Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in kumarı

ÇKP'nin 100’üncü yıl kutlamalarında yoğun parti propagandası vardı. (cfr.org)
ÇKP'nin 100’üncü yıl kutlamalarında yoğun parti propagandası vardı. (cfr.org)
TT

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in kumarı

ÇKP'nin 100’üncü yıl kutlamalarında yoğun parti propagandası vardı. (cfr.org)
ÇKP'nin 100’üncü yıl kutlamalarında yoğun parti propagandası vardı. (cfr.org)

Jude Blanchette
Şi Cinping, bir görev adamı. 2012 yılının sonlarında iktidara geldikten sonra siyasi gücünü hızla pekiştirerek Çin Komünist Partisi’ni (ÇKP), içerisinde yaygın hale gelen yolsuzluktan arındırdı. Düşmanlarını uzaklaştırıp başarılı Çinli teknoloji ve finans şirketlerini boyunduruğu altına alarak iç muhalefeti ezdi. Ayrıca uluslararası arenada güçlü bir Çin etkisi dayattı. Şi, Çin’in ‘temel çıkarlarını’ korumak adı altında başta ABD olmak üzere uzağında bulunanla da komşularıyla da bir savaşa girdi. Selefleri Çin’in uygun fırsatı beklemesine ve hızlı ekonomik büyümeye ve mevcut küresel sisteme taktiksel entegrasyon yoluyla etkisinin sistematik olarak genişletilmesine odaklanmak gerektiğine inanıyor. Devlet Başkanı Şi Cinping’in hızlı davranma isteği yüksek derecede risk taşıyor. Açık bir şekilde görülüyor ki uluslararası düzene meydan okuma konusunda acil bir ihtiyaç hissediyor.
Peki, neden bu kadar acele ediyor? Gözlemcilerin büyük çoğunluğu, taban tabana zıt iki hipotezden biri üzerinde duruyor. İlk hipoteze göre Şi Cinping, dünya düzenini Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) lehine koşullarla yeniden şekillendirmekten daha azını amaçlayan çok çeşitli kamu politikası girişimlerine öncülük ediyor. İkinciye göre ise iktidardaki hakimiyetini sürdürmek için mücadele ederken, çatlamış ve büyük bir kısmı yok olmuş Leninist bir siyasi rejimi endişeyle yönetiyor. Her iki varsayımın da haklı yanları olmakla beraber hiçbiri Cinping’in aceleciliği konusunda tatmin edici bir açıklama sağlamıyor.
Daha doğru açıklama ise Şi’nin hesaplarının beklenti ve korkuları tarafından değil, zaman çizelgesi tarafından belirlendiğidir. Basitçe söylemek gerekirse; Şi Cinping gücünü önemli ölçüde pekiştirdi. Bu güçle de statükoyu istikrarsızlaştırdı. Çünkü Pekin’in birçok önemli teknolojik ve jeopolitik değişimden yararlanabileceği ve aynı zamanda büyük içi zorlukların üstesinden gelmesine yardımcı olacak 10 ila 15 yıllık dar bir pencere görüyor. Şi’ye göre demografik değişimlerin yakınsaması, yapısal ekonomik yavaşlama, dijital teknolojilerdeki hızlı ilerlemeler ve küresel güç dengesinde ABD'den uzaklaşan belirgin bir değişim acil ve cesur yanıtlar gerektiren, ‘bir asırdır görülmeyen derin değişiklikleri’ temsil ediyor.
Şi vizyonunu önümüzdeki 10 ila 15 yıla odaklayarak Çin siyasi sistemine bir kararlılık olgusu getirdi. Bu durum, Çin’in uzun vadeli iç zorlukların üstesinden gelmesini ve yeni bir küresel merkezileşme düzeyine ulaşmasını sağlayabilir. Başarılı olursa Çin kendisini gelişmekte olan çok kutuplu çağın mimarı olarak konumlandıracak. Ayrıca ekonomisi, ortak gelir isimli tuzaktan kurtulacak. İmalat sektörü ve ordunun teknolojik kapasitesi daha gelişmiş ülkelerle rekabet edecek.
Diğer yandan hırs ve bunu uygulama arasında fark var. Şi Cinping, ülkesini tehlikelerle çevrili bir yola soktu. Hatta Çin Devlet Başkanı ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mao Zedong sonrası dönemdeki seleflerinin başarılarını baltalamakla tehdit ediyor. Çin Komünist Partisi’nin ekonomiyi yönlendirmesi gerektiğine olan inancı ve Pekin'in özel sektörü dizginleme ihtiyacı, ülkenin gelecekteki ekonomik büyümesini kısıtlayacak. Parti kadrolarının ideolojik inanca bağlı kalmalarını ve kendisine kişisel bağlılık göstermelerini talep etmesi, rejimin esnekliğini ve etkinliğini zayıflatıyor. Genişletilmiş bir ulusal güvenlik kavramına odaklanması, ülkeyi iç endişe ve şüphe durumuna götürecek ve ‘kurt savaşçı milliyetçiliği’ daha da agresif ve izole bir Çin'e yol açacaktır. Son olarak, Şi’nin Çin siyasi sistemi içindeki karar alma rolünü giderek daha fazla tekelleştirmesi, politika alternatiflerini ve rotayı düzeltme girişimlerini boşa çıkaracak. Nitekim devlet başkanlığı dönemine getirilen kısıtlamaların kaldırılması ve süresiz olarak iktidara devam etme olasılığı ile bu sorun daha da kötüleşti.
Şi ayrıca ülkenin eski imparatorlarının yaptığı gibi Çin'in geleceğini şekillendirebileceğine inanıyor. Ancak küstahlığı güvenle karıştırıyor ve kimse ona aksini söylemeye cesaret edemiyor. Güçlü, kararlı bir liderin rahatsız edici gerçekleri duyamayacağı bir ortam, Çin'in yakın tarihinin çok iyi gösterdiği gibi bir felaket alametidir.

İşlerinde aceleci bir adam
Geriye dönüp bakıldığında Şi Cinping’in odaklandığı kısıtlı zaman çizelgesinin, görev süresinin başlamasıyla birlikte ortaya çıktığı açıkça görülüyor. Çin, selefi Hu Cintao’nun yavaşlık ve sessizliğine alışık. Birçok kişi Şi’nin ekonomik reforma daha fazla odaklanarak aynı şeyi yapmasının bekliyordu. Bununla birlikte Şi, 2012 yılında iktidara geldikten sonraki aylarda iç siyasi ve ekonomik sahneleri yeniden düzenlemeye başladı. Başlangıç noktası, ÇKP’nin içini tepeden tırnağa temizlemek oldu. Parti, iç fırtınalara dayanma yeteneğini daha önce defalarca kanıtladı. Ancak rejim içindeki baskı artıyor ve yolsuzluk yaygınlaşıyordu. Bu, halkın hoşnutsuzluğuna ve örgütsel disiplinin bozulmasına yol açtı. Parti safları hızla kalkındı. Ancak gittikçe artan bir şekilde Şi’nin etrafı, ÇKP’nin benzersiz ve özel olduğu konusundaki inancını paylaşmayan kişilerle doldu. Atalet ve kargaşa devlete ait işletmeleri, özel şirketleri ve sivil toplum kuruluşlarını ve partiyi sardı. Üst düzey karar alma organı parçalanmış ve koordinasyonsuz bir hale geldi. Bu nedenle partinin propaganda aygıtı, mesajlarını teknolojik konularda gittikçe daha karamsar bir hale gelen kabiliyetli vatandaşlara ulaştırmak için mücadele verdi.
Şi Cinping, tüm bu sorunlara aynı anda göğüs gerdi. Sadece 2013 yılında bile kapsamlı bir yolsuzlukla mücadele kampanyası başlattı. Kitle Çizgisi adı verilen bu kampanya kamuoyunda siyasi çoğulculuğu ve liberal ideolojileri ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Ayrıca parti üyeliği konusundaki artışı kısıtlayan yeni yönergeler yayınladı. Potansiyel parti üyeleri için yeni ideolojik koşullar ekledi. Şi’ye göre eğer gerçek inananlardan oluşmuyorsa parti üyelerinin çokluğunun bir önemi yoktu. Sovyet Komünist Partisi 1990’lı yılların başında, Sovyetler Birliği neredeyse çöktüğünde Çin Komünist Partisi’ne oranla daha fazla üyeye sahipti. Fakat hiçbirinin gerçekten ayağa kalkıp direnmeye cesareti yoktu.

