Taliban’ın zaferi sonrası Afganistan’ı bekleyen senaryolar

İç ve dış aktörlerin verileri, taktikleri ve hesapları değişiyor.

Taliban’ın zaferi sonrası Afganistan’ı bekleyen senaryolar
TT

Taliban’ın zaferi sonrası Afganistan’ı bekleyen senaryolar

Taliban’ın zaferi sonrası Afganistan’ı bekleyen senaryolar

Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani Ahmedzai'nin Kabil Uluslararası Havalimanı'ndan Tacikistan Cumhuriyeti'ne giden uçağa bindiği an, ABD'nin Afganistan'da bir ulus inşa etmeye yönelik 20 yıllık çabası son buldu. Afgan devlet kurumlarını inşa etmek için harcanan trilyonlarca dolar, Afgan silahlı kuvvetlerinin “kaybolması” ve tüm hükümet yapısının çökmesiyle boşa gitmiş oldu. Ve tüm bunlar, Taliban milislerinin Pazar sabahı Afganistan'ın başkenti Kabil'e girmesinden sadece birkaç saat sonra meydana geldi.
Bu olay, 11 Eylül 2001'de ABD'ye yapılan saldırıların ardından “Taliban” hareketini dağıtma amacıyla başlatılan 20 yıllık uluslararası çabaların sonu oldu. Modern tarihte örneğini daha önce görmediğimiz bir şekilde bir büyük gücün böylesine savurgan bir maliyetle giriştiği askeri macera utanç verici bir şekilde sona erdi.
Taliban'ın Afganistan'ın başkenti Kabil'i ele geçirmesi ve hareketin şehrin etrafına güvenlik birimleri yerleştirmesinden sonra şehir merkezine sızarak her köşeye güvenlik noktası kurması ve şehri tam olarak kontrolü altına alması şu ana kadar barışçıl bir şekilde gerçekleşti. Öte yandan Taliban'ın, resmi adıyla Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın her köşesinde güvenlik noktaları oluşturmasına rağmen herhangi bir binaya girmekten kaçınmasıyla havaalanı, Kabil'de ABD ordusunun kontrolü altındaki tek tesis olmaya devam ediyor. Bu nedenle, Taliban ile havaalanını kontrol eden ABD askeri güçleri arasında adeta ilan edilmemiş bir ateşkes var. Taliban, bu güçlerin ABD diplomatik personelini Kabil’den tahliye ettiğini ve şehirdeki büyükelçilik yerleşkesinden Amerikan bayrağını indirdiğini biliyor.
Taliban'ın Kabil'in çeşitli ilçe ve bölgelerine girmesinden birkaç saat önce, Başkan Eşref Gani hükümetinin neredeyse tüm üyelerinin kaçtığı, ancak hareketin, hâlâ hükümet binaları ve cumhurbaşkanlığı yerleşkesi içinde bulunan yetkilileri zorla tahliye etmekten kaçındığını belirtmekte de fayda var. Taliban bu yetkilileri zorla çıkarmak yerine barışçıl bir iktidar geçişi sağlamak için eski Afgan hükümetinin üst düzey yetkilileri ile müzakerelere başladı. Eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai ve önde gelen hükümet politikacısı Dr. Abdullah Abdullah, müzakerelerde Afgan hükümeti ekibine liderlik ediyor.
Öte yandan, Taliban militanlarının şehre girmesinin ardından Kabil'de ciddi bir şiddet olayı bildirilmezken, şehir dışına büyük çaplı bir göç dalgası olduğu bildiriliyor. Eşref Gani hükümetiyle veya Amerikan kuvvetleriyle yakın iş birliği içinde olan bölge sakinleri, “Taliban” militanlarının misilleme saldırılarından korkuyorlar. Bu korku, çok sayıda vatandaşın uluslararası havaalanının kapılarına hücum ederek Afganistan’dan ayrılan Amerikan askeri ve ticari uçaklarına binmeye çalışmasında açıkça görüldü. Durum böyle olunca ABD ticari uçuşlarını askıya aldı, askeri uçuşlarda ise diplomatik personelin tahliyesine öncelik verdi.
“Uluslararası Ortak Açıklama”
60'tan fazla ülke yaptıkları ortak açıklamada, sivil düzenin ve güvenliğin derhal yeniden tesis edilmesi ve Taliban'a, ülkeyi terk etmek isteyen herkese izin vermesi çağrısında bulundu. Öte yandan aktivistler, Taliban’ın, kadınları giyim tarzında ve çalışma özgürlüğünde değişiklik yapmaya zorladığına dair haberler çerçevesinde Afganistan’daki kadınların kaderiyle ilgili endişelerini dile getiriyorlar. Bu arada Afganistan’daki özel yerel televizyon kanalları, kadın aktrislerin ve sunucuların görev yaptığı mevcut programları yayınlamaya devam ediyorlar.
Aktivistler ve siyasi yorumcular, Taliban’ın Afganistan’daki azınlıklara yönelik muameleleri konusundaki endişelerini de dile getiriyorlar. Peştuca konuşan (Taliban militanlarının çoğunluğunun dili) ve Taliban’ın Kabil’i ele geçirdiği ilk andan itibaren hareketin durumunu yakından takip eden Pakistanlı gazeteci Tahir Han, "Hareketin bu sefer farklı olacağına dair açık işaretler var. Zaten azınlıklar meselesi hususunda uluslararası toplum tarafından çok fazla baskı var” değerlendirmesinde bulundu.
Tahir Han, 3 Taliban liderinin Pazar günü Kabil'de düzenlenen bir Şii cenazesine katıldığını ve bunun Afgan hükümetinin kurulmasından sonra hareketin azınlıklarla ilişkilerinde yumuşak davranacağının açık bir göstergesi olduğunu belirtti. Han, “Bundan sonra ne olacağını tahmin etmenin zor olacağı doğru, ancak şu anda uluslararası baskılara yanıt veriyorlar” ifadelerini kullandı.
“İran'ın Artan Rolü”
Taliban'ın azınlıklara ve kadınlara yönelik tutumundaki bu açık değişiklik, hareketin İran, Çin ve Rusya dahil olmak üzere bölgesel devletlerle ilişkilerinin önemli ölçüde iyileşmesinden sonra sevk edildiği önemli bir stratejik arka plana dayanıyor. Tahir Han'a göre, "Taliban'ın ilişkilerini büyük ölçüde geliştirdiği ülkelerden biri İran. Taliban üyeleri ABD yönetimiyle yaptığı görüşmeler hususunda İranlı liderlerle istişarelerde bulundular ve istişareler için düzenli olarak Tahran'ı ziyaret ediyorlar."
