Kabil hükümeti Taliban’ın şartları ile barış yapmak veya yenilgiyi kabullenmek arasında sıkıştı

Pakistan sınırındaki çatışmaları haber yapan Hint bir gazeteci öldürüldü.

Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)
Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)
TT

Kabil hükümeti Taliban’ın şartları ile barış yapmak veya yenilgiyi kabullenmek arasında sıkıştı

Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)
Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)

Afgan hükümet güçleri dün Afganistan’ın güneyindeki Kandahar’da, Pakistan’a açılan önemli bir sınır kapısını geri almak için saldırı başlattı. Ancak Taliban savaşçıları bu güçleri pusuya düşürerek çok sayıda askeri ve Reuters ile çalışan uluslararası ödüllü bir Hint foto muhabirini öldürdü. Taliban’ın ülkenin kuzeyindeki Cüzcan eyaletinin başkenti Şibirgan kenti yakınlarında, Raşid Dostum'un evinde savaşçılarına milislerin geri çekildiğini gösteren video görüntüleri dağıttı.  Bu da Taliban’ın en şiddetli rakiplerinden olan Dostum’un kalesinde daha fazla ilerleme kaydettiğini gösteriyor.
AFP, bölgedeki Amerikan kuvvetlerinin neredeyse tamamının geri çekilmesiyle Taliban’ın hamlelerine hız verdiğini aktardı. Bu durumun hükümeti ya isyancıların şartlarına göre barışa teslim olmaya ya da tam bir askeri yenilgiyle yüzleşmeye zorlamayı amaçladığı kaydedildi.
Taliban'ın askeri harekâtının ölçeği ve hızı, hükümet güçlerinin isyancıların ilerleyişini engelleyememesiyle birleştiğinde ABD'nin ağustos ayından tamamlanacak askeri geri çekilmesinden önce güç paylaşımına dair bir çerçeve oluşturması düşünülen aralıklı barış görüşmelerine dair tüm umutları yerle bir etti.
AFP’ye göre Taliban, güvenlik güçleriyle nerede ve ne zaman savaşacaklarını kendileri belirlerken yetkililer ise hareketi engellemekte güçlük çekiyor. Moralleri yükselen isyancılar eyalet başkentlerini kuşatmayı ve büyük sınır geçişlerine saldırmayı sürdürüyorlar.
Ancak uzmanlar Taliban sadece hafif silahlara sahipken Afgan ordusunun isyancıları püskürtebilecek hava kuvvetlerine ve ağır silahları olduğuna dikkat çekiyorlar. Taliban’ın bu nedenle  sıkı koruma tedbirleri alınan Kabil'e giremeyeceğini ifade ediyorlar. Bununla birlikte Taliban, başkentin kaynaklarını kesme ve finansal olarak sıkıntıya düşürme politikasını benimsiyor. Özellikle kırsal kesimde güvenlik güçlerinin moralini bozduktan sonra hükümeti devirme konusunda da daha yetenekli görünüyor.
Uluslararası Kriz Grubu'ndan araştırmacı İbrahim, AFP’ye verdiği demeçte, "Taliban'ın tüm hedeflerine ulaşamasa da halen siyasi yolu tercih ettiğine" inandığını söyledi. “Ancak siyasi yol mümkün olmadığında askeri seçeneği de devrede tutmak istiyorlar” ifadesini kullandı.
Afganistan'daki geri kalan operasyonları ABD'deki karargahından denetleyen ABD'li General Kenneth McKenzie, "Taliban'ın hedeflerinin askeri zafer elde etmek olmadığını kanıtlamasını bekliyoruz" dedi.
Birçok eyalet ve askeri üs, Taliban'ın, savaşma iradesini kaybetmiş gibi görünen zayıf donanımlı Afgan güçlerinin teslim olması için arabuluculuk yapmak üzere aşiret liderlerini göndermesinden sonra herhangi bir savaş olmadan düştü.
Afgan Hava Kuvvetleri eski komutanı Tümgeneral Atikullah Emirhel "Güvenlik güçlerinin Taliban karşısındaki zayıflığı şaşırtıcıydı. Çok az kişi  kısmen de olsa bu kadar hızlı bir çöküş bekliyordu” ifadesini kullandı.
Taliban ilerlemesine hızla devam ediyor. Ülkenin kuzeybatısındaki bir eyaletin başkentini ele geçirmek üzereler. Yakın bir zamanda güneydeki Kandahar’ın girişlerine varacaklar ve stratejik sınır limanlarının ve kuru mal depolarının kontrolünü ele geçirecekler. Taliban, benimsediği bu strateji ile hava kuvvetlerini ve hükümet güçlerindeki özel birimleri tüketmek ve Kabil'i çok ihtiyaç duyulan gelirden mahrum bırakmayı hedefliyor.