Şi Cinping bir görev adamı
Şİ Cinping’in gündemindeki bir sonraki adımın, Çin'in çıkarlarını dünya sahnesinde savunma ihtiyacını vurgulamak olduğu görülüyor. Şi, Güney Çin Denizi'ndeki toprakları ele geçirmek ve bir hava savunma tanımlama bölgesi kurmak için hızla çalışmalara başladı. Oraya kim girecek olursa kendisini Doğu Çin Denizi'nde bulunan tartışmalı bölgeler üzerindeki Çin hava savunma sistemine tanıtması gerekecek. Yeni Kalkınma Bankası'nın (bazen BRICS Bankası olarak da adlandırılır) kurulmasına yardımcı oldu. Bir Kuşak ve Bir Yol Girişimi (BRI) olarak bilinen devasa uluslararası altyapı projesini açıkladı. Asya’ya ait Altyapı Yatırım Bankası'nın kurulmasını önerdi.
Birinci görev döneminin geri kalanında da mevcut durumu sürdürmeye devam etti. İkinci döneminin sonuna yaklaşırken herhangi bir geri adım atma belirtisi de göstermedi. Gerçek siyasi rakiplere sahip olmaması nedeni ile gücünü kesintisiz olarak pekiştirmeye devam etti. Devlet Başkanlığı süresinin sınırlarını kaldırdı. Müttefikleri ve destekçilerini önemli pozisyonlara atadı. Ayrıca yazışmalarını ve konuşmalarını incelemek için yeni araştırma merkezleri tahsis etti. Parti yetkilileri, onun bilgeliğine ve erdemine açık bir şekilde övgülerde bulunuyorlar. Parti düzenlemeleri ve hükümet planlama belgeleri giderek artan bir şekilde Şi Cinping’in düşüncelerine dayandığını ortaya koyuyor. Bunun yanı sıra ÇKP’nin egemenliği Çin toplumunun ve ekonomik yaşamının büyük bir bölümüne etki ediyor. Hatta güçlü iş ve teknoloji devlerini partiye yeterince bağlı olmamaları nedeni ile af dilemeye zorladı. Diğer yandan aşırı güç, ekonomik baskı kullanımı, ayrıca uluslararası ve çok taraflı kuruluşlara derin entegrasyon yoluyla Çin'in uluslararası arenada etki alanını genişletmeye devam etti.
Başlangıçta ben de dahil olmak üzere çok sayıda yabancı gözlemci, partinin koronavirüs (Kovid-19) salgınını kontrol altına alamamasının Çin rejimindeki kusurları ortaya çıkardığını düşündü. Fakat 2020 yılının yazına gelindiğinde Şi Cinping, salgının yerel boyutta yayılmasını hakimiyet altına alma konusunda merkezi kontrolün başarısını vurgulayabildi. Şimdi ise Pekin’in virüsle mücadele konusundaki kararlı yaklaşımı, Şi’nin siyasi otoritesini baltalama aracından çok ulusal bir gurur kaynağı haline geldi.

Eşsiz bir an
Şi Cinping’in hızlı temposu jeopolitik, demografik, ekonomik, çevresel ve teknolojik değişkenlerin bir kombinasyonunun sonucudur. Bu değişkenler büyük riskler taşır. Ancak henüz varoluşsal bir tehlike oluşturma noktasına gelmedi. Bu nedenle Pekin, ölümcül hale gelmeden önce bununla başa çıkma ve devasa potansiyel faydalarından yararlanma şansına sahip.
İlk önemli değişiklik, Pekin’in Batı’nın gücünün ve etkisinin hızlı bir düşüş dönemine girdiği yönündeki değerlendirmesidir. Bunun sonucunda Çin’in sevdiği şeylerle daha uyumlu hale getirebileceği yeni bir çok kutupluluk dönemi başladı. Bu görüş, Afganistan ve Irak'taki Amerikan savaşlarının bir bataklığa dönüşmesiyle sağlamlaştı. Çin yönetiminin, ABD'nin küresel düzeydeki prestijinin ölümünün bir işareti olarak gördüğü 2008 mali krizinin ardından da iyice yerleşti.
İngilizlerin 2016 yılında düzenlediği Avrupa Birliği’inden (AB) ayrılma (Brexit) oylaması ve Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi; ABD’nin ve genel olarak Batı’nın bir geri çekilme hali içinde olduğu yönündeki hakim görüşü güçlendirdi. Bu, Çin'in stratejik sabrı seçebileceğini ve Amerikan gücünün azalmasına izin verebileceğini gösterebilir. Diğer yandan Başkan Joe Biden yönetiminin gelişiyle ABD liderliğinin yenilenmesi olasılığı ve 2035'te 82 yaşına girecek olan Şi'nin olası ölümüyle ilgili endişeler söz konusu. Bu, Pekin'in, Batı'nın içinde bulunduğu gerileme aşamasının ne kadar süreceğini bekleyip görmek istemediği anlamına geliyor.
Şi'nin karşı karşıya olduğu ikinci önemli baskı, göreve geldiğinde Çin'in demografik ve ekonomik beklentilerinin bozulmasıdır. Çin nüfusu aynı anda hem yaşlanıyor hem de azalıyordu. Ülke, yakın bir zamanda emekli sayısında büyük bir artışla karşı karşıya kaldı. Bu, ülkenin nispeten zayıf olan sağlık ve emeklilik sistemlerine aşırı yük bindirecektir. Çin Sosyal Bilimler Akademisi, ülke nüfusunun 2029 yılında zirve noktasına ulaşacağı tahmininde bulundu. Ancak The Lancet Dergisi’nde yakın zamanda yayımlanan bir araştırma, Çin nüfusunun bu yüzyılın sonuna kadar yaklaşık yüzde 50 oranında azalacağını öngördü. Pekin, katı bir şekilde uyguladığı tek çocuk politikasını 2016 yılında sonlandırmasına rağmen (nüfusu aile başına bir çocukla yetinmeye zorlamıştı) ülke halen doğum oranında düşüş kaydediyor. Bu oran, son 12 ayda yüzde 15’e ulaştı. Bu arada hükümet, 2033 yılına kadar nüfusun yaklaşık üçte birinin 60 yaşın üzerinde olacağını öngörüyor.
Ayrıca bu tablo, küçülen işgücü ve 2005'ten bu yana ortalama yüzde 10 artan ücretler ile daha da kötüleşiyor. Daha yüksek ücretler işçiler için faydalı olsa da küresel üreticilerin faaliyetlerini Çin'de giderek artan sayıda vasıfsız işçiyi geride bırakarak, düşük maliyetli ülkelere taşımasına neden oluyor. Bu durum da işsizlerin veya düşük maaşlı işçilerin sayısının artmasına yol açıyor. Çin iş gücünün en fazla yüzde 12,5’i üniversite mezunu. ABD’de ise bu oran yüzde 24’e ulaşıyor. Ülkenin, gelecekte işgücünün büyük kısmını yüksek vasıflı işler için rekabet edebilecek bir konuma yükseltmesi çok zor olacak.
Çin ekonomisindeki yavaşlama, bu endişe verici demografik tabloyla doğrudan ilişkilidir. 2007'de yüzde 14 olan yıllık GSYİH büyümesinin yaklaşık yüzde 5’e düşmesiyle birlikte uzun süredir ele almaktan kaçındığı birçok sorun, şimdi Pekin’i dikkat ve çabasını ekonomik ve siyasi sıkıntılara odaklamaya zorluyor. Söz konusu sorunlar, borç yükü altındaki çok sayıda şirketin tasfiyesinden başlayarak şirketler ve bireylerin devletin vergi kasalarına daha fazla para aktarmalarını talep etmeye kadar uzanıyor. Düşük üretkenlik, Çin'in büyüme sorunlarının merkezinde yer alıyor. Mao sonrası reform döneminin ilk birkaç on yılı boyunca verimlilik kazanımlarına ulaşmak nispeten kolay görünüyordu. Planlı ekonomi piyasa güçleri lehine dağılırken çok sayıda vatandaş, daha yüksek ücretli işler vaadi ile gönüllü olarak kırsal kesimden kentsel ve kıyı bölgelere göç etti. Daha sonra yabancı şirketlerin ülkeye yatırım, teknoloji ve bilgi getirmesiyle endüstriyel verimlilik artmaya devam etti. Son olarak altyapıya, özellikle karayollarına ve demiryollarına yapılan büyük harcamalar, ulaşımı ve dolayısıyla üretkenliği artırdı. Bütün bunlar tarıma dayalı ve zayıf ülke ekonomisinin, daha gelişmiş ekonomileri hızla yakalamasına yardımcı oldu.
Diğer yandan, Şi'nin hükümetin dizginlerini ele geçirmesiyle birlikte politikacılar tıpkı 2008 küresel mali krizinde olduğu gibi yüksek borçlanma olmaksızın büyüme ivmesini sürdürmenin giderek daha zorlaştığı bir durumla karşılaştılar. Dahası ülke zaten ulaşım altyapısına doymuştu. Bu nedenle bir mil karayolu veya yüksek hızlı demiryolu eklemek, büyümeye fazla bir şey katmayacaktı. Neredeyse tüm güçlü işçiler zaten kırsal kesimden kentsel alanlara taşınmış olduğundan emeğin yeniden konumlandırılması da üretkenlikteki düşüşü durduramazdı. Son olarak, Çin'in önceki büyüme modelinin sosyal ve çevresel maliyetleri, şaşırtıcı hava kirliliği, çevresel yıkım ve Çin vatandaşları arasında şiddetli bir öfkeye yol açtığı için hem sürdürülemez hem de istikrarsız hale gelmişti.
Şi’nin iktidarındaki en fazla sonuç alınan değişimler, yapay zekâ, robotik ve biyomedikal mühendislik ve benzeri yeni teknolojilerdeki ilerlemelerdir. Şi, bu yeni aletlerin ‘hâkim tepelerini’ ele geçirmenin Çin’in ekonomisinde, askeri gücü ve jeopolitik kaderinde kritik bir rol oynayacağını düşünüyor. Ülkeyi ileri teknoloji üretim santrali hâline getirmek için ÇKP’de seferberlik ilan etti. Bu program, yarı iletkenlerden bataryalara kadar millî güvenlikte kritik kabul edilen alanlarda ülkenin Ar-Ge üretim kapasitesini geliştirmek için büyük meblağları harcamayı da kapsıyor. Şi Cinping’in 2014’te dediği gibi; ilk davranma üstünlüğü “bilim ve teknoloji inovasyonu öküzünün burnunu tutanın olacaktır.”
Şi ayrıca yeni teknolojilerin, ülkenin karşı karşıya olduğu iç zorlukların neredeyse tamamının üstesinden gelme veya en azından hafifletilmesi konusunda ÇKP’ye yardımcı olacağını umut ediyor. Küçülen bir iş gücünün olumsuz etkilerinin, endüstriye doğru güçlü bir baskıyla hafifletilebileceğine ve geleneksel endüstrilerdeki iş kayıplarının daha yeni, yüksek teknoloji sektörlerindeki fırsatlarla dengelenebileceğine inanıyor. Bu bağlamda Şi, 2014'te yaptığı açıklamada “Uluslararası arenada direnme ve 'orta gelir tuzağını' atlatabilme yeteneğimizin büyük ölçüde bilim ve teknolojide yenilik yapma yeteneğimizi geliştirmemize bağlı” ifadelerini kullanmıştı.
Yeni teknolojiler başka amaçlara da hizmet eder. Yüz tanıma araçları ve yapay zeka, Çin'in iç güvenlik organlarına vatandaşları denetlemek ve muhalefeti bastırma konusunda yeni imkanlar sunuyor. Partinin ‘askeri-sivil entegrasyon’ stratejisi bu yeni teknolojileri, Çin ordusunun savaş yeteneklerini önemli ölçüde desteklemek için kullanmaya çalışıyor. Yeşil teknolojideki ilerlemeler aynı zamanda hem ekonomik büyüme hem de kirliliğin azaltılması için potansiyel sunuyor. Bunlar da Pekin'in genel olarak uyumsuz olduğunu düşündüğü iki hedef olarak ön plana çıkıyor.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping dünyaya karşı açıklık imajını korurken içeride ise gücü elinde toplamaya çalışıyor. (HRW)
Çİn siyaseti ve Paranoya

