Taliban karşıtı direnişin yeni sembolü Ahmed Mesud, Şarku’l Avsat’a konuştu: Eşref Gani, Afganistan’da açtığı çukurun ne kadar derin olduğunu anlayamadı

Ahmed Mesud, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, “Silahsız ve barış içinde Pençşir’e gelebilirler. Ama silahla girmek isterlerse son adama kadar savunmaya hazırız” dedi.

Ahmed Mesud, Kabil'in kuzeyindeki Pençşir bölgesinde "Taliban’a karşı yeniden direnişe" öncülük ediyor (Reuters)
Ahmed Mesud, Kabil'in kuzeyindeki Pençşir bölgesinde "Taliban’a karşı yeniden direnişe" öncülük ediyor (Reuters)
TT

Taliban karşıtı direnişin yeni sembolü Ahmed Mesud, Şarku’l Avsat’a konuştu: Eşref Gani, Afganistan’da açtığı çukurun ne kadar derin olduğunu anlayamadı

Ahmed Mesud, Kabil'in kuzeyindeki Pençşir bölgesinde "Taliban’a karşı yeniden direnişe" öncülük ediyor (Reuters)
Ahmed Mesud, Kabil'in kuzeyindeki Pençşir bölgesinde "Taliban’a karşı yeniden direnişe" öncülük ediyor (Reuters)

Pençşir Vadisi, Kabil havaalanının kaosundan ve ülkeden kaçmaya çalışan mülteci kuyruklarından uzakta başka bir dünya gibi görünüyor. Bu vadide her yer yemyeşildir ve meyvelerle süslenmiştir. Vadinin içinden geçen Pençşir Nehri, güçlü akıntıları ile Hindikuş’tan doğuya doğru yol alır. Bölge, İsviçre'ye rakip olan çarpıcı manzaralarla doludur. Gerçekten de Pençşir, on yıllardır National Geographic'in favori bölgelerinden biridir. Sovyet karşıtı dönemde de Batılı ve Doğulu fotoğrafçılar, rahmetli lider Ahmed Şah Mesud'un fotoğraflarını çekmek için buraya akın etmişlerdir.
Görünen o ki, tüm direniş güçlerinin seferber olmaya çalıştığı bu bölge şimdi yeniden savaşa hazırlanıyor, ama orada nasıl bir direniş var? Son iki haftayı merhum Ahmed Şah Mesud’un oğlu ve halefi Ahmed Mesud ile geçirdim. Tüm bu süre boyunca Ahmed Mesud, güneyde Kandahar'dan kuzeyde Badahşan'a kadar siyasi ve askeri liderlerle görüşmekle meşguldü. Hatta Kabil'in düşüşünden önce bile Mesud, Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani'nin, Taliban’ın ele geçirdiği ilk bölge olan Nimuz’un düşüşünden sonra ülkeyi terk etmeye hazırlandığı ortaya çıktığı süreçte bile en kötü duruma hazırlanmak için 7/24 toplantılarda bulunuyordu.

Eşref Gani’nin sorumluluğu
Mesud, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Eşref Gani, Afganistan’da açtığı çukurun ne kadar derin olduğunu anlayamadı. Tüm dünyanın Kabil'i yılda milyarlarca dolar finanse ettiği sırada onun elinde altın bir fırsat vardı. Ancak Afgan halkının çoğunluğu hala yoksulluk sınırının altında yaşarken birkaç siyasi seçkin milyonlarca dolar kazanıp bunu yurtdışındaki hesaplarına transfer ettiler. Bunun yanı sıra Gani, Peştun kartını Tacikler, Özbekler ve Hazaralara karşı kullanarak Afganlar arasında daha fazla etnik bölünmeye yol açan bir gündeme sahipti” dedi.
Ahmed Mesud açıklamalarına şöyle devam etti:
"Afganistan hiçbir zaman güçlü bir merkezi sistem kuramadı. Bu konuda 100 yıldan fazla bir süredir başarısız oldu. Artık en iyi çözümün, ülkenin genel toprak bütünlüğüne zarar vermeden adem-i merkeziyetçilik ve bölgesel güçlendirme olduğu ortaya çıktı. Afganistan'ın tek bir ulusu temsil ettiği doğru ama tek şehirden yönetilmemeli. Tıpkı İsviçre gibi Afganistan’da da farklı milliyetler ve diller var. İsviçre’de tek bir devlet olduğu doğrudur ancak onların da İskoçya ve Britanya’dakine benzer bir şekilde özel meclisler kurmaya ihtiyaçları var. Ayrıca Fransızca, Almanca ve İtalyanca konuşan İsviçrelilerin ülkelerinde kendi özel sistemleri var. Afganistan’da ise, son derece merkezi olan yönetim ve zayıf güvenlik sistemi nedeniyle yolsuzluklar çoğaldı ve bundan dolayı Afgan hükümeti halkın desteğini kazanamadı. İnsanlar Taliban’ın kötü günlerini hatırladıkları halde yeni rejimin onları koruyabileceğine inanmadılar ve Eşref Gani’ye güvenmediler. Bu durum, çok çeşitli ve çok etnik gruptan oluşan Afgan toplumunun, merkezi olmayan bir siyasi ve silahlı kuvvetlere ihtiyacı olduğunu gözler önüne serdi.”