Çatışmalar sürüyor
Afgan ordusundan bir komutanı dün, Reuters gazetecisi Daniş Sıddıki'nin Pakistan sınırı yakınında Afgan güvenlik güçleri ile Taliban savaşçıları arasında çıkan çatışmayı haber yaparken öldürüldüğünü aktardı.
Söz konusu komutan Reuters'e verdiği demeçte, Afgan özel kuvvetlerinin Spin Boldak bölgesini geri almak için savaştığını, Sıddıki ve üst düzey bir Afgan subayının Taliban ile girilen silahlı çatışma sırasında öldürüldüğünü söyledi. Sıddıki, bu hafta güneydeki Kandahar eyaletindeki Afgan Özel Kuvvetleri’ne gazeteci olarak katılmıştı. Verilen mücadeleye ilişkin haber yapıyordu. Reuters Haber Ajansı Başkanı Michael Frydenberg ve Yazı İşleri Müdürü Alessandra Galoni tarafından yapılan açıklamada yaptığı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Daha fazla bilgiye ulaşmaya çalışıyoruz. Bölgedeki yetkililerle birlikte çalışıyoruz. Daniş Sıddıki seçkin bir gazeteci, sadık bir koca, baba ve çok sevilen bir meslektaştı. Bu zor zamanda kalbimiz ailesiyle birlikte.”
Sıddıki, Cuma günü erken saatlerde Reuters'e, çatışmayı takip ederken şarapnel tarafından vurularak kolundan yara aldığını aktarmıştı. Tedavi gören Sıddıki, Taliban’ın Spin Boldak'taki çatışmalardan geri çekildiği sırada iyileşiyordu.
Afgan komutan, Taliban taarruza yeniden başladığı sırada Sıddık'ın esnafla röportaj yaptığını aktardı. Sıddıki, Arakanlıların maruz kaldığı mülteci krizini belgelemesi dolayısıyla, 2018'de Pulitzer Ödülü kazanan Reuters fotoğraf ekibindeydi. 2010'dan ölümüne kadar Reuters için foto muhabiri olarak çalıştı. Afganistan ve Irak'taki savaşları, Rohingya mülteci krizini, Hong Kong protestolarını ve Nepal'deki depremleri de kapsayan bir dizi çalışmaya katıldı.
Taliban savaşçıları çarşamba günü, Pakistan’a açılan en büyük ikinci sınır kapısının bulunduğu Spin Boldak sınır bölgesinin kontrolünü ele geçirdi.
Ülkenin kuzeyinde dün, Taliban’ın kendilerine karşı olan Maraşel Raşid Dostum'un kalesini ele geçirmeye çalıştığı bildirildi. Vali Yardımcısı’nın açıkladığına göre Mareşal Raşid Dostum'un kalesi olan Afganistan'ın kuzeyindeki Cüzcan eyaletinin başkenti Şibirgan kenti yakınlarında Afgan güçleri ile Taliban savaşçıları arasında çatışmalar yaşanıyor.
Kadir Malya AFP'ye verdiği demeçte şunları söyledi:
"Taliban önce komşu Sari Pul eyaleti yolundan Şibirgan'ın girişini ele geçirdi. Ancak kasabaya girmedi. Hükümet güçleri şimdi Taliban ile karşı karşıya. İki taraf da vur-kaç operasyonları yürütüyor ancak şehir kapılarının kontrolünü tam olarak ele geçiremiyorlar.”
Türkmenistan'a komşu olan Cüzcan eyaleti, başkenti ile aynı adı taşıyan ve kuzey Afganistan'ın en büyük eyaleti olan Mezar-ı Şerif'in yanında yer alıyor.
Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid, AFP'ye yaptığı açıklamada, Taliban’ın Şibirgan Kapısı'nı ele geçirdiğini ve şehre ulaştığını söyledi. Raşid Dostum’un milislerinin bölgeden kaçtığını kaydetti. Mücahid, ayrıca Taliban’ın, Dostum'un Şibirgan yakınlarındaki evinin bahçesinde savaşçılarına, “eski savaş ağası Dostum’un” milislerinin havaalanına doğru çekildiğini gösteren video görüntüleri dağıttığını aktardı.
Ancak sahadaki durum henüz doğrulanamadı. 67 yaşındaki Özbek lider Dostum, 2001 yılında 2 bin Taliban savaşçısının konteynerlerde boğularak öldürülmesi de dahil olmak üzere birçok savaş suçuyla itham edilmişti. Ancak AFP’ye göre Afgan siyaset sahnesinde büyük etkisi olan Dostum bu suçlamaları reddediyor.
Dostum, özellikle 1979 ve 1989 yılları arasında Sovyet varlığına karşı yürütülen çatışma sırasında zulmü ve öngörülemeyen hamleleri ile ün yaptı. 2014-2020 yılları arasında Afganistan Devlet Başkan Eşref Gani’nin yardımcısıydı. Temmuz 2020'de Afgan ordusunun en yüksek rütbesi olan mareşalliğe layık görüldü.

