. Bu da tüm sistemi devirmeye çalışmaktan çok uzak bir tablo çiziyor.
Dolayısıyla Çin’in yürüttüğü ekonomi diplomasisi, gerçekten büyük stratejik planlar veya otoriter güdüler tarafından değil, daha pratik ve acil olan istikrar ve hayatta kalma güdüleriyle motive ediliyor. Çin Komünist Partisi (ÇKP), bu bağlamda öncelikle yönetiminin meşruiyetini korumayı hedefliyor. Bu nedenle Çin, acil yangınları söndürmek ve ÇKP’nin hem yurtiçinde hem de uluslararası alanda imajını korumak için genellikle ekonomi diplomasisini kullanıyor. Çin, eleştiriye son vermek ve politikalarını destekleyenleri ödüllendirmek istiyor. Bu durum özellikle (Tayvan, Tibet, Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi'nde olduğu gibi) ulusal egemenlik, toprak bütünlüğü ve (Sincan Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türklerine yönelik tutumuna ve Kovid-19 pandemisini ele alış biçimine benzer) yerel yönetim ile ilgili konular için geçerli.
Pekin, ekonomik gücünü jeopolitik nüfuza dönüştürme çabalarında çeşitli yaklaşımlar benimsiyor. Çin, cezalandırmak istediği ülkelere ticari kısıtlamalar getirmek için sık sık iç pazarının büyüklüğünden yararlandı. Bunu da ekonomisine yönelik zararı en aza indirecek işe yarar yollarla yaptı. Örneğin, Çin hükümeti, muhalif insan hakları ve demokrasi aktivisti Liu Xiaobo’ya Nobel Barış Ödülü verildikten sonra Norveç somonu ihracatına yaptırımlar uyguladı. Güney Çin Denizi'nde artan gerilimin ardından ise Filipinler’den muz ithal edilmesini yasakladı. Her iki olayda da eylemlerini gıda güvenliğine bağlayarak savundu. Ağırlığını boykotları teşvik etmek için de kullandı. Mesela Seul'ü ABD liderliğindeki bir füze savunma sistemini kullanmaktan caydırmak için Çinli tüketicileri Güney Koreli mağazalar zincirine boykota çağırdı.
Çin hükümeti ve Çinli şirketler, ülkelerinin en iyi yabancı yatırımcı ve teknoloji üreticisi konumundan yararlanarak, özellikle beşinci nesil (5G) haberleşme ve yapay zeka gibi bazıları ulusal güvenliği olumsuz etkileyen yeni teknolojiler alanında uluslararası standart belirleme kuruluşlarında aktif roller oynayıp Çin ürünlerinin ihracatını teşvik etmiştir.
Ancak Çin’in ekonomi diplomasisinin belki de en çarpıcı özelliği, olumlu teşvikleri kullanmasıdır. Bu teşvikler, Pekin'in yasadışı anlaşmalar ve bilinen kurallara göre teşvikler yoluyla siyasi liderleri satın aldığı masa altı teşvikleri olarak ikiye ayrılıyor. Yabancı çıkarları önemseyen lobileri güçlendiriyor. Onlar da Çin ile daha yakın ilişkiler kurulması için kendi hükümetlerine baskı yapıyorlar.

Pekin’in dünya ticaretindeki hukuksuz yöntemleri
Çin, siyasi yöntemleri ve kurumları aşan yasadışı ve şeffaf olmayan yollarla ekonomik teşviklerde bulunuyor. Çinli şirketler yurtdışında giderek daha fazla yatırım yaparken, ister kamu ister özel olsun bu şirketler, bazen Çinli yetkililerin üstü kapalı onayıyla bürokratik işlemlerini kolaylaştırmak için yatırım veya yardım projeleri alan ülkelerdeki seçkinlere rüşvet ve komisyon teklif ediyorlar. Çinli şirketler, sözleşmeleri garantilemek amacıyla çoğu zaman şişirilmiş maliyetlerle hem Çinli aktörler hem de yerel seçkinlere ek karlar yaratarak, rekabetçi ihale ve düzenleyicilerin onay sürecini atlattılar. Ben bu tür teşvikleri ‘yıkıcı havuçlar’ olarak adlandırıyorum. Çünkü kullanımları birçok yönden Çin'in yerel ekonomisinin doğasını yansıtıyor. Çin’de şirketler, resmi makamlarla olan ilişkilerine güvenirler. Bunun yanı sıra yolsuzluk ve yabancı yatırım ve dış yardımı düzenleyen mevzuat eksikliği de oldukça yaygındır. Araştırmam, bu yöntemin, kamuya hesap verme sorumluluğunun az olduğu, yani siyasi liderlerin kamuoyundan ve hukukun üstünlüğünden korkmamaları için bilgi akışının kısıtlandığı ülkelerde en iyi şekilde çalıştığını gösteriyor.

Çin’in Güneydoğu Asya’daki yıkıcı havuçları
Kamboçya buna iyi bir örnek. Kamboçya Başbakanı Hun Sen ve ailesi uzun süredir orduyu, polisi ve ekonominin büyük bir bölümünü kontrol ediyor. Hükümet ayrıca medya platformlarını da kontrol ediyor. Gazeteciler, aktivistler ve muhalif politikacılar genellikle yıldırma ve şiddet yoluyla susturuluyorlar. Çin’in Kamboçya'daki yardım ve yatırım projelerinin ayrıntıları belirsiz olsa da alınan bilgiler Çin’in nüfuzu nedeniyle ciddi şekilde yozlaşmış bir hükümetin varlığına işaret ediyor.
Seçkinler zenginleşirken yoksulların topraklarından çıkarılması ve çevrenin bozması, Çin tarafından finanse edilen projelerin tipi bir özelliğidir. Kamboçyalı seçkinler, Çin tarafından finanse edilen projeleri ceplerini doldurmak için kullanırken, inşaatlar çevreyi tahrip ediyor, bölge sakinleri evlerini terk etmeye zorlanıyorlar. Pekin, seçkinlerin ceplerini doldurma hırslarından faydalanıyor. Ancak inşaat alanı, bölgenin çekebileceği turist sayısı için oldukça büyük görünürken havaalanı ve liman, sanki Çin’in askeri kullanımı için iyi tasarlanmış gibi bir izlenim bırakıyor.
Bu cömertlik, Çin'in, özellikle Güney Çin Denizi’yle ilgili iddiaları çerçevesinde Kamboçya’yı kendi tarafına çekmek için satın almasını sağladı. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’nin (ASEAN) 2012 yılında düzenlenen zirvesinde Kamboçya, Güney Çin Denizi anlaşmazlıkları konusundaki tartışmaları engellemek için ASEAN dönem başkanlığı konumunu kullandı. ASEAN, tarihinde ilk kez örgüt ortak bir bildiri yayınlayamadı.
Bir noktada konuyu gündeme getirmeye çalışan ASEAN üyelerinin sözleri Kamboçya Dışişleri Bakanı tarafından kesildi. Zirvede üyeler sadece basit bir açıklama yapmayı önerdiklerinde ise salondan çıktı. Bölgede görüştüğüm hükümet yetkilileri, Kamboçya’nın zirvedeki davranışını, Pekin'e Kamboçya hükümetine verdiği desteğin bedelinin ödediği bir “doğrudan nakit anlaşmasının” sonucu olarak nitelediler. Çinli üst düzey yetkililer ASEAN zirvesinden aylar önce başkent Phnom Penh'i ziyaret ederek altyapı ve kalkınma projeleri için yüz milyonlarca dolar değerinde hibe ve ek krediler sağladılar. ASEAN o zamandan beri daha bölünmüş ve tutarsız hale geldiğinden, Pekin'in Güney Çin Denizi'yle ilgili tutumunu söylem ve askeri olarak pekiştirmesine izin verdiğinden bu yatırım, harika bir sonuç verdi.

