İngiltere’de basın özgürlüğünü sınırlayan ve hükümeti zor durumda bırakan gazetecilerin hapsine izin veren “bilgi gizliliği” kanun tasarısı tartışılıyor

Yayıncılar Birliği düşünce özgürlüğü ve halkın hükümetin gizleyebileceklerini bilme hakkının hedef alınması konusunda uyarıyor

İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel yasadaki değişiklikleri destekliyor (Getty)
İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel yasadaki değişiklikleri destekliyor (Getty)
TT

İngiltere’de basın özgürlüğünü sınırlayan ve hükümeti zor durumda bırakan gazetecilerin hapsine izin veren “bilgi gizliliği” kanun tasarısı tartışılıyor

İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel yasadaki değişiklikleri destekliyor (Getty)
İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel yasadaki değişiklikleri destekliyor (Getty)

Ahmed Mustafa
İngiltere’de yayıncılar ve medya yöneticileri, 1989 tarihli bilgi gizliliği kanununda yapılacağı duyurulan ve hükümeti zor durumda bırakanlara yönelik cezaları ağırlaştıran, "yabancı bir ülke için casusluk" muamelesi görmelerini sağlayan değişiklikleri geçirmemesi konusunda hükümeti uyardılar. Değişiklikler savunma makamı “kamu yararı için yayınlama” argümanını kullanma hakkını iptal ederken, mevcut yasada 2 yıl olan hapis cezası sınırını, yabancı bir ülke için casusluk yapanlara verilen 14 yıla kadar çıkarabiliyor.
Yayıncılar Birliği, düşünce özgürlüğünün ve halkın hükümetin gizleyebileceklerini bilme hakkının hedef alınmasına karşı sert bir bildiri yayınladı. İngiliz Gazeteciler Sendikası da değişiklikleri araştırmacı gazeteciliği boğmak, kamu yararına bilgi sızdıranları basına açıklama yapmamaları için sindirmeye yönelik bir kampanya olarak eleştirdi.
Çok sayıda üst düzey İngiliz gazeteci ve medya uzmanı, bu değişikliklerin önceki basın kampanyaları sırasında mevcut olsaydı, düşman casusları gibi mahkûm edilmiş ve cezaevinde olacaklarını ifade ettiler.Bazıları, makalelerinde ve sosyal medyadaki yorumlarında, İçişleri Bakanlığı'nın değişikliklerle ilgili bu haftaki istişarelerinin sona ermesiyle, eski sağlık bakanı Matt Hancock'u basına sızdırılan video kamera görüntüleriyle ilgili devam etmekte olan soruşturma arasında bağlantı kurdu.
İngiliz polisi, bakanın ofisinde korona salgınıyla mücadele kapsamında uygulanan sosyal mesafe kurallarını ihlal ederek, yardımcısını (bakanlığı sırasında müdür olarak atadığı üniversiteden eski bir meslektaşı) öperken görüldüğü kamera görüntülerini kimin basına sızdırdığını bulmak için Sağlık Bakanlığı çalışanlarının kişisel bilgisayarlarını kapsamlı bir şekilde araştırıyor.

Diktatörce değişiklikler
Değişiklik, Başbakan Boris Johnson'ın Downing Street'teki ofisini yenilemenin maliyetini, vergi mükelleflerinin mi yoksa hayırsever bir iş adamının mı üstlendiği sorusunun sorulduğu bir zamanda geliyor. Aynı zamanda Başbakan’ın eski baş danışmanı Dominic Cummings de geçen yıl korona salgını ile mücadelede hükümetin yaşadığı kafa karışıklığı ve ne yapacağını bilememe durumunu gösteren kendisi ile başbakan arasındaki mesajların metnini yayınladı.
İngiliz Kanunlar Komitesi, elektronik alanda korsanlık ve casusluk faaliyetlerinin arttığı bir dönemde devlet sırlarının korunmasını artırmak ve dijital bilgilerin güvenliğini sağlamak için 2017 yılında da bilgi gizliliği kanunu gözden geçirmişti. İçişleri Bakanlığı 1989 kanunun artık mevcut dijital çağa uygun olmadığını ve değiştirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Kanunda değişiklik yapılması ve devlet sırlarının korunmasının önemi konusunda herkes hemfikir. Pek çok gazeteci ve medya mensubu, azami düzeyde korunması gereken ve ulusal güvenliğe zarar veren sırların olduğu konusunda ihtilaf olmadığını yazdı. Bununla beraber, değişikliklerin bilgi sızdıranların ve gazetecilerin yasal haklarının kaldırılmasına ilişkin paragraflarını; kamu yararına bilgi sızdırılmasını engellemeye, “gizli kalması istenen bir şeyi ifşa ederek hükümeti zor durumda bırakmaları” durumunda gazetecileri mümkün olduğunca ağır şekilde cezalandırmaya yönelik diktatörce bir önlem olarak görüyorlar.
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılması istenen ve Muhafazakâr hükümetin İçişleri Bakanı Priti Patel tarafından desteklenen değişikliklerle ilgili belgeye göre, bilginin "yetkisiz ifşası" ülkeye en az yabancı bir ülke için casusluk yapmak kadar zarar verebilir. Belgede şu da ekleniyor, “Bu nedenle, düşman bir ülke lehine casusluk yapmak ile 1989 kanununda olduğu gibi bilginin yetkisiz ifşasının verdiği zarar arasında mutlak bir fark görmüyoruz.”
Değişikliklerle ilgili belgede, “hükümet, mevcut en ağır ceza olan 2 yıl hapis cezasının, yetkisiz ifşa davalarında mahkemeye yeterli caydırıcı güç sağlamadığı yönündeki tavsiyeyi memnuniyetle karşılamaktadır” ifadesi yer aldı. Önerilen değişiklikler belgesi doğrudan medya ve gazetecilerden bahsetmese de, tek başına bilgi sızdıranları caydırmaya yönelik cezalar, basını hükümetin çalışmalarını denetleme ve kamuoyunu çıkarlarına karşı yapılan hatalar konusunda aydınlatma olanağı sağlayan önemli bir bilgi kaynağından mahrum bırakacak. Belge ayrıca, bilgilerin izinsiz olarak ifşa edilmesi durumunda iddia makamının bu tür açıklamaların kamu yararına olmadığını kanıtlamak zorunda kalmaması için savunmanın, “kamu yararı” argümanını kullanma hakkının iptal edilmesi çağrısında da bulunuyor. Bu ise herhangi bir gazetecinin veya haber kuruluşunun yasaları ihlal etmekten ve ulusal güvenliği tehlikeye atmaktan kolayca mahkûm edilebileceği anlamına geliyor.