Afganistan-Pakistan gerilimi
Afganistan Başkan Yardımcısı’nın Pakistan ordusunu "belirli bölgelerde Taliban'a hava desteği sağlamakla" suçlamasının ardından Kabil hükümeti ile İslamabad arasındaki sözlü savaş da şiddetleniyor. Pakistan Dışişleri Bakanlığı, ülkesiningüçlerini ve halkını korumak için kendi topraklarında gerekli önlemleri aldığını belirten bir açıklama yayınlayarak Taliban’a destek verme iddialarını yalanladı. Açıklamada, "Afgan hükümetinin kendi egemen topraklarında harekete geçme hakkını kabul ediyoruz" denildi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da cuma günü yaptığı açıklamada, Amerikalıların Afganistan'dan "aceleyle" ayrılmaları sebebiyle ülkedeki durumun bozulmasından sorumlu olduklarını belirtti. Lavrov, Rus bir haber ajansına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Herkes ABD misyonunun başarısız olduğunu biliyor. ABD de dahil olmak üzere herkes bunu kabul ediyor. Son günlerde Afganistan'daki durumun hızla kötüleştiğine tanık olduk. ABD ve NATO birliklerinin hızla geri çekilmesinin ışığında ülke içinde ve çevresinde askeri ve siyasi belirsizlik durumu çarpıcı biçimde arttı."
Özbekistan'ın Taşkent şehrini ziyareti sırasında Orta Asya ülkeleriyle düzenlenen bölgesel bir konferansa katılan Lavrov, ayrıca "Mevcut koşullar göz önüne alındığında Afganistan’daki bu istikrarsızlığın komşu ülkelere yayılma tehlikesi var" uyarısında bulundu.

 


Trump, ‘sonsuz savaşları’ sona erdirmek ile soğuk savaş cephelerini kızıştırmak arasında

ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)
TT

Trump, ‘sonsuz savaşları’ sona erdirmek ile soğuk savaş cephelerini kızıştırmak arasında

ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)

ABD Başkanı Donald Trump, ‘savaşlara hayır’ sloganıyla ikinci görev dönemine başladı. Trump, Rusya-Ukrayna savaşını 24 saat içinde bitirme ve ‘Önce Amerika’ ilkesini hayata geçirme vaadinde bulundu. Irak ve Suriye’den ABD askerlerini çekeceğini söyleyen Trump, sekiz savaşı sona erdirdiğini savundu ve nesiller sonra yeni bir savaş başlatmayan ilk ABD başkanı olmakla övündü.

