Rusya-Batı çatışmasında Karadeniz’in stratejik önemi

Sivastopol’daki Rus filosu. (Rusya Savunma Bakanlığı’nın internet sitesi)
Sivastopol’daki Rus filosu. (Rusya Savunma Bakanlığı’nın internet sitesi)
TT

Rusya-Batı çatışmasında Karadeniz’in stratejik önemi

Sivastopol’daki Rus filosu. (Rusya Savunma Bakanlığı’nın internet sitesi)
Sivastopol’daki Rus filosu. (Rusya Savunma Bakanlığı’nın internet sitesi)

İnci Mecdi (Gazeteci)
İngiliz yönetmen Kevin Macdonald’ın 2014 yapımı Kara Deniz adlı filminde Rus ve İngiliz denizciler, Karadeniz’de Soğuk Savaş’tan kalma batık denizaltının taşıdığı altın külçeleri için yarışırken Batı ile Rusya arasında, bu deniz için verilen mücadele de tarih boyunca hiç dinmedi. Rusya açısından Karadeniz, jeopolitik öneme sahip özel bir etki alanı olarak görülürken aynı zamanda Batılı rakiplerinden uzakta bir güvenlik tamponu olarak da nitelendiriliyor.
Karedeniz, Avrupa, Asya ve Ortadoğu arasında önemli bir kavşakta yer alıyor. Güneydoğu Avrupa için stratejik bir konuma sahip. Asya’ya doğru Rusya ve Gürcistan’a kadar uzanıyor ve Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna ile de sınıra sahip. Denizin güneybatı köşesi İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Ege Denizi ile Akdeniz üzerinden Atlantik Okyanusu’na bağlanıyor. Aynı şekilde Kerç Boğazı üzerinden Azak Denizi ile de doğu bağlantısına sahip. Deniz tabanı boyunca uzanan petrol ve gaz boru hatlarının ve fiber optik kabloların yanı sıra her gün insan ve mal taşıyan yüzlerce gemi, Karadeniz yüzerinden geçiyor.

Kırım ve askeri gerginlikler
Rusya’nın 2014’ten beri işgal ettiği Kırım Yarımadası açıklarında geçen ay, Rus güçleri ile bir İngiliz destroyeri arasında bir çatışma patlak verdi. Moskova, Kırım açıklarında karasularına giren bir İngiliz destroyerinin yoluna uyarı ateşi açtığını ve bombalar attığını duyurdu. İngiltere ve çok sayıda ülke ise söz konusu karasuların Ukrayna’ya ait olduğunu savunuyor. Olayın ardından İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Kraliyet Donanması’na bağlı ‘HMS Defender’ savaş gemisi tarafından kullanılan deniz yolunu savundu. Johnson, İngiltere’deki medya organlarından gelen sorulara yanıt olarak, “Kırım’ın ilhakını tanımıyoruz. Bu yasa dışıdır. Burası, Ukrayna karasularıdır ve bir noktadan diğerine girmek için bu karasuları kullanmak zararsızdır” dedi.
Söz konusu olay, Karadeniz’de ABD, diğer NATO ülkeleri ve Ukrayna’nın katılımıyla 28 Haziran-10 Temmuz tarihleri arasında ‘Sea Breeze 2021’ askeri tatbikatlarının başlamasından birkaç gün önce gelişti. Tatbikat, Karadeniz ve Rusya’nın güneybatısında paralel manevralar yapan Moskova’nın itirazına ve hoşnutsuzluğuna yol açtı. Tatbikat sırasında savaş uçakları, sahili korumak için bombardıman ve uzun menzilli hava savunma füzelerini konuşlandırma konusunda eğitim aldı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geçen hafta yaptığı açıklamada, Rusya gemiyi batırmış olsaydı bile İngiliz destroyeri olayının, küresel bir çatışmaya yol açmayacağını dile getirdi. Putin, sözlerinin devamında “Çünkü Batı böyle bir savaşı kazanamayacağını biliyor” dedi. AP’ye göre söz konusu ifadeler, gelecekte benzer bir olayın yaşanması halinde Putin’in riskleri artırma kararlılığını gösteriyor.