Pençşir ve direniş
Ahmed Mesud ile Kabil'den Pençşir’e giderken, intihar saldırıları tehditleri nedeniyle rotamızı iki defa değiştirmek zorunda kaldık. Taliban’ın birkaç saat içinde bölge bölge ilerleyişi, Kabil’den Pençşir’e yolculuğu adete dünyadan Mars’a yapılan bir yolculuğa çevirdi. Pençşir’e vardıktan sonra, sessizliğin hüküm sürdüğü ve sadece güçlü akan nehir sularının kükremesinin duyulduğu tamamen farklı bir dünyaya geldik. Kabil’deki tüm korkudan uzak olan burada bulunan herkes Taliban ile yüzleşmeye hazırdı.
Mesud, “Taliban ile görüşmeye hazırız ve hareketle zaten temaslarımız var ve ortak temsilcilerimiz birkaç kez birbiriyle görüştü. Biz de Müslümanız, ancak zorla dayatılarak hiçbir şey yapmayacağız. Babam da Taliban'la görüşmüştü. 1996'da Kabil’in dışında Taliban’ın lideriyle görüşmek için silahsız ve korumasız olarak oraya gidip onlara şöyle dedi: “Ne istiyorsunuz? İslam dinini uygulamak mı? Biz de Müslümanız ve biz de barış istiyoruz, bu yüzden birlikte çalışalım.” Ancak hareket silahla bir şeyleri dayatmak istiyor ki bunu kabul etmeyeceğiz. Barış istiyorlarsa ve bizimle konuşup bizimle çalışıyorlarsa, biz ve tüm Afganlar için barış olacak.”
Ahmed Mesud şöyle devam etti:
“Pençşir direnen tek il. Tüm ülke düştü ama biz dimdik ayaktayız. Tıpkı seksenlerde Sovyetleri ve doksanlarda Taliban'ı yendiğimiz gibi. Unutmamalısınız ki babamın döneminde Taliban kuzeyi ele geçiremedi, sonra El Kaide örgütü onu öldürdü ve sonrası malum. Ama ülkeye barış, güvenlik ve istikrar getirmek için babamın kan hakkını affetmeye istekli ve hazırım.”
Mesud, Afganların herhangi bir teröre teslim olmayacağını söyleyerek, “Taliban ile siyasi müzakereler yoluyla kapsayıcı bir hükümet kurmaya hazırız, ancak kabul edilemez olan, aşırılık ile karakterize edilmiş bir Afgan hükümetinin kurulmasıdır. Bu sadece Afganistan için değil, bölge ve tüm dünya için ciddi bir tehdit” dedi.

El Kaide ve terör
1990'larda Taliban, Afganistan topraklarının yüzde 85'ini ele geçirdikten sonra dünyanın dört bir yanındaki terörist gruplar buraya geldiler. Sonrasında ise 11 Eylül 2001 olaylarına tanık olduk. El Kaide’nin eski lideri Usame bin Ladin gibi Arap ülkeleri tarafından aranan birçok düşman Afganistan’a geldi.
Ahmed Mesud "Biz sadece Taliban tarafından dayatılan herhangi bir kurala karşı değil, aynı zamanda genel olarak uluslararası terörizme karşı da direniş güçleriyiz. Babam, daha El Kaide kurulmadan önce uyarmıştı. Hatta 1980’lerde birçok ülkeden aşırılık yanlısı teröristler buraya geldiğinde uyarmıştı. Bunlar buraya Afganistan için gelmediler, başka şeyler için geldiler. Sonrasında 11 Eylül olayları ve Ortadoğu’daki felaketler gibi birçok olay oldu. Biz artık buraya uluslararası savaşçıların gelmesini istemiyoruz. Çünkü Ortadoğu ile ilişkilerimiz çok önemli ve Suriye ve Libya gibi Ortadoğu ülkelerinden ve Orta Asya’dan pek çok aşırılıkçı gelebilir. Pençşir, herhangi bir aşırılığa karşı ilk savunma hattı olmaya devam edecektir”  açıklamasında bulundu.