Ancak çok kutuplu ve karmaşık bir dünyada söylemin eyleme dönüşmesinin kolay olmadığı görüldü. Trump, 2025 yılının sonuna yaklaşırken ve ikinci döneminin birinci yıl dönümüne sayılı günler kala, Rusya-Ukrayna savaşının hâlâ devam ettiği bir tabloyla karşı karşıya. Ortadoğu’da yaşanan önemli gelişmeler, ABD güçlerinin Irak ve Suriye’de yeniden konuşlanmasına yol açarken, Venezuela ile ‘uyuşturucuyla savaş’ başlığı altında yeni cephelerin açılmasıyla dikkatler Latin Amerika’ya çevrildi.

Trump tarzı bir dokunuşla Monroe Doktrini

Bu adımlar, hem içeride hem de dışarıda birçok kesimi şaşırttı. Zira Trump’ın sıkça dile getirdiği ‘Önce Amerika’ politikasıyla büyük ölçüde çelişiyor gibi göründü. Ancak Trump yönetiminin açıkladığı yeni ulusal güvenlik stratejisi, bu sorulara kısmen yanıt verdi. ABD’nin önceliklerini köklü biçimde değiştiren ve Trump’a özgü bir yorumla Monroe Doktrini’nin bazı unsurlarını yeniden gündeme getiren bu strateji, düzensiz göçle mücadele ve sınırların korunmasını güvenlik politikasının temel direkleri olarak öne çıkardı.

dfrg
ABD Başkanı Donald Trump, 15 Aralık 2025'te Beyaz Saray'da bir grup generalle birlikte (AFP)

Trump’a göre bu iki başlık, Venezuela cephesinin açılmasının başlıca nedenleri arasında yer alıyor. ABD’ye kaçak yollarla sokulan ve Amerikalılara zarar veren uyuşturucuyla mücadele de bu yaklaşımın önemli bir parçası olarak sunuluyor. Yönetim, söz konusu hamlelerin tamamının ‘Önce Amerika’ anlayışı çerçevesinde ABD’yi korumayı amaçladığını savunuyor.

Venezuela savaşı ve ‘arka bahçe’

Ancak stratejide öne çıkan unsur, Beyaz Saray’ın ifadesiyle ‘ABD’nin arka bahçesi’ olarak nitelendirilen Latin Amerika’ya verilen ağırlık oldu. Yeni yaklaşım, bu bölgede ABD dışı herhangi bir etkinin genişlemesine kırmızı çizgi çekiyor. Bazı raporlar ise Washington’un hedeflerinin yalnızca uyuşturucuyla ve düzensiz göçle mücadeleyle sınırlı kalmadığını, Venezuela’da Nicolas Maduro yönetiminden başlayarak Küba’daki Castro rejimine kadar uzanan bir yelpazede rejim değişikliğini de kapsadığını ortaya koyuyor. Bu adımlar, geçmiş yönetimlerin rejim değiştirme politikalarını eleştiren ulusal güvenlik stratejisiyle çelişir görünse de, Trump’ın Küba kökenli Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun siyasi vizyonuyla örtüşüyor.

df
New York'ta Venezuela'yla savaşa karşı düzenlenen protesto gösterisinden, 6 Aralık 2025 (Reuters)

Rubio, siyasi kariyerini Latin Amerika’daki solcu ve komünist yönetimlerle mücadele vaadi üzerine inşa etmiş bir isim olarak biliniyor. ABD’nin eski Honduras Büyükelçisi ve daha önce ABD Başkanı’nın Venezuela danışmanı olarak görev yapan Hugo Llorens, bu durumu şöyle değerlendirdi: “Rubio Küba kökenli ve Latin Amerika’daki sol yönetimlere karşı son derece sert. Onun için Venezuela bir düşman ve yönetimde Venezuela’da rejim değişikliğini isteyen isimler arasında yer alıyor. Buna karşılık, örneğin MAGA hareketi içinde bu tür bir çatışmaya girilmesi konusunda uyarıda bulunan isimler de var. Bu nedenle Trump, Venezuela ile askeri bir çatışmaya girmeden, uyuşturucu meselesini öne çıkaran popülist bir söyleme odaklanmayı ve Maduro’ya diplomatik baskı yaparak ülkeyi terk etmesini sağlamayı tercih ediyor.”