Tarihsel mücadele
Dünyanın belli başlı imparatorluklarından bazıları yüzyıllar boyunca Karadeniz’de savaş verdi. Karadeniz tarih boyunca, Avrasya bölgesinde jeopolitik ve ekonomik açıdan en önemli yerlerden biri olduğunu kanıtladı. Gözlemciler, Rusya’nın Karadeniz ile ilgili yaklaşımının, Avrupa’daki büyük güçlerle uzun bir çatışma geçmişine ve Türkiye ile jeopolitik rekabete dayandığı görüşündeler. Rusya’nın hedefi ise Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nden (NATO) Rus topraklarına veya Kırım’daki stratejik kalesine yönelecek her türlü tehdidi ortadan kaldırmak. Aynı şekilde Karadeniz’deki üyeleri arasında bölünmeleri alevlendirmeye ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO’ya katılmasını engellemeye çalışarak örgüt içindeki uyumu baltalamak istiyor.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı Kıdemli Üyesi Paul Stronski, konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Moskova, Karadeniz bölgesini ‘Rus gücünü ve etkisini Akdeniz’e yansıtmak, büyük Avrupa pazarlarıyla ekonomik ve ticari bağlarını korumak ve Güney Avrupa’yı Rusya’dan gelen petrol ve gaza daha bağımlı kılmak amacıyla jeo- ekonomik stratejisi için’ hayati öneme sahip olarak görüyor. Rusya, Ortadoğu’dan gelen gerginliklerin, özellikle Kuzey ve Güney Kafkasya olmak üzere iç bölgelerine akma olasılığının da gayet farkında. Bu su kütlesini, önemli bir güvenlik tampon bölgesi olarak görmekte ve güneyden kaynaklanabilecek dalgalanmalardan korumaktadır. Moskova, ister yakın çevresi dışındaki askeri operasyonlar açısından isterse de büyük Rus mallarının (hidrokarbonlar) ihracı açısından olsun, Akdeniz’in ve ötesinin ılık sularına erişmek için Karadeniz’e bağımlıdır. Moskova, Akdeniz’in büyük ölçüde NATO tarafından kontrol edildiğine inanıyor. Ancak Suriye’de olduğu gibi kilit bölge ülkeleriyle siyasi, ekonomik ve askeri iş birliği fırsatlarını sağlamayı umuyor. Örneğin Rusya Güney Kıbrıs, Mısır, İsrail, Libya ve Türkiye gibi Akdeniz yönetimleriyle etkisini genişletmek için fırsatlar arıyor.”

Rusya ve NATO ülkeleri
Gözlemciler, ister Avrupa isterse ABD gibi binlerce kilometre uzaktaki olsun NATO ülkeleri açısından Karadeniz’in oldukça önemli bir alan olduğuna inanıyor. Washington’daki Heritage Foundation (Miras Vakfı) kuruluşundan Douglas ve Sarah Allison Dış Politika Merkezi Direktörü Luke Coffey’in konuya ilişkin değerlendirmesi şöyle:
“ABD açısından Karadeniz’in stratejik önemi iki durumdan kaynaklanıyor. İlk olarak, Washington’ın NATO Antlaşması kapsamındaki taahhüdü. Öyle ki Karadeniz’e kıyısı olan altı ülkeden üçü (Türkiye, Bulgaristan ve Romanya) ittifakın birer üyesi. Diğer iki ülke (Ukrayna ve Gürcistan) ise NATO Barış İçin Ortaklık programı kapsamında yer alıyor. Özellikle de Gürcistan, NATO üyeliği için resmi olarak aday statüsünde. İkinci olarak, ABD’nin en büyük jeopolitik rakiplerinden biri olan Rusya, enerji, ticaret, güvenlik ve ekonomi alanlarında Karadeniz bölgesine bağımlıdır. Bu nedenle Karadeniz bölgesi üzerindeki hegemonyası, uzun süredir ulusal bir beka meselesi olarak görülmektedir. Rusya ayrıca çoğu Kırım’da bulunan Karadeniz’deki üslerini, örneğin Suriye’de daha uzaklara askeri operasyonlar başlatmak için kullanıyor.”
Luke Coffey, Karadeniz kıyılarındaki tek Rus işgalinin Kırım olmadığının unutulmaması gerektiğini belirtti:
“Moskova, 2008’de Gürcistan’ı işgalinden bu yana Karadeniz kıyısından yüzlerce mil öteye uzanan Gürcistan’ın Abhazya bölgesinde büyük askeri varlığını (yaklaşık 4 bin asker) sürdürüyor.”
Fakat Moskova, Coffey’in bahsettiği aynı nedenlerle Gürcistan ve Ukrayna ile savaşlarının, ‘(her iki ülke de Batı ittifakına katılmaya çalışırsa) stratejik dengenin NATO lehine kararlı bir şekilde değişmesini önlemek’ ve ‘diğer eski Sovyet devletlerini Batı ile yakın bir ittifak kurmaktan yıldırmak’ için gerekli olduğunu savunuyor. Bu bağlamda Paul Stronski, Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna’ya karşı tutumunun, Moskova’nın başka herhangi bir eski Sovyet ülkesinin (2004’te NATO'ya katılan Baltık ülkeleri dışında) ittifaka resmen katılmasını engellemek için aktif savaş yürütme isteğini gösterdiğini söyledi.