Barış koşulları ve iktidar paylaşımı
Ahmed Mesud “Bütün Afganlar olarak 40 yıllık savaşın sona ermesini istiyoruz, ancak Taliban'ın barışçıl olması için, bölgesel özerkliği, iktidar transferini ve adem-i merkeziyetçiliği içeren bazı temel şeylere sahip olmalıyız. Taliban,  Afganistan’da herhangi bir aşırılığa ve uluslararası terörist grupların varlığına hayır diyebilmeli. Ayrıca iktidar paylaşımı da olmalı. Bölgelerimizin kimse tarafından zor kullanılarak yönetilmesini istemiyoruz. Bugün bazı Taliban savaşçıları, 1990’larda savaşan ebeveynlerinden daha aşırılıkçı hale geldiler. Bu, onların DEAŞ ve El Kaide gibi modern aşırılık yanlısı gruplarla olan bağlantılarından kaynaklanmaktadır. Taliban’ın reforme edilmediği doğru ancak hala onlarla oturup konuşabiliyoruz. Konuşuyoruz da zaten. Bir çıkış yolu bulmayı ve tüm savaşları sona erdirmeyi umuyoruz. Uluslararası terörizme karşı olduklarını söylüyorlar ancak bunu eylemde de görmeliyiz. Bunu gerçekten istediklerini umuyoruz. Savaşmak istemiyoruz ama Pençşir’e girerlerse savaşmaya hazırız. Silahsız ve barış içinde gelebilirler. Ama silahla girmek isterlerse son adama kadar savunmaya hazırız. Ancak karşımızdaki Taliban bile olsa barışa bir şans tanımalıyız” ifadelerini kullandı.

Babasının izinden... Pençşir’deki 'Taliban karşıtı direniş' mirasının sahibi Ahmed Mesud

 


ABD hariç, BM Güvenlik Konseyi üyeleri Gazze'deki kıtlığın insan kaynaklı olduğunu onayladı

Han Yunus'taki bir aşevinden yemek almak için bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Han Yunus'taki bir aşevinden yemek almak için bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

ABD hariç, BM Güvenlik Konseyi üyeleri Gazze'deki kıtlığın insan kaynaklı olduğunu onayladı

Han Yunus'taki bir aşevinden yemek almak için bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Han Yunus'taki bir aşevinden yemek almak için bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)

ABD hariç tüm Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'ndeki kıtlığın ‘insan yapımı bir kriz’ olduğunu ilan etti ve uluslararası insani hukuk uyarınca açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasının yasak olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre 14 konsey üyesi ortak bir açıklamada, acil, koşulsuz ve kalıcı bir ateşkes, Hamas ve diğer gruplar tarafından tutulan tüm rehinelerin serbest bırakılması, Gazze genelinde yardımların önemli ölçüde artırılması ve İsrail'in yardımların ulaştırılmasına yönelik tüm kısıtlamaları acil ve koşulsuz olarak kaldırması çağrısında bulundu.

hy
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin genel görünümü (Reuters)

Save the Children Başkanı Inger Ashing BM Güvenlik Konseyi'ne “Gazze'deki açlık çeken çocuklar kırılma noktasına geldi” diyerek “Neredesiniz?” diye sordu. Çocukların yavaş yavaş ölümünü ayrıntılı olarak anlatan Ashing, çocukların artık ağlayacak güçleri bile kalmadığını vurguladı.

Ashing, İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili bir BM Güvenlik Konseyi toplantısında konuşmak üzere davet edildi ve BM'nin geçen hafta Gazze'de ilan ettiği kıtlığın sadece ‘teknik bir terim’ olmadığını vurguladı. Ashing, “Yeterli yiyecek olmadığında, çocuklar ciddi beslenme yetersizliğinden mustarip olur ve sonra yavaş ve acı verici bir şekilde ölürler. Açlık, basitçe budur” ifadelerini kullandı.

