İsveç davası, Reisi'nin ‘kanlı geçmişini’ ifşa ediyor

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
TT

İsveç davası, Reisi'nin ‘kanlı geçmişini’ ifşa ediyor

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)

Bu ayın sonlarında, İsveç yargısı, eski bir İranlı yargı mensubunu 1988'de İranlı genç Bijan Bazergan'ın idamı kapsamında savaş suçları ve cinayet suçuyla yargılamaya başlayacak. Davanın, o yılki toplu infazlar sırasında hangi mahkumun yaşayacağını hangi mahkumun öleceğini belirlemeye yardımcı olan İran'ın yeni cumhurbaşkanı İbrahim Reisi için de bazı olumsuz sonuçlar doğurabilir.
59 yaşındaki sanık Hamid Nuri Salı günü İsveç'te, evrensel yargı ilkesi olarak bilinen, uluslararası hukukta herhangi bir ulusal mahkemenin vahşet suçlarıyla suçlananlar hakkında, suçu nerede işlediklerine bakılmaksızın hüküm vermesine izin veren bir ilke uyarınca suçlamaya tabi tutulacak.
Duruşma, İran’dan yaklaşık 3 bin mil uzakta, Reisi'nin göreve başlamasından bir haftadan kısa bir süre sonra, 10 Ağustos'ta başlıyor.
Önümüzdeki Nisan ayına kadar sürmesi beklenen dava, Reisi’nin geçmişiyle ilgili önemsizleştirmeye ve görmezden gelmeye çalıştığı bir dönemde bulunduğu önemli bir rol hakkında daha fazla ayrıntı ortaya çıkarma riski taşıyor.
60 yaşındaki Reisi, mahkumları sorgulayan ve idamlarını emreden dört kişilik komitenin üyesiydi. Reisi, infazları kolaylaştırmak için bir komite kurulmasını emreden İran rejiminin kurucu lideri “İmam” Humeyni'nin yönetimi altında hareket ettiğini söyledi. Ancak bu komitede Reisi’nin önemli çalışmalar yürüttüğü iddiaları, onun İran hiyerarşisinde yükselmesiyle gölgede kalmıştı. Şöyle ki Reisi cumhurbaşkanı seçildiği Haziran seçimlerinden önce İran yargısının başında bulunuyordu. Uluslararası Af Örgütü (Amnesty), Reisi’nin geçmişiyle ilgili resmi bir soruşturma açılması çağrısında bulundu. Reisi, cumhurbaşkanı olarak yurt dışına seyahat ettiğinde diplomatik dokunulmazlıktan yararlanacak olsa da, İsveç meselesi, dünya ile ilişki kurmaya hazırlanırken en azından kamuoyundaki imajını zedeleyebilir.
Sanık Nuri, yüzlerce mahkumun asılarak ölüme gönderildiği İran'daki Gohardeşt Hapishanesi'nde savcı yardımcısı olarak görev yaptı. 2019 yılında ailesini ziyarete geldiğinde Stockholm havaalanında tutuklanmıştı. Aktivistler onun seyahat planlarını öğrenmiş ve kefaletle serbest bırakılmaması için yetkilileri uyarmıştı. Ardından İsveçli yetkililer bir soruşturma başlatarak kurbanların ailelerinden onlarca kişiyi, hayatta kalan mağdurları ve toplu infazlar hakkında yıllardır bilgi ve belge toplayan İranlı insan hakları aktivistlerini sorguya çektiler. Bu toplu infazlar, İran rejiminin muhaliflerine karşı en acımasız ve anlaşılmaz baskılarından birini temsil ediyor. Uluslararası insan hakları örgütleri, idam kararlarının yargısız infaz ve insanlığa karşı suç teşkil ettiğini iddia ediyor.
O dönemde bir öğrenci olan Bijan Bazergan, Uluslararası Af Örgütü ve diğer insan hakları gruplarının 1988 yazında idam edildiğini söylediği İran'daki silahlı muhalefet ve sol gruplara mensup tahmini 5 bin mahkum arasındaydı. Ailesine göre, hükümet tarafından oluşturulan bir komitenin önüne çağrıldı ve sonra yargılanmadan veya savunma yapılmadan idam edildi. Aile üyeleri, cenazesini, vasiyetini veya defin yerine dair bilgi almadıklarını, bunun yerine geride bıraktığı eşyaları olan bir kol saati, bir gömlek, bir ceket ve ölüm nedeni olarak infaz sebebinin belirtilmediği bir belge aldıklarını söyledi.