Montrö Sözleşmesi
1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesi, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin varlığını sınırlıyor. Anlaşma, Türkiye’ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol hakkı veriyor, Karadeniz’e sınır olmayan ülkelerin donanmalarına ait gemilerin sayısı, geçiş süresi ve ağırlığına kısıtlamalar getiriyor. Örneğin, anlaşmaya göre boğazda Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelere ait gemilerin ağırlığının 15 bin tonu geçmemesi gerekiyor. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelere ait, toplam tonajı 30 bin ton olan dokuz savaş gemisinden fazlasının geçişine izin vermiyor. Bunların, herhangi bir zamanda ve 21 günü aşmamak kaydıyla Karadeniz’de kalmalarına izin veriliyor. Bu durum ise hem ABD donanması hem de Karadeniz’e kıyıdaş olmayan NATO üyelerinin operasyonlarına kısıtlamalar getiriyor.
Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde misafir öğretim üyesi Boris Tokas, söz konusu duruma dair şu açıklamalarda bulundu:
“Moskova, Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında İkinci Dünya Savaşı sonunda gerginlik patlak verdiğinde Ankara’ya Montrö Sözleşmesi’ni yeniden müzakere etmesi ve böylece Sovyetler Birliği’nin İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü Türkiye ile paylaşabilmesi için baskı yaptı. Sovyetler Birliği, Karadeniz'deki askeri varlığını artırdı ve Türkiye hükümetine 1946’da ‘Türk Boğazları Krizi’ olarak bilinen, Türk topraklarında askeri üsler talebini kabul etmesi için baskı yaptı.”
Tokas’a Türkiye tüm bu hamlelere rağmen Sovyet baskısından korunmak için ABD’den yardım istedi ve Washington bölgeye savaş gemileri gönderdi. Sovyetler Birliği sonunda geri çekilmiş olsa da durum NATO üyesi olarak Türkiye ve Yunanistan aracılığıyla, Akdeniz’de büyüyen Sovyet tehdidini kontrol altına almaya çalışan 1947’deki Truman Doktrini için motive edici faktörlerden biri olarak ön plana çıktı. Bölge Soğuk Savaş boyunca Türkiye, NATO, ABD ve Sovyetler Birliği arasında istikrarsız bir dengeye tanık oldu. Ancak 1976’dan bu yana Türkiye, Ukrayna yapımı Sovyet uçak gemilerinin (Kiev sınıfı ve Kuznetsov sınıfı) boğazlardan geçmesine izin verdi.
Karadeniz bölgesi, Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasının ardından Batı görüşünde jeo- stratejik açıdan daha az öneme sahipti. Ancak Rusya’nın ‘yakın yurt dışı’ kavramını şekillendirmede etkili olmaya devam etti. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonraki en önemli stratejik mesele, 1994 Budapeşte Mutabakatı’nda özetlenen, nükleer silahların Ukrayna’dan izole edilmesiydi. Bu tarihte Ukrayna, toprak bütünlüğünü korumak için Fransa ve Çin’in desteğiyle Rusya, ABD ve İngiltere’nin güvenlik garantileri karşılığında nükleer silahlarını kaldırmayı kabul etti. Ancak Kırım, başta Karadeniz operasyonları için gerekli olan Sivastopol’daki üssü olmak üzere eski askeri altyapısını elinde tutan Moskova ve Kiev arasında sürekli bir pazarlık kozu olarak kaldı. Moskova, 1997 Ukrayna- Rusya Dostluk Antlaşması uyarınca Sivastopol’daki üssünü 2010 yılında alınan bir kararla 2042 yılına kadar, 20 yıllığına kiraladı.

