İran Meclisi’nin ‘internete kısıtlama’ kararına kamuoyundan tepki

İran Meclisi dün gerçekleşen oturumda Parlamento Başkanı Yardımcısı Ali Nikzab ile görüşürken (ICANA)
İran Meclisi dün gerçekleşen oturumda Parlamento Başkanı Yardımcısı Ali Nikzab ile görüşürken (ICANA)
TT

İran Meclisi’nin ‘internete kısıtlama’ kararına kamuoyundan tepki

İran Meclisi dün gerçekleşen oturumda Parlamento Başkanı Yardımcısı Ali Nikzab ile görüşürken (ICANA)
İran Meclisi dün gerçekleşen oturumda Parlamento Başkanı Yardımcısı Ali Nikzab ile görüşürken (ICANA)

İran Meclisi, özellikle ülkenin ikinci en büyük popüler iletişim ağı olan Instagram uygulaması dahil sosyal medya ağlarını ve yabancı mesajlaşma programlarını kısıtlamak için pilot bir projenin başlatılmasını onaylarken bu durum yeni hükümetin önümüzdeki hafta göreve başlamasından önce kamuoyunda büyük eleştirilere yol açtı.
İran medyasında yer alan haberlere göre, kapalı gerçekleştirilen oturumda planın121 milletvekili tarafından onaylandığını, 74 milletvekilinin karşı çıktığını ve dokuz milletvekilinin çekimser kaldığını kaydedildi.
Yasa, sosyal ağların kullanımını, mesajlaşmayı ve internet engellemesini atlamak için bazı programların kullanımını suç sayarak para ve hapis cezasına varan cezaların yolunu açıyor. Yasa, İletişim Bakanlığı'nın harici mesajlaşma ve iletişim ağlarının yarısını İran mesajlaşma ağlarına tahsis etmesini gerektiriyor ve yabancı ağların İran'daki faaliyetlerini kaydetmek için bir başvuru sunmasını mecbur kılıyor.
İran anayasasının 85. maddesine göre, deneme süresi sona erdikten sonra planın parlamentoda halk oylamasına ihtiyaç duyulmuyor.
ISNA haber ajansına göre, milletvekillerinden Moinuddin Saeedi açıklamasında, “İran halkı için özür dilerim. Parlamento için iyi bir gün olmadı. Belucistan, Gülistan ve Huzistan’daki su, koronavirüs aşısı gibi aşı sorunlar için gayri resmi oturum düzenleyen meclis, internet kullanıcıları yasasını görüşmek üzere resmi bir oturum düzenledi. Ne yazık ki bazıları bu durum 85. Maddeye bağladı” ifadelerini kullandı.
2009 yılında İran’da Facebook ve Twitter uygulamalarının engellenmesinin ardından 47 milyon İranlının İnstagram hesabı kullandığı tahmin ediliyor. 2019’daki Telegram yasağına rağmen 49 milyon İranlı bu uygulamayı kullanmaya devam ediyor. İran devlet kurumu tarafından yapılan ir kamuoyu yoklamasına göre, 18 yaş üstü İranlıların yüzde 53'ünün Instagram uygulamasını kullandığı ortaya çıktı.
Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Genel Sekreteri Muhsin Rızai Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “İran halkı, toplumun her türlü ekonomik sorun ve talihsizliklerle karşı karşıyayken, internet kullanıcılarının haklarını koruyan bir yasanın neden çıkarılması gerektiğini sorma hakkına sahiptir. Bu tür yasaların uzman incelemesine ihtiyacı var. Yasanın geçmesi yeni hükümet devralınmadan önce büyük bir zorluk olur” ifadelerini kullandı.
Milletvekili Ruhullah Hazretpur yasaya eleştiride bulunarak,  ülkede sayısız sorun olmasına rağmen meclisin böyle bir yasayı onaylamasının İletişim Bakanlığı’nın resmi olarak yasayı uygulayacak altyapısının olmadığını hatırlattı ve bu durumun milyonlarca online işletmenin krizine yol açacağını söyledi. Hazretpur, hiç kimsenin insanların iletişim faaliyetlerini kısıtlayamayacağını belirerek, İran halkını uluslararası arenadan soyutlayamayacağını ifade etti.
Eski Cumhurbaşkanı ve reformist lider Muhammed Hatemi’ye yakın isimlerden olan Muhammed Ali Abhati ise, internete kısıtlama getirilme planının başbakanın hükümeti oldu bittiye getirerek aceleci bir şekilde onayladığını ileri sürdü.
Resmi Tv sunucusu Mir Şerifi ise, İranlılara kararı geri almaya teşvik etmek amacıyla sosyal medyada çok fazla takipçi olmayan milletvekilleri takip etmelerini önerdi.
Reformist gazeteci Abbas Abdi, “Neden seçimlerden önce yasayı onaylamadılar? Neden reddedilmedi? Patronuma baskı yapmak mı istiyorlar” dedi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.