Bu zayıflamanın birkaç hafta süren aşamalarını anlatan Ashing, “Vücut kendini tüketir... Açlık, kasları ve hayati organları yiyip bitirir” dedi.

Ashing sözlerini şöyle sürdürdü: “Kliniklerimiz neredeyse sessiz. Çocuklar ölürken artık konuşacak ya da ağlayacak güçleri kalmıyor. Zayıflamış, kelimenin tam anlamıyla gözlerimizin önünde eriyip giden, küçük bedenleri açlık ve hastalıkla boğuşan çocuklar yatıyorlar… Bunun olacağını size açıkça söyledik. Bu salondaki herkesin bu zulmü durdurmak için yasal ve ahlaki sorumluluğu var.”

frtg
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir aşevinden yemek almak için beklerken ellerinde tencere ve tavalar tutan Filistinliler (Reuters)

Diğer yandan BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Joyce Msuya, “Bu insan yapımı krizi sona erdirmek için, bugün Gazze'de hayatta kalmaya çalışanların bizim annemiz, babamız, çocuğumuz veya ailemizden biri gibi davranmamız gerekiyor” dedi.

Son haftalarda Gazze Şeridi'ne giren insani yardımın ‘hafif artışını’ ve gıda dağıtımının yeniden başlamasını memnuniyetle karşılayan Msuya, “Bunlar önemli gelişmeler, ancak kıtlığı durdurmayacaklar” ifadesini kullandı.

Aylarca süren uyarıların ardından BM, 22 Ağustos'ta Gazze'de resmi olarak kıtlık ilan etti. Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC), Gazze şehri ve çevresini kapsayan ve Gazze Şeridi’nin alanının yüzde 20'sini oluşturan Gazze vilayetinde kıtlık olduğunu belirten bir rapor yayınladı. Kıtlığın aylül ayı sonuna kadar Deyr el-Balah ve Han Yunus bölgelerine yayılacağı tahmin ediliyor.

BM uzmanları, Gazze'de yarım milyondan fazla insanın, kıtlık ve ölümle karakterize edilen sınıflandırmanın en yüksek seviyesi olan ‘felaket düzeyinde açlık’ ile karşı karşıya olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Hamas memnuniyetini dile getirdi

Hamas ise BM Güvenlik Konseyi üyelerinin yaptığı açıklamayı memnuniyetle karşılayarak şunları söyledi: “ABD'nin katılımı olmadan yayınlanan BM Güvenlik Konseyi üyelerinin açıklaması, Gazze Şeridi'ndeki faşist işgalin yarattığı felaket niteliğindeki insani durumu ve bölgede yaygınlaşan kıtlığın tehlikesini, özellikle de sistematik açlık politikası sonucunda yüzlerce çocuğun ve masum sivilin açlıktan öldüğü gerçeğini vurgulamaktadır.”

Hamas, bu uluslararası tutumun ‘Siyonist düşmanın Gazze Şeridi'nde kuşatma altında bulunan iki milyondan fazla Filistinliye karşı yürüttüğü soykırım suçunu ve açlık savaşını kınama konusunda geniş bir konsensüs olduğunu gösteren bir adım’ olduğunu bildirdi.

Filistin'in BM Daimî Temsilcisi Riyad Mansur ise Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te İsrailli yerleşimcilerin şiddetinin ‘günden güne daha da acımasız hale geldiğini’ söyledi. Mansur, İsrail'in ‘Filistin halkını boğmak ve iki devletli çözümü yok etmek’ amacıyla yerleşimlerini yasadışı olarak genişletmeye çalıştığı uyarısında bulundu.

Mansur, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği brifingde, uluslararası topluma Gazze Şeridi'ne insani yardımın ulaşmasını sağlamak için ‘gerçek baskı’ uygulaması çağrısında bulundu.

rbgrt
Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Riyad Mansur (Reuters)

Görgü tanıkları ve Filistinli yetkililere göre, dün şafak vakti itibarıyla İsrail ordusu, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Nablus'un Eski Şehri'nde onlarca asker ve aracın katıldığı bir askeri operasyona başladı. Ordu tarafından AFP’ye yapılan açıklamada, hedefler belirtilmeden şehirde bir operasyon yürütüldüğü doğrulandı.