Etkili strateji
Gözlemcilere göre Rusya, Karadeniz’de artan ve sertleşen nüfuzu doğrultusunda Türk boğazlarından daha fazla yararlanmak için Ankara ile yakınlaşmaya çalışacak. Boris Tokas onuya dair şunları söyledi:
“Rusya için Karadeniz bölgesinin jeo-stratejik faktörleri 1853’ten bu yana değişmedi. NATO ve ABD, başlıca jeopolitik rakipleri olarak bireysel Avrupa devletlerinin yerini aldı. Daha sonra Kırım askeri bir kaynak, Türkiye ise eksen oldu. Türk boğazları, stratejik üretkenlik olarak kabul edildi. Nihai hedef ise ABD ve NATO’nun doğuya doğru genişlemesine, Ege ve Orta Karadeniz’deki varlıklarına paralel bir güç olarak Doğu Akdeniz’e ve buradaki askeri varlığa ulaşmaktır.”
Bu durum, NATO ülkeleri açısından bir meydan okuma olarak sayılırken ABD’li gözlemciler de NATO’nun Rusya’ya karşı daha sağlam bir strateji geliştirmesini ve bölgesel güvenliği güçlendirmek için Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerle çalışmanın uygun yollarını bulmasını gerekli bir eylem olarak nitelendirdi. Örneğin ABD’nin NATO’yu Baltık Denizi’ndeki ‘başarılı’ hava polisi misyonu doğrultusunda Karadeniz’de bir deniz devriye görevi kurmaya teşvik etmesi gerektiğini savunan Luke Coffey “Bu durum, Karadeniz’e kıyıdaş olup NATO üyesi olmayan müttefikler aracılığıyla, Montrö Sözleşmesi doğrultusunda Karadeniz’de güçlü bir NATO varlığını sürdürmek içindir” değerlendirmesinde bulundu.

*Independent Arabia’da yer alan bu makalenin çevirisi Şarku’l Avsat tarafından yapılmıştır.



Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
TT

Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)

ABD'nin Venezuela açıklarındaki petrol tankerine el koyup Karakas yönetimine yeni yaptırımlar getirmesiyle Karayipler'de gerginlik arttı.

ABD Başkanı Donald Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada Venezuela açıklarındaki petrol tankerine "iyi bir gerekçeyle" el koyduklarını savunmuştu. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamadaysa ABD'nin hamlesi "hırsızlık ve uluslararası korsanlık eylemi" diye nitelenmişti.

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, X'ten yaptığı paylaşımda operasyonun görüntülerine yer vermiş, tankerin Venezuela'dan İran'a petrol taşıyarak yaptırımları deldiğini öne sürmüştü.

Amerikan medyasında yer alan haberlerde, el konan tankerin adının Skipper olduğu yazılmıştı. ABD Hazine Bakanlığı, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah arasındaki petrol kaçakçılık ağında rol oynadığı gerekçesiyle Skipper'ı 2022'de yaptırım listesine almıştı.

80 milyon dolarlık petrole el kondu

Wall Street Journal'ın analizine göre el konan tankerde yaklaşık 80 milyon dolar değerinde petrol var, bu da Venezuela'nın aylık ithalatının yaklaşık yüzde 5'ine denk geliyor.

ABD'nin tankere baskın düzenleyerek Venezuela yönetimini ekonomik felce uğratmak istediği yazılıyor. Ham petrol satışları Latin Amerika ülkesinin ihracat gelirlerinin yüzde 90'ından fazlasını oluşturuyor.

