Hamaney’den, Cumhurbaşkanı Reisi’ye: Bakanlar bir an önce belirlenmeli

İran rejiminin lideri Hamaney, sistemin kamuoyuna hitap etmede propaganda ve medya faaliyetlerinin zayıflığını eleştirdi. Cumhurbaşkanı Reisi ise yaptırımları kaldırtma sözü verdi ve yüksek enflasyonu ve bütçe açığını eleştirdi

İran rejiminin lideri Ali Hamaney, 3 Ağustos’taki mazbata töreni sırasında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile (İran Devrim Rehberi Hamaney’in resmi internet sitesi)
İran rejiminin lideri Ali Hamaney, 3 Ağustos’taki mazbata töreni sırasında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile (İran Devrim Rehberi Hamaney’in resmi internet sitesi)
TT

Hamaney’den, Cumhurbaşkanı Reisi’ye: Bakanlar bir an önce belirlenmeli

İran rejiminin lideri Ali Hamaney, 3 Ağustos’taki mazbata töreni sırasında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile (İran Devrim Rehberi Hamaney’in resmi internet sitesi)
İran rejiminin lideri Ali Hamaney, 3 Ağustos’taki mazbata töreni sırasında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile (İran Devrim Rehberi Hamaney’in resmi internet sitesi)

Başkent Tahran’daki sıkı güvenlik önlemleri altında İran rejiminin lideri “Devrim Rehberi” Ali Hamaney, 3 Ağustos’ta yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin göreve başlama töreni için bir kararname yayınladı. Hamaney, ülkenin içinde bulunduğu özel koşullar nedeniyle hükümetin oluşumunun hızlandırılması gerektiğini vurgulayarak, siyasi, güvenlik sorununa ve ekonomik krize dikkati çekti.
Hamaney, törende, “Ülkenin durumu, hükümetin kurulmasında bir ertelenmeyi gerektirmez. Cumhurbaşkanı, önerilen bakanların sunumunu ve parlamento da bakanların niteliklerinin değerlendirilmesini hızlandırmalıdır” dedi. “Boşluklar ve problemler çoktur, ama ülke yetenekleri bakımından bu problemlerden üstündür” diyen Hamaney, “Ekonomik sorunları çözmek için zamana ihtiyaç var. Bu, kısa sürede ve bir gecede yapılamaz” ifadelerini kullandı.
Reisi ise konuşmasına, koronavirüs pandemisiyle ilgili sosyal mesafe kısıtlamaları nedeniyle Hamaney’in elini öpemediği için üzüntüsünü ifade ederek başladı. Enflasyon, bütçe açıkları ve korona da dahil olmak üzere 10 eksendeki sorunları belirleyip çözmek ve ABD yaptırımlarını kaldırmak için çalışmak üzere acil kısa vadeli bir plan sözü verdi.
Reisi, parlamentoda milletvekillerinin huzurunda anayasa yemini etmesinin ardından yarın (5 Ağustos Perşembe) resmi görevine başlayacak. İran gazetelerinde muhtemelen bakanlardan sızdırılan bilgilere göre Reisi’nin, muhafazakârlar tarafından kontrol edilmesi beklenen kabineyi sunmak üzere parlamentoya yönelmesi için bir haftası var.
Reisi, “Yaptırımların kaldırılması için çalışacağız, ancak kesinlikle halkın geçimi yabancıların iradesine bağlamayacağız” dedi. Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) aktardığına göre Reisi, “Düşmanların saldırganlığı, ülke içerisindeki sorun ve boşluklar nedeniyle halkın ekonomik durumunun yeterli olduğunu düşünmüyoruz” ifadelerini kullandı.
Reisi, 17,8 milyon oy alarak seçimleri rahat bir şekilde kazandı. Bu oran, 1979 devriminden sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerine en düşük katılımın görüldüğü seçimlerde yüzde 62’ye eşdeğer. Resmi istatistiklere göre yüzde Tahran’ın nüfusunun yüzde 26’sı katılım gösterdi.

Propaganda savaşı ve yolsuzlukla mücadele
Rehber’in resmi internet sitesine göre Hamaney, defalarca seçimlere övgüde bulundu. Hamaney, seçimlerin ‘dürüstlük ve tam bir güvenlik içinde gerçekleştiğini’ söylerken, ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik reformistlerin komplo kurduğunu iddia etti. Bu bağlamda Ali Hamaney, “Uzun bir süre düşmanın karar verici çevreleri, seçimleri boykot etme komplosunu hazırladılar. İran içinden bazıları da cehaletten, belki de kasten aynı çizgiyi takip etti. Ama halk kararlı bir yanıt verdi ve iyi bir katılım gerçekleşti” dedi. Hamaney, propaganda savaşını ve medya çalışmalarında zayıflık ve ihmali eleştirirken, “Düşmanlar, yumuşak savaş, propaganda ve medya savaşı yoluyla İran da dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde kamuoyunu etkilemeye çalışıyor” şeklinde konuştu. Rehber, “Bir milletin kamuoyu, yabancıların elinde ise o millet, yabancının istediği gibi ilerleyecektir” dedi.
Mazbata töreninde Reisi, yargı organındaki halefi Gulam Hüseyn Muhsini Ecei ve Meclis başkanı Muhammed Bakir Galibaf Hamaney’in sağında oturdu. Görevi sona eren Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Anayasa Koruma Konseyi Başkanı Ahmed Cenneti ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi (DMTK) Başkanı Sadık Laricani ise solunda oturdu. Mazbata töreni, koronavirüs salgını nedeniyle bu yıl farklı koşullarda gerçekleşti. Tören, pandeminin patlak vermesinden bu yana katılan görevli sayısı bakımından en kalabalık tören oldu. Törende eski Cumhurbaşkanları Hatemi ve Ahmedinejad yer almadı.
Reuters, Hamaney’in yeni cumhurbaşkanına ekonomiyi canlandırarak ‘sınırlı gelire sahip insanları güçlendirme’ çağrısında bulunduğunu bildirdi. Hamaney’in ofis müdürü tarafından okunan ve cumhurbaşkanının görevini üstlenmesini onaylayan kararnamede, “Bilge, yorulmak bilmeyen, deneyimli ve popüler Reisi’yi, İran’ın cumhurbaşkanlığına atıyorum” ifadelerine yer verildi. Hamaney, mazbata töreninin ‘anayasaya’ ve ‘Rejimin kurucu lideri “İmam” Humeyni tarafından kurulan bir geleneğe’ dayandığını söylerken, otorite geçişini bu şekilde ‘ülkede rasyonellik, sakinlik ve huzurun kanıtı’ olarak nitelendirdi. Yeni hükümete ‘ulusal birliği somutlaştırması’ önerisinde bulunan Hamaney, “Sorunlar, çözümler ve beklenenler hakkında insanlarla dürüstçe konuşmak, hükümetin popüler olmasına yardımcı olan önemli şeylerden biridir” diyerek, yolsuzlukla mücadeleyi de hükümete yönelik popüler talebin artmasında etkili bir faktör olarak niteledi. Yolsuzlukla gevşemeden mücadele edilmesi gerektiğini belirten Hamaney, “Yolsuzlukla mücadeleyi daha önceki pozisyonda ben başlattım ama meselenin aslı burada. Yürütme organında yolsuzluğun kuluçka merkezi oluşturuluyor, yolsuzlukla burada mücadele etmeliyiz” şeklinde konuştu. ‘Vergi kaçakçılığını, haksız tekelleri, devletin döviz desteğini kötüye kullanmasını, tüccarların sağlıksız faaliyetlerini ve kaçakçılığı’ eleştiren Dini Lider, “Bu, kelimenin tam anlamıyla mücadele edilmesi gereken yolsuzluktur” dedi.
Anayasa Koruma Konseyi’nin eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Yardımcısı İshak Cihangiri ve eski meclis başkanı Ali Laricani’nin adaylık başvurularını kabul etmemesinin ardından seçimler, siyasi çevrelerde yaygın eleştirilere yol açmıştı.
Törenden sonra Reisi, başkent Tahran’ın merkezinde, Hamaney ofisine birkaç metre uzaklıktaki cumhurbaşkanlığı konutuna gitti ve ofisini, Ruhani’den teslim aldı.