Doğu Avrupa’daki kirli ittifak
Benzer bir durum, Macaristan ve Sırbistan'daki giderek liberallikten uzaklaşan hükümetlerin Çin’in dış politikasını savunmak karşılığında yardım kabul ettiği Doğu Avrupa'da ortaya çıkıyor. Örneğin, iki ülke arasındaki yüksek hızlı tren projesi, artan maliyetlere ve ekonomik uygulanabilirliği hakkında artan şüphelere rağmen hala gizli tutuluyor. Projenin bir kısmı, daha önce Dünya Bankası tarafından usulsüzlükler nedeniyle kara listeye alınmış olan Çinli bir kamu şirketi tarafından inşa edilirken, bir diğeri de Macaristan Başbakanı’nın adı yolsuzluğa karışmış iş ortağı tarafından inşa ediliyor.
Bunun karşılığında Macaristan ve Sırbistan, Çin'e karşı uysal davranırken Macaristan, Pekin'in Güney Çin Denizi'ndeki tutumunu destekleyen resmi açıklamalar yayınladı. Sırbistan Cumhurbaşkanı ise Kovid-19 salgınının başlarında Pekin'den aldığı tıbbi malzemeler için Çin bayrağını öperek minnettarlığını ifade ederken Çin'in Hong Kong'daki baskıcı Ulusal Güvenlik Yasası’na olan desteğini dile getirdi. Çin, AB’deki kamuoyu açıklamaları ve vetolarıyla birlikte Avrupa’daki en zayıf meyveleri bu şekilde topladı. Ancak bölgedeki hiçbir ülke dış politikasının yönünü kökten değiştirmedi. Yine de Pekin, uluslararası eleştirileri yumuşatmayı ve Avrupa ülkelerinin birleştiği konularda kamuoyu karşısında utanç verici bölünmeler yaratmayı başardı.

Filipinler kamuoyu Çin etkisini nasıl kırdı?
Çin'in baltalama politikası, şeffaflığın ve denetimin fazla olduğu ülkelerde işe yaramadı. Filipinler örneğini ele alalım. Filipinler’in eski Devlet Başkanı Gloria Macapagal-Arroyo’nun (2001- 2010) yönetimi sırasında ülke, yaygın olan yolsuzluk vakalarına rağmen canlı bir medya sektörü ve rekabetçi bir siyasi sisteme sahipti. Arroyo döneminde Çin, Filipinler’de 1,6 milyar dolar değerinde demiryollarını ve telekomünikasyon altyapısını finanse ve inşa etmeyi kabul etti. Mil başına düşen maliyetle ölçülen dünyanın en pahalı demiryolu olma yolunda ilerleyen “Kuzey Demiryolu” adlı proje gibi bir dizi proje ihalesiz ve fahiş fiyatlarla sözleşmeli olarak dağıtıldı. Çin devletine ait ZTE şirketi tarafından kurulacak ulusal geniş bant internet ağının maliyeti, Filipinler Seçim Komisyonu Başkanı ve başkanın kocası da dahil olmak üzere önemli siyasi aktörlere verilen rüşvetler nedeniyle yaklaşık 130 milyon dolar artarak 329 milyon dolara yükseldi. Çin, 2005 yılında Filipinler Ulusal Petrol Şirketi, Çin'in denizcilik iddialarına meşruiyet kazandıran denizaltı kaynaklarının araştırılması konusunda bir anlaşma imzaladı. Anlaşmanın zamanlaması Çin için oldukça uygun görünüyor.
Ancak basın tüm bu aşırılıkları ortaya çıkardı ve halk tüm bu olanlara tepki gösterdi. 2007 ve 2008 yıllarında Filipinler Senatosu, kamuya açık 13 oturum düzenledi. Oturumlar, Filipinli politikacıları ve Çinli şirketleri yolsuzluklarından sorumlu tutan uzun ve sert ifadelerin yer aldığı bir raporun yayınlanmasıyla sonuçlandı. Bu arada bazı siyasetçiler, aktivistler ve sivil toplum kuruluşları başkent Manila ve diğer şehirlerde hükümet karşıtı gösteriler düzenlediler. Hükümet ise Çin tarafından finanse edilen bir dizi projeyi askıya aldı ve ardından gözden geçirdi. Söz konusu seçkinlerin bir kısmı suçlanarak haklarında soruşturma başlatıldı.
Çin’in Filipinler’deki faaliyetlerini bir başarı olarak tanımlamak güç. Benigno Aquino III, 2010 yılında seçim kampanyası sırasında tanıttığı yolsuzlukla mücadele programı sayesinde cumhurbaşkanı seçildi ve Pekin ile ilişkileri konusunda selefinden daha şüpheci olduğunu kanıtladı. Filipinler’in mevcut Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, Çin’in yatırımlarını Filipinler’e çekme konusunda daha istekli olsa da daha fazla şeffaflık için baskı yapan milletvekilleri ve daha katı prosedürler uygulayan devlet kurumları nedeniyle bu konuda kısmen kısıtlanıyor. Son tahlilde Filipinler’in Çin için en önemli konu olan Güney Çin Denizi konusundaki politikası değişmedi.