Diğer yandan Washington, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun eşi Cilia Flores'in üç yeğenini, Maduro'yla bağlantılı bir iş insanını ve Venezuela petrol sektöründe faaliyet gösteren 6 nakliye şirketini yaptırım listesine eklediğini de dün duyurdu.

ABD'nin son hamleleriyle bölgedeki gerginlik tırmanırken Maduro, dün yaptığı açıklamada ülkede uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu Tren de Aragua kartelini etkisiz hale getirdiklerini savunarak, Trump'ın asıl amacının Venezuela petrolünü çalmak olduğu iddiasını yineledi.

Trump petrolün peşinde mi?

ABD Enerji Enformasyon Dairesi'ne göre Venezuela, dünyadaki ham petrol rezervlerinin neredeyse beşte birine sahip. Yaklaşık 303 milyar varil ham petrole denk gelen bu miktar, dünyadaki en büyük ham petrol rezervini oluşturuyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi gerek ABD'nin uyguladığı yaptırımlar gerek de ekipman eksikliği ve devlete ait enerji şirketi PDVSA üzerindeki kontrolün sıkılaştırılması nedeniyle bu potansiyeli tam olarak kullanamıyor.

Ülkede faaliyet gösteren tek Amerikan şirketi olan petrol devi Chevron'un üretimi de Washington'ın yaptırımları nedeniyle düşmüştü.

Beyaz Saray, Karayipler'deki askeri yığınağın uyuşturucu kaçakçılığını ve düzensiz göçmen akışını engelleme amacı taşıdığını, Venezuela'nın petrol kaynaklarıyla ilgisi olmadığını savunuyor.

Ancak BBC'nin analizinde, Venezuela'daki petrol üretimini yeniden artırmanın on milyarlarca dolara mal olabileceğine dikkat çekiliyor. Diğer yandan ABD'nin yaptırımları hafifletmesi halinde Chevron'un kârının hızlıca artabileceği yazılıyor.

Bunlara ek olarak petrolün gelecekte önemini yitirmeye başlayacağı öngörüsü paylaşılıyor. Ekonomi analiz şirketi Capital Economics'ten David Oxley şunları söylüyor:

Petrol talebi bir anda düşüşe geçmeyecek ancak eskisi gibi artmaya da devam etmeyecek. Talebin zayıfladığını görüyoruz ve 2030'ların sonlarında düşüşe geçeceğini tahmin ediyoruz. Venezuela petrol sektörüne yatırım yapan herkes şunu düşünmek zorunda: Buna değer mi?

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını geçen ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 22 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 87 kişiyi öldürdü.

Independent Türkçe, BBC, Wall Street Journal, New York Times


İsrail Güvenlik Kabinesi işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim birimini onayladı

İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
TT

İsrail Güvenlik Kabinesi işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim birimini onayladı

İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)

İsrail Güvenlik Kabinesi dün  (Perşembe) geç saatlerde, Maliye Bakanı ve Savunma Bakanlığı'nda Yerleşimden Sorumlu Bakan Bezalel Smotriç tarafından sunulan, İşgal altındaki Batı Şeria’da 19 yeni yerleşim biriminin inşası ve mevcut bazı kaçak yerleşimlerin yasallaştırılmasına yönelik planı onayladı.

Aşırı sağ çizgideki Kanal 14, yeni planın onaylandığını ilk duyuran medya kuruluşu oldu. Haberde, yeni yerleşim birimlerinin kurulmasının ve daha önce kaçak statüsünde olan bazı noktaların yasallaştırılmasının yanı sıra, İsrail’in 2005’te Gazze ve Kuzey Batı Şeria’dan çekilme planı kapsamında boşalttığı yerleşimlere geri dönüşün de öngörüldüğü aktarıldı.

Söz konusu yerleşimlerin bir bölümü Batı Şeria’nın merkezinde, bir kısmı ise kuzey ve güney bölgelerinde, Kudüs çevresine kadar uzanıyor.

sddf
İsrail'in aşırı sağcı maliye bakanı Bezalel Smotrich, Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminin genişletilmesine ilişkin bir haritayı gösteriyor (Arşiv - AFP)

İsrail Güvenlik Kabinesi onayıyla, daha önce boşaltılan Ganim ve Kadim yerleşimlerinin Cenin yakınlarında yeniden inşa edilmesinin yolu açıldı. Aynı bölgede aylardır devam eden süreçle birlikte Homeş ve Sanur’un da yeniden kurulması kararlaştırılmıştı. Kanal 14, bu gelişmeleri tam anlamıyla kuzeydeki eski yerleşimlere dönüşün tamamlanması şeklinde değerlendirdi ve Smotriç’in hamlesini yerleşim dünyasında gerçek bir devrim olarak nitelendirdi.

