Reisi döneminde Irak’la ‘çatışma kuralları’ değişecek mi yoksa aynı şekilde korunacak mı?

İbrahim Reisi (AP)
İbrahim Reisi (AP)
TT

Reisi döneminde Irak’la ‘çatışma kuralları’ değişecek mi yoksa aynı şekilde korunacak mı?

İbrahim Reisi (AP)
İbrahim Reisi (AP)

İran ve Irak’ın iç içe geçmiş ve karmaşık ilişkilerinde, her an patlak verebilecek uluslararası bir krizin merkezinde yeni bir sayfa açıldı.
İran tarafından başlatılan ve Irak’taki karar vericiler tarafından da ortaya koyulan göstergelere göre Tahran, yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden önceki koşullara dönmek için eski Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani sayfasını çevirmiş durumda. Iraklı yetkililer her zamanki gibi komşu ülkenin yeni cumhurbaşkanının gündemini öğrenmek için aceleci davranıyor. Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Reisi ile Tahran’daki toplantısı sırasında dış politikada anahtar kelimeyi tekrarlarken, bölgenin güvenliğine ilişkin ‘bir uzlaşma çağrısı’ olduğuna dikkat çekti. Ayrıca bunun, Irak’ın egemenliğini korumak da dahil bölgedeki herkesin çıkarlarına olduğunu vurguladı.
Özellikle Mustafa el-Kazimi’nin başbakan olmasından bu yana Irak’taki karar alıcıların dış gündemi, ‘coğrafi determinizmin’ idrakine ve Tahran’ın siyasi ağırlığına işaret ediyor. Ancak Irak meselesine derinden müdahil olan İran’ın rolü ve bölgesel dalgalanmalar, egemenliği sürdürmeyi son derece zorlaştırıyor.
Irak Cumhurbaşkanlığı açıklamasında Reisi’nin, İran’ın her zaman hedef aldığı ülkedeki yabancı varlığına atıfta bulunmadan, Irak’ın bölgede güvenlik sağlama çabalarını desteklediğini bildirdi. Ruhani ile birkaç kez bir araya gelen Iraklı bir siyasi danışman, Reisi’nin İran’ının nükleer anlaşma müzakerelerindeki koşullara hizmet etmek için Irak ile politikaya ilişkin yeni bir anlayış sunacağını dile getirdi.
Ancak Reisi geçen haziran seçimlerini kazanmasının ardından ülkesinin ‘bölgedeki politikasından taviz vermeyeceğini’ söyledi.
Reisi, Dini Lider Ali Hamaney’e yakınlığı nedeniyle geniş yetkilere sahip etkili bir isim olarak görülüyor. Bu durum ise İran’ın, Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana ilk kez stratejik kararını birleştirmek için daha büyük fırsatlara sahip olduğu izlenimini veriyor.
Iraklı politikacılar, İranlı oyuncular, istihbarat servisleri ve Devrim Muhafızları arasında aylarca süren manevralardan sonra Tahran ile ilişkilerde görevlerinin eskisinden daha kolay hale geldiğine inanıyorlar. Iraklı danışman, “Şu an doğrudan Dini Lider ile iş yapıyoruz” diyerek Reisi’nin gelişiyle yeni bir durumun oluştuğuna dikkat çekti. Danışman, Irak sahnesindeki oyuncuların yeni fikirlerle Reisi’ye uyum sağlamaya çalıştıklarını da vurguladı.
Irak’taki silahlı kuvvetler idaresinde zayıf bir rol oynayan Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’in varlığı, çok fazla esneklik ve özgürlüğe sahip olan saha faaliyeti açısından benzeri görülmemiş zorluklarla karşılaşılacak.
Ancak gruplar açısından en büyük zorluk, Reisi’nin şu an bir hedef belirlemediği Kazimi hükümetiyle iş yapmak olacak.
Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu’nun dört lideri, Reisi döneminin Irak içerisinde ABD ile çatışma kurallarına geri dönüşe işaret edebileceğini söyledi. Dört lider, Kazimi’nin şu an İran’da yararlı bir engel olarak görüldüğü konusunda hemfikir. Liderlere göre Reisi, Washington karşıtı söylemini sürdürecek ama ABD’lilerle dolaylı anlaşmalar da yapacak.
Elbette bu, Kazimi’nin İran’ın müttefiki olacağı anlamına gelmiyor. Ancak Fetih Koalisyonu’ndaki aktörlerin belirttiği gibi Reisi’nin faaliyet göstereceği bir gerçeği dayatıyor. Söz konusu liderlerden biri, “Grup liderleri, İran geri dönerse Sadr Hareketi’nin lideri Mukteda es-Sadr ile gerginliği azaltacak çatışma kurallarınca, bir endişe halinin ortasında yeni bir aşamayla karşı karşıya olacak” dedi. İranlı Şii ittifakların, Sadr’ın İran ile ilişkisi hususunda tamamen farklı bir duruma yönelmesi pek olası değil. İran’ın bölgede asgari düzeyde bir gerilimi azaltmada ortak olabilecek külit ve etkili güçlerle anlaşmalar inşa etmesi gerekecek.
İran’ın nüfuzu son dört yıl boyunca bölgesel ve uluslararası bir rakip olmadan önemli roller oynamasından sonra askeri ve ticari faaliyetlerinin genişlemesiyle birlikte benzeri görülmemiş sınırlara genişledi. Bu durum göz önüne alındığında, ister Kazimi isterse de İran’a sadık veya muhalif diğer Iraklı aktörler açısından durum o kadar da kolay görünmüyor.
Washington ve Tahran arasında bu ülkede rol paylaşımını müzakere etmek, Irak’ta siyasi ve saha çatışma kurallarına geri dönme yolunda duruyor. Durumun, nükleer anlaşma müzakerelerinin koşullarına ve ABD yaptırımlarının gözden geçirilmesine etki etmesi muhtemel görünüyor.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.