Yeni hükümet ve süper krizler
Reisi, Ruhani hükümetinin ekonomik sicilini zımnen eleştirdi. Enflasyonun yüzde 44’e, likiditenin yüzde 680’e ulaştığını, hükümetin borçluluğunun 2015’ten bu yana üç katına çıktığını ve bütçe ihlalinin 450 bin milyar riyal olarak gerçekleştiğini söyledi.
Reisi, Ruhani’nin görev süresinin ikinci döneminde ülkeyi etkileyen çeşitli siyasi, sosyal, ekonomik ve çevresel krizlerin ardından yürütme organının liderliğini üstleniyor. Son 4 yılda ülke, ilki Aralık 2017’de ABD yaptırımlarının geri getirilmesinden 5 ay önce büyük protestolara tanık oldu. Orta ve yoksul sınıfın katıldığı ilk canlı protestolardı ve iki yıl sonra da Kasım 2019 protestoları patlak verdi. Hükümetin ani bir bütçe açığını kapatmak için benzin fiyatlarını artırma kararının ve geçen ay Ahvaz Araplarının nehir suyunun diğer bölgelere taşınmasını protesto etmesinin ardından genel protestolarının işaretleri ortaya çıktı ve ülke genelinde düzensiz protestolara dönüştü. Üç protesto olayında yetkililer, eylemcilerin taleplerini bastırmak için aşırı güç kullandı. İran lideri Hamaney de halkın hoşnutsuzluğunun birincil hedefi haline geldi. Ayrıca İran rejimine bağlı medya organları, ülkenin tanık olduğu ekonomik ve sosyal krizlerden yaptırımları, koronavirüs pandemisinin sonuçlarını ve kuraklık krizini sorumlu tutuyor.
Buna paralel olarak Devrim Muhafızları’nın terör listesine alınmasıyla eş zamanlı olarak, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın petrol satmasını engellemeye karar vermesinin ardından İran ve ABD arasında gerginlik arttı. Trump’ın Devrim Muhafızları’nın dış operasyonlardaki beyni Kasım Süleymani’yi öldüren bir hava saldırısı emri vermesinin ardından iki ülke savaşın eşiğine geldi.
Süleymani’nin öldürülmesinden beş gün sonra Devrim Muhafızları savunmaları, ABD güçlerini barındıran iki Irak üssüne balistik füzelerle ateş açtı. Kısa bir süre sonra Tahran semalarında uçan sivil bir Ukrayna uçağı düşürüldü.
Bu gelişmeye paralel olarak, Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisinin, geçen yıl Temmuz ayından bu yana iki patlamaya maruz kaldığı ciddi güvenlik olaylarından sonra İran güvenlik güçlerinin hazır konumda bulunması, şüpheleri ve soruları gündeme getirdi. Aynı dönemde İran’ın nükleer programındaki askeri meselelerden sorumlu yetkili ve Araştırma İşlerinden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Muhsen Fahrizade’ye silahlı kişilerce suikast düzenlendi. Ayrıca geçen ay Tahran’ın içinden havalanan küçük bir insansız hava aracı ise bir santrifüj montaj tesisine saldırdı.