Çin, büyüyen ekonomik nüfuzunu yeni bir jeopolitik gerçekliğe dönüştürme olasılığına sırtını yaslayamaz
Bu tür yansımalar oldukça yaygın bir hale geliyor. Pekin, örneğin Avustralya'da politikacıları ve diğer etkili kişileri, Güney Çin Denizi ve insan hakları konusundaki tutumlarını desteklemeye ikna etmek amacıyla Çinli işadamlarını vekil olarak kullanarak seçim kampanyalarına katkıda bulundu ve akademik kurumları finanse etti. Ancak buna hızla tepki verildi ve Çin'den para aldığı iddia edilen ve Çin'in tutumunu savunduğu düşünülen önde gelen Avustralyalı bir politikacı 2017 yılında istifaya zorlandı. Ertesi yıl, Avustralya Parlamentosu ülkenin yabancı siyasi müdahaleye ilişkin yasalarını sıkılaştırdı. 2015 yılında, Sri Lanka Cumhurbaşkanı milyarlarca dolar değerindeki Çin altyapı projeleri için yolsuzluğa yeşil ışık yakması nedeniyle görevden alındı. Aynı şey, üç yıl sonra Maldivler Devlet Başkanı’nın başına da geldi.

Malezya da Çin’e direniyor
Benzer bir durum, 2018 yılında Malezya'da da meydana geldi. Dönemin Başbakanı Necip Rezak, bir kısmı Çin tarafından finanse edilen yatırımlarla bağlantılı olarak borçların karşılanması için sözleşme maliyetlerinin şişirilmesiyle Malezya Kamu Kalkınma Fonu’nun (1MDB) kötü yönetimi nedeniyle yolsuzluk skandallarına karıştı. Sonuç olarak, seçmenler o yıl yapılan seçimlerde Rezak’ın partisini ezici bir yenilgiye uğratarak onu görevden ayrılmaya zorladı. Malezya muhalefeti, 61 yıl önce ülkenin bağımsızlığını kazanmasından bu yana tarihindeki ilk zaferini kazandı. Rezak’ın ardından göreve gelen Mahathir Muhammed, derhal bir dizi projeyi durdurdu. Daha sonra 12 yıl hapis cezasına çarptırılan Rezak’ın aksine, Pekin'in Güney Çin Denizi'ndeki eylemlerine karşı sesini yükselterek Çin ile kararlaştırılan büyük bir demiryolu projesini yeniden müzakere etti. Böylece, Çin'in yıkıcı devlet yönetimi, sorumlu siyasi sistemlerin sığ sularında bir kez daha tökezledi.

Çin, neden müttefik kazanmakta ve jeopolitiği etkilemekte başarısız oldu?



Yıldız aktris dert yandı: Hiç bu kadar yalnız kalmamıştım

Taylor-Joy, Furiosa karakterini canlandırarak oyunculuğunu geliştirdiğini söyledi (Warner Bros)
Taylor-Joy, Furiosa karakterini canlandırarak oyunculuğunu geliştirdiğini söyledi (Warner Bros)
TT

Yıldız aktris dert yandı: Hiç bu kadar yalnız kalmamıştım

Taylor-Joy, Furiosa karakterini canlandırarak oyunculuğunu geliştirdiğini söyledi (Warner Bros)
Taylor-Joy, Furiosa karakterini canlandırarak oyunculuğunu geliştirdiğini söyledi (Warner Bros)

ABD'li oyuncu Anya Taylor-Joy, Mad Max serisinin yeni çıkacak devam filmi Furiosa: Bir Mad Max Destanı'nın (Furiosa: A Mad Max Saga) çekiminde yaşadıklarını anlattı. 

Taylor-Joy, New York Times'ta (NYT) 12 Mayıs'ta yayımlanan söyleşisinde, "Değişmek istedim. Büyüyüp gelişmekten başka seçeneğimin kalmayacağı çok uç bir duruma girmek istedim. Tam da böyle oldu" dedi. 

George Miller'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Furiosa karakterini canlandıran oyuncu, 6,5 ay süren çekimlerde "duygusal ve fiziksel bir testten geçtiğini" söyledi.

28 yaşındaki aktris yeni filmde, Mad Max: Fury Road'da Charlize Theron'un canlandırdığı Furiosa'nın gençliğini oynuyor. 

Serinin yeni filminde sinemaseverler, Furiosa'nın yükselişinin ilk 15 yıllık kısmını izleyecek. 

Taylor-Joy, yorucu bir sürecin ardından çekimlerin 2022 sonunda tamamlandığını belirterek şunları söyledi: 

Hiç bu filmi yaparken hissettiğim kadar yalnız olmamıştım. Çok derinlere inmek istemiyorum ama kolay olacağını düşündüğüm her şey zordu.

Genç oyuncu, çekimler sırasında yaşadıklarını işlemesi için süreye ihtiyacı olduğunu ifade ederek "Bana bu soruları 20 yıl sonra tekrar sorun" dedi.

Miller'la çalışmanın kendisi için büyük bir şans olduğunu belirten Taylor-Joy, 79 yaşındaki yönetmenin Furiosa karakterine dair çok net bir vizyonu olduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti: 

Böyle bir role girişecekseniz, George Miller gibi birinin ellerinde olmalısınız. Furiosa'nın savaş ifadesinin nasıl olacağına dair çok net ve katı bir yaklaşımı vardı. Filmin büyük bölümünde sadece gözlerimi kullanmama imkan tanıdı. 'Ağzın kapalı, duygu yok, gözlerinle konuş' gibi bir şeydi. Hepsi bu, elimdeki tek şey buydu.

Geroge Miller, Tom Hardy ve Charlize Theron'un 2015'teki filmin setinde sık sık kavga ettiğini de söylemişti.

24 Mayıs'ta vizyona girecek filmde Taylor-Joy'a Chris Hemsworth ve Tom Burke eşlik edecek.

Independent Türkçe, New York Times, Deadline


Gazze'de bebeklerini kaybeden anneler yaşadıklarını anlattı: Bu acı unutulmaz

İsrail'in, Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara operasyonu nedeniyle Gazze'ye yardım sevkıyatı yapılamıyor (Reuters)
İsrail'in, Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara operasyonu nedeniyle Gazze'ye yardım sevkıyatı yapılamıyor (Reuters)
TT

Gazze'de bebeklerini kaybeden anneler yaşadıklarını anlattı: Bu acı unutulmaz

İsrail'in, Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara operasyonu nedeniyle Gazze'ye yardım sevkıyatı yapılamıyor (Reuters)
İsrail'in, Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara operasyonu nedeniyle Gazze'ye yardım sevkıyatı yapılamıyor (Reuters)

ABD'nin tanınmış medya kuruluşlarından CNN, Gazze savaşında İsrail ordusunun saldırılarında yaralanan ve bebeklerini kaybeden annelerle görüştü. 

Ranim Hicazi, Han Yunus'taki evine 24 Ekim'de düzenlenen saldırıda bir yaşındaki oğlunu kucağına alıp ona sıkıca sarıldığını söyledi. Hicazi, enkaz altındayken bebeğinin cansız bedeniyle karşılaşınca şoke olduğunu belirtti.