Bölge sakinleri, baskının sabah saat 3'te başladığını ve askerlerin yaklaşık 30 bin kişinin yaşadığı Eski Şehir'in tüm sokaklarına yayıldığını söyledi.

Bir AFP muhabiri, operasyonun Eski Şehir'in doğu tarafındaki el-Hable mahallesinde yoğunlaştığını bildirdi. Nablus Valisi Gassan Daglas ise operasyonu ‘haksız bir saldırı’ olarak nitelendirdi.


Putin, Kim Jong Un ve birçok lider Çin'de Zafer Günü'ne katılacak

Pekin'de Zafer Bayramı askeri geçit töreni öncesinde sergilenen bir heykelin önünde ailesinin fotoğrafını çeken bir adam (AP)
Pekin'de Zafer Bayramı askeri geçit töreni öncesinde sergilenen bir heykelin önünde ailesinin fotoğrafını çeken bir adam (AP)
TT

Putin, Kim Jong Un ve birçok lider Çin'de Zafer Günü'ne katılacak

Pekin'de Zafer Bayramı askeri geçit töreni öncesinde sergilenen bir heykelin önünde ailesinin fotoğrafını çeken bir adam (AP)
Pekin'de Zafer Bayramı askeri geçit töreni öncesinde sergilenen bir heykelin önünde ailesinin fotoğrafını çeken bir adam (AP)

Çin Dışişleri Bakanlığı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong Un da ​​dahil olmak üzere yabancı liderlerin, Japonya'nın II. Dünya Savaşı'nda resmen teslim olmasını kutlamak için gelecek hafta Pekin'de düzenlenecek askeri geçit törenine katılacağını bildirdi.

Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Hong Lei, düzenlediği basın toplantısında askeri geçit törenine 26 yabancı devlet ve hükümet başkanının katılacağını söyledi.

yjuı8
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'na karşı kazanılan zaferin 80. yıl dönümünü anmak için Moskova'nın merkezindeki Kızıl Meydan'da düzenlenen Zafer Günü askeri geçit törenine katıldı... 9 Mayıs 2025 (Reuters)

Belarus Cumhurbaşkanı Alexander Lukashenko, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto da katılacak.

ju
Pekin'deki Çin Halkının Japon Saldırganlığına Karşı Direniş Savaşı Müzesi'nde bir tabloya bakanlar (EPA)

Çin'in 3 Eylül'deki Zafer Günü geçit töreninin, ülkenin büyüyen askeri gücünün büyük bir göstergesi ve Çin, Rusya ile Küresel Güney'deki ülkeler arasında diplomatik dayanışmanın bir göstergesi olması bekleniyor.


İran: IAEA müfettişlerinin geri dönmesi tam iş birliğinin yeniden başladığı anlamına gelmiyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi (DPA)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi (DPA)
TT

İran: IAEA müfettişlerinin geri dönmesi tam iş birliğinin yeniden başladığı anlamına gelmiyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi (DPA)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi (DPA)

İran dün, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) direktörünün, İran ile İsrail arasındaki savaşın sona ermesinden bu yana ilk kez bir denetçi ekibinin İran'a döndüğünü doğrulamasının ardından, UAEA denetçilerinin İran'a dönüşünün ajansla tam iş birliğinin yeniden başlaması anlamına gelmediğini vurguladı.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi'nin açıklamasına göre ajans müfettişleri dün, İran'ın ana nükleer santrali olan Buşehr tesisinde çalışmaya başladı. Bu, Tahran'ın geçen ay ajansla iş birliğini resmi olarak askıya almasından sonra ilk kez gerçekleşen bir gelişme.

Devlet televizyonu, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin şu sözlerini aktardı: “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile iş birliğine yönelik yeni çerçevenin nihai metni üzerinde henüz anlaşmaya varılamadı ve görüş alışverişi devam ediyor.”

Dışişleri Bakan Yardımcısı Kazım Garibabadi ise yaptığı açıklamada, Avrupa ülkelerinin 2015 anlaşmasında öngörülen “tetikleme mekanizması” yaptırımlarının devreye girmesinin IAEA ile iş birliğini olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulundu. Garibabadi, “Bu adım atılırsa, IAEA ile yeni başlattığımız etkileşimli süreç tamamen etkilenecek ve büyük olasılıkla durma noktasına gelecektir” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Tahran, 13 Haziran'da başlayan İsrail'in eşi görülmemiş savaşını kınamadığı için BM ajansı ile iş birliğini askıya aldı. İsrail, nükleer ve askeri tesisleri ve yerleşim bölgelerini bombalayarak 1000'den fazla kişinin ölümüne neden oldu.