Hamaney’e yakın cumhurbaşkanları
Radikal muhafazakâr Reisi, beşinci cumhurbaşkanı oldu. Hamaney, onu pragmatik eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani, reformist Muhammed Hatemi, muhafazakâr Mahmud Ahmedinejad ve ılımlı Hasan Ruhani’den sonra İran’daki yürütme organının başına atadı. Söz konusu isimlerin her biri Hamaney döneminde 8 yıl içerisine iki başkanlık dönemi geçirdi. İran’da son sözü 1989’da Humeyni öldükten sonra “Devrim Rehberi” sıfatıyla ülkeyi yöneten Hamaney söylüyor. 1979 Devrimi sonrası iktidarı ele geçiren din adamları sınıfı Humeyni’nin teorisyenliğini yaptığı Velayet-i Fakih doktrini çerçevesinde yeni “İslam Cumhuriyeti” rejimi sistematize etti. İslam Cumhuriyeti rejiminde en kademede tüm sistemi yöneten Rehber bulunuyor. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve hükümeti yürütmeden sorumlu. Yasama, yargı, yürütme, medya ve ordu ise Hamaney’e bağlı.
Reisi, selefleri arasında Hamaney’in eğilimlerine en yakın kişi. Son beş veya altı yılda, adı Hamaney’in yerini alacak üçüncü lider pozisyonu için potansiyel adaylar listesinin başında yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı, Reisi açısından gerçek bir sınav olarak görülüyor. Hamaney’in kararıyla yargının başına geçti. Daha önce de Rehber’e tabi kurumların en zengini olan ‘Astan Kuds Razavi’ kuruluşu başkanlığını üstlenmesi için Hamaney tarafından seçilmişti. Bu pozisyonlardaki başarısı, muhafazakârlar, özellikle de Devrim Muhafızları liderleri arasındaki konumunu güçlendirdi.
Yükselişini etkileyen faktörler arasında kayınpederi, radikal bir din adamı, Hamaney’in temsilcisi ve Hamaney’in memleketindeki radikal muhafazakarların lideri olan Meşhed’in Cuma Vaizi Ahmed Alam el-Huda yer alıyor. İran’daki gözlemcilerin ortak görüşüne göre, tüm bu faktörler Reisi’yi hafife alınmaması gereken önemli bir isim haline getiriyor.
1988’de siyasi aktivistlerin toplu infazlarından sorumlu ‘ölüm komisyonundaki’ rolü nedeniyle yaygın uluslararası eleştirilere maruz kalan eski yargı başkanı, İran için dış politika düzeyinde büyük bir meydan okuma olarak görülüyor.
ABD, Reisi’ye 1988’de binlerce siyasi mahkûmun toplu infazında oynadığı iddia edilen rolü nedeniyle yaptırım uyguladı. Kendisine uygulanan yaptırım, 2019 yılında yargı başkanlığına atanmasından birkaç ay sonra gelişti.
60 yaşındaki Reisi, seçilmesinden sonra ilk kez iddialarla ilgili olarak konuşurken, yargıdaki görevini yerine getirdiği için kendisine ABD yaptırımları uygulandığını söyledi.
Nükleer anlaşma tarafları, ilk olarak Nisan ayı başlarında Viyana’da başlayan nükleer anlaşmayı canlandırma müzakerelerine yeniden başlamak için, özellikle kimliği henüz bilinmeyen yeni dışişleri bakanının atanması olmak üzere Reisi hükümetinin istikrarını bekliyor. 20 Haziran’daki altıncı turun bitiminden sonra duran müzakereler, İran’ın nükleer taahhütlerine dönmesi karşılığında ABD’nin yaptırımlarını kaldırmasını hedefliyor. İran’ın uranyum zenginleştirme saflığı, nükleer silah geliştirmek için gereken yüzde 90’a yakın bir oran olan yüzde 60’a ulaştı.
Pazartesi akşamı İran televizyonu, Viyana müzakerelerinin koordinatörü Avrupa Birliği (AB) Siyasi Direktörü Enrique Mora’nın perşembe günü anayasal yemin törenine katıldığını duyurdu. İsrail, bu durumu eleştirdi.

 


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.