Saldırı sırasında 8 aylık hamile olduğunu anlatan Hicazi, doktorların sezaryenle doğumu gerçekleştirdiğini ifade etti. 

Kızı Meryem'i gördüğünde tekrar hayata tutunduğunu belirten Hicazi, şunları söyledi: 

İlk nefesini aldığında ben de hayata geri döndüm. Doktorlar bana bunun bir mucize olduğunu söyledi.

Katar'ın başkenti Doha'daki Hamad Hastanesi'nde tedavisi süren Hicazi'nin sol kolunu kaybettiği, iki bacağının da ağır yaralandığı aktarıldı.

Hicazi, "Bu acı asla geçmeyecek. Bunlar unutulamayacak şeyler. Çocuklarımızı sadece kaybetmek için doğuruyoruz" dedi.

Hastanedeki cerrahlardan Hasan Abdulhecile, Gazze savaşında büyük bir vahşet yaşandığını belirterek şöyle konuştu: 

Yaklaşık 21 yıldır ortopedi alanında çalışıyorum. Gazze'den gelen hastalarda karşılaştığımız yaralanma türleri, yaralanmaların ciddiyeti, kemik kaybı ve enfeksiyon çeşitleri daha önce gördüğüm her şeyin ötesinde.

Refah'a şubatta düzenlenen bombardımanlarda eşini ve dört çocuğundan ikisini kaybettiğini söyleyen Şeyma Gül, saldırı sırasında 9 aylık hamile olduğunu belirtti.

Gül, saldırıda bir şarapnelin karnına saplandığını ve çocuğunun ölüdoğduğunu anlattı.

Gazzelli anne, 11 yaşındaki oğlu Hothayfa'nın bacağından yaralandığını ve değneklerle yürüdüğünü de söyledi. 6 yaşındaki kızı Meryem'inse saldırı sırasında evde olmadığı için zarar görmediğini belirtti.

Birleşmiş Milletler'in (BM) verilerine göre, savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana en az 4 bin 800 kişi tedavi amacıyla Gazze'den başka ülkelere sevk edildi. Ayrıca binlerce ağır yaralı kişinin halen sevk beklediği aktarıldı.

BM'nin 10 Mayıs'ta yayımladığı istatistiklerde, İsrail'in Gazze dışına sevklere onay verilmesi amacıyla gerçekleştirilen tıbbi değerlendirmeler için yapılan taleplerden sadece yüzde 42'sini onayladığı savunuldu. 

İsrail ordusu, 6 Mayıs'ta Refah'ın doğusuna başlattığı operasyonda Mısır'daki sınır kapısının Gazze tarafını ele geçirmişti. BM, Refah sınır kapısının kapatılmasıyla "Gazze'de durumu kritik olan tüm hastaların tahliyesinin durdurulduğunu" bildirdi. 

CNN, İsrail ordusuna bağlı Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi'nin (COGAT), tıbbi değerlendirme taleplerinin reddedildiğine dair iddialara yorum yapmadığını yazdı.

Independent Türkçe, CNN, UNOCHA


HRW: İsrail, Gazze'de en az 8 yardım konvoyunu vurdu

Gazze'nin kuzeyinden kaçıp güneydeki Refah'a sığınan Filistinliler, İsrail operasyonu nedeniyle bölgeyi terk ediyor (AP)
Gazze'nin kuzeyinden kaçıp güneydeki Refah'a sığınan Filistinliler, İsrail operasyonu nedeniyle bölgeyi terk ediyor (AP)
TT

HRW: İsrail, Gazze'de en az 8 yardım konvoyunu vurdu

Gazze'nin kuzeyinden kaçıp güneydeki Refah'a sığınan Filistinliler, İsrail operasyonu nedeniyle bölgeyi terk ediyor (AP)
Gazze'nin kuzeyinden kaçıp güneydeki Refah'a sığınan Filistinliler, İsrail operasyonu nedeniyle bölgeyi terk ediyor (AP)

ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), İsrail ordusunun savaşın başından beri Gazze'de yardım taşıyan konvoylara en az 8 kez saldırı düzenlediğini bildirdi. 

HRW'nin bugün yayımladığı raporda saldırıların, yardım kuruluşlarının kullanacağı koordinatları İsrailli yetkililerle önceden paylaşmasına rağmen gerçekleştirildiği savunuldu. 

Söz konusu 8 saldırıda ikisi çocuk toplanda en az 15 kişinin öldürüldüğü, 16 kişinin de yaralandığı bildirildi. Birleşmiş Milletler'in (BM) 30 Nisan'da açıkladığı verilere göre Gazze savaşının başladığı 7 Ekim'den beri öldürülen yardım çalışanı sayısıysa 250'yi geçti.

Raporda, özellikle İsrail ordusunun 1 Nisan'da uluslararası yardım kuruluşu World Central Kitchen'ın (WCK) konvoyuna düzenlediği saldırının kamuoyunda büyük yankı uyandırdığına dikkat çekildi. 

ABD merkezli WCK, aralarında Avustralya, Polonya, Birleşik Krallık (BK), ABD-Kanada ve Filistin uyruklu kişilerin yer aldığı 7 çalışanının öldürüldüğünü bildirmişti. 

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, olayı "büyük bir hata" diye niteleyerek WCK'den özür dilemişti. Tel Aviv yönetimi, olayla ilgili inceleme başlatılacağını duyurmuştu. 

İsrail ordusunun yardım konvoylarına veya yardım kuruluşlarının tesislerine düzenlediği diğer 7 saldırı şöyle sıralandı: 

  1.  Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) konvoyuna saldırı, 18 Kasım 2023
  2. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) misafirhanesine saldırı, 9 Aralık 2023
  3. MSF barınağına saldırı, 8 Ocak 2024
  4. ABD merkezli Uluslararası Kurtarma Komitesi (IRC) ve BK merkezli Filistinliler için Tıbbi Yardım (MAP) misafirhanesine saldırı, 18 Ocak 2024
  5. UNRWA konvoyuna saldırı, 5 Şubat 2024
  6. MSF misafirhanesine saldırı, 20 Şubat 2024
  7. Amerikan Yakın Doğu Mülteci Yardım Kuruluşu (Anera) çalışanının kaldığı bir eve saldırı, 8 Mart 2024

Bunların yanı sıra raporda, Refah'taki Avrupa Hastanesi'ne giden BM aracına dün saldırı düzenlendiğine de işaret edildi. 

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, olayda bir BM çalışanının öldüğünü, bir kişinin de yaralandığını açıklamış, saldırıyı kimin düzenlendiğinin anlaşılması için inceleme başlatılacağını söylemişti.