Öte yandan, Pakistan dış politika çevrelerinde, ABD'nin Afganistan'dan tek taraflı çekilme kararının Washington'un artık terörle ilgili konulara odaklanmadığını gösterdiği ve bunun pratikte hem Pakistan'ın hem de Afganistan’ın stratejik öneminin azalması anlamına geldiğine dair net bir farkındalık var. Ancak bölgesel başkentlerden, Pakistan güvenlik teşkilatına bağlı "stratejik varlıklar"ın Rusya, İran ve Çin gibi bölge ülkeleri arasında bir miktar desteğe sahip olduğuna dair zayıf sinyaller var. “Stratejik varlıklar” terimi, uluslararası medya kuruluşları tarafından çoğu zaman Afgan Talibanı’na atıfta bulunmak için kullanılan bir tabir.
Burada bahsedilen destek şu; ABD'nin Afganistan'daki varlığının en parlak döneminde, ABD istihbaratının Washington'a, hem İran hem de Rusya'nın Kabil’deki ABD kuvvetlerine saldırı başlatması için “Taliban”a silah, istihbarat ve finansman sağladığını bildirdiğine dair haberler vardı.  Ayrıca Taliban, Rus ve İranlıların emriyle, 2014-2016 yılları arasında Afganistan'ın kuzeyinde ve doğusundaki DEAŞ'a bağlı gruplara karşı operasyonlar düzenlemişti. Bu dönemde Afganistan’da ani bir DEAŞ yükselişi kaydedilmişti. Ayrıca Pakistan istihbarat teşkilatı, Temmuz 2018'de Pakistan'ın başkenti İslamabad'da düzenlenen bir konferansta Moskova, Tahran ve Pekin istihbarat şeflerini ağırlamış ve bu konferansta Afganistan'da yükselen DEAŞ’a karşı dört istihbarat teşkilatının koordinasyon içinde çalışması kararlaştırılmıştı.
Ancak bu, Rusya ve İran'ın Afgan Taliban'ı ile aktif bir ilişkisi olduğu anlamına mı geliyor? Yahut bu, bölgesel aktörlerin, muhafazakâr Taliban'a, raporlara göre Afganistan'da kurulduğu söylenen aşırılık yanlısı DEAŞ'tan daha açık olduğu anlamına mı geliyor?
“Madalyonun Rusya Tarafı”
Bu tür soruların henüz net bir cevabı yok. Ancak İran'ın "yabancı güçlerin geri çekilmesini" memnuniyetle karşıladığı son derece açık. Rusya ise Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi bölgesel müttefiklerini korumak için askeri güç kullanmaya hazır olduğunu ifade ederken, Taliban’ın bu devletlerden herhangi biri için tehlike arz ettiğinden bahsetmiyor. Moskova’nın, bu ülkelerde artan şiddeti ve huzursuzluğu kesinlikle kabul etmemesine rağmen hiçbir Rus açıklamasında Taliban’dan bir tehdit unsuru olarak söz edilmiyor.
Bu bağlamda Pakistanlı yetkililere ve uzmanlara göre Ruslar, DEAŞ'ın Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan da dahil olmak üzere tüm Orta Asya ülkelerinde ve sınırları yakınındaki kuzey Afganistan'da yükselişinden özellikle endişe duyuyor. Zira Moskova hala kendini Orta Asya ülkelerinin güvenliğinin ana sorumlusu görüyor. Ruslar bu sorunu Taliban liderleriyle tartışıyorlar ve Taliban’ı, sınır bölgesinde ortaya çıkan DEAŞ ve diğer aşırılık yanlısı gruplara karşı potansiyel bir müttefik olarak görüyorlar.
Nitekim DEAŞ’ın Afganistan'daki hikayesi örgütün orada devam eden düşüşü etrafında dönüyor. 2014-2016 yılları arasında Kabil'deki çarpıcı yükselişin ve üye sayısının binlere ulaşmasının ardından DEAŞ sürekli bir düşüş halinde. Ayrıca, son iki yılda örgüt, ABD ve Afgan askeri operasyonları karşısında doğudaki Kunar ve Nangarhar vilayetlerinde peş peşe kayıplar verdi. Bu kayıplar, Taliban militanlarının örgüte karşı başlattığı bağımsız askeri harekatla daha da arttı.
DEAŞ’ın yaklaşık 2.200 savaşçıyı çağırdığını belirten haberlerle birlikte, Batılı uzmanların okumaları içeren bir rapora göre, bir bütün olarak Taliban'ın yolu, liderler ve savaşçılar arasında ayrılıklar, toprak kayıpları ve savaş alanında dağılan müttefiklerle dolu. Batılı uzmanların bazıları, "Taliban"ın Afganistan'da çeşitli şekillerde ortaya çıkabilecek ve bölge ülkelerini etkileyebilecek olan bozguncuların şiddeti sorunuyla başa çıkacak yetkinliğe ve yeterliliğe sahip olmadığına inanıyor.
“Gelecekteki Olasılıklar”
Öte yandan gözlemciler, "Taliban"ın şimdi İran'ı rahatsız etmemek veya tahrik etmemek için Afgan azınlıklarla, özellikle Şii Hazara azınlığı (orta Afganistan'daki) ile bir tür iyi ilişkiler kurmaya çalışmasını bekliyorlar. Bilinmelidir ki, çok sayıda Tacik, Özbek, Türkmen ve hatta bazı Hazaralar dahi Taliban'a katıldı. Hareketin kuzey Afganistan'da taarruza başlamasının nedeni buydu; Çoğunluk Peştun olmayan kabilelerden olduğu için, bu yeni durum "Taliban"ı etnik ve mezhepsel azınlıklara karşı nazik ve işbirlikçi olmaya teşvik etti.
Öte yandan, bozgunun şiddeti Pakistan toprakları içinde terörist saldırılar şeklini alabilir. Batılı istihbarat uzmanlarının söylediklerine bakılırsa, Hindistan istihbaratı, terörist grupların kalıntılarını Pakistan'a karşı kullanacağı bir uzantı haline getirebilir. Pakistan’ın, Hindistan istihbaratının Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) hareketine sızdığı ve bu silahlı grubu Pakistan'a terörist saldırılar düzenlemek için kullandığı iddiaları göz önünde bulundurulduğunda bu pek de imkânsız görünmüyor. Pakistan Talibanı'nı, El Kaide ve DEAŞ gibi uluslararası terörist gruplara bağlayan şebekelere atıfta bulunan sayısız haber ve iddia var.
Aynı şekilde, bu şiddet Pakistan'ın Afganistan'daki Hindistan çıkarlarına karşı terörist saldırılar düzenlemek için terörist grupları kullanması şeklinde de olabilir. Yakın geçmişe bakarsak, bu da imkânsız görünmüyor, çünkü Hintlilerin Afganistan'daki askeri istihbarat varlıklarını Pakistan'a karşı nasıl kullandıkları çok iyi biliniyor. ABD yönetiminin Kabil'deki Hindistan büyükelçiliğine yapılan terör saldırısından Pakistan istihbaratını sorumlu tutmasının acı hatıraları, ulusal ve uluslararası hafızada hala taze.
