Ürdün, Suriye ile olan Caber-Nasib Sınır Kapısı’nı yük trafiğine yeniden açtı

Caber-Nasib Sınır Kapısı geçtiğimiz hafta sonu kapandı (AFP)
Caber-Nasib Sınır Kapısı geçtiğimiz hafta sonu kapandı (AFP)
TT

Ürdün, Suriye ile olan Caber-Nasib Sınır Kapısı’nı yük trafiğine yeniden açtı

Caber-Nasib Sınır Kapısı geçtiğimiz hafta sonu kapandı (AFP)
Caber-Nasib Sınır Kapısı geçtiğimiz hafta sonu kapandı (AFP)

Ürdün, Suriye’de güvenlik konusundaki gelişmeler nedeniyle geçtiğimiz Cumartesi günü kapatılan, Suriye ile ana sınır kapısı Caber-Nasib Sınır Kapısı’nı yük trafiğine yeniden açtı.
Gümrükleme ve Taşımacılık Şirketleri Sendikası Başkanı Dayfullah Ebu Akula, Caber-Nasib Sınır Kapısı’nın bugün yük taşımacılığına açıldığını bildirdi.
Ürdün, geçtiğimiz Perşembe günü 28 kişinin hayatını kaybettiği şiddetli çatışmalar sonucunda Suriye ile olan Caber-Nasib Sınır Kapısı’nı hafta sonu yolcu ve ticari geçiş için geçici olarak kapatmıştı.
Ürdün ile Suriye arasındaki ana geçiş kapısı olan Caber-Nasib Sınır Kapısı, Nisan 2015’te Suriye’deki çatışmalar nedeniyle kapatıldı.
Bu durum, 2010 yılında kuzey komşusu ile ticaret alışverişi yaklaşık 615 milyon dolar olan Ürdün ekonomisine acı bir darbe vurdu. Sınır kapısı 2018 sonbaharında yeniden açıldı.
Resmi rakamlara göre, 2020 yılında Ürdün ile Suriye arasındaki ticaret alışverişi 108,7 milyon doları buldu.



Ramazan, Hristiyanların Paskalya ve Yahudilerin Hamursuz Bayramı ile aynı döneme denk geldi

Fotoğraf Reuters
Fotoğraf Reuters
TT

Ramazan, Hristiyanların Paskalya ve Yahudilerin Hamursuz Bayramı ile aynı döneme denk geldi