Genel çerçevede bu değişim ve gelişmeler, 2012 yılında kimin iktidara geldiğine bakılmaksızın gerçekleşecekti. Belki de başka bir lider de benzer şekilde cesur bir gündem üstlenirdi. Yine de çağdaş Çin siyasi figürleri arasında Şi, bürokratik iç çatışmalar konusunda rakipsiz bir beceri sergiledi. Şi Cinping açıkça ÇKP'nin kaderinin bağlı olduğu tarihi öneme sahip bir figür olduğuna inanıyor.
Şi, önemli bir değişimi ilerletmek için ÇKP’nin gücünde ve otoritesinde büyük bir artışla desteklenen yeni bir siyasi düzenin inşasını denetledi. Ancak belki de Şi'nin en önemli mirası, parti gücünün bu yükselişinin ötesinde ulusal güvenliği kapsamlı bir şekilde yeniden tanımlaması olacak. ‘Kapsamlı bir ulusal güvenlik konsepti’ savunuculuğu 2014 yılının başlarında ortaya çıktı. O yılın nisan ayında yaptığı konuşmada Çin’in tarihindeki en karmaşık iç ve dış faktörlerle karşı karşıya olduğunu duyurdu. Bu açıkça abartı olsa da – Kore’de ABD ile yapılan savaş ve 1950’lerin sonunda ülke genelinde yaşanan kıtlık daha karmaşıktı- Şi’nin siyasi sisteme mesajı Parti’nin yeni bir risk ve belirsizlik çağı ile karşı karşıya olduğudur.
Diğer yandan ÇKP’den ayrılmalar, darbe denemeleri ve dış güçler tarafından zayıflatılmaya çalışılması konularındaki deneyimleri, onu Mao döneminde doruk noktasına ulaşan şiddetli paranoyaya karşı savunmasız hale getiriyor. Ve şimdi Şi bu paranoyayı kurumsallaştırma riskiyle karşı karşıya. İç ve dış güvenliği birbirine karıştırılmasının sonuçlarından biri de tehdidin abartılmasına neden olmaktadır. Şu an parti kadroları risklerin ve suçların düşük olduğu alanlarda çalışmakta, terörizm, ‘renkli devrimler’ ve ‘Hıristiyan nüfuzu’ uyarıları yapmaktadırlar.
Sincan'da, tüm bölgeyi distopik bir yüksek teknoloji hapishanesine çevirmeyi haklı çıkarmak için ayrılıkçılık korkusu kullanıldı. Şi, Hong Kong'da yerel yasaları görmezden gelebilecek ve Pekin'in demir yumruklu yönetimine yönelik algılanan tehditleri ortadan kaldırırken tam bir gizlilik içinde çalışabilecek bir "ulusal güvenlik" bürokrasisi kurdu. Şi Cinping her iki bölgede de partinin temel çıkarlarının tehlikede olduğunu hissettiğinde, uluslararası öfkeye direnmeye istekli olduğunu gösterdi. Ülke içinde Çin’i düşmanlar tarafından kuşatılmış olarak tasvir ederek milliyetçi duyguları harekete geçiriyor. Bunu yaparken de geçmişe yönelik oldukça çarpıtılmış duygusal bakış açısını kullanıyor. Şi ayrıca Çin’in İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlara, Kore Savaşı’nda ise ABD’ye karşı elde ettiği zaferlerle övünüyor. Şi Cinping Çin’in ‘düşman yabancı güçlerin’ neden olduğu bir tehlike dönemine girdiği konusunda uyarıda bulunarak vatandaşlarını gelecekte daha zor koşullarla karşı karşıya kalma ve ÇKP’yi istikrarın garantörü olarak görme fikrine adapte etmeye çalışıyor.
Diğer yandan Pekin, ABD’nin küresel meselelerden geri çekilmesiyle ortaya çıkan fırsattan yararlanmak amacı ile birden fazla dış politika cephesinde güçlü adımlar attı. Bunlar arasında Güney Çin Denizi’ndeki bölgesel çıkarlarını savunmak için ticari balıkçı tekneleri kullanmak ve Cibuti’de Çin’in ilk denizaşırı askeri üssünü kurmak gibi ‘gri bölge’ taktiklerinin kullanımı da yer alıyor. Ayrıca Çin’in geniş iç pazarı, Şi’nin kendisine siyasi ve diplomatik olarak itaat etmeyen ülkeleri tehdit etmesine olanak sağladı. Pekin’in Kanberra’nın koronavirüs (Kovid-19) salgınına neden olan virüsün kökenlerine ilişkin bağımsız bir soruşturma çağrısına yanıt olarak Avustralya’ya yönelik yürüttüğü uygulama ve son ekonomik baskı kampanyası bunu kanıtlıyor. Benzer bir şekilde Şi, Çinli diplomatlardan oluşan ‘kurt savaşçılarını’ Çin’i eleştiren ve düşmanlık eden ülkeleri sindirmeye ve taciz etmeye teşvik etti. Pekin bu yılın başlarında Sincan'ı inceleyen İngiliz antropolog ve siyaset bilimci Jo Smith Finley ve bir Alman düşünce kuruluşu olan, ayrıca ÇKP’nin çalışmalarının ‘Çin'in egemenliğine ve çıkarlarına ciddi şekilde zarar verdiğini’ iddia ettiği Mercator Çin Araştırmaları Enstitüsü'ne yaptırım uygulamıştı.
Mao Zedong ve Deng Şiaoping (Mao Zedong sonrası, Çin'in 1970'lerdeki ekonomik açılım politikasıyla anılır) uluslararası arenada Çin'in çıkarlarını savunmada stratejik sabır gösterdiler. Nitekim Mao, ABD Başkanı Richard Nixon'a Çin'in Tayvan'ı geri almak için 100 yıl bekleyebileceğini söylemişti. Deng de vaadi gereğince Hong Kong’un iadesi konusunda müzakerelerde bulundu. Ardından Şi, bölgeye 50 yıl boyunca özerklik verdi. Her iki lider de Çin'in göreceli kırılganlığına ve dikkatli, incelikli devlet adamlığının önemine dair derin bir anlayışa sahipti. Ancak Başkan Şi, onların ayıklığı ve uzun vadeli çözümler konusundaki güvenine sahip değil.
Bu durum, Şi Cinping’in Halk Kurtuluş Ordusu'nun kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2027 yılına kadar Tayvan'ı zorla ele geçirmek için son derece tehlikeli bir manevraya girişeceği yönündeki korkuları artırdı. Bununla birlikte Çin kıyılarının yaklaşık 110 mil açığında ABD ile askeri bir çatışmaya girmesi pek de olası görünmüyor. Halk Kurtuluş Ordusu'nun Tayvan'ın savunması ve ayrıca olası ABD müdahalesinin üstesinden gelmede başarılı olduğunu varsayarak Şi, belirsiz bir direniş karşısında askeri bir işgal yürütmek zorunda kalacak. Tayvan'ı ele geçirme girişimi, Şi'nin neredeyse tüm diğer küresel ve yerel emellerini baltalayacaktır. Şimdilik daha uç senaryolar olası değil. Ancak Şi, Çin'in kendi bölgesinde gücünü sergilemeye ve çıkarlarının peşinden dışarıya doğru ilerlemeye devam edecek. Görev süresi boyunca birçok sorununun nihai bir çözüme kavuştuğunu görmek istiyor gibi görünüyor.