HRW, rapordaki bulguların 1 Mayıs'ta İsrailli yetkililerle paylaşıldığını fakat Tel Aviv yönetiminin yorum yapmayı reddettiğini aktardı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin Mısır sınırındaki Refah kentinin doğusuna 6 Mayıs akşamı kara harekatı başlatmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), ertesi gün Refah sınır kapısının Gazze tarafının ele geçirildiğini duyurmuştu. Raporda, İsrail'in sınır kapısını kapattığı, bu nedenle yardım görevlilerinin Gazze'den ayrılamadığı belirtildi. 

BM'nin 12 Mayıs'ta açıkladığı rakamlara göre, kara operasyonu nedeniyle yaklaşık 280 bin kişi yerinden edildi.

ABD Başkanı Joe Biden, kara harekatının tüm Refah'ı kapsayacak şekilde genişletilmesi halinde İsrail'e bütün silah sevkıyatını durduracaklarını açıklamıştı. Washington, halihazırda bazı ağır bombaların ve güdümlü bomba ekipmanlarının tedarikini askıya aldı.

Diğer yandan kimliğinin paylaşılmamasını isteyen ABD'li yetkililer, İsrail ordusunun Refah'a kapsamlı operasyon düzenleyecek sayıda askeri bölgeye konuşlandırdığını savundu. 

xc
WCK, İsrail ordusunun yardım çalışanlarını kasten hedef aldığını savunmuştu (AFP)

Amerikan medya kuruluşu CNN'e konuşan Biden yönetiminden iki yetkili, "henüz net bir karar verilmese de İsrail'in birkaç gün içinde Refah'a kapsamlı kara harekatını başlatabileceğini" öne sürdü.

Ayrıca yetkililer, İsrail'in Refah'tan sivilleri tahliye etmek için yeterli adımları atmadığını, hijyen, gıda ve barınma yeri gibi sorunların tam olarak çözülemediğini savundu. ABD'li kaynaklar, yaklaşık 1 milyon kişinin Refah'a sığındığını ve kapsamlı operasyonun çok tehlikeli olacağını belirtti.

Independent Türkçe, CNN, HRW, Times of Israel, Guardian


Tarihi reform... AB nihayet Göç ve İltica Anlaşması’nı onayladı

Brüksel'deki Avrupa Komisyonu binasının dışında AB bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)
Brüksel'deki Avrupa Komisyonu binasının dışında AB bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)
TT

Tarihi reform... AB nihayet Göç ve İltica Anlaşması’nı onayladı

Brüksel'deki Avrupa Komisyonu binasının dışında AB bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)
Brüksel'deki Avrupa Komisyonu binasının dışında AB bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)

Avrupa Birliği (AB) bugün (Salı) göç ve iltica politikalarında, AB sınırlarını güçlendirecek ve üye ülkeler arasında sorumluluğu paylaşmaya zorlayacak tarihi bir reforma son yeşil ışığı yaktı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Brüksel'de bir araya gelen Avrupalı bakanlar, çoğu 2026 yılında yürürlüğe girecek olan Göç ve İltica Anlaşması'nı oluşturan on yasayı resmen onayladı.

Reform planı, AB ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından desteklenen on yasadan oluşuyor. Ancak Macaristan ve Polonya planın tamamına karşı oy kullanırken, Avusturya ve Slovenya gibi ülkeler de bazı hükümlere karşı çıktı.

Yıllar süren hararetli tartışmaların sonucunda ortaya çıkan yeni reformlar, göçü kısıtlamak isteyenler ve AB ülkelerine girişi kolaylaştırmak isteyen aktivistler tarafından eleştiriliyor.

Ülkelerin, belirli sığınmacı gruplarının taramadan geçerken kalabilecekleri ve sığınma statüsü için uygun bulunmadıkları takdirde kendi ülkelerine geri gönderilebilecekleri sınır tesisleri kurmak için iki yılları var.

Söz konusu anlaşmaya göre çok sayıda sığınma başvurusu alan ülkeler, sığınmacıların diğer Avrupa ülkelerine gönderilmesini talep edebilecek.


İsrail tankları Refah'ın doğusundaki yerleşim bölgelerine girdi

 İsrail tankları Gazze Şeridi sınırı yakınlarında ilerliyor. (AFP)
İsrail tankları Gazze Şeridi sınırı yakınlarında ilerliyor. (AFP)
TT

İsrail tankları Refah'ın doğusundaki yerleşim bölgelerine girdi

 İsrail tankları Gazze Şeridi sınırı yakınlarında ilerliyor. (AFP)
İsrail tankları Gazze Şeridi sınırı yakınlarında ilerliyor. (AFP)

Bölge sakinleri, İsrail tanklarının bu sabah (Salı) erken saatlerde Refah'ın doğusundaki el-Cenine, es-Selam ve Brezilya mahallelerine girdiğini söyledi.

Bir bölge sakini mesajlaşma uygulaması aracılığıyla Reuters'a yaptığı açıklamada, “Tanklar bu sabah Selahaddin Caddesi'nin batısında Brezilya ve el-Cenine mahallelerine doğru ilerledi. Şu anda nüfusun yoğun olduğu bölgedeler ve çatışmalar yaşanıyor” ifadelerini kullandı. Sosyal medyada paylaşılan bir videoda el-Cenine mahallesindeki George Caddesi üzerinde bir İsrail tankı görüldü.

Diğer yandan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) 6 Mayıs'tan bu yana yaklaşık 450 bin Filistinlinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerlerinden edildiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, İsrail ordusu bu sabah erken saatlerde yedi aydan fazla süren savaş nedeniyle harabeye dönen Gazze Şeridi'ne hava saldırılarını yoğunlaştırırken, Filistinliler İsrail'in büyük bir askeri operasyon tehdidi altında olan Refah'tan ayrılmaya devam etti.


Nijer Başbakanı Zeine, ABD'nin tehditlerini bir bir açıkladı

Amerikan askerlerinin ülkeyi derhal terk etmesini isteyen göstericiler Nijer, Burkina Faso ve Rusya bayrakları taşıyor (AFP)
Amerikan askerlerinin ülkeyi derhal terk etmesini isteyen göstericiler Nijer, Burkina Faso ve Rusya bayrakları taşıyor (AFP)
TT

Nijer Başbakanı Zeine, ABD'nin tehditlerini bir bir açıkladı

Amerikan askerlerinin ülkeyi derhal terk etmesini isteyen göstericiler Nijer, Burkina Faso ve Rusya bayrakları taşıyor (AFP)
Amerikan askerlerinin ülkeyi derhal terk etmesini isteyen göstericiler Nijer, Burkina Faso ve Rusya bayrakları taşıyor (AFP)

Mart ayında ABD'yle yaptığı askeri işbirliği anlaşmasının feshedildiğini duyuran Nijer cuntasından konuyla ilgili açıklama geldi. Askeri cuntanın atadığı başbakan Lamine Zeine, ABD'nin önde gelen gazetelerinden Washington Post'a konuştu. 