Savaş Bakanlığı

‘Barış Başkanı’ olarak anılan Trump, Latin Amerika cephesini açmakla yetinmedi; yönetiminde bir başka tartışmalı değişikliğe daha gitti. Bu kez adres, ikinci döneminde resmen Savaş Bakanlığı olarak adlandırılan ABD Savunma Bakanlığı oldu. Söz konusu adım, Trump’ın savaşları sona erdirme vaatleriyle çelişen mesajlar vermesi nedeniyle Washington’daki siyasi çevrelerde kafa karışıklığına yol açtı. Eski bir Pentagon yetkilisi olan Jim Townsend, bu tür adımların ABD’nin yapması gereken daha önemli işlerden dikkati uzaklaştırdığı uyarısında bulundu. Townsend, bunlar arasında ulusal güvenlik stratejisinin ayrıntılarının net biçimde uygulanması ve ‘içinde yaşadığımız son derece tehlikeli dünyada’ ABD kuvvetlerinin doğru şekilde konumlandırılmasının yer aldığını söyledi.

sdfr
Adının değiştirilmesinden sonra Savaş Bakanlığı'nın yeni amblemi (AP)

Buna karşılık, eski ABD Siyasi-Askeri İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı emekli Tuğgeneral Mark Kimmitt, Savunma Bakanlığı’nın 1776’dan 1947’ye kadar Savaş Bakanlığı olarak adlandırıldığını hatırlattı. Kimmitt, “Yapılan şey yeni bir isim icat etmek değil, asıl isme geri dönmek. 175 yıl boyunca çok sayıda askeri Savaş Bakanlığı’ndan savaşa gönderdik. İsmin değiştirilmesinde benim için bir sakınca yok” dedi. ABD ordusunun eski istihbaratçısı ve Londra Araştırmalar Merkezi Direktörü Anthony Shaffer da değişikliğin, ABD’nin yeni kimliğini ortaya koymak açısından gerekli olduğunu savundu. Shaffer, bunun ‘meselelere bakışta ve onları ele alışta yeni bir tarzın’ altını çizdiğini belirtti. Bu adımların, Trump’ın sıkça dile getirdiği ve savunduğu ‘güç yoluyla barış’ anlayışını somutlaştırdığı yorumları yapıldı.

Trump ve sekiz savaş

Savunma Bakanlığı’nın isminin değiştirilmesine, Latin Amerika’da yeni bir cephenin açılmasına ve Trump’ın uyuşturucuyla savaş ilanına rağmen, ABD Başkanı ikinci döneminde sekiz savaşı sona erdirmeyi başardığını savunuyor. Trump, bu çabalarının karşılığı olarak Nobel Barış Ödülü’nü alamamış olmasından duyduğu rahatsızlığı da sık sık dile getiriyor. Peki Trump’ın sona erdirdiğini söylediği bu savaşlar hangileri?

fgthy
ABD Başkanı Donald Trump, 4 Aralık 2025'te Washington'da iki ülke arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Kongo ve Ruanda devlet başkanlarıyla birlikte (Reuters)

Trump, Kongo ile Ruanda, İsrail ile İran, Hindistan ile Pakistan, Ermenistan ile Azerbaycan, Kamboçya ile Tayland, Sırbistan ile Kosova, Etiyopya ile Mısır ve Hamas ile İsrail arasındaki çatışmaları örnek gösteriyor. Ancak bu ihtilafların sona erdirildiğine dair iddialar, geniş ve muğlak bulunuyor. Zira söz konusu dosyaların büyük bölümü, kökleri derinlere uzanan, karmaşık ve uzun süreli tarihsel anlaşmazlık niteliği taşıyor. Bu çatışmalar, ABD’nin doğrudan müdahil olduğu ve ‘ebedi savaşlar’ olarak tanımlanan süreçlerle de kıyaslanamıyor. Bunların başında, Irak ve Afganistan savaşlarıyla somutlaşan terörle mücadele geliyor. Bu süreç, Suriye’ye uzanmış, DEAŞ’la mücadele ve örgütün yeniden güç kazanmasının engellenmesi hedefiyle sürdürülmüş ve hâlen de devam eden bir misyon niteliğini koruyor. Bu çerçevede, Trump’ın söz konusu anlaşmazlıkları gerçekten sona erdirip erdirmediği sorusu, Washington ve uluslararası çevrelerde tartışılmaya devam ediyor.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti–Ruanda