Sistem adamı
Şi'nin Çin'in gidişatını doğru bir şekilde belirleyebileceğine olan inancı akla ekonomist Adam Smith'in 'sistem adamı' tanımını getiriyor. Bu tanıma göre söz konusu lider, 'kendi ideal hükümet planının sözde güzelliğine o kadar aşıktır ki onun herhangi bir kısmından en ufak bir sapmaya tahammül edemez.'  Şi, kısa vadeli hedeflerini gerçekleştirmek için piyasanın 'görünmez eli olma' fikrinden vazgeçti. Bu, piyasa güçlerinin birbirleriyle etkileştiği ve otomatik olarak dengeye yol açtığı fikriydi. Önceden belirlenmiş hedeflere ulaşmak amacıyla hükümet aktörlerine dayanan bir ekonomik sistem formüle etti.

Şi Cinping, 2018 yılının kasım ayında Papua Yeni Gine’yi ziyaret etti. (Reuters)
Bu tabloyla devam edersek; Şi'nin sanayi politikasına güvenmesi, bu dönüşüm için çok önemliydi. Bu politika, selefi Hu Cintao'nun görev süresinin sonuna doğru, Pekin teknolojik inovasyona kendi yaklaşımını şekillendirmeye başladığında ilginin azaldığı bir ekonomik devlet idaresi aracıdır. 2015 yılı, sanayi politikasında yalnızca teknoloji sektörünün veya belirli bir endüstrinin ilerlemesiyle sınırlı olmayan devasa programların benimsenmesiyle önemli bir dönüm noktası oldu. Hatta tüm ekonomik yapı yeniden şekillendirildi. Bu, birçok önemli sektörde üretim kapasitesini yükseltmeyi amaçlayan 'Made in China 2025' planını, bilgi teknolojisini geleneksel endüstrilere entegre etmeyi amaçlayan bir planı temsil eden 'Internet Plus' stratejisini ve Çin'in yabancı teknoloji girdilerine bağımlılığını azaltmak için iddialı bir gündemin ana hatlarını çizen 14'üncü Beş Yıllık Planı içeriyordu.
Pekin bu politikalar aracılığıyla stratejik öneme sahip olduğunu düşündüğü şirketlere, teknolojilere ve sektörlere onlarca trilyon yuan kanalize ediyor. Bunu da doğrudan sübvansiyonlar, vergi indirimleri ve yanlış bir şekilde pazar odaklı gibi görünen ancak aslında risk sermayeli devlete ait şirketlere benzeyen 'hükümet rehberlik fonları' aracılığıyla yapıyor. Pekin'in bu alandaki sicili halen kesinlikle çok karışık. Birçok durumda yapılan büyük yatırımlar çok az getiri sağladı. Ancak ekonomist Barry Naughton, “Çin sanayi politikaları o kadar büyük ve o kadar yeni ki henüz onları değerlendirecek durumda değiliz. Başarılı olabilirler ancak felakete dönüşmeleri de mümkündür” uyarısında bulunmuştu.
Şi’nin birkaç yıl önce gözlemcilerin siyasi ve sosyal değişimin potansiyel ajanları olarak gördüğü bir dizi teknoloji ve finans devi de dahil olmak üzere Çinli özel sektör şirketlerine yaklaşımı bu sanayi politikasıyla bağlantılı. Teknolojik yenilik, Ant Group ve Tencent gibi firmalara önemli yeni veri akışlarının ve finansal teknolojinin kontrolünü sağlıyor. Şi Cinping’in bunun kabul edilemez bir tehdit oluşturduğunun farkında olduğu açık. Çin Komünist Partisi’nin, kurucusu Jack Ma ve birçok kişi tarafından yapılan partiyi eleştiren yorumların ardından Ant Group'un ilk halka arzını engellemeye başvurması da bunun bir göstergesi oldu.
Bir başka açıdan bakacak olursak Başkan Şi, ÇKP'nin çıkarlarını korumak ve iş dünyasının seçkinlerine, partinin öncelikli olduğuna dair bir sinyal göndermek için Çin'in uluslararası mali konumundan vazgeçmeye hazır görünüyor. Ancak bu bir Davud ve Golyat hikayesi değil. Özel Çinli şirketler arasındaki isim ve siyasi sistem açısından yakın ve kalıcı bağlar göz önüne alındığında bu daha çok bir aile kavgasına benziyor. Gerçekten de Çin'in en başarılı girişimcilerinin neredeyse tamamı ÇKP üyesidir ve birçok şirket için başarı, yabancı rekabetten korunma da dahil olmak üzere parti tarafından sağlanan iyiliklere bağlıdır. Önceki Çinli liderler özel sektöre geniş özgürlük tanırken Şi bu ise katı sınırlar koydu. Bu da ülkenin yenilik yeteneğini daha da kısıtladı. Pekin'in politikacıları ve hükümet yatırımcıları ne kadar sofistike olursa olsun canlı bir özel sektör olmadan sürdürülebilir inovasyon ve üretim kazanımları yaratılamaz.

Büyük strateji mi yoksa büyük trajedi mi?
Şi, geçici avantajlardan yararlanmak ve iç zorluklarla mücadele etmek için kendini 15 yıllık bir yarış mücadelesi ile karşı karşıya getirdi. Ayrıca şu an rakipsiz bir şekilde yönettiği rejimin muazzam yeteneklere sahip olmasını sağladı. Başkan Şi’nin dar zaman çizelgesi hızla ilerlerken Pekin'in politika gündemini, risk toleransını ve uzlaşmaya istekliliğini tanımlayacak bir aciliyet duygusunu zorunlu kılıyor. Bu, Çin'in davranışını şekillendirmeyi ümit eden veya ‘kurt savaşçısı’ tavrının doğal olarak geri çekileceğini ümit eden ülkelere sunulan seçenekleri daraltacaktır.
ABD, Amerikan toplumunun direncini güçlendirerek ve Amerikan hükümetinin verimliliğini artırarak Pekin'in demokrasisinin zayıfladığı ve Washington'ın yıldızının söndüğü iddiasını çürütebilir. ABD ve müttefikleri, inovasyona ve insan sermayesine yatırım yaparsa, Şi'nin gelişmekte olan ve önemli teknolojilerde ilk hamle avantajını elde etme çabalarını önleyebilirler. Aynı şekilde küresel düzeni şekillendirmede daha aktif ve ileriye dönük bir ABD rolü, Pekin'in liberal olmayan fikirleri ve Çin sınırlarının ötesine yayma yeteneğini sınırlayacaktır.
Şi, farkında olmadan ülkenin birçok güçlü yönünün kendisinin rejime soktuğu hastalıkların ne ölçüde üstesinden geleceğini belirleyecek bir yarışta Çin’i kendisiyle karşı karşıya getirdi. İktidara geldiğinde ÇKP, gücün düzenli ve barışçıl geçişi için oldukça öngörülebilir bir süreç oluşturmuştu. Önümüzdeki sonbaharda partinin 20’inci kongresi yapılacak. Başkan Şi ile benzer bir süre boyunca görev yapan liderler genelde böyle bir kongrede görevden ayrılırlar. Bununla birlikte Şi’nin görevi bırakması beklenmiyor. Aslında bu yalnızca ÇKP için değil tüm ülke açısından oldukça riskli bir senaryo. Görünürde bir halefi bulunmayan Şi’nin önümüzdeki 10 yıl içinde ölmesi durumunda ülke kaosa sürüklenebilir.
Şi, sağlık durumu iyi olsa ve iktidarda kalsa bile görev süresi uzadıkça ÇKP, Mao döneminde olduğu gibi, bir kişilik kültüne benzeyecektir. Bu eğilimin işaretleri şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Çin'in siyasi sınıfı arasında dalkavukluk gözle görülür bir şekilde yaygınlaştı. ‘Şi Cinping Düşüncesi’nin büyüklüğüne övgüler, yabancılara sadece ilginç ve hatta komik gelebilir. Ancak parti içindeki karar verme ve bilgi akışının kalitesi üzerinde gerçekten zararlı bir etkiye sahip.
Partiyi ve ülkeyi kurtarma misyonuna sahip bir lider olan Şi'nin her ikisini de tehlikeye atması ironik ve trajik olurdu. Çin Devlet Başkanı’nın mevcut rotası, ülkenin son kırk yılda kaydettiği büyük ilerlemeyi baltalamakla tehdit ediyor. Sonuç olarak Şi, önümüzdeki on yılın Çin'in uzun vadeli başarısını belirleyeceği konusunda haklı olabilir. Fakat Şi’nin muhtemelen anlamadığı şey, bu başarıya en büyük engelin yine kendisinin olabileceğidir.

*Independent Arabia’da yer alan bu makale Şarku’l Avsat tarafından çevrilmiştir.

 


BM'nin ‘kıtlık’ ilan etme kriterleri neler?

Gazze nüfusunun yarısı şu anda ‘felaket’ düzeyinde bir gıda sıkıntısı içinde yaşıyor. (Reuters)
Gazze nüfusunun yarısı şu anda ‘felaket’ düzeyinde bir gıda sıkıntısı içinde yaşıyor. (Reuters)
TT

BM'nin ‘kıtlık’ ilan etme kriterleri neler?

Gazze nüfusunun yarısı şu anda ‘felaket’ düzeyinde bir gıda sıkıntısı içinde yaşıyor. (Reuters)
Gazze nüfusunun yarısı şu anda ‘felaket’ düzeyinde bir gıda sıkıntısı içinde yaşıyor. (Reuters)

Acil önlemler alınmadığı takdirde mayıs ayı sonuna kadar Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kıtlık yaşanacağı uyarısında bulunan Birleşmiş Milletler (BM), belirli bir bölgede kıtlık ilan etmek için katı kriterler kullanıyor.