Bugün yayımlanan röportajda bu kararın ABD'nin tehditleri sonucu alındığı vurgulandı. 

Zeine, ABD'nin Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee'nin martta Niemey'e giderek Nijerli liderlerle görüştüğünü hatırlattı. 

Phee'nin İran ve Rusya'yla ilişkileri yoğunlaştırmaları halinde güvenlik konusundaki işbirliğinin bitirilebileceğini söylemesinin ve İran'a uranyum satma anlaşmasının imzalanması durumunda yaptırım uygulama tehdidi savurmasının sorun yarattığını belirtti:

Sözlerini bitirdiğinde 'Madam söylediğiniz şeyleri iki maddede özetleyeceğim' dedim. Birincisi, buraya bizi kendi ülkemizde tehdit etmek için gelmişsiniz. Bu kabul edilemez. Ve kimlerle ilişki kurabileceğimizi söylemek için gelmişsiniz ki bu da kabul edilemez. Ve tüm bunları küçümser tonda, saygısızlık göstererek yaptınız.

Zeine, İran'la herhangi bir uranyum anlaşması imzalamadıklarını da sözlerine ekledi. 

Washington Post'un konu hakkındaki yorum talebini yanıtlayan ABD'li bir yetkili, mesajlarının Washington'la koordineli olarak Nijer'deki gelişmeler üzerine profesyonelce iletildiğini savundu. 

İsmini vermek istemeyen yetkili, Niemey yönetimine bir ültimatom verilmediğini, seçim sunulduğunu öne sürdü. 

Ayrıca gelecek aylarda ABD güçlerinin düzenli olarak çekilip bir başka yere konuşlandırılacağını da ifade etti.

26 Temmuz 2023'te yapılan darbeyi kınayan ABD, kendi kanunlarını gerekçe göstererek güvenlik desteğine ve terör karşıtı eylemlerine ara vermişti. Devrilerek ev hapsine alınan Muhammed Bazum'un serbest bırakılması için açık çağrıda bulunmuştu.

Bu duruma da işaret eden Zeine, Washington yönetimiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:

Teröristler halkı katledip köyleri yakarken topraklarımızdaki Amerikalılar hiçbir şey yapmadı. Topraklarımıza gelip teröristlerin bize saldırmasına izin vermek, arkadaşlık işareti sayılmaz. Birleşik Devletler'in, müttefiklerini savunmak için neler yaptığını Ukrayna ve İsrail'de gördük.

Darbeden sonra 1500 Fransız askerinden ülkeyi terk etmeleri istenirken Amerikan askerlerine açık kapı bırakılmıştı. Zeine, Fransız bayraklarını yakan göstericilerin Amerikan bayraklarını salladığı fotoğrafları, aralıktaki ilk ziyaretinde Phee'ye gösterdiklerini anlattı.

"Nijerliler 'Amerikalılar bizim dostumuz, teröristlerin yok edilmesini bu sefer sağlayacaklar' diyordu" ifadelerini kullanan Zeine, taleplerine Washington yanıt verseydi ne Rusya'dan ne de diğer ülkelerden yardım isteyeceklerini savundu. 

Zeine, darbe sonrasında kendileriyle aylarca görüşmeyen Washington'ın tutumunu kendilerine "kucak açan" Rusya, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle kıyasladı. 

Kritik üs tehlike altında

ABD'nin çekileceğinin açıklanmasıyla birlikte Rusya için bölgedeki fırsat büyüdü. Geçen ay birliklerini Amerikan askerlerinin bulunduğu hava üssünün bir başka bölgesine konuşlandıran Moskova, Nijer ordusuna eğitim ve hava savunma sistemi desteği vereceğini bildiriyor. 

Nijer'de bine yakın ABD askeri bulunuyor. Sahra Çölü'nün güney ucundaki Agadez kenti yakınlarında da Niger Air Base 201 isimli bir İHA üssü yer alıyor.

Niger 201, ABD'nin Afrika'da İHA operasyonlarını da yürüttüğü en büyük ikinci üs konumunda. İlk sıradaysa Doğu Afrika ülkesi Cibuti'deki daimi üs var.

İnşaatı ve finansmanı ABD'ye, mülkiyetiyse Nijer ordusuna ait üs, yüksek teknolojili uydu iletişim sistemleriyle 2019'dan bu yana hizmet veriyor.

Nijer devletinden 10 yıllığına kiralanan Niger 201, ABD'nin en büyük ve en pahalı İHA üssü olarak kabul ediliyor.

İnşası için 110 milyon dolar, yıllık bakımı içinse 30 milyon dolar harcayan ABD, söz konusu üssü, Sahel'deki ana istihbarat ve gözetleme merkezi olarak kullanıyor.

Nijer, Mali ve Burkina Faso, Batı'dan kopuyor mu?

Nijer, Batı ülkelerinin Sahel bölgesindeki son büyük güvenlik ortağı konumundaydı.

Temmuzda Muhammed Bazum iktidarını devirerek yönetime el koyan Nijer cuntası, Avrupa Birliği'yle yapılan iki güvenlik anlaşmasını da aralıkta iptal etmişti. Nijer'le AB arasında, Sahel bölgesindeki radikal İslamcı militanlara karşı yürütülen savaşa yönelik işbirliği anlaşmaları vardı.

Cunta yönetimlerinin iktidarda olduğu Batı Afrika ülkeleri Nijer, Mali ve Burkina Faso, ülkelerindeki militanlarla mücadele için ortak güvenlik gücü oluşturmaya karar verdiklerini önceki aylarda duyurmuştu.

Üç ülkede El Kaide ve IŞİD'e bağlı militanların gerçekleştirdiği şiddet eylemleri nedeniyle sivil hükümetlere karşı öfke oluşmuş ve bu durum peş peşe gelen askeri darbelere zemin hazırlayan faktörlerden biri olmuştu.

Eski sömürgecileri Fransa'yla ilişkileri keserek Rusya'yla yakınlaşma yoluna giden Nijer, Mali ve Burkina Faso geçen yıl bir federasyon kurma hedefiyle Sahel Devletleri İttifakı'nı oluşturmuştu. 

Üç ülkenin yönetimleri ocakta, bölgesel blok Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'ndan (ECOWAS) çekileceklerini de açıklamıştı. ECOWAS, askeri darbeler nedeniyle üç ülkeye de daha önce yaptırım uygulamıştı.