Bu, iyileşmeyen bir yara olarak Afgan çatışmasının başka bir yönünü temsil ediyor. Pakistan ve Hindistan güvenlik servisleri, Afganistan'daki kendi çıkarlarını korumak için net olarak belirlenmiş “oyun kurallarına” sahip değiller. Pakistanlılar, Washington'un çekilmesinden sonra Hindistan'a Afganistan'da orantısız bir rol verme arzusundan endişe duyarken, Hintliler Afganistan'daki ekonomik çıkarlarının "Taliban" kılığına girmiş baş düşmanları olan Pakistan’ın eylemlerinden olumsuz etkilenebileceğinden endişe ve korku duyuyorlar. Dolayısıyla bu “senaryo”da bozguncuların şiddeti çok da uzak görünmüyor. Aksine Afgan topraklarında bunun emsalleri var; ABD yönetimi, Rusya ve İran'ı, Afganistan'daki “Taliban”ı oradaki Amerikan güçlerine karşı şiddet eylemleri gerçekleştirmek için desteklemekle suçladı. Rusya, dolaylı olarak Amerikalıları, DEAŞ savaşçılarını kuzey Afganistan'a, Rusya'nın güvenlik sınırlarının bir parçası olarak gördüğü Orta Asya cumhuriyetlerinin sınırları yakınına getirmekle suçladı. Nitekim Afganistan'daki "El Kaide" ve "DEAŞ" kalıntıları, Orta Asya toplumlarında ortaya çıkan ve Orta Asya hükümetleriyle askeri çatışmalara giren terörist grupları barındırıyordu.
Çinliler de Afganistan'daki gelişmelerden son derece endişe duyuyorlar. Çünkü Çinli ayrılıkçı unsurların, özellikle Müslüman Uygurların DEAŞ, Taliban ve El Kaide ile ittifaklarının gayet farkındalar. Bu unsurlardan bazıları, yakın zamana kadar onlara sığınak sağlayan "Pakistan Talibanı" ile de müttefik durumdalar. İslamabad'da ikamet eden bir uzman, "Çin, topraklarına ulaşan yağmacıların şiddetinden gerçekten endişe duyuyor” dedi. Çin de dün yeni "Taliban" hükümetiyle çalışma ve iş birliği yapma niyetini dile getirdi.
“Pakistan-Hindistan hesaplarının çatışma noktası Afganistan”
Taliban hareketi şu ana kadar Afganistan'daki askeri zaferine karşı henüz herhangi bir direnişle karşılaşmadı, ancak haberler, eski ordu komutanı Ahmed Şah Mesud'a sadık militanların, Tacik liderin eski kalesi olan Pençşir Vadisi'nde toplanmaya başladığını gösteriyor.
Bilgiler, eski Afgan cumhurbaşkanı yardımcısı Emrullah Salih'in adamlarıyla birlikte Pençşir Vadisi'nde olduğunu ve Kabil'in kuzeyinden bir direniş hareketi başlatabileceğini aktarıyor. Geçmişte Hindistan'ın Mesud'un güçlerine uzun bir süre askeri yardım sağladığı biliniyor. Hindistan’ın, “Kuzey ittfakı” gruplarına havadan askeri yardım sağlamaya başladığı 1996 yılında bunun uluslararası bir terör tehdidi olduğu tam anlaşılamamış ve bölgesel ve uluslararası medya henüz bu tehdidi ciddiye almaya başlamamıştı. Bu nedenle Hintli askeri yetkililer, Afganistan'da Pakistan yanlısı güçlerin yükselişinden endişe duydular ve "Taliban"ı, Hindistan'ın stratejik ve siyasi düşüncesinin şekillenmesinde hayati bir role sahip olan Afganistan içinde kendileri için bir tehdit olarak gördüler. Bu çabalar ve girişimler çerçevesinde, İran, Rusya ve Tacikistan gibi başka ülkeler de Hindistan'a katıldı. Hindistan'dan gelen çeşitli destekler, Tacik gümrüklerinin yardımıyla Tacik lider Ahmed Şah Mesud'a sürekli aktı.
Hindistan'ın, çekilme sonrası aşamada Pakistan'ın Afganistan'ı kontrol edeceğine dair stratejik korkusu, Hintli yetkililerin, Pakistan güvenlik servisinin, Sünni militanlar ve "Afganistan'dan gelen terörizm" üzerinde etkili olduğunu düşünmelerinden kaynaklanıyor. Bu bağlamda Hindistan, Afganistan'a İran limanlarından nüfuz edebilmek için Afganistan içindeki ilişkilerle çok ilgileniyor. Bununla birlikte, büyüyen ve petrole susayan Hindistan ekonomisinin talebini karşılamak için Orta Asya'nın petrol ve gaz zengini cumhuriyetlerine aynı zamanda pazar ve enerji tedarikçileri olarak ulaşma planları var. Hintli stratejistler bu şekilde Pakistan'ın stratejik önemini azaltmayı hedefliyor. Afganistan şu anda Taliban'ın tam askeri kontrolüne doğru ilerlerken, Hindistan'ın Afganistan'daki yol ve iletişim alanındaki önemli yatırımlarının kaybedilmesi de muhtemel. Bu durum da Hintli yetkilileri korkutuyor.
Her halükârda Hint medyası ve stratejik düşünürler, Hindistan'ın Afgan vatandaşları arasında iyi bir konumda olduğuna ikna olmuş durumdalar. Yeni Delhi'nin, doğru ülkede doğru yatırımı yaptığını ama belki zamanı doğru ayarlayamadığını düşünüyorlar. ABD’li ve Batılı istihbarat ve diplomatik yetkililerin Taliban ile gizli görüşmelere girmeye başladığı 2014 yılından itibaren Taliban'ın yükselişi açık ve beklenen bir şeydi. Bu konuyla ilgili haberler tüm dünya gazetelerinde ve medyasında manşet oldu; ancak Hintliler bunları görmezden geldiler. Görünüşe göre Amerikan kuvvetlerinin ayrılmasından sonra Afganistan “senaryosunu” planlamadılar ve kendilerini siyasi İslam ve “terörizm” karşıtı hareketlerin destekçisi olarak sunmaya devam ettiler.
Bu sefer durum farklı.  Eğer Hindistan, Taliban karşısında Pençşir militanlarına destek vermeye karar verirse, kesinlikle İran veya Rusya Federasyonu'nun desteğini alamayacaktır. Buna ek olarak, bir zamanlar Ahmed Şah Mesud'un savaşçılarının ana destek üssü olan Afganistan'daki Tacikler, Özbekler ve Türkmenler gibi etnik azınlıkların birçok üyesinin son zamanlarda "Taliban" saflarına geçtiğini görüyoruz. Bu da Taliban’ın kuzey şehirlerini ve kasabalarını ele geçirmesini kolaylaştırdı.



