Reisi’nin birinci yardımcısı Muhammed Muhbir, Batı’nın yaptırım listesinde

Muhammed Muhbir, Tahran’daki resmi bir etkinlik sırasında konuşma yapıyor (Mehr)
Muhammed Muhbir, Tahran’daki resmi bir etkinlik sırasında konuşma yapıyor (Mehr)
TT

Reisi’nin birinci yardımcısı Muhammed Muhbir, Batı’nın yaptırım listesinde

Muhammed Muhbir, Tahran’daki resmi bir etkinlik sırasında konuşma yapıyor (Mehr)
Muhammed Muhbir, Tahran’daki resmi bir etkinlik sırasında konuşma yapıyor (Mehr)

İran’ın yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin kabine oluşumunu yakın zamanda parlamentoya sunması beklenirlen, 8 Ağustos’ta İran Cumhurbaşkanlığı, Muhammed Muhber’in Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine getirildiğini açıkladı.
Reisi, birinci yardımcısının rozetini ‘İmam’ın Direktifini İcra Merkezi’ Başkanı Muhbir’e verirken, Yargı Erki Sözcüsü Gulam Hüseyin İsmaili'yi de Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı olarak atadı. Her iki isim de ABD ve Avrupa Birliği (AB) yaptırım listelerinde yer alıyor.
Reisi, geçen hafta Dini Lider Ali Hameney’in mevcut koşullar ışığında hükümeti hızlandırma emri sonrasında birkaç gün içerisinde bakanlar listesini açıklayacağını söyledi.
İran’da ilk kez bir cumhurbaşkanı, yardımcısı ve ofis başkanıyla birlikte yaptırımlar listesinde yer alıyor. İsmaili, 2009 Yeşil Hareket protestolarını ve insan hakları ihlallerini bastırmadaki rolleri nedeniyle, Nisan 2011’de 32 güvenlik ve yargı yetkilisini hedef alan AB yaptırım listesine dahil edildi. İsmaili, o dönemde İran Hapishane Teşkilatı’nın başkanıydı.
Muhbir ise Reisi’nin kazandığı İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce ismi bu pozisyon için aylardır masadaydı. Adı, cumhurbaşkanlığı için aday olma fikrinden vazgeçmeden önce Meclis Başkanı Muhammed Bakir Kalibaf’ın planladığı hükümetle anılmıştı.
ABD, geçtiğimiz Ocak ayında Trump yönetiminin son günlerinde Dini Liderin ofisine bağlı kurumlara uyguladığı yaptırımlar listesine Muhbir’i de dahil etti. AB, Temmuz 2010’da Muhammed Muhbir’i füze ve nükleer programlarla bağlantılı yetkilileri hedef alan yaptırımlar listesine dahil etmişti, ancak iki yıl sonra listeden çıkardı.
2007’den bu yana Muhbir’in başkanlığını yaptığı ‘İmam’ın Direktifini İcra Merkezi’ veya ‘Setad’, Devrim Muhafızları’nın ekonomik kolu olan ‘Hatamu'l-Enbiya’ grubuna ek olarak, Astan Razavi ve Mostazafan Vakfı’yla birlikte Dini Lider Ali Hamaney’in ofisine bağlı olan finans imparatorluğundaki üç gruptan biri sayılıyor.
Humeyni, 1979 devrimiyle devrilen rejim karşıtlarının ve Şah rejiminin destekçilerinin servetlerini ve mülklerini sınırlamak ve bunlara el koymak amacıyla söz konusu merkezin kurulmasını emretmişti. Merkez, vergi ödemeksizin ilaç üretimi de dahil olmak üzere ekonomik faaliyetlerde bulunan en önde gelen kurumlardan biri. Geçtiğimiz Perşembe günü yemin eden Reisi, iki yıl önce yargının başına geçmeden önce Astan Razavi’ye başkanlık ediyordu.
Muhbir’in Hamaney için faaliyet gösterdiği tek kurum, İmam’ın Direktifini İcra Merkezi değildi. Daha önce ise Mostazafan Vakfı’nda kargo ve nakliye sorumluluğunu üstlendi.
2013 yılında Reuters tarafından yapılan bir araştırmaya göre İran ekonomisinin hemen hemen tüm sektörlerinde pay sahibi olan İmam’ın Direktifini İcra Merkezi, dini azınlıkların, iş insanlarının ve yurtdışında yaşayan İranlıların sahip olduğu binlerce gayrimenkule sistematik olarak el koyarak imparatorluğunu inşa etti. Araştırma, vakfın varlıklarının değerinin yaklaşık 95 milyar dolar olduğunu öngörüyor.
ABD Hazine Bakanlığı, geçtiğimiz Ocak ayında yaptığı açıklamada, “İmam’ın Direktifini İcra Merkezi, siyasi muhalifler, dini azınlıklar ve yurtdışındaki İranlılar dahil olmak üzere rejim muhaliflerinin topraklarına ve mülklerine el koyarak muhaliflerin haklarını sistematik olarak ihlal ediyor” ifadelerine yer verdi.
Ahvaz’ın kuzeyindeki Dezful şehrinden olan Muhbir, iktidarda etkili bir din adamı olan babasının örgütü adına eş-Şabiyye bölgesinde toprakları sömürmekle suçlanıyor. Adı kamuoyuna açıklanır açıklanmaz İran medyası, ekonomik faaliyetlere ve oğluna yönelik yolsuzluk suçlamalarına dikkat çekti.
Muhbir, yıllarca Ahvaz vali yardımcısı olarak görev yaptı. Aynı zamanda güney vilayetindeki iletişim şirketinin genel müdürüydü ve daha önce memleketi Dezful’da iletişim şirketinin başkanıydı.
Kendisi, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanı Muhsin Rızai, Devrim Muhafızları’nın eski lideri Muhammed Firuzende ve Kudüs Gücü komutanı olan kardeşi Ahmed Firuzende’nin de aralarında bulunduğu çevreye yakın güvenlik yetkililerinden biri. The Daily Beast dergisinin geçen yıl Ocak ayında yayınladığı gizli belgeler, onun, 2003’te ABD’nin Irak işgalinden sonra kaos çıkarmak amacıyla, Kudüs Gücü’nün Irak’taki kolu olan ‘Ramazan Tugayı’nın Irak’a silah, para ve casus kaçakçılığı yapan lideri olduğunu ortaya koydu. ‘Kudüs Gücü’ altında faaliyet gösteren Tugay, Irak’taki İran nüfuzu muhaliflerine karşı vurucu bir güç oluşturuyordu.