Şarku'l Avsat'ın Fransız Haber Ajansı AFP'den aktardığı habere göre BM, Roma merkezli iki uzman kuruluşu olan Dünya Gıda Programı (WFP) ve Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırma Sistemi olarak bilinen teknik bir organı kullanmasına güveniyor.

Bu sistem gıda güvensizliğinin ciddiyetini, uluslararası bilimsel standartlara dayalı bir ölçekte analiz edip sınıflandırıyor. Sistemin son raporu Gazze nüfusunun yarısının, yani 1,1 milyon kişinin şu anda ‘felaket’ düzeyinde bir gıda sıkıntısı içinde yaşadığını gösteriyor.

WFP tarafından dün (pazartesi) yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kıtlığın ‘eli kulağında’ olduğu belirtildi. Açıklamada ayrıca, “Bu, Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırma Sistemi tarafından kaydedilen en yüksek gıda felaketiyle karşı karşıya olan insan sayısıdır” ifadesi yer aldı.

Kıtlık nedir?

Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırma Sistemi, kıtlığı, ‘gıdaya erişimin olmaması nedeniyle yaygın yetersiz beslenme ve açlığa bağlı ölümlerle karşı karşıya kalan bir nüfus’ olarak tanımlıyor.

BM, şu anda yaklaşık 300 bin kişinin yaşadığı, ulaşılması zor kuzey Gazze Şeridi'nde ‘yaklaşan’ bir kıtlık uyarısında bulundu.

Bu bölgede yaşayanlar her gün havadan sınırlı miktarda atılan yardımların gelmesini bekliyor. Yardım paraşütleri yere yaklaşır yaklaşmaz, bölge sakinleri bir torba yiyecek alabilmek umuduyla enkazların arasına koşuyor.

Karadan gelen yardımlar ise İsrail tarafında denetlendikten sonra çoğunlukla Mısır'dan ve Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor.

Ancak bu yolla Gazze'ye ulaşan yardım miktarı halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Bu da kuzeye giden başka yolların açılması çağrılarına ve Kıbrıs'tan gıda yüklü iki gemi gönderilmesi gibi çeşitli girişimlere yol açtı.

Kıtlık nasıl ölçülür?

Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırma Sistemi’ne göre kıtlık, beş aşamadan oluşan akut gıda güvensizliği ölçeğinin en ciddi aşamasıdır.

Birinci aşama: Gıda güvenliğiyle ilişkili stres etkenleri çok az veya hiç yok.

İkinci aşama: Bazı insanlar yiyecek bulma konusunda stres yaşar

Üçüncü aşama: Gıda krizi.

Dördüncü aşama: Acil durum.

Beşinci aşama: Felaket durumu veya kıtlık.

Şarku’l Avsat’ın BM internet sitesinden aktardığı bilgiye göre bir bölge, üç kriteri yerine getirdiğinde beşinci aşamaya ulaşılır:

- O bölgedeki nüfusun en az yüzde 20'si aşırı düzeyde açlıkla karşı karşıyadır.

- Aynı bölgedeki çocukların yüzde 30'u zayıf ya da boylarına göre aşırı zayıf.

- Ölüm oranı ortalamaya göre iki katına çıkmıştır. Yetişkinler için bu oran günde 10 binde bir ölüm, çocuklar içinse günde 10 binde iki ölümdür.

Üçüncü kriterle ilgili olarak, WFP’ye göre ölümler hızlanıyor, ancak çatışma bölgelerinde genellikle olduğu gibi mevcut rakamlar sınırlı.

Ancak tahminlere göre ‘radikal önlemler almak için kıtlık teyit edilene kadar beklemek haklı gösterilemez.’

Sivil toplum kuruluşu Açlığa Karşı Eylem’den (Action Against Hunger) Jean-Raphael Poitou, Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırma Sistemi tarafından dün (pazartesi) yayınlanan rakamların ‘dünyaya son uyarı’ olduğunu söyledi.

Poitou, AFP'ye verdiği röportajda “Hemen harekete geçilmeli. Yetersiz beslenen çocukları kurtarmak için çözümümüz var ama Gazze'ye erişimimiz yok” ifadelerini kullandı.

Kıtlığın nedenleri nelerdir?

Kıtlığın başlıca nedenleri şunlardır:

- Kuraklıklar, seller, kasırgalar, depremler ve zararlı böcekler (örneğin çekirgeler) gibi doğal afetler.

- Gıda ticaretini sekteye uğratan ve gıda fiyatlarını ve oynaklığını artıran ekonomik krizler.

- Bir afete yetersiz insani müdahale.

- (Sınıflandırmaya göre 1,9 milyon insanın yerinden edildiği Gazze'de olduğu gibi) nüfusun yerinden edilmesine ve gıda kıtlığına yol açan silahlı çatışmalar.

Kıtlığı kim ilan ediyor?

Kıtlık için sınıflandırma kriterleri karşılandığında, kıtlık ilan etmek hükümet yetkilileri ve BM kuruluşları gibi ülke düzeyindeki paydaşların elindedir.

BM tarafından ilan edilen son kıtlıkların tarihi Güney Sudan'da 2017'ye, Somali'de ise 2011'e kadar uzanıyor.


Fidan: Süleymaniye’deki KYB liderliği ve onu oluşturan ekibin PKK ile olan ilişkileri, bizim için ulusal bir güvenlik tehdidi olmuştur

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Fidan: Süleymaniye’deki KYB liderliği ve onu oluşturan ekibin PKK ile olan ilişkileri, bizim için ulusal bir güvenlik tehdidi olmuştur

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye'nin bölgesinde istikrarı hakim kılmak için elindeki tüm dış politika araçlarını koordineli şekilde kullanma konusunda kararlı olduğunu vurguladı.

Bakan Fidan, katıldığı bir televizyon programında dış politika gündemini değerlendirdi, soruları yanıtladı.

Irak'taki terörle mücadeleye değinen Fidan, "Bizim arzumuz Süleymaniye'deki arkadaşlarımızın yol yakınken hatalarından geri dönmesi, Türkiye'yle dostluklarını, tarihte olduğu gibi bugün de perçinlemeleri ve ortak geleceğe bizim beraber hareket etmemiz." ifadelerini kullandı.

Fidan, Erbil, Süleymaniye, Bağdat, Kerkük ve Musul'da "geleceği hep beraber" kuracaklarını, burada terör örgütlerine yer olmadığını belirterek, "Bunları artık bizim sistem dışına atmamız lazım. Bunlar kullanım ömrü tamamlanmış örgütler. Sözünü ettiğim şehirler, kültürler kadim kültürler ve daha önce bu türden tehditlerin üstesinden geldiler, inşallah bundan sonra da gelecekler." diye konuştu.

İleri tedbirlerin gündemde olup olmadığının sorulması üzerine Fidan, şöyle yanıt verdi:

"Siz benim düşmanıma destek verdiğiniz sürece ne yapmamı bekliyorsunuz? Bu konuda açığız. Bu düşmanın senden istifade etmesinin yolunu engellemek benim görevim. Ben bunu yapacağım. Bunu yaparken de sana hile tuzak kurmuyorum, yüzüne söylüyorum. Bundan vazgeç, çünkü bu senin lehine değil, kimsenin lehine değil. Süleymaniye'deki halk Türkiye'nin dostu olan bir halk. Terör örgütüyle işi olabilecek bir halk değil."

Bakan Fidan, "Süleymaniye’deki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) liderliği ve onu oluşturan ekibin PKK ile olan ilişkileri, samimiyeti bizim için bir problem olmanın ötesinde artık ulusal bir güvenlik tehdidi olmuştur." dedi.

Fidan, "Türkiye bölgesinde istikrarı hakim kılmak için elindeki tüm dış politika araçlarını koordineli bir şekilde kullanma konusunda kararlı." şeklinde konuştu.


Ailesi, Kennedy Jr.'a sırt çevirdi: Bir başka başkan adayını desteklediler

Robert F. Kennedy Jr. (AP)
Robert F. Kennedy Jr. (AP)
TT

Ailesi, Kennedy Jr.'a sırt çevirdi: Bir başka başkan adayını desteklediler

Robert F. Kennedy Jr. (AP)
Robert F. Kennedy Jr. (AP)

Kennedy ailesinin üyeleri pazar günü Beyaz Saray'ı ziyaret edip Başkan Joe Biden'a övgüler yağdırarak, Robert F. Kennedy Jr.'ı hiçe saymış gibi göründüler. 

Ünlü klanın çok sayıda üyesi hafta sonu Aziz Patrick Günü kutlaması için Başkan'a katıldı.

Halihazırda 2024 ABD başkanlık seçiminde bağımsız aday olarak yarışan RFK Jr.'ın katılmaması dikkat çekti.

Daha önce RFK Jr.'ın başkanlık kampanyasını desteklemediklerini açıkça ifade eden bazı Kennedy üyeleri yaraya tuz basarak sosyal medyada etkinliğin fotoğraflarını paylaştı ve Biden'a desteklerini dile getirdi.

RFK Jr.'ın küçük kız kardeşi Kerry Kennedy, X'te yazdığı bir gönderide, "Dünyanın daha iyi olmasını dilemek yetmez, dünyayı daha iyi hale getirmelisiniz" dedi.

Kerry sözlerine, "@POTUS Başkan Biden, dünyayı daha iyi hale getiriyorsunuz" diye devam ederek Kennedy ailesinin birkaç neslinin Başkan'la birlikte çekilmiş fotoğrafını ekledi.

Bağımsız başkan adayının yeğeni Joe Kennedy III de "Bu öğleden sonra gerçekleştirdiğimiz küçük bir aile toplantısı!" diye yazarak konuya dahil oldu.

Kennedy Jr. kendi ailesi tarafından ilk kez alenen hiçe sayılmıyor.

RFK Jr.'ın başkanlığa aday olduğunu açıklamasının ardından aile üyeleri onu "tehlikeli" ve "ülkemiz için riskli" diye kınadıkları bir bildiri yayımlamıştı.

Meşhur siyasi hanedanın 4 üyesi adına Kerry Kennedy, "Bobby babamızla aynı adı paylaşıyor olabilir ancak aynı değerleri, vizyonu ya da yargıları paylaşmıyor" diye yazmıştı.

JFK'nin torunu Jack Schlossberg de daha önce kuzenini kınamış ve onu soyadları için "utanç kaynağı" diye nitelendirmişti.

Schlossberg, "Kişisel kazanç ve şöhret için; Camelot'u, komplo teorilerini, çatışmaları ve ünlülüğünü kullanıyor" demişti.
Kennedy Jr. daha önce de başta Kovid aşısı olmak üzere komplo teorilerini güçlendirmekle suçlanmıştı.

Aşıların beyin bozukluklarıyla bağlantılı olduğuna dair temelsiz iddialarda bulunmakla itham edilmişti. Ayrıca Kovid-19'a neden olan virüsün "etnik hedefli" olduğunu ve "beyaz ve siyahlara saldırmayı hedeflediğini" iddia etmişti.

ABD senatörü Robert F. Kennedy'nin oğlu, ilk olarak nisanda ABD Federal Seçim Komisyonu'na (FEC) Demokrat Parti adaylığı için belgelerini sunmuş ancak daha sonra bağımsız aday olarak yarışmaya başlamıştı.

RFK Jr. ekimde Fox News'e verdiği bir röportajda bu kararının "çok acı verici" olduğunu belirtmişti. Ayrıca "ailemin partisinden ayrılmak çok ama çok zor bir durum" diye itirafta bulunmuştu. 

Kennedy Jr., "Bu, başka seçeneğim olduğunu hissetmediğim bir seçimdi" diye eklemişti.

AP'ye göre anketler, ailesinin Demokrat Parti'yle yakınlığına rağmen Demokratlardan çok daha fazla sayıda Cumhuriyetçinin RFK Jr. hakkında olumlu görüşe sahip olduğunu gösteriyor.

Uzmanlar, kasımda Kennedy Jr'ın oyların yüzde 24'ünü alarak hem Demokratlardan hem de Cumhuriyetçilerden milyonlarca oy toplayabileceğini tahmin ediyor.

Biden'ın müttefikleri, RFK Jr.'ın kampanyasını "ciddiyetsiz" diye nitelendirmişti. 
Independent Türkçe


ABD askerlerine kapıyı gösteren Nijer, İran'la uranyum anlaşması mı yaptı?

Artık hükümet sözcüsü olan Amadou Abdramane, 26 Temmuz 2023'te darbe yaptıklarını böyle duyurmuştu (AP)
Artık hükümet sözcüsü olan Amadou Abdramane, 26 Temmuz 2023'te darbe yaptıklarını böyle duyurmuştu (AP)
TT

ABD askerlerine kapıyı gösteren Nijer, İran'la uranyum anlaşması mı yaptı?

Artık hükümet sözcüsü olan Amadou Abdramane, 26 Temmuz 2023'te darbe yaptıklarını böyle duyurmuştu (AP)
Artık hükümet sözcüsü olan Amadou Abdramane, 26 Temmuz 2023'te darbe yaptıklarını böyle duyurmuştu (AP)

Nijer cuntasının ABD'yle yaptığı askeri işbirliği anlaşmasının feshedildiğini cumartesi duyurmasının yankıları sürüyor.

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ) Nijer'in İran'la bağına dair bugün bir özel haber yayımladı.

Nijer ve ABD'li yetkililere dayandırılan habere göre Amerikalı üst düzey yetkililer, Afrika ülkesini kontrol eden askeri cuntayı İran'a uranyum sağlamama konusunda uyardı. Nijer cuntası da Tahran'la sürdürülen gizli görüşmelere dair ikazın üzerine ABD'yle yaptığı askeri işbirliği anlaşmasının feshedildiğini cumartesi akşamı alelacele duyurdu.

ABD ve diğer Batı ülkelerinden yetkililer, Nijer cuntasının ülkenin zengin uranyum rezervlerini paylaşmak için İran'la görüşmeler sürdürdüğünün istihbaratını son aylarda aldıklarını bildirdiler. 

Nijer cuntasının atadığı başbakan Lamine Zeine'nin ocakta Tahran'a giderek başta Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi olmak üzere üst düzey İranlı yetkililerle bu konuyu görüşmesinden ABD'nin rahatsız olduğu ifade edildi. 

Batılı yetkililer, bu konudaki müzakerelerin şubatta çok ileri bir seviyeye vararak neredeyse bitme aşamasına geldiğini aktardı.  

ABD'nin Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee'nin geçen hafta Niemey'e giderek Nijerli liderlerle yaptığı görüşmelerde konu İran'a gelince havanın çok gerginleştiği, Washington'ın "demokrasiye dönüş" ve Rus askeri eğitmenler konusundaki vurgularının da rahatsızlık verdiği belirtildi. 

"ABD bize bilgi vermedi"

Hükümet sözcüsü Amadou Abdramane cumartesi gecesi devlet televizyonundan yaptığı açıklamada, ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı askeri ve sivil personelin Nijer'de görev yapmasına izin veren askeri anlaşmanın derhal yürürlükten kaldırıldığını bildirmişti.

İran'la hiçbir zaman uranyum anlaşması yapmadıklarını savunan Abdramane, Washington'ı diplomatik ve askeri ittifaklar konusunda kendilerine müdahale etmeye çalışmakla suçlamıştı. 

Abdramane, geçen hafta ülkelerinde temaslarda bulunan ABD'nin Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee ve ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley'in ziyaretine ilişkin kendilerine önceden bilgi verilmediğini de söylemişti.

Kritik üs tehlike altında

Nijer'de bine yakın ABD askeri bulunuyor. Sahra Çölü'nün güney ucundaki Agadez kenti yakınlarında da Niger Air Base 201 isimli bir İHA üssü yer alıyor.

Niger 201, ABD'nin Afrika'da İHA operasyonlarını da yürüttüğü en büyük ikinci üs konumunda. İlk sıradaysa Cibuti'deki daimi üs var.

İnşaatı ve finansmanı ABD'ye, mülkiyetiyse Nijer ordusuna ait üs, yüksek teknolojili uydu iletişim sistemleriyle 2019'dan bu yana hizmet veriyor.

Nijer devletinden 10 yıllığına kiralanan Niger 201, ABD'nin en büyük ve en pahalı İHA üssü olarak kabul ediliyor.

İnşası için 110 milyon dolar, yıllık bakımı içinse 30 milyon dolar harcayan ABD, söz konusu üssü, Sahel'deki ana istihbarat ve gözetleme merkezi olarak kullanıyor.

Nijer, Mali ve Burkina Faso, Batı'dan kopuyor mu?

Nijer, Batı ülkelerinin Sahel bölgesindeki son büyük güvenlik ortağı konumundaydı.

Temmuzda Muhammed Bazum iktidarını devirerek yönetime el koyan Nijer cuntası, Avrupa Birliği'yle yapılan iki güvenlik anlaşmasını da aralıkta iptal etmişti. Nijer'le AB arasında, Sahel bölgesindeki radikal İslamcı militanlara karşı yürütülen savaşa yönelik işbirliği anlaşmaları vardı.

Cunta yönetimlerinin iktidarda olduğu Batı Afrika ülkeleri Nijer, Mali ve Burkina Faso, ülkelerindeki militanlarla mücadele için ortak güvenlik gücü oluşturmaya karar verdiklerini önceki haftalarda duyurmuştu.

Üç ülkede El Kaide ve IŞİD'e bağlı militanların gerçekleştirdiği şiddet eylemleri nedeniyle sivil hükümetlere karşı öfke oluşmuş ve bu durum peş peşe gelen askeri darbelere zemin hazırlayan faktörlerden biri olmuştu.

Eski sömürgecileri Fransa'yla ilişkileri keserek Rusya'yla yakınlaşma yoluna giden Nijer, Mali ve Burkina Faso geçen yıl bir federasyon kurma hedefiyle Sahel Devletleri İttifakı'nı oluşturmuştu. 

Üç ülkenin yönetimleri ocakta, bölgesel blok Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'ndan (ECOWAS) çekilme niyetinde olduklarını da açıklamıştı. ECOWAS, askeri darbeler nedeniyle üç ülkeye de daha önce yaptırım uygulamıştı.
Independent Türkçe, Wall Street Journal, AA


4 başlıkta Putin'in zaferi: Beklentileri aştı

Almanya'nın başkenti Berlin'deki Rusya Büyükelçiliği önünde dün toplanan kalabalık, Putin karşıtı eylem düzenlemişti (AA)
Almanya'nın başkenti Berlin'deki Rusya Büyükelçiliği önünde dün toplanan kalabalık, Putin karşıtı eylem düzenlemişti (AA)
TT

4 başlıkta Putin'in zaferi: Beklentileri aştı

Almanya'nın başkenti Berlin'deki Rusya Büyükelçiliği önünde dün toplanan kalabalık, Putin karşıtı eylem düzenlemişti (AA)
Almanya'nın başkenti Berlin'deki Rusya Büyükelçiliği önünde dün toplanan kalabalık, Putin karşıtı eylem düzenlemişti (AA)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in seçimlerdeki galibiyetiyle 6 yıl daha ülkeyi yönetme hakkı kazanmasının yankıları sürüyor. 

ABD'nin tanınmış gazetelerinden New York Times (NYT), Putin'in zaferine dair ön plana çıkan 4 unsuru değerlendirdi. 

1) Putin beklentileri aştı

Haberde, 71 yaşındaki siyasetçinin her girdiği seçimde daha da iyi sonuçlar elde ettiğine dikkat çekildi. 2012'deki seçimlerde oyların yüzde 63,6'sını alan Putin, 2018'de bu oranı yüzde 76,7'ye yükseltmişti.

Rusya Merkez Seçim Komisyonu'nun son açıkladığı rakamlara göre, 15-17 Mart'ta düzenlenen seçimlerde Putin'in oy oranı 87,3 civarında. 

Katılım oranının yüzde 74'ün üzerinde olduğu seçimlerde Putin'in rakibi Komünist Parti'den  Nikolay Haritonov 4,7, Yeni İnsanlar Partisi'nden Vladislav Davankov yüzde 3,6, Liberal Demokrat Parti'den Leonid Slutski ise yüzde 2,5 oy aldı. Oyların yüzde 1,4'ü geçersiz sayıldı.

NYT, Putin'in emriyle 24 Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşından bu yana yapılan ilk seçimde, liderin 2036'ya kadar iktidarda kalarak "otoriter rejimini güçlendireceğini" yazdı. 

2) Kremlin hedeflediği ulusal birlik imajını yaratamadı

Haberde, Putin'in ülkede "daima siyasi istikrar ve kontrol imajını yansıtmak istediği fakat devlet başkanlığı seçimlerinin bunu pekiştirme hedefine ulaşamadığı" savunuldu. 

NYT, Ukrayna savaşını bitirme vaadiyle gündeme gelen Boris Nadezhdin'in seçimlere girmesinin, başvuru için topladığı imza ve belgelerle ilgili sorunlar gerekçe gösterilerek engellendiğini hatırlattı.

Ayrıca muhalif siyasetçi Aleksey Navalni'nin 16 Şubat'ta hapishanede ölmesiyle patlak veren protestoların da Kremlin'in imajını zedelediği yazıldı. Putin, olayla ilgili ilk açıklamayı dün yapmış, yaşananları "üzücü bir olay" diye nitelemişti.

Analizde, Navalni'nin ölümüyle başlayan protestoların Kremlin karşıtı uzun soluklu bir harekete dönmesinin zor olduğu değerlendirmesi yapıldı. 

3) Putin seçim galibiyetiyle Ukrayna savaşını sürdürecek

Haberde, Putin'in seçimdeki zaferini "halkın kendisine verdiği yetki" olarak gösterek Ukrayna savaşını sürdüreceği belirtildi. 

Rusya'nın 2014'te ilhak ettiği Kırım'da, 2022'de ilhak ettiği Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgelerinde de sandık başına gidildiği hatırlatıldı. Bu bölgelerde Putin'in, Rusya'dakinden daha fazla oy topladığı bilgisi paylaşıldı. 

Putin, geçen ay düzenlediği büyük mitingde Rus ekonomisinin savaş harcamalarını kaldırabilecek yapıda olduğunu savunmuştu. Kamu harcamalarının yaklaşık yüzde 40'ı savaşın fonlanmasında kullanılırken, hükümet verilerine göre geçen yıl ekonomi yüzde 3,6 büyüdü.

4) Ruslar bundan sonra yaşanacaklardan tedirgin

NYT, seçim zaferinin ardından Putin'in yeniden askere alım kararı çıkarma ihtimalinin halkta tedirginlik yarattığını yazdı.

Putin, seçim kampanyasındaki konuşmalarında yeni bir askere alım yapılmayacağını savunmuştu.

Haberde, Rusya'nın Ukrayna'ya ait toprakların yüzde 18'ini ilhak ettiği, bu bölgeleri ele geçirmek için ağır kayıplar verdiği belirtildi.

Almanya'da sürgünde yaşayan siyaset bilimci Ekaterina Schulmann, yakın gelecekte müzakere ihtimali olmadığını savunarak "Barış, toplumsal durum ve ekonomiden ziyade savaş ve askeri meselelerle ilgili kararlar alınacak" yorumunu yaptı.

Independent Türkçe, New York Times, AA


Siyah öğrenciye ırkçı saldırı Birleşik Krallık'ta infial yarattı (VİDEO)

TT

Siyah öğrenciye ırkçı saldırı Birleşik Krallık'ta infial yarattı (VİDEO)

Siyah öğrenciye ırkçı saldırı Birleşik Krallık'ta infial yarattı (VİDEO)

Carlisle'da siyah bir öğrenciye yönelik "ağır ırkçı nefret olayını" gösteren bir videonun sosyal medyada infial yaratmasının ardından 4 ergen gözaltına alındı.

İnternette dolaşan endişe verici videoda, üniformalı siyah öğrencinin cuma günü St. John Henry Newman Katolik Okulu yakınlarında beyaz bir erkek tarafından itildiği ve göğsüne yumruk atıldığı görülüyor.

Endişe verici videoda, saldırıyı atlatan öğrenci defalarca taciz ediliyor ve birkaç darbe aldıktan sonra beyaz gencin ayakkabılarını öpmeye zorlanıyor.

Olaydan sonra çekildiği varsayılan bir başka videodaysa beyaz ergenin mağduru sokak boyunca takip ettiği ve civardakiler müdahale etmeden önce iki kez yumrukladığı görülüyor.

Cuma günü paylaşılan videolar X'te 6 milyondan fazla izlendi ve açıkça ırkçı olan bu olaya karşı büyük bir tepkiyi tetikledi.

Olumo of Derby adlı sosyal medya kullanıcısı, videoyu "Birleşik Krallık'ta ırkçılık her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Siyahlar Carlisle'da güvende değil mi?" yazısıyla paylaştı. 

Videonun viral hale gelmesinin ardından Cumbria polisi cumartesi sabahı ilk olarak bir genci gözaltına aldı ve "toplumdaki endişelerin" farkında olduğunu belirtti.

Polis, "herhangi bir yasal işlemi engellememek ya da olaya karışan çocukların kimliklerini açık etmemek" için insanları videoyu paylaşmamaya çağırdı.

Günün ilerleyen saatlerinde polis, hepsi Carlisle'dan olmak üzere üç beyaz gencin daha gözaltına alındığını duyurdu.

Ergenlerden biri "ağır ırkçı fiili bedensel zarar" şüphesiyle, diğer üçüyse ağır ırkçı fiili bedensel zarara yataklık şüphesiyle gözaltına alındı.

Başkomiser Sarah Jones, "Bunlar internette dolaşan ve hem toplumda hem de Cumbria Polisi'ndeki memurlar arasında şok ve endişeye yol açan iğrenç görüntüler" dedi.

Bu olayı çok ciddiye aldığımıza dair topluma güvence verebiliriz ve 4 kişiyi gözaltına aldık. Memurlarımız gece boyunca çalıştı ve bugün de soruşturmaları yürütmeye devam ediyorlar.

Polis, toplumdan gelen endişelere yanıt olarak Carlisle'daki devriyeleri artıracak.

Independent Türkçe


Göçmenlerin ABD'yi "zehirlediğini" söyleyen Trump'tan "Nazi dili" suçlamasına yanıt

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Göçmenlerin ABD'yi "zehirlediğini" söyleyen Trump'tan "Nazi dili" suçlamasına yanıt

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Eski ABD Başkanı Donald Trump bazı göçmenlere "insan değiller" dedikten bir gün sonra daha önceki bir iddiasına daha güçlü bağlandı: kayıtsız göçmenlerin ABD'yi "zehirlediği" iddiası.

Pazar günü Fox News'a verdiği röportajda Trump'a, Media Buzz'ın sunucusu Howard Kurtz, "Neden 'haşarat' ve 'kanın zehirlenmesi' gibi kelimeler kullanıyorsunuz? Bildiğiniz gibi basın buna hemen 'Bu Hitler ve Mussolini'nin kullandığı türden bir dil' diyerek tepki veriyor" diye sordu.

2024 başkan adaylığı yarışını önde götüren Trump "Öyle diyorlar. Bunu bilmiyordum ama öyle diyorlar" diye çabuk bir cevap verdi. Öte yandan daha sonra bu terimleri "ülke zehirlendiği için" kullandığını söyledi.

Trump sözlerini "Siyasi doğrucu olmak istiyorum falan diye konuşabiliriz" sürdürdü.

Ama cezaevlerinden ve hapishanelerden gelenler var, uzun süredir katil olanlar, hayatlarının geri kalanını birçok kişinin adını bile duymadığı bir ülkedeki bir hapishanede geçirecekleri cezaları olanlar... Hepsi ülkemize salınıyor.

Bu, eski ABD Başkanı'nın kayıtsız göçmenler hakkında aşağılayıcı bir dil kullandiğı ilk sefer olmaktan çok uzak.

Cumartesi günü Ohio'da düzenlenen ve defalarca metin dışına çıkılan mitingde Trump kalabalığa şöyle demişti:

Onlara insan diyor musunuz bilmiyorum... Bana göre bazı durumlarda insan değiller. Ama bunu söyleme iznim yok çünkü radikal sol bunun korkunç bir şey olduğunu söylüyor.

Daha sonra göçmenlerden "hayvanlar" diye bahsetmişti.

Ohio mitinginden birkaç ay önce, aralıkta eski başkan, New Hampshire'daki bir kalabalığa "Ülkenin kanını zehirliyorlar. Yaptıkları şey bu" diye konuşmuştu. Bu saldırının ardından Biden'ın kampanya ekibi onun "rol modellerini yansıttığını" ve "Adolf Hitler'i papağan gibi tekrarladığını" iddia etmişti.

Birçok kişinin Trump'ı Hitler'in manifestosu Kavgam'daki (Mein Kampf) satırları yinelemekle suçlamasından birkaç gün sonra Trump kitabı okuduğunu inkar etmişti. Daha sonra bu kışkırtıcı ifadeyi tekrarlayan Trump, bu sefer de Iowa'daki bir dinleyici kitlesine konuşuyordu:

Olup bitenler çılgınca. Ülkemizi mahvediyorlar. Ve bu doğru. Ülkemizin kanını yok ediyorlar. Yaptıkları şey bu. Ülkemizi yok ediyorlar.

Independent Türkçe


Putin, Navalni'nin adını ilk kez andı: Ne yazık ki olan oldu

Vladimir Putin hileli başkanlık seçimini kazandıktan sonra kampanya merkezinde zafer konuşmasını yapıyor (AP/Alexander Zemlianichenko)
Vladimir Putin hileli başkanlık seçimini kazandıktan sonra kampanya merkezinde zafer konuşmasını yapıyor (AP/Alexander Zemlianichenko)
TT

Putin, Navalni'nin adını ilk kez andı: Ne yazık ki olan oldu

Vladimir Putin hileli başkanlık seçimini kazandıktan sonra kampanya merkezinde zafer konuşmasını yapıyor (AP/Alexander Zemlianichenko)
Vladimir Putin hileli başkanlık seçimini kazandıktan sonra kampanya merkezinde zafer konuşmasını yapıyor (AP/Alexander Zemlianichenko)

Vladimir Putin, hileli Rusya başkanlık seçiminde zaferini ilan ettikten birkaç dakika sonra muhalif figür Aleksey Navalni'nin adını ilk kez kamuoyu önünde söyledi.

Yapılan sandık çıkış anketlerinde, düzmece seçimin oylarının yüzde 87'sinden fazlasını kazanacağının öngörülmesinden saatler sonra kampanya merkezinde konuşan Putin, Navalni'nin ölümünü "üzücü bir olay" diye nitelendirdikten sonra muhalif figürün bir mahkum takasında yer alması için onay verdiğini iddia etti.

Navalni, aşırıcılık gibi uydurma suçlamalarla uzun süreliğine tutulduğu Kuzey Kutup Dairesi'nin ötesindeki bir ceza kolonisinde geçen ay hayatını kaybetmişti. 

Rus yetkililer Navalni'nin doğal nedenlerle öldüğünü savunurken, muhalif figürün müttefikleri öldürüldüğünü söylüyor.

Navalni'nin ölümü, Rusları başkanlık seçiminde Putin dışında herhangi birine oy vermeye çağırmasından haftalar sonra gerçekleşmişti.

Putin, "Navalni'ye gelince" dedi ve şöyle devam etti:

Evet, hayatını kaybetti. Bu her zaman üzücü bir olaydır.

Alışılmış Buna Ne Diyeceksincilik (Whataboutism) örneklerinden birini sergileyen Putin şunları ekledi:

Ama bireylerin hapishanede öldüğü başka vakalar da oldu. Bu durum ABD'de hiç yaşanmıyor mu?

Putin daha sonra yetkililerinin Navalni'nin ölümünden birkaç gün önce bir mahkum takasıyla serbest bırakılması teklifini ilettiklerini söyledi.

Navalni'nin ölümünün ardından ekibi, Kremlin rejimine muhalif birini öldürdüğü için Almanya'daki bir hapishanede ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Rus istihbarat servisinin (FSB) tetikçisi Vadim Krasikov'la muhalif figürün takas edilmesi teklifinin Putin'e iletildiğini iddia etmişti.

Geçen ay bu konunun sorulması üzerine Kremlin takas teklifi yapıldığını inkar etmişti.

Ancak pazar akşamı yaptığı konuşmada Putin, kendisine sunulan mahkum takasını "hemen kabul ettiğini" söyledi.

Putin, "Hemen kabul ettiğimi söyledim" diye iddia etti.

Ne yazık ki olan oldu. Şartım, onun asla geri gelmemesiydi. Böyle şeyler oluyor. Ne yapabilirsiniz ki? Hayat bu.

Putin'in açıklamaları Navalni'nin ekibinde öfkeye neden oldu.

Navalni'nin sözcüsü Kira Yarmiş, Putin'in konuşmasının bir bölümünü şu açıklamayla birlikte paylaştı:

Putin, Aleksey Navalni'yi öldürdü.

Navalni'nin Yolsuzlukla Mücadele Vakfı'nda soruşturmalar başkanı olan Maria Pevçik, X'te şunları yazdı:

Henüz söyleyecek sözüm yok. Ne kadar alaycı, yalancı bir pislik. Akılalmaz.

Putin rejimini eleştirenler, otokratın Navalni'nin adını nihayet zafer konuşmasında telaffuz etmesinin çarpıcı olduğunu belirtti.

Muhalif figür öldükten sonra başkanlık seçimlerine kadarki dönemde, Kremlin kontrolündeki devlet medyası onun ölümü hakkında neredeyse hiç haber yapmadı.

Seçimlerin sonucundan hiçbir zaman şüphe edilmezken, Kremlin üç gün süren oy verme işleminin sekteye uğraması ihtimalini ortadan kaldırmak için büyük çaba gösterdi. Navalni hücre hapsinde bile olsa böyle bir kargaşayı kışkırtabilme konusunda diğer muhalif figürlerden daha güçlüydü.

Uluslararası Af Örgütü'nde Rusya araştırmacısı ve Rusya'da demokratik bir gençlik hareketi olan Oborona'nın ortak kurucusu Oleg Kozlovski, "Putin korkmuş ve güvensizdi" dedi.

Aleksey Navalni'nin adını söylemesini engelleyen büyünün ancak şimdi bozulmuş olması çarpıcı bir durum.

Kozlovski, Navalni'nin ölümüyle ilgili uluslararası bir soruşturma başlatılması çağrısında bulundu. "Rusya'nın buna dair herhangi bir niyet sergilediğini görmüyoruz" dedi.

Independent Türkçe


AB Konseyi, Ukrayna'ya askeri yardım fonuna 5 milyar avroluk desteği onayladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

AB Konseyi, Ukrayna'ya askeri yardım fonuna 5 milyar avroluk desteği onayladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Avrupa Birliği (AB) Konseyi, Rusya ile savaşan Ukrayna'ya askeri yardımlar için kullanılan fonun 5 milyar avro artırılacağını duyurdu.

AB Konseyinden yapılan açıklamaya göre, "Avrupa Barış Fonu" adı verilen mali fon 5 milyar avro artırıldı ve bu fon bünyesinde "Ukrayna Yardım Fonu" oluşturuldu.

Ukrayna Yardım Fonu kapsamında, askeri teçhizat ve eğitimler aracılığıyla Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanması amaçlanıyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, alınan kararın AB'nin taahhütlerini yerine getirdiğini gösterdiğini belirterek, "Bu fonla, Ukrayna'nın Rusya'nın savaşına karşı kendini savunması için ne gerekiyorsa ve ne kadar süre gerekiyorsa destek vermeye devam edeceğiz." ifadesini kullandı.

Alınan kararın ardından, Avrupa Barış Fonu'nun 2021-2027 dönemi için mali üst limiti 17 milyar avronun üzerine çıktı.

AB üye ülkeleri tarafından sağlanan askeri destekle AB'nin Ukrayna ordusuna sağladığı toplam desteğin 33 milyar avro olduğu tahmin ediliyor.


Brezilya'da 60,1 derece ile "hissedilen sıcaklık" rekoru kırıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Brezilya'da 60,1 derece ile "hissedilen sıcaklık" rekoru kırıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde hissedilen sıcaklığın 60,1 dereceye çıkmasıyla ülkede şu ana kadarki en yüksek "hissedilen sıcaklık" kaydedildi.

Brezilya basınında Rio de Janeiro Uyarı Sistemi'ne dayandırılan haberlere göre, 16 Mart'ta Rio de Janeiro kentinde tüm zamanların hissedilen en yüksek sıcaklık rekoru kayıtlara geçti.

Kentin batısında hissedilen 60,1 santigrat derece, 18 Kasım 2023'te hissedilen 59,7 santigrat dereceyi aşınca kayıtlara rekor olarak girdi.

Uzmanlar, "El Nino" kaynaklı hava olayları nedeniyle ülkenin bazı bölgelerinde sıcaklık rekorlarının meydana gelebileceğini belirtmişti.