Trump yönetimi, Haziran 2025’te Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında onlarca yıllık çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan bir barış anlaşmasının imzalanmasını memnuniyetle karşıladı. Ancak buna rağmen, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ordusu ile M23 silahlı hareketi arasındaki şiddet olayları sahada devam ediyor.

İsrail–İran

İsrail ile İran arasındaki çatışma konusunda ise Trump, İran’daki nükleer tesislere yönelik hava saldırılarıyla Tahran’ı dizginlemeyi başardı. Buna karşın, somut bir barış anlaşmasının yokluğunda iki taraf arasındaki gerilim sürüyor.

Hindistan–Pakistan

Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimde Trump, Mayıs 2025’te ateşkes anlaşmasının imzalanmasını sağlayarak savaşa dönüşebilecek bir tırmanışı durdurdu. Ancak iki nükleer güç arasındaki tarihsel anlaşmazlıklar varlığını koruyor.

Ermenistan–Azerbaycan

8 Ağustos 2025’te Beyaz Saray’da Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir barış anlaşması imzalandı. Bu anlaşma, 30 yılı aşkın süredir devam eden çatışmayı ve Dağlık Karabağ üzerindeki ihtilafı sona erdirdi.

Tayland–Kamboçya

2025 yazında Tayland ile Kamboçya arasında sınırda yaşanan çatışmaların ardından Trump, tercih ettiği araçlardan biri olan gümrük tarifelerini devreye sokarak iki ülkeyi geçici bir ateşkese razı etti. 26 Ekim 2025’te Kuala Lumpur’da düzenlenen Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) Zirvesi sırasında, taraflar arasında genişletilmiş bir gerilimi düşürme anlaşması imzalandı.

Sırbistan–Kosova

Trump, 27 Haziran’da Truth Social platformunda yaptığı paylaşımda, “Sırbistan ve Kosova çatışmanın eşiğindeydi ve büyük bir savaş çıkabilirdi. Onlara, eğer çatışırsanız ABD ile ticaret olmaz dedim. Onlar da ‘Peki, belki yapmayız’ dedi” ifadelerini kullandı. Ancak iki ülke arasında uzun süredir devam eden bir ihtilaf bulunmakla birlikte, fiili bir savaş durumu söz konusu değildi. Beyaz Saray, Trump’ın ilk döneminde 2020 yılında Oval Ofis’te imzalanan ve ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesini öngören anlaşmaları diplomatik bir başarı olarak hatırlatıyor; ancak o dönemde de iki ülke savaş halinde değildi.

Etiyopya–Mısır

İki ülke arasında sona erdirilecek bir savaş bulunmuyor. Taraflar arasındaki anlaşmazlık, Büyük Rönesans Barajı etrafında yoğunlaşıyor ve bu dosyada şu ana kadar somut bir ilerleme sağlanmış değil.

Hamas–İsrail

Gazze savaşı ve İsrail ile yaşanan çatışma ise son derece karmaşık bir başlık olmayı sürdürüyor. Trump, yoğun çatışmaların ardından ateşkese ulaşılmasını sağladı. Ancak önerilen kapsamlı barış planı ciddi engellerle karşı karşıya ve bölge ülkelerinin talep ettiği iki devletli çözüme herhangi bir atıf içermiyor.

Sudan iç savaşı

Sudan’daki çatışma, Trump ve ekibi açısından çözülemeyen bir dosya olarak öne çıkıyor. ABD Başkanı’nın krizi şahsen çözeceğine dair verdiği sözlere rağmen, iki yılı aşkın süredir devam eden savaşta ateşkes sağlanmasına yönelik girişimler kayda değer bir ilerleme kaydedebilmiş değil.

