İsrail Başbakanı Bennett’in ilk Mısır ziyaretinden hangi sonuçlar çıktı?

“Ziyaret, Kahire, Amman ve Filistin arasında Gazze Şeridi’nde ateşkesin sağlanması ve esir takası için yapılan üçlü zirvenin devamı niteliğindeydi”

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Mısır tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’te bir araya geldiler (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Mısır tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’te bir araya geldiler (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

İsrail Başbakanı Bennett’in ilk Mısır ziyaretinden hangi sonuçlar çıktı?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Mısır tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’te bir araya geldiler (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Mısır tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’te bir araya geldiler (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahaddin İyad
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, geçtiğimiz Pazartesi günü İsrail Başbakanı Naftali Bennett'i Mısır’ın Kızıldeniz kıyısındaki tatil beldesi Şarm eş-Şeyh'de kabul etti. Bennett’in gerçekleştirdiği ve bir İsrail başbakanının on yılı aşkın bir sürenin ardından Mısır’a yaptığı bu ilk ziyaretin sonunda iki lider, Mısır ile İsrail arasındaki ilişkileri derinleştirme, temasları artırma ve ticari faaliyetleri geliştirme konusunda anlaştılar.
Birkaç süren görüşmenin sonunda iki tarafın dile getirdiği ‘ortak nokta’ güvenliği tehdit eden tehlikelere karşı mücadele vurgusu oldu. Sisi ve Bennett, iki ülke arasında terör ve ortak güvenlik tehditleriyle mücadelede yıllardır devam eden ‘güvenlik koordinasyonu ve diplomatik anlayışı’ sürdürme kararlılıklarını bir kez daha yinelediler. Ayrıca son haftalarda Filistin-İsrail barış görüşmelerini yeniden başlatmak için harekete geçen Kahire'nin daveti üzerine gerçekleşen ziyaret öncesinde Tel Aviv'in açıkladığı plan çerçevesinde Gazze Şeridi ile İsrail arasındaki ateşkesin kalıcı hale getirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasıyla ilgili çalışmaların ilerletilmesi konuları ele alındı.
Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan dün yapılan açıklamaya göre görüşmeye, Mısır tarafından Dışişleri Bakanı Samih Şukri ve İstihbarat Başkanı Abbas Kamil ile İsrail tarafından Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Eyal Hulata, Bennett'ın Askeri Sekreteri Tümgeneral Avi Gil, diplomatik danışman Shimrit Meir ve İsrail'in Kahire Büyükelçisi Amira Oron katıldı.

Görüşmede öncelik ikili ilişkilerdi
Tarihte Mısır ve İsrail arasındaki ilişkiler, Mısır’ın 1948 yılından Ekim 1973 savaşına kadar İsrail’e karşı verdiği beş savaşın ardından ‘barış’ sürecine girdi. İki ülke arasında 1979 yılında barış anlaşması imzalandı. Ardından Kahire, Filistin ve İsrail arasındaki çatışma boyunca barış sürecine hamilik yapan önemli bir taraf oldu. İsrail Başbakanı’nın Mısır’a gerçekleştirdiği ziyaret, iki tarafından aralarındaki ilişkilerin güçlenmesini istediklerini ortaya koydu. Sisi de 2016 yılı yazında Filistin sorunu çözüldüğünde iki ülke arasında onlarca yıldır süregelen ‘soğuk barışın daha sıcak bir barışa dönüşeceğini’ söylemişti.
Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, sadece birkaç saat süren ziyaret sırasında, iki ülke arasında çeşitli alanlardaki ilişkileri geliştirmenin yanı sıra başta Filistin meselesi olmak üzere bölgesel ve uluslararası sahnedeki son gelişmelerin ele alındığı belirtildi. Açıklamada,  İsrail Başbakanı’nın Mısır Cumhurbaşkanı ile ‘siyasi, güvenlik ve ekonomik alanlardaki bir takım meselelerle birlikte iki ülke arasındaki ilişkileri derinleştirmenin ve çıkarlarını geliştirmenin yollarını’ konuştuğu aktarıldı.

Sisi ise görüşmede şunları söyledi:
“Başbakan'ın (Bennett) dediği gibi her şeyi açıkça ve cesurca konuştuk. Ülkelerimiz ve bölgemiz için daha çok konuşacağız. Gazze Şeridi’ni, barışı ve ateşkesi korumanın ve istikrarın önemi, Gazze Şeridi’nin ekonomisinin desteklenmesi ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nde yaşayanların mevcut koşullarının iyileştirilmesi konularını ele aldık.”
İsrail meselelerinde uzman bir isim olan Mısır Parlamentosu Milletvekili Emad Gad’a göre İsrail Başbakanı’nın Mısır ziyareti, Gazze Şeridi ile yapılan ateşkesin kalıcı hale getirilmesi, yeniden yapılanma dosyası, esir takası ve taraflar arasında barış görüşmelerinin başlaması da dahil olmak üzere Mısır, Ürdün ve Filistin arasındaki üçlü zirvenin devamı niteliğindeydi, ama bu sık rastlanmayan ziyarette ikili ilişkilerin boyutları daha da belirginleşti.
Mısır’ın şuan İsrail'e yönelik politikasını, kendi meselelerine ve çıkarlarına dayalı olarak sürdürdüğünü söyleyen Gad, “Yani Filistin davasının getirdiği yüklerden, davayı bırakmadan kurtuluyor” dedi. Gad,  özellikle Doğu Akdeniz Gaz Forumu Genel Merkezi’nin Mısır’da olmasından ötürü Doğu Akdeniz’de doğalgaz alanında yaptıkları iş birliği başta olmak üzere, iki taraf arasında ortak ekonomik çıkarlara yönelik birçok dosyanın, görüşmede ele alınan en önemli dosyalar arasında yer aldığına dikkati çekti. Mısırlı Milletvekili, Mısır ve altı Arap ülkesinin İsrail'in geçtiğimiz ay Afrika Birliği'ne (AfB) gözlemci üye olarak katılmasına itiraz etmeleriyle ilgili olarak, ister Doğu Akdeniz, ister AfB ve hatta ister bir gün Kızıldeniz ile ilgili olsun, İsrail’in herhangi bir bölgesel örgüte girmesine itiraz edilmemesi gibi yeni bir eğilim olduğunu söyledi.
Rönesans (Nahda) Barajı ve bölgenin güvenliği konusunda ‘ortak anlayışlar’

Mısır Cumhurbaşkanı, görüşmenin oturum aralarında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“İsrail ile Mısır, Sudan ve Etiyopya arasındaki Rönesans Barajı krizi de dahil olmak üzere bölgedeki birçok konuda ortak anlayışlara sahip. Rönesans Barajı meselesini görüştük. Bu konuda fikir birliğine vardık. Kendisine (Bennett) bu konuyu müzakere ve diyalog çerçevesinde bir anlaşmaya ulaştırmak için çalıştığımızı söyledim.”
Sisi, bu konunun kendileri için bir ‘ölüm-kalım meselesi’ olduğunu da ekledi.
Konuyla ilgili olarak da değerlendirmelerde bulunan Gad, her iki taraf için de acil olan birçok dosyanın, önümüzdeki dönemde daha geniş bir anlayışla ele alınabileceğini kaydetti. Gad, İsrail’in özellikle Tigray Bölgesi ile Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed hükümeti arasında çatışmaların patlak vermesinden bu yana huzursuzluğun daha da arttığı bölgede çatışma ve istikrarsızlığı önlemek için Etiyopya’nın barajı doldurulması ve işletilmesine ilişkin bağlayıcı bir yasal anlaşma yapılması konusunda Mısır ve Sudan’ı destekleyebileceğini düşünüyor.
Bennett, ziyaretini, İsrail'in, 2005 yılındaki çekilmesinden bu yana ablukası altında olan Gazze Şeridi'ni geliştirmeye yönelik ‘güvenlik için ekonomi’ planının açıklamasından bir gün sonra gerçekleştirdi. İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Pazar günü, Reichman Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Tel Aviv'in Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına katılmasının ‘gerekli bir politika’ olduğunu söylediği planını sundu. Ardından hem Bennett hem de Savunma Bakanı Benny Gantz'ın planını desteklediğini açıkladı.
Sisi ise görüşme sırasında, uluslararası toplumun, özellikle Kahire’nin iki taraf arasında Batı Şeria’da ve Gazze Şeridi'nde tansiyonu düşürmeye yönelik her zaman attığım adımlar çerçevesinde Mısır'ın Filistin topraklarını yeniden inşa etme çabalarına verdiği desteğin önemine ve Filistin ile İsrail arasındaki ateşkesin korunması gerektiğine işaret etti. Sisi, Mısır’ın iki devletli çözüme ve bölgenin tüm halkları için güvenlik ve refahın artırılmasına katkıda bulunan uluslararası meşru kararlar temelinde, Ortadoğu’da kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik tüm çabaları desteklediğini vurguladı.
Öte yandan Bennett, ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki barış anlaşmasının imzalanmasının üzerinden kırk yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, halen Ortadoğu'nun güvenliği ve istikrarında bir mihenk taşı olmaya devam ettiğini söyledi. Bennett, Mısır'ın Gazze Şeridi'nde güvenliğin sağlanması ve esirler ile kayıp kişiler sorununa çözüm bulunması konularında üstlendiği role de övgüde bulundu.