 


Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
TT

Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)

Sudanlı üst düzey istihbarat yetkilisi Ahmed Hasan Muhammed, ülkesinin İran’ın Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssü kurma talebini reddettiğini söyledi.

İran’ın bu talebi kabul edilseydi, söz konusu üs, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından birinde deniz trafiğini izlemesine olanak tanıyacaktı.

Şarku’l Avsat’ın Wall Street Journal gazetesinden aktardığına göre Muhammed konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi;

“İran, Sudan ordusuna isyancılara karşı mücadelede kullanılmak üzere silahlı insansız hava araçları (SİHA) sağladı. Tahran, üssü inşa etme izni karşılığında, Sudan’a helikopter taşıyan bir savaş gemisi de dahil olmak üzere gelişmiş silahlar teklif etti. İranlılar üssü istihbarat toplamak için kullanmak istediklerini söyledi. Oraya savaş gemileri de yerleştirmek istediler. Ancak Hartum, İran’ın bu teklifini reddetti.”

Muhammed gazeteye yaptığı açıklamada, “Sudan İran’dan SİHA satın aldı. Çünkü insan kaybını azaltmak ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermek için daha isabetli silahlara ihtiyacımız vardı” diye ekledi.

Kızıldeniz’deki bir deniz üssü, Yemen’deki Husilerin ticari gemilere saldırı başlatmasına yardımcı olurken, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından biri üzerindeki hakimiyetini artırmasına olanak tanıyabilir.

İran destekli Husiler, Kızıldeniz’deki saldırıları Gazze’de savaşan İsrail ve müttefiklerini cezalandırma amacıyla gerçekleştirdiklerini ifade ediyor.

sddeb
Yemen televizyonu tarafından yayınlanan bir görüntüde, Husi saldırısından sonra batan bir İngiliz kargo gemisi görülüyor (EPA)

Sudan’ın, devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir döneminde, İran ve Filistin’deki müttefiki Hamas ile yakın ilişkileri vardı.

Beşir'in 2019 darbesiyle devrilmesinin ardından, ülkenin askeri cuntasının başı olan Orgeneral Abdulfettah el Burhan, uluslararası yaptırımları sona erdirmek amacıyla ABD ile yakınlaşma başlattı.

Ayrıca İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için harekete geçti.

İran’ın deniz üssünü inşa etme talebi, bölge ülkelerinin Sudan’da 10 aydır devam eden iç savaştan faydalanarak, Ortadoğu ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında stratejik bir kavşak noktası olan ülkede yer edinmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Burhan liderliğindeki Sudan ordusu, Nisan ortasından bu yana Orgeneral Muhamed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile savaşıyor.

Çatışma on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca Sudanlının yerinden edilmesine ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birine neden oldu.

Çatışmaları takip eden bölge yetkilileri ve analistlere göre, Sudan’ın İran’dan aldığı SİHA’lar, Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle ordunun uğradığı kayıpların ardından, Burhan’ın bir miktar başarı elde etmesine yardımcı oldu.

Son haftalarda hükümet, Hartum ve Omdurman’daki önemli bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirdi.

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, hem Sudan ordusunu, hem de Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savaş suçu işlemekle suçladı.

Washington ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde cinayet, tecavüz ve etnik temizlik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar işlemekle itham etti.

Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, Sudan ordusunu, sivillerin yerleşimleri havadan hedef almak ve Sudanlı sivilleri çaresizce ihtiyaç duydukları insani yardımdan mahrum bırakmakla eleştirdi.

BM kuruluşları ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Darfur’da etnik amaçlı saldırılar da dahil olmak üzere zulüm yapmakla suçladı.

Çatışmanın tarafları olan Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ABD ve BM’nin suçlamalarını reddetti.

ABD Şubat ayında yaptığı açıklamada, İran’ın Sudan ordusuna silah sevkiyatıyla ilgili endişelerini dile getirdi.

ABD’nin Hartum Büyükelçisi John Godfrey, İran’ın Hartum’a yardım ettiğine ilişkin haberlerin ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi.