İran ile İsveç arasında ‘siyasi idamlar’ krizi

Viyana'daki İran Büyükelçiliği yolunda İranlı aktivist Nergis Muhammedi’nin infazları kınayan fotoğrafının yer aldığı bir afiş (Austria Press Agency)
Viyana'daki İran Büyükelçiliği yolunda İranlı aktivist Nergis Muhammedi’nin infazları kınayan fotoğrafının yer aldığı bir afiş (Austria Press Agency)
TT

İran ile İsveç arasında ‘siyasi idamlar’ krizi

Viyana'daki İran Büyükelçiliği yolunda İranlı aktivist Nergis Muhammedi’nin infazları kınayan fotoğrafının yer aldığı bir afiş (Austria Press Agency)
Viyana'daki İran Büyükelçiliği yolunda İranlı aktivist Nergis Muhammedi’nin infazları kınayan fotoğrafının yer aldığı bir afiş (Austria Press Agency)

İsveç yargısı, siyasi mahkumların İran İslam Cumhuriyeti rejiminin kurucu lideri “İmam” Humeyni’nin fetvası gereğince toplu infazlarına karıştığı için savaş suçları ve cinayetle suçlanan İranlı yetkilinin davasındaki ikinci tanığı dinledi. İran yargısı ise İsveç’teki dava ile eş zamanlı olarak uyuşturucu ticareti ile suçlanan iki İsveçlinin yargılamasına başladı.
Geçtiğimiz ay bir İsveç mahkemesi, Kasım 2019'da İsveç ziyareti sırasında Stockholm-Arlanda Uluslararası Havalimanı'nda tutuklanan ve o günden bu yana geçici olarak gözaltında tutulan 60 yaşındaki Hamid Nuri'yi yargılamaya başlamıştı. İsveç Cumhuriyet Savcısı, Hamid Nuri’yi başsavcı yardımcısı sıfatıyla Gohardeşt Hapishanesi’nde çok sayıda mahkumun ölümüne kasten sebep olmakla suçlamıştı. İsveç yargısı sonrasında ana tanık olan aktivist ve gazeteci Irac Masdagi’yi dinlemiş, ilk oturumlarda Humeyni'nin fetva metni okunmuş, kurbanların isim listesi ve İranlı yetkililerin birbiriyle mesajları gibi bazı kanıtlar sunulmuştu.
Davanın ikinci tanığı Nasrallah Marandi ise dün yapılan 10 oturumda Cumhuriyet Savcısı’nın mahkemeye sunduğu bir belgeyle ilgili sorularını yanıtladı. Ocak 1983'te aleyhinde verilmiş bir karar olan söz konusu belge, Evin Hapishanesi’nde 14 ay kalması ardından Hisar Kale Hapishanesi’nde  beş yıl hapis cezasına çarptırılmasını öngörüyordu. Dört ay boyunca sürekli işkenceye maruz kaldığını, 1987 sonbaharında yetkililer tarafından Gohardeşt Hapishanesi’ne nakledildiğini belirten Marandi, Amsterdam merkezli Radio Zamaneh’in haberine göre, gözaltı değişikliğinin bir yıl ardından toplu infazlara tanık olduğunu bildirdi.
Dün, İran merkezli olmayıp Farsça yayın yapan medya kuruluşlarından muhabirler mahkemede yaşananlara dair ayrıntıları Twitter'da paylaştı.
Radio Zamaneh muhabirinin aktardığına göre Marandi, ‘ölüm koridoru’ ve Ölüm Komitesi odasında bulunuşunu anlattı. Cumhuriyet savcısı, Marandi’den ilk tanık Masdagi'nin hapishaneyle ilgili kitaplarından birinde yayınladığı haritalar hakkında açıklama istedi.
Marandi ise ‘Abbasi’ lakaplı Hamid Nuri ile ilk kez 1987 baharında Gohardeşt Hapishanesi'nde, diğer mahkumlarla birlikte Ağustos 1988'de Ölüm Komitesi huzuruna çağrılmadan önce tanıştığını belirtti. Savcının sorgulayıcıları nasıl tanıdığını sorduğu Marandi, seslerinden tanıdığını ifade etti. İran rejimine karşı çıkan Halkın Mücahitleri örgütü destekçilerinden Marandi, 2001 yılında İsveç polisine Hamid Nuri'nin infazlara karıştığına dair kanıt sunduğunu söyledi. İnfazların cezaevi pencerelerinden görülebilen bir salonda başladığını söyleyen Marandi, gardiyanların sayıları her geçen gün azalan tutukluların dikkatini çeken anormal hareketlerinden bahsetti. Aynı zamanda “Kabul etmek ilk başta zor olsa da infaz hipotezinin doğru olduğunu anladık” vurgusunda bulundu.
Ölüm Komitesi tarafından sorgulanışının ayrıntılarına değinen Marandi, o sırada mevcut İran Cumhurbaşkanı’nın da orada olduğunu, kendisini Halkın Mücahitleri destekçisi yerine, devrik İran Cumhurbaşkanı Ebu'l Hasan Beni Sadr'ın bir destekçisi olarak sunmaya çalıştığını söyledi.
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty), 2018 tarihli raporunda, yaklaşık 5 bin kişinin idam edildiğini, ancak ‘gerçek rakamın daha fazla olabileceğini’ bildirmişti. Duruşmanın Nisan 2022'ye kadar süreceği bekleniyor.
Böylece kurbanların ailelerinin 30 yıldır aleyhinde mücadele verdiği bu operasyonlara dahil olmakla suçlanan eski bir İranlı yetkili ilk kez mahkemeye çıkmış oldu. İnsan hakları aktivistleri, toplu infazlardaki sorumluların cezasız kalmasını önlemek istediklerini söylüyor.
Mahkeme, İran'daki insan hakları ilgilileri ile hassas bir şekilde ilgileniyor; zirâ mevcut Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, başta 1988 infazları olmak üzere kapsamlı infazları denetleyen Ölüm Komisyonu’ndaki dört yetkiliden biri sayılıyor.
Diğer yandan geçtiğimiz Pazartesi günü İran televizyonu, İsveç'i siyasi muhalifleri barındırmak için İran ulusal güvenliğine komplo kurmakla suçlayan bir belgesel yayınladı. Belgesel, Ahvaz'ın Kurtuluşu İçin Arap Mücadele Hareketi’nin (ASMLA) İsveç'te siyasi bir mülteci olan ve geçen yıl İstanbul ziyareti sırasında İran istihbaratı tarafından kaçırılan liderinin televizyonda yaptığı itirafları konu alıyor.
İnsan hakları merkezleri, siyasi tutukluların televizyonda yaptıkları itirafları tehdit altında kaydedildikleri gerekçesiyle reddediyor. Nisan 2012'de Avrupa Birliği (AB), siyasi mahkumların televizyonda itiraf vermeye zorlanması dolayısıyla İran Radyo Televizyon Kurumu’nun o zamanki Başkanı İzzetullah Zergami’yi yaptırımlara tâbi tutmuştu.
AB Mart 2013'te ise İran TV ve Press TV'nin uluslararası departmanı başkanı Muhammed Sarafraz'a da itiraflar dolayısıyla yaptırım uygulamıştı. Aynı zamanda kanalın İngiltere'deki lisansı geri çekilmişti.
Ancak bu yöndeki cevabı belgesel yayınlamakla sınırlı kalmayan İran, AFP’nin İran gazetesinden aktardığına göre, uluslararası bir uyuşturucu kaçakçılığı şebekesine üye olmakla suçlanan iki İsveç vatandaşının Tahran'da yargılanmaya başladığı bildirdi. Stephen Kevin Gilbert ve Simon Kasper Brown, ilk oturumda Çarşamba günü İran Devrim Mahkemesi’nin 15. şubesi huzuruna çıktı.
Yargının resmi platformu Mizan haber ajansının bildirdiğine göre, İran'a turist olarak giren iki zanlıdan biri 9,8 kilo afyon, diğeri ise 21 bin tramadol ağrı kesici tabletle yakalandı. Yargı makamları ikilinin uluslararası bir uyuşturucu kaçakçılığı çetesinin dağıtılması kapsamında Temmuz 2020'de tutuklandıklarını açıklamış, ancak isimlerini veya tutuklamalarına dair ayrıntıları vermemişti.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.