Daha sonra ABD savaşa müdahale etti ve Fordo, İsfahan ve Natanz'daki üç nükleer tesisi bombaladı.

İran füze saldırıları ve insansız hava araçlarıyla karşılık verdi ve İsrail'de onlarca kişi öldü. 24 Haziran'da ateşkes sağlandı.

Askıya alma yasası uyarınca, müfettişler İran'ın en yüksek güvenlik organı olan Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi'nin onayıyla İran'ın nükleer tesislerine erişebilirler.

İran, IAEA ile iş birliğinin “yeni bir şekil” alacağını söylüyor.

İran Atom Enerjisi Kurumu sözcüsü Behruz Kemalvendi, IAEA müfettişlerinin İran'ın güneybatısındaki Buşehr nükleer santralinde yakıtın değiştirilmesini denetleyeceğini söyledi.

Müfettişlerin, savaş sırasında bombalanan Fordo ve Natanz dahil olmak üzere diğer tesislere erişim izni alıp almayacağı konusunda ise bir açıklama yapmadı.

Gerçek bir test

Bugün Washington'a yaptığı ziyaret sırasında Grossi, diğer tesislerin denetlenmesi konusunda görüşmelerin sürdüğünü, ancak henüz bir anlaşmaya varılmadığını doğruladı.

Grossi, “Hasar görmüş tesisler de dahil olmak üzere tüm tesislere erişebilmek için görüşmelerimizi sürdürüyoruz... Seçici denetimler yapılmayacak” dedi.

Grossi'nin açıklamaları, İran ile Avrupa Troykası (İngiltere, Fransa ve Almanya) arasında Cenevre'de yapılan görüşmelerle eş zamanlı olarak geldi. Bu görüşmeler, İsrail'in saldırılarından sonra yapılan ikinci tur görüşmeler.

Avrupalılar, bu yaptırımların kaldırılması için belirlenen son tarih olan ekim ortasından önce İran'ı uluslararası yaptırımları yeniden uygulamakla tehdit ediyorlar.

Son tarih dolmadan önce İran ile Batı'nın önde gelen güçleri arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmada öngörülen “tetikleme mekanizması” devreye girebilir ve 18 Ekim'de İran'a yönelik yaptırımlar yeniden uygulanabilir.

Financial Times'a göre üç Avrupa gücü, temmuz ayında İran ile yaptıkları önceki toplantıda, Tahran'ın ABD ile müzakereleri yeniden başlatması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliği yapması şartıyla, bu mekanizmayı devreye sokmalarına izin veren son tarihi uzatmayı önerdiler.

İran, Avrupalıların süreyi uzatma hakkının olmadığını vurguladı ve yaptırımların yeniden uygulanmasını önlemek için müttefikleri Çin ve Rusya ile iş birliği yaptığını söyledi.

Ancak AFP’nin gördüğü bir taslak karara göre Rusya salı günü, “tetikleme mekanizmasını” devreye sokma süresini 18 Nisan 2026'ya kadar altı ay uzatmayı amaçlayan bir öneriyi BM Güvenlik Konseyi'ne sundu, ancak öneri İran'a yönelik ön koşullar içermiyordu.

 Rusya'nın BM Daimi Temsilci Yardımcısı Dmitry Polyanskiy, önerinin “ikinci versiyonunun” “diplomasiye daha fazla alan açmak için” hazırlandığını belirterek, bunun “kabul edilebilir” olmasını umduğunu ifade etti.

Medya kuruluşlarına yaptığı açıklamada, önerinin “diplomatik çabaları gerçekten desteklemek isteyenlerin ve diplomatik bir çözüm istemeyen, sadece İran'a karşı ulusal ve bencil gündemlerini gerçekleştirmek isteyenlerin kimler olduğunu görmek için gerçek bir test olacağını” söyledi.

Batı ülkeleri ve İsrail, Tahran'ı atom bombası elde etmeye çalışmakla suçluyor, ancak İran bunu reddederek sivil amaçlarla nükleer programını sürdürme hakkını savunuyor.