Görüşmenin zamanlaması
Mısırlı eski bir güvenlik yetkilisi olan Kahire'deki Ulusal Araştırmalar Merkezi (NCS) Başkanı Ahmed Şehabi yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“İsrail’in yeni Başbakanı' Bennett’in ABD ziyaretinin ardından ilk resmi yurtdışı gezisini Mısır’a yapması, Mısır'ın, Bennett'in izlemek istediği dış politika yönelimlerinde sahip olduğu önemin ve açık bir göstergesidir. Bu aynı zamanda Mısır’ın, Filistin-İsrail çatışmasının taraflarının güvenini kazanmış istikrarlı bir konuma sahip olduğunu da gösteriyor. Gazze Şeridi’nde ve Filistin topraklarında ateşkesin sağlanması meselesi, iki taraf arasındaki görüşmelerin gündeminde yüksek bir önceliğe sahipti. Ziyaret, Mısır’ın bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik barış sürecini canlandırmayı amaçlayan hamlelerinin daha geniş bir çerçevesi içinde gerçekleşti. Buna İsrail tarafını Mısır ve Arap ülkelerinin iki devletli çözüme dayalı vizyonu çerçevesinde barış sürecine ciddi şekilde katılmaya ikna etmek için Kahire ve Tel Aviv arasındaki ikili ilişkiler düzeyinde atılabilecek niteliksel adımlar da dahil.”

Şehabi, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada sözlerini şöyle sürdürdü:
“Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun bu ayın sonlarında yapılması planlanan oturumu yaklaşırken ve önümüzdeki birkaç hafta içinde Arap ülkeleri arasında yeni bir zirvenin gerçekleşmesi beklenirken Şarm eş-Şeyh görüşmesinin zamanlaması, barış süreciyle ilgili tarafların bir yanıt vermelerini gerektiren ortak bir vizyonun belirlenmesini hızlandırmak açısından çok uygundur. Hem BM Genel Kurul oturumları hem de Arap zirvesi, Bennett'in Şarm eş-Şeyh ziyaretinden on gün önce Mısır, Ürdün ve Filistin arasında, Kahire'de yapılan üçlü zirvede Mısır’ın sunduğu öneri için uygun bir platform sağlayacak.”

Mısır-İsrail ilişkileri tam barışa doğru mu gidiyor?
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, İsrail’in eski Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 2011 yılında eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in iktidardan ayrılmasından bir ay önce Şarm eş-Şeyh'e yaptığı son resmi ziyaretin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra bir İsrail başbakanının Mısır’a yaptığı bu ilk ziyaret, İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasının üzerinden bir yıl geçtikten sonra gerçekleşti.  İsrail, geçtiğimiz yıl, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas ve Sudan ile ‘İbrahim’ adıyla anılan barış anlaşmaları imzalamıştı. Kahire ve Tel Aviv arasında tam diplomatik ilişkilerin kurulmasının üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen, her zaman ‘Filistin halkının meşru haklarına’ desteklediğini Mısır'da halk tabanında ve kamusal düzeyde halen İsrail karşıtlığı söz konusu.
İsrail’in diplomatik isimlerinin sosyal medya hesaplarında ve İsrail Başbakanı’nın Arapça yayın yapan Facebook sayfasında, Bennett’in Sisi ile Şarm eş-Şeyh'te yaptığı görüşmenin sonundaki açıklamasında, görüşmeyi ‘çok önemli ve çok iyi’ olarak nitelediği aktarıldı. İki ülke arasında devam eden temaslara çerçevesinde sağlam bir ilişki kurmak için altyapıya odaklandıklarını söyleyen Bennett, İsrail'in bölge ülkelerine açıldığını ve bu uzun soluklu tanımanın temelini, İsrail ile Mısır arasındaki barışın oluşturduğunu ifade etti. Bennett, “Dolayısıyla her iki tarafta da bu ilişkileri güçlendirmek için çaba sarf etmeliyiz ve bugün yaptığımız da bu” dedi.
İsrail Başbakanı, Şarm eş-Şeyh’e İsrail El Al Havayolu’na ait bir uçakla gelirken Mısır'ın ulusal havayolu şirketi Egyptair, yakın bir tarihte anlaşmaya varılan iki ülke arasındaki ticari uçuşlarına henüz başlamadı. Uzun yıllar Mısır’ın Tel Aviv büyükelçiliğinde görev yapan deneyimli diplomat Rıfat el-Ensari, yaptığı özel açıklamada, Mısır ve İsrail ilişkilerinin şuan ancak Mısır tarafının izin verdiği sınırlar içinde iyi olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Ensari, Bennett ziyaretinin, Tel Aviv’in İsraillilerin Sina'ya girişine yönelik güvenlik yasağının kaldırılması karşılığında Kahire’nin İsraillilerin Sina'ya Taba Sınır Kapısı’ndan giriş yapmalarına izin vermesi gibi önemli sonuçları olduğunu belirtti.

Ensari, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Kısa süre önce Mısır'ın resmi havayolu şirketi (EgyptAir) aracılığıyla, Kahire ve Tel Aviv arasında haftalık dört uçuş yapılacak şekilde ticari uçuşların başlatılmasına karar verildi. Mısır, alternatif olarak İsrailli havayolu şirketi El Al veya Air Sinai Havayolu Şirketi yerine, ülkenin bayrağını taşıyan resmi havayolları şirketini kullanıyor.”
 Sisi ve Bennett'in Şarm eş-Şeyh’teki görüşmesinde, öncekilerden farklı bazı protokol uygulamaları olduğuna dikkati çeken Ensari, “İki ülkenin heyetleri arasındaki görüşmenin fotoğraflarında, 2011 yılında sadece Mısır bayrağının yerleştirildiği son görüşmeden farklı olarak, İsrail bayrağının da Mısır bayrağının yanına yerleştirildiği ve yüzlerin güldüğü görülüyor” ifadelerini kullandı.
Mısır'ın bir başka eski Tel Aviv büyükelçisi Muhammed Asım İbrahim de Şarm eş-Şeyh görüşmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İki taraf arasındaki ilişkilerin normalleştiğini söylemek için henüz erken olduğunu söyleyen İbrahim, “İsrail Başbakanı, Mısır'ın başkenti Kahire'ye gelmedi, ziyaret, Şarm eş-Şeyh’te yapıldı. Mısır Cumhurbaşkanı, tıpkı selefleri gibi halen İsrail'i ziyaret etmiş değil. Bu durum, her iki tarafın da halklarının bu adımların gerçekleşmesini engelleyen duygulara sahip olduklarının farkında olduğunu gösteriyor” dedi.

Mısırlı diplomat sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sanırım ABD ziyaretinden yeni dönen İsrail Başbakanı'nın, Mısır’ı ziyaret etmesi bekleniyordu. Belki de Bennett’in Biden yönetiminin İsrail’e karşı Trump yönetiminden daha az önyargılı olabileceğinin farkına varması, onu Mısır ve Arap ülkelerine yönelik bu adımları atmaya teşvik etti. Ziyaret, İsrail tarafının özellikle firari mahkûmlar krizi, Gazze Şeridi ile gerilimlerin tırmanması ve yeni bir çatışma ihtimalinin ortasında Mısır'ın doğru zamanda arabuluculuk rolü üstlendiğini bildiği bir dönemde gerçekleşti. İsrail aynı zamanda halkının barışa hazır olmadığını ve Mısırlıların büyük çoğunluğunun, Filistin'deki uygulamaları nedeniyle İsrail’e karşı olumsuz duygulara ve derin bir psikolojik bariyere sahip olduğunu da biliyor.”



Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
TT

Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)

ABD, Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'e uyguladığı yaptırımı kaldırdı.

ABD Hazine Bakanlığı'ndan cuma günü yapılan açıklamada, Moraes'e 30 Temmuz'da getirilen yaptırımların kaldırıldığı duyuruldu.

Donald Trump yönetimi, Moraes'in eşi Viviane Barci de Moraes ve onun hukuk eğitim şirketi Instituto Lex'i de yaptırım listesinden çıkardı.

Açıklamada, "Moraes'e yaptırımın sürdürülmesi, ABD'nin dış politika çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır" dendi.

Moraes, 2022 seçimlerinin ardından darbe planladığı gerekçesiyle eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında başlatılan hukuki süreci yürütüyordu.

Davada 70 yaşındaki Bolsonaro'ya 27 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Radikal sağcı siyasetçinin avukatları, sağlık sorunları nedeniyle eski liderin ev hapsinde kalmasını talep etmişti. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, geçen ay yaptığı açıklamada davanın tüm hukuki süreçlerinin tamamlandığını ve temyiz yolunun bulunmadığını bildirmişti. Hapis cezasının kesinleştiğine ve infazının başlatılmasına hükmetmişti.

Brezilya'da 2022'de düzenlenen devlet başkanı seçimini ikinci turda solcu Lula da Silva kazanmış, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Ancak radikal sağcı Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Olaylar, 6 Ocak 2021'de Trump destekçilerinin ABD Kongresi'ni basmasına benzetilmişti.

Trump ise Bolsonaro hakkındaki davayı "cadı avı" diye nitelemiş, yargıç Moraes'e yaptırım kararı almıştı. Washington ayrıca Lula yönetimine yüzde 50 gümrük vergisi de getirmişti.

Brezilya'da Bolsonaro'nun hapis cezasının düşürülmesi için Temsilciler Meclisi'ne sunulan teklif çarşamba günü onaylanmıştı. Tasarının yasalaşması için Senato'dan geçmesi ve Lula tarafından da onaylanması gerekiyor.

Teklif kapsamında Ulusal Kongre baskınında yer aldıkları gerekçesiyle hapse atılanların da serbest bırakılması veya cezalarının azaltılması isteniyor.

Tartışmalı teklif için Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen oturumda siyasetçiler arasında arbede yaşanmıştı. Solcu parlamenter Glauber Braga, meclis başkanının koltuğuna oturup kalkmamış, "darbe girişimi hamlesine karşı protesto düzenlediğini" söylemişti.

Polisin müdahale ettiği olayda bazı parlamenterler ve gazeteciler de dışarı çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Washington Post


Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi ve Gazze’de ateşkese tam anlamıyla uyması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, İsrail’in Gazze Şeridi’nde hayatın yeniden normale dönmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İsrail’in Filistin’in birçok kentinde etnik temizlik uyguladığını ifade etti.

İstanbul’da konuşan Fidan, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ihlallerini durdurmak için çalıştığını belirterek, ülkesinin bu anlaşmaya varılmasında arabulucularla birlikte etkin bir rol oynadığını kaydetti.

İsrail ile Hamas arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh’te yapılan görüşmelerde mutabakata varılmış, anlaşma geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmişti.

Gazze’de iki yıldır süren çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan Trump planının bir sonraki aşamasını hayata geçirmek için görüşmeler sürüyor.

Plan, Gazze Şeridi'nde uluslararası bir barış konseyi tarafından denetlenen ve çok uluslu bir güvenlik gücü tarafından desteklenen geçici bir Filistin teknokrat yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak bu gücün oluşturulması ve yetki alanı konusunda yürütülen müzakerelerin zorlu geçtiği belirtiliyor.


Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
TT

Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)

Christopher Phillips

Fransa, artan Rus askeri tehdidi karşısında zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmak için ciddi adımlar attıktan sadece birkaç gün sonra Almanya da aynı yolu izledi. Kasım ayı sonlarında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç erkek ve kadınlara on aylık askeri eğitim karşılığında maaş teklif eden, gönüllülük esaslı bir program başlatma niyetinde olduğunu açıkladı. Birkaç gün sonra aralık ayı başlarında, Bundestag (Alman Parlamentosu), 18 yaşındaki tüm gençlere silahlı kuvvetlere katılmaya hazır olup olmadıklarını soran bir anket göndermeyi içeren benzer programı oyladı. Bu, her iki hükümetin de zorunlu askerlik hizmetini çok uzun zaman önce kaldırmış olduğu göz önüne alındığında, radikal bir değişim. Zorunlu askerlik yapan son Fransız erleri 2001 yılında terhis edilirken, Angela Merkel Almanya'da askerlik hizmetini 2011 yılında sona erdirdi. Her iki ülke de Soğuk Savaş sonrası “barış geliri” programından faydalandı; bu dönem savaş tehdidinin azalmasıyla Batı ordularının küçülmesine sahne oldu. Barış geliri, bir ülkenin askeri harcamalarının azalmasından elde ettiği ekonomik fayda olarak tanımlanır; bu da fonların sosyal programlara, altyapıya ve eğitime yönlendirilmesine veya vergilerin düşürülmesine olanak tanıyarak, çatışmaya odaklanmak yerine büyüme ve kalkınmayı teşvik eder. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Avrupa başkentlerinde on yıllarca süren göreceli gevşeme dengelerini alt üst etti. Anormal olmaktan çok uzakta Paris ve Berlin’in planları, kıta genelinde savunma stratejilerinin temel bir bileşeni olarak “ulusal hizmete” dönüşe doğru yönelimi yansıtıyor.

1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu

Yükselme ve gerileme arasında Avrupa'da ulusal hizmet

Bir ülkenin silahlı kuvvetlerine zorunlu veya gönüllü olarak katılma anlamına gelen ulusal hizmet, Avrupa'da binlerce yıl öncesine dayanan bir kavram. Örneğin, Roma lejyonları zorunlu askerlik yapan erlerden oluşurken, orta çağ orduları büyük ölçüde feodal beyler tarafından savaşmaya zorlanan köylülerden oluşuyordu. Avrupa'nın 19. ve 20. yüzyıllarda imparatorluk hanedanlarının egemen olduğu bir kıtadan ulus devletler topluluğuna dönüşümü, zorunlu askerliğin doğasını değiştirdi, ancak savaşın temel bir yönü olmayı sürdürdü. Toprak sahiplerinin kiracılarını savaşmaya zorlaması yerine, ulusal hükümetler vatandaşların ülkeleri için savaşma görevi anlayışını yerleştirdi. 1789'daki Fransız Devrimi'nin liderleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla, “kardeşliğin” tüm Fransız halkını Fransa için savaşmaya mecbur kıldığına inanıyorlardı; böylece “vatandaş askerlere” yönelik zorunlu askerlik uygulaması resmileştirildi. Bu, sonraki on yıllarda diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından da izlenen bir model oldu.

 Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)

Bu, iki dünya savaşındaki büyük oyuncuların çoğunun erlerden oluşan büyük ordular ile savaştığını gösteriyor. İngiltere, 1914'te tamamen gönüllü birliklere güvenerek bir istisna oluştursa da ağır kayıplar, 1916'da askerlik hizmetini zorunlu hale getirmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koydu. Fransa, Almanya ve İtalya gibi diğer büyük oyuncular ise savaş boyunca zorunlu askerlik uygulamasını sürdürdüler. Sovyetler Birliği 1945'ten sonra Doğu Avrupa'ya yayılmış devasa ordularını korurken, ABD ve Kanada ile NATO'yu kuran Batı Avrupa ülkeleri zorunlu askerlik sistemini sürdürdü. 1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu.

Trump'ın askerlerini geri çekmesi durumunda, Batı Avrupa'da konuşlandırılmış yaklaşık 84 bin Amerikan askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek

Gelgelelim değişen koşullar ulusal hizmete yönelik tutumları da yavaş yavaş değiştirdi. İngiltere, zorunlu askerliği kaldıran ilk NATO üyesi oldu ve 1960 yılında, İngiltere içinde zorunlu askerliğe halk desteğinin düşük olması ve nükleer çağda savaşın değişen doğası nedeniyle daha küçük, profesyonel gönüllülerden oluşan bir ordunun daha tercih edilebilir olduğu sonucuna vardı. Diğer Avrupa ülkeleri, belki de Sovyet güçlerine karşı Manş Denizi gibi doğal bir savunmadan yoksun oldukları için benzer adımları atma konusunda Soğuk Savaş'ın sonuna kadar beklediler. Belçika 1992'de zorunlu askerliği askıya aldı ve 1995'te tamamen gönüllülerden oluşan bir orduya geçiş yaptı. Fransa ve Hollanda aynı yıl 1997'de zorunlu askerliği askıya aldı. İspanya 2001'de, İtalya 2005'te ve Almanya 2011'de onları takip etti. Avusturya ve Yunanistan gibi bazı Batı Avrupa ülkeleri ile Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya ise bu uygulamayı sürdürdü. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiği zamana kadar çoğu Avrupa ülkesi daha küçük, daha profesyonel orduları tercih etti.

Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)

Ufukta yeni bir tehlike beliriyor

Ukrayna savaşı, Avrupa liderleri arasında askeri hazırlık konusunda alarm zillerini çalmış olsa da Donald Trump'ın 2024 sonlarında yeniden seçilmesi, durumun aciliyetini ve ciddiyetini daha da artırdı. Trump, seçim kampanyası sırasında ABD birliklerini Avrupa'dan tamamen çekmekle defalarca tehdit etti ve Beyaz Saray'a döndüğünden beri NATO müttefiklerinin korkularını gidermekten çok uzak kaldı. Trump güçlerini geri çekerse, Batı Avrupa'da konuşlanmış yaklaşık 84 bin ABD askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek. Vladimir Putin Ukrayna'da zafer ilan eder ve emellerini diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletirse, bu sayı da yetersiz kalabilir.

Rusya'nın şu anda 1,5 milyon aktif personele ilave olarak 2 milyon yedek personele sahip olduğu tahmin ediliyor. NATO güçlerinin toplam sayısı ise yaklaşık 3,4 milyon, yani sayı olarak Rus ordusundan daha fazla. Ancak ABD ordusu 1,3 milyon askeriyle ve Türk ordusu da (Ankara'nın Rusya ile iyi ilişkileri ve Ukrayna savaşındaki tarafsız duruşu göz önüne alındığında) 355 bin askeriyle Avrupa'yı kurtarmak için müdahale etmezse, kalan kuvvetlerin sayısı 1,75 milyonu geçmeyecektir. Bunun anlamı kalan 30 NATO üyesinin tam kadro silahlı kuvvetleriyle katılması gerektiğidir ki, bunu başarmak zor olabilir.

Batı Avrupa liderleri, zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmanın, toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar

Bu hesaplara dayanarak, Fransa ve Almanya gibi büyük güçler daha fazla personele ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Alman ordusu (Bundeswehr) şu anda 182 bin personelden oluşuyor; bu sayı, nüfusu Almanya'nın yarısı ve ekonomisi Almanya'nınkinin beşte birinden daha küçük olan komşusu Polonya'dan yaklaşık 20 bin daha az. Berlin, silahlı kuvvetlerini yılda 20 bin personel artırarak 2035 yılına kadar 250 ila 260 bin arasına çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca 200 bin personelden oluşan ek bir yedek kuvvet oluşturmayı da amaçlıyor. Bu, iki adımda gerçekleştirilecek; birincisi, büyük ölçekli bir askere alma kampanyası yürütülecek (Almanya şu anda Alman ordusu için yoğun pazarlama çalışmaları yürütüyor). İkincisi, yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yürürlüğe konulacak. Alman parlamentosu tarafından onaylanan mevcut teklif, erkekler için zorunlu, kadınlar için ise isteğe bağlı kaydolma şartıyla gönüllülük esasına dayanıyor. Yasa tasarısı ayrıca, hükümetin Alman ordusu için belirlediği hedeflere ulaşılmaması durumunda, parlamentonun bazı 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik uygulamasını görüşmesine olanak tanıyan hükümler de içeriyor.

Benzer şekilde, Fransa'nın şu anda 47 bin yedek personele ek olarak yaklaşık 200 bin aktif görevli personeli bulunuyor. Ancak Macron, öncelikle yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yoluyla bu sayıya önümüzdeki on yılda 50 bin personel daha eklemeyi hedefliyor. Bu hizmet şimdilik isteğe bağlı olacak ve 18 yaşındakiler bu hizmete karşılık aylık en az 800 avro maaş alacaklar. Bu arada, Belçika da Eylül 2026'dan itibaren gönüllülük esasına dayalı olarak ulusal hizmeti yeniden yürürlüğe koymayı tercih etti; Hollanda'daki milletvekilleri de aynı şeyi yapmayı düşünüyor.

Asker sayısını artırmak birincil amaç olsa da Batı Avrupa liderleri ulusal hizmeti yeniden canlandırmanın toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar. Örneğin, BBC'ye göre, yeni atanan Fransa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fabien Mandon, Fransa'nın fedakarlık ruhundan yoksun olduğunu ve halkın savaşta çocuklarını kaybetmeye hazır olması gerektiğini belirtti. Ayrıca, Fransız askeri planlamasının üç veya dört yıl içinde Rusya ile bir savaş varsayımına dayandığını da söyledi.

Gelecekteki meydan okumalar

Bu açıklamalar, ulusal hizmeti yeniden canlandırmak isteyen liderlerin karşılaştığı en büyük engellerden birine işaret ediyor, yani kamuoyuna. Macron ve diğer Avrupalı ​​liderlerin de bu tür önlemlerin, 1960'taki İngilizler örneğinde olduğu gibi, hiçbir şekilde halk tarafından desteklenmeyeceğinin farkında oldukları açıkça görülüyor. Bu nedenle tüm yeni planlar zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayanıyor. Fransa'da, öneriler genel olarak iyi karşılandı; Elabe gazetesinin bildirdiğine göre, ankete katılanların yüzde 73'ü önerileri destekledi. Hatta bu önerilerden en çok etkilenecek olan 25-34 yaş arası gençler bile, önerileri yüzde 60 oranında destekliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Almanya'da durum farklı. Bundestag'ın yeni yasayı onaylamasının ertesi günü, öğrenciler 90'dan fazla şehirde greve gitti ve birçok kişi gençlerin muhalefet düzeyinin yüksek olduğuna inanıyor. Almanya'nın askeri faaliyetlerle ilişkisinin Nazizm mirası nedeniyle daha karmaşık olduğu ve özellikle sol kesimdeki birçok kişinin Rusya ile mücadele etmeyi amaçlayan yeni yeniden silahlanma çabalarına şüpheyle yaklaştığı unutulmamalı.

Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğine inanıyor

Başka meydan okumalar da var. Fransa ve Almanya'nın attığı adımlara rağmen, diğer iki büyük Batı Avrupa gücü olan Birleşik Krallık ve İspanya henüz benzer adımlar atmadı. Birleşik Krallık da şüphesiz ordusunu genişletmeyi umuyor, ancak önceki Muhafazakar hükümetin yeni bir ulusal hizmet oluşturma önerisine rağmen, mevcut İşçi Partisi hükümeti bu yönde ilerlememeyi tercih etti. İspanya'nın da şu anda zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırma planı yok. Hem İngiltere'nin hem de İspanya'nın bu adımı atmakta isteksiz olması, Avrupa silahlı kuvvetlerinin büyümesini sınırlayabilir ve aynı zamanda Fransa ve Almanya'daki zorunlu askerlik hizmeti karşıtlarına kullanabilecekleri alternatif modeller sunabilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)

Maliyet de göz ardı edilemeyecek meydan okumalardan biri olarak öne çıkıyor. Macron'un planının, Fransız ekonomisinin önemli meydan okumalar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, yaklaşık 2 milyar avroya mal olacağı tahmin ediliyor. Fransız gönüllülerin, Alman (2.600 avro) veya Belçikalı (2.000 avro) meslektaşlarına kıyasla çok daha düşük bir aylık maaş olan 800 avro alacaklarını da belirtmek gerekiyor. Bu eşitsizlik ve maaşın asgari ücretten de önemli ölçüde daha az olması birçok gönüllüyü bundan caydırabilir.

Doğal olarak, Macron, Alman Şansölyesi Friedrich Merz gibi, başka seçeneği olmadığını düşünüyor olabilir. Yaklaşan bir tehdit olarak algıladığı durum karşısında Fransa'nın yeniden silahlanması, asker sayısını artırması ve halkını gelecekteki olası bir çatışmaya karşı seferber olmaya ikna etmesi gerekiyor. 2022 sonrası yeni savunma ortamında, Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğini düşünüyor. Nitekim savunma bütçeleri gittikçe artıyor ve askerlik hizmeti güçlü bir geri dönüş yaptı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.