Arap-İran diyalogu mümkün mü?

Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
TT

Arap-İran diyalogu mümkün mü?

Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)

Hüda Rauf

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile İranlı ve Arap düşünür ve uzmanlardan oluşan seçkin bir grubun katılımıyla, 13 Mayıs 2024 tarihinde el-Cezire Araştırmalar Merkezi ve İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi tarafından İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen Arap-İran Diyalog Konferansı'nın üçüncü oturumunun faaliyetleri "İşbirliği ve Etkileşim için Diyalog" başlığı altında başladı.

Diyalogun üçüncü oturumu marjında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan şunları söyledi: "Bu tür konferansların karşılıklı etkileşimin artması, bölgede barış, istikrar ve güvenliğin tesisi ile sonuçlanabileceğine eminim." Ardından "Bugün İran-Arap diyalogu aşamasını geçip bölgesel diyalog ve iş birliği aşamasına girmiş bulunuyoruz. Eğer bu toplantının kurucuları da aynı görüşte olursa, gelecekte İran-Arap diyalogunun yerini bölgesel diyalog alabilir. Çünkü birbirimizin yanındayız ve olumlu, güçlü bir bölgesel diyalog ve iş birliğinin olumlu bir aşamasındayız" diye ekledi.

Emir Abdullahiyan "Bugün, anlaşmalara varmak için diyalogu sürdürmeye ve aramızdaki etkileşimi artırmak için bölgesel iş birliğine ve tabii ki zorlukların farkına varmaya ihtiyacımız var” diye vurguladı. "Ortak noktaların yapay ve dışarıdan empoze edilen anlaşmazlık noktalarından çok daha fazla olduğuna" dikkat çekti.

İranlı yetkili "Bugün, bazıları tarihi olayların yanlış yorumlarının yankısı olan ve birçoğu da çağdaş döneme ait, yabancı kökenli, bölge ülkeleri arasında anlaşmazlık yaratmak için gündeme getirilmiş olan algıları gözden geçirmek için kararlılığa ve cesarete ihtiyacımız var" açıklamasında da bulundu.

Teorik olarak Abdullahiyan'ın açıklamaları kusursuz sayılabilir, zira bölgenin ihtiyacı olan şey diyalog, anlayış ve ardından iş birliği. Ancak gerçek, açıklama ve konuşmalardan tamamen farklı çünkü Ortadoğu, kendisini oluşturan devletlerin etkileşimlerinin rekabet ve çatışmaya dayalı olduğu, çatışmalı doğaya sahip bir bölge olarak nitelendiriliyor.

Aslında herhangi bir bölgesel ortamın rekabetçi doğası, ülkeleri arasında diyalog ve iş birliğini engellemez. Avrupa ülkeleri onlarca yıl süren savaşların ardından birbirleriyle ilişkiler kurdular. Avrupa Birliği kuruldu ve Batılı siyaset bilimciler, demokratik ülkelerin birbirleriyle savaşa girmediğini söyleyen demokratik sistemler teorisini oluşturdular.

Ortadoğu'da ise pek çok çevre arasında bir rekabet ve çatışma hali mevcut, bu da Arap ülkeleri ile Türkiye, İran ve İsrail gibi diğer komşu ülkeler arasında rekabet ve çatışmaya neden oluyor. Öte yandan Arap olmayan komşu ülkelerin de kendi aralarında rekabet ve çatışma var. Burada İran ile İsrail arasındaki çatışmayı gözden kaçıramayız.

Ortadoğu'da çatışma ve rekabet halinden bölgesel iş birliği durumuna geçiş, bölgesel topluluk durumuna geçiş demektir. Burada bölgesel sistemi oluşturan ülkeler birbirlerinin çıkarlarını tanır, tehdit kaynaklarını tespit eder ve bölgesel iş birliği ile entegrasyonu sağlamak için bölgenin kaynaklarını seferber etmeye çalışırlar.

Teorik olarak dünyadaki bölgeler, ülkeler arasında var olan düşmanlık ve dostluğun derecesi üzerine inşa edilmiştir. Dostluk, ülkeler arasındaki, gerçek dostluk ile koruma veya destek beklentisi arasında değişen ilişkileri ifade eder. Düşmanlık kelimesi ise ülkeler arasında şüphe ve korkuyla koşullanan ilişkileri ifade eder.

Dostluk ve düşmanlık kalıpları, sınır anlaşmazlıklarından ideolojik ittifaklara, olumlu ya da olumsuz uzun süredir devam eden tarihsel bağlara kadar çeşitli konulardan doğar. Araplarla İsrailliler ya da İranlılar ile Iraklılar arasında olduğu gibi, özellikle halklar arasında tarihi bir nitelik kazandığında düşmanlığın sürmesi mümkündür.

Bölgesel sistemin durumu, Barry Buzan'ın ülkeler arasındaki dostluk ve düşmanlık kalıplarından kaynaklanan oluşumları adlandırmak için kullandığı "güvenlik kompleksi" terimini içerir. Güvenlik topluluğu, bu terimi “temel güvenlik çıkarları birbiriyle yakından bağlantılı olan, dolayısıyla ulusal güvenlikleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir devletler grubu” olarak tanımlar. Dolayısıyla terim, grubu tanımlayan özelliğin doğasını ve herhangi bir grubu komşularından ayıran karşılıklı bağımlılık kavramını ifade eder. Güvenlik toplulukları buradaki karşılıklı bağımlılık ve rekabetin yanı sıra, ortak çıkarların da altını çizer.

Güvenlik kompleksi tanımını uygularsak, Ortadoğu'yu temel güvenlik çıkarları, ulusal güvenlikleri tek başına istikrara kavuşturulamayacak kadar yakından birbirine bağlı devletlerden oluşan bir bölge olarak tanımlayabiliriz.

İran Dışişleri Bakanı'nın Arap-İran diyalogunda yaptığı çağrıya dönersek şu soru ortaya çıkıyor: İran ile Arap ülkeleri arasında diyalogun, iş birliğinin ve ortak çıkarların gerçekleşmesini engelleyen nedir? Öncelikle bir diyalog ve uzlaşının bulunması, çıkarların eşgüdümünün sağlanması ve her ülkenin diğer ülkelerin çıkarlarını tanıdığı ve onlara tehdit oluşturmadığı bir bölgesel topluluk durumuna geçmek mümkündür. Burada rekabet, herhangi bir insani organizasyonunun temeli olduğu için halen mevcut olabilir, ancak her zaman şüphe ve korku yaratan çatışma, anlaşmazlık ve artan güvenlik ikilemleri olmadan.

Bu nedenle İran, İbrahim Reisi'nin çağrıda bulunduğu ve Arap, Körfez ülkelerinin de karşılık verdiği komşuluk diplomasisi ilkesine dayanarak deklare edilen ilkeden gerçekçi uygulamaya geçiş yapmalı. Bunun için de dosyaları iç içe geçirme, Arap gerilim noktaları ile Filistin sorununun çözümünde ortak bir görüşe varmak için yapılan diyalogları kızıştırma politikasından vazgeçmeli. Her şeyden önce de çerçevesini bölgesel hegemonyanın, Arap meselelerini kullanarak bölgesel statünün büyük güçler tarafından tanınmasını sağlamaya çalışmanın oluşturduğu siyasi söylemi terk etmeli. Tarihin ve geçmişin komplekslerini ve bunların İranlı karar alıcının kendi bölgesel rolüne ilişkin algısı üzerindeki etkilerini bir kenara bırakmalı, çünkü benlik algısı, İran dış politikasının psikolojik çerçevesini temsil ediyor.

O zaman Abdullahiyan'ın Arap-İran diyaloguna ilişkin açıklamaları; ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından bütünleşmiş bir bölgesel ortam için gerçeğe dönüştürülebilir.


İsrail'in savaştan sonra oluşacak Gazze yönetimini silahlandırma planı ortaya çıktı

ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)
ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)
TT

İsrail'in savaştan sonra oluşacak Gazze yönetimini silahlandırma planı ortaya çıktı

ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)
ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın, savaş sonrası Gazze'yi yönetecek birimlerin silahlandırılmasını istediği savunuldu.

İsrail Hayom gazetesinin aktardığına göre Gallant, Gazze'de çeşitli yerel yönetim birimlerinin kurulmasını ve bunların başına Batı Şeria'daki Filistin Ulusal Yönetimi'ne bağlı isimlerin getirilmesini istiyor.

Bu isimlerin Hamas'la bağlantılı olup olmadığının netleştirilmesi için Filistin Ulusal Yönetimi'nden istihbarat yetkilileriyle birlikte çalışılması da planlanıyor. 