Birkaç ay önce de Güvenlik Kabinesi, Batı Şeria’da 22 yeni yerleşimin yasallaştırılması ve inşasına yönelik benzer bir planı kabul etmişti.

Yeni kararla birlikte, her bir yerleşim için hızlandırılmış teknik ve imar hazırlık sürecinin başlatılacağı bildirildi. Kanal 14’ün haberinde, adımın “2005’teki çekilme planıyla ağır darbe alan yerleşim projesinin tarihi bir şekilde düzeltilmesi” olarak görüldüğü ifade edildi.

ds
İsrailli yerleşimciler, işgal altındaki Batı Şeria'da yakınlardaki bir yerleşim karakolunun yakınlarında eşeklere binerek keçi ve koyun sürülerini otlatıyorlar (Arşiv - AFP)

Filistin tarafı karara sert tepki gösterdi.  Filistin'e bağlı Duvar ve Yerleşimlere Karşı Direniş Kurumu Başkanı Müeyyed Şaban, İsrail’in bu adımını “Filistin coğrafyasını ortadan kaldırmaya yönelik kolonyal bir proje kapsamında yürütülen yarış” olarak tanımladı. Şaban, bunun ilhak, ayrımcılık ve toprakların tamamen Yahudileştirilmesi hedeflerini açıkça ortaya koyan tehlikeli bir tırmanış olduğunu söyledi.

ssdc
Kudüs'ün doğusundaki İsrail yerleşimi Ma'ale Adumim'i gösteren bir fotoğraf  (AFP)

İsrail basını da Smotriç’in planlarının kapsamını gündeme taşıdı. Yediot Aharonot birkaç gün önce yayımladığı haberinde, bakanın Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini genişletmeyi amaçladığını, 2026 bütçesine bu doğrultuda milyarlarca şekelin ayrıldığını yazdı. Gazeteye göre bütçe, yeni yerleşimler kurulmasını, mevcutların statülerinin düzenlenmesini, altyapı projelerini, yol açmayı ve sağlık, eğitim ile kültür kurumlarının inşasını da kapsıyor.

Aynı haberde, Smotriç’in özellikle Kuzey Batı Şeria’ya yeniden yerleşimi merkez alan bir plan yürüttüğü, çekilme planı kapsamında “yeşil hattın içine” taşınan bazı askeri üslerin yeniden bölgeye taşınmasının değerlendirildiği aktarıldı. Yerleşimci liderlerin hedefinin, 2005’te boşaltılan kuzeydeki yerleşimlere tekrar nüfus yerleştirmek ve uzun vadede Batı Şeria’ya bir milyon yerleşimci taşımak olduğu ifade edildi.


Putin: İran ile ilişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
TT

Putin: İran ile ilişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bugün Türkmenistan’da düzenlenen uluslararası bir forum kapsamında İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı görüşmede, Moskova ile Tahran arasındaki ilişkilerin ‘son derece olumlu bir şekilde geliştiğini’ söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Rus haber ajansı Sputnik’ten aktardığına göre Putin, görüşmede, Rusya’nın Birleşmiş Milletler’de (BM) İran’ın nükleer programı konusunda Tahran ile yakın koordinasyon içinde çalıştığını ifade etti.

dfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Putin, iki ülkenin Buşehr Nükleer Santrali başta olmak üzere çeşitli alanlarda iş birliği yürüttüğünü, ayrıca Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru gibi altyapı projelerinde birlikte çalıştıklarını belirtti. Rus lider, gaz ve elektrik sektörlerinde ortaklık imkanlarının da değerlendirildiğini dile getirdi.

Pezeşkiyan ise görüşmede, Tahran’ın Moskova ile imzalanan kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasının tüm maddelerine bağlı olduğunu vurguladı.