Rusya ve Çin'den destek alan İran nükleer müzakerelerdeki tutumunu sertleştiriyor

İran'ın güneyindeki Buşehr Nükleer Tesisi. (AP)
İran'ın güneyindeki Buşehr Nükleer Tesisi. (AP)
TT

Rusya ve Çin'den destek alan İran nükleer müzakerelerdeki tutumunu sertleştiriyor

İran'ın güneyindeki Buşehr Nükleer Tesisi. (AP)
İran'ın güneyindeki Buşehr Nükleer Tesisi. (AP)

ABD ve Avrupa'nın İran'ı nükleer müzakerelere bu ay içerisinde geri dönmeye ikna çabaları, İranlı liderlerin Çin ve Rusya'dan aldığı destekle sekteye uğradı.
İran, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘azami baskı’ politikası uygulamasının üç yıl ardından nükleer silah üretimi düzeyine yakın derecede uranyum zenginleştirir hale geldi. Ekonomisi ise hayati petrol ihracatına sert yaptırımlar uygulandığı halde Pekin ve Moskova'nın da yardımıyla istikrar belirtileri gösteriyor.
Diplomatlar ve analistler, söz konusu gelişmelerin yeni İran hükümetinin 2015 tarihli nükleer anlaşmaya geri dönüş yolunda Washington'dan talep ettiği tavizler listesinin daha kapsamlı hale gelmesine yol açtığı görüşünde. Bu durumun müzakereleri gelecek yıla erteleyebileceği gibi tüm süreci sekteye uğratabileceği veya Ortadoğu'da yeni bir kargaşaya yol açabileceği görüşü hakim.
Bir dönem Robert Malley’in başkanlık ettiği Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu'ndan Ali Fayiz’in aktardığına göre İranlı müzakereciler, ABD yaptırımlarının azaldığı düşüncesinde. Trump tarafından uygulanan yaptırımlardan muafiyet talep etmeleri ise muhtemel. Trump yönetimi, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran'ın nükleer programının kontrol altına alınmasını öngören söz konusu anlaşmaya herhangi bir dönüşü karmaşık hale getirmek için insan hakları ihlalleri ve terör örgütleri finansörlüğüne tepki olarak tanımladığı yaptırım paketini uygulamaya koymuştu.
Anlaşmayı yeniden canlandırma yolunda, yedinci tur müzakereler için resmi bir tarih henüz belirlenmedi. Ancak isminin açıklanmasını istemeyen iki yetkili Bloomberg'e yaptıkları açıklamaya göre Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) 21 Eylül'de Viyana'da yapacağı genel konferansın oturum aralarında görüşmeler gerçekleşmesi bekleniyor.
Bazı konularda taviz vermeye hazır olduğunu ifade eden Washington, aynı zamanda müzakerelerin sonsuza kadar sürmeyeceğini, İran'ın nükleer programının belirli sınırlara indirilmesi gerektiğini vurgulamıştı.
İran'ın nükleer programından sorumlu İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEK) yeni Başkanı Muhammed İslami ile Viyana konferansı öncesinde bir araya gelmek isteyen UAEA Direktörü Rafael Grossi, Tahran'ın UAEA müfettişlerine genişletilmiş erişimi yeniden sağlama ve uluslararası araştırmacılarla iş birliği yapma yönündeki isteğini ölçmek istediğini söyledi.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geçen ay, yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile nükleer anlaşma hakkında görüştüler. 2015 tarihli nükleer anlaşmaya imza atan Rusya ve Çin, iki tarafın da anlaşma taahhütlerine yeniden uymasını istediklerini açıkladı. Çin Devlet Başkanı, İran'ın anlaşmayla ilgili meşru endişelerini paylaşan Pekin’in finansal desteği sürdürme sözü verdiğine dikkat çekti.
Veriler ortada. Çelik üretiminin temmuz ayına dek Çin'den daha yüksek oranda artışı, Dünya Çelik Birliği'nin son rakamlarına göre İran'ı dünyanın önde gelen onuncu çelik üreticisi haline getirdi. İran aynı zamanda Çin'in yardımıyla tasarlanan yeni limanlar ve demiryolları inşasına da devam ediyor.
İran ağustos ayında Hazar Denizi'nde yeni bir doğalgaz merkezi kurma planını duyurdu. China National Petroleum Corporation’dan (CNPC) üst düzey bir temsilci ortak projeleri görüşmek ve ilişkileri genişletmek için geçtiğimiz günlerde Tahran'ı ziyaret etti.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, UAEA Direktörü ile görüşmek için geçen hafta Viyana’yı ziyaret etti. İran'ın kapsamlı denetimlere yeniden izin vermesini umduğunu açıkça belirten Moskova ancak Tahran yönetimi üzerinde baskı kurmaya yönelik bir işaret göstermedi. Çin ise UAEA gözlemcilerine ABD ve Avrupa Birliği'nin (AB) hedeflerini destekleme yönünde denetim görevlerini terk etmemeleri uyarısında bulundu.
Viyana'da Bloomberg’e konuşan yetkililerin bildirdiğine göre Avrupalı ​​diplomatlar, iş birliği yapmadığı için İran'ı kınayan bir karar tasarısı hazırlayıp hazırlamamaya karar vermeden önce UAEA ve İran arasındaki istişarelerin sonuçlarını bekliyor. Böyle bir tasarı İran dosyasının Birleşmiş Milletler’e (BM) geri gönderilmesiyle sonuçlanabilir. Ancak diplomatlar, Çin ve Rusya yeni yaptırım girişimlerini kesinlikle engelleyeceği için Tahran'ın Güvenlik Konseyi'nde alınacak ek önlemler ile karşılaşma olasılığının olmadığı görüşündeler.
İran nükleer dosyası üzerinde çalışmalar yürüten Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden (SIPRI) Tarja Cronberg yaptığı değerlendirömede şunları söyledi:
“ABD'nin azami baskı politikası dayatmasının ardından neredeyse imkansız bir ikilemle karşı karşıya kalan Avrupa, yüzünü doğuya dönen İran için güvenilirliği yitirmiş durumda.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.