Gallant'ın, Hamas'ın düzenleyebileceği saldırılara karşı kendilerini koruyabilmeleri için bu birimlere hafif silahlar sevk edilmesini hedeflediği öne sürüldü.

Özel takip cihazları yerleştirilecek silahların İsrail ordusu tarafından takip edileceği, böylelikle bunların Hamas'ın eline geçmesinin engelleneceği savunuldu. 

Ayrıca ABD'nin de desteğiyle Arap devletlerinden oluşan uluslararası bir yapı üzerinden yeni Gazze yönetimine para akışı sağlanması hedefleniyor. Plana göre Gazze Şeridi'ndeki sivil yönetim hem İsrail hem de uluslararası oluşum tarafından denetlenecek.

Gazete, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaş sonrası Gazze Şeridi'nin yönetimi için halen net bir plan sunmadığına da dikkat çekti. Haberde, "Netanyahu karar vermedikçe Hamas, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin çekildiği bölgelerde yeniden güçleniyor" dendi.

İsrail'in radikal sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise Gallant'ın planına karşı çıkarak "ABD'ye şirin görünmek istiyor, Gazze'de terör devleti kurulmasının önünü açmak istiyor" dedi. 

Son dönemde savaşın ardından Gazze'nin idaresi meselesi Tel Aviv yönetiminde ihtilaf yaratmıştı. Netanyahu, idarenin Filistin Ulusal Yönetimi'ne devredilmesine başından beri karşı çıkıyor. 

Gallant ise ABD'ye daha yakın bir pozisyonda. Washington yönetimi bölgenin kontrolünün "yenilenmiş" Filistin Ulusal Yönetimi'ne devredilmesi gerektiğini savunuyor. Diğer yandan Gallant, ABD'nin talep ettiği gibi iki devletli çözüme yanaşmayacağını da belirtmişti.

İsrail ordusunun 6 Mayıs'ta Refah'ın doğusuna başlattığı kara harekatı sürerken ABD, Gazze Şeridi'ne kurduğu yüzer limandan yardım sevkıyatına başlandığını duyurdu. 

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'ndan yapılan açıklamada, bugün 09.00'da karaya yardım taşınmaya başlandığını bildirdi. 

Hiçbir Amerikan askerinin karaya çıkmadığı belirtilirken, "birkaç ülke ve insani yardım kuruluşunun bağışladığı malzemelerin taşındığı" ifade edildi.

Gazze Şeridi, 1996-2006'da Filistin Ulusal Yönetimi'ne bağlıydı. Ancak Hamas, 2006'da yapılan seçimlerde, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın partisi Fetih'i geçerek 132 sandalyeli mecliste 74 koltuk kazanmış, Fetih ise 45 sandalyede kalmıştı. Daha sonra taraflar arasında yaşanan anlaşmazlık nedeniyle 2007'de Gazze'de patlak veren çatışmalarda, Hamas bölgenin kontrolünü ele geçirmişti.

Independent Türkçe, İsrail Hayom, Times of Israel, Washington Post


1600 yıllık gizemli İrlanda taşı, İngiltere'de bir bahçeden çıktı

Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)
Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)
TT

1600 yıllık gizemli İrlanda taşı, İngiltere'de bir bahçeden çıktı

Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)
Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)

İrlanda'ya ait gizemli bir kadim taşın, İngiltere'deki bir bahçede keşfedilmesi arkeologları şaşkına çevirdi.

Üzerinde MS 4. yüzyıla ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, 2020'de West Midlands bölgesindeki Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı.

Nesneyi bulan Graham Senior, bu taşın bahçesinin aşırı uzamış bir kısmını temizlerken gözüne çarptığını ve bir tür takvim olduğunu düşündüğünü söyledi.

Ancak uzmanlar, bu keşfin "cevaptan çok soru" doğurduğunu ve nesnenin bölgeye seyahat eden İrlandalı Hristiyan rahiplere ait olabileceği yönünde spekülasyonların yapıldığını belirtti.

Birmingham Museums Trust'tan arkeolog Teresa Gilmore, Live Science'a verdiği röportajda, "Taşın buraya nasıl geldiğine dair birçok ihtimal var" dedi.

Bu tür harika keşiflerin en şaşırtıcı yanlarından biri de genelde cevaplardan çok soru doğurmaları.

Yaklaşık 139 gram ağırlığında ve yaklaşık 11 santimetre uzunluğundaki nesne, kumtaşından yapılmış. Bir isim olabileceği düşünülen yazıtın satırları taşın üç köşesine kazınmış. 

gtn
Graham Senior, kadim taşı bulduğunu söyledi (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)

Uzmanlara göre bu nesne; kazınmış dana derisi, parşömen ve kağıt kullanılmaya başlanmadan önce kadim Ogham dilini yazmanın yaygın bir yolu.

Senior bu taşı, Coventry'deki Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi'ne bağışladı. Taş, burada Nisan 2025'e kadar sergilenecek. 

Herbert müzesi küratörü Ali Wells, "Mael'in taşı nasıl kaybettiğini ve Coventry'deki bir bahçeye nasıl geldiğini asla öğrenemeyebiliriz ancak gelecekteki araştırmaların daha fazlasını ortaya çıkaracağını umuyorum" dedi.

humyum
Yaklaşık 139 gram ağırlığında ve yaklaşık 11 santimetre uzunluğundaki nesne, kumtaşından yapılmış (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi,)

Ocak ayında İspanya'da 2 bin yıllık kurşun nesne, üzerinde bir Roma diktatörünün adı yazılmış halde keşfedilmişti. Bu nesnenin, savaşan kabileler tarafından "mermi" olarak kullanıldığı bildirilmişti. 

4,5 x 2 santimetre boyutlarında ve 71 gram ağırlığındaki bu eserin, bir kalıbın içine erimiş kurşun dökülerek yapılmış olduğu düşünülüyor. Eser, uzmanlar tarafından "glans inscripta" diye biliniyor. 

Bir yüzünde muhtemelen bilinmeyen bir İspanyol kasabasının Latincesi olan "IPSCA", diğer yüzündeyse Sezar anlamına gelen "CAES" yazıyor. 
Independent Türkçe


Beyaz Saray: Gazze'ye iskele üzerinden birkaç gün içinde yardım ulaştırmayı umuyoruz

Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)
Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)
TT

Beyaz Saray: Gazze'ye iskele üzerinden birkaç gün içinde yardım ulaştırmayı umuyoruz

Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)
Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)

Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre yaptığı açıklamada, ABD'nin önümüzdeki günlerde Gazze Şeridi'ne yüzer iskele aracılığıyla yakıt ve diğer yardımları getirmeyi umduğunu söyledi.

Reuters'ın haberine göre Pierre basın toplantsında, Beyaz Saray'ın sınırlı yardım operasyonları yoluyla Gazze'ye yardım ulaştırma konusundaki endişelerinin hala devam ettiğini söyledi.

ABD ordusu perşembe günü Gazze Şeridi açıklarındaki yüzen iskelenin tamamlandığını duyurdu ve yardım kamyonlarının birkaç gün içinde ulaşacağını belirtti.

Açıklamada, Gazze'de ABD askerlerinin bulunmadığı ve yardımın Birleşmiş Milletler tarafından dağıtılacağı ifade edildi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) 25 Nisan'da en az 320 milyon dolara mal olacak iskelenin inşaatına başlandığını duyurmuştu.


 Austin, Gallant'a Refah'taki herhangi bir operasyondan önce sivillerin korunması gerektiğini vurguladı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant arasındaki önceki görüşme, (Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant arasındaki önceki görüşme, (Reuters)
TT

 Austin, Gallant'a Refah'taki herhangi bir operasyondan önce sivillerin korunması gerektiğini vurguladı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant arasındaki önceki görüşme, (Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant arasındaki önceki görüşme, (Reuters)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, Bakan Lloyd Austin'in İsrailli mevkidaşı Yoav Galant ile ABD'nin kuşatma altındaki Gazze halkına yardımı arttırmak amacıyla Gazze'de yüzer iskele açılması konusunda kaydettiği ilerlemeyi görüştüğünü bildirdi.

Pentagon'dan yapılan açıklamada, iki bakanın telefon görüşmesinde "Kerem Şalom ve Refah geçişleri de dâhil olmak üzere" Gazze'deki Filistinlilere yönelik insani yardımların arttırılması ihtiyacını ele aldıkları belirtildi.

Açıklamaya göre Austin, Gallant ile yaptığı telefon görüşmesinde, Refah'a yönelik olası bir askeri operasyon öncesinde sivillerin korunması ve insani yardımların kesintisiz akışının sağlanmasının "tartışılmaz gerekliliğini" vurguladı.


NATO: Rusya'nın Ukrayna'da büyük bir atılım yapacak yeterli gücü yok

Ukrayna kuvvetleri (AP)
Ukrayna kuvvetleri (AP)
TT

NATO: Rusya'nın Ukrayna'da büyük bir atılım yapacak yeterli gücü yok

Ukrayna kuvvetleri (AP)
Ukrayna kuvvetleri (AP)

NATO'nun Avrupa'daki en üst düzey komutanı dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Rusya'nın Harkiv bölgesinde başlattığı saldırının ardından Ukrayna'da büyük bir ilerleme kaydetmek için sahada yeterli sahip olmadığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre ABD'li General Christopher G. Cavoli, Brüksel'deki NATO karargahında düzenlediği basın toplantısında "Ruslar stratejik bir atılım yapacak sayıya sahip değiller ve daha doğrusu bunu yapacak beceri ya da yeteneğe sahip değiller" ifadelerini kullandı.


İsrail Refah'a ‘takviye kuvvet’ göndermeyi planlıyor

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
TT

İsrail Refah'a ‘takviye kuvvet’ göndermeyi planlıyor

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki kalabalık şehre büyük bir saldırı düzenlenmemesi yönündeki uluslararası uyarılara rağmen, ordunun Hamas'ın ortadan kaldırılması amacıyla Refah'a ‘takviye kuvvetler’ göndereceğini ve buradaki ‘askeri faaliyetleri yoğunlaştıracağını’ duyurdu.

Bu gelişme, Güney Afrika'nın Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) verdiği ifade sırasında İsrail'in Refah'a saldırmasının Gazze Şeridi'nin yıkımında ‘son adım’ olacağı yönündeki iddiasıyla aynı zamana denk geldi.

Konuyla ilgili olarak ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) dün, Gazze Şeridi'ne deniz yoluyla yardım girişine hazırlık amacıyla Gazze Şeridi kıyısındaki geçici iskelenin kurulduğunu duyurdu. CENTCOM’dan yapılan açıklamada, tırların önümüzdeki günlerde insani yardım taşımak üzere iskeleye doğru hareket etmeye başlamasının beklendiği belirtilirken, Birleşmiş Milletler'in (BM) iskeleden gelen yardımları teslim alacağı ve dağıtımını koordine edeceği kaydedildi. CENTCOM, iskelenin kurulması sürecinde Gazze Şeridi'ne hiçbir ABD kuvvetinin girmediğini ifade etti.

Diğer taraftan Fetih Hareketi Merkez Komitesi üyesi Azzam el-Ahmed, geçici iskelenin Filistin Yönetimi ile koordinasyon sağlanmadan kurulmasını eleştirdi ve iskelenin Gazzelileri yerlerinden etmek için kullanılmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. El-Ahmed Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) yaptığı açıklamada, “iskelenin kurulmasının yaralı ve açlık çeken Gazze halkının sorununu çözmeyeceğini ve ABD'nin bu iskelenin inşa edilip edilmemesi konusunda Filistin yönetimiyle koordinasyon kurmama hakkı olmadığını” söyledi.