Independent Türkçe


Refah harekatı, İsrail ve Mısır arasındaki 45 yıllık barışı bitirebilir

İsrail, Refah'ın doğusundaki kara operasyonunun sınırlı tutulacağını öne sürmüştü (AFP)
İsrail, Refah'ın doğusundaki kara operasyonunun sınırlı tutulacağını öne sürmüştü (AFP)
TT

Refah harekatı, İsrail ve Mısır arasındaki 45 yıllık barışı bitirebilir

İsrail, Refah'ın doğusundaki kara operasyonunun sınırlı tutulacağını öne sürmüştü (AFP)
İsrail, Refah'ın doğusundaki kara operasyonunun sınırlı tutulacağını öne sürmüştü (AFP)

Amerikan gazetesi Wall Street Journal (WSJ), Mısır'ın Gazze savaşı nedeniyle İsrail'le diplomatik ilişkilerinin seviyesini düşürmeyi planladığını yazdı. 

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen Mısırlı yetkililer, Tel Aviv'deki büyükelçilerini çekerek diplomatik ilişkilerin seviyesini düşürmeyi değerlendirdiklerini belirtti.

İsrail'in 6 Mayıs akşamı Refah kentinin doğusuna düzenlediği kara harekatıyla ilgili bilgilendirmeyi operasyona saatler kala yaptığını savunan yetkililer, bunun Kahire yönetiminden tepki topladığını ve iki ülkeyi açmaza sürüklediğini söyledi. 

Kaynaklar, İsrail'in operasyon planlarını sadece geniş hatlarıyla paylaştığını, Gazze'ye yardım tedarikinin yapıldığı Refah sınır kapısına müdahale edilmeyeceğine ve bölgeyi terk etmeleri için Filistinlilere birkaç hafta süre tanınacağına dair teminat verdiğini öne sürdü.

Mısırlı yetkili, "Bu güvencelerin hiçbiri yerine getirilmedi. İsrail, Refah sınır kapısını ele geçirmeden saatler önce bize haber vermekle yetindi" dedi. 

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), 7 Mayıs'ta Refah sınır kapısının Gazze tarafının ele geçirildiğini duyurmuştu. ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bugünkü raporunda İsrail ordusunun sınır kapısından yardım geçişlerini durdurduğunu bildirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas'ın Refah sınır kapısı üzerinden Gazze'ye kaçak silah ve mühimmat soktuğunu öne sürerek, bölgeyi bu yüzden kapattıklarını söylemişti. IDF, Refah'ın doğusunda yaklaşık 50 Hamas militanının öldürüldüğünü, bölgede en az 10 yeraltı tüneli bulunduğunu savunmuştu.

Gazete, Tel Aviv yönetiminin, Mısırlı yetkililerin iddialarıyla ilgili yorum taleplerini reddettiğini aktardı. 

WSJ, uzun savaşların ardından Mısır ve İsrail'in ABD arabuluculuğuyla 17 Eylül 1978'de Camp David Anlaşmaları'nı imzalayarak ilişkilerini normalleştirdiğini hatırlattı. Bunun ardından 19 Mart 1979'da Tel Aviv ve Kahire yönetimi arasında barış anlaşması da imzalanmıştı.

Mısırlı yetkili mevcut açmazla ilgili şunları söyledi: 

İlişkileri tamamen askıya almak ya da Camp David'i rafa kaldırmak gibi bir planımız yok. Ancak İsrail güçleri, Refah sınır kapısında kaldığı sürece Refah'a tek bir kamyon bile göndermeyeceğiz.

Haberde, Mısır'ın İsrail ve Hamas arasında ABD arabuluculuğundaki ateşkes görüşmelerine ev sahipliği yaptığı hatırlatılarak, Tel Aviv ve Kahire arasında yaşanacak gerginliğin Washington'ı da etkileyeceği belirtildi. 

Tel Aviv merkezli düşünce kuruluşu Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nden Ofir Winter, şu değerlendirmeyi paylaştı: 

İsrail'in rehine takası anlaşmasında Mısır'ın arabulucuğuna ihtiyacı var. Savaştan sonra herhangi bir senaryoda Gazze'deki durumu istikrara kavuşturmak için de Mısır'a ihtiyacı olacak.

Diğer yandan Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan 12 Mayıs'ta yapılan açıklamada, Kahire yönetiminin Güney Afrika'nın İsrail aleyhinde Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) açtığı davaya katılacağı açıklanmıştı. Hamas da Mısır'ın kararından memnuniyet duyduklarını bildirmişti.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Times of Israel


Çin tehdidi, Biden'a nükleer üssün dibindeki Bitcoin madenini kapattırdı

Çin Merkez Bankası, Eylül 2021'de ülkedeki kripto para işlemlerini yasaklamıştı (Reuters)
Çin Merkez Bankası, Eylül 2021'de ülkedeki kripto para işlemlerini yasaklamıştı (Reuters)
TT

Çin tehdidi, Biden'a nükleer üssün dibindeki Bitcoin madenini kapattırdı

Çin Merkez Bankası, Eylül 2021'de ülkedeki kripto para işlemlerini yasaklamıştı (Reuters)
Çin Merkez Bankası, Eylül 2021'de ülkedeki kripto para işlemlerini yasaklamıştı (Reuters)

ABD, Çin bağlantılı kripto para firmasının, Amerikan ordusuna ait üssün yanında kurduğu Bitcoin madenini kapatıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, Wyoming eyaletindeki F.E Warren Askeri Üssü yakınında faaliyet gösteren Çin bağlantılı Bitcoin madenciliği şirketi MineOne'ın tesisinin kapatılması emrini verdi.

Beyaz Saray'dan dün yapılan açıklamada, Cheyenne bölgesinde yer alan üsse yakın konumu nedeniyle kripto madenciliği tesisinin "ABD'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğu" savunuldu.

Açıklamada, ABD Hava Kuvvetleri'ne ait üste nükleer başlıklı kıtalararası füzelerin yer aldığı belirtilirken, Çinli firmanın madencilik ekipmanlarının buradan bilgi çalmak amacıyla kullanılabileceği öne sürüldü.

Biden'ın talimatı uyarınca firmaya ekipmanlarını tesisten çıkarmaları için 90 gün, araziyi devretmeleri veya satmaları için de 120 gün süre tanınacak.

Beyaz Saray'ın açıklamasında, firmanın üsse yaklaşık 1,6 kilometre uzaklıktaki araziyi Haziran 2022'de satın aldığı, daha sonra da buraya kripto madeni kurduğu belirtildi.

Arazinin satışıyla ilgili bilgilerin, ABD Hazine Bakanlığı'na bağlı ​​ABD Yabancı Yatırım Komitesi'yle paylaşılmadığı aktarıldı. 

Amerikan gazetesi New York Times'ın (NYT) aktardığına göre, bölgede Pentagon'un da kullandığı bir veri merkezi işleten Microsoft, geçen yıl ekimde komiteyle iletişime geçerek MineOne'ın faaliyetleriyle ilgili uyarıda bulunmuştu. 

Microsoft, madencilik tesisinin "istihbarat toplama amacıyla kullanılabileceğini" savunmuştu. Haberde, komitenin bunun üzerine inceleme yaptığı ve tesisin ulusal güvenliği tehdit ettiğine karar verdiği aktarıldı.

Resmi belgelere göre MineOne firması, ABD'nin Delaware eyaletine kayıtlı. 

Çinli Bitcoin madenciliği şirketi Bit Origin, 2022'de firmaya ortak olarak askeri üs yanındaki tesisi kurmuştu. Haberde, Bitcoin madenciliği tesisinin 2023 başlarında faaliyete geçtiği aktarıldı. 

NYT, Bit Origin'in yöneticisi Li Jiaming'in yorum talebine dönüş yapmadığını yazdı. Li, geçen yıl verdiği bir röportajda bu bölgeyi, üsse yakınlığı nedeniyle değil yerel elektrik şirketiyle enerji tedariki için sözleşme imzaladıklarından tercih ettiklerini söylemişti.

Independent Türkçe, New York Times, BBC


Zelenskiy: Harkiv'i korumak için iki hava savunma bataryasına ihtiyacımız var

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)
TT

Zelenskiy: Harkiv'i korumak için iki hava savunma bataryasına ihtiyacımız var

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)

Kiev'i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bugün (Salı) yaptığı açıklamada, ABD askeri yardımının ‘yolda’ olduğunu ve ‘gerçek bir fark yaratacağını’ belirtti.

Blinken, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüşmesinin başında yaptığı açıklamada, “Yardım şu anda yolda ve savaş alanında Rus saldırganlığına karşı gerçek bir fark yaratacak” dedi.

Zelenskiy ise ‘önemli’ olarak nitelendirdiği ABD yardımından övgüyle söz etti ve ülkenin en büyük açığının hava savunması olduğunu belirtti. Blinken'a Ukrayna'nın Rus hava saldırılarına maruz kalan kuzeydoğu şehri Harkiv için iki hava savunma bataryasına ihtiyacı olduğunu söyledi.

Blinken ile görüşmesinin ardından Zelenskiy, Ukrayna'nın Harkiv'i Rus saldırılarından korumak için iki hava savunma bataryasına ihtiyacı olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Bloomberg’ten aktardığı habere göre Rusya'nın 2022'den bu yana ilk kez Harkiv'e topyekûn bir saldırı başlatmasının ardından kuzeydoğu cephe hattını istikrara kavuşturmak üzere bölgede takviye birlikler konuşlandırıldı.

Rus güçleri, Ukrayna'nın ikinci büyük şehrine haftalar süren yoğun hava saldırılarının ardından temas hattını bölgenin derinliklerine doğru itmeye çalışıyor.

Blinken'in Rusya'nın Şubat 2022'de başlayan işgalinden bu yana Ukrayna'ya yaptığı dördüncü ziyaret, ABD Kongresi'nin Ukrayna için uzun süredir ertelenen 61 milyar dolarlık yardım paketini kabul etmesinden haftalar sonra gerçekleşti. AFP'ye göre o zamandan bu yana ABD, Ukrayna'nın Ruslara karşı koymak için ihtiyaç duyduğu Patriot ve NASAMS hava savunma sistemleri ve topçu mühimmatı başta olmak üzere stoklarından yaklaşık 1,4 milyar dolarlık askeri yardım sağladı.

ABD Kongresi Kiev'e yardım konusunda bir anlaşmaya varmaya çalışırken, Washington aradan geçen ayları telafi etmeye çalışıyor. Bu noktada yardım akışının hızlanarak devam etmesi bekleniyor.


UNRWA: Refah'ta yerinden edilenlerin sayısı 450 bine yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
TT

UNRWA: Refah'ta yerinden edilenlerin sayısı 450 bine yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in ilk tahliye emrini verdiği 6 Mayıs tarihinden bu güne kadar yaklaşık 450 bin kişinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’tan zorla tahliye edildiğini duyurdu.

UNRWA X platformu aracılığıyla, aileler güvenlik arayışıyla kaçmaya devam ederken, Refah sokaklarının boş göründüğünü bildirdi.

UNRWA tarafından yapılan açıklamada, “İnsanlar sürekli olarak bitkin, aç ve endişeli durumda. Güvenli bir yer yok” ifadeleri yer aldı. Açıklamada ayrıca, acil bir ateşkesin ‘tek umut’ olduğu vurgulandı.

İsrail ordusu cumartesi günü Filistinlilere Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah, eş-Şabura ve Hirbet el-Ades’i boşaltmaları ve el-Mevasi’deki ‘insani bölgeye’ gitmeleri çağrısında bulundu.

UNRWA dün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun bir hafta önce ilk tahliye emrini vermesinden bu yana yaklaşık 360 bin kişinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kaldığını belirtti.

Halihazırda ülke içinde yerinden edilmiş insanlarla dolup taşan Refah, Hamas hareketinin son kalesi olarak görülüyor.

UNRWA'nın açıklamasına göre Gazze'nin kuzeyinde bombardıman ve ek tahliye emirleri ‘binlerce ailenin daha yerinden edilmesine ve korkuya’ neden oldu.

sdvfe
Refah'tan ayrılan bir Filistinli, araçta üst üste yığılan eşyaların üzerinde oturuyor. (AP)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Telegram üzerinden, güneydeki Refah'ın yanı sıra Cibaliye Mülteci Kampı ve Gazze'nin kuzeyindeki ez-Zeytun mahallesi de dahil olmak üzere çeşitli yerlerde İsrail güçlerine yönelik saldırılarla ilgili bilgi verdi.

Gazze Şeridi'nin eteklerindeki İsrail sınır kasabalarında dün yeni roket uyarıları yapıldı.

Bu arada dün yayınlanan haberlerde İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında görüştüğü belirtildi.

Gallant'ın ofisinden yapılan açıklamaya göre görüşmede İsrailli bakan, “İsrail ordusunun Gazze Şeridi boyunca terörist merkezlere yönelik operasyonlarını ve Refah Sınır Kapısı’nın güvenliği sağlanırken Hamas taburlarına karşı Refah bölgesinde yürütülen hassas operasyon da dahil olmak üzere Gazze'deki gelişmeleri” ele aldı.

Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne göre Blinken, ABD'nin ‘bir milyondan fazla insanın sığındığı’ Refah'ta İsrail'in büyük bir kara operasyonuna halen karşı olduğunu vurguladı.