Önemli emsaller
Bu tartışma, 2003'te yasadışı saydığı için Irak'a yönelik savaşla ilgili bir İngiliz istihbarat belgesini basına sızdıran Katharine Gun davasını hatırlatıyor. Söz konusu belge, Amerikan istihbarat servislerinin İngiliz dinleme servislerine gönderdiği ve Güvenlik Konseyi üye devletlerinin yetkililerini dinlemelerini, Irak'ı işgal etme kararını kabul etmeleri için kendilerine karşı şantaj olarak kullanılabilecek "bir kirli çamaşırlarını bulmalarını" isteyen bir mesajdan ibaretti. Gelgelelim Güvenlik Konseyinden istenen karar çıkmadı ve ABD, İngiltere ve müttefikleri uluslararası hukuka göre yasadışı bir savaşa girdiler. 2004'te Katharine Gun davası görülürken, hükümet savcıları, İşçi Partisi başbakanı Tony Blair hükümetine savaşın yasadışı olduğu konusunda resmi olarak bilgi verilmiş olmasının ifşa olmasından korkarak, sızıntının kamu yararına olmadığını ileri sürmekten son anda geri adım attılar.       Gavin Hood'un yönettiği 2019 yapımı “Resmi Sırlar” filminde hikayesi anlatılan Katherine Gunn da beraat etti.
Bu değişikliklerle birlikte, basının 2009 yılında ifşa ettiği “Milletvekillerinin harcamaları” skandalı gibi hükümet skandallarını ifşa etmesi mümkün olmayacak. Bu skandal ile milletvekillerinin harcamalarla ilgili ihlalleri, kamu fonlarını, vergi ödeyicilerinin milyonlarının kaybolmasına yol açacak biçimde kişisel amaçları için kullandıkları açığa çıkmıştı. Skandal, geniş çaplı istifalara yol açmış, milletvekillerine verilen ikramiye ve ödeneklerin dağıtımına ilişkin kuralların değiştirilmesi, parlamentonun uygulamalarını denetleyecek bağımsız bir organın oluşturulmasıyla sonuçlanmıştı.
Bu değişikliklerin “ulusal güvenliğe zarar” bahanesiyle özgür gazeteciliğin ağzını kapatmak, düşünce özgürlüğünü bastırmak anlama geldiğine dair pek çok örnek var.
Yayıncılar, gazeteciler ve medya çalışanları, hükümetin “kamu yararını” belirleyecek tek taraf olmasına karşı çıkıyorlar çünkü bu, herhangi bir demokratik sistemin temellerini ihlal ediyor. İçişleri Bakanlığı sözcüsü, değişikliklerin basın özgürlüğünü hedef aldığını veya medyanın hükümetin çalışmalarını denetleme rolünü oynamasını engellediğini reddediyor. Ne var ki, yasa uygulamada hükümete özellikle de kendisini zor durumda bırakması ve bir skandalı ortaya çıkarması söz konusu olduğunda, neyin halka açıklanıp neyin açıklanamayacağını belirleme konusunda geniş yetkiler verecek. Ayrıca “kamu yararı” argümanının ortadan kaldırılması durumunda mahkemelerin cezalandırma yetkilerini de genişletecek.
İngiliz İçişleri Bakanlığı'nın bilgi gizliliği kanununa ilişkin incelemesinin kabul veya ret edilmesi süresi 22 Temmuz Perşembe günü sona eriyor. Kabul edilmesi halinde bu tarihten itibaren 2 hafta içinde bir yasa tasarısı olarak parlamentoya sunulacak.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.