Tunus’ta yeni yol haritası nasıl belirlenecek?

Cumhurbaşkanı Said ‘demokratik süreci koruma’ sözü verdi. Nahda Hareketi’nin de yer aldığı bir ulusal diyalog başlatılması bekleniyor.

Cumhurbaşkanı Said, sendika ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşüyor (Tunus Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Said, sendika ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşüyor (Tunus Cumhurbaşkanlığı)
TT

Tunus’ta yeni yol haritası nasıl belirlenecek?

Cumhurbaşkanı Said, sendika ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşüyor (Tunus Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Said, sendika ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşüyor (Tunus Cumhurbaşkanlığı)

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said 25 Temmuz akşamı Anayasanın 80’nci maddesine dayanarak aldığı yürütmeyi feshetme ve yasamayı askıya alma kararını uluslararası topluma karşı savunmak için yeni adımlar atıyor.
Cumhurbaşkanı Said ve Dışişleri Bakanı Osman Cerandi, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken de dahil olmak üzere dünyadaki bazı üst düzey yetkililerle bu çerçevede telefon görüşmeleri yaptılar.
Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ‘çoğulcu demokratik süreci desteklemeye’ devam edeceklerini, istisnai kararların, anayasayı kaldırmak veya ülkeyi militarize etmek için değil, ‘koşullar gereği’ ve ‘düzeltme ve reform amaçlı’ olduğunu vurguladılar.
Şarku’l Avsat’ın Tunus siyaset kulislerinden edindiği bilgilere göre siyasi güçlerin, - Said’in kararlarına ilişkin tutumları ne olursa olsun - ‘bir yol haritasının belirlenmesi’ talepleri artarken, bu yol haritasının nihai hedefi, beklenen eylemlerin düzeyi ve zaman çizelgesi konusunda farklı görüşler var.
Said, avukatlar, hakimler, gazeteciler ve iş insanları dernekleri ile işçi ve köy sendikalarının temsilcileriyle yaptığı bir dizi toplantıda, ‘demokratik sürece’ bağlılığı konusunda güvence verirken meclis çalışmalarının dondurulması, Hişam el-Meşişi hükümetinin görevden almasının yanı sıra yolsuzlukla suçlanan çok sayıda milletvekilini yıllardır aleyhlerinde açılan dosyalar nedeniyle yargıya sevk etme niyetini duyurusunun gerekçelerinin açıkladı.

Ulusal diyalog süreci
Tunus Ulusal Barolar Birliği Başkanı İbrahim Budırbale, Cumhurbaşkanı ile Kartaca Sarayı'nda diğer yetkililerin de yer aldığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Said’in bir sonraki aşamada Nahda Hareketi ve diğer muhalefet partilerin liderleri de dahil olmak üzere tüm siyasi partilerle kimseyi dışlamadan ulusal bir siyasi diyalog başlatmak istemesine övgüde bulundu.
Ulusal diyalogun dışında kalacak olanların yalnızca haklarında ‘yolsuzluk şüpheleri’ olan kişiler olduğunu belirten Budırbale, bu kişilerin aralarında kaçakçılık, vergi kaçakçılığı, rüşvet ve şüphelilerden maddi ve manevi destek almakla suçlananlar da dahil olmak üzere çok sayıda siyasetçi ve mevcut ve eski milletvekilinin yer aldığını söyledi.

25 Temmuz kararları bir darbe mi?
Öte yandan aralarında akademisyen Selsebil el-Kuleybi, hukukçu Selva el-Hamruni ve akademisyen es-Sagir ez-Zekravi’nin yer aldığı Tunus’taki bazı üst düzey anayasa hukuku uzmanları, Cumhurbaşkanı Said'in 25 Temmuz akşamı açıkladığı ve Tunus'taki ve yurtdışındaki bazı siyasi parti liderlerinin ‘anayasaya ve parlamento seçimlerinin sonuçlarına karşı bir darbe’ olarak nitelendirdiği kararlara destek verdi.
Kuleybi, Hamruni, Zekravi ve bazı meslektaşları, kararların, Arap ve Afrika ülkelerinin daha önce tanık olduğu darbelerde olduğu gibi ‘anayasanın iptaline ve iktidarın orduya devredilmesine yol açmadığını’ belirterek ‘darbe’ tanımını reddettiler. Muhalif ekonomist Cemal Uveydidi de ekonomik ve sosyal koşulların ‘feci durumda olması ve ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasi güvenliğini tehdit etmesini’ göz önünde bulundurarak kararlardan duyduğu memnuniyeti ifade etti.