İsveç'e göç eden ve Stockholm'de yaşayan bir eczacı olan kurbanın kız kardeşi Leyla Bazergan (51), “Bazı insanlar bize affetmemizi ve unutmamızı söylüyorlar ama biz yapamayız. Gerçeğin ortaya çıkması gerekir. Gerçeğin ortaya çıkması için de suçun sorumlularından hesap sorulması gerekir” dedi.
Reisi'yi iki yıl önce insan hakları ihlalleri nedeniyle yaptırım listesine alan ABD, Reisi’nin bu yıl Eylül ayında New York'ta yapılacak BM Genel Kurul toplantılarına katılmak istemesi durumunda toplantının ev sahibi ülkesi olarak Reisi’ye vize vermek zorunda kalacak. Ancak Cumhuriyetçi altı senatör, ABD Başkanı Joe Biden'den, Reisi ve diğer üst düzey İranlı yetkililerin dünyanın en büyük diplomatik platformu olan bu toplantıya katılmamaları adına onlara vize vermemesini istedi.
Hamid Nuri'ye karşı açılan bu dava, onu, evrensel yargı yetkisi ilkesine başvurulan bir ceza davasında yargılanan ilk İranlı yapıyor. Hukuk uzmanları, daha önce İranlı yetkililerin ve ajanların Almanya, Fransa ve son olarak Belçika'da, bu ülkelerdeki suikastlar ve terörle ilgili planlar nedeniyle mahkum edildiğini, ancak İran'da işlenen suçlar nedeniyle mahkum edilmediğini aktarıyor.
Londra'nın önde gelen insan hakları avukatlarından Şadi el-Sadr, "Duruşma, İran’da ciddi insan hakları ihlalleriyle suçlanan yetkililer için İran'dan başka yerlerdeki dokunulmazlık döngülerini kırmak için kritik öneme sahip" dedi.
İsveç savcısı Kristina Lindhof Karlsson, Nuri'ye yönelik suçlamalar hususunda bir açıklama yaparak, "Bu suçlamalar neticesinde yapılan kapsamlı soruşturma, bu eylemlerin otuz yılı aşkın bir süre önce İsveç toprakları dışında işlenmesine rağmen İsveç’te yasal takibata tabi tutulabileceğini gösteriyor" dedi. Savcılıktan yapılan açıklamada, sanığın toplu infazlara katılmak, mahkumları kasten öldürmek, işkence ve insanlık dışı muameleye maruz bırakmak şüphesiyle yargılandığı belirtildi. İsveçli yetkililer, bu eylemlerin Cenevre Sözleşmelerini ihlal ettiğini ifade ettiler. İnsan hakları aktivistleri, idam edilen mahkumların çoğunun ölüm cezası gerektirmeyen suçlardan dolayı hapis cezası çekerken idam edildiklerini aktardılar.
Hamid Abbasi olarak bilinen Nuri, Gohardeşt Hapishanesi'ndeki savcı yardımcısının sağ koluydu. Kendisi ve onun gibi diğerleri, mahkumların sorgulanmasında, sözde "ölüm komitesi" listesinin hazırlanmasında ve ardından listelenen mahkumların gözleri bağlı olarak karanlık bir koridordaki hücrelerinden içlerinde Reisi’nin de bulunduğu komite üyeleri tarafından sorgulanacakları odaya götürülmesinde aktif rol oynadı. Komisyon, onların siyasi inançlarını ve İran hükümetine bağlılıklarını sorguladı.  Mahkumların yaşayıp yaşamayacağına çoğu zaman orada hızlıca karar verildi.
İsveç davası, belirli bir kişinin yargılanmasından öte bu tür suçların tekrarını önlemeyi umarak İran hükümetinin yargılanması açısından son derece önem arz ediyor. Toplu infazlar Tahran'daki Evin hapishanesinde ve Tahran'ın yaklaşık 20 mil batısındaki Kerec'deki Gohardeşt hapishanesinde gerçekleşti. Gohardeşt'te hükümlüler, genellikle dini törenler ve dualar için kullanılan ve hüseyniye olarak bilinen yakın bir bölgede borulara asıldı. Cesetler de gizli yerlerde toplu mezarlara gömüldü.
Bazergan'ın kız kardeşi de dahil olmak üzere yaklaşık 30 davacının İsveç'teki davada Nuri aleyhine ifade vermesi bekleniyor. Leyla Bazergan, kardeşini her gün düşündüğünü söyledi. Tutuklandığında ağabeyi 23 yaşında kendisi ise 13 yaşındaydı. Beş yıl sonra idam edilinceye kadar yılda bir kez onu ziyaret etmesine izin verildi. Kendisiyle yapılan bir röportajda, ağabeyini, onu koruyan, kollayan, sinemaya, restoranlara götüren, okul ve arkadaşları hakkında tavsiyeler veren bir kimse olarak hatırladığını aktardı.



Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
TT

Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)

Sudanlı üst düzey istihbarat yetkilisi Ahmed Hasan Muhammed, ülkesinin İran’ın Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssü kurma talebini reddettiğini söyledi.

İran’ın bu talebi kabul edilseydi, söz konusu üs, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından birinde deniz trafiğini izlemesine olanak tanıyacaktı.

Şarku’l Avsat’ın Wall Street Journal gazetesinden aktardığına göre Muhammed konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi;

“İran, Sudan ordusuna isyancılara karşı mücadelede kullanılmak üzere silahlı insansız hava araçları (SİHA) sağladı. Tahran, üssü inşa etme izni karşılığında, Sudan’a helikopter taşıyan bir savaş gemisi de dahil olmak üzere gelişmiş silahlar teklif etti. İranlılar üssü istihbarat toplamak için kullanmak istediklerini söyledi. Oraya savaş gemileri de yerleştirmek istediler. Ancak Hartum, İran’ın bu teklifini reddetti.”

Muhammed gazeteye yaptığı açıklamada, “Sudan İran’dan SİHA satın aldı. Çünkü insan kaybını azaltmak ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermek için daha isabetli silahlara ihtiyacımız vardı” diye ekledi.

Kızıldeniz’deki bir deniz üssü, Yemen’deki Husilerin ticari gemilere saldırı başlatmasına yardımcı olurken, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından biri üzerindeki hakimiyetini artırmasına olanak tanıyabilir.

İran destekli Husiler, Kızıldeniz’deki saldırıları Gazze’de savaşan İsrail ve müttefiklerini cezalandırma amacıyla gerçekleştirdiklerini ifade ediyor.

sddeb
Yemen televizyonu tarafından yayınlanan bir görüntüde, Husi saldırısından sonra batan bir İngiliz kargo gemisi görülüyor (EPA)

Sudan’ın, devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir döneminde, İran ve Filistin’deki müttefiki Hamas ile yakın ilişkileri vardı.

Beşir'in 2019 darbesiyle devrilmesinin ardından, ülkenin askeri cuntasının başı olan Orgeneral Abdulfettah el Burhan, uluslararası yaptırımları sona erdirmek amacıyla ABD ile yakınlaşma başlattı.

Ayrıca İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için harekete geçti.

İran’ın deniz üssünü inşa etme talebi, bölge ülkelerinin Sudan’da 10 aydır devam eden iç savaştan faydalanarak, Ortadoğu ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında stratejik bir kavşak noktası olan ülkede yer edinmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Burhan liderliğindeki Sudan ordusu, Nisan ortasından bu yana Orgeneral Muhamed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile savaşıyor.

Çatışma on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca Sudanlının yerinden edilmesine ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birine neden oldu.

Çatışmaları takip eden bölge yetkilileri ve analistlere göre, Sudan’ın İran’dan aldığı SİHA’lar, Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle ordunun uğradığı kayıpların ardından, Burhan’ın bir miktar başarı elde etmesine yardımcı oldu.

Son haftalarda hükümet, Hartum ve Omdurman’daki önemli bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirdi.

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, hem Sudan ordusunu, hem de Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savaş suçu işlemekle suçladı.

Washington ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde cinayet, tecavüz ve etnik temizlik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar işlemekle itham etti.

Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, Sudan ordusunu, sivillerin yerleşimleri havadan hedef almak ve Sudanlı sivilleri çaresizce ihtiyaç duydukları insani yardımdan mahrum bırakmakla eleştirdi.

BM kuruluşları ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Darfur’da etnik amaçlı saldırılar da dahil olmak üzere zulüm yapmakla suçladı.

Çatışmanın tarafları olan Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ABD ve BM’nin suçlamalarını reddetti.

ABD Şubat ayında yaptığı açıklamada, İran’ın Sudan ordusuna silah sevkiyatıyla ilgili endişelerini dile getirdi.

ABD’nin Hartum Büyükelçisi John Godfrey, İran’ın Hartum’a yardım ettiğine ilişkin haberlerin ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi.