İran Viyana müzakerelerine geri dönecek mi?

İran'ın uluslararası kurumlar nezdindeki daimi temsilcisi Kazım Garipabadi, dün Viyana'da düzenlenen Yönetim Kurulu toplantısının oturum aralarında Rus mevkidaşı Mihail Ulyanov ile bir araya geldi (Reuters)
İran'ın uluslararası kurumlar nezdindeki daimi temsilcisi Kazım Garipabadi, dün Viyana'da düzenlenen Yönetim Kurulu toplantısının oturum aralarında Rus mevkidaşı Mihail Ulyanov ile bir araya geldi (Reuters)
TT

İran Viyana müzakerelerine geri dönecek mi?

İran'ın uluslararası kurumlar nezdindeki daimi temsilcisi Kazım Garipabadi, dün Viyana'da düzenlenen Yönetim Kurulu toplantısının oturum aralarında Rus mevkidaşı Mihail Ulyanov ile bir araya geldi (Reuters)
İran'ın uluslararası kurumlar nezdindeki daimi temsilcisi Kazım Garipabadi, dün Viyana'da düzenlenen Yönetim Kurulu toplantısının oturum aralarında Rus mevkidaşı Mihail Ulyanov ile bir araya geldi (Reuters)

Tahran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) arasındaki kısmi anlaşmanın ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, 2015 tarihli nükleer anlaşmayı yeniden hayata geçirme yönünde Viyana’daki müzakere masasına yakında dönüleceğini ima etti. Ancak diğer tarafları ‘sahadaki gerçeklerle’ uyuşacak ‘gerçekçi’ bir yaklaşım benimsemeye çağırarak ülkesinin yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini hızlandırmasına üstü kapalı atıfta bulundu.
Müzakerelerin yeniden başlaması veya İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Başkanı Muhammed İslami’nin UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi ile görüşeceği Viyana ziyaretine dair kesin bir tarih belirtmeyen Hatipzade, ISNA’nın haberine göre gazetecilere verdiği demeçte şunları söyledi:
“Viyana müzakerelerinin yakın bir zamanda yeniden başlayacağının kesin olduğunu açıklayan İran, diğer tarafların gerçekçi bir yaklaşımla ve sahadaki gerçekleri göz önünde bulundurarak Viyana'daki müzakere masasına dönmesini bekliyor. Birçok kez söylediğimiz gibi, İran nükleer anlaşmanın ötesindeki hiçbir taahhüdü, anlaşmadan daha az fayda sağlanacağı bir durumu kabul etmiyor.”
Wall Street Journal gazetesi, Tahran’ın İran nükleer programını izlemekten sorumlu UAEA yetkilisinin önemli konuları görüşmek üzere Tahran'da müzakereler düzenleme yönünde geçen aydan bu yana yönelttiği taleplere cevap verilmediğini haber yapmış; İran medyası ise bu haberleri doğrulamıştı.
Grossi'nin UAEA Yönetim Kurulu toplantısı öncesinde gerçekleştirdiği ziyaretin ‘aralarındaki sorunları çözme bağlamında geldiğini’ belirten Hatipzade, Tahran'ın, tarafsızlığını koruduğu sürece UAEA ile doğal ve teknik ilişkilerini sürdüreceğini vurguladı. Teknik ilişkileri siyasi sebeplerle kirletmemeleri konusunda diğer tarafları uyaran Hatipzade, “İran bu konuda gerekli cevabı verecektir” dedi.
Söz konusu müzakereler Haziran ayında sona ermiş, ardından Ağustos ayında da muhafazakar Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi göreve başlamıştı. Batılı güçler ise nükleer programın Washington'un 2018'de çekildiği anlaşma kapsamındaki sınırların ötesine geçtiğini vurgulayarak İran'ı müzakere masasına geri çağırmıştı.

Tahran ziyareti
Grossi’nin Pazar günü Tahran’da gerçekleştirdiği görüşmelerde, güvenlik kameralarının bakımı, hafıza kartlarının değiştirilmesi ve bazı gözetim ekipmanlarının bakımına odaklanılmıştı.
“Hafıza kartları; parlamento kararı mucibince durdurulmasının ardından Ek Protokol tekrar uygulanmayacak ve UAEA hafıza kartları içeriğine erişmeyecek şekilde, İran ve UAEA’nın ortak mührüyle değiştirilecek. Kameraların rutin olarak teknik bakıma ihtiyacı var” açıklamalarında bulunan Hatipzade, bu gelişmenin iki taraf arasında mutabık kalınan takvime göre uygulanacağını da belirtti.
Nükleer anlaşma kapsamında verilen taahhütlerin askıya alınması yönünde Aralık ayında parlamento tarafından çıkarılan yasaya atıfta bulunarak “Parlamentonun kararı açık ve bağlayıcı. Hükümet, tüm ek erişimi ve Ek Protokol'ün gönüllü uygulamasını askıya aldı ve bu hala geçerli” açıklamalarında bulundu.
İran Dışişleri Bakanlığına Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın gelişinin ardından kaydedilen değişiklikler, nükleer müzakerelere gölge düşürdü. Viyana'daki nükleer müzakere ekibine başkanlık eden Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi’nin ardından gelecek isim hakkında sosyal medya ve bazı İran web sitelerinde çok sayıda spekülasyon mevcut.
Buradan çıkarımla Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İslami'nin Viyana ziyaretinin nedenleri ve nükleer müzakere ekibine katılıp katılmadığı gibi birkaç soruyla karşı karşıya kaldı. IAEA’nın her zaman müzakere ekibinin bir üyesi olduğunu vurgulayan Hatipzade, Viyana müzakerelerinde nükleer çalışma grubu toplantılarına katıldığını da ekledi.
Dışişleri Bakanlığında ‘düzenli bir mekanizma’ olduğuna dikkat çeken Hatipzade, “Dışişleri Bakanlığı bir devlet kurumudur; siyasi veya hizipsel bir bakanlık değildir. İranlı diplomatlar, iktidarın prensipleri dahilinde hareket ediyor. Dolayısıyla siyasi temsilci değişikliği mümkündür. Bu da önümüzdeki günlerde açıklanacak” dedi.  
İsrail'in nükleer anlaşma konusundaki tutumu konusunda ise, “İsrail, devlet terörü için bir üs haline gelen gayri meşru bir varlıktır; bölgede ve dünyada çok tehlikeli koşullara neden olmuştur. Uluslararası yasalara uymayan, yüzlerce nükleer savaş başlığına ve aktif bir nükleer askeri programa sahip bu kanunsuz rejim, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na (NPT) veya bu alandaki herhangi bir uluslararası düzenleyici sisteme dahil olmayı defalarca kez reddetmiştir” vurgusunda bulundu.

 


Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.