Yeni yol haritası için farklı talepler
Demokratik Akım Partisi lideri ve eski bakan Gazi eş-Şuvaşi gibi Cumhurbaşkanı Said'in kararlarına karşı çıkan veya onları bazı çekincelerle destekleyen politikacı ve ekonomistlerin çoğu, Cumhurbaşkanı’ndan yeni hükümetin kurulması, seçim yasasında değişiklik yapılması ve erken genel seçimleri düzenleme senaryoları, anayasa değişikliği ve parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilmesi konularında referandum düzenlenmesi de dahil olmak üzere devletin bir sonraki aşamada alacağı önlemleri ortaya koyan bir yol haritası açıklamasını istediler.
Bazı sivil toplum kuruluşları da dün yayınladıkları açıklamalarda, Cumhurbaşkanı Said’in söz verdiği “kurtarma planını” uygulamak için bahsettiği bir aylık sürenin sona ermesinden sonra istisnai önlemlerin hukuka aykırı bir şekilde uzatılması senaryosuna karşı uyardılar.
Ancak muhalefet liderleri Ahmed Necib eş-Şabi ve Muhsin Merzuk gibi bazı politikacılar, tüm kesimlere ve hukukçulara verilen güvencelere rağmen, bir ay sonra ülkenin ‘olağanüstü hal ve istisnai kararlar aşamasından’ çıkarılıp çıkarılmayacağını sorguladılar.
Şabi ve Merzuk gibi siyasiler ve hukukçular, “Kays Said’in ‘kurtarma planı’ çerçevesinde ‘Müslüman Kardeşler (İhvan) ile mücadelenin yanı sıra yargı, yönetim, finans ve iş sektörlerindeki yolsuzluk baronlarıyla mücadelenin” uzun bir zamana ihtiyaç duymasından ötürü mevcut “istisnai durumun” bir ay ile sınırlı kalacağının düşünülmemesi çağrısında bulundu.
Feshedilen Meşişi hükümetine sekülarist sert muhalefetiyle tanınan Özgür Anayasa Partisi Genel Başkanı Abir Musa da Cumhurbaşkanı Said’i uygulayacağı siyasi yol haritasını açıklamaya çağırdı.

Said’in hedefi Devrimden sapmayı engelleyip rayına oturtmak
Ancak Cumhurbaşkanı Kays Said, ne 25 Temmuz kararlarına muhalefet eden siyasi partilerle ne de kararlarını memnuniyetle karşılayan ve bir ‘reform için yol haritası’ veya ‘kurtuluş planı’ belirlenmesini talep edenlerle aynı fikirde değil.
Said, Kartaca'daki cumhurbaşkanlığı sarayında halka, muhalefete ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine hitaben yaptığı konuşmada, sadece bir kurtarma planı ile ilgilenmediğini daha ziyade, ‘dünyanın gözlerini kamaştıran Tunus devriminin gidişatını kapsamlı bir şekilde düzeltmek için bir yol haritası’ ile ilgilendiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Said, Nahda Hareketi de dahil olmak üzere bazı partilerin liderlerini isim vermeden bir kez daha ‘ihanet’ ile suçladı ve onları ‘komisyoncular, hainler ve yolsuzluk yapanlar’ olarak nitelendirdi. Said, bu kişileri, ‘gençliğin devrimini çalmak, marjinalleştirilmiş ve işsiz gençlerin sorunlarıyla mücadele etmemek ve Gafsa, el-Kassarin, el-Kaf ve Tatavin gibi yoksul şehirlerin kalkınma projeleri de dahil olmak üzere sosyal, ekonomik ve politik önceliklerini değiştirmekle’ suçladı.

Cumhurbaşkanı’nın öncelikleri ve diğer güçlerin hesapları
Cumhurbaşkanı Said’in yanında iki yıldır yer alan, 217 sandalyeli Meclis’te 15 sandalyesi bulunan  Halk Hareketi Partisi’nin (PM) Genel Sekreteri Züheyr el-Magzavi, Cumhurbaşkanı için önemli olan tek yol haritasının, ‘yolsuzluğu durdurmak, bazı kaçakçılık ve yolsuzluk şüphelilerini yargıya sevk etmek ve siyasi sistemin ülkenin her türlü kalkınma sorununu çözememesi nedeniyle 11 yıl önce patlak veren gençlik devrimini hedeflerine ulaştırmak olduğunu” belirtti.
Cumhurbaşkanı Said'in ‘demokratik süreci savunacağını’ vurguladığını belirten Magzavi, ‘Cumhurbaşkanı’nın Nahda Hareketi ve Tunus’un Kalbi partileri tarafından yönetilen Hişam el-Meşişi hükümeti altındaki yozlaşmış demokrasiyi savunmasına gerek olmadığını’ söyledi.
Cumhurbaşkanı Said’e muhalif olanları ve Nahda Hareketi liderliğini ‘darbeciler’ olarak nitelendiren Magzavi, “Siyasiler olarak kendileriyle aynı fikirde olmayan herkese ihanet etmeye ve onları darbeci olarak tanımlamaya alışığız, ama 2011 yılından bu yana Tunus gençliğinin yaptığı devrime sırt çevirdikleri için gerçek darbeciler onlar” ifadelerini kullandı.



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”