Fotoğraf Reuters
Fotoğraf Reuters

Kudüs’te Müslüman ve Hristiyan Araplar ile Yahudi İbraniler bir arada yaşıyorlar. Bilindiği üzere üç semavi dinde de Kudüs ‘kutsal toprak’ olarak kabul ediliyor. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler Filistin’in her bir yerinden bu kutsal topraklara ibadet etmek için geliyor. Kudüs’ün ruhların bedenlerle buluştuğu, özellikle üç semavi dinin kutsal günleri içinde olduğumuz bu günlerde tüm insanlık için ‘huzur şehri’ olması beklenirdi.  
Müslümanlar için dün hüzünlü bir cumaydı. Bugün Hristiyanlar için ‘Kutsal Cumartesi’. Ramazan Ayı bu yıl, Hristiyanların Paskalya ve Yahudilerin Hamursuz bayramlarıyla aynı döneme denk geldi. Hamursuz Bayramı dün başladı ve bir hafta sürecek. Kudüs sevgisi ve kutsallara olan saygı kalplerde egemen olsaydı, bu ay ‘ateş alevlerine değil, nur huzmelerine’ şahit olunacaktı. Yüzlerce kişi yaralanmayacak, yüz binlerce inanan mutlu bir şekilde ve huzur içinde kutsallarını yaşayacaktı. Ancak Kudüs’teki gerçeklik, içindeki yaşamı uzun ve acı dolu bir ıstırap yoluna çeviriyor.  
Hristiyanlar için Kudüs, Beytüllahim'den sonra en kutsal şehir olarak addediliyor. Kudüs olağan şartlar içinden geçiyor olsaydı bu hafta yüz binlerce Hristiyan hacı bu şehri ziyaret edecekti. Ancak şehirdeki gerginlik Hristiyanların ziyareti için engel oluşturuyor, Batı Şeria Nasıra, Hayfa ve Akka’dan Kudüs’e gelen az sayıda Hristiyan ziyaretçi, kontrol noktalarından geçme konusunda birçok zorlukla karşılaştı. Her yıl olduğu gibi birçok rahip ve rahibe eski şehrin sokaklarından geçip tarihi kiliselere giderken Yahudi yerleşimci gençlerin hakaretlerine ve tacizlerine maruz kaldılar. Bu gençlerin tacizleri bazen fiziksel saldırılara kadar varabiliyor. Nitekim bir rahibi kaldırımdan iten gençler Hristiyan din adamının düşmesine neden oldu. Ardından etraftan kahkahalar yükseldi.
Mübarek Ramazan Ayı boyunca Mescid-i Aksa’da daha bir ‘kutsal hava’ hakimdir. On binlerce Müslüman, Teravih namazlarını burada eda ederler. Bu kişilerin çoğu sabah namazından sonraya kadar camiden ayrılmaz ve ibadetle meşgul olur. Ramazan Ayı’nın ikinci yarısındaki cuma namazlarına katılanların sayısı beş yüz bini geçer. Ancak son yıllarda İsrail’in engellemelerinde bariz artışlar gözlemleniyor. Yüz binlerce inanan artık Mescid-i Aksa’ya giriş yapamıyor. İşgalci İsrail hükümeti, kadın erkek ayrımı yapmaksızın sadece 12 yaşından küçük ve 50 yaşından büyük olanların  Mescid-i Aksa’ya girişine izin veriyor. Diğer yaş grupları ise şüpheliler olarak tasnif ediliyor ve girişlerine ‘istihbarat kayıtları’ uyarınca, şartlı olarak müsade ediliyor. 1967’den bu yana bir milyonun üzerinde Filistinlinin hapis yattığı düşünülürse, bu kişilerin kaçının ‘sabıkalı ve şüpheli’ olarak görüldüğü daha iyi anlaşılacaktır.  
Yahudilere ise açık imtiyazlar tanınıyor. Ağlama Duvarı’nın önüne gelip serbestçe ritüellerini yerine getirebiliyorlar. Ağlama Duvarı’nın Süleyman Mabedi’nin bir parçası olduğuna inanıyorlar. Her gün buraya on binlerce Yahudi ibadet için geliyor. Gelenlerin çoğu ibadetle meşgul olurken her yıl sayıları artan yüzlerce kişilik gruplar, Mescid-i Aksa avlusunu ihlal ederek provokasyona neden oluyor. Bu kişiler Mescid-i Aksa’nın, Süleyman Mabedi’nin kalıntıları üzerinde inşa edildiğini iddia ediyor. Yahudi din adamları ve resmi dini kurumları Yahudilerin, altında kutsal mekanların bulunduğu avlu üzerinde yürümesini saygısızlık addederek dinen sakıncalı buluyor. Ancak yeni bir Siyonist akım, bu yasağı değiştirmek ve Yahudi toplumuna kabul ettirmek için hırçın bir mücadele yürütüyor. Bu akım gün geçtikçe İsrail devletinde daha fazla güç kazanıyor. Son yıllarda bu akımın, ordu ve istihbarat içindeki nüfuzunu artırdığı ve temsilcilerini hükümete sokmayı başardığı biliniyor. Din temelli bir Siyonizmi benimseyen bu akım gençlik kolları oluşturdu. Bu gençler işgal altındaki topraklarda silahlı olarak dolaşıyor ve Filistinlilere karşı yürütülen şiddet olaylarına karışıyor.  
"Filistinlileri yurt dışına taşınmaya zorlamak" fikrini ortaya atan Meir Kahane bu akımdan doğdu. 1990'da Rishon Le-Zion'da yedi Filistinli işçiyi öldüren Ami Buber de bu akıma mensup. 1994’te El-Halil şehrinde İbrahim Camii’nde ibadet eden 29 kişiyi öldüren Baruch Goldstein adlı Yahudi de aynı görüşleri paylaşıyordu. İsrail Başbakanı İzak Rabin’de bu akım tarafından öldürülmesine rağmen İsrail devleti gerekli adımları atmadı ve bu akıma tavizler vermeye devam etti. Süreç içinde din merkezli Yeni Siyonistler, İsrail devletinin arka çıkması ve göz yummasıyla Filistinliler üzerinde daha fazla baskı kurmaya başladı. İsrail devleti ve güvenlik güçleri, bu akımın şiddet olaylarının üstünü örttü ve destekledi. Hatta bu akımın istekleri doğrultusunda baskınlar düzenlemeye başladı ve Mescid-i Aksa’ya girişlerini kolaylaştırmak için adımlar attı. Yeni Siyonistler, Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Süleyman Mabedi’ni inşa etmek istiyor. İsrail devleti her ne kadar resmi olarak böylesi bir projesi olmadığını iddia ediyor olsa da Mescid-i Aksa’daki davranış ve tutumları bunun aksine işaret ediyor. Filistinliler İsrail’in aşamalı olarak bu hedefe ulaşmak için çalıştığını düşünüyor. Böylesi bir durumun yaşanması Filistinliler ve Müslümanlar tarafından asla kabul edilmeyeceği için, bu yöndeki politikaların ‘ateşle oynamaktan’ bir farkı bulunmuyor.