Barış Başkanı

Trump’ın ikinci döneminde kendisini, savaşları sona erdirmekte kararlı bir ‘Barış Başkanı’ olarak sunma çabası açık biçimde görülüyor. Ancak bu kamuoyuna verilen mesajın arkasında, ABD’nin küresel ölçekteki angajmanını sürdüren pragmatik bir askerî konumlanma öne çıkıyor. Trump, bitmeyen savaşları sona erdirmekten ziyade, ABD’nin bu savaşları nerede ve nasıl yürüteceğini yeniden tanımladı. Bu çerçevede Washington’un dış müdahalelerinin hedefleri de değişti. Demokrasi yayma söyleminin yerini, daha belirgin şekilde ekonomik çıkarlar ve stratejik menfaatler aldı. Böylece Trump yönetimi, ABD’nin küresel rolünü azaltmak yerine, askeri ve siyasi angajmanını farklı öncelikler doğrultusunda yeniden şekillendirmiş oldu.

dfvg
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Nisan 2025'te Alaska'da (AP)

 


İsrailli yetkililer uyarıyor: İran hakkında medyada yer alan sızıntılar yeni bir savaşı tetikleyebilir

 İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)
İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)
TT

İsrailli yetkililer uyarıyor: İran hakkında medyada yer alan sızıntılar yeni bir savaşı tetikleyebilir

 İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)
İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)

İsrailli istihbarat yetkilileri, son günlerde İsrail’den sızan haberler ve basın brifinglerinin, İran ile olası çatışmaların yeniden başlamasına dair tartışmaların, Tahran tarafından düşüncesiz bir tepkiye yol açabileceği ve daha geniş çaplı bir savaşın çıkmasına neden olabileceği konusunda uyarıda bulundu.

İsrail'den sızan bilgiler gerçek bir savaşı tetikleyecek mi?

İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin internet sitesi Ynet, yetkililere dayandırdığı haberinde, “Bu sızdırmalar ve basın brifingleri, genellikle üst düzey bir diplomatik yetkiliye veya Batılı istihbarat kaynaklarına atfediliyor; İsrail’deki diğer önemli konulardan dikkatleri saptırmanın yanı sıra (bunlar arasında 7 Ekim saldırılarına yönelik hükümet soruşturması ve Gazze’de Hamas ile varılan ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının gecikmesi de bulunuyor) gerçek bir savaş çıkarma riski taşıyor” ifadelerine yer verdi.

Yetkililer ayrıca, İran ile iletişimin yanlış yönetilmesinin, ‘her iki tarafın da şu an göğüslemeyi istemediği yıpratıcı bir çatışmanın fitilini ateşleyebileceği’ konusunda uyardı.

İsrail ordusundaki kıdemli subaylar, özellikle haziran ayında İsrail ile İran arasında patlak veren savaşın ardından, bu yıl defalarca uyarıda bulundu. Subaylar, İran meselesinin yanlış yönetilmesinin, iki ülke arasında düşmanlıkların yeniden başlamasının başlıca kıvılcımı olabileceğini belirtti.

İran'ın önleyici bir saldırı düzenleyebileceği uyarısı

Şu anda İran’ın tehdit değerlendirmeleri büyük ölçüde İsrail medyasına dayandırılıyor. İran istihbarat ajanları, İsrail içinde sahada faaliyet göstermekte giderek daha fazla zorluk yaşıyor. Savaşın başlangıcından bu yana, İsrail içinde 34 casusluk girişimi engellendi.

İsrailli üst düzey güvenlik yetkilileri, “Eğer İranlılar savaş rüzgârlarının tekrar buradan estiğini hissederse, önleyici bir saldırı düzenlemeyi düşünebilirler” uyarısında bulundu.

