Riyad’da Dünya Tıp Teknoloji Zirvesi başladı

Zirveye 50 konuşmacı ve 100 bin izleyici katıldı. Riyad ortaya çıkan salgınlar ve mücadele konusunu tartışmak için küresel bir zirveye ev sahipliği yapıyor

Prens Abdullah bin Bandar dün Ulusal Muhafız Bakanlığı, Yatırım Bakanlığı ve AstraZeneca Grubu arasında bir anlaşmanın imzalanmasına tanıklık ederken (SPA)
Prens Abdullah bin Bandar dün Ulusal Muhafız Bakanlığı, Yatırım Bakanlığı ve AstraZeneca Grubu arasında bir anlaşmanın imzalanmasına tanıklık ederken (SPA)
TT

Riyad’da Dünya Tıp Teknoloji Zirvesi başladı

Prens Abdullah bin Bandar dün Ulusal Muhafız Bakanlığı, Yatırım Bakanlığı ve AstraZeneca Grubu arasında bir anlaşmanın imzalanmasına tanıklık ederken (SPA)
Prens Abdullah bin Bandar dün Ulusal Muhafız Bakanlığı, Yatırım Bakanlığı ve AstraZeneca Grubu arasında bir anlaşmanın imzalanmasına tanıklık ederken (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın himayesinde başkent Riyad’da düzenlenen Dünya Tıp Teknoloji Zirvesi, dünya çapında en büyük biyoteknoloji şirketlerinin önde gelen isimleri ve liderlerinden 50’den fazla konuşmacının katılımıyla başladı.
Suudi Arabistan Ulusal Muhafız Bakanı Abdullah bin Bandar bin Abdülaziz, dün (Salı) başlayan ve yarına (Perşembe) kadar devam edecek olan zirvenin açılışını yaptı. Zirvede salgın dönemini sona erdirmek ve normal hayata dönmek için koronavirüs karşıtı aşılar, aşıların üretimleri ve tüm dünya nüfusu için yeterli şekilde dağıtım için olası yollar ile ilgili son gelişmelerin ele alınması planlandı.
Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Dr. Tevfik er-Rabia, zirveye katılımı sırasında, biyoteknolojinin küresel piyasa değerinin 2025 yılına kadar 700 milyar doların aşmasını beklediğini belirtti. Bakan ayrıca, biyoteknolojik ürünlerin küresel satışlarının bu yıl 351 milyar dolara ulaşacağı tahmininde bulundu.
Diğer yandan, Suudi Arabistan Yatırım Bakanı Halid el-Falih zirvede şunları söyledi:
“Suudi Arabistan’a biyoteknolojik ürünler geliştirme ve üretmeye yönelik tıbbi yatırımlar yapılması için ayrıcalıklı ve tercih edilen bir yön katmak ve sağlık ve yaşam bilimleri için küresel bir merkez haline getirmeye yönelik iddialı yolculuğumuza birlikte devam edeceğiz.”
Prens Abdullah bin Bandar açılış sırasında, Suudi Arabistan Krallığı'ndaki tıbbi biyoteknoloji sisteminin girişimlerinden biri olarak Kral Abdullah Uluslararası Tıbbi Araştırma Merkezi’ndeki (KAIMRC) Biyomedikal Teknoloji Vahası’nın açılışını yaptı. Biyomedikal Teknoloji Vahası, tıbbi bilgilere dayalı olarak ekonomik kalkınmaya olanak sağlanmasına katkı sağlayacak aynı zamanda, çeşitlenen gelir kaynaklarından birini temsil ederek Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun hedeflerinden biri olacak.
KAIMRC’daki Biyomedikal Teknoloji Vahası, birçok küresel ortaklığın yanı sıra Riyad Kraliyet Komisyonu, Ulusal Endüstriyel Gelişme ve Lojistik Programı (NIDLP) gibi birçok yerel şirketle birlikte stratejik ortaklıkların bir parçası olarak, ulusal bir sistem içinde faaliyet gösterecek.
Söz konusu zirve dün Sanayi ve Maden Kaynakları Bakanlığı, Kral Abdullah Uluslararası Tıbbi Araştırma Merkezi (KAIMRC) ve Fayez Bilim Kurumu arasında bir anlaşmanın imzalanmasına tanık oldu. Aynı şekilde Ulusal Muhafızlar Bakanlığı, Yatırım Bakanlığı ve AstraZeneca Grubu arasında da üçlü bir anlaşma imzalandı. Bunun yanı sıra, Ulusal Muhafızlar Bakanlığı, Riyad Kraliyet Komisyonu ve KAIMRC arasında da üçlü bir anlaşma imzalandı. Zirvede ayrıca Ulusal Muhafız Bakanlığı ile Suudi Arabistan Veri ve Yapay Zeka Otoritesi (SDAIA) arasında ikili bir anlaşma da imzalandı.
Zirve ile ilgili olarak yapılan bir basın açıklamasına göre, büyük uluslararası şirketler ile devlet kurumları arasındaki bu ortaklıkların ve anlaşmaların biyomedikal teknoloji endüstrisinin geleceğinin yanı sıra Suudi Arabistan’daki ve dünyadaki yatırımlar üzerinde olumlu yansımalarının olması bekleniyor.
Zirve ilk gününde dünyanın dört bir yanından video konferans yoluyla 100 binden fazla izleyicinin katılımına tanık oldu.
Suudi Arabistan Basın Ajansı’nın (SPA) aktardığına göre, Saudi Biobank projesi direktörü Dr. Salih Ehaydib “Dünyanın her bir yanından 50’den fazla konuşmacı tarafından ele alınacak olan biyoteknoloji, canlı organizmaların kullanılmasıdır. Söz konusu organizmalar çoğu durumda, insanların yararına olan ürünlerin üretimi için kullanılan bakteri, virüs ve biyolojik materyallerdir.” dedi. Ehaydib konuşmasında, tarihin en büyük petrol sızıntısının meydana geldiği ve büyük bir çevre kirliliğine neden olan Meksika Körfezi’ndeki olayın çözümlerinden biri olarak yağlarla beslenen ve onları çevreye zararsız maddelerden ayıran bir tür bakterinin kullanılması gibi bazı bilindik örnekler verdi.
Ehaydib, bu teknolojinin diğer teknolojilere göre yeni olduğunu ancak yakın gelecekte, bu tip durumlarda söz konusu teknolojilerin tarımda genetik modifikasyon denilen bir teknik kullanılarak sözde “genetik” çıktı için uygulanabileceğini sözlerine ekledi. Söz konusu teknik, hastalıklara, kuraklığa, tuzlu suya ve böceklere dayanıklı, ekonomik getirisi olan, üretimi artıran ve pestisit kullanımını azaltan ürünler üretilmesini sağlıyor.
Söz konusu zirvenin 9 odağı olduğu açıkladı. Bunlar arasında Suudi Arabistan’daki biyoteknoloji konusundaki zorluklar ve fırsatlar, biyoteknoloji için en iyi uygulamalar ve geleceğe yönelik yönlendirmeler, biyoteknoloji konusunda klinik çalışmalar, biyoteknolojik tedavilerin geliştirilmesi ve üretimi, aşı üretimleri yer alıyor. Zirveye sektörde teknoloji alanında öncü ve araştırmacı ilaç firmalarından 50’yi aşkın katılımcı katılım gösterdi.
Dr. Salih Ehaydib, Suudi Arabistan’ın biyoteknoloji sektörünü yerelleştirmek için çalışması sebebiyle, Riyad’da biyoteknoloji konusunda uzmanlaşmış bir şehrin kurulmasına katkıda bulunacak konferansın çıktılarının önemini vurguladı. Ehaydib, söz konusu sektörün gelecekte ekonomik getirisi olacağını, istihdam sayısında artış sağlayacağını ve en önemlisi ilaç güvenliği olacağını zira Kovid-19 pandemisinin ülkelerin toplumlarını korumak için ilaç üretimini ikiye katlama ihtiyacını net bir şekilde gösterdiğini belirtti.



Hamas liderlerinin Doha’dan ayrıldığını doğrulayan Katar, ofislerinin ‘kalıcı olarak’ kapatılmadığını bildirdi

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari
Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari
TT

Hamas liderlerinin Doha’dan ayrıldığını doğrulayan Katar, ofislerinin ‘kalıcı olarak’ kapatılmadığını bildirdi

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari
Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari bugün yaptığı açıklamada Hamas liderlerinin Doha'dan ayrıldığını doğrularken, ‘Hamas’ın Katar'ın başkentindeki siyasi bürosunun kalıcı olarak kapatılmadığını’ da bildirdi.

El-Ensari Doha'da düzenlediği basın toplantısında, “Hamas müzakere ekibinin bir parçası olan liderler şu anda Doha'da değiller ve bildiğiniz gibi çeşitli başkentler arasında hareket ediyorlar (...) Doha'daki Hamas ofisi arabuluculuk süreci için kuruldu. Arabuluculuk süreci olmadığında, ofisin kendisinin de bir işlevi olmadığı açıktır. Şayet Hamas ofisini kapatma kararı alınırsa, bunu bu platformdan duyacaksınız” ifadelerini kullandı.

(foto altı) Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'na bağlı Filistinli savaşçılar, 19 Temmuz 2023. (Reuters)

Daha önce Doha, Hamas ve İsrail arasındaki arabuluculuk faaliyetlerinin askıya alındığını duyurmuş, Katar Dışişleri Bakanlığı da bu kararı ‘ciddiyetsizlik ve şantajın reddedilmesi sonucunda’ aldıklarını açıklamıştı. Katar Dışişleri Bakanlığı tarafından o dönemde yapılan resmî açıklamalara göre, bu çabalar müzakerelerin son turunda bir anlaşmaya varılamaması üzerine askıya alındı.

El-Ensari, Katar'ın arabuluculuk çabalarına ancak Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek ve insani acılara son vermek için gerekli ciddiyet gösterildiğinde yeniden başlayacağını açıkladı. El-Ensari ayrıca, Katar'ın arabuluculuğunun şantaja maruz kalmasını kabul etmeyeceğini de vurguladı.

Mısır, Katar ve ABD aylardır İsrail ile Hamas arasında Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşmasına varılması ve iki taraf arasında esir ve mahkûmların takas edilmesi için dolaylı müzakereler yürütüyordu. Son anlaşmaya varma çabaları, İsrail'in kendi koşullarını karşılamadığı gerekçesiyle anlaşmayı reddetmesi, 6 Mayıs'ta Refah'a askeri bir operasyon başlatması ve ertesi gün Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını kontrol altına almasının ardından durdu.