İsrail: Güney Afrika soykırım davasında asılsız iddialarda bulunuyor

Refah'tan ayrılmak zorunda kalan Filistinliler, Han Yunus'taki bir kampta yürüyor. (EPA)
Refah'tan ayrılmak zorunda kalan Filistinliler, Han Yunus'taki bir kampta yürüyor. (EPA)
TT

İsrail: Güney Afrika soykırım davasında asılsız iddialarda bulunuyor

Refah'tan ayrılmak zorunda kalan Filistinliler, Han Yunus'taki bir kampta yürüyor. (EPA)
Refah'tan ayrılmak zorunda kalan Filistinliler, Han Yunus'taki bir kampta yürüyor. (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail'i soykırımla suçlayarak açtığı davaya cevaben, Güney Afrika'nın ‘Hamas'tan güvenilir olmayan kaynaklara dayanarak önyargılı ve asılsız iddialarda bulunduğunu’ bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre söz konusu açıklamada, “İsrail uluslararası hukuka ve insani yükümlülüklerine uygun olarak hareket etmektedir. İsrail sivillere ve sivil tesislere verilen zararı en aza indirecek tedbirleri uygulamaktadır” denildi.

Bakanlık, UAD’a ‘Güney Afrika'nın dilekçesini reddetmesi ve mahkemenin kötüye kullanılmasına son vermesi’ çağrısında bulundu.

Güney Afrika dün UAD’dan, İsrail'i Gazze Şeridi'nde soykırım yapmakla suçlayan davanın bir parçası olarak İsrail'in Refah'a yönelik saldırısının durdurulmasını talep etti ve Filistin halkının hayatta kalması için Refah'a yönelik saldırının ‘durdurulması gerektiğini’ belirtti.

Güney Afrika'nın Hollanda Büyükelçisi Phosimozi Madonsela, mahkemeyi, ‘İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin tamamından derhal, tamamen ve koşulsuz olarak çekilmesi’ yönünde karar vermeye çağırdı.

Dünya Mahkemesi olarak da bilinen Lahey’deki UAD'da iki gün sürecek duruşmalar, Güney Afrika'nın İsrail'i soykırımla suçlayarak açtığı davanın bir parçası. İsrail ise bugün (Cuma) yanıt verecek.

Güney Afrika geçtiğimiz hafta, bir milyondan fazla Filistinlinin barındığı Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin korunması için ek acil önlemler alınmasını talep etti.

Ayrıca mahkemeden İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri ve insani yardım kuruluşlarının yanı sıra gazeteciler ve araştırmacıların Gazze Şeridi'ne engelsiz erişimine izin vermesini istedi.


İsrail Mısır'a Refah sınır kapısını Filistin ve BM temsilcileriyle birlikte yeniden açmayı teklif etti

Mısır tarafından Refah geçişi (DPA)
Mısır tarafından Refah geçişi (DPA)
TT

İsrail Mısır'a Refah sınır kapısını Filistin ve BM temsilcileriyle birlikte yeniden açmayı teklif etti

Mısır tarafından Refah geçişi (DPA)
Mısır tarafından Refah geçişi (DPA)

İsrailli Walla internet sitesi İsrail'in Mısır'a, Gazze'den Filistinli temsilciler ve BM temsilcilerinin katılımıyla Refah sınır kapısının yeniden açılması için bir teklif sunduğunu duyurdu.

Teklif, Mısır'a geçidi yönetmesi için Filistinli adayların isimlerinin gönderilmesini ve İsrail'in bunlardan herhangi birini veto etme hakkına sahip olmasını içeriyor.

Walla’da dün (Perşembe) yar alan habere göre teklif, personel ve yakıt için Refah sınır kapısının işletilmesine ilişkin ayrıntıların yanı sıra, Hamas saldırılarından korumak ve sınır kapısından geçişine izin verilmeyenleri engellemek için Refah kapısı dışında bir İsrail varlığını da içeriyor.

Şarku’l Avsat’ın aktardığı Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) göre İsrail medyası daha önce (Perşembe) İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a, bu ayın başından beri şehrin doğu kesiminde operasyon yürüten 162. Tümen'e katılmak üzere ilave bir tugay gönderdiğini duyurdu.

Medya kuruluşlarına göre bu hamle, İsrail hükümetinin Refah'a yönelik askerî harekâtın genişletilmesini onaylaması beklenirken yapıldı.


Raporlar: Amerika'nın askıya aldığını açıkladığı silah sevkiyatı İsrail'e ulaştı

Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)
Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)
TT

Raporlar: Amerika'nın askıya aldığını açıkladığı silah sevkiyatı İsrail'e ulaştı

Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)
Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)

Arap Dünyası Haber Ajansı'na göre İsrail medyası dün (Perşembe), Amerika'nın birkaç gün önce İsrail'e sevkiyatını askıya aldığını açıkladığı silah sevkiyatının çoktan ulaştığını duyurdu.

Axios haber sitesi 5 Mayıs'ta İsrailli yetkililere dayandırdığı haberinde, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İsrail'e mühimmat sevkiyatını durdurduğunu duyurdu.

Sitenin haberine göre Washington, 7 Ekim saldırısından bu yana İsrail ordusuna yönelik bir silah sevkiyatını ilk kez durdurmuştu.

Beyaz Saray, çarşamba günü ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail'e savunma silahları göndermesini zorunlu hale getirecek olan Cumhuriyetçi Parti liderliğindeki yasa tasarısını karşı veto edeceğini duyurdu. CNN'e göre tasarı, Biden'ın, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrine büyük çaplı bir saldırı düzenlemesine ilişkin endişeler nedeniyle İsrail'e silah sevkiyatını askıya alma kararının ardından, Kongre'nin olumsuz tepki verdiği bir dönemde sunuldu.