Yetkililer ayrıca, “Amaç, saldırıları yeniden başlatmak veya mevcut ateşkesi sürdürmekse, medyayı bu tür büyük haberlerle doldurmak yerine sessiz kalmak daha iyidir. Batılı istihbarat ajanslarının İran’da gözlemlediği olağandışı hareketler, kısmen İsrail Telegram kanallarında yayılan ve tırmanış hazırlıklarıyla ilgili temelsiz söylentilerden kaynaklanıyor olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Yetkililer, İran’ın toparlanmasının herhangi bir engelle karşılaşmadan devam ettiğini vurguladı.

Ayrıca, “Uluslararası bir uygulama mekanizması veya Tahran’ın etkisini sınırlayacak herhangi bir diplomatik düzenleme bulunmadığı için, İran güçleri yazın İsrail ile yaşanan tarihi çatışmanın hemen ardından füze kapasitesini yeniden inşa etmeye başladı. Son aylarda, ileri füze üretim teknikleri ve büyük finansal destek, Yemen’den Lübnan’a İran’ın vekil güçlerine düzenli olarak aktarıldı” denildi.

İsrail ordusundaki yetkililer, bu eğilim devam ederse İran ile yeni bir düşmanlık döneminin olası olduğunu belirtti. İsrail’in yalnızca Tahran belirli sınırları aştığında herhangi bir saldırı düzenlemesi tavsiye edildi.

Ordu, siyasi liderlerin açıklamalarını sorguluyor

Şu anda İsrailli askeri yetkililer, İran’ın belirlenen sınırları henüz aşmadığı görüşünde. İsrail ordusundaki kaynaklar dün, siyasi liderlikten gelen son dönemdeki açıklamalara karşı şüphelerini dile getirdi. Örneğin, bu ay yapılan İran askeri tatbikatlarının, İsrail’e yönelik yakın bir saldırı hazırlığına işaret etmediği kaydedildi.

İsrailli güvenlik yetkilileri, İran’ın bu aşamada İsrail’e karşı stratejik bir çıkarının bulunmadığını düşünüyor. Yetkililer, Tahran’ın ‘yaz dönemindeki başarısızlıklarından ders çıkararak askeri kapasitesini geliştirmeye, istihbarat yeteneklerini güçlendirmeye ve Hizbullah ile Husi güçlerini donatmaya odaklandığını’ belirtti. Ayrıca, İran rejiminin mevcut dönemde intikam arzusundan çok kendi varlığını koruma motivasyonunun öne çıktığı vurgulandı.


İsrail Savunma Bakanı: Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğiz

Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)
TT

İsrail Savunma Bakanı: Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğiz

Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bugün salı günü yaptığı açıklamada, İsrail’in “Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğini” söyledi. Katz, 2005 yılında İsrail’in Gazze’den çekilmesi kapsamında boşaltılan yerleşimlerin yerine, Gazze’nin kuzeyinde yeni askerî-tarımsal noktalar kurulacağını belirtti.

İsrail basınının aktardığına göre Katz, Beyt El’de düzenlenen bir törende yaptığı konuşmada, “Bunu doğru şekilde ve doğru zamanda yapacağız. Bazıları itiraz edebilir, ancak ipleri elinde tutan biziz” ifadelerini kullandı.

sdcds
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

Katz’ın açıklamaları, Hamas ile varılan ateşkesin ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik uzun vadeli planları hakkında artan spekülasyonların ortasında geldi. Açıklamalar, ABD Başkanı Donald Trump’ın kısa süre önce bu konudaki bir soruya yanıt verirken İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etme ihtimalini dışlamasıyla da aynı döneme denk geldi.

Bu konuya atıfta bulunan Katz, “Bu hükümet bir yerleşim hükümetidir. Egemenliği uygulamak mümkün olursa, bunu uygularız. Şu anda fiili bir egemenlik aşamasındayız. 7 Ekim’deki korkunç felaketin ardından İsrail’in ortaya koyduğu tutum ve güç sayesinde, uzun zamandır görmediğimiz fırsatlar önümüzde duruyor” dedi.

Katz’ın ardından konuşan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise, son yıllarda Batı Şeria’da yürütülen “geniş çaplı yerleşim kampanyasıyla” övündü.